Ergin DURAN - Blog Yazıları
Kıskançlık Yunanca zelos kelimesinden gelmektedir. Romantik kıskançlık ise insanlarda farklı farklı anlamlar çağrıştırmaktadır. Kültürel anlamda ülkemizde romantik kıskançlık “sevgi sözcüğü” olarak da görülmektedir ancak temelde romantik kıskançlığın kısıtlayıcı, engelleyici ve zarar verici bir tarafı vardır. Romantik kıskançlığın anlamına yönelik yapılan çalışmalarda kişiler kıskançlığı kendisi için önemli olan birini başkasına kaptırma korkusu, önemli bir ilişkiyi kaybetme korkusu, kendisinden ya da ilişkiden emin olamadığı durumlarda ortaya çıkan korku ya da aşkın yok olması olarak ifade etmektedir. Peki sizin romantik kıskançlık tanımınız nedir? Romantik kıskançlık; değerli bir ilişkiyi veya ilişkinin niteliğine yönelik tehdit algılandığı durumlarda verilen karmaşık bir tepki olarak ifade edilir.Kıskançlık Nasıl Ortaya Çıkar Kıskançlık içsel ve dışsal öğelerin bulunduğu karmaşık bir tepkidir. Kıskançlık anında bazen duyguları ve davranışları somut olarak göremesek bile kişi çeşitli duygu, düşünce ve fiziksel belirtiler hissedebilir. Kıskançlığa dair duyguları acı, kızgınlık, hiddet, üzüntü, korku, keder, aşağılanma gibi duygular oluşturur. Kıskançlık anında ortaya çıkan düşünceler ise yalan söyleme durumlarına karşı ortaya çıkan gücenme, var olan ilişkiye dair kendini suçlama (nasıl olurda bunları yaptığını görmedim, nasıl bu kadar kör olabilirim), kıyaslama (karşıdaki kişi kadar yakışıklı ya da güzel değilim, o daha ilgi çekici, daha başarılı), kendisine yönelik bakışında eksiklik ve endişe (herkes benimle dalga geçiyor, beni yetersiz görüyor), kendine acıma (bu dünyada hep yalnız kalacağım, kimse beni yeteri kadar sevmeyecek) gibi düşünceler ortaya çıkabilir. Fiziksel belirtiler olarak ise bazen yüz kızarması, seste titreme, konuşmakta güçlük, ellerde titreme, baygınlık, nabızda yükselme, uykuya dalmada güçlük şeklinde ortaya çıkabilir. Bu tür içsel belirtilerin dışında kıskançlık bağırma, öfke, sorun çıkarma, ağlama, konuyu önemsememe, görmezden gelme, ilgilenmeme, alay etme, dalga geçme, şiddete başvurma şeklinde de ortaya çıkabilir.Kıskançlık Nelerden Etkilenir? Kıskançlık değişik şekillerde ortaya çıksa dahi içsel ve dışsal olarak bir tetiklenme sonucunda oluşur. Bu yüzden kıskançlık eğilimi içinde yaşadığımız kültürden de önemli şekilde etkilenir. Türkiye’de Demirtaş ve Dönmez (2006) ve Tutarel-Kışlak ve Çavuşoğlu (2006) yaptıkları araştırmalarda kıskançlığın ülkemizde sevgi göstergesi olarak ifade edildiğini, bu yüzden “seven insan kıskanır” savunmasının sık sık ortaya çıktığını ifade etmişlerdir. Yapılan çalışmalarda diğer ülkelere kıyasla kıskançlık kültürel olarak daha normal görülmektedir. Bu yüzden kıskançlığa dair bakış açımız yetiştiğimiz aile ortamından da etkilenmektedir. Eğer ki çocuklar sık sık kıskançlık tartışmalarının ortaya çıktığı bir ailede yetiştiyse ilişkilerdeki kıskançlık duyguları daha fazla olacaktır.Diğer taraftan çocuk ve anne arasında kurulan güvenli bağlanma ilişkisi de kıskançlık duygusunu tetiklemektedir. Yapılan çalışmalarda kaygılı bağlanan yetişkinlerin ilişkilerinde daha kıskanç olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu yüzden annesiyle arasında güvenli bir bağlanma ilişkisi bulunan kişiler ilişkilerinde daha az kıskanç olmaktadır. Bir başka önemli nokta ise ilişkilerde ortaya çıkan aldatma ya da aldatılma durumudur. İlişkisinde aldatan ya da aldatılan kişiler sonraki ilişkilerinde daha kıskanç olabilmektedir. Tetikleyici durumlarda da ilişkilerde kıskançlığın ortaya çıkmasına neden olabilir. Tetikleyiciler genel olarak ilişkiye dair algılarla kendisini gösterir. Yolda yürürken bir kişinin partnerine bakış atması diğer kişi için bir kıskaçlık sebebi olarak değerlendirilebilir. Bu tür durumlarda genelde suçlayıcı bir dil ortaya çıkar ve çiftler birbirine “neden sana şu geçen bakış attı, neden sana gülümseyerek baktı” gibi suçlayıcı ifadelerde bulunurlar. Kıskançlık tetikleyicileri genellikle kişinin kendi yaşam öyküsüyle alakalıdır. Bir yemekte eşiniz başka bir kişinin sandalyesini çekse kıskanır mısınız? Eğer cevabınız evet ise asıl beklentiniz sizin de sandalyenizi çekmesi midir? Kıskançlık durumları genelde kişinin kendisine karşı da yapılmasını istediği ancak bu beklentisinin yerine gelmediği durumlarda da ortaya çıkar. “Şu kişiye çok güldün” cümlesinin altında “bana daha çok gülmeni istiyorum, benimle zaman geçirirken eğlendiğini ve keyif aldığını bana daha fazla ifade etmeni istiyorum” düşüncesi yatar.Kıskançlık ve Haset Nedir?Kıskançlık ve haset arasında da fark vardır. Genel olarak kıskaçlık ve haset birbiriyle karıştırılır. Haset iki insan arasındadır. Haset duygusuna sahip olan kişi, karşıdaki kişinin sahip olduğu şeyi ister. Karşıdaki kişinin çok güzel olması, çok başarılı olması, ön planda olması, ilgi çekmesi, yetenekli olması haset sebebi olabilir. Kıskançlık ise üç kişiyi ilgilendirir. Lionel Kreeger kıskançlık ve haset arasındaki farkı şu şekilde ifade etmektedir; kıskançlık aşk ve kaybetme korkusuyla ilgilidir. Hasette ise iki kişiyi ilgilendiren, diğer kişide arzulanan özelliklerin yok edilmesi ya da zarar görmesi isteğidir. Haset sahip olmama durumunu kıskançlık ise sahip olma durumunu ifade eder. Haset aşağılık duygusu, arzulama ve pişmanlıkla ortaya çıkarken, kıskançlık ise kaybetme korkusu, güvensizlik ve endişe ile ortaya çıkmaktadır.Kıskançlık Normal Bir Duygu Mudur?Kıskançlık gri bir alanda tarif edilir. Bazı durumlarda partnerimizden kıskançlığa yönelik bir tepki bile beklediğimiz olur. Hatta “hiç kıskanmıyorsun beni” cümlesi bazen tartışmalara bile sebep olmaktadır. Bu yüzden her kıskançlık hareketini anormal olarak görmeyiz. Ancak bunun dozu arttığında ise artık boğulduğumuzu hissederiz. Sizce de kıskanmayan biri sevmiyor mudur? Kıskançlık bir sevgi göstergesi midir? Kıskançlık durumunda ortaya çıkan bazı tepkiler o kadar şiddetlidir ki bunun bir sorun olduğunu görmek için bir uzman olmaya gerek yoktur. Tanımadığınız biriyle konuştuğunuzda partneriniz sizi kıskandığında bunu “normal kıskançlık” olarak algılarken, sizi sürekli araştırdığında, sürekli telefonlarınızı karıştırdığında, sürekli ansızın sizi ziyaret ettiğinde, çıktığınız bir iş seyahatinde sizi sürekli aradığında bu durumu “patolojik kıskançlık” olarak algılarız. Aslında her iki kıskançlığın altına da güvensizlik yatar. Güvensizliği halletmeden kıskançlık ortadan kalkar mı? Sanmıyorum. Davranışlar arasında oldukça önemli farklar olsa dahi iki davranış da aslında uygun bir davranış değildir. Neden Kıskanırız? İki insanın birbirine aşık olmasını sağlayan duygu her neyse kıskançlığa şekil verecek duygu da odur. Sizin aşık olmanızı sağlayan o çekim nasıl oluyor da ilişkinin ilerleyen zamanlarında kıskançlık olarak ortaya çıkabiliyor? Siz kıskançlık durumu ortaya çıktığınızda partnerinize ne kadar tahammül edebiliyorsunuz? Kıskançlık ortaya çıktığında ne kadar kısıtlanıyorsunuz? Nasıl oluyor da en başta hayran olduğunuz duygular bir yerden sonra sizin boğulmanıza sebep oluyor? Bu tür durumlar ortaya çıktığında aklımıza ilk olarak kişinin yaşam öyküsü gelmektedir. Kıskançlık duygusunun temeline inildiğinde karşımıza çocukluğa dair karşılanmamış beklentiler, haset, özgüven kaybı, çocukluktaki güvensizlik ve korku duyguları ortaya çıkar. Diğer taraftan ise aşırı güvensizlik, ciddi düşmanlık, sıkıntı durumlarına karşı dayanıksız olma, aşırı sevgi ihtiyacı ki bu da çocukluk yaşantısından kaynaklanabilir, bağımlılık, saplantılı ilişki, çocukluk travmaları da etkilidir. Bu bahsettiğimiz durumlar tabii ki hoş durumlar değildir. Kişiyi çaresiz hissettiren duyguların bir şekilde ortaya çıkması gerekmektedir. Bu tür duygular bazen öfke, saldırganlık, düşük özgüven, yetersizlik, değersizlik ile ortaya çıkarken bazı durumlarda ise kıskançlık ile de ortaya çıkabilir.Terapide Kıskançlıkla Nasıl Çalışılır? Kıskançlık nedeniyle terapiye gelen kişilerde öncelikle kültürel ve ailevi geçmişler ele alınabilir. Diğer tarafından ise yakın ilişkilere karşı deneyimlerini incelemekte de fayda vardır. Bu noktada kişinin kıskançlığa yatkınlığı da değerlendirilmelidir. Bu noktada çiftlerin kıskançlığı tanımlamaları da önemlidir. Çift olarak onlar kıskançlığı nasıl tanımlamaktadır? Kıskançlığı nasıl ortaya çıkarmaktadır? Kıskançlığa yönelik bilişse, duygusal ve davranışsal tepkiler nelerdir? Kıskançlığın Kökenleri Nelerdir? Freud Kıskançlığı Nasıl Tanımlar? Freud; kıskançlığı insanın doğasında var olan bir durum olduğunu, bu yüzden kıskançlık duygusundan kaçamayacağımızı ve evrensel olduğunu ifade etmektedir. Kıskançlığın ise acı dolu çocukluk yaşantılarıyla ortaya çıktığından, kişinin bu acı dolu yaşantılardan kaçamayacağından dolayı bu duyguların kıskançlık olarak ortaya çıktığını ifade etmektedir. Bu yüzden kıskançlığı keder gibi öfke gibi temel bir duygu olarak kabul eder. Bu yüzden kıskanç olmadığını ifade eden birisinin bu duyguyu bilinçdışına ittiğini ifade eder. Eğer ki ilişkisinde tehdit durumu ortaya çıktığında kişi kıskançlık duymuyorsa hayatında yolunda gitmeyen bir şeyler vardır. Nasıl ki biri öldüğünde üzüntü hissediyorsak tehdit durumunda da kıskançlık hissetmemiz gerektiğini ifade eder.Sistemik Yaklaşımda Kıskançlık Nedir? Sistemik yaklaşıma göre ise kıskançlık ilişki dinamiklerinden kaynaklanmaktadır. Kıskançlığın çözümü ise çiftin paylaştığı sorunda yatmaktadır. Geçmiş yaşantıların aksine sistemik yaklaşım geçmişi kıskançlıkla bir tutmaz. Kıskançlıkta bilinçdışı kökenlerin önemi olmadığını vurgular. Bu yüzden kıskançlığı bir sistem sorunu olarak ele alır ve bütüne odaklanır. Bu bütün içerisine çiftin aileleri, yaşadığı topluluk ve kültürel değerler dahil edilir. Aile yaşantılarının alt sistemleri etkilediğini hem de etkilendiğini ifade eder. Bu yüzden üst sistemlerle olan bağın sona erdirilmesinin çiftin kıskançlık duygularını yeniden düzenleyeceğini vurgular. Bu noktada sistemik terapi kıskançlığın nedeni nedir sorusuna yanıt ararlar. Böylece çiftin zihninde kıskançlığa neden olan kalıbı değiştirmeyi ve yeni bir kalıp oluşturmayı hedeflerler. Bazı yerlerde ise kıskançlığı bir iletişim aracı olarak görebilmektedirler. Bu tür durumlarda ise sağlıklı iletişimin nasıl kurulmasına yönelik çalışmalar yaparlar.Evrimsel Yaklaşıma Göre Kıskançlık Nedir? Darwin evrim kuramında kıskançlığa yönelik görüşlerini cinsiyet farklılığına dayanarak ifade etmiştir. Bu yüzden kıskançlığın temelinde evrimsel nedenlerin yattığını ifade etmektedir. Kıskançlığın ortaya çıkma amacının ilişkiyi korumak olduğunu, bu korumanın ise bir içgüdü olarak ortaya çıktığını, böylece ilişkinin devamlılığının sağlandığını ifade etmektedir. Cinsel kıskançlık ve duygusal kıskançlık tanımı da cinsiyetlere göre kıskançlığın anlamlandırılmasından ortaya çıkmıştır. Cinsel kıskançlık; eşin başka bir kişiyle cinsel ilişki yaşadığına dair tereddüt sonucu ortaya çıkar. Duygusal kıskançlık ise bir kişiye duygusal anlamda hislerden şüphelenildiği durumlarda ortaya çıkar. Evrimsel yaklaşıma göre kadınlar duygusal kıskançlığa karşı daha yoğun tepkiler verirken, erkekler ise cinsel kıskançlığa yönelik daha yoğun tepkiler vermektedir. Bu farklılığın temelinde ise erkeklerin çocukların gerçek babası olduğuna yönelik şüphelerden ortaya çıktığını ve böylece cinsel kıskançlığa daha yoğun tepki gösterdiklerini ifade etmiştir. Duygusal açıdan ise kadınların ilişkiyi kaybetme korkusunun, yalnız kalma ihtimalini tetiklediğini, böylece duygusal kıskançlığa yönelik daha yoğun tepkiler verdiğini ifade etmiştir. Ancak yapılan son çalışmalarda aslında kadınların ve erkeklerin her iki kıskançlık durumuna benzer tepkiler verdiği ifade edilmektedir. Yapılan çalışmalarda kültürel ve sosyal değerlere göre bazı değişkenler ortaya çıkmaktadır.Davranışçı Yaklaşıma Göre Kıskançlık Nedir? Davranışçı Kuram kıskançlık davranışının izlenilebilir ve öğrenilebilir olduğunu ifade eder. Bu yüzden kişinin kıskançlığı öğrendiğini, eğer ki bu öğrenme sürecine yönelik bir değişim sağlanırsa kıskançlık durumunda ortaya koyulan tepkilerin de değişebileceğini ifade eder. Eğer ki kıskançlık ortaya çıkarsa kişiden taklit etme ve rol değiştirme teknikleriyle kıskançlıkla nasıl baş edeceğinin öğretilebileceği savunulur.Bağlanma Stilleri ve Kıskançlık Kıskançlıkla ilgili pek çok farklı çalışma yapılmıştır. Eğitim düzeyi, daha önceki ilişkilerde aldatma ya da aldatılma, sosyo ekonomik düzey, evlilik süresi, ilişkiye başlama şekli (görücü usulü, flört gibi) pek çok farklı alanda araştırma yapılmıştır. Ancak bağlanma stillerinin kıskaçlıkla ilişkisinin daha fazla olduğu ifade edilir. Hazan ve Shaver (1987) yaptıkları çalışmada kaygılı kararsız bağlanma stiline sahip bireylerin güvenli ve kaçıngan bağlanma stiline sahip bireylere nazaran daha fazla kıskançlık davranışı ortaya koyduğunu ifade etmiştir. Güvenli bağlanan kişi ilişkide partnerine güvendiği için kıskançlık sergilemediğini ifade etmiştir. Bunun altında ise güvenli bağlanan kişinin ilişkide partnerini daha fazla desteklediği, ilişkiye dair ortaya çıkan olumsuzlukları normal olarak algıladıkları ve problemi çözmeye yönelik daha fazla adım attığını ifade etmiştir.Kıskanç Biriyim Terapi Almam Gerekir mi?Bu soru aslında oldukça önemli bir sorundur. Kültürel değerlerden ve algılardan bağımsız olarak kıskançlık durumunda kesinlikle terapi desteği alınması gerekmektedir. İlişkinizin daha kaliteli olmasını istiyorsanız kıskançlık davranışınızı gözlemleyin. Hangi durumlarda kıskançlık duyuyorsunuz? Eşinizin kıskançlık davranışınızdaki sorumluluğu nedir? Başka biriyle konuşması ilişkinizi nasıl tehdit ediyor? Karşılaştığınız problemlerle siz nasıl baş ediyorsunuz? Kıskançlık durumuyla daha önce nasıl baş ediyordunuz? Şimdi nasıl baş ediyorsunuz? Son olarak kıskançlık eşi sahiplenme değildir, bu yüzden kıskançlığa dair bakış açımızın değişmesi oldukça önemlidir.Devamını oku
Yayınlanma: 16.04.2021 20:06
Son Güncelleme: 16.04.2021 20:06
Yas ve Ölüm Nedir? Yas; sevilen ya da kişinin kendisine yakın olarak gördüğü birinin ölümü sonrasında ortaya çıkan doğal bir yaşam süreci olarak ifade edilmektedir. Ölüm ve kayıp insan yaşamının doğasında yer aldığından dolayı her insan yaşamı boyunca mutlaka kayıpla karşılaşmakta ve yas sürecinin içine girmektedir. Yas süreci kimi zaman uzun ve acılı bir şekilde de ortaya çıkmaktadır. Sevilen ya da yakın görülen bir kişinin ölümü sonrasında kişiler fiziksel, duygusal, bilişsel ya da davranışsal tepkiler verebilmektedir. Yas süreci; normal yas, karmaşık yas ve travmatik yas olmak üzere üç kısımda değerlendirilmektedir. Normal yas süreci yaşamın akışına uygun yas tepkileri vermek anlamındadır. Genelde 6 ay içerisinde yas sürecinin normale dönmesi ve ölümün kabullenilmesi gerektiği düşünülmektedir. Ancak bazı durumlarda sevilen birinin ölümünden aylar sonra dahi yas süreci devam etmektedir. Kişinin yaşam akışı bu durumdan etkilenmeye devam etmekte ve kişinin günlük yaşamı sekteye uğramaktadır. Kronik yas, gecikmiş yas, maskelenmiş yas, patolojik yas ve abartılmış yas karmaşık yasın içerisinde değerlendirilmektedir. Karmaşık yas sürecinde kişinin hissetmiş olduğu acı artarak ve derinleşerek devam etmektedir. Bu tür durumlarda mutlaka bir uzman desteği gerekmektedir. Travmatik yas ise; beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan ölüm sonucunda verilen tepkilerdir. Trafik kazası, doğal afetler gibi durumlar sonucunda birinin ölümüyle tanışmak buna örnek gösterilebilir. Yas sürecinde midede boşluk, ağız kuruluğu, güç kaybı, tükenme, göğüs ve boğazda gerginlik gibi fiziksel; ölüme inanmakta güçlük, ölüme yönelik sürekli düşünme, karar vermede zorluk, konsantrasyon kaybı gibi bilişsel; şaşkınlık, üzüntü, suçluluk, çaresizlik, bitkinlik, özlem, yalnızlık gibi duygusal; uykuda düzensizlik, ağlama, yemek yemede zorlanma, aşırı hareketlilik, anlamsız hareketler, ölen kişiyi hatırlatan etkinlikler gibi davranışsal boyutta tepkiler ortaya çıkabilmektedir. Yas sürecinde ölen kişiyle olan ilişki şekli de yasın yaşanmasında oldukça etkilidir. Ölen kişinin kimliği, yaşamında ne kadar yer tuttuğu, ölen kişiyle olan ilişki, ölüm biçimi, geçmiş kayıplar, kişilik özellikleri (baş etme becerileri, bağlanma stilleri, bilişsel yaklaşımlar), sosyal destek ve yas sürecinde ortaya çıkan sıkıntılar yasın ne şekilde devam edeceğine yönelik bilgi vermektedir.Yas süreci Kubler Ross tarafından inkar, öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme olmak üzere 5 basamakta tanımlanmıştır. Bu basamakların sırayla gerçekleşmesi yas sürecinin normal yaşandığının göstergesi olarak tanımlanır. Bu sürecin ortalama 6 ay devam etmesi beklenir. Ancak daha önceden de bahsettiğimiz gibi kişilik özellikleri bu sürecin farklı sürede tamamlanmasına da neden olmaktadır. Hangi evrede ne kadar süre geçirildiği, basamaklar arası geçişin nasıl yaşandığı tamamen terapi sürecinde ortaya çıkan duygularla anlam bulmaktadır. Kimi insanların baş etme becerileri ve kişilik özellikleri daha farklıdır. Yas ve Ölüm Terapide Nasıl Çalışılır? Terapide yasın bir gerçek olduğu, ölüme yönelik konuşmaları detaylandırarak ölen kişinin artık geri dönmeyeceği ancak ölen kişiyle olan bağın hala devam ettiği bir süreç yaşanır. Ölümle ilgili öykü almak danışanı üzmekte, ölen kişiye dair hatıraları canlandırmaktadır ancak ölüme yönelik konuşmak ölüm gerçeğinin kabullenilmesine de yardımcı olur. Terapi sürecinde ölen kişiye yönelik duyguların ortaya çıkması da önemlidir. Bu duygular bazen öfke, özlem, yalnızlık, huzursuzluk olarak ortaya çıkabilir. Terapi sürecinde ifade edilen duygular yasın kabullenilme sürecinin daha kolay yaşanmasına yardımcı olmaktadır. Böylece hissedilen duygular daha kolay anlamlandırılır. Ölen kişi olmadan danışanın hayatına nasıl devam edebileceğini konuşmak da yas sürecinin bir gerçeğidir. Ölen kişi olmadan nasıl bağımsız kararlar alınacağı, karşılaşılan problemlerin neler olabileceği, bu problemlerle geçmişte nasıl baş edildiği, ölen kişiden bu konuda neler öğrenildiği, bunları gerçek hayata nasıl aktarılabileceği, hangi noktada nasıl zorlu yaşantıların sizleri beklediği gibi konuları detaylandırmak yas sürecine yönelik olumlu bir adım olacaktır. Yas sürecinde bazen kişinin hayatını derinden etkileyecek kararlar alınabilmektedir. Üniversite eğitimini yarım bırakma, şehir değişikliği, iş değişikliği ya da boşanma gibi. Bu konuların yas süreci içerisinde konuşulması, uzman kontrolünde değerlendirilmesi yanlış bir kararın alınmasının önüne geçebilmektedir. Danışanlar ölen kişinin kaybına yönelik bir anlam bulmaya çalışmaktadırlar. Bu konuda yas sürecinin en önemli göstergelerinden biri de anlam bulmaktır. Sevilen ve değer verilen kişinin “neden” öldüğüne dair bir yanıt aramak ve anlamlandırmak danışanlar açısından önemi olabilmektedir. Ölen kişiye yönelik var olan duyguların şu anki ilişkilere yönlendirilmesi de yas sürecinin önemli bir basamağıdır. Burada amaç ölen kişinin oluşturmuş olduğu boşluğu doldurmaktan ziyade duyguları daha kolay ifade etmektir. Yeni ilişkiler ölen kişinin yerini doldurmaz ancak var olan duygularımızı anlamlandırmamıza yardımcı olur. Yas sürecinde kişi yasını yaşayabilecek bir zamana ihtiyaç duyar. Yas sürecinin nasıl bir süreç olduğuna dair danışan bilgilendirilmelidir. Kültürümüzde 7.gün ve 40.gün, ölüm yıl dönümü gibi günler danışanlar için zor geçebilir. Buralarda danışanın neler yaşadığı konuşularak ölüme dair düşünceler ve duygular alınabilmektedir. Tüm bu süreçler göz önüne alındığında eğer ki patolojik bir durum söz konusu olursa mutlaka danışanı farklı bir uzmana yönlendirmek de gerekebilir.Ölüm sonrasında herkes farklı tepkiler verebilir. Yapılan çalışmalarda birçok ortak fiziksel, bilişsel, duygusal ve davranışsal tepkiler gözlemlense dahi herkesin bu tepkileri aynı şekilde vermediği de ortadadır. Yas sürecini yaşayan kişilerin aile geçmiş, daha önceki ölümlere vermiş olduğu tepkiler, çevresel ve kültürel farklılıklar, yas tutma biçimi gibi bazı değişkenler yasın yaşanma sürecini de değiştirmektedir. Unutmayın; yas bireysel bir yolculuktur. Herkesin yolcuğu farklı bir şekilde devam eder. Yas süreci mutlaka 6 ay devam etmeli gibi bir genelleme söz konusu değildir.Devamını oku
Yayınlanma: 04.02.2021 15:54
Son Güncelleme: 04.02.2021 15:54