
Esra BAKÇEPINAR
Uzman Klinik Psikolog
Hakkında
Çalışma Grupları
Terapi Yaklaşımları
Eğitimler
Sertifikalar
Blog Yazıları
İletişim
“VII. yy’da Mısır hükümdarı Psammetikos hiçbir şey duymadan büyüyen bir insanın niçin ve hangi dilde konuştuğunu merak eder. Bunu öğrenmek için de bir çobana rastgele iki tane yeni doğmuş çocuk verir. Bunların ağıla konulmasını ve büyütülmesini emreder. Çocukların yanında kimse ağzını açıp tek söz söylemeyecek, çocuklar ayrı bir odada kendi başlarına büyüyeceklerdir. Çoban belli saatte keçileri alıp yanlarına götürecek, süt içirip iyice doyuracak, sonra kendi işlerine bakacaktır. Yine bir gün çocukların karınlarını doyurmak için odaya giren çoban, önünde diz üstü duran iki çocuğun ellerini uzatarak “Bekos!” diye bağırdıklarını görür. Bu durum birkaç gün daha böyle devam edince çoban, çocukları hükumdarın huzuruna çıkartır. Psammetikos da çocukların “Bekos” dediğini duyar. “Bekos” Frigya dilinde ekmek demektir. O zaman Psmammetikos konuşmanın gereksinimden doğduğu ve konuşulan ilk dilin Frigya dili olduğu kanısına varır. “İletişim, hikayeden de anlaşılacağı üzere insan yaşamının vazgeçilmez unsurlarından biridir. Duygu, düşünce ya da bilgi alışverişi olarak özetlenebilecek iletişim, insanlar tarafından bilinçli yahut bilinçsiz gerçekleştirilir. İletişim sayesinde insan toplumsal bir varlık olma özelliğini kazanmaktadır. İnsan kendini bildiğinden beri toplum gerçeğini de bilir, içinde yaşadığı toplumdan etkilenir ve onu etkiler.İletişim elbette yalnızca söze dayanmaz. Sözel olmayan ipuçlarına da sık sık başvurulur. İnsanların bize doğru söylemediği inancını taşıdığımızda ne söylediklerinden çok bunu nasıl/hangi yüz ifadesiyle söylediklerine dikkat etmemiz, birbirine aşık iki insanın birbirlerinin gözlerinin içine daha sık bakmaları (Rubin, 1970), birbirleriyle rekabet eden insanların, rakiplerinin gözlerine uzun süreli bakmaları ( Exline, 1972) bunlara örnektir. Sözel ya da sözel olmayan yollarla sürekli mesaj alışverişinde bulunuruz. Bu alışveriş sistemindeki aksamaları da iletişim çatışmaları olarak adlandırırız.Empati yani eşduyum karşımızdaki kişiyi daha iyi anlayabilmek, onu daha etkin bir şekilde dinleyebilmek için gereklidir. Karşımızdaki kişinin bakış açısıyla olaylara bakmamız, o kişinin duygularını düşüncelerini doğru anlamamız, hissetmemiz ve bu durumu ona iletme sürecimiz empati olarak adlandırılabilir. Empatik olmayan iletişim, çatışmalara yol açabilir. Empatinin ön koşulu dinlemektir. Yazar Edgar Watson Howe’nun “Yalnız sen konuşursan hiçbir şey öğrenemezsin.” sözüne kulak vermekte fayda var.İmkanlar arttıkça, teknoloji geliştikçe, bilgiye ulaşım kolaylaştıkça hızlı akmaya başlayan hayatta insanların sabır eşiği düştü. Dinleyip anlamaya çalışmak “değerli” vakitlerimizden aldığından hâlihazırda zihnimizde yer tutan kategorilere ya da kalıpyargılara başvurmak bizlere daha çekici geliyor. İnsanları sosyal kategorilere yerleştirerek algılamak, çevremizle kurduğumuz ilişkiyi kolaylaştırır. Ama bunun olumsuz sonuçları da vardır. Bir kişiyi belli bir kategoriye ait gördüğümüz andan itibaren başka bir kategoriye yerleştirdiğimiz kişiden çok daha farklı algılarız. Örneğin iş yerindeki bir yöneticiyi cinsiyete göre kategorize edersek bir kadın yöneticiyi bir erkek yöneticiden çok farklı algılarız. Oysa her ikisini de yönetici kategorisine yerleştirirsek aralarındaki farklar değil benzerlikler ortaya çıkacaktır.Bir gruba dahil olan insanın düşüncelerini, davranışlarını tekilde değerlendirmek yerine gruba ait kategori temelinde algılıyor, ona göre tepki veriyoruz. Bu da iletişim çatışmalarını kaçınılmaz kılıyor.Empatik iletişimi geliştirmek için insanların önce kendi duygu ve düşüncelerinin farkında olması gerekiyor. Kaçımız hissettiği duygunun farkında ya da onu doğru adlandırabiliyor? “Kendimi ‘kötü’ hissediyorum ve bundan bir an önce kurtulmak istiyorum.” diyen arkadaşlarınız, tanıdıklarınız olmuştur. “Kötü” bir duygu değildir. Olumsuz duygudurumların ait olduğu sınıf olabilir sadece. Toplumda kendisinin ne hissettiğini dahi bilmeyen, bilse de duygusuyla yüzleşmeyi, baş etmeyi tercih etmeyen insanlar varken empatik iletişim çok daha büyük sorumluluklar gerektirmektedir. Sağlıklı bir iletişim için öncelikle sabırsızlığımızı yenmeli ve kendi duygu ve düşüncelerimize aşina olmayı denemeliyiz. Çatışma türleriTümden reddetme çatışması:Aramızdaki benzerliklerden çok farklılıklara odaklanma eğilimimiz de bir iletişim engelidir. Toplum irili ufaklı gruplardan meydana gelmektedir. Ait olduğumuz grupla o kadar özdeşleşiriz ki tüm benzerliklerine rağmen başka grupların fikirleri üzerinde enine boyuna düşünmek yerine kolay olanı seçer toptancı görüşlere başvurabiliriz. Bu da tümden reddetme çatışmasını doğurur.Varoluş Çatışması:Bir kişi karşısındakinin sözlerini yanlış anlar ve karşısındakinin sözleriyle ilgisi olmayan bir mesaj verirse bu varoluş çatışması olarak nitelendirilir. Burada birey dikkatini kendisine yöneltmiştir yani kendi varoluşunu yaşamaya çalışır. Varoluş çatışmalarıinsanların sahip oldukları özelliklerden olabileceği gibi, içinde bulundukları sosyal hayattan ve kültürden de etkilenebilir. Günlük hayatta yaşanan imalı iletişimlerde de varoluş çatışmasının yaşanma oranı çok yüksektir.Önyargılı çatışma: Önyargı edinmiş ve bunu terk etmeye niyeti olmayan kişi, bu yargısını değiştirebilecek türden yeni bilgilere kulaklarını kapatır.Kısmî algılama çatışması: Kişinin karşısındaki kaynaktan gönderilen mesajlardan bir kısmını algılayıp diğerlerini algılamaması durumudur.İletişim gibi iletişim çatışmaları da kaçınılmazdır. Önemli olan var olan çatışmayı çözme sorumluluğunu alabilmektir. Çatışma çözme süreci her zaman olumsuz sonuçlar doğurmaz. Olumlu sonuçları da olabilir. Çatışmalar; ilişkilerin güçlenmesini, ilişkiden alınan doyumun artırılmasını, daha sağlıklı bir ilişki gelişmesini ve tarafların ilişkiye dışarıdan bakabilmelerini sağlar.Psikolog Harry Harlow ve meslektaşları yeni doğan maymunlar üzerinde bir deney yaparlar. Yeni doğan maymunlar hayatlarının ilk altı ayında tamamen yalnız bırakılarak büyütülürler; hiçbir fiziksel temas yaşamadıkları, bakım görmedikleri ve sosyal beceri geliştiremedikleri o altı ayın sonunda da bir maymun grubuna sokulurlar. Gruba girdikten sonra zamanlarının büyük bölümünü ya köşeye sinerek ya da oldukları yerde öne arkaya sallanarak geçirmeye başlarlar. Sosyal dünyanın uyaranları ve karmaşıklığı onlara fazla gelir.Hayatta zevk aldığımız ve mutlu olduğumuz şeylerin büyük bölümü paylaşılan deneyimlerdir. Sevgi dolu ilişkiler beyinlerimizin gelişmesine, bütünleşmesine ve esnek kalmasına yardımcı olur. Sevgi vasıtasıyla birbirimizin beyin kimyasını ve bağışıklık işlevlerini düzenler, kendini iyi hissetme duygusu tedarik ederiz. İlişkilerin temelini de iletişimin oluşturduğu bu dünyada farklılıklardan çok benzerliklere, önyargılardan çok empatiye yer verdiğimiz vakit ilişkilerimizden arzuladığımız doyumu almamız mümkündür.
Adresi
Anafartalar, Ankara Gar, 06050 Altındağ/Ankara, Türkiye
