1. Uzman
  2. Elif BOYACI
Elif BOYACI

Elif BOYACI

Uzman Klinik Psikolog

Uzmanlıklar: Depresyon ve Mutsuzluk , Travma ve İlişkili Bozukluklar , Varoluşsal Anlam Arayışı / Değersizlik Sorunları
Uzmanlıklar: Depresyon ve Mutsuzluk , Travma ve İlişkili Bozukluklar , Varoluşsal Anlam Arayışı / Değersizlik Sorunları
Online Terapi
Hizmet vermiyor
Yüz Yüze Terapi
Hizmet vermiyor

Hakkında

İstanbul Aydın Üniversitesi Psikoloji lisans bölümünden 2015 yılında mezun oldum. Daha sonra İstanbul Esenyurt Üniversitesi Klinik Psikoloji alanında yüksek lisans derecemi almaya hak kazandım. Bu süreçte Mazhar Osman Ruh ve Sinir hastalıkları hastanesi, Çağlayan Adliyesi, Avrupa Şafak ve Bahçelievler Aile Hastanesi’nde staj çalışmalarımı yürüttüm. Mezunu olduğum üniversitede Pedagojik Formasyon Eğitim Programını tamamladım. Emdr 2.düzey terapistiyim, ek olarak Bilişsel davranışçı terapi ve şema terapi ekolleri ile yetişkin odaklı olmak üzere psikoterapi hizmeti vermekteyim.

Çalışma Grupları

Yetişkin (18-65)

Terapi Yaklaşımları

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) Eklektik Terapi EMDR Şema Terapi

Eğitimler

İstanbul Esenyurt Üniversitesi - Yüksek Lisans - Klinik Psikoloji İstanbul Aydın Üniversitesi - Lisans - Psikoloji

Sertifikalar

Pedagojik Formasyon Eğitim Programı Sertifikası - İstanbul Aydın Üniversitesi - 28.1.2020

Blog Yazıları

Günlük hayatta kullandığımız bilişsel çarpıtmalar

Herkese merhaba, Bu yazımda hayatımızda oldukça sık kullandığımız, hatta kullanırken de çoğunlukla farkında olmadığımız bir takım mantıkdışı düşüncelerimizden bahsedelim istiyorum.Öncelikle bir konu hakkındaki duygularımızı belirleyen şey düşüncelerimizdir. Bir olay bizi üzebiliyorken, aynı olay ikinci bir kişiyi bizim kadar etkileyemez. Herkesin acısı kendine büyüktür sözü de buradan geliyor olsa gerek.. Acıyı hissetmemizi sağlayan şey, acı verici düşüncelerimizdir, o durumu bizim için acı verici olarak algılamamızdır.Şimdi de biraz gerçekten acı veren şeyler üzerine bakalım. Gerçek acı düşüncelerden de kaynaklanmaz aslında, bizim acı verici durumu algılarken ve yorumlarkenki çarpıtmalarımızdan dolayı oluşur. Dünyayı anlamlandırmada algımıza ihtiyacımız vardır, ama algımız her zaman sorunsuz çalışmayabilir. Algımız tıpkı bir saat misali duradabilir, yanlışı gösteredebilir, hatta tersine bile dönebilir. Eğer olayları normal olarak algılıyorsak hislerimiz de buna eşlik ederek normallik sınırlarını koruyacaktır. Ama algılamamız çarpıtılıyorsa eğer, yine aynı şekilde hislerimiz de bu duruma eşlik ederek aşırılıklara kaçacaktır.Ufak tanımlamalardan sonra artık bu noktada, günlük hayatta en çok kullandığımız bilişsel çarpıtmalardan birkaçına bakalım istiyorum.Kullandığımız en önemli bilişsel çarpıtmalardan bir tanesi; Ya hep ya hiç düşüncesi. Bu düşünsel çarpıtmada, bir durum ya vardır ya da yoktur. Grilikler görülmek istenmez. Mükemmel olan hedeflenir, bunun dışında kalan her ihtimal başarısızlıktır. Mutlak bir mükemmellik düzeyine ulaşılamayacağından dolayı ise, kişi kendini her daim yetersiz ve değersiz görür. Bir diğer bilişsel çarpıtma; Olayları aşırı büyütme. Olayları aşırı büyütmede yaşanan durumlar gerçeklikten koparılarak abartılır. Durum abartılınca doğru orantılı olarak duruma karşı hissedilen duygular da abartılmış olur.Bir diğer bilişsel çarpıtma ise; Olayları küçültme. Burada da abartmanın tam tersi olarak, yaşanan durum gerçeklikten koparılarak aşağılara çekilir.Burada büyütme ve küçültmeye bir örnek verecek olursak; kişi kendi yaptığı hataları büyütme, başkalarının yaptığı hataları ise küçültme eğiliminde olabilir. Yine aynı şekilde kendi başarılarını küçültme, başkalarının başarılarını ise büyütme eğiliminde olabilir.Bir diğer bilişsel çarpıtma; Kişiselleştirme. Kişiselleştirme, çarpıtılmaması dahilinde kişiye en büyük konfor alanını sunan biliş olabilir. Kişiselleştirmede, bizimle ilgili olmayan olayları üzerimize alma eğiliminde oluruz. Kontrol edemediğimiz şeylerden dolayı kendimizi suçlar, sanki yaşanan her olumsuz şey bizimle ilgiliymiş gibi düşünürüz. Örnek verelim; bir arkadaşımızla telefonda mesajlaşırken birden ondan cevap gelmediğini düşünelim. Duruma dair kişiselleştirme yapan bir kişi, cevap gelmemesini kendi davranışlarına bağlayacaktır. Suçlu arayacak ve suçu da hep kendinde bulma eğiliminde olacaktır.Bir diğer bilişsel çarpıtma örneği ise; aşırı genelleme. Aşırı genellemede, tek bir başarısızlık veya olumsuzluğa odaklanılıp, bütün gidişatı da bu gözle görme eğilimi yer alır. Tek bir terslik, bütün sürecin ters gitmesine sebep olacaktır. Tek bir başarısızlık, bütün hayatın aslında başarısız olduğunu gösteriyordur gibi..Bir diğer bilişsel çarpıtma; Sonuçlara atlama. Bizi sonuca götürebilecek somut kanıtlarımız olmadan sonucu bildiğimizi sandığımız bir çarpıtmadır. Örneğin, eşinize gün içerisinde yaşadığınız bir olayı anlatırken aslında sizi dinlemiyor olduğunu farkediyorsunuz ve aklınızdan hemen şu düşünce geçiyor; "beni dinlemeye değecek kadar değerli bulmuyor" veya "artık beni sevmiyor." Aslında eşiniz o gün çok yorucu bir gün geçirmiş veya aklında yer eden bitmemiş bir işi bulunuyor olabilir. Ama siz yine de aklınızdan geçen düşüncelerin doğru olduğunu bildiğinizden kesinlikle eminsinizdir.Bir diğeri ve son olarak bahsetmek istediğim bilişsel çarpıtma ise; Olumluyu geçersiz kılmak. Bu çarpıtmada olumlu olan bir durum, olumsuzlar tarafından çevrelenir. 3 yanlışın bir doğruyu götürmesi misali, burada da inandığınız bir yanlış tüm doğrularınızı götürebilir. Örneğin; başınıza hep olumsuz olayların geldiğini düşünüyorsanız eğer, olumlu bir olay yaşadığınızda bu durumu görmezden gelme eğiliminde olursunuz. Hep üzüleceğinizi varsayıyorsanız, mutlu bir yaşantı yaşasanız bile o mutlu anı geçersiz kılacak, belki de mutluluğun içerisinden üzülebileceğiniz bir sebep çıkarabileceksinizdir.Son olarak yine tekrar etmekte fayda görüyorum. Düşüncelerimizdir, duygularımızı ortaya çıkaran. Duygularımızın tek başına bir geçerliliği yoktur. Olumsuz bir duygu hissediyor olmak demek, olumsuz bir durumda olduğumuzu göstermez. Duygularımıza bakarak durumlar hakkında karar vermemiz, aslında o durumları çarpıtıyor olduğumuzu gösterir. Ama birlikte çalışılarak daha gerçekçi, daha farkındalıklı bir mercekle çarpıtmaları geride bırakabilmek de her daim mümkündür..

Devamını Oku

Adresi

Karaagaç, Büyükçekmece Karaağaç Köyü Yolu, Büyükçekmece/İstanbul, Türkiye

Uzmanin Adresi

Danışan Yorumları

Soru - Cevap

PANİKATAK

R... D... - 4 yıl önce
***** Uzman Ara Aktif Sorularım Aktif sorunuz bulunmamaktadır. Bir uzman seçerek soru sorabilirsiniz. Tamamlanan Sorularım Tamamlandı İlkay DİNGEÇ Uzman Klinik Psikolog İlkay DİNGEÇ PANİKATAK Merhaba ben RUKİYE DAMAK , 5 5 yıl önce panikatak teşhisi kondu . 2 yıl paxil ve dideral kullandım . Tedavim sonlandırıldıktan 6 ay sonra yeniden ataklar başladı . Doktorum da buna çok şaşırdı ve biz yeniden tedaviye başladık . Halen sabahları yarım paxil , akşamları yarım dideral kullanıyorum . 3 gündür geceleri atak geçiriyorum , benim ayaklarım çarpıntı ve yüksek tansiyon şeklinde oluyor . Hayatımda beni üzen , sıkıntı veren , canımı sıkan hiçbir şey yok , gayet mutluyum , herşey yolunda ama neden 5.5 yıl sonra, üstelik ilaç kullandığım halde bunları yaşıyorum biliyorum. Ben atak yaşadığım da kendimi sakinleştirmek değil bu beni bunaltan ve yoran hastalıktan tamamıtla kurtulmak istiyorum. En ufak bir durumda ellerimin titremesini , kalbimin çarpmasını , tansiyonumun yükselmesini istemiyorum . Her sıradan insan gibi duygularımı normal yaşamak istiyorum . Üzüleceksem üzüleyim , kızacaksam kızayım , sürekli kendimi telkin etmekten yoruldum . Bu konu hakkında sizden yanıt bekliyorum . Hoşça kalın
Yanıtları Göster (1)

Ne yapacağımı bilmiyorum, araftayım.

Kitapkokulukadn - 4 yıl önce
Hiperaktif bir çocuktum, sandığın üzerine çıkıp boy gösterisi yapıyordum anneme. Ayağım kayınca yere düştüm. O esnada babam geldi işten. Kükreyip anneme saldırdı. Sahip çıkamıyor musun çocuğa oralarda ne geziyor deyip üzerine saldırdı. Korkudan annemin eteğine saklandım. Ve ben o gün babamdan nefret ettim sürekli korktum. Sabırsızlıkla gelmesini beklediğim anlarımı yok etti. 8 yaşındaydım Adana'ya tatile gittik. Sabah kahvaltısı yapacaktık, deli gibi acıkmıştım. Daha ilk lokmam da başladı konuşmaya babam. İkizim için diyordu ki; Onun için her şeyimi veririm, istesin arabamı, evimi, hatta kullandığım telefonu bile veririm dedi. O esnada amcam sordu, benim hiçbir şeyde hakkım neden yok diye. Cevap olarak;"Hayır hiçbir şeye hakkı yok" dedi babam. Dayanamayıp dedim ki;"Ben senin için hiçbir zaman olmadım ki, şimdi mi olacağım" dedim. Keşke hiç olmasaydın dedi babam. Hala sesi kulaklarımdan gitmiyor. Üstelik kalabalık çoktu, yemek yiyemeden sofradan kalkıp, yan odaya geçip saatlerce ağladığımı biliyorum. 9 yaşındayım, yine Adanadayız. Dışarıda oynamaktan çok acıkmıştım. Koşa koşa eve gelip yemeğe oturdum. Daha ilk lokmam da babam başladı konuşmaya "şişman olacaksın yemek yeme, teyzen (çocukken geçirdiği trafik kazasında ilaçların etkisiyle aşırı kilo almış teyzem obez olarak kaldı) gibi mi olacaksın deyip herkesin içinde azarladı. Yiyemeden kalkıp gittim. Saatlerce bunun için ağladım. Neden bana böyle davrandığını sorgulayıp durdum. 12 yaşındayım, ikizime göre olgun, yapı olarak da iri biriydim. Her gün okuldan gelip bulaşıkları yıkardım, temizlik yapardım. Dışarı da ikizim oyun oynarken ben evde yemek yapıyordum. Yaşıtlarım hatta ikizim yumurta bile kıramazken ben yaprak sarması yapıyordum. İşimi bitirir balkona geçer, ikizimi izleyerek elimi yüzüme koyar, saatlerce bunun için ağlardım. O da kız çocuktu ben de. Tek fark ona göre iri yapıya sahip olmamdı. Çok erken büyüdüm, çocukluğumu yaşamadan. Liseye başladım, halamgil bize geldi, o hafta. Mutlu oluyorum onlarla, akşam oldu odamı gösterdim ablalara. Çilem abla sorular sordu, kitap okuduğunu sevdiğini biliyorum dedi çantasından 2 tane kitap çıkardı, hediye etti bana. Şaşırmış bir o kadar da mutlu olmuştum. Ve sonra dedi ki bana:sen çok şey yaşadın dedi, anlamadım dedim, dayım yengem birgün olsun yanında olmadılar abilerin desen kendi hallerinde umursamıyorlar. Birsen ben seni tanıyorum, sen acıyla büyüdün, kendin mücadele ettin. Ve sonra hata yapıp gülen yüzünle kapattın. Bunu görmemek için kör olmak gerekir dedi. Neye uğradığımı şaşırdım o an. Gülerek, alakası yok, nerede çıkarıyorsun bunları ben çok mutluyum abla dedim. Yapma işte bunu lütfen dedi ve odayı terketti. Sabaha kadar bunun için ağladım, işime bir şeyler oturdu. O an ölmeyi çok istedim, gözlerimi açamayacak duruma geldim. Lise son sınıftayım dershaneye yazıldım. Tabi bu esnada okullar arası öykü, şiir yarışmalara katıldım. İlk 3'e girmiştim. Buna aileme hiçbir zaman belirtmedim. Sürekli birşeyler yazdığımda git ders çalış bunlarla oyalanacağına diyen bir annem vardı. Eroinle dans kitabını okuyorum diye elimden alıp yırtan, 3 üniversite mezunu olan abim yapmıştı. Okulun dergisinde yazım çıktı, asla söylemedim aileme, bilmesinler istedim. Lise bitti iyi bir bölüm kazanamamıştım. Abime çok destek oldular bana da olurlar sandım. Her gün daha çok yıkıldım. Ben dershane beklerken, babam abimi yazdırdı. Ben dershane beklerken babam arabasını değiştirdi. Ben dershane beklerken babam abimi evlendirdi. Susma payı olarak belediyenin ücretsiz kurslarına gönderdi beni babam. Ekstra bir katkısı olmadı bana. Daha kötüye gittim her defasında. İyi bir bölüm tutturduğum için yerleşmesi bir yere, eve hapis oldum. Ailemin yapamadığı ne varsa sürekli arkadaşlarım, öğretmenlerim yaptılar, haklarını ödeyemem. Şu an tek gayem okuyup iyi yerlere gelmek ve asla "keşke"lere izin vermek istemiyorum. Babama babalar günün de yazdığım yazıyı paylaşmak istiyorum; Affet kızım! Bu gün babalar günü ama ben bunu haketmiyorum. Çünkü oğullarım seni döverken seyrettim sesimi dahi çıkarmadım. Ortada suçun yoktu bile. Ben hep seni küçüklüğünden beri dışladım, hor gördüm, hiç olmasaydın, hiç doğmasaydın dedim yüzüne gülen gözlerine bakarken. Herkes seviyor seni bir ben sevmedim. Hakaret ettim, küfür ettim, dövdüm bir gün olsun sesini çıkarmadın. Annen sana beddualar ederken dinledim duymadım sandınız hep. Sen yıkıldın acıyan yerlerine ben hep üstüne bastım. Her şeye rağmen ayakta durmasını bildin! Herkese bir şekilde yardım ediyorum ama birgün olsun sana yardım etmedim. Sen hep kendi başına acıyla kıvranarak büyüdün. Bunu hissediyordum buna rağmen hiçbirşey yapmadım. Birgün olsun saçlarını okşayıp 'kızım!' demedim. Sımsıkı sarılmadım öpmedim. Bütün herşey de kısıtladım, sık boğaz ettim, burnundan getirdim yine birşey demedin. 21 yaşındasın bir telefonun bile yok dışarıya hasret ettim. Dershaneye göndermedim okumayı çok istediğin halde benim arabam benim evlerim hep ön plandaydı. Sana hakettiğin ne varsa yaşatmadım senden alıyordum bütün hıncımı. 26 yaşındasın, sen hâlâ deli gibi üniversite okumanı bilmeme rağmen, okutmadım. Çünkü senin hayallerin önemli değil. Dışarı çıkınca sürekli aradım, sorguladım. Dürüst oldunuz ne kadar şüpheyle yaklaştıysam doğrusunu söyledin. Ama o gün öfkeme yenik düştüm, üstelik suçun bile yokken bela okudum, anneni, kızlarımı dövdüm. Hem de bir hiç uğruna, sabaha kadar ağlattım sizi. Affet kızım bugün benim günüm değil! "Anne" deyince burnumun direği sızlıyor. Belediyenin verdiği ücretsiz ingilizce kursuna gidiyordum. Sınıfa girdik, öğretmen geldi, tanışma faslına geçildi. İnsanlar buz gibi birbirlerine bakıyorlardı. Sıra bana geldi. Tebessüm ederek tanıttım kendimi, öğretmen de güler yüzlü olmama sevinmişti. O an espri yaptım, herkes güldü. Ortam bir nebze de olsa değişti. Derse başladık, arkamda oturan kadın yanında 3-4 yaşlarında kızını öpüp, kokluyordu. Her iltifat ettikçe kızını öpüyordu. O an defalarca ölmeyi diledim. İçimde kanadı. Biraz önce tebessümümle herkesi mutlu eden ben, gözyaşlarıma hakim olamadan sınıftan ayrıldım. Herkes şok oldu, tabi ben de. Gözlerimi açamayacak kadar ağlamıştım. Hiç kimseye de bir şey diyemedim. O anı hiçbir zaman unutamıyorum. "Abi" deyince kötü oluyorum her defasında. Akla hep sarar sarmalar, büyük olur, arkanı kollar diye hayal ederiz ya hiçbirini yaşatmadılar. Adı 2 abim var, hiç bir zaman bunu demedim, dedirtmediler bana. Çocukken takı takmayı çok severdim, sırf dikkat çekiyor diye zorla abim tarafından çıkarıldı. Günlerden perşembe ve ben 19 yaşındayım. Bir gün spor merkezinden eve dönüyorum, bir abi bana adres sordu. Tarif ettim o an babam geldi. Bağırıp çağırıp beni dövmeye kalkıştı. Adam panikle ayrıldı. Ben korkudan titriyordum ağlayarak eve geldim. Evde de komşu var, korktular. Babam bağırdı çağırdı, üzerime saldırmaya başladı. O esnada kapı çaldı büyük abim işte geldi. Kapıyı kapattı, benden uzak durun ne yapıyorsanız yapın dedi. O an defalarca ölmek istedim, haftalarca bunun için ağladım, yemek yemedim mahvoldum. Aradan birkaç ay geçti balkonda oturuyoruz, bana dedi ki. Arkadaşlarım sizi soruyor bi 2 yıllık üniversite kazanamadılar diyemedim, dedi. Çok zoruma gitti bu laf, hiç unutmam. Küçük abimle çarşıya çıktık alışverişe, arkadaşıyla karşılaştık. Şok oldu beni ve ikizimi görünce. Kız kardeşin mi varmış senin dedi. Evet dedi. Peki ne okuyorlar şimdi dedi. Cevabı;ne üniversitesi bir kitap bile okumuyor dedi. Ve bunu diyen abim 3 üniversite mezunu. Hayaller hayatlar arasında bu kadar uçurum olacağını düşünmemiştim en azından. Çocukluğumdan beridir hep bir tarafım eksik olarak büyüdü, onu ne yaptıysam tamamlayamadım. Ve bunu büyüyünce daha iyi anladım. Ne kadar dipte olduğumu , bir o kadar da tek başıma mücadele etmeyi öğrendim. Çocukken bile öyleydim, kendi yaramı kendim sarardım. Arkamda duran dağ gibi babam olsun istedim, beni sarıp sarmalayan annem, iyi kötü kontrolümü sağlayan abilerim olsun istedim. Çok iyi arkadaşlara sahip oldum, birgün olsun tek bir kişi bile incitmedi beni. Çünkü artık yaşam kaynağım arkadaşlarım olmuştu, beni güldüren mutlu etmek için çabalayan yalnızca onlar vardı. Canım sıkıldığında beni hem anne hem baba hem dost gibi dinleyen bir öğretmenim vardı. Ona hayallerimden bahsediyordum, mesela diyordum ben harika bir öğretmen olacağım. Hobi olarak da edebiyat okuyacağım. Bunun umudunu yeşertti bana, içime aşıladı. Yeri geldi bana sımsıkı sarılacak anne, başımı koyacak omuz oldu, yeri geldi sırdaş oldu. Ama ben bunları ailemle yapamadım. Herkes için çok şanslı biriydim, ama ailem için değildim. Kilom için, vücudumdaki tüyler için yemediğim hakaret kalmadı. Ben hepsine sustum. Hep diyordum ki;bir ablam olsaydı beni anlar mıydı acaba, abim olmasaydı mesela. Beni dinler miydi, yanlışlarımı söyleyip doğruları gösterir miydi? Ben bunun hayaliyle büyüdüm. Sonra dedim bir umut;abim evlenirse evlendikleri eşleri ablam gibi olur, yapmak istediğim ne varsa onlarla yaparım. İnşallah yenge değil de ablam olur dedim. Yenge her zaman yabancı kelime gibi geldi bana. Abim evlenecek ama nasıl mutluyum hayallerim gerçekleşecek sonunda diyorum. Yere göğe sığamıyorum. Akraba olduğumuz için, ortamı garipsemedim. İstemeye gideceğiz yazın günü çiçekler solmasın diye kucağıma aldım. 2,5 saat yol sürdü. Eve geldik karşıladılar bizi. Tebrik etmek için yanına gittim gelinin. Çok kalabalık akrabalar, komşular doluydu. Bana herkesin için ya getire getire bu çiçeği mi getirdiniz, benim istediğim çiçek bu değildi ama neyse dedi o an dondum. Neye uğradığımı şaşırdım, başımdan kaynar sular döküldü. Kimseye belli etmedim tek kelime söylemedim. Gözlerim alev gibiydi canımın sıkıntısından. Nasıl geçti hatırlamıyorum bile. Kınayı, düğünü hatırlamak bile istemiyorum o derece rezillikti. Beraber kuaföre gittik, sürekli bizi başından atmaya çalıştı. Bulunduğumuz için sürekli rahatsız oldu. Gözlerini dikti durdu. Derken evlendiler davete çağırdılar. Ben de ilk defa yenge dedim toplumda. Oradan genç biri, Antepiayı sordu bana, ben de adını duydum ama görmedim dedim. Hemen cevap verdi "ya bu fukaranın bir yer gördüğü mü var ki soruyorsun" diyen abimin eşi. 2. defa yenge dediğim de ise, komşudayız ilk defa o eve misafir oluyor. Antep'i kötüledi yetmedi, aileme geçti sıra. Yok kültür farklıymış, yok her şeye çok önemsiyormuşuz. Buradaki insanlar çok kaba alışmak büyük mesele. Sesimizi çıkarmadan dinledik durduk. Birgün abimle kavga etmiş ama nasıl hıncını alıyor bizden anlatamam. Ya canım aile uyumu çok önemli, kültür farkı çok önemli. Ah ah beni ne komiserler, kimler kimler istemedi ki. Ben memur olacaktım Mustafayla mı evlenecektim. Ne hediyeler ne çiçekler geliyordu bana. Şimdiki halime bak rezalet. Yine ses çıkarmadık. Üstüne kahve yaptım, meyve tabağı da süsledim önüne getirdim. Önemli olduğunu hissetsin istedim, çünkü empati kuruyordum, yarın birgün ben de gelin olacağım. Böyle hissetmek istemezdim dedim hep. Yemeğe davet ederiz ayak ayak üstüne atar telefonla oynar, sofra hazır olunca ben hazırladım diye defalarca yaptı yine ses çıkarmadık. Aman abim üzülmesin, ama şöyle olmasın dedik. Arkadaşlarım gelir yanımıza oturur, ayak ayak üstüne atar. Canım evlilik her şey değil, gezin tozun hayatınızı yaşayın. Benim kadar rezil olmazsınız, ben bekarken özgür kızdım. Bana öyle derlerdi, canım sıkıldıkça şehir turu yapardım deyip sürekli küçümserdi. Yine kahve yapar ikram ederdim, bizimle otursun diye de ısrar ederdim. Biz kendisinin komşularıyla karşılaştığımız da bizi tanıştırma tenezülünde bile bulunmazdı. Biz ne yaptıysak birgün olsun teşekkür etmedi. Sürekli açığımı aradı. Evlendiği ilk sıralar telefonumdan bir şey bakacağını söylerdi, meğer mesajlarıma aramama ne yaptıysa her şeyi inceler öyle verirdi. Ben bunu yine tek kişiye bile söylemedim. Biz ne yaptıysak memnun edemedik, sürekli toplumda bizi küçümsedi, hor gördü. Herkes de dinledi, şahit oldu. Kendi ailesi ne yaptıysa ne aldıysa hiç birşey gözümde bırakmadı aldı diyordu. Üstelik babam bir dediğini iki yapmazken. Ve birgün olsun ileri bile git demedik. Haftalar boyunca sabah kahvaltıya gelir yediği yemeği toplamadan, omzuna çantayı alır çocuğu da bize bırakır akşam 6 gibi gelirdi. Ve bunu birgün olsun olay yaratmadık. En son olaya gelince yengem fıstık için teşekkür etti, ardından annem devam etti düşğncelidir bize de gönderir sağ olun. Devamını kendi getirdi. Teyzem de işte akıl yok değene de veriyor değmeyene de veriyor dedi yüzüme baka baka. Ben de bunu duyunca patladım. Çünkü artık sabır da yoruluyormuş bunu anladım o an. Hayatımın baharındayken, her gözlerimi açtığımda uçurumda gibi hissediyorum, ve ne zaman kendimi atacağım diye başlıyorum güne. Aynaya her bakınca tanımayacak hale geldiğimin farkındayım, çürüdüğümü artık yaşamadığımı biliyorum. Gün be gün saçlarımdaki çoğalan beyazlara bakarak ağlayıp durdum. Ne biliyor musun insanı en çok acıtan da. Sürekli birileri mutlu olsun diye çabaladım, saygıda kusur etmedim. Sürekli fedakar olan benmişim, onlar benim için ne yapmışlardı? Babam desen ruh hastası, annem desen varlığından haberdar bile değilim. Ama abilerim yanımda olsun sarsın sarmalasın istedim. Birkaç ay önce kardeşimle evdeydik, akşama kadar değil kapı pencereyi dahi açmadık. Babam saat başı arayıp kontrol etti. Eve geldi, kardeşim anneme bağırdı çağırdı. Ne bu zırt pırt arıyorsunuz, diye. O an çay doldurmaya gitti Babam sese geldi, ne olduğunu sordu. Annem başladı senin yüzünden bana bağırıp çağırıyorlar. Sesimi dahi çıkarmamıştım. Kaç defa aramışım dedi cevap vermedim. Kardeşim girdi araya, defalarca aradın dedi. Biz evde ne yapmış olarabiliriz dedi tartışmaya girdiler. Önce annemi, sonra kardeşimi, sonra da beni dövdü. Yemediğimiz beddua, hakaret, küfür kalmadı. O an öldü benim için babam, hiç olmamıştı ki varlığından haberdar bile değilim. Aylarca yüzüne bakmadım, biliyorum yine tekrarlanacaktı değişen bir şey olmayacaktı. Hayat yine devam edecekti Bunu izleyen abilerim, sebep olan annem olduğu sürece biz her gün öleceğiz. Toprağa girenler mi sadece ölü olduğunu sanıyorsunuz. Kimseye ihtiyaç duymayayım istedim. Bir arayış içinde olmayayım diye nefsime hakim oldum. Şükürler olsun en ufak hata bile yapmadım. En dibi görsem de duâ ettim. Çünkü yalnız değildim, beni duyan bilen gören tek kişi Rabbim. Evet çok pişmanlıklarım var, mesela beni desteklemesini beklediğim ailem için fedakar olmasaydım. Aklımı kullanıp, iyi bir üniversite okusaydım. Her şeye oturup ağlamasaydım, herkesi kendimden fazla düşünmeseydim. Biraz ya biraz kendim için çabalasaydım. Evet geç de olsa aklım başına geldi. Şimdi de gücüm kalmadı, en ufak bir şeye dayanamıyorum patlamak kıyameti koparmak istiyorum. Psikolojik olarak çöktüm, kendimi uçurumda gibi hissediyorum. Ben ne zaman buradan atlayacağım diyerek gözümü açtım. Ve üstelik hayatımın baharındayken düşünüyorum bunları. Eski fotoğraflarıma bakıp saatlerce ağladığımı biliyorum. İçimde yaşama sevinci denilen bir şey kalmadığı için ağlıyorum. Çok isterdim, gözyaşlarımla her şeyi silip unutmayı. Daha iyi bir başlangıç yapıp geçmişi unutmayı, her şeyden çok isterdim çoook.
Yanıtları Göster (1)

KAYGI

M... M... - 4 yıl önce
Elif hanım merhabalar. Benim bir 4 yıllık ilişkim vardı birbirimizi çok seviyorduk sonra değişti kız arkadaşım ve herşeyi büyütüp kavga çıkarırdı. Sonra beni en yakın arkadaşımla aldattı v ben bu olayı unutamıyorum bundan sonra ki hayatımda tekrar bu olayı yaşamaktan korkuyorum yardımcı olurmusunuz
Yanıtları Göster (1)
Toplam 6 soru. Tümünü Gör