1. Uzman
  2. Merve Ece KAYHAN
  3. Blog Yazıları
  4. Bağlanma Stillerimiz Ayrılık Sürecini Nasıl Etkiliyor?

Bağlanma Stillerimiz Ayrılık Sürecini Nasıl Etkiliyor?

Günümüzde ayrılığa dair hepimizin bildiği bir gerçek var. Ayrılık kararı bizi hem psikolojik hem de fiziksel anlamda fazlasıyla olumsuz etkiliyor. Peki bizi bu kadar olumsuz etkileyebilecek kararı nasıl alabiliyoruz? Araştırmalara göre, ayrılık kararı almamızda en önemli etkenlerden biri iletişim problemleri. Bunun yanı sıra, partner ile yakınlık kurmakta güçlük çekme, güven ve sadakat ile ilgili yaşanan problemler, finansal problemler, ilişki içerisinde sıkça çatışmaların yaşanması, cinsel problemler yer alıyor.

 Peki ayrılık sonrası davranışlarımızı ve duygularımızı belirleyen faktörler neler?

Yapılan pek çok farklı çalışmaya göre ayrılık sonrasında sergilediğimiz davranışlar ve duygular bağlanma stillerimiz ile oldukça ilişkililer. Bağlanma stilimizin ne olduğunu keşfetmek, romantik ilişki içerisinde yaşadığımız problemlerin kökenini bulmamıza ve bu problemleri çözmemize yardımcı olur. O zaman aklımızda şöyle bir soru canlanıyor, nedir bu bağlanma stilleri?

Bağlanma stilleri, doğumdan itibaren diğer insanlarla nasıl bağ kuracağımızı, çevremizle nasıl iletişime geçeceğimizi ve romantik partnerimiz ile nasıl bir ilişki yaşayacağımızı belirleyen bir yapıdır. Biliyoruz ki, hayatta kalabilmemiz için diğer insanlara ve bağlanmaya ihtiyacımız var. Yapılan pek çok araştırmaya göre, insanlarla sağlıklı bağlar kurduğumuzda, daha mutlu ve psikolojik açıdan daha sağlıklı bireyler oluyoruz. İnsanlarla sağlıklı bağlar kurmak, bizi hem psikolojik hem de fiziksel olarak olumlu etkiliyor. Temel olarak 3 farklı bağlanma stili vardır. Bunlar; güvenli bağlanma, kaygılı bağlanma ve kaçıngan bağlanmadır.

Güvenli Bağlanma

           Çocukluk hayatında güvenli bağlanma gerçekleştirmiş bireyler, yetişkinlik hayatında uzun vadeli ilişkiler yaşayan, yüksek özgüvene sahip olan, yakın ilişkilere girmekten kaçınmayan ve keyif alan, ihtiyacı olduğunda çevresinden sosyal destek talep edebilen ve duygularını yakın çevresiyle çekinmeden paylaşabilen kişilerdir.

 Kaygılı Bağlanma

           Çocukluk hayatında kaygılı bağlanma gerçekleştirmiş bireyler, yetişkin hayatlarında çevresindeki insanlara karşı güvenmekte zorluk çekerler, genel olarak başkalarına karşı duygusal bağ kurma ve yakınlık kurma konusunda isteksizdirler. Çevresindeki insanları ve kendi duygularını anlamakta güçlük çekerler ve duygulara karşılık vermekte zorlanırlar.

 Kaçıngan Bağlanma

           Çocukluk hayatında kaçıngan bağlanma gerçekleştirmiş bireyler, yetişkin hayatlarında yakın ve derin ilişkiler kurmakta fazlasıyla zorlanırlar. Yakın ilişki içerisinde bulunmaktansa, özgürlüğü ve bağımsızlığı tercih ederler. Romantik ilişkileri kendilerinin özgürlüğüne ve bağımsızlığına yönelik bir tehdit olarak algılama eğilimindedirler. Birini derinden tanımaya ve bağlanmaya karşı koyarlar.

 Nasıl güvenli bağlanan biri olabilirim?

           Bağlanma stilleri çocukluktan itibaren bize yerleşmiş olsalarda değiştirebilmek ve güvenli bağlanan bir insan olmak mümkündür. Öncelikli olarak hangi bağlanma stiline sahip olduğunuzu bulun. Fark etmek değişimin birinci adımıdır. Sonrasında bir ilişkide nelere ihtiyacınız olduğunu, neleri beklediğinizi, partnerden beklentilerinizi, kendi duygularınızı ve düşüncelerinizi keşfetmeye çalışın. Bunları keşfettikten sonra bilişsel çarpıtmalarınızı bulup, onları gerçekçileriyle düzenlemeye çalışın. Bilişsel çarpıtmalarınızı düzenlemekte güçlük çekerseniz, bir uzmandan destek alabileceğinizi unutmayın.

 Bağlanma stilleri ayrılık sonrası verdiğimiz tepkileri nasıl etkiliyor?

Ayrılık sonrasında sergilediğiniz davranışlar ve aklınızdan geçen düşünceler çocukluk çağında ailenizin size sergilediği tutum ve davranışlardan şekilleniyor olabilir mi? Yapılan araştırmalara göre bu sorunun cevabı evet. Çocukluk çağlarımızda güven duyabileceğimiz bir bakım verene sahip olmak, olumsuz duygular yaşarken bu duygularla baş edebilmemiz konusunda bize yol gösterecek birinin olması, neden böyle hissettiğimizi anlattığımızda bakım verenin bizi dinlemesi ve anlayışlı bir şekilde yaklaşması, bu olumsuz duygularla baş edebilmek için bize çözüm konusunda yardımcı olması yetişkinlik hayatımızda ilişkilere, problemlere ve ayrılıklara bakış açımızı oldukça şekillendiriyor ve etkiliyor.

 

Çocukluk yıllarında güvenli bağlanma geliştiren bireyler, ayrılık sonrasında kontrol etme veya zarar verme davranışlarını daha az sergiliyorlar. Her ayrılığın getirmiş olduğu doğal ayrılık sürecini yaşayarak, hayatlarındaki işlevselliği geri kazanıyorlar. Çocukluk çağında kaçıngan bağlanma geliştiren bireylerde ayrıldıktan sonra kontrol etme veya zarar verme davranışlarını daha az sergiliyorlar. Ancak araştırma sonuçlarına göre bunun sebebi zaten yakınlık kurmakla ilgili yaşadıkları problemlerin var olması ve yakın ilişkiler kurmayı özgürlüklerine bir tehlike olarak algılamalarıyla oldukça ilişkili.

 

Çocukluk çağında kaygılı bağlanma geliştiren bireylerde ise ayrılık sonrasında kontrol etme ve zarar verme davranışları oldukça sık gözlemleniyor. Özellikle eski partneri rahatsız edici boyutta aramaya veya mesaj atmaya yönelik davranışlar oldukça sık gözlemlenenler arasında yer alıyor. Eski partnerlerinden bekledikleri veya istedikleri tepkileri alamadıklarında ise hakaret etme veya manipülatif davranışlarda bulunma olasılıkları oldukça artıyor.

 

Kaygılı bağlanmaya sahip olan kişiler ayrılığın getirmiş olduğu doğal süreci yaşamayı da çoğu zaman reddedip, yaşanmış olan ayrılığı inkar edip, duygularını ve düşüncelerini bastırmaya çalışabiliyorlar. Bu durum ayrılıkla ilgili yaşanması gereken süreçlerin yaşanmasının önüne geçiyor ve kaygılı bağlanan kişiler yoğun bir biçimde korku, acı, öfke, üzüntü duygularını deneyimliyor. Duyguların yoğunluğundan kaynaklı olarak duygu regülasyonu yapmakta güçlük çektiklerinden ötürü düşünce ve davranışlarınıda düzenlemede problemler yaşıyorlar. Buda uzun vadede hayatlarında daha çok olumsuzluklar ve depresif belirtiler oluşmasına, kişide gerçekçi olmayan gelecekteki partnerlere yönelik terk edilme korkusunun ortaya çıkmasına sebep olabiliyor.

 

Geçmiş ilişkide ve ayrılık sürecinde oldukça olumsuz deneyimlerle karşılaşan bu bireyler, gelecekteki var olabilecek ilişkisinde de aynı problemleri yaşamamak adına, çeşitli bilişsel çarpıtmalar yaparak daha şüpheci, kuşkucu ve çatışmalardan uzak durmayı seçen veya çatışmalarla zor başa çıkabilen bireyler haline gelebiliyorlar.

 

Yapılmış olan bu çalışma bize gösteriyor ki, ayrılık sonrası yaşadığımız duygular, düşünceler ve sergilediğimiz davranışlar bağlanma stillerimiz ile oldukça ilişkili.

 

Bu nedenle, sizde ayrılık sürecini zorlu geçiriyorsanız, duygularınızı ve düşüncelerinizi yönetmekte çeşitli zorluklar çekiyorsanız buda günlük hayatınızda çeşitli sorunlara neden oluyorsa, bir uzmandan destek alarak ayrılık sürecini nasıl daha sağlıklı geçirebileceğiniz konusunda gerekli olan yardımı alabilirsiniz.

 

Unutmayın, hayatımızdaki sorunların çoğu genellikle hiç yoklarmış gibi davranmamızdan kaynaklanır. Görmezden gelmek çoğu zaman olumlu bir davranış değildir.

Yayınlanma: 18.08.2022 10:51

Son Güncelleme: 18.08.2022 10:54

#yetersizlik#değersizlik#özsaygı#ilişkiler#aşk#terapi#çift#ayrılmak#barışmak#ilişki#sevgi#mutsuzluk#depresyon#ayrılık#bağlanma stilleri
Psikolog

Merve Ece

KAYHAN

Uzman Klinik Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri, Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları, Ruhsal-Toplumsal, Kişisel ve Çevresel Diğer Koşullarla İlişkili Sorunlar
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 1500
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 50 dk
ücret 1500
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Depresyon Nedir?

Son yıllarda çok kullanılan bir terim olan ''depresyon'', halk arasında bir üzüntü hali olarak bilinmektedir. Olumsuz bir durum karşısında üzülmek, bir ilişkinin bitimi sonrası birkaç gün hiçbir şey yapmak istememek, ağlamak, huysuz olmak gibi durumlar halk arasında depresyon olarak adlandırılmaktadır. Hatta üzüntülü iken kullanılan battaniyeye ''depresyon battaniyesi'', dinlenilen şarkılara ''depresyon şarkısı'' ismini vermişlerdir. Peki gerçekten de bu durumlar depresyon mudur? Depresyon bir üzüntü hali midir? Biraz dondurma yiyip birkaç gün ağlayınca geçen bir ruh hali durumu mudur?Halk arasında üzüntülü ruh halinin bir karşılığı olarak kullanılan depresyon terimi, aslında kişiyi intihara kadar sürükleyebilecek ciddi bir duygudurum bozukluğudur.Üzücü ve sıkıntı verici olaylar karşısında üzüntülü olmak gayet doğal ve insanidir. Depresyonda ise bu üzüntüden daha farklı boyutta duygular vardır.Öncelikle depresyon teşhisinin konulabilmesi için kişinin bazı belirtileri taşıyor olması ve bu belirtilerin en az 2 haftadır devam ediyor olması gerekmektedir. Peki nedir bu belirtiler?-Sürekli üzgün hissetmek-Gün içinde yapılan aktivitelerden zevk almama ve ilgi kaybı-İştahsızlık veya aşırı yeme-Uyku sorunları-Sürekli yorgun hissetme-Hareketlerde ve konuşmada yavaşlama-Değersizlik hissi-Kendinden nefret etme-Nedeni olmayan fiziksel ağrılar-Dikkat bozukluğu, karar vermede sıkıntı yaşama-İntihar eğilimi-Kilo değişimi-Unutkanlık-Çaresiz hissetmek-Cinsel isteksizlik-Cinsel işlev bozuklukları-Sıklıkla ölümü düşünmek-Derin bir boşluk duygusuBu belirtiler depresyonun ciddi bir duygudurum bozukluğu olduğunu ve tedavi edilmezse kötü sonuçlar doğurabileceğini kanıtlar niteliktedir.Biraz da depresyonun nedenlerinden bahsedelim. Depresyonun genelde tek bir nedeni yoktur. Kişinin psikolojik durumu, biyolojik faktörleri, çevresel faktörleri, fiziksel sağlığı gibi durumların her biri depresyona neden olabilir. Bunların yanında sevilen birinin ölümü, ayrılık, düşük sosyo-ekonomik düzey, madde kullanımı, büyük acılar, uzun süren yas dönemi, iş hayatında yaşanan problemler, işten çıkarılma, aile problemleri, boşanma, işsizlik, travmalar, ailede depresyon öyküsü, bazı ilaçlar, hormonel değişiklikler de başlıca risk faktörleridir. Menopoz ve andropoz dönemi de depresyona yol açan etkenler arasında yer alır. Tüm bu etkenler kişiden kişiye değişmekle beraber depresyon hastalığının ortaya çıkmasında rol oynayabilmektedir.Depresyon gerçek bir hastalıktır, kişinin zayıflığı ya da hassaslığı olarak değerlendirilemez. Yani depresyon, kişinin suçu değildir. Yukarıda saydığımız nedenler kişiyi depresyona yatkın hale getirebilir. Kişi depresyona girdiğinde ise olayların bu hale nasıl geldiğini algılayamaz.Depresyonun farklı türleri vardır. Sık görülen depresyon türlerinden birkaçını açıklayalım.Majör Depresif BozuklukDiğer adı klinik depresyondur. En şiddetli depresyon türü olarak bilinir. Kişide fazlaca üzüntü hali, yoğun değersizlik hissi, yemek yiyememe, yüksek uyku sorunları, intihar düşüncesi, hayattan zevk almama ve yoğun olumsuz duygular görülür. Bu belirtiler kişide işlev bozukluklarına yol açar. Kendiliğinden düzelmesi pek mümkün değildir.Atipik Özellikli Majör Depresif BozuklukBu depresyon türünde kişi depresyonda olduğunun farkında değildir. Belirli davranış kalıpları ile kendini gösterir. Kişi reddedilmeye karşı aşırı hassastır. Ruh hali aniden iyileşip kötüleşebilmektedir. Kişi çoğunlukla gergindir ve çoğunlukla ''birazdan kötü bir şey olacak'' hissine kapılmaktadır. Kişi insanlara güvenmekte zorluklar ve bununla beraber terk edilme - aldatılma korkusu yaşar. Bu depresyon türü genelde ilk defa gençlik yıllarında başlar ve yetişkinlik süresince devam eder.Doğum Sonrası DepresyonuDiğer adı postpartumdur. Hamilelik süresinde ya da doğumu takip eden dört hafta içerisinde ortaya çıkar. Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber hormonel değişim ve çocuk sahibi olmanın verdiği yüksek sorumluluk duygusunun etkili olduğu düşünülmektedir. Doğum sonrası yaşanan sosyal ve psikolojik değişimler de bu depresyonu tetikler. Genellikle şiddetli üzüntü hali, sürekli ağlama, yoğun kaygı ve umutsuzluk durumu şeklinde kendini gösterir. Gebelik yaşı düştükçe, doğum sonrası depresyonun görülme ihtimali de artmaktadır.Kronik DepresyonEn az 2 yıl süreyle devam eden depresyon türüdür. Tıpta ''Distimi'' olarak bilinir. Majör depresyondaki belirtilerin daha hafifi belirtiler vardır ve kişinin günlük yaşamını olumsu etkilemez. Depresyonun hafif formu olarak tanımlanabilir. Çoğunlukla erken çocukluk dönemindeki travmalara bağlı olarak ortaya çıkar. Bu hastalığı yaşayan kişiler çevrelerince eleştirel, sürekli şikayet eden ve hayattan zevk almayan kişiler olarak bilinirler.Mevsimsel Duygu Durum Bozukluğu Belirli mevsim dönemlerinde, özellikle gün ışığının azaldığı kış dönemlerinde görülür. Bu depresyon tipi genelde kadınlarda görülür. Bu depresyon türünü yaşayan kişiler kış döneminde normalde olduklarından bambaşka bir ruh haline bürünürler. Genellikle üzgün, stresli, ilgisiz ve ümitsiz bir ruh halinde seyreden ruh halleri ilkbahar-yaz dönemine kadar devam eder.Depresyon tedavisinde kullanılan genel tedavi yöntemi, ilaç kullanımı ve beraberinde psikoterapidir. Tedavide kullanılan antidepresan adı verilen ilaçlar genellikle 2-3 hafta içinde etkisini gösterir. Kişinin semptomları azalmaya ve kendini daha iyi hissetmeye başlar. Bu süre boyunca da psikoterapiye devam edilerek depresyonun asıl nedenleri konuşulur. Tedavi edilmeyen depresyonun düzelmesi 2 yıla kadar sürebilmektedir. Tedavi ile beraber bu süreç birkaç haftaya kadar indirilebilmektedir.Peki iyileşmeden sonra depresyonun tekrar etme ihtimali var mıdır?Depresyon yineleyici bir hastalıktır. Kişinin daha önce depresyon geçirmiş olması, ailede depresyon öyküsü, madde kullanımı, kalıntı belirtilerin görülmesi depresyonun yinelenmesi için risk faktörleridir. Stres etkenlerini azaltmak veya kontrol edecek önlemler almak depresyonun yineleme ihtimalini azaltacaktır.Görüldüğü gibi depresyon hiç de halk arasında anıldığı gibi hafif bir üzüntü durumu değildir. Depresyonun ciddiye alınması ve doğru şekilde tedavi edilmesi son derece önemlidir. Eğer kendinizde veya çevrenizdeki bireylerde yukarıda yazılan belirtilerin birkaçının en az 2 haftadır devam ettiğini düşünüyorsanız bunu ciddiye almanızı ve bir psikolojik yardım almanızı tavsiye ederim. Unutmayın, psikolojik sağlık en az fiziksel sağlık kadar önemlidir.

Toksik İlişki

Toksik ilişki, bir veya her iki partnerin duygusal, psikolojik veya fiziksel olarak zarar gördüğü, sağlıksız ve dengesiz bir ilişki türünü ifade eder. Bu ilişki türü, ilişki içindeki negatif davranışlar, manipülasyon, kontrol, istismar veya duygusal yıkım gibi unsurları içerebilir. Toksik ilişkiler genellikle bir kişinin kendisini kötü hissetmesine, özsaygısının azalmasına ve genel olarak mutsuzluğa neden olur. Bu tür ilişkilerde, sağlıklı iletişim, saygı, destek ve güven eksiktir.Toksik ilişkilerde yaygın görülen bazı özellikler şunlardır:Manipülasyon: Bir partnerin diğerini kontrol etmek veya kendi isteklerini yerine getirmek için manipülatif taktikler kullanması.Duygusal İstismar: Diğer kişinin duygusal olarak istismar edilmesi, suistimal edilmesi veya ihmal edilmesi.Sürekli Çatışma: İlişkide sürekli olarak çatışma, tartışma ve anlaşmazlıkların olması.Sınırların İhlali: Partnerlerin kişisel sınırlarını ihlal etmek, gizliliği ihlal etmek veya kişisel alanı istismar etmek.Denge ve Adaletsizlik: Bir partnerin diğerinden daha fazla güç, kontrol veya avantaj elde etmesi ve bu dengesizliğin sürmesi.Bağımlılık: Bir partnerin diğerine aşırı derecede bağımlı hale gelmesi veya bir bağımlılık döngüsünde bulunması.Toksik ilişkilerin sonlandırılması genellikle zordur, çünkü bir kişi duygusal veya psikolojik olarak bağlı hissedebilir veya diğer kişi tarafından manipüle edilebilir. Ancak, sağlıklı bir yaşam için, toksik bir ilişkinin sonlandırılması ve sağlıklı sınırların belirlenmesi önemlidir. Bu tür ilişkilerde, terapi veya danışmanlık gibi profesyonel destek almak da faydalı olabilir.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Eray ARSLAN 18.04.2024

Yakın İlişkilerde İşlevsiz Olan Nedir? - Gottman Mahşerin Dört Atlısı

İlişkilerdeki her davranış sağlıklı ya da işlevli değildir. Bazıları vardır ki ilişkiyi yıpratmakta, zorlamakta ve sonunda da hem kişiyi hem de yaşanılan ilişkiyi tüketmeye kadar götürmektedir. Peki, bu davranışlar ya da söylemler nelerdir?Bu yazımda da işlevsiz olan şeylerin neler olduğuna ve daha da önemlisiÇÖZÜMLERİNİN nasıl olduğuna bakıyor olacağız.Gottman Mahşerin Dört Atlısıİlişki araştırmalarına öncelik eden, evlilik ve ilişki uyumları üzerine yıllardır çalışmalar yürüten ünlü Amerikalı psikolog John Gottman’a göre ilişkileri işlevsiz kılan dört önemli iletişim sorunu vardır.Bunlar psikoloji alanında çokça kullanılan, aile danışmanlığı ve aile terapileri alanında sıklıkla değinilen ‘’Mahşerin Dört Atlısı’’ olarak bilinmektedir.Bu ilişki sorunları terapilerde ele alınmakta ve iletişim eğitimi verilmektedir. Çiftlerin ilişkilerindeki işlevsizliklerden kurtulabilmesi ve sağlıklı ilişki kurmayı öğrenerek kendilerini doğru ifade edebiliyor olması hedeflenmekte ve teknikler ile bu kazanımlar sağlanmaya çalışılmaktadır. Şimdi sırası ile bu dört iletişim sorununun neler olduğuna detaylı olarak bakıyor olalım.1.AŞAĞILAMAAşağılama, kişinin partnerine yönelik, iğneleme ve küçümseme davranışlarını ya da söylemlerini içermektedir.Aşağılama, bir tür duygusal istismar olarak kabul edilmektedir ve ilişkilerde bulunmaması gereken en olumsuz davranış ve iletişim sorunu olarak ele alınmaktadır. Partnerler arasında aşağılama var ise çalışması gereken ilk iletişim sorunu bu olmalıdır. Aşağılamaya maruz kalan partner zaman içerisin de duvar örme ya da saldırma davranışına geçebilir. Bu durumda ilişkiye kalıcı olarak büyük zararlar verecektir.Aşağılama İçin Örnek Cümleler : -Seni beceriksiz, bırak şunu, sen zaten hiçbir şey yapamazsın ki…-Bir şeyi de yap be…-Sen ne işe yaramaz bir insansın!-Sen ben olmasam bir hiçsin aslında…-Sana acıyorum… Sen zavallı bir insansın.-Senden utanıyorum, sen ne işe yaramaz, bakımsız, beceriksiz, güçsüz vb.birisin böyle….Çözüm Önerileri : Partnere karşı saygılı olmak ve partneri gerekli durumlarda takdir edebilmek, onu desteklemek ve onu aşağı çekici söylemler yerine motive edici söylemleri günlük yaşamın içerisine dahil etmektir. Unutmayın ki, partnerinizi aşağılama davranışı ve söylemleri sizi yüceltmez ancak sizi partnerinizi gördüğünüz noktadan daha da aşağı çeker!‘’Beceriksizsin’’ cümlesi yerine ‘’Tekrar denemelisin bence o zaman çok daha iyi yapacaksın’’ cümlesi arasındaki fark net şekilde görülmektedir.2.ELEŞTİRİEleştiri, yaşanılan problemi bir kişilik problemi haline getirme sürecini kapsamaktadır.Bir problem sonrası partnerin davranışına yönelik eleştiri de bulunmak yerine onun kişiliğine yönelik eleştirilerde bulunma durumdur.Eleştiri İçin Örnek Cümleler:-İşte bak gördün mü bunu da unuttun çünkü sen çok bencil bir insansın…-Sen ne kadar da düşüncesiz ya..-Çok duyarsızsın..-Çok nankör birisin sen…Çözüm Önerileri: Sen dili yerine ben dilini kullanmak. Yani suçlayıcı ve duyguları saklayan ancak yaralayıcı olan sen dilinden uzaklaşarak duygularınızı ifade edebileceğiniz, o an ki ihtiyacınızı dile getireceğiniz, suçlayıcı olmayan ben diline yönelmek olmalıdır.3.SAVUNMASavunma, kişinin partnerini anlamaya çalışmak yerine sürekli olarak kendisini savunması, sorumluluk almaması ve karşısındaki insanı dilemeyerek kendini kapatması durumudur.Sorun bende değil sende alt mesajını veren bu davranış biçimi zamanla bir kısır döngü oluşturmakta ve ilişkinin tıkanmasına sebep olmaktadır.Savunma İçin Örnek Cümleler : -Bu senin suçun, senin hatan…-Senin yüzünden …. Böyle oldu.-Benim ile ne alakası var şimdi.-İlk sen başlattın.-Ben böyleyim! Bu senin problemin...Çözüm Önerileri:Var olan sorunu kabul etmek, sorumlulukları paylaşmak ve kendini kapatmak yerine konuşarak duygularını partnere aktarmak, konuyu geçiştirmeden ele almak ve değişime açık olabilmek önemli çözümler arasında yer almaktadır.4. DUVAR ÖRMEDuvar örme, kişinin partneri ile gerçekleşen bir tartışma sırasında fiziksel ya da ruhsal anlamda orada olmama, iletişim kurmama ve başka şeyler ile uğraşma ya da düşünme durumudur. Küsmek ve suskun kalma davranışı en sık kullanılan duvar örme örneklerindendir.Duvar Örme İçin Örnek Cümleler:-Hala konuşuyor mu cidden... , ne anlatıyor acaba ?-Sana soruyorum.. cevap versene…( o sıra da partner cevap vermiyor)-(Konuşurken odayı terk etmek ya da konuşma sırasında telefonu kapatmak vb. )-(Konuşulan konu dışında başka şeylere yönelmek, dikkati konuya verememek, aslında o an için orada olamamak vb.)Çözüm Önerileri: Tartışma sırasında ara vermek oldukça önemlidir. Tartışma sırasında kalp atışının yükselmesi ile birlikte ana odaklanmak, söylenenleri anlayabilmek, sağlıklı şekilde düşünebilmek ve eyleme geçebilmek zor hale gelir. Bu sebep ile sakinleşmek için öncelikle nefes ve kas egzersizleri yapmak önemlidir. Sakinleştikten sonra konunun üstünü örtmek ya da iletişimi koparmak yerine sakin şekilde sorunu konuşmak ve konuyu askıda bırakmak yerine bir çözüme ulaştırmak gerekmektedir.!!! İlişkilerde suçlayıcı dil olan sen dili yerine duygularınızı anlatan ben dilini kullanmak, iletişime açık olmak, kişiyi değersiz hissettirmemek ve kişinin kişiliğine yönelik zedeleyici eleştiride bulunmamak ilişkilerin sağlıklı şekilde sürebilmesi için gerekli olan ön koşullarıdır.Peki, sizce MAHŞERİN DÖRT ATLISI sizin hayatınızda ne kadar var?Eğer, sizler de ilişkilerinizde bu ve benzeri sorunlar yaşıyorsanız ve bu sorunları tek başınıza çözmek konusunda yetersiz kaldığınızı hissediyorsanız daha fazla bilgi sahibi olmak, kendinizi keşfetmek ve farkına varabilmek için yardım almaktan çekinmeyin. Bir uzmana danışmak ve aklınızdaki soruları sormak isterseniz bana buradan ulaşabilir, istediğiniz zaman randevu oluşturabilirsiniz. Sevgi ve Sağlıcakla...FATMA İZEL ŞAHİNPSİKOLOG & AİLE DANIŞMANIKaynakça:Gottman, J. veSiver, N. (2017). Evliliği sürdürmenin yedi ilkesi.( çev. Ezgi Deniz). ( Orijinal basım: 1999). Varlık Yayınları.Nichols,M. P. (2013). Aile Terapisi Kavramlar ve Yöntemler. (çev. Okhan Gündüz). (Orijinal basım: ). Kaknüs Yayınları.