Şeyda Sultan ZENGİN - Blog Yazıları
Terapötik ilişkinin iyileştirici gücüBazen danışanlar bizimle olan ilişkisinden beslenir. Hayatında alamadığı değerleri uzman vesilesiyle alır. Danışmana çok vazife düşer, zira onun gözüyle bakar kendine danışan. Kelimeleri çok mühimdir, mimikleri çok önemlidir.Mesela bir danışanım ailesiyle sıkıntılı bir durumdaydı. Ergen-yetişkin arası bir dönemdeydi. Ailesinden bilhassa baba ve amcadan hakaretvari cümleler duyuyordu. Sevilmeye ve güvenilmeye lâyık olmadığını düşünür vaziyette gelmişti bana. Hayatında çok yanlışlar yaptığını, o yanlışlar olmasa babasının onu sevebileceğini sık sık ifade ediyordu. Bu düşüncesi üzerine sorgulama yaptık; aileler çocuklarını hatasız oldukları için mi severler, yoksa hatalarıyla kabul edip yol mu gösterirler? Çocuğun hatası bir başka hata olan hakaretle mi düzeltilir, yoksa iyilikle mi? Olgun bir ebeveyn hangisini yapardı? Bu sorgulamaların biraz aileyi suçlar gibi gözüktüğünün farkındayım lâkin gelmek istediğim yer şurasıydı; bazen sevilmiyor olmak bizim problemimiz değildir. Hakaret işitmek bizim sorunumuz değildir. Karşıdaki nasıl seveceğini bilmiyordur, o da yaralıdır, böyle terbiye edeceğini ve çocuğunu böyle koruyacağını düşünüyordur vs.. Aklıma Peygamberimizin (asm) hadisi geliyor, “Ya Rabbî, onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı.” Bence de sonucunu bilseler yapmazlardı, esasen beni alakadar eden onların ne yapıp yapmadığı değil, danışanımın buna karşı ne tepki verdiği ve ne düşündüğüdür.Uzun süre sevilmeye lâyık olmadığını düşündüğü için, hayatına giren arkadaşlarını da sık sık teste tabi tutuyordu, gerçekten seviyor mu diye. Ve yine sevildiğine inanmadan ilişkisini koparıyordu. Zaten sizler de bilirsiniz, baba-kız ilişkisi sağlam olmayan evlatlar biraz daha sevgiyi dışarıdan almaya meyillidir. Bu danışanım, baskıcı bir ortamda büyüdüğü için, babasından öğrendiği şekilde sevgisini gösteriyordu. Yani kızarak, tehdit ederek, sürekli takip ederek, azarlayarak ve dahi sürekli övgü isteyerek. Övgü isteme kısmını bunlardan hariç tutuyorum çünkü onu bir iyileşme arzusu olarak görüyorum. Acı olan şu ki, övgülere inanmıyordu. Bu şemaları üzerine çalıştık, yerine daha faydalı düşünceler koyduk. Yine de sürekli şunu tekrarlıyordu; “Benim ne hatalar yaptığımı duysanız siz de benim yüzüme bakmazsınız! Sizi de kaybederim, tek konuştuğum siz varsınız”Ben de dedim; “Sen hata dediğin şeyleri anlat, yüzüne bakıp bakmamaya ben karar vereyim.” Utanarak ve dahi kendinden nefret ederek anlattı ve elbette kızmadım, sinirlenmedim, hakkında olumsuz düşünmedim. Esasen şahsî hayatımda bana sorulsaydı, bunlar da hata mı canım derdim, lâkin seansta böyle olmuyor tabi. Seanslara devam ettik, sık sık bu konuları ele aldık, benim dinlemem bile ona iyi geliyordu fark ediyordum. Bir gün öyle bir soru sordu ki, danışmanlık kisvesinden çıkıp Şeyda elbisesini giymek durumunda kaldım, zira bilirsiniz biz danışmanlar seansta bazen kendi hayatımızdan örnekler de veririz, kendi düşüncelerimizi de açarız ve bu yerinde-zamanında yapıldığı müddetçe samimiyet katar, terapötik ilişkiyi besler. Soruya şöyle bir giriş yaptı (özet geçeceğim);“Ben artık anlıyorum ki, sevilebilecek biriyim, ailem sevmeyi bilmiyor olabilir, artık çok da önemsemiyorum. Hatalarımla kendimi sevmeye çalışıyorum, yine de merak ediyorum; benim gibi bir yeğeniniz olsaydı, onu sever miydiniz?”Bu soru karşısında ne yalan söyleyim duygulandım, “Sen benim yeğenim olsaydın seni çok severdim, şimdi de seviyorum” deyince gözyaşları şelale oldu. Bu sefer inandı, gözlerinden anladım, sevildiğine inandı. Bunu başardı. Bu o kadar önemli bir adımdı ki… Seans biterken de ekledim, inşaallah senin gibi bir yeğenim olur da onunla takılırım teyze-yeğen. Güzel bir ayrılış oldu, aramızdaki terapötik ilişki onu iyileştirmeye başladı. Hayata yüklerinden arınıp devam edebilme gücü verdi. İşte bazen biz ailemizden alamadığımız ilişkiyi, anlayışı, kabulü dışarıdan alırız. Bunu bazen dostlarımız yapar, bazen öğretmenlerimiz, bazen kitaplar, bazen de psikolojik danışmanımız. Bu yüzden içinize sinen uzmanla konuşmanız, aradaki bağı hissetmeniz, anlaşıldığınızı görmeniz çok önemli bir etken. Neredeyse iyileşmenin % 50’si terapötik ilişkidir. Bunu sadece bu danışanımda değil, birçok kişide gözlemledim. Karısının zoruyla gelip de “Hocam sizinle bu samimi iletişim olmasaydı beni kimse buraya getiremezdi” deyişleri, “Ailemizden biri gibisiniz” cümleleri, “Burada yeni bir dünya keşfediyorum” demeleri… Hepsi, terapötik ilişkinin önemini gösteriyor. Böyle kendi seanslarımdan örnek cümleler verince de kendimi övüyormuş gibi hissettim, tam tersi, size yakın gelen ve bağ kurabileceğiniz bir uzman ile nasıl sonuçlar alabilirsiniz onu göstermek istedim. Yoksa bana şunu diyen de oldu; “Sizden hiç verim alamadım hocam, bir daha gelmeyeceğim.” Baş göz üstüne dedim, inşaallah içinize sinen bir uzman ile devam edersiniz…Psikolojik danışman Şeyda Sultan. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Devamını oku
Yayınlanma: 12.06.2022 13:18
Son Güncelleme: 12.06.2022 13:18
İnsan, İnsanı Tam AnlayamadıBazen insanlardan çok şey bekliyoruz. Bizi anlamalarını, hangi noktaya kızdığımızı bilmelerini, dahası konuyu onların açıp yanlışını fark etmelerini istiyoruz.Hâlbuki karşıdan hiç de öyle tatmin edici geri dönüşler alamıyoruz. Bu bizi daha da hayâl kırıklığına uğratıyor... “Hasbunallah ve ni’mel vekîl” hakikati öyle bir merhem oluyor ki bu marazımıza... Evet marazımız dedim. Çünkü yanlışı karşı taraf yapsa bile bu çatışmada zarar gören biz oluyoruz. Onun umurunda değil çoğunlukla, sen kendini yeyip bitiriyorsun. Beklenti içine giriyorsun, olmadıkça olmuyor... “Madem cismen fâniyim, bu fânilerden bana ne hayır gelebilir? Madem ben âcizim, bu âcizlerden ne bekleyebilirim? Benim derdime çare bulacak bir Bâki-i Sermedî, bir Kadîr-i Ezelî lâzım” diye Üstadım’ı dinleyip 29. Lem’a’yı açtım ve gördüm ki: “Beni halk eden ve adem zulmetinden çıkararak bana vücûd nurunu in’âm eden Zât bana yeter. Kezâ, sahibine her şeyi veren ve onun elini her şeye uzatan hayat ni’metini bana bağışlayarak beni hayat sahibi yapan Zât bana yeter...”Yani bu “Hasbunallah” bahsi bilmana diyor ki; “insanlardan bir beklenti içinde olma, onlar seni anlayamaz. Ama seni tanıyan bilen bir Zât var ve o sana yeter... Sana hayat nimetini veren Zât, hayattaki kırılmışlıklarını anlamada sana yeter, kimse beni anlamıyor deme daha fazla... Sana verilen iman itibarıyla seni mahlûkatın pek çoğundan üstün kılan Zât sana yeter, kimse beni el üstünde tutmuyor deme. Her bahar senin için hiçten, yoktan çiçekleri, meyveleri yaratan Zât sana yeter... kimse bana hediye almıyor deme. Bekleme insanlardan. Beklenti yorar, yoruyor... Fânilerin seni anlamasını bekleme... Şairin de dediği gibi; ‘İnsan insanı, ya tamamlayamadı, ya tam anlayamadı...’ Aynen öyle... Hiçbir zaman bir insan bir insanı tam anlayamadı ve tamamlayamadı. Seni ancak Rabb’in tam anlar ve tamamlar. O senin kalbindeki en ince hatırâtı dahi işitir cevap verir, seni hiç yalnız bırakmaz, her elini açıp ‘Yâ Erhamerrâhimîn’ dediğinde ‘Söyle kulum’ der, derdini dinler. Talep ettiğin her şey O’nun yanında, meftun olduğun her emel onun katında... Sadece istemeni istiyor. Daha ne olsun... Böyle bir Rabbimiz varken, insanlardan ne bekleriz?”Ey nefsim dedim! Kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki: “Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem...”İsteme artık; “Önce o konuşsun, hatasını anlasın, özür dilesin, hiç beni anlamıyor vs” sözlerini nefsim! İnsanlardan bir şey bekleme. Fânilerden kırılma, alınma. Ama kuru kuru da olaylar halledilmiyor. Ee ne olacak, hem beklemeyeceğim hem de mesele hallolacak öyle mi? Sen başlat konuşmayı gitsin. Sen evvel özür dile bitsin. Sen aç duygularını bilsin! Veya unut gitsin... Bırak gururu, bırak inadı. Hem bu hareketinden emin ol Allah da râzı olacak. O râzı olsa bütün dünya küsse bir ehemmiyeti var mı ki?Risale-i Nur’dan “Zekai’nin bir Manzûmesi” kısmı bu hislerime tam tercüman oldu:Ey güç yetmez dehşet veren hâletlerden ağlayan!Fânîlere aldanarak kırıldıkça bağırma.Ey zâilden, âcizlerden medet umup bağlanan!Gir bu Nurun âlemine, fânîleri çağırma.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .Devamını oku
Yayınlanma: 03.06.2022 20:49
Son Güncelleme: 03.06.2022 20:49
Al iz vell!Şeyda Sultan ZENGİN
21 Nisan 2019, Pazar
3Idiot (Üç Aptal) filmini izlemişsinizdir. Benim favorilerim arasında. Defalarca izledim ve her seferinde bir yeri dikkatimi çeker; mühendislik fakültesinde okuyan ve her sınavda 1. olan başrol oyuncusu Rancho’ya, arkadaşları sınav stresi hakkında dertlenir;- Kuizler, vizeler, finaller... Tek dönemde 42 sınava giriyoruz.- Bu kadar evham yapma dostum. Al elini, kalbine koy ve de ki, ‘All iz vell.’- All iz vel?- Evet, All iz vell. Köyümüzde yaşlı bir bekçi vardı, gece devriyelerinde bağırırdı: ‘Aaaall iiiz veeeeell (Herşey yolunda)’ Biz de huzurlu bir şekilde uyurduk. Sonra bir gece, bir hırsızlık oldu ve saat 12 olduğunda bekçi yine bağırdı “Aal iz vell”. Sonra öğrendik ki bekçi körmüş! O, ‘All iz vell’ derdi, biz de güvende hissederdik kendimizi. O gün, bu kalbin ne kadar kolayca korkabildiğini öğrendim. Kandırmanız gerekiyor kalbi. Sorun ne kadar büyük olursa olsun, ‘All iz vell’ diyeceksiniz.- Peki bunu söylemek sorunu çözüyor mu?- Hayır, ama sorunla yüzleşme gücü veriyor..Evet, filmin bu kesitinden de yola çıkarak anlıyoruz ki, gerçekten kalp çok çabuk kanıyor. Duyduğu şeyi gerçeğe dönüştürüyor. Bu yüzden bir adama 40 defa “iyisin iyisin” dense iyileşmesi vuku buluyor. Psikolojide “telkin verme” diyoruz buna. Bir çeşidi de kendi kendine telkindir. Telkin; bir duyguyu, bir inancı ve bir düşünceyi, başkalarına veya kendimize kabul ettirme yoludur. Normal bir insan gerek kendisiyle gerek çevresindeki kişi ve nesnelerle etkileşim halindedir. İnsan, kendini etkileyebildiği gibi, çevresini etkileyen ve çevresinden etkilenen bir varlıktır. Böylece telkinin temelinde “etki”nin bulunduğu anlaşılmaktadır.Bu yöntemle pek çok hastalığın tedavi edildiği görülmüştür. Kendi kendine telkin, özellikle akıl ve beden hastalıklarının tedavisinde kullanılmıştır. Buna göre kendi kendine telkin, organlara etki ederek onları iyileştirebilmekte, şeker ve verem hastalıkları üzerinde etkili olmakta, baş ağrıları ve siyatiği gidermekte ve hırpalanmış dokuları onarmaktadır. Özellikle psikosomatik ve psikolojik rahatsızlıklarda, kişinin kendine iyi olacağına dair telkinleri etkili olmaktadır.Hipnoz da iyi bir telkin çeşididir, ancak günümüzde hipnoz altında telkin uygulaması pek tercih edilmiyor. Hastaların telkine daha kabiliyetli olması ve hipnozdan dolayı kendi iradelerini kaybeder duruma gelmeleri sebebiyle bu uygulamadan kısmen vazgeçilmiştir. Hatta psikolojinin babası olarak bilinen Freud da hipnozla tedaviyi esas edinmiştir. Ancak her hastanın hipnoz edilemediğini görmesi ve istediği sonucu alamaması üzerine hipnozla tedaviden vazgeçmiştir.Kendi kendine telkin metoduyla, kişi kendisine iyi olacağını telkin ederek iyileşebilir. En azından filmde dendiği gibi; sorunla yüzleşme gücü bulur. İnsan yaratılış itibariyle âciz ve zayıftır. Ancak bazı insanlar bu acziyeti ifrat derecede hisseder. Hiçbir işe güç yetiremeyeceğini, sorun çözemeyeceğini, insanların onu dinlemeyeceğini, başarılı olamayacağını düşünür. Bu yüzden riskli işlere kalkışmak şöyle dursun, yatağından bile çıkmak istemez. İşte böyle durumlarda kendi kendini düzeltmenin bir yolu telkindir. Stresli-korkulu-endişeli anlarda kalbine dokunup; “Başarabilirsin, bu zorlukla ilk defa sen karşılaşmıyorsun/Bu zorlukla yaşayabilirsin, peygamberlerin hayatı, büyük insanların hayatı da kolay değildi./Ağlayabilirsin, ama gözyaşını sil ve yapman gerekeni yap” gibi telkinler verilebilir. Bu seni güçlendirir, çünkü en başta kendin tarafından anlaşıldığını hissedersin. Seni önce sen anlamalısın.Bir diğer husus, hayatta aşamayacağımız, gerçekten güç yetiremeyeceğimiz şeyler de vardır. Meselâ vefat eden bir yakınını geri getiremezsin. Veya her zaman istediğin başarıyı elde edemezsin. Feleğin çarkını sen değiştiremezsin. Ama yine de üzülür insan. Ve yine telkine başvuruyoruz; “Herşey güzel olacak. Öyle demiyor mu asrın âlimi; “herşey güzeldir; ya bizzat ya netice itibariyle.” Ya burada, ya Cennette. Ama herşey güzel olacak. Bazen güzel bir bahçenin içindeki kaya bile vazifesi itibariyle güzeldir. Herşey güzel olacak kalbim, herşey güzel olacak, ya hemen ya neticesinde...“All iz vell;” yani herşey yolunda kalbim sıkıntı yok. Evet kırılmış incinmiş olabilirsin, ama bu olayları bir gören var. Sen hayatını kendin idame ettirmiyorsun ki. Senin bir sahibin var. Burada sen misafirsin, fuzuli karıştırma bu dünyayı. Yapman gerekeni yapıp neticeye karışma. Allah görüyor O’na söyle, kendi kendine söylenmeyi bırak kalbim. Ve emin ol, Allah’ın katında herşey ayarlanıyor, herşey yolunda. All iz vell! All iz vell! “ Artık kalbinize hangi telkin iyi geliyorsa çeşitlendirebilirsiniz bunu.Peki ya içten içe inanmıyorsan herşeyin güzel olacağına, herşeyin yolunda olduğuna? Yine de telkine devam et derim. Çünkü asrın âlimi Bediüzzaman diyor ki; “Gafletle yapılan zikirler dahi feyizden hâli değildir.” Yani bir zikri gafletle, anlamadan yapsan dahi sana feyzi gelir. Aynen öyle de idrak edilmeyerek söylenen “Ben iyiyim, iyi olacağım, herşey güzel olacak, bunlar geçecek” telkinleri de bir sürelik tekrarın ardından işe yaramaya başlayacaktır. Hatta akşam ile yatsı arasında çektiğimiz 33’er adet “La havle vela kuvvete illa billah” “Hasbunallah veniğmel vekil” “Ya Baki entel Baki” gibi zikirler, kalbi bu yönde tedavi eder. Güç verir, yaşamak için gerekli sabrı verir. O zikirleri mümkün olduğunca alışkanlık edinmek gerektir. En güzel telkindir zikir. Peki, bu sorunları çözüyor mu? Hayır, ama sorunla yüzleşme gücü veriyor..Devamını oku
Yayınlanma: 25.09.2020 11:26
Son Güncelleme: 25.09.2020 11:51
Psikolojik ağrı kesici; Endorfin HormonuŞeyda Sultan ZENGİN31 Mart 2019Vücudumuz, ihsan-ı İlâhî olarak kendini onarma ve iyi etme mekanizmasına sahiptir. Meselâ vücuda besin lâzımsa, ihtiyacı gidermek için beyin sinyal gönderir ve açlık duygusunu hisseder insan.Aynen onun gibi, vücuda bir zarar geldiğinde hemen beyin sinyal gönderir ve acı duygusunu hissederiz. Devamında da beyin endorfin ağrı kesicisini salgılıyor. Bu endorfin hormonu, en güçlü ağrı kesici olarak bilinen morfinden bin kat güçlüdür. Meselâa büyük bir kaza geçirdiğimizde her yerimiz kan olsa bile ilk anda his kaybı yaşanır. Hani derler ya “sıcağıyla hissedilmez” diye. Çünkü vücut ani darbeye karşı yüksek dozda endorfin salgıladı ve ağrıyı kesti. Aynı şekilde psikolojik rahatsızlıklar için de bu hormon salgılanır. Ancak sabrı dağıtmak mıdır temel sebebi bilmem, bazı insanlara bu ağrı kesici kâfi gelmez. Aslında günümüzde çoğumuza kâfi gelmiyor. O yüzden vücudumuz kendini korumaya alıyor: • Meselâ dalgınlık baş gösteriyor. Zihin dalgınlık istiyor ki, ayrıntılarıyla düşünemesin olayları ve üzülmesin. Hayatı daha flu yaşıyor insan, sanki gözünün önüne bir perde koymuşlar gibi.. • Meselâ sürekli uyumak istiyor beyin. Uyusun ki kafasını kemiren düşünceler biraz dursun. Uyku için Risale-i Nur’da şu tarif yapılmaktadır:“Uyku tekâlif-i hayatiye altında ezilen ve meşakkat çeken zîruhların istiratgâhıdır.” • Meselâ çok yemeye başlıyor kişi. Çünkü yemek yemenin mutluluk hormonu salgılatan bir yönü var. Vücut bu mutluluk hormonunu depresyondan çıkmak için kullanmak istiyor. Bunun gibi psikosomatik davranışlar gösterir depresyondaki insan. Bu davranışların her birisi o ağrı kesicinin yetmemesi yüzündendir. Bu davranışları iyi gözlemlemek lâzım. Derine inmek lâzım. Yoksa insanlar, dalgınlık baş gösterdiğinde bunu gidermek için kahve üstüne kahve içiyor. Tabiki uzun süreli işe yaramıyor. “Ben neden şimdi durduk yere dalmaya başladım? Niye ofluyorum sürekli? Niye duvarlar üstüme üstüme geliyor?” demeli kişi. Bunu kendine sorarak üzüntüsünün kaynağına inmeli. Yani insan kendinin psikoloğu olmalı, insanı kendinden başka kimse daha iyi anlamaz. Bu yüzden kendini muayene etmeyi öğrenmeli insan.Psikiyatrlar bu sebeple antidepresan ilâçlarını verir. Endorfin hormonu yeterli gelmediğinde ağrı kesici takviyesi yapar. Eğer yapmazsa insan daha kötü seviyeye gelebilir. Peki bu endorfin hormonunu tabiî yollarla arttırmanın, yani sıkıntılara karşı kendimizi ilâçsız güçlendirmenin yolları nelerdir?Endorfini arttırmak için:1. Gülümsemek.2. Egzersiz. Meselâ günde yarım saat yürüyüş.3. Fizikî temas (sevilen kişiye sarılmak, elini tutmak, masaj vs).4. Olumlu telkin.5. Su teması (elini yüzünü yıkamak-abdest-duş almak).6. Komedi ve mizaha zaman ayırmak.7. Acı biber tüketimini arttırmak; yakıcı yiyecekleri (pul biber, acı yeşil biber vs) yediğiniz zaman bunlar ağız içi ve boğazdaki mukoza tabakasını tahriş ederler. Vücut, tabiî savunma mekanizması olarak bu tahrişin verdiği rahatsızlığı gidermek için sür’atle endorfin salgılar.8. Gece 23 ile 3 arası uyumak. Endorfin salınımı beyin tarafından sağlandığı için görevini biz uyku durumundayken çok daha rahat bir şekilde halletmektedir.9. Ağlamak. Evet gözyaşları şifadır. Bilimsel araştırmalar gözyaşlarının, vücuttaki sakinleştirici hormonları salgıladığını, stresi azalttığını ve ruh halini iyileştirdiğini gösteriyor.10. Düşünce yapınızı değiştirerek olayları farklı algılamak. Yani güzel görmek, güzel düşünmek ve hayattan lezzet almak...Bu gibi maddeler çoğaltılabilir.Haftaya 4. madde olan olumlu telkin konusu üzerine ‘ALL İZ VELL’ yazımızla devam edeceğiz inşallah.Devamını oku
Yayınlanma: 25.09.2020 11:19
Son Güncelleme: 25.09.2020 11:19
Ağrılarınız mı var, psikolojik olabilir!Şeyda Sultan ZENGİN27 Ocak 2019, PazarTakotsubo kardiyomyopatisi; aşırı üzüntü sonucu kalp kasının aniden zayıflaması hastalığıdır. Diğer adı; kırık kalp sendromu.Kalbinizi korumanın yollarından biri balık-ceviz gibi besinler tüketmek iken, bir yolu da kalbinizi üzmemekten geçer. Fizikî ağrılar ve duygular birbiriyle ilişkilidir. Vücudumuzda hem ağrıyı hem de duyguları kontrol eden nörotransmiterler vardır; ‘serotinin ve norepinefrin’dir. Bu transmitterlerdeki bozukluklar hem depresyona hem de fizikî ağrılara sebep olabilmektedir.İnsanın ruh hâlindeki değişmeler; migren, kalp çarpıntısı, sırt ağrısı ve eklem ağrısı gibi fizikî belirtilerin görülmesine sebep olabilir. Veya var olan hastalıkları arttırabilir. Dahası bu belirtiler büyük ihtimalle kendi kendilerine geçecek değillerdir. Tam aksine, depresyon ve benzeri hâl tedavi edilmediği takdirde bu belirtiler de tehlikeli boyutlara ulaşabilir. 2007 yılında Norveç’te yapılan bir araştırma ciddî depresyon rahatsızlığı olan insanların, kalp rahatsızlıkları, inme, solunum yolu rahatsızlıkları, sinir sistemi ile ilgili rahatsızlıklar gibi belli başlı durumlardan hayatlarını kaybetme oranlarının diğer insanlara göre daha fazla olduğunu belirtmiştir.Depresyonun bedene etkisi daha çok stres hormonlarının aşırı salgılanması yoluyla olur. Depresyonda iki stres hormonu vardır ve ikisi de artar. Bunlar adrenalin ve kortizondur. Bu hormonların artmasına bağlı olarak da bazı fizikî değişiklikler olur. Meselâ kortizon hormonu fazla arttığında kişinin kan yağlarında artış söz konusudur. Yine kortizonun etkisi olarak şekerin gereksiz yere kana fazla salgılanması ve buna bağlı şeker yükseklikleri oluşur. Yani şeker hastalığı..Araştırmalardan faydalanarak bu fizikî belirtileri şöyle sıralayabiliriz;• Göğüs ağrısıEn başta kalp, akciğer veya mide problemlerinin bir belirtisi olabilir, bu yüzden doktora gitmekte fayda var. Bazen de, bu bir depresyon belirtisidir. Depresyonda adrenalin ve stres hormonlarının fazla salgılanması kalbin gereksiz yere aşırı hızlanmasına ve yorulmasına sebep olabilmektedir. Hatta depresif bir insan sabahları kalp atış sesine bile uyanabilir. Hani denir ya, “onun kalbi var onu üzmeyin” Çünkü stres kalbi tetikler. Tansiyon da aynı şekildedir. Depresyon damarlarda büzüşmeye sebep olduğu için tansiyonun yükselmesine sebep olabilir.• Yorgunluk ve tükenmeÇok yorgunluk hissediyorsanız, günlük görevleriniz için enerjiniz yoksa, (yeterince uyuduğunuzda veya dinlendiğinizde bile), depresyonda olduğunuzu gösteren bir işaret olabilir. Depresyon ve yorgunluk bir araya geldiğinde, her durumun daha kötü görünmesini sağlar. Depresyonunuz daha dikkat çeker.• Ağrıyan kaslar ve eklemlerDevam eden ağrı ile yaşadığınızda, depresyon riskinizi arttırabilir. Depresyon aynı zamanda acıya da yol açabilir, çünkü her iki şartta beyindeki kimyevî habercileri paylaşır. Depresyonda olan insanların düzenli olarak ağrıya yakalanma ihtimali sağlıklı insanlara göre üç kat daha fazladır. Meselâ fibromiyalji (eklemlerin ağrıması) hastalığı, biraz da psikolojiktir, strese bağlıdır.• Baş ağrısıBir çalışma, majör depresyonu olan kişilerin migren geçirme ihtimalinin üç kat daha fazla olduğunu ve migrenli kişilerin depresyona girme ihtimalinin beş kat fazla olduğunu göstermektedir.• İştah veya kilodaki değişikliklerBazı insanlar depresif olduklarında daha az acıkırlar. Bazıları ise yemeyi bırakamaz. Sonuç, enerji eksikliği ile birlikte kilo alımı veya kaybı olabilir.• Sırt ağrısıSırt ağrısı düzenli olarak tekrar ettiğinde, depresyona katkıda bulunabilir. Sırtınız veya beliniz her daim kendini hatırlatacak derecede ağrıyorsa ve doktorunuz bir sorun göremiyorum diyorsa, hayatınızdaki stres faktörlerini bir gözden geçirmenizde fayda var.• UykuDepresyondayken kişinin uyku düzeni bozulabilmektedir. Uykuya dalma sorunu, dalamama, dalsa da sık sık uyanma tarzında sorun söz konusu olabilir. Aşırı derecede fazla uyuma da kendini gösterebilmektedir.• Nefes darlığıKişi aşırı stres altında kaldığında yeterince oksijen alamıyormuş gibi hisseder. Derin derin nefes alma ihtiyacı duyar, ama alamaz. Nefesi yarım kalır.• Heyecanlı ve huzursuzUyku problemleri veya diğer depresyon belirtileri sizi bu şekilde hissettirebilir. Yerinde duramama, veya tam tersi hiç hareket etmeden yatma/oturma davranışı gözlemlenir.• Sindirim problemleriBeynimiz ve sindirim sistemimiz güçlü bir şekilde bağlantılıdır, bu yüzden stresli veya endişeli olduğumuzda çoğumuz karın ağrısı veya mide bulantısı çeker.Depresyon bağırsaklarınızda da baş gösterebilir. Bulantı, hazımsızlık, ishal veya kabızlığa sebep olur. Strese bağlı olarak birçok insan kabızlık sorununu çekmektedir. Her seferinde farklı besinlerle kendini iyi etmeye çalışır, ancak stresini azaltmaya çalışmak aklına gelmez. Eğer bu belirtiler uzun süre sizde varsa ve doktorunuz bir sorun yok diyorsa, kendinizi iyi etmeye bakın.Depresyon öyle bir rahatsızlıktır ki kendisini sadece ruhî ve zihnî olarak göstermez. İnsan bedenine de etki eder. Ve bunun bir sebebi stres hormonlarının aşırı salgılanmasıdır. Bediuzzaman diyor ya, ‘fıtrat ve vicdan yalan söylemez’ diye. Aynen öyle, bir sorun varsa fıtrat bunun üstünü örtmüyor hemen söylüyor. Biz zihnen kendimizi iyiyim diye kandırmaya çalışsak da, vücudumuz bir şeylerin ters gittiğini yukarıdaki belirtilerle haber verir.Tavsiyemiz, hiçbir şey sizden daha önemli değil, emanetleriniz olan kalbinize ve ruhunuza iyi bakın. Onları amaçları doğrultusunda kullanın, gereksiz streslerden kaçınmaya çalışın. Vücudunuzu iyi dinleyin ve kendinizi iyi etmenin yollarını bulun.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Devamını oku
Yayınlanma: 25.09.2020 11:10
Son Güncelleme: 03.01.2023 06:18