1. Uzman
  2. Özge ENGİN
  3. Blog Yazıları
  4. Romantik İlişkilerdeki Temel Gereksinimler

Romantik İlişkilerdeki Temel Gereksinimler

Romantik ilişkilerde birtakım ortak temel gereksinimlerden söz edebiliriz. Bu gereksinimlerin karşılandığı ilişkiler, daha sağlıklı ilişkileri temsil eder. İlişkilerde partnerin duygusal gereksinimlerinin karşılanması ve duygunun ifadesi en önemli temel noktadır. Partnerler bu gereksinimlerin karşılanması için çaba harcamalı; ayrıca zorlandıkları durumlarda açık iletişim yolunu tercih etmelidir. Gereksinimlere şöyle bir bakalım:


1) Sevgi

Sevmek ve sevildiğini hissetmek, romantik bir ilişkinin sürdürülmesi için temel öğedir. Çorbadaki sudur, yani ilişkilerin olmazsa olmazıdır. Çünkü bireyler bu gereksinimleri nedeniyle romantik bir ilişki yaşarlar. Sevildiğinin partnere sık sık hatırlatılması, yani sözel olarak dile getirilmesi tutkunun korunması açısından önemlidir. Sevgiyi ifade etmek için, tanımlı bir zaman dilimi olmamalıdır. Hatta beklenmedik zamanlarda sevginin ifade edilmesi, ilişkilere heyecan katar, tutkunun korunmasına yardımcı olur. Öte yandan; sevmenin davranışa yansıtılması da oldukça önemlidir. Davranışla ifade çeliştiğinde, davranışa odaklanılır. Yani bir kişi "seviyorum" diye ifade ettiği bir kişiye sevmenin gerektirdiği bir biçimde davranmıyorsa yeterince ikna edici olmaz. Sevginin doya doya hissettirildiği ilişkilerde, tek başına yeterli olmasa bile tolerans gösterme, uyumlu davranma, anlayışlı olma gibi davranışların daha yüksek olması beklenebilir.


2) Saygı

Partnerler birbirlerinin değerlerine, tercihlerine ve isteklerine saygılı olmalıdır. Bir elmanın yarısı olmaya çabalamak yerine, iki ayrı elma olarak aynı sepette olmayı yeğlemelidir. Partnerler her konuda aynı fikirde olmak zorunda değildir, aynı tarafta olmak zorunda değildir. Bu noktada, birbirlerinin hobilerine yalnızca yanlarında kalarak bile eşlik edebilir, farklı görüşleri konusunda ikna etme çabasına girmemeyi tercih edebilirler. Aynı zamanda, partnerler ben olurken yani kendi prensipleri ölçüsünde bireysel ihtiyaçlarını karşılarken, partnerinin duygusal ihtiyaçlarını karşılamayı da ihmal etmemelidir. Çünkü diğerinin de prensipleri ve bu bağlamda farklı bir bakış açısı olabilir. Bu bağlamda, bireysel bakış açısından ziyade ilişkideki ortak payda üzerinde yoğunlaşılmalıdır; partnerler ilişkinin çıkarı doğrultusunda esnek olabilmelidir. Yani ben olmak, biz olmaya zarar vermemelidir. Bu noktada, ortak bir noktada uzlaşı sağlanabilir.


3) Sadakat

Güven bir ilişkinin yapı taşıdır, kurulu bir evin kilididir, bir bankanın kasasıdır. Güvenin yitirildiği ilişkileri yeniden inşa etmek, kasası olmayan bir bankayı yeniden kurmak, hırsız girilip her şeyi yiten bir evi restore etmek gibidir. Emek ister, çaba ister. Kimi zaman geri dönülmez elvedalara sebep olur. O nedenle güveni ve sadakati korumak oldukça önemlidir. 


4)Değerli Hissetme

Romantik ilişkilerimizi, hayatımızı zorlaştırsınlar ve bize kendimizi daha yetersiz hissettirsinler diye yaşamayız. Aksine; daha değerli hissetmek isteriz. Yıkıcı eleştiriler yapmak, değersiz hissettirebilir. Bu nedenle gerekli olmadıkça eleştirilerin olmaması, "Yapamazsın, başaramazsın." gibi özgüveni zedeleyici ifadelerde bulunulmaması, "Sen zaten ....... birisin." gibi etiketlemelerde bulunulmaması önerilebilir.

Bu noktada kendinize sormanız gereken önemli sorular şunlar olabilir:

-İlişkiye başlamadan önce kendime ne kadar değer veriyordum, şu anki ilişkim süresince kendime ne kadar değer veriyorum?

-İlişkim sonrasında kendimi öncesinde tanımladığım özellikler daha negatif olmaya mı başladı?

-İlişki sonrasında psikolojik sorunlarım olduğunu düşünmeye başladım mı?

-İlişkiye başladıktan sonra kendimi daha güzel ya da daha çirkin, nasıl algılıyorum?

-İlişkim kendimle ilgili yeterlilik düşüncemi etkiledi mi?

-İlişkim sonrasında mantıksız duygulara sahip olduğumu fark etmeye başladım mı?

-İlişkim sonrasında tek başıma yeterliliğimin olduğunu düşündüğüm işleri, ilişkim varken tek başıma yapmaya cesaret edebiliyor muyum?


5)Doğru İletişim Kurmak

Bireylerin kendilerini ifade ederken "ben dili" ni kullanmaları doğru iletişimde oldukça önemlidir. Romantik ilişkilerdeki en önemli odak duygudur. Bu nedenle, bireylerin nasıl hissettiklerini ifade etmeleri ve bunu durumlarla ilişkilendirmeleri önemlidir. Yanı sıra, etkin dinlemek de oldukça önemlidir. Bazen partnerler birbirlerini yeterince tanıdıklarını düşünerek, kısaca dinlemekte ve partnerinin aslında ne demek istediğini gözardı edebilmektedir. Partnerler arası açık iletişim oldukça önemlidir. Sizin ifade etmediğiniz bir şeyi partnerinizin tahmin etmesini beklemeniz oldukça işlevsizdir. Yalnızca soğuk davranmak, sessiz kalmak, öfkelenip kin beslemek ya da trip atmak; hem kendiniz hem partneriniz için hayatı daha zor hale getirir. Kolayca çözüme kavuşturabileceğiniz birçok konuyu, hiç açmayarak mutlu olamazsınız. İlişkisinde mutlu olmayı isteyen her birey, mutluluğun diğer ucunun kendine uzandığını unutmamalı.


6) Romantizm

Tutkunun küçük heyecanlarla buluşturulduğu nokta, romantizmdir diyebiliriz. Romantik ilişkinizin devamı süresince gündelik rutininizin dışına çıkarak, partnerinize beklemeyeceği sevgi sunumları yapabilirsiniz. Bir gün hiç beklemediği bir yere, onu sevdiğinizi ifade eden bir not bırakabilir; beklemediği bir zaman diliminde sevginizi ifade eden bir mesaj atabilir, hediye alabilirsiniz. Burada önemli olan, beklenmedik olmasıdır.


7) Doğru Cinsellik

Cinselliğin kadın ve erkeğin ideal cinselliğe yönelik düşünceleri çerçevesinde organize edilmesi önemlidir. Her cinsellik doğru değildir. Partnerinizin fantezilerine karşılık vermek önemlidir. Bu bağlamda, taleplerin dile getirilmesi ve açık iletişim de önemlidir. Kadınlar için cinsellik bir sabah erkenden başlar; sabahtan geceye kadar söylenilen güzel sözler, iltifatlar ve sevgi ifadeleri kadını uyarır. Kadınlar, partnerinin onu arzuladığını gözlerinden anlamak ister. Partnerinin onu arzuladığını ve sevildiğini hissetmesi uyarılması için önemlidir. Erkeklerse, görsellik odaklıdır. O nedenle partnerin görünümüne ve bakımına özen göstermesi önemlidir. Hoş kokulardan hoşlanırlar. Partnerlerin cinsellik konusundaki farklılıklarını bilmeleri, anlayış kazandırır. Örneğin; cinsellik sonrası kadınlar oksitosin hormonu salgılar ve daha çok temas kurmak, sarılmak ister. Erkekler ise östrojen hormonu salgıladığı ve testesteron düzeyleri düştüğü için temas kurmaktan kaçınır. Partnerlerin bunu bilerek ortak bir noktada anlaşabilmesi ve anlayış gösterebilmesi önemlidir.

Sizin romantik ilişkiniz bu unsurlardan hangilerini, ne kadar kapsıyor? Hangi unsurlar üzerinde çalışmalı , geliştirmelisiniz? İlişkinizde yanlış giden şeyler nelerdir ve bunları düzeltmek adına neler yapabilirsiniz? Değerlendirmeli ve uygun noktalarda harekete geçilmeli diyebiliriz.

Harekete geçmek doğrultusunda profesyonel destek almak isterseniz, iletişime geçerek randevu oluşturabiliriz.


Mutlu ve sağlıklı günler dileğiyle,

Uzm. Psk. Özge ENGİN

Yayınlanma: 24.04.2021 00:25

Son Güncelleme: 31.01.2022 13:30

#psikoloji #beyaz pencere #duygu #evlilik #çift #ilişki #romantik #romantikilişki #partner #romantikpartner #evlilikveçiftterapisi #çiftterapisi #gereksinimler #ilişkiningereksinimleri #iletişim #cinsellik #saygı #sevgi #sadakat #değerlihissetmek #romantizm #doğrucinsellik #doğruiletişim #evlilikterapisi #sevgili #ilişkiler
Psikolog

Özge

ENGİN

Uzman Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Sınav Kaygısı ile İlgili Sorunlar , Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları
Online TerapiOnline Ter...
süre 60 dk
ücret 700
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 60 dk
ücret 800
Bunları da sevebilirsiniz...

Kaygı ile Başa Çıkmanın Yolları: Hayat Devam Ediyor, Sen de Edebilirsin!

Kaygı… Tanıdık bir duygu değil mi?Kalp hızlanır, nefes daralır, zihin sanki aynı cümleyi durmadan tekrarlar: Ya kötü bir şey olursa?Hepimiz zaman zaman bu duyguya kapılıyoruz. Kaygı, aslında hayatta kalmamızı sağlayan bir alarm sistemi. Ama bu alarm günün her saati çalmaya başladıysa, işte orada durup kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: “Ben bu duyguya hizmet mi ediyorum, yoksa onun esiri mi oluyorum?”İşte tam da bu noktada, kendi deneyimlerime ve danışanlarımla yaptığım çalışmalara dayanarak bazı öneriler paylaşmak istiyorum.1. Nefesinle Bağ Kur: En Yakın Dostun YanındaKaygı geldiğinde nefesini fark et. Hızlanıyor mu? Sığ mı? Düzensiz mi?Derin ve yavaş bir nefes, beynine “güvendesin” mesajı verir. Her gün 5 dakika, sadece nefesine odaklandığın bir zaman dilimi yarat. Gözlerini kapat, burnundan yavaşça nefes al ve aldığın sürenin iki katı kadar sürede ver.Bu egzersiz, zihnini sakinleştirmek için kullanabileceğin en basit ama en etkili araçlardan biridir. Ve nefes pratiği, sadece kaygı anlarında değil, gün içerisinde içsel duruşunu güçlendirmek için de bir köprü olabilir.2. Düşüncelerini Sorgula, Onlarla ÖzdeşleşmeKaygılı zihnin en sevdiği şey: felaket senaryoları yazmak.“Ya başarısız olursam?”, “Ya hasta olursam?”, “Ya herkes beni yargılıyorsa?”Bu düşünceler gelir, ama onlarla gitmek zorunda değilsin. Her düşüncenin gerçek olmadığını bilmek, sana zihinsel bir mesafe kazandırır.Bir düşünce geldiğinde kendine sor:“Bu düşüncenin kanıtı var mı?”“Bu düşünce bana hizmet ediyor mu?”“Bu düşünceyi bir arkadaşım düşünüyor olsaydı, ona ne derdim?”Bu içsel sorgulama, zihinsel esnekliğini artırır ve otomatik düşüncelerin üzerindeki gücünü fark etmeni sağlar.3. Bedeni Unutma: Hareket Et, Serotonin SalKaygı sadece zihinsel değil, bedensel de bir deneyimdir. Omuzların gerginse, dişlerini sıkıyorsan, kasların kasılmışsa bedenin sana sesleniyor olabilir.Günde 20 dakikalık bir yürüyüş bile zihinsel berraklık sağlar. Hareket ettiğinde beyin kimyan değişir. Yoga, dans, hafif koşular... Hangisi seni çağırıyorsa, onunla başla.Unutma, beden harekete geçince zihin de peşinden gelir. Ve bu hareket hali, zihninde sıkışan enerjiyi de dönüştürmenin en doğal yollarından biridir.4. Rutinler Oluştur: Belirsizliğe Karşı DüzenZihin, belirsizlikten korkar. Kaygı çoğu zaman “Ne olacağını bilmiyorum” düşüncesinden beslenir. Bu yüzden gününe küçük ama düzenli alışkanlıklar yerleştirmek faydalı olur.Sabahları güne aynı saatte başlamak, kahveni belirli bir ritüelle hazırlamak, uyumadan önce kitap okumak...Bu basit alışkanlıklar zihnine “kontrol sende” mesajı verir. Rutin, kaygının içinde bir sabit nokta yaratır. Küçük bir düzen duygusu, büyük bir içsel dengeyi beraberinde getirebilir.5. Sosyal Destek: Yalnız DeğilsinKaygı kendini yalnız ve anlaşılmamış hissettirebilir. Oysa bir duygunun ağırlığını azaltmanın en insani yolu, onu paylaşmaktır.Güvendiğin biriyle konuşmak, sadece dinlenilmek bile iyileştiricidir.“Beni anlıyor musun?” sorusuna “Evet” cevabını almak, bazen haftalarca yapılan iç konuşmadan daha etkilidir. Utandığın ya da zayıf hissettiğin anlar da dahil olmak üzere, insani olan her şey paylaştıkça hafifler.6. Duygulara İzin Ver: Direnç Değil, Alan AçKaygı geldiğinde çoğumuz onu hemen bastırmak, yok etmek isteriz. Oysa bastırılan duygu daha güçlü şekilde geri döner.Bazen sadece şunu söylemek bile bir dönüşüm yaratır: “Evet, şu an kaygılıyım. Bu da insani bir deneyim.”Kendine şefkatle yaklaşmak, zor duygulara alan açmak demektir. Ve o alan, iyileşmenin başladığı yerdir. Çünkü bastırmak yerine kabul etmek, zihinsel direnci azaltır ve daha sakin bir içsel diyalog başlatır.7. Medya Tüketimini Azalt: Zihnini Koruma Altına AlGün içinde sürekli bildirimlere, kötü haberlere ve kıyaslamalara maruz kalmak kaygıyı artırır.Sosyal medyada geçirdiğin süreyi azalt, ekran detoksları yap. Zihnine daha fazla sessizlik ve boşluk tanı.Bazen bir pencereden dışarı bakmak, zihnini yüzlerce story’den daha fazla dinlendirir. Ve bu sessizlikte iç sesini yeniden duyma fırsatı bulursun.8. Profesyonel Destek Almak: Yardım Aramak CesarettirEğer kaygı gündelik yaşamını zorlaştırıyorsa, yalnızca tekniklerle sınırlı kalmamak gerekir.Psikoterapi, kaygının kökenine inmek, düşünce kalıplarını fark etmek ve yeni yollar geliştirmek için güçlü bir destek alanıdır.Unutma, yardım istemek zayıflık değil; iyileşme iradesidir. Bir uzmandan destek almak, yaşam kaliteni artırmanın en değerli yollarından biridir.9. İyi Olma Hali Bir Hedef Değil, Bir YolculukturKendine şunu hatırlat: İyi hissetmek, hep mutlu olmak demek değil.Zor duygular da yaşamın bir parçası. Kaygı da senin bir parçan ama seni tanımlayan şey değil.Ve bu yazıyı okuyorsan; demek ki içten içe bir şeyleri dönüştürme arzun var. Bu niyet bile başlı başına iyileştirici.Her duygunun, özellikle kaygının bile sana anlatmak istediği bir şey vardır. Onu bastırmak yerine dinlemeyi denediğinde, içinde daha önce fark etmediğin bir bilgelik uyanabilir. Belki uzun süredir kendini çok zorladığını fark edersin. Belki kontrol etme çabalarının seni ne kadar yorduğunu…Kendinle yeniden tanıştığın bu farkındalık anları, dönüşümün başlangıç noktasıdır.Bazen bir durmak yeterlidir. Kendine şu soruyu sor: “Şu an en çok neye ihtiyacım var?”Belki bir bardak su, belki 10 dakikalık sessizlik, belki sadece bir omzuna dokunan el. Kaygıyı anlamak; zihnini yargılamak değil, ihtiyaçlarını fark etmeyi öğrenmektir.Ve unutma, bu yolculukta zaman zaman aynı yere geri dönebilirsin. Bu da çok insani.Önemli olan hep ileri gitmek değil; düştüğünde kendine nasıl davrandığın. Kaygıyla başa çıkmak, sadece teknikler değil, kendinle kurduğun ilişkiyle ilgilidir. Ve sen, o ilişkiyi her gün yeniden kurabilirsin.Son Söz: Bu da Geçer, Sen de GelişirsinKaygı hep olacak. Ama sen artık onunla başa çıkmanın yollarını biliyorsun.Bu yolda attığın her küçük adım, içindeki dengeye bir adım daha yaklaştırır. Kendine karşı nazik, sabırlı ve dürüst kal.Ve bazen sadece şunu hatırla: “Kaygı geçer. Ama sen, bu deneyimden daha güçlü bir şekilde geçip gidersin.”

Akın GÜÇLÜ 07.04.2025

İçe Bakış, Kendine Varış

Kendine Sarılmak Merhaba güzel kızım,Nasılsın? Öyle herkesin sana sorduğu gibi öylesine bir soru değil bu kez, gerçekten nasılsın?Sanmışlıkların, yanılmışlıkların, arayışların, bulamayışların, çıkmaz sokaklarda kayboluşların, kendi içine bir türlü varamayışların nasıllar? Nasıldı içinde öldürmeye çalıştığın saf küçük kızı toprak altında bırakmak? Başkaları için kendini hiçe saymaklar seni çokluğa götürdü mü?Herkese iyi olmaya çalışmaların kendine nasıl da saf kötülük oldu. Kendinden verdin ama bak hiç kalmadın. Kendini hep erteledin, kendine hiç zamanın yoktu. Hayat zordu, yol uzundu ama yönünü yokuşlara çeviren sendin. Sen yaşamaya değil ancak ölmemeye gücü yeten o solgun çiçek değilsin. Başkalarına can olayım derken kendini susuz bırakma olur mu?Şimdi içinde susan silahların sessizliği. Biten savaşın sükuneti, belki kuzuların sessizliği. Başkalarının savaşlarında kendini onlara siper etmeler bitti küçük savaşçım, artık kendi hayatın için savaşma zamanı. Sen savaş istemezsin bilirim. Ama en azından koşmasan da yürü olur mu. Hep mektuplar yazardın, mektuplar almak isterdin; nasıl da kendini unuttun. Posta kutum acaba çalındı mı, evimin yolları unutuldu mu diye düşündüğün zamanlarda kendi kapını kendi sözcüklerinle çalmayı ihmal etme olur mu.Ben buradayım. Seni bekliyorum, seni arıyorum, seni inşa ediyorum. PervaneYanmalar, sönmemeler... kül oldum bittim sandıkça, hep yeni baştan tutuşmalar... Gözlerin itfaiye ararken bir bardak suya muhtaç kalışlar... Sonra o bir bardak suda boğulmalar... Gördüğün her kıvılcıma yangın tüpüyle koşarken kendi yangınlarında küle karışmalar... O ateşe attığın odunları hatırlayıp yardım istemeye utanmalar... Yanabilen parçaları herkes yakabilir, ben de yanmasaymışım diye hissedilen suçluluklar... Kendi acılarına kendinden prangalı hissedişler... Dört yanın alevken içinde harlanan yangınlar... Bu yangını ben başlattım, ben söndürmeliyim baskısı.Hiçkimse yandığını görmeyebilirmiş, herkes o yangına su tutmak istemeyebilirmiş. Aynı ateşlere pervane olunabilirmiş, bile isteye basılabilirmiş o sıcak küllere. Her ateş aynı yakmazmış herkesi. Her elde yokmuş yangın tüpü, herkesten yardım beklenmezmiş. Su kendinde olsa dahi dökmek zor gelebilirmiş.Güzel kızım,Bitmedi mi ateş böceği gibi pervane oluşların? Yetmedi mi ateşe gözün kapalı atlayışların? Nerede kaldı deneyimlendikçe akıllanmaların? Günebaka-mayışGünebakan penceresindeydi ve bahar bir türlü gelmek bilmezdi. Güneş gidince günlerim kara teslim olmuştu. Kendime giden yollar kapanmıştı. İçimdeki belediye çok iyi çalışmıyormuş meğer. Bir şeylerin yokluğunun grevi ve çalışanların süresiz izni. Ama güneşimi kendi içimden doğurmayı, kendi yolumu aydınlatmayı öğrendim. Meğer bahar, ben pencereden bakmayı reddederken de geliyormuş. Ne tuhaf değil mi aynı şehirde herkesin bir başka mevsimi yaşaması. Meğer güneş saydığım mum, yatsı gelince sönüvermiş.Fark ettim ki ben en ufak parıltıya zamansız çiçekleniveren sonra da kar altında renkleriyle kalakalan ağaç dallarıydım. Ankara ayazında baharı bekleyen bir ağaç olmak çok zor. Ama bahar geldi artık. Çiçeklerin solmuşluğu susuzluktan değilmiş. Yanılmak her şeyi yeni baştan görecek gözlerin bahşedilmesi gibiymiş. Geldim, gördüm, şimdi ışıldıyorum. Ağaç KadınHangi mevsimi yaşamaktayız? Güz olup yapraklarımızı mı döktük birer birer yoksa bahar olup çiçeklendik mi?Hangi düşünce tohumları atıldı da nerelerde yeşerdik? Nerelere uzanır köklerimiz? Kaynağımızı en çok nerelerden alırız? Yağmur suları yeter mi susuzluğumuzu dindirmeye, tamah edenlerden miyiz yoksa düzenli bakım mı gerektiriyoruz? Başkalarını yeşertmek için kendini susuz bırakanlardan mıyız yoksa?Daha yukarılara uzansın diye kollarımız, bizi budayan neler oldu yaşamımızda? Dallarımız ne zaman kahkahalara salıncak, başlara gölgelik oldu? Hangi gönül kuşlarına yuvayız, kimlere nefesiz?Ahlat ağacı gibi şekilsiz miyiz, kaktüs gibi dikenli mi? Çam ağacıysak dört mevsim yeşil oluşumuz mu çarpar gözlere yoksa dört mevsim dikenli oluşumuz mu?Toprak ana doğurgandır derler. Peki biz hangi yeniliklere gebeyiz? Hangi gelişmelerin tohumları saklı içerimizde?İnsan doğadır, doğayla var olandır. Doğada saklı parçamızı, yine doğayla anlamlandıracağımıza inanmaktayım. Kendime nefes olurken başkalarına da nefes olabilmek niyetim, hepsi bu. Kırılan Dallar Göğe Yarasıyla UzanırTutunduğum dallar,Tutunamadığım dallar,Tutunduğumu sandığım dallar,Tutunuyorken kırılan dallar;Dallarımı kıranlar...Oysa ben yalnız çocuklar salıncak kursun isterkenKırılmış dal hüznüyle beni bırakanlar.Beni budayanlar,Budamak isterken tüm bağlarımı koparanlar...Hayatla ve elbette kendimle.Belki en çok da kendimle...Oysa güçlenmem gerekirmiş,Budanıp da göğün de göğüne uzanmalıymış gövdem.Şimdi kendi gölgeme dahi uzanamaz dallarım.Kırılan dallar göğe yarasıyla uzanır.Yaramı soludum, göğsümde büyüdü.Dalım;Kırılan,Yarasını dost belleyip de reçineyle tutturan. Gönlümün Mavi KuşuGönlümüzde saklı o mavi kuş...Her adımımızda bizimle olan ancak herkesten sakladığımız. Ortaya çıkarsa ocağımıza incir ağacı dikeceğinden endişe ettiğimiz yüreğimizdeki mavi kuş hani. Ne kadar dışarı çıkmaya can atsa da yalnızca geceleri yalnız kaldığımızda özgür bıraktığımız, kanat çırpmasına göz yumduğumuz. Kaçıp gider de onsuz ne yaparız bilemediğimizden pencereleri sıkıca kapattığımız.Yaşamın şavkıması sürsün diye gözlerimizde sakladığımız o mavi kuşun ölmesine izin vermeyelim.“Geçti artık göğsümde kuş barınmaz anladım.” dememek için belki.Hangi müziğe kulak verip ritminde kanat çırpıyoruz? Yüzümüzü hangi yöne çevirip mavinin hangi tonunda süzülüyoruz?Kanadımız mı kırıldı, yorgun mu düştük, rotamızı kaybettik de sonsuz mavilikte kendimizi mi yitirdik? Uzaklaşabileceğimiz yerlerde ayağımıza atılan düğümleri kördüğüm mü ettik? Bir kafesi gök belleyip üç karışa özgürlük mü dedik? Kanadımızı çırptığımızda çepeçevre kaygı ve korkularla sarılıp yerleri yurt mu edindik? Pişmanlık ve keşkeler kanadımızı kırdı da ev bellediğimiz kafesin eşiğinden mi geri döner olduk? Uçamayacağımıza inandık/ inandırıldık da kuş olduğumuzu, kanatlarımızın varlığını mı unuttuk?Her neyse ve her nedense. Yer benmişim, gök benmişim. Uçmaklar kadar kalmaklar da bendenmiş. Uçmaklar içindeki açmazlar. Zaten uçmak, bazen de durup soluklanmaktır.Bir kuşsam ve maviliğe aitsem kanatlarımın varlığını hatırlamam gerek. İçimdeki sese kulak, kendime el verip uçmayı seçiyorum. Ait olduğum mavilikte yola çıkıyorum bu sebepten.Kendimden, kendime.Maviliğe varmaklara değil; mavilikte yitirdiğim kendimi, mavilikte bulmaklara.

ÖFKE DUYGUSU VE BAĞIŞLAMA OLGUSU ÜZERİNE BİR DERLEME

Duygunun Tanımıİnsan doğasının temel özelliklerinden birisi duygulardır. Duygunun açılımıyla ilgili olarak Ekman ve Cordaro, “evrensel paylaşımlara, kültüre ve bireye özgü olaylara verilen ve ayırt edici özellikleri olan otomatik tepkiler” tanımını yapmaktadır ( 2011, akt. Metin, 2019, s.2029). Tanıma bakıldığında, duyguların öznel ve kişilerarası farklılaşan bir olgu olduğu aktarılmaktadır. Plotnik (2007/2009), bir duygunun sırasıyla öznel yorumlama, öznel deneyim, fizyolojik dışavurum ve gözlemlenebilir davranıştan oluşan dört bileşeni olduğunu belirtmektedir. Bunun yanı sıra, duygularla ilgili yapılmış son dönem çalışmaları, duyguların düşünme ile eşgüdümlü gerçekleştiğini ve bu durumun hayatta kalmayla ilişkilendiğini belirtmektedir (Damasio, 1999; akt: Çakar & Arbak, 2004, s.24). Temel duygulara bakıldığında Ekman (1992), insanlarda altı temel duygu bulunduğunu belirtir; öfke, şaşkınlık, iğrenme, korku, eğlence ve üzüntü (akt. Kabadayı ve Alan, 2013, s.99). Bahsedilen temel duygularla ilgili olarak Ekman ve Cordaro (2011), evrensel nitelikte fizyolojik tepkilerinin olmasının ve uyarılmışlık halinin otomatik oluşmasının gerektiğini bildirmektedir (akt. Metin, 2019, s.2035). Kağıtçıbaşı’na (2019) göre ise, her ne kadar biyolojik temelleri olsa da duygular içinde bulundukları bağlamdan etkilenmekte, duyguların dışavurumunda belli kuralların olmasını da bu durumla ilişkilendirmektedir. Berry, Poortinga, Breugelmans, Chasiotis, ve Sam (2013/2015) ise duygularla ilgili olarak, bütün yönleriyle hem birtakım evrensel taraflarının hem de kültüre özgün yönlerinin olduğunu, bunun yanı sıra kültürlerarasında duyguların farklı kategorize edildiğini ve günlük yaşamda davranışlara etki ettiğini belirtmektedir. Bu açıklamalara bakıldığında duyguların girdi ve çıktı etkilerinin kültürel farklar gösterdiği söylenebilmektedir. Kağıtçıbaşı (2019), bu farklılaşma ile ilgili olarak ise bireyci-toplulukçu kültür farkını baz alarak, “öfke ve hayal kırıklığı gibi, ego odaklı duyguların ifadesi toplulukçu kültürlerde daha çok bastırılır, çünkü bu tür duygular eşgüdümlü uyum içindeki sosyal etkileşime zor düşer” (s.139) yorumunu yapmaktadır.Öfkenin TanımıTemel duygulardan biri olan öfke ile ilgili alanyazında birçok tanım yer almaktadır. Biagio (1989) öfkeye ilişkin olarak, gerçek ya da hayali bir engellenme, tehdit altında veya haksızlık durumunda meydana gelen ve kişide rahatsızlık yaratan uyarıcıları ortadan kaldırmaya iten, kuvvetli bir duygu şeklinde tanımlamaktadır ( akt. Uğurlu, 2009, s.16). Budak (2000) öfkeyi, “engellenme, tehdit edilme, yoksun bırakma gibi durumlarda hissedilen ve genellikle neden olan şeye ya da kişiye karşı saldırgan davranışlarla sonuçlanabilen olumsuz bir duygu” ( akt. Altan ve Çivitci, 2017, s.310) şeklinde tanımlamaktadır. Soykan (2003) öfkeyi, doyurulmamış istekler, istenilmeyen sonuçlar, karşılık bulamamış beklentilere yönelik doğal ve evrensel duygusal tepki olarak tanımlarken, Spielberger ve ark. (1991) ise öfkeyi, olağan bir sinirlilik durumundan, yoğun hiddetli hale gelene kadar değişim gösteren kademeli bir duygusal hal olarak tarif etmektedir ( akt. Balkaya ve Şahin, 2003, s.193).Öfke İle İlgili Yapılmış ÇalışmalarGemici (2018), İstanbul’da öğrenim gören 200 üniversite öğrencisiyle yaptığı çalışmada öfke problemi yaşamakta olan üniversite öğrencilerinin çocukluk çağı travmalarıyla arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırmada cinsel, fiziksel istismar ve çocukluk çağı travmalarının kızlarda daha yüksek olduğu saptanmıştır. Çalışma bulguları çocukluk çağı travmaları, duygusal ihmal, fiziksel ihmal ve cinsel istismar arttıkça sürekli öfkenin arttığını ve öfke içe vurumun azaldığını ortaya koymuştur. Ayrıca duygusal ihmal ve cinsel istismar arttıkça öfke dışa vurumun arttığı bulunmuştur.Moreno ve ark. (1993) yaptıkları araştırmada öfkenin depresyon ve intihar için tanısal değer taşıyabileceğini belirtmiş, aynı zamanda bastırılmış öfkenin depresyonla anlamlı bir ilişkisi olduğunu ortaya koymuştur ( akt. Tatlılıoğlu ve Karaca , 2013, s.1113).Doğan, Üngüren ve Algür (2010) turizm alanında faaliyet gösteren bir otel zincirinde çalışan 171 kişiyle yaptıkları araştırmalarında empati eğilimi arttıkça öfke dışa vurma düzeyinin azaldığını, empati eğilimi arttıkça kişilerin öfkelerini kontrol edebildiklerini ve bunun yanı sıra kontrol edebilenlerin öfkelerini dışa daha az yansıttıklarını saptamışlardır. Ayrıca sürekli öfke durumunda olan çalışanların öfkelerini öncelik olarak dışa yansıttığını ortaya koymuşlardır.Kesen, Deniz ve Durmuşoğlu (2007) yetiştirme yurdunda yaşayan 201 ergenle yürüttükleri çalışmada ergenlerin yaşları ve yurtta kaldıkları süre ile öfke ve saldırganlık arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Araştırmada öfke düzeyi ve saldırganlık düzeyi arasında anlamlı bir ilişki olduğunu saptamışlardır. Ayrıca yurtta kalan ergenlerin yaşı arttıkça genel saldırganlığın ve atağın, dolaylı, negatif, ve sinirli saldırganlık düzeyiyle pozitif anlamlı ilişkili olduğu bulunmuştur. Son olarak ergenlerin yurtta kalma süresi arttıkça dolaylı, atak ve genel saldırganlık düzeyinin arttığı saptanmıştır.Ekinci, Kural ve Yalçınay (2016) İstanbul’da özel bir hastanede madde kullanım bozukluğu tanısı almış ve tedavi görmekte olan 100 hastayla yaptıkları araştırmada madde bağımlılığının öfke, depresyon, anksiyete ve bağımlılık profili ile ilişkisini incelemişlerdir. Çalışma bulgularında öfke düzeyinin depresyon ve anksiyete düzeyi ile pozitif bir ilişkisi olduğunu, öfke düzeyi ile madde kullanımının kişinin yaşamına etkisi ve madde kullanmak için şiddetli istek arasında pozitif ilişki olduğunu saptamışlardır. Son olarak, araştırmada intihar girişiminde bulunmuş olan hastalardaki öfke düzeylerinin, bulunmamış olanlara oranla daha yüksek olduğunu ortaya koymuşlardır.Bağışlamanın TanımıBağışlama ile ilgili alanyazındaki mevcut çalışma sayısının diğer konulara kıyasla daha az olduğu görülmektedir. Çoklar ve Dönmez (2014), bağışlama ile ilgili çoğu bireyin bir fikir sahibi olduğunu ancak akademik olarak sınırlı çekiciliğe sahip bir konu olduğu yorumunu yapmaktadır. Bağışlama ile ilgili literatürde kısıtlı ve farklı tanımlar yer almaktadır. Enright ve Fitzgibbons (2010) bağışlamayı, bireylerin rasyonel bir biçimde haksızlık yaşadıklarını düşündüklerinde öfke ve diğer karşıt tepki durumlarından vazgeçerek, haksızlığı yapan kişiye yardımsever, merhametli bir biçimde, karşılıksız değer verme ve cömertçe tepki ortaya koyması şeklinde tanımlamaktadır (akt. Yılmaz, 2019, s.1192). Tekinalp ve Terzi’ye (2012) göre; bağışlama, zarar görmekte olan bir ilişkiyi düzeltmek için kişinin intikam gibi duygularını hoşgörü ve empati gibi duygularla değiştirmesidir. Enright, Rique ve Freedman (1998) ise bağışlama kavramını, “bir mağdur tarafından faile duyulan kızgınlığın azalması, buna karşın, gösterilen merhamet, şefkat ve sevginin artması yönünde özgürce yapılmış bir seçim” ( akt. Çoklar ve Dönmez, 2014, s.36) şeklinde aktarmaktadırlar. Bağışlamanın ne olmadığı ile ilgili ise Taysi (2010), bağışlamanın mazur görme ya da bir kişiyi haklı çıkarmak olmadığını belirtmektedir.Bağışlama İle İlgili Yapılmış Çalışmalarİlişki niteliği ile bağışlamanın mutluluk üstündeki etkisini konu alan Yılmaz (2018), ilişki kalitesi ve bağışlama değişkenlerinin birlikte ve ayrı halde mutluluğu ne kadar açıklayabildiğini incelemiştir. Araştırma sonucu ilişki niteliği değişkeninin mutluluk puanlarının %48.2’sini açıkladığı bulunmuştur. Bağışlama değişkeni ile mutluluk değişkenlerinin ilişkisine bakıldığında bağışlama boyutlarından en yüksek “kendini bağışlama” boyutu ile mutluluk değişkeni arasında pozitif yönlü orta derecede bir ilişki olduğu, “başkalarını bağışlama” boyutunda ise en düşük derece ilişki olduğu saptanmıştır. Mutluluk puanlarıyla bağışlama arasında genel olarak orta düzeyde, anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bağışlama ve ilişki niteliği değişkenlerinin birlikte mutluluğun toplam varyansının %55’ini açıkladığı saptanmıştır. Son olarak ilişki niteliği ve bağışlama arasındaki ilişkiye bakılmış, ilişki niteliği boyutlarından olan “çatışma” ile bağışlama arasında negatif yönlü orta derece bir ilişki bulunmuş, ilişki niteliği değişkeninin bağışlama puanlarının %36’sını açıkladığı ortaya konmuştur.Aytar ve Tatlı (2017), 370 üniversite öğrencisiyle yürüttükleri ve ahlaki olgunluk ile bağışlama istekliliğinin kişilik özelliklerine göre nasıl değiştiğini inceledikleri çalışmalarında, yaş değişkeninin arttıkça bağışlama istekliliği puanının arttığını, cinsiyet açısından erkeklerin kadınlardan bağışlama istekliliği puanlarında daha yüksek ortalamaya sahip olduğunu ortaya koymuştur. Kişilik testi boyutlarıyla bağışlama arasındaki ilişkiye bakıldığında, çalışma sonucunda kişilik testi değişkeninin boyutu olan “duygusal dengesizlik” arttıkça bağışlama puanlarının düştüğü, kişilik testi boyutlarından “dışadönüklük” puanları ile bağışlama arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır. Kişilik testi boyutu olan “yumuşak başlılık” puanı arttıkça bağışlama puanlarınında arttığı bulunmuştur. Son olarak, kişilerin ahlaki olgunluk düzeyinin artmasının veya azalmasının bağışlama isteklilikleriyle paralel olarak arttığı veya azaldığını ortaya koymuşlardır.Bugay ve Demir’in (2011),376 üniversite öğrencisiyle yürüttüğü, hataya dair niteliklerin başkalarını affetmeyi yordamasını inceledikleri araştırmalarında; öğrencilerin, başkalarını affetme düzeyinin%10’unu hata özelliklerinin açıkladığı saptanmıştır. Bunun yanı sıra, en çok affetmekte zorlanılan hata alanına bakıldığında bireylerin %49.6’sının “ailesel konularda” zorlandığı, hatanın ne denlibüyük olduğu, hatanın neden olduğu sonuçlar ve hatayı yapan kişiye verilen önem arttıkça “başkasını affetme“ puanının düştüğü, “özür dileme” ve “hatadaki sorumluluk” puanları yükseldikçe affetmenin arttığı bulunmuştur. Ayrıca bireylerin %71.2’si için hatadaki kastın affetmede kritik olduğu ortaya konmuştur.Tunca ve Durmuş (2018), 389 üniversite öğrencisiyle gerçekleştirdikleri çalışmalarında algılanan ana-baba tutumlarıyla bağışlama arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Bağışlama puanlarının erkek ve kadın arasında farklılaşmadığını saptamışlardır. Literatüre bakıldığında bu bulguyu destekleyen çalışmalar (Taysi, 2010) bulunmaktadır. Araştırma sonucunda, “demokratik” ana-baba tutumu algılayan öğrencilerin “kendini bağışlama” ve “durumu bağışlama” puanlarıyla aralarında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Algılanan ana-baba tutumu “koruyucu-istekçi” olanların; “genel bağışlama”, “kendini bağışlama” ve “durumu bağışlama” puanlarıyla arasında negatif yönlü anlamlı ilişki saptanmıştır. Algılanan ana-baba tutumu “otoriter” olanlarda, “genel bağışlama”, “kendini bağışlama” ve “durumu bağışlama” puanlarıyla arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Algılanan ana-baba tutumu değişkeniyle “başkalarını bağışlama” düzeyi arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığını ortaya koymuşlardır.Dindarlığın, evlilik doyumunun ve kişilik özelliklerinin bağışlama üstündeki etkisini inceleyen Atçeken (2014), Türkiye’nin beş farklı şehrinden 145 evli bireyle çalışma gerçekleştirmiştir. Araştırma sonucu, evlilik doyumu puanı ile bağışlama puanı arasında pozitif yönlü anlamlı ilişki saptanmıştır. Evlilik doyumu puanları ile bağışlama alt boyutları olan intikam, kaçınma ve ilişki sonlandırma boyutları arasında negatif yönlü yüksek düzeyde ilişki, bulunmuştur. Bağışlama değişkeninin dindarlık ile arasında bir ilişki saptanmamıştır. Ayrıca kişilik özellikleri alt boyutlarından olan nevrotizmin, bağışlamanın tüm alt boyutlarıyla pozitif yönlü anlamlı ilişkisi olduğu ortaya konulmuştur.Altan ve Çivitci (2017), 1083 üniversite öğrencisiyle yaptıkları ve öfke ile yaşam doyumu arasındaki ilişkide affetmenin moderatör rolünü inceledikleri araştırma sonucu sürekli öfke ile yaşam doyumu arasındaki olumsuz ilişkide toplam affetme ve başkasını affetmenin düzenleyici rollerinin olduğunu saptamışlardır.SONUÇBu makale öfke duygusu ve bağışlama olgusunun literatürde var olan tanımları ve çalışmaları hakkında yapılmış bir derleme çalışmasıdır. Alanyazına bakıldığında bağışlamanın son yıllarda artarak çalışılmaya başlanılan, diğer konulara nazaran yeni bir alan olduğu söylenebilir. Çalışmada ayrıca öfke duygusunun depresyon, intihar, istismar ve saldırganlık gibi değişkenlerle yapılmış olan araştırmalara değinilmekte, olgular açısından müdahale gerektiren şiddetteki öfke duygusunun ele alınması gerekilen bir konu olduğuna inanılmaktadır. Son olarak, bağışlama ve öfke duygusunu ele alan çalışmaların azlığı göze çarpmaktadır. İki değişken arasında yapılacak olan araştırmaların, mevcut literatüre destek olacağına ve gelecek çalışmalara yol göstereceği düşünülmektedir. Ayrıca Tekinalp ve Terzi (2012), bağışlamanın bireylerde ortaya çıkardığı fiziki ve psikolojik faydalarından dolayı ruh sağlığı alanında çalışan uzmanlarca incelenmesi gereken bir konu olduğu yorumunu yapmaktadırlar. Bu anlamda, bağışlama kavramının farklı değişkenlerle ele alınması gerekilen bir olgu olduğuna inanılmaktadır.KAYNAKLARAltan, T., Çivitci, A. (2017). Öfke ve yaşam doyumu arasındaki ilişkide affetmenin düzenleyici rolü. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 9 (16), 308-327.Atçeken, M. (2014). Dindarlık, evlilik doyumu ve kişilik özelliklerinin bağışlama ile ilişkisi. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.) İstanbul: Haliç Üniversitesi.Aytar, F., Tatlı, S. (2018). Bireylerin ahlaki olgunluk ve bağışlama istekliliğinin kişilik özellikleri ile ilişkisinin incelenmesi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 55, 207-223.Balkaya, F., Şahin, N. (2003). Çok Boyutlu Öfke Ölçeği. Türk Psikiyatri Dergisi, 14 (3), 192-202.Berry, J., Poortinga, Y., Breugelmans, A., Chasiotis, A., Sam, D. (2015). Kültürlerarası Psikoloji Araştırma ve Uygulamalar (3. bs.). ( Tosun, L., Çev.). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık. (Orijinal eserin yayın tarihi 2013).Bugay, A., Demir, A. (2011). Hataya ilişkin özelliklerin başkalarını affetmeyi yordaması. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 4 (35), 8-17.Çakar, U., Arbak, Y. (2004). Modern yaklaşımlar ışığında değişen duygu-zeka ilişkisi ve duygusal zeka. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6 (3), 23-48.Çoklar, I. ve Dönmez, A. (2014). Kişiler Arası İlişkilerde Bağışlama Üzerine Bir Gözden Geçirme. Nesne, 2 (4), s.33-54.Doğan, H., Üngüren, E., Algür, S. (2010). Öfke ve empati ilişkisine yönelik otel zincirinde bir araştırma. Ç.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19 (3), 277-298.Ekinci, S., Kural, H., Yalçınay, M. (2016). Madde Bağımlılığı Olan Hastalarda Öfke Düzeyi; Bağımlılık Profili, Depresyon ve Anksiyete Düzeyi ile İlişkisi. Bağımlılık Dergisi, 2016, 17, (1), 12-17.Gemici, M. (2018). Öfke problemi yaşayan üniversite öğrencilerinde çocukluk çağı travmalarının incelenmesi. ( Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.) İstanbul: İstanbul Gelişim Üniversitesi.Kabadayı, E., Alan, A. (2013). Duygu Tipolojilerinin Tüketici Davranışları Üzerindeki Etkisi ve Pazarlamadaki Önemi. İşletme Araştırmaları Dergisi, 5/1, 93-115.Kağıtçıbaşı, Ç. (2019). Benlik, Aile ve İnsan Gelişimi: Kültürel Psikolojide Kuram ve Uygulamalar (5.Basım). İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.Kesen, N., Deniz, M., Durmuşoğlu, N. (2007). Ergenlerde Saldırganlık ve Öfke Düzeyleri Arasındaki İlişki: Yetiştirme Yurtları Üzerinde Bir Araştırma. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17, 353-364.Metin. A. (2019). Yüz ifadelerindeki duygular: Derleme çalışması. OPUS– Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi , 10(17), 2027-2055.DOI: 10.26466/opus.514880Plotnik, R. (2009). Psikolojiye Giriş. ( Geniş, T., Çev.). İstanbul: Kaknüs Yayınları. (Orijinal eserin yayın tarihi 2007).Soykan, Ç. (2003). Öfke ve öfke yönetimi. Kriz Dergisi, 11 (2), 19-27.Tatlılıoğlu, K., Karaca, M. (2013). Öfke olgusu hakkında sosyal psikolojik bir değerlendirme. The Journal of Academic Social Science Studies, 6 (6), 1101-1123.Taysi, E. (2010, Haziran). Evlilikte Bağışlama: Evlilik Uyumu ve Yüklemelerin Rolü. Türk Psikoloji Dergisi, 25 (65), 40-52.Tekinalp, B., Terzi, Ş. (2012). Terapötik Bir Araç Olarak Bağışlama: İyileştirici Etken Olarak Bağışlama Olgusunun Psikolojik Danışma Sürecinde Kullanımı. Eğitim ve Bilim, 37 (166), 14-24.Tunca, A., Durmuş, E. (2018). Üniversite öğrencilerinin algıladıkları anne baba tutumu ile bağışlama düzeylerinin ilişkisi. OPUS- Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 9 (16), 524-550.DOI: 10.26466/opus.470406Uğurlu, M. (2009). Sosyal anksiyete bozukluğu olan hastlarda öfke düzeyi ve öfke düzeyinin komorbidite ve işlevsellik üzerine etkisi. ( Yayınlanmamış Tıpta Uzmanlık Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi.Yılmaz, H. (2019). İlişki niteliği ve bağışlamanın mutluluk üzerindeki etkisi. Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8 (1), 1189-1204.