1. Uzman
  2. Merve Ece KAYHAN
  3. Blog Yazıları
  4. Bağlanma Stillerimiz Ayrılık Sürecini Nasıl Etkiliyor?

Bağlanma Stillerimiz Ayrılık Sürecini Nasıl Etkiliyor?

Günümüzde ayrılığa dair hepimizin bildiği bir gerçek var. Ayrılık kararı bizi hem psikolojik hem de fiziksel anlamda fazlasıyla olumsuz etkiliyor. Peki bizi bu kadar olumsuz etkileyebilecek kararı nasıl alabiliyoruz? Araştırmalara göre, ayrılık kararı almamızda en önemli etkenlerden biri iletişim problemleri. Bunun yanı sıra, partner ile yakınlık kurmakta güçlük çekme, güven ve sadakat ile ilgili yaşanan problemler, finansal problemler, ilişki içerisinde sıkça çatışmaların yaşanması, cinsel problemler yer alıyor.

 Peki ayrılık sonrası davranışlarımızı ve duygularımızı belirleyen faktörler neler?

Yapılan pek çok farklı çalışmaya göre ayrılık sonrasında sergilediğimiz davranışlar ve duygular bağlanma stillerimiz ile oldukça ilişkililer. Bağlanma stilimizin ne olduğunu keşfetmek, romantik ilişki içerisinde yaşadığımız problemlerin kökenini bulmamıza ve bu problemleri çözmemize yardımcı olur. O zaman aklımızda şöyle bir soru canlanıyor, nedir bu bağlanma stilleri?

Bağlanma stilleri, doğumdan itibaren diğer insanlarla nasıl bağ kuracağımızı, çevremizle nasıl iletişime geçeceğimizi ve romantik partnerimiz ile nasıl bir ilişki yaşayacağımızı belirleyen bir yapıdır. Biliyoruz ki, hayatta kalabilmemiz için diğer insanlara ve bağlanmaya ihtiyacımız var. Yapılan pek çok araştırmaya göre, insanlarla sağlıklı bağlar kurduğumuzda, daha mutlu ve psikolojik açıdan daha sağlıklı bireyler oluyoruz. İnsanlarla sağlıklı bağlar kurmak, bizi hem psikolojik hem de fiziksel olarak olumlu etkiliyor. Temel olarak 3 farklı bağlanma stili vardır. Bunlar; güvenli bağlanma, kaygılı bağlanma ve kaçıngan bağlanmadır.

Güvenli Bağlanma

           Çocukluk hayatında güvenli bağlanma gerçekleştirmiş bireyler, yetişkinlik hayatında uzun vadeli ilişkiler yaşayan, yüksek özgüvene sahip olan, yakın ilişkilere girmekten kaçınmayan ve keyif alan, ihtiyacı olduğunda çevresinden sosyal destek talep edebilen ve duygularını yakın çevresiyle çekinmeden paylaşabilen kişilerdir.

 Kaygılı Bağlanma

           Çocukluk hayatında kaygılı bağlanma gerçekleştirmiş bireyler, yetişkin hayatlarında çevresindeki insanlara karşı güvenmekte zorluk çekerler, genel olarak başkalarına karşı duygusal bağ kurma ve yakınlık kurma konusunda isteksizdirler. Çevresindeki insanları ve kendi duygularını anlamakta güçlük çekerler ve duygulara karşılık vermekte zorlanırlar.

 Kaçıngan Bağlanma

           Çocukluk hayatında kaçıngan bağlanma gerçekleştirmiş bireyler, yetişkin hayatlarında yakın ve derin ilişkiler kurmakta fazlasıyla zorlanırlar. Yakın ilişki içerisinde bulunmaktansa, özgürlüğü ve bağımsızlığı tercih ederler. Romantik ilişkileri kendilerinin özgürlüğüne ve bağımsızlığına yönelik bir tehdit olarak algılama eğilimindedirler. Birini derinden tanımaya ve bağlanmaya karşı koyarlar.

 Nasıl güvenli bağlanan biri olabilirim?

           Bağlanma stilleri çocukluktan itibaren bize yerleşmiş olsalarda değiştirebilmek ve güvenli bağlanan bir insan olmak mümkündür. Öncelikli olarak hangi bağlanma stiline sahip olduğunuzu bulun. Fark etmek değişimin birinci adımıdır. Sonrasında bir ilişkide nelere ihtiyacınız olduğunu, neleri beklediğinizi, partnerden beklentilerinizi, kendi duygularınızı ve düşüncelerinizi keşfetmeye çalışın. Bunları keşfettikten sonra bilişsel çarpıtmalarınızı bulup, onları gerçekçileriyle düzenlemeye çalışın. Bilişsel çarpıtmalarınızı düzenlemekte güçlük çekerseniz, bir uzmandan destek alabileceğinizi unutmayın.

 Bağlanma stilleri ayrılık sonrası verdiğimiz tepkileri nasıl etkiliyor?

Ayrılık sonrasında sergilediğiniz davranışlar ve aklınızdan geçen düşünceler çocukluk çağında ailenizin size sergilediği tutum ve davranışlardan şekilleniyor olabilir mi? Yapılan araştırmalara göre bu sorunun cevabı evet. Çocukluk çağlarımızda güven duyabileceğimiz bir bakım verene sahip olmak, olumsuz duygular yaşarken bu duygularla baş edebilmemiz konusunda bize yol gösterecek birinin olması, neden böyle hissettiğimizi anlattığımızda bakım verenin bizi dinlemesi ve anlayışlı bir şekilde yaklaşması, bu olumsuz duygularla baş edebilmek için bize çözüm konusunda yardımcı olması yetişkinlik hayatımızda ilişkilere, problemlere ve ayrılıklara bakış açımızı oldukça şekillendiriyor ve etkiliyor.

 

Çocukluk yıllarında güvenli bağlanma geliştiren bireyler, ayrılık sonrasında kontrol etme veya zarar verme davranışlarını daha az sergiliyorlar. Her ayrılığın getirmiş olduğu doğal ayrılık sürecini yaşayarak, hayatlarındaki işlevselliği geri kazanıyorlar. Çocukluk çağında kaçıngan bağlanma geliştiren bireylerde ayrıldıktan sonra kontrol etme veya zarar verme davranışlarını daha az sergiliyorlar. Ancak araştırma sonuçlarına göre bunun sebebi zaten yakınlık kurmakla ilgili yaşadıkları problemlerin var olması ve yakın ilişkiler kurmayı özgürlüklerine bir tehlike olarak algılamalarıyla oldukça ilişkili.

 

Çocukluk çağında kaygılı bağlanma geliştiren bireylerde ise ayrılık sonrasında kontrol etme ve zarar verme davranışları oldukça sık gözlemleniyor. Özellikle eski partneri rahatsız edici boyutta aramaya veya mesaj atmaya yönelik davranışlar oldukça sık gözlemlenenler arasında yer alıyor. Eski partnerlerinden bekledikleri veya istedikleri tepkileri alamadıklarında ise hakaret etme veya manipülatif davranışlarda bulunma olasılıkları oldukça artıyor.

 

Kaygılı bağlanmaya sahip olan kişiler ayrılığın getirmiş olduğu doğal süreci yaşamayı da çoğu zaman reddedip, yaşanmış olan ayrılığı inkar edip, duygularını ve düşüncelerini bastırmaya çalışabiliyorlar. Bu durum ayrılıkla ilgili yaşanması gereken süreçlerin yaşanmasının önüne geçiyor ve kaygılı bağlanan kişiler yoğun bir biçimde korku, acı, öfke, üzüntü duygularını deneyimliyor. Duyguların yoğunluğundan kaynaklı olarak duygu regülasyonu yapmakta güçlük çektiklerinden ötürü düşünce ve davranışlarınıda düzenlemede problemler yaşıyorlar. Buda uzun vadede hayatlarında daha çok olumsuzluklar ve depresif belirtiler oluşmasına, kişide gerçekçi olmayan gelecekteki partnerlere yönelik terk edilme korkusunun ortaya çıkmasına sebep olabiliyor.

 

Geçmiş ilişkide ve ayrılık sürecinde oldukça olumsuz deneyimlerle karşılaşan bu bireyler, gelecekteki var olabilecek ilişkisinde de aynı problemleri yaşamamak adına, çeşitli bilişsel çarpıtmalar yaparak daha şüpheci, kuşkucu ve çatışmalardan uzak durmayı seçen veya çatışmalarla zor başa çıkabilen bireyler haline gelebiliyorlar.

 

Yapılmış olan bu çalışma bize gösteriyor ki, ayrılık sonrası yaşadığımız duygular, düşünceler ve sergilediğimiz davranışlar bağlanma stillerimiz ile oldukça ilişkili.

 

Bu nedenle, sizde ayrılık sürecini zorlu geçiriyorsanız, duygularınızı ve düşüncelerinizi yönetmekte çeşitli zorluklar çekiyorsanız buda günlük hayatınızda çeşitli sorunlara neden oluyorsa, bir uzmandan destek alarak ayrılık sürecini nasıl daha sağlıklı geçirebileceğiniz konusunda gerekli olan yardımı alabilirsiniz.

 

Unutmayın, hayatımızdaki sorunların çoğu genellikle hiç yoklarmış gibi davranmamızdan kaynaklanır. Görmezden gelmek çoğu zaman olumlu bir davranış değildir.

Yayınlanma: 18.08.2022 10:51

Son Güncelleme: 18.08.2022 10:54

#yetersizlik#değersizlik#özsaygı#ilişkiler#aşk#terapi#çift#ayrılmak#barışmak#ilişki#sevgi#mutsuzluk#depresyon#ayrılık#bağlanma stilleri
Psikolog

Merve Ece

KAYHAN

Uzman Klinik Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri, Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları, Ruhsal-Toplumsal, Kişisel ve Çevresel Diğer Koşullarla İlişkili Sorunlar
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 1500
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 50 dk
ücret 1500
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Toplumsal Travmanın Kökleri: Şiddet Döngüsünün Sistemik Yansımaları ve İyileşme Yolları

Bireylerin yaşadığı travmaları toplumsal yapılar, kültürel normlar ve kolektif geçmişle ilişkilendirerek inceleyecek olursak; kadın cinayetleri, tecavüz, çocuk cinayetleri gibi korkunç olayların arkasında, sadece bireysel şiddet eylemleri değil, daha derin bir toplumsal travma ve sistemik ihmal olduğuna inanıyorum. Türkiye’de son dönemde yaşanan bu tür olaylar, sadece bireysel faillere değil, daha büyük bir toplumsal hastalığın dışavurumlarına işaret ediyor.Travmanın Kökleri ve YansımasıŞiddet eylemlerinin temelinde genellikle çok derinlerde yatan travmalar ve patolojiler vardır. Bir insanın bir başkasına zarar vermesi, onun kendi yaralı benliğinden ve yetersizlik hissinden kaynaklanır. Bu tür eylemler genellikle bireyin geçmişte yaşadığı duygusal ya da fiziksel istismarın, ihmalin veya reddedilmenin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Örneğin, birçok failin kendi geçmişlerinde ağır travmatik deneyimler yaşamış olduklarını görürüz. Bu travmalar, bireylerin kendi acılarını işlemekte başarısız olmalarına ve bunu başkalarına yöneltmelerine yol açar. Ancak bu, elbette ki suçu meşru kılmaz, yalnızca onun altında yatan karmaşık dinamikleri anlamamıza yardımcı olur.Toplumun Travma Birikimi ve Yargı Mekanizmalarının YetersizliğiToplumun bir bütün olarak bu tür şiddet olaylarına nasıl tepki verdiği, toplumun travmalarının derinliğini ve iyileşme kapasitesini gösterir. Türkiye'deki kadın cinayetleri ve tecavüz vakalarına yönelik yargılamaların eksikliği, yalnızca adalet sisteminin değil, daha geniş bir toplumsal dokunun yaralandığını gösterir. Hukukun adaleti sağlayamaması, insanların çaresizlik hissini besler ve bu hissiyat toplumu felç eder.Yargı mekanizmaları, faillerin cezalandırılması kadar koruyucu önlemlerin alınmasında da yetersiz kaldığında, toplumda yaygın bir güvensizlik ve çaresizlik hissi ortaya çıkar. İnsanlar kendilerini savunmasız hisseder, devletin ya da toplumun onların yanında olmadığı duygusuna kapılır. Bu da daha fazla öfkeye, daha fazla kopuşa ve toplumun kendisine yabancılaşmasına yol açar.Koruyucu Önlemler ve Toplumsal İyileşmeKoruyucu önlemler, toplumun kolektif iyileşme sürecinde kritik bir rol oynar. Bir toplum, şiddet ve istismarı önlemek için önce bu eylemlerin kök nedenlerini ele almalıdır. Yani, sadece failleri cezalandırmak yeterli değildir; aynı zamanda bu tür şiddet olaylarını ortaya çıkaran sosyal ve psikolojik koşulları da ele almak gerekir. Eğitim sisteminde, aile yapılarında, cinsiyet rollerinde ve toplumsal normlarda radikal değişiklikler yapılmadığı sürece, bu şiddet sarmalının sonu gelmeyecektir.Çaresizlik Hissinin Altındaki Kolektif TravmaToplumun bu tür şiddet olaylarına verdiği tepkide çaresizlik hissi, insanların travmalarının derinliğini yansıtır. Çaresizlik, kontrol edilemeyen bir olaylar zincirine verilen bir tepkidir. Birçok insan, bireysel çabalarının toplumsal düzlemde anlam ifade etmediğini düşündüğünde, kendini pasifize olmuş ve yenilmiş hisseder. Bu durum, toplumsal bir travmanın belirtisidir. İnsanlar, bir yandan kişisel olarak bu tür olaylara karşı çıkmak istese de, toplumsal yapılar onları güçsüz bırakır.Bu güçsüzlük hissi, toplumdaki kutuplaşmayı ve ayrışmayı artırır. Bireyler, kendilerini yalnız ve güvensiz hissettiklerinde, topluma olan bağlılıkları zayıflar. Toplumsal düzeyde bu, bir tür kopukluğa yol açar; insanlar, birbirine güvenmedikçe daha fazla içe çekilirler ve bu da daha fazla şiddet üretir.Toplumun İyileşmesi İçin Duygusal Bağ KurmakToplumun iyileşebilmesi için, bireylerin kendi travmalarıyla yüzleşmeleri ve onları işleyebilmeleri gerekir. Bu yalnızca bireysel bir süreç değildir; toplumsal olarak travmaların kabul edilmesi ve üzerine konuşulması da iyileşme sürecinin bir parçasıdır. Kadın cinayetleri, tecavüz ve çocuk cinayetlerine karşı verilen toplumsal tepki, bir anlamda toplumun kendi travmasıyla yüzleşmesidir. Ancak bu yüzleşmenin tam olarak gerçekleşebilmesi için, koruyucu ve onarıcı adımların atılması, bireylerin bu sürece dahil edilmesi gerekir.Sonuç olarak, travmanın toplumsal yansımaları, bireysel düzeyde başlayan ama toplumsal düzeyde çözülmesi gereken meselelerdir. Şiddet olaylarına karşı yetersiz kalınan adalet sistemi, toplumun iyileşme sürecini engeller. Çaresizlik hissi, bu sürecin bir yan ürünüdür. Ancak toplum, travmaları kabul edip, onları sağlıklı yollarla işleyebilirse, bu kısır döngüden çıkabilir ve kolektif olarak iyileşebilir.Bu süreç, bireylerin duygusal olarak daha bağlantılı hale gelmesi ve sistemik adaletin yeniden tesis edilmesi ile mümkün olabilir.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Romantik İlişkiler

Prens Edward ile Wallis Simpson AşkıTarihin en duygusal ve en anlamlı aşklarından biri Edward ileWallis Simpson’ın aşkıdır. İlk evliliğini bir deniz subayı ile yapan Wallis, eşinin alkol bağımlısı olması sebebiyle evliliğini hemen sonlandırdı. Wallis, daha sonra ikinci bir evlilik yaptıve bu evliliği sırasındaİngiltere'de veliaht olan Prens Edward ile tanıştı. PrensVIII. Edward, o dönemde zekâsı ve karizmasıyla bütün kadınların hayranolduğu bir erkekti. Prens Edward, çok güzel bir bayan olmamasına rağmen Wallis’i görür görmez ona vuruldu. Wallis’in zarafeti ve kültürü Prens Edward’ı fazlasıyla etkiledi. Ve zamanla aralarında tarihe adını yazacak bir aşk doğdu. Wallis,1936 yılında eşinden boşandığındaaynı yıl Prens Edward da babasını kaybettive VIII. Edward adıyla tahta çıktı.Birbirlerine delicesine âşık olan bu çiftin, ne yazık kiömür boyunca beraber olmalarının önünde çok büyük engel vardı. İngilizKraliyetailesi Wallis’in hem ABD’li olmasından hem de iki evlilik yapmasındandolayı bu evliliğe onay vermedi. Kral VIII. Edward, durumu anladıve bir karar alması gerektiğinin farkına vardı. 1936 yılının Aralık ayında Kral Edward radyodan bir açıklama yapmaya karar verdi. Oldukça heyecanlı ve son derece kararlı bir ifadeyle deli gibi aşık olduğu Wallis Simpson ile evlenmek için tahttan indiğini, görevini de kardeşine devrettiğini açıkladı. Sadece 325 gün krallık yapan Edward, ülkedeki bütün herkesi şoke etti.Bundan tam 6 ay sonra 3 Haziran 1937'de Edward ve WallisFransa'da Conde Şatosu'nda oldukça romantik bir düğünle dünya evine girdi. Edward bu evlilikle birlikte tacını kaybederekWindsor Dükü ünvanını aldı. Tüm dünyada yankı uyandıran bu aşk monarşinin kurbanı olmadıve sınır tanımamış bir sevginin sembollü oldu.Prens Edward ile Wallis Simpson Aşkı. Tarihi Olaylar. (n.d.). https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/prens-edward-ile-wallis-simpson-aski-889.Romantik İlişkiler Neden Önemli? Aşk, insanoğlunun bildiği en derin duygulardan biridir. Aşkın birçok çeşidi vardır ancak birçok insan uyumlu bir partner ile romantik bir ilişki olarak aşkı tanımlar. Bu bireyler için romantik ilişkiler, hayatın en anlamlı yönlerinden birini oluşturur ve derin bir tatmin kaynağıdır. Bağlılığa duyulan ihtiyaç doğuştan geliyor gibi görünürken, sağlıklı, sevgi dolu ilişkiler kurma yeteneği öğrenilir. Bazı kanıtlar, istikrarlı bir ilişki kurma yeteneğinin, yiyecek, bakım, sıcaklık, koruma, teşvik ve sosyal temas ihtiyaçlarını güvenilir bir şekilde karşılayan bir anne ile ilk deneyimlerinde, bebeklik döneminde oluşmaya başladığını göstermektedir. Yani insanoğlunun bağlanma ihtiyacı doğuştan gelirken, nasıl bağlılık kuracağını yaşayarak öğrenir. Bu öğrenme sürecinde ilk aşama anne ile olan temas sonucu sağlanır. Daha sonra kişi, sosyal çevre, deneyim, kişilik yapısı ve olası diğer faktörlerden etkilenerek ilişki kurma ve bağlılık şeklini oluşturur. Eğer kişi sağlıklı ilişki kurma yetisini oluşturamadıysa bağlılık ihtiyacını karşılayamaz veya sağlıksız bağlanmalar yaşar. Bu durum kişinin psikolojik/ruhsal sorunlar yaşamasına sebep olabilir. Bu yüzden sağlıklı bağlanma kişinin kendini iyi hissetmesinde büyük yer kaplar. Sağlıklı Romantik ilişkiler Nasıl Olmalı? Güçlü bir ilişki sürdürmek, sürekli özveri ve iletişim gerektirir ve belirli özelliklerin sağlıklı ilişkileri geliştirmek için özellikle önemli olduğu gösterilmiştir. Başlangıç ​​olarak her birey, partnerine zaman ayırmaya ve ilgi göstermeye istekli olduğundan emin olmalıdır. Her ikisi de, zamanla değişseler bile, farklılıklarına uyum sağlamaya kararlı olmalıdır. Özellikle ilişkilerin ilk yıllarından sonra kişilerin ilk baştaki yoğun tutkusu azabilir ve ondan sonra yerini sevgi, saygı ve güvene bırakacaktır. Fakat tutku azaldığında kişilerin birbirlerinin hatalarına karşı olan töleransları da azalabilir. Bu noktada kişiler dengeyi sağlamada çok dikkatli olmalıdır. Karşı tarafı kırmadan ve onu değiştirmeye çalışmadan hataları ile ilgili doğru geri bildirimi verebilmelidir. Geri bildirim verirken suçlama ve yargılamadan kaçınmalı, sadece davranışın ona ne hissettirdiğinden bahsetmelidir. Bu durumda karşı taraf davranışlarının sonucunun farkına varacak, empati kuracak ve partnerini kırdığını, üzdüğünü veya öfkelendirdiğini anlayacaktır. Sonrasında ise o davranışı sergilememeye özen gösterecektir. Kişiler ilişkinin ilerleyen aşamalarında bu duruma oldukça dikkat etmeli ve bu tarz değişimleri sakinlikle karşılamalıdır. Yoksa küçük tartışmalar kaosa dönüşebilir, kişiler kırılabilir ve bağlar kopmaya başlayabilir. Ek olarak ilişkide en önemli noktalardan diğeri ise eşlerin birbirine zaman ayırması ama aynı zamanda bireysel alanlarının da olmasıdır. Kişiler birbirlerinin ilgi alanlarına saygı duymalı ama aynı zamanda paylaştıkları zevkler, aktiviteler de olmalıdır. Burada da dengeyi kurabilmek oldukça önemlidir.İlişki için doğru kişiyi nasıl bulacağız? Bir hayatı paylaşacak kişiyi bulmak çok güzel ama aynı zamanda çoğu zaman zor bir süreçtir. İster online ister yüz yüze gerçekleştirilsin, arama muhtemelen kişiyi alışılmadık ortamlara itecektir. Sonuca ulaşmak istiyorsa kişi konfor alanının dışına çıkmalıdır. Konfor alanının dışına çıkmak, kişinin alışık olduğu ortamdan uzaklaşabilmesi ve yeniliklere açılabilmesidir. Çünkü her yeni kişi hayatımıza katacağımız yeni zevkler, renkler ve yerler demektir. Bu noktada kişi uyum sağlamaya hazır olmalıdır. Karşı tarafın da uyum sağlamaya hazır olması, partnerini bütünüyle kabul etmesi, onu o yapan şeyleri yargılamaması, ve onun isteklerine, zevklerine saygı duyması kişinin doğru kişi olabileceğinin göstergelerinden bazılarıdır. Tabi sadece bunlara bakarak bir kişiyi ''doğru kişi'' diye etiketleyemeyiz. Sağlıklı romantik ilişkiler kurmak ve bunu olabilecek en uyumlu partner ile gerçekleştirmek sandığımızdan çok daha karmaşık bir durum olabilir. Bahsettiğimiz mantık dolu kıstasların yanında işin içine bir de duygular girer. Duygular eğer kişi için ''doğru kişi değil'' diyor ise, mantık tamamen devre dışı kalabilir. Bu noktada kişinin hem mantığından hem de duygularından onay alması gerekir. Bu da çoğu kişi için oldukça zorlu bir süreçtir. Fakat bir kere gerçekleştiğinde kişinin yaşadığı zorluklara değecektir.Psk. Dan. Bilgi İnan
Bilgi İNAN 26.04.2021

Romantizmin Sonu mu? Uzun Süreli İlişkilerde Heyecanı Korumak İçin 7 Kritik Adım!

Bir zamanlar tutkulu başlayan bir ilişkinin zamanla monotonlaştığını hissetmek birçok çiftin yaşadığı ortak bir deneyimdir. Peki, aşkın ilk günlerindeki heyecan gerçekten kaybolmak zorunda mı, yoksa onu yeniden canlandırmak mümkün mü? Uzun süreli ilişkilerde romantizmi canlı tutmanın yollarını keşfetmek için işte 7 kritik adım ve güncel diziler ile çeşitlendirilmiş örnekleri !1. Yenilikçi Olun ve Rutinleri Kırın : İlişkilerde monotonluk en büyük heyecan öldürücülerden biridir. Günlük rutinler, sürekli aynı aktiviteleri yapmak ve tahmin edilebilirlik, ilişkide duygusal bir durgunluğa yol açabilir. Bunun önüne geçmek için ilişki içerisinde yeni deneyimler keşfetmeye uygun bir alan oluşturmak kıymetlidir. Hiç gitmediğiniz bir yere seyahat edin, birlikte yeni lezzetler deneyin, farklı hobiler edinin veya sıradan bir akşamı beklenmedik bir sürprizle özel hale getirin. Yeni ve heyecan verici aktiviteler çiftler arasındaki bağı güçlendirmektedir. Örneğin, Emily in Paris dizisinde Emily ve Gabriel'in rutinlerinden sıyrılarak Paris'te spontane keşifler yapmaları, ilişkilerinde heyecanı artıran bir faktör olarak gösterilebilir.2. Fiziksel Teması İhmal Etmeyin : Romantizmin azalmasının en önemli nedenlerinden biri de ilişki içerisinde fiziksel temasın azalması durumudur. El ele tutuşmak, sarılmak,küçük dokunuşlar ve göz teması, partnerinizle olan bağınızı güçlendirir. Oksitosin hormonu fiziksel temas ile salgılandığı için yakın ilişkilerin heyecanını kaybetmemesi için fiziksel temas önemli bir kriterdir. Örneğin, Bridgerton dizisinde Daphne ve Simon'un dokunsal yakınlığı, aralarındaki tutkunun ve romantizmin güçlenmesine katkı sağlar.3. Kaliteli Zaman Geçirin :Birlikte geçirilen zamanın kalitesi, miktarından daha önemlidir. Telefonlarınızı bir kenara bırakın, televizyonu kapatın ve gerçekten birbirinize odaklanın, çünkü romantizmin azalma nedenlerinden biri ise geçirline zamanın kalitesini kaybetmesidir. Fiziksel olan aynı alanda olsak bile ruhsal olarak birbirimizden kopuk olduğumuz anlar ilişkilerin en büyük katilidir. John Gottman’ın çalışmalarına göre, çiftlerin düzenli olarak derinlemesine sohbetler yapması, birbiriyle zaman geçirmesi asıl olarak birbirlerini hayatlarına dahil etmesi uzun vadede ilişkileri güçlendirmektedir. This Is Us dizisinde de Jack ve Rebecca'nın birlikte kaliteli zaman geçirmeye verdiği önemle ilişkilerindeki derinliği korumalarına yardımcı olduğu görülmektedir.4. Duygusal Bağınızı Güçlendirin :Romantizmin kaybolmasının temel sebeplerinden biri, çiftlerin birbirlerine duygusal olarak uzaklaşmasıdır. Partnerinizin hislerine ve düşüncelerine gerçekten ilgi gösteriyor musunuz, onu gerçekten samimi şekilde dinliyor musunuz yoksa alışkanlık haline gelmiş bir ilişki içinde mi yaşıyorsunuz gibi mi hissediyorsunuz ?Modern Love dizisinde farklı bölümlerde işlenen derin duygusal bağlar, romantik ilişkilerin temel taşlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Derin duygusal bağın oluşması için partnerlerin birbirini aktif şekilde dinlemesi, bir önceki madde de bahsettiğim gibi hayatlarına dahil etmesi gerekmektedir.5. Küçük Jestlerle Büyük Etkiler Yaratın :Romantizmi canlı tutmanın en güzel yollarından biri, küçük ama anlamlı jestler yapmaktır. Sevgi gösterisi için pahalı, uzun uğraşlar sonucu oluşturulan, fazlasıyla planlı davranışlar kadar sabah kahvesini/çayını hazırlamak, küçük notlar bırakmak, beklenmedik bir şekilde sevdiğiniz bir şeyi paylaşmak gibi basit ama etkili davranışlar da ilişkinize sevgi ve şefkat katacak ve mutluluğunuzu arttıracaktır. Örneğin, How I Met Your Mother dizisinde Marshall'ın Lily'ye sürekli küçük jestlerle sevgisini göstermesi, ilişkilerinde romantizmin korunmasına yardımcı olur.6. Birbirinizin Bireysel Alanına Saygı Gösterin : Her ilişki iki bireyin birlikteliği üzerine kurulur. Ancak bazı çiftler zamanla birbirine fazla bağımlı hale gelebilir ve bu durum ilişkiyi boğucu bir hale getirebilir. Partnerinizin bireysel alanına ve ilgi alanlarına saygı göstermek, onun kişisel gelişimine destek olmak ilişkinizi daha sağlıklı bir seviyeye taşıyacaktır. Sağlıklı şekilde biz olmayı başarabilmek için öncelikle sağlıklı bir bene sahip olmamız gerektiği unutulmamalıdır.Yine bir dizi üzerinden örneklendirmek gerekirseThe Marvelous Mrs. Maisel dizisinde Midge'in kendi kariyerine odaklanması, kişisel alanın bir ilişkide nasıl önemli olduğunu gösteren güzel bir örnektir.7. Ortak Hedefler Belirleyin :İlişkilerde heyecanın kaybolmasının bir diğer sebebi, çiftlerin zamanla ortak bir amaç etrafında birleşememesidir. Gelecek planlarınız var mı? Beraber bir hedefe yönelmek, sizi bir ekip olarak daha güçlü kılar. Uzun vadeli ortak hedefler belirleyen çiftlerin, ilişkilerinde daha fazla tatmin yaşadığı araştırmalarla kanıtlanmıştır. Örneğin, Parks and Recreation dizisinde Leslie ve Ben’in ortak projeler ve hedefler doğrultusunda birlikte çalışmaları, ilişkilerini güçlü tutmalarına yardımcı olur.Sonuç: Romantizm Yeniden Canlandırılabilir mi?Evet, romantizm kaybolmak zorunda değil! Ancak onu canlı tutmak için çaba göstermek gerekiyor. Uzun süreli bir ilişkiyi yürütmek, tıpkı bir bahçeye bakmak gibidir. Sulamazsanız, ilgilenmezseniz solmaya başlar. Ancak doğru adımları atarak, heyecanı ve sevgiyi her zaman canlı tutabilirsiniz.Partnerinizle ilişkinize dışarıdan bir gözle bakarak, bu 7 adımı uygulamaya başlamak için bugün güzel bir fırsat olabilir. Unutmayın, romantizm sadece büyük jestlerden değil, günlük hayatta gösterilen küçük ama anlamlı çabalardan beslenir!Sizler de ilişkinizi canlı tutmakla ilgili zorlandığınızı ya da ilişkinizin monotonlaşmaya başladığını düşünüyor ve bu konuda profesyonel bir destek almayı düşünüyorsanız bana ulaşabilirsiniz. Randevu takviminden istediğiniz zaman seans alabilir ya da soru sorabilirsiniz.Sevgilerle,UZMAN PSİKOLOG VE AİLE DANIŞMANI FATMA İZEL ŞAHİN KAYAKaynakça:Aron, A., Norman, C. C., Aron, E. N., & McKenna, C. (2000). "Couples' shared participation in novel and arousing activities and experienced relationship quality." Journal of Personality and Social Psychology.Feldman, R., et al. (2014). "The Role of Oxytocin in Romantic Relationships." Journal of Social Neuroscience.Gottman, J. (1999). "The Seven Principles for Making Marriage Work." Harmony Books.Reis, H. T., & Aron, A. (2008). "Love and intimacy: Their role in close relationships." Handbook of Relationship Science.Bu yazıda yapay zeka desteği kullanılmıştır.