Ölüm, vücudun kendisini yenilemeyi tamamen durdurması ve vücutta bulunan hayati organların işlevini yitirmesidir. Hayati organların birkaçı ya da tamamı işlevini yitirdiğinde ise ölüm gerçekleşmiş olur. Ölüm hayatımızın asla değişmeyen ve her an karşılaşabileceğimiz bir parçasıdır. Bununla birlikte, ölüm kavramını kabullenmek ve bunun üzerinde düşünmemek her zaman pek kolay değildir. Her insan yaşadığı çeşitli olaylar sebebiyle ölüme karşı korku duymaya başlayabilir. Bu doğrultuda tanatofobi olarak da bilinen ölüm korkusu, kişinin ölüm kavramına karşı yoğun bir kaygı ve korku duyması olarak tanımlanabilir. Kişinin yaşadığı bu olumsuz hisler kimi zaman önü alınamaz bir şekilde ciddi bir hale gelebilir ve böylelikle kişinin sosyal yaşantısında ciddi problemler görülebilir. Sosyal problemlere ek olarak, yaşanan yoğun stres, korku ve kaygı duygularının bir başka sonucu olarak kişide depresyon ve anksiyete gibi ek psikolojik rahatsızlıkların ortaya çıkması da tetiklenebilir ve böylelikle kişinin ruh sağlığında büyük bozulmalar görülebilir.
Yapılan çeşitli bilimsel araştırmalar "ölüm" kelimesine maruz kalan ya da yakın çevresindeki kişilerin ölümleriyle ilgili bilgiye sahip olan kişilerin "ölüm" kavramına karşı bakış açısının değiştiğini ortaya koymuştur. Bununla birlikte, birçok çocuk ölüm kelimesini ya televizyonlardan ya çevrelerinde konuşan insanların laflarından ya da kendi çevrelerinde bulunan insanların kaybından duymakta ve bunun anlamını sorgulamaya başlamaktadır. Ölüm konusu ilk kez ortaya ciddi şekilde atılıp bu kavram çocuğun beynine yerleştiğinde, çocuk varoluşunun bir sonunun olduğunu idrak eder. Yapılan araştırmalara göre; çocukların çok büyük bir kısmı 3 - 6 yaşları arasında anne ve babalarının ölmesi üzerinden ölüm senaryoları düşünmeye ve kendilerinin de ölümlü olduklarının farkına varırlar. Bu düşüncelerin akıllarına doluşmasıyla, eskiden bildikleri ve tamamen sonsuz görünen o dünya çocuklar için tamamen farklı bir hal alır. Bu dönemde genellikle birçok çocuk ya kendi ya da anne - babasının girişimiyle aklını kurcalayan bu konuların hakkında konuşur ve bir diyalog kurar. Fakat kimi durumlarda ise çocuk ölümle ilgili öğrendiği bilgileri ve hissettiği korku ve kaygı gibi duyguları tamamen içine atıp unutmaya çalışır. Ancak bu düşünceler kişinin bilinçaltında takılı kalmaya devam eder. Net bir çözüme de kavuşturulamadığı için çocuk sürekli bilinçaltında bulunan ölüm korkusu ile yaşamaya devam eder. Bu da çocuğun ölüm kavramı sebebiyle son derece kaygılı olmasına ve anne babasının ya da evcil hayvanının yanından ayrılmak istememesine sebep olabilir.
Ölüm korkusu çocuklarda, gençlerde, yetişkinlerde ve yaşlılarda olmak üzere her yaştan bireyde görülebilir. Bununla birlikte, ölüm korkusunun en üst seviyeye çıktığı dönemler genellikle ergenlik ve yaşlılık dönemlerini kapsar. Çocuklarda ve yetişkinlerde görülen ölüm korkusu ise genellikle dış etkenlere bağlıdır. Örneğin bir çocuğun zihninde ilk başta ölüm ile alakalı herhangi bir bilgi ya da olumsuz düşünce mevcut değildir. Fakat yakın çevresinden birisinin ölmesi, evcil hayvanını kaybetmesi ya da ölümle ilgili konuşmalara şahit olması çocuğun bu kavramla ilgili düşünceler geliştirmesine sebep olur. Çocukluğunda bu tür olaylar yaşayan ya da ölüm kavramı ile alakalı travma etkisi bırakacak şeyler duyan kişilerin ileri dönemlerde ciddi bir ölüm korkusu yaşamaları muhtemeldir. Yetişkinlerde ise ölüm korkusunun sıklıkla ortaya çıktığı bir durum olarak anne - babanın, çok sevilen bir arkadaşın ya da eşinin kaybedilme ihtimali gibi durumlar örnek olarak gösterilebilir. Kişinin çok sevdiği bir kişi hastadır ve kişi bu sebeple ölümle ilgili ciddi paranoya duymaya başlayabilir. Ya da tamamen alakasız şekilde televizyondan veya çevresinden duyduğu çeşitli haberlerden dolayı ciddi bir kaygı yaşayıp bu konuda normalin dışında bir korku geliştirebilir. Görülebileceği üzere, ölüm korkusu birçok kişide farklı sebeplere bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir.
Ölüm korkusunun baş göstermesine sebebiyet veren birçok farklı neden bulunmaktadır. En yaygın rastlanan ölüm korkusu nedenleri ise şu şekilde sıralanabilir:
● Öldükten sonra cezalandırılmaktan korkmak. Buna kişinin dini inançları etki edebilir, öldükten sonra cezalandırılacağına inanan kişide ciddi bir ölüm korkusu baş gösterebilir.
● Kişinin bedeninin tamamen yok olacağını düşünüp büyük bir korku duyması.
● Yakınlarını kaybetme ya da kendisi ölürse arkasında bırakacağı insanlara ne olacağı üzerine ciddi ciddi düşünmek kişide ölüm korkusunun gelişmesine sebep olabilir.
● Belirsizlik ve yalnızlık hissi ölüm korkusunu tetikler. Hayatlarında sürekli belirsizlik olan ve yalnız hisseden kişiler ölümden korku duymaya meyillidirler.
● Sevilen ya da büyük önem verilen kişilerin kaybı ölüm korkusunu tetikleyebilir. Yaşanan kayıpların ortaya çıkardığı etki en fazla ergenlik döneminde görülür.
Genellikle ergenlik dönemindeki yaşanan kararsız dönemle birleşen bu travmatik olaylar, kişinin şiddetli bir ölüm korkusu yaşaması ihtimalini arttırır. Ölüm ile yüzleşen ve ölümün ne olduğunu idrak eden kişi birdenbire ölüm üzerine dalmaya başlayabilir ve bu düşünce hali hayatının önemli bir bölümünü işgal edebilir. Kaybedilen kişilerin yakınlık derecesi arttıkça bu durumun kişiyi travmatize etme ihtimali de o derece artacak ve ölüm korkusunun oluşumunu tetiklemesi daha mümkün hale gelecektir. Kişinin yaşayabileceği ruhsal ya da fiziksel ciddi nitelikli hastalıklar ölüm korkusuna sebep olabilir. Bununla birlikte kişi sadece kendi yaşadığı hastalıklar yüzünden değil, aynı zamanda kendisi için çok yakın gördüğü insanların yaşadığı ciddi hastalıklardan dolayı da ölüm korkusuna kapılabilir. Bu durumu tetikleyen en büyük hastalık genellikle kanserdir. Kanser hastası olan ya da bir yakını kanser olan kişilerin ölüm korkusu yüksek seviyeye çıkabilir. Yaşlılık, ölüm korkusu hastalığı için tetikleyici bir diğer sebep olarak göze çarpar. Ergenlik ya da yetişkinlik döneminde zaman zaman ciddi ölüm korkusu yaşayan kişilerde ise bu ihtimal daha da artacaktır. Bununla ilişkili olarak kişide çeşitli kaygı semptomları ve sıra dışı davranışlar görülebilir. Aynı zamanda ölüm korkusunun ilerlemesiyle yaşlı kişilerde panik atak benzeri belirtiler ortaya çıkabilir ve böylelikle sağlıkları büyük risk altına girebilir.
Tanatofobi olarak da bilinen ölüm korkusu birçok farklı belirtiye sahip olabilir. Kişinin aklına ölüm kavramı geldiğinde panik atak geçirebilir, bayılabilir, durdurulamaz bir şekilde titreyebilir ya da aşırı kaygı ve gerginlik gibi sebeplerden dolayı kalbi normalden çok daha hızlı atmaya başlayabilir. Kişinin yaşayabileceği bu fiziksel belirtilere ek olarak, ölüm korkusu yaşayan kişilerde genellikle bir "ihtiyat" durumu görülür. Zira bu korkuya sahip olan kişiler ölüm kavramını günlük yaşamlarının bir parçası haline getirmişlerdir ve böylelikle sürekli ölüm kavramının varlığını düşünerek plan yaparlar. Bu tür kişilerde alakasız bir zamanda miras bölüştürme, vasiyet hazırlama ya da sevdiği insanlarla sürekli vedalaşma isteği gibi davranışlar görülebilir. Bu tür davranışları ise genellikle "sürekli bir şeyler yapma isteği" takip eder. Bunun sebebi ise kişi sürekli ölüm korkusu duyduğundan her an kendisinin ya da sevdiklerinin ölebileceğini düşünür, bu yüzden de sürekli hayatında eksik kalmış şeyleri tamamlamaya çalışarak kendini ağır bir duygusal yükün altında bırakabilir. Ölüm korkusunun belirtileri ise genel olarak şu şekilde açıklanabilir:
● Kişi sürekli kendisinin ya da sevdiği insanların öleceğini hayal eder. Bu düşünce yapısı sürekli olumsuz ve kötümserdir.
● Kişi her an ölebileceğini düşünür. Hayatında alacağı kararları ya da sergileyeceği davranışları da bu doğrultuda belirler.
● Kişi yaşadığı hayattan tatmin olmaz ve her şeyin yetersiz olduğunu düşünür. Bunun sebebi ise ölümün kendisine her an yaklaştığını ve bu sebeple yapmak istediği şeyleri gerçekleştirmek için yeterli zamanının olmadığını düşünmesidir.
● Üstteki maddeyle ilintili olarak, kişinin hayatını yeterli oranda yaşayamadığını ya da ölmeden önce hayallerini gerçekleştiremeyeceğini düşünmesi ani, mantıksız ve riskli kararlar almaya itebilir. Örneğin kişi zaten az zamanının kaldığını ve içinde kalmaması gerektiğini düşünerek yaptığı önemli bir şeyi bırakıp tatile gitmeye karar verebilir.
● Ölüm üzerine düşünmeye başladığında ya da ölüm haberi aldığında yaşanabilecek panik atak, hızlı kalp atışları, nefes darlığı, terleme ya da baygınlık gibi fiziksel belirtiler ortaya çıkabilir.
● Kişi günlük hayatını tamamen ölüm kavramı üzerine planlar.
● Kişi sadece kendi durumuna değil, aynı zamanda kendisi öldükten sonra arkada kalacak olan kişiler için de üzülür. Bu sebeple ciddi bir hastalık gibi herhangi bir somut sebep yokken miras paylaşımı ve vasiyet gibi konularla ilgilenmeye başlar.
● Ölüm korkusu yaşayan yaşlı kişilerde genellikle sürekli etrafındaki kişilerle bir şey paylaşma ya da aniden sürekli yeni bir şeylere atılma isteği görülebilir. Zira yaşlı kişiler genellikle hayatlarını tam olarak yaşamadıklarını düşünme eğilimindedirler. Bununla birlikte, bir hastalıktan dolayı ölüm korkusu yaşayan kişilerde ise ortaya çıkan belirtiler farklı olacaktır.
Ölüm korkusunu yenmek için birçok farklı yöntem denenebilir. Ölüm korkusu aslında herkeste var olan bir şeydir. Fakat asıl önemli olan bu korku hissini makul seviyelerde tutmak ve günlük yaşamı ciddi şekilde etkilemesine izin vermemektir. Bu doğrultuda kişinin kendini rahatlatmak için çeşitli davranışlar geliştirmesi ya da aktivitelere yönelmesi tavsiye edilebilir. Bu aktivitelere "yazı yazmak" örnek olarak gösterilebilir. Kişi ölüm hakkında düşündüklerini yazıya dökebilir ve böylelikle başkalarına anlatamadıkları şeyleri kâğıda dökerek rahatlayabilirler. Bununla birlikte çevrede ölüm konusunda takıntılı olan diğer insanlardan uzak durmak ya da bu tür konular gündeme geldiğinde dikkati başka yöne çevirmek de mantıklı bir davranış olacaktır. Yapılacak en önemli şey ise ölüm gerçeğini kabul etmektir. Kişi kendi içerisinde vereceği mücadele ile zamanla bu gerçeği kabul edip ölümün hayatın doğal bir parçası olduğunu anladığında ölüm korkusunu aşmış olacaktır.
Tanatofobi kimi ciddi durumlarda kişilerin tek başına aşamayacağı bir durum haline gelebilir. Bu durumda yapılacak en mantıklı hareket, kişinin mutlaka profesyonel bir destek alması olacaktır. Ölüm korkusu tedavisi için kişinin psikolog ile iletişimi büyük rol oynar. Bu doğrultuda ise genellikle psikoterapi metotları öne çıkar. En sık kullanılan metotlardan birisi ise Bilişsel-Davranışçı metottur. Ölüm korkusunun tedavisi amacıyla genellikle ilaçlı tedaviye başvurulmaz. Fakat ölüm korkusu sebebiyle çeşitli ataklar yaşayan ve bunları kontrol etmekte zorlanan hastalara bu semptomların etkisini yatıştırmak amacıyla çeşitli sakinleştirici etkili ilaçlar reçete edilebilir. Terapi sırasında kişi hissettiği her şeyi açık bir şekilde doktoruyla paylaşmalıdır. Bu doğrultuda terapi esnasında kişiye ölümün yaşamın bir parçası olduğunu ve kişinin bu duyguları aslında haddinden fazla abartarak yaşadığı öğretilecektir. Ancak bu tür düşünceler genellikle kişiye ergenlik çağından yüklendiği için, bir ya da iki seans değil daha uzun dönemli bir terapi planlanır.