Aranmakta olan Mut-lu-luk

Son senelerde kişilerin yaptıkları işlerden, kurdukları aileden, çalıştığı yerden, arkadaş çevresinden, eğlence hayatından dahi mutlu olamadıkları ya da olmadıkları hep karşımda…

Kendi hayatının zirvesinde olanda, dipte olanda mutluluktan bir haber.

Mutluluk şunlara sahipseniz sizindir demek çok basma kalıplık olur. Ama mutluluk için ihtiyacınız olanlar işte onlar önemli:)


Herkese merhabalar…

Umarım herşey yolundadır, değilse de yoluna girmesini ümit ediyorum.

Mutluluk ve mutlu olmak hakkında paylaşmak istediklerim var.

Biz insanoğlunun peşinden koştuğu belli başlı şeyler var bunlardan biride, mutluluk.

Son senelerde kişilerin yaptıkları işlerden, kurdukları aileden, çalıştığı yerden, arkadaş çevresinden, eğlence hayatından dahi mutlu olamadıkları ya da olmadıkları hep karşımda…

Kendi hayatının zirvesinde olanda, dipte olanda mutluluktan bir haber.

Mutluluk şunlara sahipseniz sizindir demek çok basma kalıplık olur. Ama mutluluk için ihtiyacınız olanlar işte onlar önemli:)

İlk mutluluktan bahsedelim sonrasında mutluluk için ihtiyacımız olanlara değinelim.

Mutluluk, bir durum ya da kişiye karşı duyunlar histir. Mutluluk çoğunlukla zihnimizdeki mutluluk resmi ile eşleşiyorsa hissedebildiğimizdir. Bu da nedemek? Kişi yaşamının her karesine dair zihninde bir resim oluşturmuştur. Başarıya, güvene, sevgiye, aşka, ve tabi mutluluğa dair. Zihnimizdeki resme uymayan her bir başlık eşleşmediğinde ne mutluyuz ne de başarılıyızdır. Çünkü sana gelen mutluluk zihnindeki resimle eşleşmemiştir.


Neden bu kadar mutlu olmaya odaklıyız? Neden yaşamın her karesinde çok mutlu olmayı dilemekteyiz? Var olan mutluluklarımızla neden yetinmeyip dahasını istemekteyiz? Geçmişteki mutluluğumuzu gelecekte de aramak neden? Başkalarının mutluluklarıyla mutlu olmak niye bu kadar zor? Sanal dünyanın gerçek olmayan mutlulukları bizi niye bu kadar zorda bırakmakta? Ünlü, ünsüz, fenomenlerin mutluluklarına neden bu kadar özenmekteyiz? Hayat sürekli başrol dizi ya da film oyuncusu olmaktan mı ibarettir? Yan karakter olmak görülmez olmak demek midir? Ya da mutluluklarımız gösteriş mi olmak zorundadır? Sessiz yaşanan mutluluklar yeterli değil midir?

Ve dahası sorular bizlerin kendi mutluluğumuza dair engellerimizdir.

Mutluluk seninle olsun istiyorsan;


1- Kanaat et!

Sahip oldukların ve olacaklarına kaanat et. 1 kalbin varsa 2.sini isteme, sahip olduğunla mutluluğu ara, yetin.

Bir kabiliyetin varsa onun üzerinde yoğunlaş, şu kişi bunuda yapıyor bende yapayım deme, aç gözlülük etme.

Bir ailen varsa varlığına kanaat et, zenginliğini sahip olduklarınla hisset, sahip olamadıklarına hırslanıp hasetlenme, onların için çaba etmen yeterli.


2-Şükret/İyiki de! Bu şükür yaratıcıya duyulan minneti dile getirmek olabilir. Yanındakinin varlığına dair şükür olabilir. Hayatın defterinde mutlaka iyikilerin yazılıdır, onları gözden geçirmeyi dene. Unuttuğun iyikilerin seni yürüdüğün yolda yaptıkların ve yapacaklarına dair inancını güçlendirecektir.


3-Ne geçmişte takılı kal! Ne de geleceği yasla karşıla! Geçmişte yaşadıklarımızı, geleceğimizde biçtiğimiz hasatımızdır. ‘Ne ekersen onu biçersin tamda buraya uygun bir cümle diyebiliriz. Acılarımızın kaynağı, öncelikle kendi içimizde hapsolmuşluğumuzdan kendimizi nasıl kurtaracağımızı söyleyen cümlelerimiz, daha da kendimize hapsolmuş hissetmemize neden olur. Seçimlerimizi sıkıntılı yaşam seviyesinde yaptığımız sürece, çözümlerimizin kökleri sorunun içinde olacaktır. Şimdide ektiğin sağlıklı tohumun geleceğinin sağlıklı hasatıdır. Geçmişle barışmak, geçmişe öfkelenip göndermek, yeni bir geçmiş oluşturmak senin elinde. Çıkamıyorsan bu kısır döngüden psikolojik destek al ve kendini şifalandır.


4-Hayatındaki kalabalıktan kurtul! Hayatındaki kişileri, mekanları, işleri, planları, yediklerini, içtiklerini, izlediklerini, tercihlerini ve seçimlerini un eleğinden ele zamanın geldi. Zaman varki bunlar arasında kendini kaybettiğin, bulamadığın kalabalıktan kendini dinleyemediğin ya da zorunlu bırakıldıklarını düşün yapmak zorunda oldukların, maruz kalmak zorunda oldukların. Hayat eleğini kullan ve yığın arasında çık. Seni hakikaten mutlu eden arkadaşın ile beraber ol, zorunda bırakıldığın sen olmadığını hissettiğin o topluluktan sıyrıl. Ait hissettiğine yönel. Seni iyiliğe teşvik eden, pozitif zihnin yaşam sürdüğü yere yönel. Bırak senelik planlar yapmayı, 12 ay 365 günün olduğunu düşün.


5- Keşke demeyi bırak! ‘Keşke bende, keşke sende’ başlayan cümlelerini azalt, hatta bırak. Tercihlerinin iyi yanlarınıda gör, olumsuz yanlarının seni geliştirmesine izin ver. Bırak gözünün üzerindeki kaşa söylenmeyi… Bir kerede izin ver noktalama ve yazım hataları yapmana… Keşke dedikten sonra pişman olmayı bırak. ‘Keşke’nin hayatını demoralize etmesine izin verme. Olumsuza odaklanıp, olumluyu görmezden gelme.

Bunlardan biri veya birden çoğu seni anlatıyor olabilir. Hiç biride değil demek sürece direnmek demektir. Görmezden gelmek, yüzleşmek istememektir. Umutsuzca mutluluğu aramak mutsuzluğun devamıdır. Mutluluğun kendini aranması gerekmez. O kendisidir.

Çok uzatmadan sonuna geldiyseniz yazının, vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim. Daha çok yazılar yazabilmem için desteklerinizi beklerim. Sizlerin desteği benim yazma cesaretim…

Sevgiler…

Yayınlanma: 21.09.2020 07:23

Son Güncelleme: 21.09.2020 07:23

#çift terapisi#aile terapisi#ebeveynlik#mutlu olmak#mutluluk#depresyon#kişisel gelişim#mutlu musun?#evlilik#ilişkiler#terapi
Psikolog

Tuğba

ÖZYÜREK

Psikoterapist

( )( )( )( )( )

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Fobiler , Travma ve İlişkili Bozukluklar
Online TerapiOnline Ter...
süre 60 dk
ücret 270
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 60 dk
ücret 270
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Sevgi Dilleri: İlişkilerin Gizli Anahtarı

GirişHer çocuğun içinde, sevgiyle doldurulmayı bekleyen görünmez bir hazne vardır. Bu hazne, yalnızca fiziksel ihtiyaçların karşılanmasıyla dolmaz; asıl ihtiyaç, duygusal olarak sevilmek, değer görmek ve anlaşılmaktır. Çocuklukta sevgiyle doyurulan bir birey, ileriki yaşantısında hem kendisiyle hem de başkalarıyla sağlıklı, güvenli ve doyumlu ilişkiler kurma potansiyeline sahip olur. Sevgiyle büyüyen çocuk, ileride sevgisini daha rahat ifade edebilen ve karşısındaki insanlara da bu duyguyu sunabilen bir yetişkine dönüşür.Ancak günümüzde birçok birey, hem çocukluk yıllarında hem de yetişkinlikte, “sevgisiz hissetme” duygusuyla mücadele etmektedir. Oysa pek çok ebeveyn çocuklarını sevdiğini söyler; birçok çift de birbirine sık sık aşkını ilan eder. Peki, o halde neden bireyler hâlâ “yeterince sevilmediğini” hisseder? Neden ilişkilerde bu kadar çok duygusal kopukluk yaşanır?Bu sorunun yanıtı, çoğunlukla sevgiyi ifade etme ve alma biçimlerinde gizlidir. Sevgi var olabilir, ancak doğru ifade edilmezse karşı tarafa ulaşamayabilir. İşte bu noktada devreye sevgi dilleri girer.Sevgi Neden Bazen Hissedilemez?İletişim yalnızca sözcüklerden ibaret değildir; jestlerimiz, davranışlarımız, zaman ayırış biçimimiz ve dokunuşlarımız da karşımızdaki kişiye bir mesaj verir. Ancak bu mesajlar herkes tarafından aynı şekilde anlaşılmaz. Tıpkı farklı diller konuşan insanlar gibi, bireylerin sevgiyi anlama ve gösterme yolları da farklılık gösterir. Bazen iki insan da birbirini çok sever, ancak sevgilerini farklı şekillerde ifade ettikleri için aralarında duygusal bir kopukluk yaşanabilir. Bu durum, sevgi eksikliğinden çok sevgi dilinin uyuşmazlığından kaynaklanır.Amerikalı evlilik danışmanı ve yazar Dr. Gary Chapman, uzun yıllar boyunca çiftlerle yaptığı çalışmalar sonucunda, bireylerin sevgiyi ifade etme ve alma biçimlerinin belirli kategorilere ayrılabileceğini fark etmiştir. Bu çalışmalar neticesinde ortaya koyduğu “Beş Sevgi Dili” kuramı, günümüzde hem kişisel gelişim hem de ilişkisel psikoloji alanında yaygın olarak kabul gören bir model haline gelmiştir.Beş Temel Sevgi DiliChapman’a göre, her bireyin baskın bir ya da birkaç sevgi dili vardır. Kendi sevgi dilimizle sevildiğimizde daha çok anlaşıldığımızı, değer gördüğümüzü ve güvende olduğumuzu hissederiz. Ancak karşımızdaki kişinin dili farklıysa, sevgi ifadeleri boşa gidiyor gibi hissedilebilir.Aşağıda bu sevgi dillerini detaylarıyla ele alalım:1. Onay Sözleri (Sözlü Takdir ve Teşvik)Bu sevgi dili, bireyin sözlü ifadelerle sevildiğini hissetme ihtiyacına dayanır. Takdir edilmek, güzel sözler duymak, teşvik edilmek bu kişiler için önemlidir.Örnek cümleler:“Seninle gurur duyuyorum.”“Sana minnettarım.”“Bu projede gerçekten harika bir iş çıkardın.”“Seni çok seviyorum, iyi ki varsın.”Bu dili konuşan kişiler için sevgiyi göstermek, çoğu zaman bir “söz” kadar yakındır. Ancak karşı taraf bu dili konuşmuyorsa, sevgisini sadece davranışla ifade etmeye çalıştığında bu kişiler kendilerini sevilmemiş hissedebilir.2. Nitelikli Beraberlik (Kaliteli Zaman)Bu sevgi dili, birlikte zaman geçirmekten ve bu zamanın kaliteli olmasından beslenir. Burada önemli olan sadece fiziksel olarak aynı ortamda bulunmak değil, duygusal olarak da orada olmaktır.Bu kişiler için;Telefonu kenara bırakmak,Göz teması kurmak,Dinleyici olmak,Ortak aktiviteler yapmak çok kıymetlidir.Örneğin birlikte yürüyüşe çıkmak, film izlemek, derin sohbetler etmek bu bireyler için “seviliyorum” hissini besler. Kendiyle ilgilenilmeyen, göz teması kurulmadan geçen anlar ise uzaklaşmış hissettirir.3. Armağan Alma (Hediyelerle Sevgi İfadesi)Bu sevgi dili, yalnızca maddi değeri yüksek hediyelerle ilgili değildir. Düşünülmüş, özel, anlamlı küçük armağanlarda bu kişiler için büyük anlam taşır. Asıl önemli olan, “benim için bir şey seçti” ya da “beni düşündü” duygusudur.Örnekler:Anlamlı bir kitap,Doğum gününde yazılmış bir not,Beklenmedik bir zamanda alınmış bir kahve,Çocukluğuna dair nostaljik bir eşya.Bu dili konuşan biri için hediye, sevginin somutlaştırılmış halidir. Ancak bu dilin partnerinde karşılık bulmaması durumunda, sevgiyi göremediğini düşünebilir.4. Hizmet Davranışları (Yardım ve Destekle Sevgi)“Sevgi emektir” diyenlerin dili genellikle budur. Bu sevgi dili, karşı tarafa yardımcı olma, onun yükünü hafifletme ya da ihtiyaçlarını fark edip harekete geçme üzerine kuruludur.Örnek davranışlar:Ev işlerinde yardımcı olmak,Aracını yıkamak,İşe bırakmak,Gün sonunda sevdiği yemeği yapmak.Bu kişilere göre; “Seni seviyorum” demekten çok, “Senin için şunu yaptım” demek sevgi göstergesidir. Ancak partner bu dili konuşmuyorsa, bu çabaları görmeyebilir ya da sıradanlaştırabilir.5. Fiziksel Temas (Dokunarak Sevgi İletimi)Bazı bireyler için fiziksel temas, sevginin en etkili anlatım biçimidir. El ele tutuşmak, sarılmak, saçını okşamak, yanağına dokunmak gibi temaslar bu kişileri duygusal olarak besler.Ancak bu temas, kişisel sınırlara saygılı biçimde olmalıdır. Fiziksel temas sevgi dili olan biri, bu dokunuşların azlığını ya da mekanikleşmesini “soğukluk” olarak algılayabilir.Fiziksel temasın yokluğu, bu bireylerde değersizlik ya da reddedilme duygularına neden olabilir. Dolayısıyla partnerin temas konusundaki hassasiyetlerine dikkat etmek oldukça önemlidir.Sevgi Dilimizi Nasıl Keşfederiz?Her birey, zamanla hangi davranışlardan daha çok etkilendiğini gözlemleyerek kendi sevgi dilini keşfedebilir. Bu konuda yardımcı olabilecek bazı sorular şunlar olabilir:Birisi size sevgisini gösterdiğinde nasıl daha çok etkileniyorsunuz?Sizi daha çok ne mutlu eder: Güzel sözler mi, hediyeler mi, yardım mı?Partnerinizin hangi davranışlarını sevgi göstergesi olarak algılıyorsunuz?Hangi davranışlar sizi daha çok kırıyor ya da boşlukta hissettiriyor?Ayrıca, sevgi dili çocukluk döneminizde sevgiye nasıl maruz kaldığınızla da yakından ilişkilidir. Çocukken hangi tür davranışlar size sevgi gibi geliyordu? Bunları düşünerek de kendi sevgi dilinizi analiz edebilirsiniz.Sonuç: Sevgi Hep Vardı, Ama Farklı Dillerdeydiİlişkilerdeki en temel sorunlardan biri, tarafların aynı dili konuşmadan birbirlerini anlamaya çalışmalarıdır. Sevgi de bir dildir. Ve herkes, en çok kendi sevgi diliyle sevilmek ister.İster çocuklarla ister partnerlerle kurulan ilişkilerde, sevgi dillerinin farkında olmak, daha sağlam, şefkatli ve doyurucu ilişkiler kurmanın anahtarıdır. Sevgi dillerini bilmek, hem verilen sevgiyi daha görünür kılar hem de karşı tarafın ihtiyacına göre hareket etmemizi sağlar.Unutmayalım ki: Sevgi, vermekle tükenmeyen bir hazinedir. Ancak bu hazineyi paylaşabilmek için önce onun dilini öğrenmemiz gerekir.Siz de bugünden itibaren hem kendi sevgi dilinizi hem de sevdiklerinizinkini keşfetmeye ne dersiniz?Sevgiyle…
Nuray ER 09.10.2025

Öz-Şefkat Nedir ve Neden Bu Kadar Önemli?

Öz-Şefkat Nedir?Hepimiz zaman zaman zorlayıcı duygular yaşar, hatalar yapar ya da beklentilerimizi karşılayamayabiliriz. Bu anlarda kendimize karşı nasıl davrandığımız, ruhsal sağlığımızı büyük ölçüde etkiler. İşte burada öz-şefkat devreye girer.Öz-şefkat, kişinin kendine karşı nazik, anlayışlı ve destekleyici bir tutum sergilemesi olarak tanımlanır. Dr. Kristin Neff, öz-şefkat kavramını üç temel unsurla açıklar:Kendine Karşı Nazik Olma:Kendi hatalarınıza ve kusurlarınıza karşı eleştirel olmak yerine, nazik ve anlayışlı bir yaklaşım benimsemek. Örneğin, bir hata yaptığınızda kendinizi sertçe eleştirmek yerine, "Bu durum herkesin başına gelebilir, önemli olan bundan ne öğrendiğim" diyebilmek.Ortak İnsanlık Deneyimi:Hepimizin insan olduğumuzu ve bu yüzden zaman zaman başarısızlık, hata ya da zorluklar yaşayabileceğimizi kabul etmek. Bu bakış açısı, yalnız olmadığımızı ve yaşadıklarımızın insan olmanın bir parçası olduğunu hatırlatır.Mindfulness (Bilinçli Farkındalık):Zor duygularla savaşmak yerine, onları yargılamadan kabul etmek ve bu duyguların gelip geçici olduğunu fark etmek. Bu, acıyı reddetmek ya da abartmak yerine dengeli bir şekilde gözlemlemeyi sağlar.Öz-Şefkatin Yanlış Anlaşılan YönleriÖz-şefkat sıklıkla bencillik, tembellik ya da zayıflıkla karıştırılır. Ancak bu yanlış bir algıdır. Öz-şefkat, kendine karşı nazik olmanın yanı sıra sorumluluklarını yerine getirmek ve kendini geliştirmek için motive olmayı da içerir. Kendine anlayış göstermek, kişinin hayatına daha dengeli ve sağlıklı bir perspektiften yaklaşmasına olanak tanır.Öz-şefkat, sadece zor anlarda değil, günlük yaşamda da uygulanması gereken bir tutumdur. Bu yaklaşım, kişiye hem içsel huzur hem de yaşamla daha uyumlu bir ilişki kurma fırsatı sunar. Unutmayalım ki, kendimize ne kadar şefkatli davranırsak, başkalarına da o kadar şefkat gösterebiliriz.Öz-Şefkatin Faydaları1. Psikolojik Sağlığa KatkılarıÖz-şefkat, kişinin kendine karşı yargılayıcı bir tutumdan uzaklaşarak daha dengeli bir ruh hali geliştirmesini sağlar. Araştırmalar, öz-şefkatin kaygıyı ve depresyonu azalttığını, psikolojik dayanıklılığı artırdığını göstermektedir.Kaygıyı Azaltır: Kendimize anlayışlı davranmak, hata yaptığımızda ya da zor bir dönemden geçtiğimizde kaygının etkilerini hafifletir. Kendimizi eleştirmek yerine, durumu kabullenmek ve çözüm odaklı düşünmek mümkün hale gelir.Depresyonu Hafifletir: Öz-şefkat uygulayan bireyler, geçmiş hatalarına ve olumsuz deneyimlerine takılıp kalmak yerine, bunları insan olmanın bir parçası olarak kabul eder. Bu tutum, karamsar düşüncelerden uzaklaşmayı destekler.Özgüveni Artırır: Kendine karşı nazik olmak, kendini değersiz hissetme eğilimlerini azaltır. Öz-şefkat sayesinde kişi, kusurlarıyla barışır ve kendini olduğu gibi kabul eder.2. İlişkilere EtkileriÖz-şefkat, yalnızca bireyin kendisiyle olan ilişkisini değil, başkalarıyla olan etkileşimlerini de olumlu etkiler.Empatiyi Güçlendirir: Kendi zorluklarınıza anlayış göstermek, başkalarının yaşadığı sorunlara karşı daha empatik ve duyarlı olmanızı sağlar.Sağlıklı Sınırlar Koymayı Destekler: Öz-şefkatli bireyler, ilişkilerinde kendi ihtiyaçlarını göz ardı etmez. Bu, hem kendi ihtiyaçlarını ifade etme hem de başkalarına destek olma dengesini kurmayı kolaylaştırır.İletişimi İyileştirir: Kendi hatalarınızı kabul edebilmek, başkalarının hatalarına da daha hoşgörülü olmanızı sağlar. Bu da ilişkilerde daha samimi ve açık bir iletişim ortamı yaratır.3. Kişisel Gelişim Üzerindeki RolüÖz-şefkat, bireyin kendi potansiyelini daha iyi anlamasını ve geliştirmesini destekleyen önemli bir araçtır.Kendine Karşı Daha Anlayışlı Olmak: Öz-şefkat, başarısızlıklar karşısında kendini yargılamaktansa, bunları bir öğrenme fırsatı olarak görmeyi öğretir. Bu, kişisel gelişimi destekleyen bir bakış açısıdır.Hata Yapma Korkusunu Azaltır: Hata yapmanın insan olmanın bir parçası olduğunu kabul etmek, yeni şeyler deneme cesaretini artırır. Bu da bireyin gelişimine katkıda bulunur.İçsel Motivasyonu Artırır: Öz-şefkat, dışsal onay yerine, kişinin kendi içsel değerlerine ve hedeflerine odaklanmasını sağlar. Bu, daha sürdürülebilir bir motivasyon kaynÖz-Şefkat Nasıl Geliştirilir?Öz-şefkat, doğuştan sahip olduğumuz bir beceri değil, zamanla geliştirebileceğimiz bir alışkanlıktır. Kendimize daha anlayışlı ve nazik bir yaklaşım benimsemek için bazı pratik yöntemler mevcuttur.1. Kendinize Nazik Bir Mektup YazınZorlayıcı bir dönemden geçtiğinizde, kendinize bir arkadaşınıza yazıyormuş gibi destekleyici bir mektup yazmayı deneyin. Bu mektupta:Hatalarınız ya da zorluklarınızı açıkça ifade edin.Kendinizi suçlamadan, anlayışla yaklaşın."Bunu herkes yaşayabilir, önemli olan buradan ne öğrendiğim" gibi cesaret verici ifadeler kullanın.Bu egzersiz, kendinize karşı daha şefkatli bir dil geliştirmenize yardımcı olacaktır.2. Mindfulness (Bilinçli Farkındalık) PratikleriMindfulness, duygularınızı yargılamadan fark etme ve kabul etme pratiğidir. Öz-şefkati geliştirmek için mindfulness yöntemlerini günlük hayatınıza entegre edebilirsiniz:Duygularınızı Fark Edin: Kendinizi kötü hissettiğinizde, bu duygularınızı bastırmak yerine kabul edin. Örneğin, "Şu anda üzgün hissediyorum ve bu gayet normal" diyebilirsiniz.Anda Kalın: Geçmişteki hatalar veya gelecekteki olası sorunlar yerine, şu an ne hissettiğinize ve düşündüğünüze odaklanın.Küçük bir mindfulness egzersizi:Gözlerinizi kapatın ve 1-2 dakika boyunca sadece nefesinize odaklanın.Nefes alıp verirken vücudunuzda hissettiğiniz değişiklikleri fark edin.Zihniniz başka yerlere kayarsa, nazikçe nefesinize geri dönün.3. Kendinizi Eleştirmek Yerine DestekleyinKendi kendini eleştirme, çoğu zaman öz-motivasyon için kullanılsa da uzun vadede zararlıdır. Bunun yerine:Hata yaptığınızda, kendinize bir arkadaşınıza yaklaşır gibi yaklaşın.Olumsuz bir iç ses duyduğunuzda, bu sesi olumlu ve destekleyici bir sesle değiştirin.Örneğin:Eleştiri: "Bu işi asla beceremeyeceğim."Şefkatli Ses: "Şu anda zorlanıyorum ama bu bir öğrenme süreci, daha iyi olacağım."4. Günlük Hayatta Öz-Şefkati Uygulama YollarıÖz-şefkati günlük rutininize eklemek, bu alışkanlığı kalıcı hale getirir:Kendinize Zaman Ayırın: Gün içinde sadece kendinize odaklandığınız kısa bir zaman dilimi belirleyin. Bu, bir kahve molası, kısa bir yürüyüş ya da sevdiğiniz bir etkinlik olabilir.Küçük Hedefler Belirleyin: Mükemmeliyetçilik yerine, yapılabilir ve gerçekçi hedefler koyun. Bu, üzerinizdeki stresi azaltır.Şefkat Günlüğü Tutun: Günün sonunda kendinize karşı şefkatli olduğunuz bir durumu yazın. Bu, bu davranışı daha sık tekrarlamanıza yardımcı olabilir.5. Öz-Şefkat Geliştiren Meditasyonlar ve EgzersizlerMeditasyon, öz-şefkati artırmanın en etkili yollarından biridir. Aşağıdaki basit meditasyonu deneyebilirsiniz:Sessiz bir yere oturun ve birkaç derin nefes alın.Gözlerinizi kapatın ve kendinize şu cümleleri birkaç kez tekrarlayın:"Kendime nazik ve anlayışlı olmayı seçiyorum.""Zor anlarımda kendime destek olabilirim.""Tüm kusurlarımla birlikte değerliyim."Bu meditasyonu 5-10 dakika boyunca uygulayın.Unutma, hayatın zorlukları karşısında en büyük destekçin yine sensin. Kendine biraz daha nazik ve anlayışlı davrandığında, her şeyin daha kolaylaştığını göreceksin. Çünkü en çok hak ettiğin şefkat, kendinden gelen şefkattir. 💛

Kaygıyı Yönetmek ve Panik Atakla Baş Etmek: Öneriler ve Stratejiler

Kaygıyı Yönetmek ve Panik Atakla Baş Etmek: Öneriler ve StratejilerGünlük yaşamın temposu, iş yükleri, kişisel sorumluluklar ve çevresel stres faktörleri zaman zaman kaygıya neden olabilir. Ancak kaygının yoğunlaşması ve panik ataklar haline gelmesi, bireylerin yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir. Bu yazıda, kaygıyı yönetmek ve panik atakla başa çıkabilmek için bazı etkili yöntemleri ele alıyoruz.Kaygıyı AnlamakKaygı, aslında vücudumuzun tehditlere karşı verdiği doğal bir tepkidir. Ancak bu tepki, tehdit algısının gerçekçi olmadığı durumlarda bile devreye girebilir ve gereksiz yere yoğunlaşabilir. Kaygı yönetiminin ilk adımı, kaygının kökenlerini anlamak ve tetikleyicileri belirlemektir.Kaygı genellikle bir dizi düşünce ve duygu zincirinden beslenir. Örneğin, işle ilgili bir sunum öncesinde yaşanan kaygı, “Ya hata yaparsam?” veya “Başkalarının karşısında başarısız görünmek istemem” gibi düşüncelerle tetiklenebilir. Bu düşünceler, bedensel tepkileri (kalp çarpıntısı, terleme) artırır ve kişinin kendini daha da gergin hissetmesine neden olur.Panik Atak Nedir?Panik atak, ani ve yoğun bir korku ya da rahatsızlık hissiyle karakterizedir. Çarpıntı, nefes darlığı, baş dönmesi ve hatta kontrol kaybı korkusu gibi belirtiler eşlik eder. Panik ataklar genellikle bir tehdit olmaksızın ortaya çıkar ve bu durum, bireyde daha fazla kaygıya yol açabilir.Bir panik atak, vücudun savaş ya da kaç tepkisinin gereksiz bir şekilde devreye girmesiyle ilişkilidir. Ancak bu tepkinin geçici olduğunu anlamak ve bu süreçte kendini sakinleştirecek yöntemlere odaklanmak, atakların daha kolay atlatılmasını sağlar.Kaygı ve Panik Atakla Baş Etmek İçin 5 Yöntem 1. Nefes Egzersizleri YapınKaygı anlarında nefes kontrolü, vücut ve zihin arasındaki dengeyi yeniden kurmaya yardımcı olur. Derin nefes almak, kalp atışlarını yavaşlatır ve sakinleşmenizi sağlar. Şu yöntemi deneyebilirsiniz: • Burnunuzdan 4 saniye boyunca nefes alın. • Nefesi 4 saniye tutun. • Ağızdan 6 saniye boyunca nefes verin.Bu tür nefes tekniklerini düzenli olarak pratiğe dökmek, yalnızca kaygı anında değil, genel yaşam kalitenizde de olumlu bir fark yaratır. 2. Gevşeme Tekniklerini KullanınMeditasyon, yoga ve progresif kas gevşetme gibi yöntemler, zihninizi sakinleştirirken fiziksel gerginliği azaltır. Günde 10-15 dakika ayırarak bu teknikleri uygulamak, uzun vadede kaygıyı azaltabilir.Progresif kas gevşetme tekniği, vücudunuzdaki her bir kas grubunu sırasıyla kasıp gevşeterek bedensel farkındalığınızı artırır. Bu yöntem özellikle panik atağın fiziksel belirtilerini kontrol altına almak için etkilidir. 3. Düşüncelerinizi Yeniden ÇerçeveleyinKaygıyı tetikleyen olumsuz düşünceleri fark edin ve bu düşünceleri sorgulayarak daha gerçekçi ve olumlu bir şekilde yeniden çerçeveleyin. Örneğin, “Bunu asla başaramam” yerine “Bu zor olabilir, ama denemeye değer” demeyi alışkanlık haline getirin.Bu yöntem, kendinizi negatif düşüncelerle baş başa bırakmak yerine, zihninizi olumlu bir şekilde eğiterek kendinize daha yapıcı bir yaklaşım sunmanızı sağlar. 4. Fiziksel Aktiviteye Yer VerinDüzenli egzersiz, stres hormonlarını azaltırken mutluluk hormonu olarak bilinen endorfinlerin salgılanmasını sağlar. Günlük kısa yürüyüşler bile kaygıyı hafifletmekte etkili olabilir.Egzersiz aynı zamanda vücudunuzun rahatlama tepkisini hızlandırır ve uzun vadede kaygının genel seviyesini düşürür. Özellikle doğada yürüyüş yapmak, zihinsel berraklık sağlayarak daha iyi hissetmenize yardımcı olabilir. 5. Destek AlınEğer kaygı ve panik ataklar yaşamınızı ciddi ölçüde etkiliyorsa, bir uzmana başvurmanız önemlidir. EMDR gibi terapi yöntemleri, kaygı bozukluklarının tedavisinde etkili sonuçlar verebilir.Profesyonel destek almak, kendi başınıza çözmekte zorlandığınız durumlar için önemli bir adımdır. Uzmanlar, size özel stratejiler geliştirmenize ve ilerlemenizi takip etmenize yardımcı olur.Kendinize İzin VerinKaygıyı tamamen yok etmek yerine, onunla başa çıkmayı öğrenmek daha gerçekçidir. Kendinize karşı sabırlı olun, ihtiyaç duyduğunuzda destek istemekten çekinmeyin ve küçük adımlarla ilerlemeye odaklanın.Kaygı ve panik atak, birçok insanın mücadele ettiği bir durumdur. Ancak, doğru yöntemler ve destekle bu süreci yönetmek mümkündür. Unutmayın, yalnız değilsiniz ve her zaman yardım alabileceğiniz kaynaklar mevcut.*****Umut Her Zaman VardırKaygıyla veya panik ataklarla mücadele etmek, bazen tek başına üstesinden gelinemeyecek kadar zor görünebilir. Ancak, unutmamalıyız ki hiçbir durum kalıcı değildir. Hissettiğiniz duygular ne kadar yoğun olursa olsun, bu duyguların da geçici olduğunu kendinize hatırlatın. İnsan zihni ve bedeni, inanılmaz bir adaptasyon gücüne sahiptir.Her gün küçük bir adım atmak, büyük bir değişimin başlangıcı olabilir. Nefes almayı öğrenmek, kendinize karşı şefkatli olmak ve ihtiyaç duyduğunuzda yardım istemek, kendiniz için yapabileceğiniz en değerli yatırımlardır. Unutmayın ki kaygılarınız sizi tanımlamaz; siz, kaygılarınızdan çok daha fazlasısınız.Geleceğe Güvenle BakınHayat, zorluklarla dolu bir yolculuk olabilir, ancak her iniş ve çıkış bir şeyler öğretir. Panik ataklar veya kaygı bozuklukları yaşamak, kendinizi daha iyi anlamak ve daha güçlü bir “siz” inşa etmek için bir fırsat olabilir. Bu süreci bir gelişim yolculuğu olarak görmeye çalışın.Kendinize şu soruları sorun: “Bugün kendim için ne yapabilirim?” ve “Daha sakin bir ben olmak için hangi adımları atabilirim?” Bu sorulara vereceğiniz her dürüst cevap, sizi daha dengeli bir hayata doğru bir adım daha yaklaştıracaktır.İlerleme Küçük Adımlarla BaşlarKüçük bir değişiklik bile büyük bir fark yaratabilir. Her gün kendinize zaman ayırarak, zihinsel sağlığınızı öncelik haline getirerek ve destek istemekten çekinmeyerek daha güçlü bir ruh haline ulaşabilirsiniz.Kendi hayatınızın kahramanı olduğunuzu unutmayın. Tüm zorlukların bir gün geride kalacağını bilerek ilerleyin ve umudu hep yanınızda taşıyın. Çünkü her yeni gün, yeni bir başlangıçtır. 🌟Unutmayın: Siz GüçlüsünüzHer yeni gün, yeniden başlamak için bir fırsattır. Kaygılarınızla yüzleşmek zorlayıcı olabilir, ancak bu süreçte kazandığınız her küçük zafer, sizi daha güçlü bir birey yapar. Kendinize inanın ve yolculuğunuzun her adımında kendinizi takdir etmeyi unutmayın. Çünkü siz, bu yolculuğun en değerli kahramanısınız. ✨Uzman Klinik Psikolog Arzu Ünal
Arzu ÜNAL 11.12.2024