Çift ve Aile Terapisi


Hiçbir ilişkinin sorunsuz ve mükemmel bir şekilde ilerlemesi mümkün değildir. Her çift ilişki süreçleri boyunca dış etkenlerden dolayı birçok sorunla karşılaşır. Kimi zaman çiftler bu sorunları ilişki içerisinde birlikte çözebilirken bazen de bir uzmandan destek almaları gerekebilir. Çiftlerin bir çözüme ulaştıramadığı bu problemler, ilişkinin yıpranmasına ve tükenmesine neden olabilir. Bir süre sonra ilişki içerisinde, sık sık tekrarlanan ve şiddeti artan kavgalar ortaya çıkabilir. Bu kavgalar iki kişiyi de ruhsal açıdan olumsuz etkiler. Çift ve aile terapisi ilişkilerde olumlu değişimleri sağlayabilmeyi hedefler. Çiftler arası yaşanan problemler genellikle iletişim sorunları, problem çözme becerilerindeki eksiklikler, çiftler arası tartışmalar, duygusal yakınlıkla ilgili sorunlar ve cinsellikle ilgili sorunlar olarak karşımıza çıkar. Bu sorunlar çiftler için ilk başlarda başa çıkılabilir sorunlar olarak gözükürken, zamanla çözemedikleri büyük sorunlara dönüşebilir.


Çift ve aile terapisinde temel amaç; çiftlerin birbirleri hakkında daha derin bir anlayış kazanmaları ve ilişkilerinde yaşadıkları problemleri çözüme kavuşturmalarıdır. Burada çiftler arasında yaşanan bu zorlu süreçler ele alınarak, bir çözüm yolu bulunmaya çalışılır. Terapi sayesinde çiftler problemlerle nasıl başa çıkacaklarını öğrenirler. Etkili, yapıcı iletişim kurma ve sürdürme becerisini kazanırlar. Bu sayede terapi sürecinde problemlerini çözerken, aynı zamanda gelecekte yaşanabilecek problemleri de nasıl çözeceklerini öğrenmiş olurlar. Bu ilişkinin olumlu ve sağlıklı ilerlemesine yönelik oldukça yarar sağlar. Çünkü çoğu çift, terapi sürecinden sonra artık sorunları ve problemleri ile nasıl başa çıkacaklarını öğrenmiş olarak ayrılır.


Terapi sırasında terapistin rolü kişilerin duygu ve düşüncelerini açık bir şekilde ifade etmelerini sağlamak, yaşadıkları problemin kaynağına inerek, bir çözüm arayışı bulmaktır. Terapi planı yapıldıktan sonra, çifte yeni bakış açıları kazandırılarak, yaşadıkları olaylara farklı bir pencereden bakmaları hedeflenir. Özetle, çiftin yaşadıkları problemlerde terapist bir aracı rol üstlenerek, kişilerin birbirlerini doğru bir şekilde anlamalarına yardımcı olur. Yapılan araştırmalara göre, çift ve aile terapileri etkili, kısa vadede sonuç aldıran ve ekonomik olan terapi çeşitlerinden biridir. Gittikçe tüm dünyada ve ülkemizde yaygınlaşmaya başlamıştır.


Ne zaman terapiye başvurmak gerekir?


Çift ve aile terapisine genellikle çiftler artık problemlerini kendi başlarına çözemedikleri ve ilişkileri çıkmaz bir hale girdiği zamanlarda başvururlar. Ancak çift ve aile terapisine, sadece problemler veya sıkıntılar yaşandığı zaman başvurmak gerekmez. İlişkiyi geliştirmek, güçlendirmek ve ileride ortaya çıkabilecek sorunları önlemek için de çift danışmanlığı alınabilir. Bu sayede bireyler ileride karşılarına çıkabilecek sorunları birbirlerini yıpratmadan nasıl çözüme kavuşturacakları konusunda deneyim kazanırlar.


Aile ve Çift Terapisi kimler için uygundur?


Eşiyle veya partneriyle ilişki içerisinde problemler veya sorunlar yaşayan herkes aile ve çift terapisinden faydalanabilir.


·     Çiftler arası ikili ilişkilerde karşılaşılan problemlerde,


·     Evlilikte karşılaşılan problemlerde,


·     Boşanma sürecinde,


·     Duygusal istismar ve şiddet olaylarında,


·     İlişkiyi etkileyen önemli yaşam olaylarının varlığında,


·     İkinci bir evlilik sürecinde,


·     Partnerlerde kişilik bozukluğu söz konusu olduğunda.


Partnerlerden biri terapiye gitmek istemezse ne yapılabilir?


Çift ve aile terapisine partnerlerin ortak kararı ile başladığında çok daha etkili ve hızlı sonuç verir. Çünkü böyle bir başlangıçla problemin tam olarak neden kaynaklandığı ve çözümü bilinmesede bir sıkıntının var olduğu kabul edilmektedir. Bu da bize iki tarafında çözüm istediği ve değişime istekli olduğunu gösterir. Maalesef böyle bir başlangıç her zaman mümkün olmayabilir. Bireyler toplumsal önyargılar ve kişilik yapıları nedeniyle problemlerinin çözümü için yardım istemekte zorlanabilirler.


Çoğu zaman partnerlerden biri yardım alma önerisini kavga esnasında veya problemin yaşandığı yoğun bir çatışma sırasında gündeme getirir. Bu durum partnerin terapiyi reddetmesine neden olabilir. Çünkü çatışma veya kavga esnasında danışmanlık almanın önerilmesi karşı tarafa bir eleştiri gibi gelebilir. Kişi problemlerin tamamen kendinden kaynaklandığını düşünebilir. Bu da terapiye karşı önyargıların oluşmasına neden olabilir. Partnerlerden biri terapiye gitmeyi kesinlikle kabul etmiyorsa, nedenlerini anlamaya çalışmak önemlidir. Partnere belki bir deneme seansına gitmeyi önermek burada işe yarayabilir.


Eğer tüm çabalarınıza ve isteğinize rağmen partneriniz terapiye gelmeyi kabul etmezse, bu durumda kendi başınıza bir şeyler yapmaya başlayabilirsiniz. Bireyin tek başına ilişki sorunlarını düzeltmesi tabi ki zordur ancak en azından bir terapist ile konuşarak ilişki içerisindeki kendi rolünüzü görebilir, problemleri çözmede ve ilişkiyi geliştirmek için neler yapabileceğinizi öğrenebilirsiniz. Bazı durumlarda partnerlerden biri terapi almaya başladığı zaman ve kendini geliştirip, değiştirdiğinde partnerinin de ilişkiye ve terapiye karşı bakış açısı değişebilmektedir. Bu durumda partnerinizde kendi isteğiyle terapi sürecine başlamayı kabul edebilir.


İlişkinizde sorunları artık konuşarak çözemediğinizi hissediyorsanız mutlaka yardım alın!


Aile ve çift terapisine başlamak çoğu zaman bireyler için zordur. İlişki gibi özel bir yaşamı ve buna bağlı olarak ortaya çıkan problemleri üçüncü bir kişiyle paylaşmak bireylere oldukça zor gelebilir. Çoğu zaman kişiler kendi başlarına bu problemleri çözmeye çalışırken başarısız oldukları bir süreçte oldukları için ve konuşmalar bir süre sonra sonu görülmeyen şiddetli kavgalara dönüştüklerden dolayı, çiftler bu durumu terapi sürecinde de yaşamaktan çekinebilirler veya korkabilirler. Ancak terapi sürecinde, problemler tartışılsa bile kavganın şiddetlenmesi mümkün olmaz çünkü terapist duruma müdahale ederek, olası problem karşısında çiftlere problem çözme becerilerini ve yapıcı iletişimin nasıl kurulacağı konusunda yol gösterir. Bu sayede çiftler etkili iletişim becerileri kullanarak, problemlerle nasıl başa çıkacaklarını öğrenirler. Bunu terapi süreciyle öğrenen bireyler, zamanla gündelik yaşamlarında da uygulamaya başlayarak, eskiden partnerleri ile çözemedikleri problemleri artık tek başlarınada çözebilir hala gelirler.


Unutmayın, sorun yaşadığımız ilişkiler bizim üzerimizde oldukça olumsuz etkiler bırakır. Acı, endişe, gerilim ve kaygı yaşarız. Eğer bu sorunlar çözümlenmeden devam ederse, ruhsal sağlığımızı olumsuz etkilediği gibi fiziksel sağlığımızı da olumsuz etkileyebilir. İkili ilişkimiz çıkmaza girdiğinde bir önlem almazsak, ilişkimiz bitme noktasına gelebilir. Bu nedenle problemler yıkıcı bir hale gelmeden çözümlemek oldukça önemlidir.


 


 


 


 

Yayınlanma: 25.12.2021 12:14

Son Güncelleme: 18.08.2022 12:19

#aşk#terapi#çift#barışmak#ilişki#sevgi#mutsuzluk#ayrılık#ilişkiler
Psikolog

Merve Ece

KAYHAN

Uzman Klinik Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)
72 Yorum
Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları
Çevresel-Toplumsal Sorunlar
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 1500
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 50 dk
ücret 1500
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Öz Şefkat

Kendimizi sevmekle başlayacak her şey.İnsanın kendisiyle dost olma becerisidir öz şefkat. Öz şefkatli olup olmadığınızı anlamanın en kolay yolu zor bir anınızı hayal etmek. Bir çıkmazda olduğunuzu ve zorda kaldığınızı düşünün kendinize nasıl davranıyorsunuz? Aynı durumu yaşayan bir arkadaşınız, bir yakınınız olsaydı neler söylerdiniz? Kendinize kurduğunuz cümlelerin daha hoyratça olduğunu fark etmeniz zaman almadıysa öz şefkatle alakalı bazı problemler yaşıyor olmanız muhtemel. Yaşadığınız her olayın kendinizle bağlantılı olduğunu düşünmeniz bir yanılgı. Gereğinden fazla sorumluluk alıp kendinizi suçladığınız anlar bir işkenceye dönüşüverir. Bir olayın içerisinde payınıza düşünden fazlasını almadığınızdan emin olun. Öz şefkatli bir yaşam için o zor durumda dışardan bakabilmek, arkadaşınıza gerçekleri göstermek için söylediğiniz cümleleri kendinize söyleyebiliyor olmanız ve aynı desteği kendinize de veriyor olmanızla alakalı. Peki bunu nasıl yapabiliriz?Kendinize karşı yargılayıcı, kırıcı, acımasız ve sert cümleler kurmayarak öz nezaketi elden bırakmamalısınız. Bir başkasına davrandığınız kadar sevgiyle, ilgiyle ve hassasiyetle davranmak öz nezaketli olmayı içerir.Acı çektiğiniz zamanlarda ‘neden ben?’ diye soruyor musunuz? Yani kendinizi diğerlerinden ayrıştırıyor, yalnızlaştırıyor ve bu sadece sizin başınıza gelebilir ve geldi. Bu cümleleri okurken bile gerçeğin farkına vardınız. Evet yalnız değilsiniz. Belki gün içerisinde bile yaşadığınız o durum birçok insan tarafından deneyimleniyor. Ama her birinin baş etme stratejisi birbirinden farklı olabilir. Ortak insanlık hissiyatını kavramak öz şefkatli olmakta size yardımcı olacak diğer bir kavram.Bir deneyim yaşarken yine bu deneyimin ne olduğunu fark etmek ise bilinçli farkındalıktır. Farkında olmak iyileşmeyi başlatır. Olumsuz bir duyguyu deneyimlerken o duygudan kurtulmak istediğinizi ve kaçmanız gerektiğini düşünebilirsiniz. Olması gereken ise o duygulara izin vermek ve akışta kalabilmek. Bilinçli farkındalık (mindfulness) teknikleri anda kalmayı deneyimletir. Hayat, bazen zorlayıcı ve stresli olabilir. Kendimizi yetersiz, başarısız veya değersiz hissettiğimiz anlar yaşarız. Ancak bu anlarda çoğu zaman en çok ihtiyacımız olan şey, başkalarının desteği değil, kendi içsel desteğimizdir. İşte burada öz şefkat devreye girer. Öz şefkat, kendimize duyduğumuz nazik, anlayışlı ve destekleyici bir tutumu ifade eder. Bu, kendimize karşı acımasızca eleştirilerde bulunmak yerine, hata yaptığımızda kendimizi affetmek ve zor zamanlarda kendimize destek olmak anlamına gelir.Peki, öz şefkat nedir? Neden bu kadar önemlidir ve hayatımızda nasıl bir fark yaratabilir?Öz Şefkat Nedir?Öz şefkat, basitçe söylemek gerekirse, kendimize karşı duyduğumuz nazik ve şefkatli bir tutumdur. Kendimizi, başkalarına gösterdiğimiz şefkat gibi kabul etmek, sevmek ve anlayışla yaklaşmaktır. Öz şefkat, özellikle zor zamanlarda veya başarısızlıklar, hatalar ya da duygusal acılarla karşılaştığımızda büyük bir öneme sahiptir. Bu, kendimizi yargılamadan, acılarımızı kabul ederek ve ihtiyaçlarımızı anlamaya çalışarak kendimize nazikçe yaklaşmak anlamına gelir.Öz Şefkatin Temel BileşenleriÖz şefkat, üç ana bileşene dayanır:1. Kendini Kabul Etme: Öz şefkat, kendimizi olduğu gibi kabul etmeyi gerektirir. Hatalarımız, eksikliklerimiz ve zayıflıklarımızla birlikte kendimize değer vermek, kendimize saygı duymak anlamına gelir. Bu, mükemmel olmamızı beklemek yerine, insan olduğumuzu ve herkesin hata yapabileceğini kabul etmeyi içerir.2. İnsan Olmanın Ortak Paydası: Öz şefkat, zor anlarda yalnız olmadığımızı anlamamıza yardımcı olur. Hepimiz zaman zaman acı çekeriz, hepimiz zorluklarla karşılaşırız. Kendimize şefkat gösterdiğimizde, bu acıların yalnızca bize ait olmadığını, diğer insanların da benzer duygusal deneyimler yaşadığını fark ederiz. Bu, empatiyi ve başkalarına duyduğumuz şefkati artırabilir.3. Kendine Nazik Olma: Öz şefkatin belki de en önemli bileşeni, kendi kendimize nazik olmaktır. Bir hata yaptığımızda kendimizi küçümsemek ya da aşırı eleştirmek yerine, kendimize anlayışla yaklaşmak gerekir. Kendimize nazik olmak, duygusal acıyı hafifletebilir ve iyileşme sürecini hızlandırabilir.Öz Şefkatin FaydalarıÖz şefkat, sadece duygusal iyileşmeyi değil, aynı zamanda genel yaşam kalitesini de artırabilir. İşte öz şefkatin sağladığı bazı faydalar:1. Daha Az Stres ve Kaygı: Kendimize karşı nazik olduğumuzda, içsel eleştirilerimiz azalır. Kendi hatalarımıza ve zorluklarımıza daha anlayışla yaklaştığımızda, stres ve kaygı seviyelerimiz düşer.2. Daha Sağlıklı İlişkiler: Öz şefkat, başkalarına karşı da daha şefkatli ve anlayışlı olmayı sağlar. Kendimize nazik davrandığımızda, bu tutumları çevremizdeki insanlara da yansıtırız. Bu, daha sağlıklı ve destekleyici ilişkiler kurmamıza yardımcı olabilir.3. Daha Yüksek Özsaygı: Kendimize karşı şefkatli olmak, kendimizi değerli hissetmemize yardımcı olur. Öz şefkat, özsaygıyı artırır çünkü kendi değerimizi dışsal başarılarımıza veya başkalarının onayına bağımlı olmadan kabul edebiliriz.4. Daha İyi Duygusal İyileşme: Zor zamanlarda öz şefkat, duygusal iyileşmeyi hızlandırır. Kendimize nazik davranmak, duygusal acıyı kabul etmemize ve ona sağlıklı bir şekilde tepki vermemize olanak tanır.Öz Şefkat Nasıl Geliştirilir?Öz şefkat, doğuştan sahip olduğumuz bir özellik olmayabilir, ancak öğrenilebilir ve geliştirilebilir. İşte öz şefkatinizi artırmak için birkaç öneri:1. Kendinize İyi Sözcükler Söyleyin: Kendinize sıkça sevgi dolu ve anlayışlı sözler söyleyin. Özellikle zor zamanlarda, "Bu zor bir dönem, ama ben bu duyguları hissetmekte yalnız değilim," gibi kendinize nazik cümleler kurmak, rahatlatıcı olabilir.2. Kendinizi Yargılamayın: Hata yaptığınızda veya başarısız olduğunuzda kendinizi acımasızca eleştirmek yerine, "Herkes hata yapar. Bu deneyimden ne öğrenebilirim?" gibi sorular sorarak, kendinize daha nazik yaklaşın.3. Farkındalık Pratikleri Yapın: Mindfulness (farkındalık), öz şefkatin önemli bir parçasıdır. Geçmişteki hatalarınızla ya da gelecekteki kaygılarınızla değil, şu anki deneyimlerinizle tam anlamıyla ilgilenmek, kendinize daha nazik olmanıza yardımcı olabilir.4. Kendinize Zaman Ayırın: Kendinize şefkat göstermek, bazen sadece bir mola vermek ve rahatlamak anlamına gelir. Kendinizi yormadan, dinlenmeye ve yenilenmeye zaman ayırarak, ruhsal sağlığınızı iyileştirebilirsiniz.5. Başka İnsanları Anlayışla Dinleyin: Başkalarına empatik yaklaşmak, öz şefkatinizi artırabilir. Kendinize gösterdiğiniz şefkati, çevrenizdeki insanlara da gösterdiğinizde, şefkatli bir çevre oluşturabilirsiniz.Öz şefkat, sadece bir kişisel gelişim aracı değil, aynı zamanda duygusal iyileşme ve psikolojik esneklik için güçlü bir kaynaktır. Kendimize nazik olmak, hem duygusal sağlığımızı hem de genel yaşam kalitemizi iyileştirir. Öz şefkat, hem zorluklarla başa çıkmak hem de hayatın her anını daha anlamlı ve huzurlu yaşamak için bir anahtardır.Unutmayın, siz değerli ve kıymetli bir insansınız. Kendinize karşı nazik olduğunuzda, içsel gücünüzü keşfeder ve daha sağlıklı bir yaşam sürdürmek için adım atmış olursunuz.

Toplumsal Travmanın Kökleri: Şiddet Döngüsünün Sistemik Yansımaları ve İyileşme Yolları

Bireylerin yaşadığı travmaları toplumsal yapılar, kültürel normlar ve kolektif geçmişle ilişkilendirerek inceleyecek olursak; kadın cinayetleri, tecavüz, çocuk cinayetleri gibi korkunç olayların arkasında, sadece bireysel şiddet eylemleri değil, daha derin bir toplumsal travma ve sistemik ihmal olduğuna inanıyorum. Türkiye’de son dönemde yaşanan bu tür olaylar, sadece bireysel faillere değil, daha büyük bir toplumsal hastalığın dışavurumlarına işaret ediyor.Travmanın Kökleri ve YansımasıŞiddet eylemlerinin temelinde genellikle çok derinlerde yatan travmalar ve patolojiler vardır. Bir insanın bir başkasına zarar vermesi, onun kendi yaralı benliğinden ve yetersizlik hissinden kaynaklanır. Bu tür eylemler genellikle bireyin geçmişte yaşadığı duygusal ya da fiziksel istismarın, ihmalin veya reddedilmenin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Örneğin, birçok failin kendi geçmişlerinde ağır travmatik deneyimler yaşamış olduklarını görürüz. Bu travmalar, bireylerin kendi acılarını işlemekte başarısız olmalarına ve bunu başkalarına yöneltmelerine yol açar. Ancak bu, elbette ki suçu meşru kılmaz, yalnızca onun altında yatan karmaşık dinamikleri anlamamıza yardımcı olur.Toplumun Travma Birikimi ve Yargı Mekanizmalarının YetersizliğiToplumun bir bütün olarak bu tür şiddet olaylarına nasıl tepki verdiği, toplumun travmalarının derinliğini ve iyileşme kapasitesini gösterir. Türkiye'deki kadın cinayetleri ve tecavüz vakalarına yönelik yargılamaların eksikliği, yalnızca adalet sisteminin değil, daha geniş bir toplumsal dokunun yaralandığını gösterir. Hukukun adaleti sağlayamaması, insanların çaresizlik hissini besler ve bu hissiyat toplumu felç eder.Yargı mekanizmaları, faillerin cezalandırılması kadar koruyucu önlemlerin alınmasında da yetersiz kaldığında, toplumda yaygın bir güvensizlik ve çaresizlik hissi ortaya çıkar. İnsanlar kendilerini savunmasız hisseder, devletin ya da toplumun onların yanında olmadığı duygusuna kapılır. Bu da daha fazla öfkeye, daha fazla kopuşa ve toplumun kendisine yabancılaşmasına yol açar.Koruyucu Önlemler ve Toplumsal İyileşmeKoruyucu önlemler, toplumun kolektif iyileşme sürecinde kritik bir rol oynar. Bir toplum, şiddet ve istismarı önlemek için önce bu eylemlerin kök nedenlerini ele almalıdır. Yani, sadece failleri cezalandırmak yeterli değildir; aynı zamanda bu tür şiddet olaylarını ortaya çıkaran sosyal ve psikolojik koşulları da ele almak gerekir. Eğitim sisteminde, aile yapılarında, cinsiyet rollerinde ve toplumsal normlarda radikal değişiklikler yapılmadığı sürece, bu şiddet sarmalının sonu gelmeyecektir.Çaresizlik Hissinin Altındaki Kolektif TravmaToplumun bu tür şiddet olaylarına verdiği tepkide çaresizlik hissi, insanların travmalarının derinliğini yansıtır. Çaresizlik, kontrol edilemeyen bir olaylar zincirine verilen bir tepkidir. Birçok insan, bireysel çabalarının toplumsal düzlemde anlam ifade etmediğini düşündüğünde, kendini pasifize olmuş ve yenilmiş hisseder. Bu durum, toplumsal bir travmanın belirtisidir. İnsanlar, bir yandan kişisel olarak bu tür olaylara karşı çıkmak istese de, toplumsal yapılar onları güçsüz bırakır.Bu güçsüzlük hissi, toplumdaki kutuplaşmayı ve ayrışmayı artırır. Bireyler, kendilerini yalnız ve güvensiz hissettiklerinde, topluma olan bağlılıkları zayıflar. Toplumsal düzeyde bu, bir tür kopukluğa yol açar; insanlar, birbirine güvenmedikçe daha fazla içe çekilirler ve bu da daha fazla şiddet üretir.Toplumun İyileşmesi İçin Duygusal Bağ KurmakToplumun iyileşebilmesi için, bireylerin kendi travmalarıyla yüzleşmeleri ve onları işleyebilmeleri gerekir. Bu yalnızca bireysel bir süreç değildir; toplumsal olarak travmaların kabul edilmesi ve üzerine konuşulması da iyileşme sürecinin bir parçasıdır. Kadın cinayetleri, tecavüz ve çocuk cinayetlerine karşı verilen toplumsal tepki, bir anlamda toplumun kendi travmasıyla yüzleşmesidir. Ancak bu yüzleşmenin tam olarak gerçekleşebilmesi için, koruyucu ve onarıcı adımların atılması, bireylerin bu sürece dahil edilmesi gerekir.Sonuç olarak, travmanın toplumsal yansımaları, bireysel düzeyde başlayan ama toplumsal düzeyde çözülmesi gereken meselelerdir. Şiddet olaylarına karşı yetersiz kalınan adalet sistemi, toplumun iyileşme sürecini engeller. Çaresizlik hissi, bu sürecin bir yan ürünüdür. Ancak toplum, travmaları kabul edip, onları sağlıklı yollarla işleyebilirse, bu kısır döngüden çıkabilir ve kolektif olarak iyileşebilir.Bu süreç, bireylerin duygusal olarak daha bağlantılı hale gelmesi ve sistemik adaletin yeniden tesis edilmesi ile mümkün olabilir.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .