1. Uzman
  2. Doğukan SÜMEN
  3. Blog Yazıları
  4. Esneme Davranışının Psikolojimiz İle İlişkisi

Esneme Davranışının Psikolojimiz İle İlişkisi


Esneme Davranışının Psikolojik ve Fizyolojik Temelleri


1. Giriş


Esneme davranışını bir çok araştırmaya konu olmuştur.Esneme, insanlar ve birçok hayvanda gözlemlenen bir refleks davranıştır. Genellikle uyku öncesinde, sıkılma veya monotonluk sırasında ve uyanıklığın sağlanmasında ortaya çıkar. Ancak bu davranış, fizyolojinin ötesine geçerek psikolojik ve sosyal süreçlerle bağlantılıdır. Bu makalenin amacı, esnemenin psikolojiyle ilişkisini ve bu davranışın bireyler arası bağları nasıl etkilediğini anlamaktır.


2. Esnemenin Fizyolojik ve Psikolojik Temelleri


2.1. Fizyolojik Mekanizmalar


Esnemenin birincil fizyolojik amacı, beyne daha fazla oksijen sağlamak ve karbondioksit seviyesini dengelemektir. Ayrıca, bazı çalışmalar, esnemenin beyin sıcaklığını düşürmeye yardımcı olabileceğini ve bu sayede zihinsel uyanıklığı artırabileceğini öne sürer.


2.2. Psikolojik Süreçler


  • Duygusal Durumlar: Stres, anksiyete ve depresyon gibi duygusal durumlar esnemeyi artırabilir. Özellikle stresli durumlarda, vücut bu refleksle zihni rahatlatmaya çalışır.
  • Monotonluk ve Dikkat Düşüşü: Uzun süreli dikkat gerektiren durumlarda esneme, bir tür "dikkat yenileme" mekanizması olarak devreye girebilir.


3. Sosyal Esneme: Empati ve Bulaşıcılık

Esnemenin sosyal boyutu, psikoloji açısından önemli bir inceleme alanıdır.

  • Empati ile Bağlantı: Bulaşıcı esneme, empati kapasitesiyle ilişkilendirilmiştir. Özellikle, yakın arkadaşlar, aile üyeleri veya sosyal bağın güçlü olduğu bireyler arasında daha sık görülür.
  • Ayna Nöronlar: Bulaşıcı esnemenin, beynimizdeki ayna nöronların aktivasyonuyla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu nöronlar, başkalarının davranışlarını anlamamıza ve taklit etmemize olanak tanır.

Araştırmalar, otizm spektrum bozukluğu olan bireylerde bulaşıcı esnemenin daha az gözlemlendiğini, bunun da empati düzeyleriyle bağlantılı olabileceğini göstermektedir.


4. Duygusal Durumlar ve Esneme


4.1. Stres ve Kaygı

Stres altındaki bireylerde daha sık esneme gözlemlenebilir. Bu durum, beynin oksijen ihtiyacının artması ve stres hormonlarının etkisiyle açıklanabilir.


4.2. Depresyon

Depresyon gibi durumlarda, uyku düzenindeki bozulmalar ve düşük enerji seviyeleri esnemeyi artırabilir.


4.3. Sıkılma ve Monotonluk

Monoton veya ilgisiz bir ortamda esneme, zihinsel uyarılma ihtiyacının bir yansımasıdır. Beyin, bu refleksle daha fazla uyanıklık sağlamaya çalışır.


5. Evrimsel Perspektif: Esnemenin Kökeni

Esnemenin evrimsel kökenleri, sosyal bağların güçlendirilmesi ve grup dinamiklerinin korunmasıyla ilişkilendirilmiştir. Örneğin:

  • Grup Koordinasyonu: Bulaşıcı esneme, grup üyelerinin aynı anda uyanıklık ve dinlenme döngülerine geçmesini sağlayarak hayatta kalma avantajı sunabilir.
  • Uyanıklık ve Tehdit Algısı: Esneme, beynin tehlikeye karşı uyanıklığını artıran bir mekanizma olabilir.


6. Esnemenin Klinik Önemi

Esneme davranışı, bazı psikolojik ve nörolojik bozuklukların belirtileri arasında yer alabilir:

  • Anksiyete ve Depresyon: Esneme, bu durumların fizyolojik bir yansıması olabilir.
  • Nörolojik Hastalıklar: Parkinson hastalığı veya epilepsi gibi nörolojik rahatsızlıklarda esneme daha sık görülebilir.



Esnemenin Bilinçdışı Mekanizmaları

Esneme, bilinçdışı kontrol edilen bir refleks olup otonom sinir sistemi tarafından yönetilir. İnsanlar genellikle ne zaman ve neden esnediklerini fark etmezler, çünkü bu süreç bilinçli karar verme mekanizmalarından bağımsızdır.

1. Otonom Sinir Sistemi ve Esneme


Bilinçdışında gerçekleşen pek çok fiziksel süreç gibi, esneme de otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilir. Esneme sırasında:

  • Vücut, daha fazla oksijen almak için derin bir nefes alır.
  • Beyindeki karbon dioksit seviyesini dengelemeye çalışır.
  • Bu refleks, genellikle farkında olmadan gerçekleşir ve bilinçdışı bir homeostatik mekanizma olarak tanımlanabilir.


2. Bilinçdışının Duygusal Yansımaları


Esneme, yalnızca fizyolojik bir olay değil, aynı zamanda bilinçdışı duygusal durumların bir göstergesi olabilir.

  • Stres ve Anksiyete: Stres altındayken bilinçdışında meydana gelen fizyolojik değişiklikler esnemeyi tetikleyebilir. Esneme, bu durumda rahatlama ve denge sağlama çabası olarak yorumlanabilir.
  • Sıkılma ve Motivasyon Eksikliği: Bilinçdışı, bir durumun ilgi çekici olmadığını veya dikkat gerektirmediğini algıladığında esneme meydana gelebilir.

Bilinçdışı ve Bulaşıcı Esneme

Bulaşıcı esneme, esnemenin sosyal ve bilinçdışı yönünü anlamada önemli bir penceredir.

  • Empati ve Sosyal Uyum: Araştırmalar, bulaşıcı esnemenin bilinçdışı düzeyde empati ve sosyal bağlarla ilişkili olduğunu göstermektedir. Empati düzeyi yüksek bireylerin, başkalarının esnediğini gördüklerinde esnemeye daha yatkın olduğu bilinmektedir.
  • Ayna Nöronlar: Beyindeki ayna nöronlar, başkalarının davranışlarını taklit etmemize olanak tanır. Bu süreç, bilinçdışı bir mekanizma olarak bulaşıcı esnemenin temellerini oluşturur.

Esnemenin Evrimsel ve Bilinçdışı Temelleri


Esneme, evrimsel olarak grup dinamiklerini destekleyen bir davranış olabilmektedir.

  • Grup Uyumunu Sağlama: Evrimsel süreçte, bilinçdışı esneme, bir grubun üyelerinin aynı anda uyanık kalmasına veya dinlenme moduna geçmesine yardımcı olmuş olabilir.
  • Tehditlere Karşı Hazırlık: Bilinçdışı esneme, bireylerin tehlike anlarında uyanıklığını artırarak hayatta kalma şansını yükseltmiş olabilir.

Psikolojik ve Nörolojik Bağlantılar

1. Psikolojik Bozukluklar ve Esneme

Bilinçdışı esneme, psikolojik bozuklukların bir yansıması olabilir:

  • Depresyon ve Anksiyete: Bu durumlarda esneme sıklığı artabilir. Beynin bilinçdışı düzeyde rahatlama ihtiyacı bu davranışı tetikleyebilir.
  • Uyku Bozuklukları: Yetersiz uyku, bilinçdışı esnemeyi artıran temel faktörlerden biridir.

2. Nörolojik Etkenler

  • Beyin Kimyası: Dopamin ve serotonin gibi nörotransmitterler, bilinçdışı esnemeyi etkileyebilir. Özellikle dopamin seviyesindeki artış, esneme refleksini tetikleyebilir.
  • Beyin Sıcaklığı: Bilinçdışı esneme, beynin termoregülasyon sürecinin bir parçası olabilir.


Sonuç ve Değerlendirme


Esneme, bilinçdışı düzeyde işleyen karmaşık bir davranış biçimidir. Fizyolojik,sosyal ve psikolojik süreçlerin bir birleşimi olan bu refleks, hem toplumsal hem bireysel işlevlere sahiptirler. Esnemenin bilinçdışı mekanizmaları, insan beyninin ve davranışlarının daha iyi anlaşılması için önemli bir araştırma alanıdır.Esneme, yalnızca fizyolojik bir refleks değil, aynı zamanda psikolojik durumlarla ve sosyal bağlarla yakından ilişkili bir davranıştır. Empati, stres, duygusal durumlar ve sosyal etkileşim gibi faktörler esnemenin sıklığını ve bulaşıcılığını etkiler. Daha fazla araştırma, bu davranışın psikolojik ve nörolojik mekanizmalarını daha iyi anlamamızı sağlayabilir.Bu konuda yapılan araştırmalar her ne kadar psikolojik,fizyolojik ve nöolojik süreçleri açıklamaya çalışsa da alan yazında daha fazla araştırmaya yer verilip destek olunup geliştirilmelidir.



Kaynaklar

  1. Gallup, A. C. & Eldakar, O. T. (2013). Yawning and the brain: A thermoregulatory perspective.
  2. Provine, R. R. (2005). Yawning as a physiological and psychological phenomenon.
  3. Platek, S. M. et al. (2003). Contagious yawning and empathy: A social neuroscience perspective.


Yayınlanma: 22.11.2024 08:59

Son Güncelleme: 22.11.2024 08:59

Doğukan SÜMEN
Doğukan SÜMEN
Psikolog(*)(*)(*)(*)(*)
Uzmanlıklar: Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları , Depresif Bozukluklar , Obsesif Kompulsif Bozukluk
Merhaba ben psikolog Doğukan Sümen, Devamını oku
Online Terapi
süre 50 dk
ücret 800
Yüz Yüze Terapi
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...
panik-bozukluk-belirtileri-nedenleri-ve-tedavisi

Panik bozukluk, beklenmedik ve tekrarlayıcı panik ataklarla karakterize edilen bir anksiyete bozukluğudur. Bu ataklar, ani ve yoğun korku hissi, nefes alma güçlüğü, kalp çarpıntısı, titreme ve terleme gibi belirtilerle kendini gösterir. Panik bozukluğu olan bireyler, ataklarından sonra gelebilecek tekrarlayan ataklar korkusuyla yaşayabilirler, bu da günlük yaşam aktivitelerini olumsuz yönde etkileyebilir.Panik Atağın BelirtileriPanik ataklar genellikle ani ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkar. Belirtiler şiddetli olabilir ve kişi tarafından kontrol edilemez. Tipik belirtiler arasında şunlar bulunabilir:Nefes Alma Zorluğu: Kişi nefes almakta güçlük çekebilir, hatta nefes alamayacağını hissedebilir.Kalp Çarpıntısı veya Hızlı Nabız: Kalp atışlarının hızlanması veya düzensizleşmesi, kişiyi daha da endişelendirebilir.Terleme: Eller, koltuk altları veya alın gibi bölgelerde aşırı terleme olabilir.Titreme veya Sarsıntı: Kaslarda titreme veya vücutta sarsıntı hissedilebilir.Baş Dönmesi veya Sersemlik: Kişi başının döndüğünü, sersemlediğini veya bayılacak gibi hissettiğini söyleyebilir.Mide Rahatsızlığı: Bulantı, karın ağrısı veya sindirim sorunları gibi mide rahatsızlıkları görülebilir.Gerçeklikten Kopma Duygusu: Kişi olayların gerçek dışı olduğunu veya kendisinin gerçeklikten kopmuş gibi hissettiğini belirtebilir.Ölüm veya Delirme Korkusu: Kişi, öleceklerini veya akıl sağlıklarını yitireceklerini düşünebilir.Panik Atak ve Panik Bozukluk Arasındaki FarkBirçok kişi zaman zaman panik ataklar yaşayabilir, ancak panik bozukluk tanısı, bu atakların sıklığı ve etkisiyle belirlenir. Panik bozukluk, tekrarlayan panik ataklarla birlikte, bu ataklardan sonra kişinin normal yaşamını etkileyecek derecede belirgin endişe, korku veya davranış değişikliklerini içerir.Panik Bozukluğunun NedenleriPanik bozukluğu karmaşık bir durumdur ve genellikle birden fazla faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Potansiyel nedenler arasında genetik yatkınlık, biyolojik faktörler, kimyasal dengesizlikler, travmatik olaylar, stresli yaşam olayları ve beyin kimyası bulunabilir.Panik Bozukluğunun TedavisiPanik bozukluğunun tedavisi, birçok farklı yaklaşımı içerebilir ve genellikle kişinin bireysel ihtiyaçlarına ve semptomlarına göre belirlenir. Tedavi seçenekleri şunları içerebilir:İlaç Tedavisi: Antidepresanlar, anksiyolitikler veya beta blokerler gibi ilaçlar panik atak semptomlarını hafifletebilir.Psikoterapi: Bilişsel davranışçı terapi (BDT) panik atakları yönetmek için etkili bir yaklaşım olabilir. Bu terapi, kişinin düşünce ve davranışlarını değiştirerek anksiyeteyi azaltmaya odaklanır.Nefes ve Rahatlama Teknikleri: Derin nefes alma, kas gevşeme egzersizleri, meditasyon ve yoga gibi teknikler, panik atak sırasında kişinin rahatlamasına yardımcı olabilir.Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, yeterli uyku ve stresten kaçınma, panik atakların sıklığını ve şiddetini azaltmaya yardımcı olabilir.SonuçPanik bozukluk, yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilen ciddi bir anksiyete bozukluğudur. Ancak uygun tedavi ve destekle, birçok insan panik ataklarını yönetmeyi ve günlük yaşamlarını daha iyi bir şekilde yaşamayı öğrenebilir. Panik bozuklukla mücadele eden kişilere destek ve anlayış göstermek, tedavi sürecinde önemli bir rol oynayabilir.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yazıyı Oku

Uzman: Eray ARSLAN

Yayınlanma: 19.04.2024

Şemalar Nedir, Kusurluluk Şeması Nedir, Belirtileri Nelerdir, Sebepleri Nelerdir ve Nasıl Başa Çıkılır?Psikoloji dünyası, bireylerin düşünce, duygu ve davranışlarını anlamaya yönelik birçok teorik yaklaşım sunar. Bu yaklaşımlardan biri olan şema terapisi, bireyin hayatını derinden etkileyen temel inançlarını (şemaları) anlamayı ve değiştirmeyi hedefler. Şemalar, bireyin yaşamını şekillendiren otomatik ve derin duygusal yapıları ifade eder. Bu yazıda, şemaların ne olduğunu, kusurluluk şemasının tanımını, belirtilerini, oluşum sebeplerini ve bu şema ile başa çıkma yollarını ele alacağız.Şemalar Nedir?Şemalar, bireyin dünyayı algılama ve deneyimleme biçimini şekillendiren temel inançlardır. Jeffrey Young tarafından geliştirilen şema terapi yaklaşımına göre, şemalar çocukluk döneminde gelişir ve bireyin yaşamı boyunca etkili olabilir. Bu yapılar, bireyin aile, çevre ve yaşadığı diğer deneyimler sonucu oluşur. Şemaların pozitif ya da negatif etkileri olabilir; ancak problemli şemalar, bireyin mutluluğunu ve ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir.Young’a göre 18 temel şema vardır. Bunlar arasında kusurluluk, terk edilme, duygusal yoksunluk, mükemmeliyetçilik gibi şemalar yer alır. Her bir şema, farklı bir ihtiyacın karşılanmaması sonucu ortaya çıkar ve bireyin gelecekteki davranışlarını şekillendirir.Kusurluluk Şeması Nedir?Kusurluluk şeması (“faultiness schema”), bireyin kendisini eksik, hatalı, sevilemez ya da yetersiz hissettiği bir düşünce yapısıdır. Bu şema, bireyin kendi benliğine yönelik aşırı eleştiriler yapması ve yoğun bir utanç duygusu yaşaması ile karakterizedir. Kusurluluk şemasına sahip bireyler, kendi değerlerini düşük görme eğilimindedir ve başkaları tarafından beğenilmeme ya da reddedilme korkusu yaşarlar.Bu şema genellikle şu düşüncelerle kendini gösterir:“Başkaları benim hatalarımı görse, beni asla sevmezler.”“Yeterince iyi değilim.”“Kendi kusurlarımı saklamazsam insanlar beni yargılar.”Kusurluluk Şemasının BelirtileriKusurluluk şemasına sahip bireylerde, farklı düzeylerde şu belirtiler ortaya çıkabilir:Yoğun Eleştiri ve Kendini Suçlama: Birey, kendi hatalarına karşı olağanüstü derecede eleştirel olur. Bu eleştiriler genellikle orantısız ve aşırıdır.Mükemmeliyetçilik: Kusurlarını gizlemek ya da telafi etmek için mükemmeliyetçi davranışlar sergilerler. Bu durum, sürekli bir tatminsizlik ve yetersizlik hissi yaratabilir.Yakın İlişkilerde Sorunlar: Kusurluluk şeması, bireyin yakın ilişkilerde açık olmasını engeller. Kendi kusurlarını gizleme ihtiyacı, samimi bağlar kurmalarını zorlaştırabilir.Utandırılma ve Red Edilme Korkusu: Bu bireyler, başkaları tarafından yargılanmaktan ya da eleştirilmekten yoğun bir şekilde korkarlar.Kendi Değerini Aşağı Görme: Kendi başarılarını ve olumlu yanlarını fark etmekte zorlanırlar.Kusurluluk Şemasının SebepleriKusurluluk şemasının kökenleri genellikle çocukluk dönemine dayanır. Bu dönemde bireyin karşılaştığı olumsuz deneyimler, şemanın oluşmasında etkili olabilir. Bu deneyimler şunlar olabilir:Eleştirel Ebeveyn Tutumları: Aşırı eleştirel ya da yargılayıcı ebeveynler, çocuğun kendini yetersiz hissetmesine yol açabilir.Duygusal Yoksunluk: Sevgi, destek ya da takdir eksikliği, bireyin kendini sevilmez ya da değersiz hissetmesine neden olabilir.Travmatik Deneyimler: Fiziksel, duygusal ya da cinsel istismar gibi travmatik olaylar, bireyin kendi değerini sorgulamasına yol açabilir.Kıyaslama: Aile ya da çevre tarafından sürekli başkalarıyla kıyaslanmak, bireyin kendi değerini düşürmesine neden olabilir.Kusurluluk Şeması ile Başa Çıkma YollarıKusurluluk şeması, bireyin yaşamını olumsuz yönde etkileyen bir zihinsel yapıdır; ancak bu şema ile başa çıkmak mümkün. Şu stratejiler, kusurluluk şemasının etkilerini azaltmaya yardımcı olabilir:1. Şemayı Fark EtmeŞemaların farkında olmak, değişim sürecinin ilk adımıdır. Birey, kendi düşünce ve davranış kalıplarını sorgulayarak kusurluluk şemasını tanıyabilir. Bu noktada bir psikologdan destek almak faydalı olabilir.2. Olumsuz Düşünceleri Yeniden ÇerçevelemeKusurluluk şeması, büyüktükçe kendini doğrulayan bir kehanet haline gelebilir. Olumsuz düşünceleri sorgulamak ve yeniden çerçevelemek, bu şemanın etkisini azaltabilir. Örneğin, “Ben yetersizim” düşüncesi yerine, “Herkesin gelişmesi gereken yanları vardır” gibi bir düşünce benimsenebilir.3. Kendi Kendine ŞefkatBirey, kusurlarını ve hatalarını insani deneyimler olarak kabul etmeyi öğrenmelidir. Kendine şefkat geliştirmek, şemanın etkisini azaltabilir ve bireyin daha olumlu bir öz imaj oluşturmasına yardımcı olabilir.4. Destekleyici İlişkiler KurmaSağlıklı ve destekleyici ilişkiler, kusurluluk şemasının etkilerini azaltabilir. Bu tür ilişkiler, bireyin gerçek benliğini ifade etmesine ve kabul edilme hissini yaşamasına olanak tanır.5. Profesyonel Yardım AlmaBir psikolog ya da terapist ile çalışmak, kusurluluk şemasının kök nedenlerini anlamaya ve bu şemayı dönüştürmeye yardımcı olabilir. Şema terapisi, bu noktada etkili bir yaklaşımdır. Şema terapisi, Jeffrey Young tarafından geliştirilen ve bilişsel davranışçı terapi, bağlanma teorisi, psikodinamik terapi ve gestalt terapi gibi farklı yaklaşımları bir araya getiren bütüncül bir psikoterapi yöntemidir. Bu terapi yöntemi, bireylerin çocukluk ve ergenlik döneminde oluşan ve yaşamları boyunca tekrarlayan olumsuz düşünce, duygu ve davranış kalıplarını (şemaları) ele almayı amaçlar. Şema terapisi, özellikle kronik psikolojik sorunlar yaşayan bireylerde etkili bir yöntemdir.SonuçKusurluluk şeması, bireyin kendisiyle ilgili olumsuz yargılara sahip olduğu ve bu yargılar nedeniyle yaşam kalitesinin etkilendiği önemli bir zihinsel süreçtir. Bu şema, bireyin hem kişisel mutluluğunu hem de sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir. Ancak, kusurluluk şemasıyla başa çıkmanın mümkün olduğunu unutmamak gerekir.Kendi kusurlarını kabul etmek ve mükemmel olma çabasından vazgeçmek, bu süreçte atılabilecek en büyük adımlardan biridir. Bu, bireyin kendine daha fazla şefkat göstermesi ve kendisini olduğu gibi kabul etmesi anlamına gelir. Psikolojik destek almak, şemanın kökenine inmek ve geçmişte oluşan olumsuz deneyimlerin etkilerini anlamak için son derece önemlidir.Unutulmamalıdır ki herkes zaman zaman kendisini yetersiz veya eksik hissedebilir. Ancak bu duyguların hayatımızı kontrol etmesine izin vermek yerine, onların üzerine gitmek ve sağlıklı baş etme mekanizmaları geliştirmek mümkündür. Bu nedenle, kusurluluk şeması gibi olumsuz düşünce kalıplarını fark etmek ve değiştirmek, daha sağlıklı ve mutlu bir yaşam için önemli bir adımdır. Yazıyı Oku

Uzman: Selin ARSLAN

Yayınlanma: 23.01.2025

korkularimiza-yakindan-bakmak

Nedir korku?En çok nelerden korkarız?Korku bizi yönetir mi? Hassaslaştırır mı?Hayatın her anında, mutlu ya da mutsuz bir çok duruma eşlik eden bir duygu korku. Aslında hayatta kalmak için gerekli duygulardan biri. Her ne kadar bu duyguyu yaşarken rahatsız edici tarafını hissetsek de bizi tehlikeden koruyan da bir tarafı olduğunu inkar edemeyiz.Bizi koruduğu noktada ya da kontrol edebildiğimiz seviyede korku sorun değildir. Sorun haline gelmesi korkularımızın bizi hayattan, akıştan alıkoymaya başladığında ortaya çıkar. O zaman korkunun kontrolünü kaybettiğimizi anlarız. Peki bizi neler korkutur? Bence, korkunun bir rengi olsa bu siyah olurdu. Karanlık, belirsizlik çağrıştırır korku bana. Belki de en çok öngörülemez şeylerden korkarız. Çünkü öngöremediğimiz durumlar kaygı, stres yaratır. Aslında korku ve kaygı birbirini besleyen duygular. Korku kaygıya sebep olduğu gibi, kontrol edilemeyen kaygı da korkuya güç verir. Böylece korkular yeni kaygıları ortaya çıkararak bizi bazı hedeflerimizden alıkoyan kaygıya bağlı engellere yenilerinin eklenmesine sebep olur. Bu konularda daha çok hassaslaşmamız da kaçınılmaz hale gelir. Kendimizi gittikçe daha güçsüz, savunmasız hissetmeye başlarız.Peki dışarı güçsüz, savunmasız, hassas görünmek ister miyiz? Birçok kişinin bu soruya cevabı ‘hayır’ olacaktır. Bunu istemediğimiz için korkularımızı baskılamaya çalışırız, bu şekilde çevremizden saklayabileceğimizi düşünürüz. Fakat şunu görmezden gelmiş oluruz, baskıladığımız korkuları çözüme kavuşturmuş değiliz ki. Sadece onları bilinçaltına itmiş oluyoruz ve bilinçaltımızda sürekli kayıtta olan bu duygular hayatımızı etkilemeye devam ediyor. Kararlarımıza, tepkilerimize yön veriyor. Hatta fiziksel sorunlara ve rahatsız edici rüyalara da sebep olabiliyor.Bir yerde okumuştum; “Aydınlığa çıkardığın hiçbir şey sana karanlıktakiler kadar zarar veremez.” Diye. Korkular açısından ele alınca o kadar doğru geliyor ki bu cümle. Korkularımızı saklayarak onların bizi yönetmesine zemin hazırlamaktansa onlarla yüzleşmeyi göze alacak kadar cesaretli olabiliriz. Çünkü biz korkularımızı tanıdıkça, onlara yaklaşmaya başladıkça bizim üzerimizdeki etkilerini yitirdiklerini fark ederiz. Fakat kolay mı bu yüzleşme? Tabi ki kolay olmayacaktır, insanın en katı yargıcı yine kendisi çünkü. Hiç kimseyi eleştirmediğimiz kadar acımasız eleştiririz kendimizi. Bu yüzdendir ki insanın kendiyle karşı karşıya kalması öyle bir anda olmaz. Zaman gerektirir, emek ister. Ama asıl hatayı bu yol zor diye dönersek yapmış oluruz ki, bir bakmışız korkularımızın kuklası haline gelmişiz. Şunu hiç unutmamak lazım, insan o kadar güçlü bir varlık ki o karanlık, belirsiz, öngörülemez duyguyu bile aşabilir. Kolay değildir, ama imkansız da değildir. Yazıyı Oku

Uzman: Ecran ALBAYRAK

Yayınlanma: 02.11.2020