1. Uzman
  2. Ayşe ÖZKAN
  3. Blog Yazıları
  4. İlişkiler, Ebeveynler ve Döngüler Üzerine

İlişkiler, Ebeveynler ve Döngüler Üzerine

Birçoğumuz hayatımızın bir döneminde içinden çıkamadığımız, nasıl başa çıkacağımızı bilmediğimiz ve benzer sorunlarla geçen sonsuz bir döngüdeymişiz gibi hissettiren ikili ilişkiler içerisinde bulunmuşuzdur. Peki nasıl çıkarız bu döngüden?

İkili ilişkiler her zaman sandığımız veya umduğumuz gibi güzel ilerlemeyebilir veya güzel ilerlediğini düşündüğümüz anlarda bile biz fark etmeden bizi yaralayabilir. İkili ilişkilerin çoğu zaman küçükken ebeveynlerimizle kurduğumuz ilişkilerin bir yansıması olduğunu biliyor muydunuz?

Psikolojide bağlanma stillerinde bunu çok net görebiliyoruz. Şimdi gelin beraber bağlanma stillerini inceleyelim.


BAĞLANMA STİLLERİ 

Bağlanma stili, kişinin kendisini ve çevresini nasıl algıladığını, seçimlerini, kararlarını, baş etme becerilerini, romantik ve yakın ilişkilerini belirlemektedir. Bağlanma stilleri güvenli bağlanma, kaçıngan bağlanma, kaygılı bağlanma ve kaygılı kaçıngan bağlanma şeklinde 4’e ayrılır. 

Güvenli Bağlanma:

Güvenli bağlanmada, çocuğun büyürken ebeveynleri tarafından ihtiyaçlarının karşılandığı, sevgi, şefkat ve anlayış üzerine kurulu bir ilişkiden oluştuğunu görebiliyoruz. 

Güvenli bağlanan bireylerin özellikleri:

  • Yakın ilişkilerde rahat davranabilirler
  • Yalnız kaldıklarında kendileriyle kaliteli zaman geçirebilirler
  • Zorluklarla başa çıkabilmek için kendilerine özgü stratejiler geliştirebilirler
  • Çatışmaları yönetebilirler
  • Özgüven ve özsaygı sorunlarını nadiren yaşarlar

Kaçıngan bağlanma:

Kaçıngan bağlanmada, çocuğun sert tavırlar sergileyen, duygusal anlamda uzak duran ebeveynler tarafından yetiştirildiğini ve bu noktada yalnız bırakılan aynı zamanda bağlanma sorunları yaşayan bireylerin yetiştiğini gözlemliyoruz.

Kaçıngan bağlanan bireylerin özellikleri:

  • Duygusal veya fiziksel yakınlıktan kaçınırlar
  • Bireyselci bir yapıya sahiptirler
  • İnsanlara güvenmekte zorlanırlar
  • Derin romantik ilişkiler kuramazlar
  • Onlara yaklaşan kişileri tehdit olarak algılayabilirler
  • Daha çok yalnız kalmayı tercih ederler

Kaygılı Bağlanma:

Kaygılı bağlanma stilinde çocuğun ihtiyaçlarına uygun davranamayan ebeveynler tarafından yetiştirildiğini ve ikili ilişkilerde dengesizlik, belirsizlik ve terk edilme korkusu geliştiren yetişkin bireyler olduklarını gözlemliyoruz.

Kaygılı bağlanan bireylerin özellikleri:

  • Abartılı hareketler ile dikkat çekmeyi umabilirler
  • Aşırı şımarık ve mesafeli ya da kayıtsız olmak arasında gidip gelebilirler
  • Kolaylıkla bunalıp sıkılabilirler
  • İlişkilerinde dengesiz davranabilirler
  • Diğer insanların onların duygularıyla ilgilenmeleri zorunluymuş gibi davranabilirler
  • Eleştiriye karşı çok hassas olabilirler
  • Yapışkan davranabilirler ve sürekli başkalarının onayına ihtiyaç duyabilirler
  • İlişkilerinde kıskançlık ve güvensizlik gibi sorunlar yaşayabilirler
  • Terk edilmekten, reddedilmekten korktukları için olmadıkları biri gibi davranabilirler
  • Yalnız başına kalmak istemezler. Özgüvenleri düşüktür ve kendilerini değersiz görme eğilimine sahiptirler

Kaygılı kaçıngan bağlanma:

Kaygılı kaçıngan bağlanma stilinde ise, çocukluk çağı travması, ihmal veya istismar yaşayan bireyleri görebiliyoruz. Bu bireyler reddedilme korkusu geliştirirler, sürekli endişe içerisindedirler ve çelişkili davranışlar sergilerler.

Kaygılı kaçıngan bağlanan bireylerin özellikleri:

  • Yoğun şekilde reddedilme korkusu yaşayabilirler
  • Duygularını düzenleme becerileri geliştiremezler
  • Sürekli endişelidirler ve çelişkili davranışlar sergilerler
  • Duygudurum bozuklukları, kişilik bozuklukları, madde bağımlılığı gibi psikolojik sorunlar yaşayabilirler
  • Kendilerine zarar vermek isteyebilirler
  • İlişkilerde tahmin edilemez ve kafa karıştırıcı davranışlara sahip olma eğilimindedirler. Mesafeli ve bağımsız olmakla yapışkan ve duygusal olmak arasında gidip gelebilirler
  • Her zaman reddedileceklerine inandıkları için duygusal yakınlıktan kaçınabilirler

Peki bu bağlanma stilleri neden bu kadar önemli? Yukarıda da bahsettiğim üzere ebeveynlerimizle kurduğumuz 4 bağlanma stili aslında ikili ilişkilerde yaşadığımız tüm problemlerin doğrudan veya dolaylı yoldan bir yansıması olduğunu görüyoruz. Öncelikle yapmamız gereken şey küçükken ebeveynlerimizle kurduğumuz ilişkiyi gözden geçirmek, bizi rahatsız eden duygu ve davranışları gözlemlemek ve sonrasında da içinde olduğumuz ikili ilişkide nasıl biri olduğumuzu ve bu ilişkinin bizi nasıl etkilediğini, yaşantımıza olumlu- olumsuz ne gibi etkileri olduğunu fark etmek daha doğru olacaktır. Bunu fark ettikten sonra hissedilen olumsuz duygu ve davranışlarla başa çıkmak sandığımız kadar kolay olmayabilir. Bu noktada uzman birinden yardım almak kesinlikle daha sağlıklı olacaktır.

İlişki Sürecinde veya Sonrasında Yardım Almak

Bilinenin aksine terapi almak için her zaman büyük ve ciddi problemler yaşamak gerekmez. Bazen sadece içinde bulunduğumuz durumu güvendiğimiz biriyle paylaşmak, kendimizi daha iyi tanımak, kendimizle, ailemizle, çevremizle yaşadığımız olumsuz duygu ve davranışlarla baş etmeyi öğrenmek için de terapi alınabilir.

İlişkide yaşadığımız tüm olumsuz duygular ise tek taraflı olmadığı gibi fark etmeden sadece bizi ve partnerimizi değil tüm yaşantımızı etkileyebilir. Bu yaşantının içinde ailemizle kurduğumuz ilişki, arkadaşlık ilişkilerimiz ve iş hayatımız fazlasıyla etkilenebilir. Çocukken ebeveynimizle kurduğumuz ilişki sağlıklı olsa bile yetişkinlik döneminde partnerimizle sağlıklı ilişki kuramayabiliriz. Böyle durumlarda problemi partnerinizle paylaşıp, partnerinizle beraber çift terapisi almak daha sağlıklı olacaktır. Fakat son zamanlarda karşılaştığımız bir diğer durum ise ikili ilişkilerde yaşanılan problemi genellikle tek tarafın üstlendiğini ve problemi tek başına çözmeye çalıştığını gözlemliyoruz. Bu noktada söylenebilecek şey şu; ilişkide daha sağlıklı bir yöne evrilmek, belli başlı değişimler istemek, yaşanılan olumsuz durumların tekrar etmesini önlemek tek taraflı bir istek ve çabayla olmamalı. İlişkide değişimin sağlanabilmesi için partnerinizin bu değişime hazır ve istekli olması gerekir. Unutmayalım ki değişimi istemeyen veya kendini hala hazır hissetmeyen birine ne siz ne de terapist yardımcı olamaz. Sadece çift terapisi için değil olumlu ilerleyen her terapinin vazgeçilmez kuralı; değişimi kişinin kendisi istemeli.

Ve son olarak şunları eklemek istiyorum… Terapi sayesinde sağlıklı ilişkinin ne olduğunu bilmek, görmek ve hayatımıza uyarlamak ikili ilişkinin anlamlandıramadığımız, bizi çıkmaza sokan ve içinden çıkamayacağımızı sandığımız o sonsuz gibi gelen döngünün kırılma anlarından biri olduğunu düşünüyorum fakat terapi süreci bazen beklediğimiz gibi kısa süreli veya rahat geçmez. Aksine bazen kendimizin bile fark etmediği fakat paylaştıkça ortaya çıkan olumlu veya olumsuz tüm yaşantıları veya yaşanacakları fark ettiğimiz bir yolculuk sürecidir. Bu yol bazen yorucu olabileceği gibi olumsuz birçok duyguyu da içinde barındıracaktır. İşte bu noktada yapmamız gereken şey terapiyi aksatmadan bu yolculuğa devam etmektir. Ve eminim çıkılan her yol bizi varmamız gereken doğru yere, sağlıklı ben’e götürecektir. 

Yayınlanma: 18.03.2024 21:03

Son Güncelleme: 25.03.2024 16:38

Psikolog

Ayşe

ÖZKAN

Psikolog

Uzmanlıklar:

Depresyon ve Mutsuzluk, İlişki / Evlilik Problemleri, Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 2000
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 45 dk
ücret 2000
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Yaşam Tuzakları: Uyum Bozucu Şemalar

Her bireyin doğuştan gelen ve karşılanması gereken bir takım duygusal ihtiyaçları vardır. Ancak vurgulanması gereken nokta hepimizin bunlara ihtiyacı olduğudur. Bu ihtiyaçların derecesi/şiddeti anlamında farklılıklar görülse de temelde evrensel bir benzerlik yatar. Bu ihtiyaçların tamamı dünyaya gelen her insan için temel ve evrenseldir. Temel, evrensel ve duygusal ihtiyaçlardan bahsetmek gerekirse; bunlardan ilki diğerlerine güvenli bağlanmadır. Birey, diğerleri yani dış dünya ile güvenli, tutarlı, bakım ve kabul içeren ilişkiler kurmalıdır. Gereksinim ve duygularını ifade etme özgürlüğüne sahip olmalıdır. Doğduğu aile ve içerisinde yetiştiği çevre tarafından yeterlilik ve kimlik algısı zedelenmemelidir. Aynı aile ve sosyal çevresi tarafından gerçekçi sınırlarla karşılaşmalı ve öz denetimini sağlayabilmelidir. Ek olarak, her birey spontanlık ve oyun haklarına sahip olmalıdır. Şema Terapi kuramını geliştiren Amerikalı psikolog Jeffrey Young’a göre, bahsi geçen duygusal ihtiyaçlar bireyin erken yaşam dönemlerinden itibaren karşılanması gereken temel gereksinimleridir.Duygusal ihtiyaçlarımız çocukluktan itibaren varlıklarını sürdürür. Bu evrensel temel duygusal ihtiyaçlara ek olarak, yetişkinlikte ortaya çıkan ihtiyaçların varlığı da kabul edilir. Ancak yaşamın erken dönemlerinde bir duygusal ihtiyaç yeterli şekilde karşılandığı zaman, bireylerin daha sonraki ihtiyaçları ile oldukça iyi başa çıkma kapasitesine sahip oldukları görülür.Gereksinimlerin bireyin ruhunu zedeleyici seviyede engellenmesi, ihmal ve istismar, aşırı hoşgörü ve aşırı koruma gibi iyi şeylerin de aşırı verilmesi, seçici içselleştirme veya özdeşleşme gibi etmenler ise kişinin ihtiyaçlarının karşılanmasını engeller. Yaşamın erken dönemlerinden itibaren karşılanamayan ihtiyaçlar da kişinin ruhunda derin izler bırakır. Bu izler; duygusal, düşünsel ve davranışsal olarak çok çeşitli olumsuz sonuçlara yol açar ve “şema” adı verilen uyum bozucu örüntüleri oluşturur.Uyum bozucu şemalar, ruhsal yapıya derinlemesine kök salmış kalıplardır. Genel ve yayılımcı içerik örüntüleridir. Anılar, duygular, bilişler ve fiziksel duyumlardan oluşurlar. Çocukluk veya gençlikte ortaya çıkarlar. Bununla birlikte çevrenin de etkisiyle pekişerek yaşam boyu gelişebilirler. Kendilerini sürdürürler. Kısa dönemli yöntemlerle değişemeyecek kadar dirençli ve kuvvetlidirler. Kişinin kendisi ve çevresiyle ilişkisini konu alırlar. Yoğun duygular ile kişinin kendisine veya başkalarına zarar verebileceği sonuçlar yaratabilirler. Belli bir derecede işlevselliği bozarlar. Özgürlük, bağlanma ve kendini açmayı engelleyebilirler. Biyolojik bir duygu-durum veya yaşam olayları ile tetiklenerek aktif hale gelirler. Tıpkı bir tuzak gibi yaşam içerisindeki çeşitli durumlarda bireyi zorlayıcı etkileri vardır.Söz konusu tanımlara göre, bireyin davranışı şemanın bir parçası değildir. Aksine uyumsuz davranışların şemalara karşı mantıklı tepkiler olarak geliştiği düşünülmektedir. Yani davranışlar şemalar tarafından güdümlenir ancak onların parçası değillerdir. Çoğu davranış şemalarla nasıl başa çıktığımızı yansıtır. Şemaların kendilerini koruyup sürdürmeleri nedeniyle kişi yetişkinlikte de farkında olmadan aynı ihtiyaçların karşılanmasını önlemeye devam eder. Süregelen bu dinamiği kırmanın ilk adımı, sahip olunan şemalar ile ilgili bilgi edinmek ve onların farkına varmaktır. Bu doğrultuda temel ihtiyaçların oluşturduğu 5 şema alanına göre sınıflandırılan uyum bozucu şemaları inceleyelim.Alan 1- Ayrılma ve Reddedilme: Güvenlik, emniyet, istikrar, bakım, empati, duyguların paylaşılması, kabul ve saygı gibi temel evrensel ihtiyaçların karşılanmaması ile ilişkili şemaları içerir.Terk Edilme, Güvensizlik, Duygusal Yoksunluk, Kusurluluk ve Sosyal İzolasyon şemaları.Alan 2- Zedelenmiş Özerklik: Özerklik ve rekabet gibi temel evrensel ihtiyaçların ihlali ile ilişkili şemaları içerir.Bağımlılık/yetersizlik, Dayanıksızlık, İç İçe Geçme/gelişmemiş Benlik, Başarısızlık şemaları.Alan 3- Zedelenmiş Sınırlar: İçsel sınırlar, başkalarına karşı sorumluluk veya uzun süreli hedef odaklılıkta eksikliklerle ilişkili şemaları içerir.Haklılık/Büyüklenmecilik, Yetersiz Özdenetim şemaları.Alan 4- Diğeri Yönelimlilik: Kendi yönelimli olma ihtiyacının karşılanmasındaki eksikliklerle ilişkili şemaları içerir.Boyun Eğicilik, Fedakarlık, Onay Arayıcılık şemaları.Alan 5- Aşırı Tetikte Olma ve Bastırılmışlık: Kendiliğindenlik ve oyun gibi temele evrensel ihtiyaçların yok sayılması ile ilişkili şemaları içerir.Karamsarlık, Duyguların Bastırılması, Yüksek Standartlar, Cezalandırıcılık şemaları.Bir şema ne kadar şiddetliyse sonuçları da aynı orantıda ciddi olacaktır. Şemaların aktifleşmesiyle bireyler farkında olmaksızın onlarla başa çıkmak için uyum bozucu yollar yaratmaktadır. Kişi; şemanın getirdiği duygu ve düşünceye teslim olarak, tam zıttını yapmaya çalışıp aşırı telafiye giderek veya kaçınarak şemalarıyla sağlıksız şekilde baş etmeye çalışır. Bu baş etme yöntemleri anı kurtarma, tanıdık geldiği için iyi hissettirme özellikleri olsa da uzun vadede kişinin yaşamına zarar verir. Öte yandan her bir uyum bozucu baş etme yöntemi şemayı besleyerek şiddetini artırır.Kaygı, depresyon, madde kötüye kullanımı ve psikosomatik bozukluklar gibi belirtilerin altında genellikle erken dönem uyumsuz şemalar ve bireylerin onlarla başa çıkmak için öğrendiği uyum bozucu yollar yatmaktadır. Aynı zamanda bağımlılık, kaçınma, ilgi Arayıcılık veya mükemmelliyetçilik gibi kronik belirtilerin de temelini oluştururlar. Şemalar bilişsel/duygulanımsal kişilik özellikleridir ve dolayısıyla derecelendirilebilirler. Şema ne kadar şiddetliyse etkinleşmesi de o kadar kolaydır.Bireyler şemalarının farkında olarak, onların kökenlerine inerek ve sağlıklı baş etme biçimleri geliştirerek söz konusu yaşam tuzaklarıyla mücadele etmeyi öğrenebilirler. Jeffrey Young’ın geliştirdiği Şema Terapi çerçevesinde, kişinin sahip olduğu uyum bozucu şemaların aktivite düzeyi söndürülebilmekte ve daha sağlıklı örüntüler oluşturulabilmektedir. Şema Terapi ile danışana, şimdiki davranışlara geçmişin etkisi fark ettirilir. Yaşantısal tekniklerle duygulara ulaşılmaya çalışılır. Davranışçı tekniklerle de kişinin davranış değişimi sağlanmaya çalışılır.Uyum bozucu şemalarınızın farkına varmak, zorlayıcı yaşam deneyimlerinizle sağlıklı biçimde baş edebilmek ve yinelenen duygu, düşünce ve davranış dinamiklerinizi değiştirebilmek için profesyonel bir uzmandan destek alabilirsiniz. Uzm. Psk. Dan. Merve Behice AL CANKI Kaynak:Young, J., Bernstein, D.P., & Rafaeli, E., (2015). Şema Terapi: Ayırıcı Özellikler (M. Şaşıoğlu, Çev. ). Psikonet Yayınları.Young, J. E., Klosko, J. S. & Weishaar, M. E. (2009). Şema Terapi (T. V. Soylu, Çev.). Litera Yayıncılık.Young, J.E., Klosko, J.S.…, & Weishaar, M.E. (2013) Şema Terapi. Litera Yayıncılık.

Online Terapi Desteğine Başlamak

Online psikolog, bireyin yaşantısını destekleme, kişisel gelişimlerini güçlendirme ve ilişkilerini daha işlevsel bir noktaya taşıma konusunda önemli avantajlar sunar. Geleneksel terapi yöntemlerine kıyasla çok daha esnek bir yapı sunan online terapi, yaşamın yoğun temposuna kolayca uyum sağlar.Online psikolog görüşmelerinin başlıca faydaları:Kendinizi daha iyi anlamanıza yardımcı olurPsikolojik denge kurma sürecinizi desteklerHayatınızdaki sorunları çözme becerinizi geliştirirDuygusal yükünüzü hafifleterek stres yönetimini kolaylaştırırTerapiye ulaşımda yaşadığınız engelleri ortadan kaldırırPsikolog Doğukan Dankoz ile yapılan online psikolog görüşmeleri, bireyin kendine dair farkındalığını artırarak hem duygu durumunu düzenlemesine hem de yaşamındaki sorunları çözme becerisini geliştirmesine katkı sağlar. Online terapi süreci, bireyin stresle başa çıkma kapasitesini güçlendirirken, karşılaştığı zorluklara karşı daha dayanıklı bir ruh haline kavuşmasına destek olur.Ayrıca online terapi, yoğun iş hayatı veya sosyal yaşamın getirdiği baskılar nedeniyle psikolojik destek almakta zorlanan bireylere büyük kolaylık sağlar. Bu yöntem, hem zaman hem de mekân kısıtlamalarını minimize ederek kişinin günlük yaşamına rahatlıkla entegre edilebilir bir terapi deneyimi sunar. Gizlilik ilkeleri doğrultusunda yürütülen online görüşmelerde kişisel bilgilerin korunması da güvenle sağlanır.Kısacası, Psikolog Doğukan Dankoz için online terapi hizmeti, ruhsal dengeyi desteklemek, yaşam kalitesini artırmak ve kişisel gelişimi güçlendirmek isteyen bireyler için etkili ve erişilebilir bir çözümdür.Online Psikolog Hizmeti Kimler İçin Uygundur?Online terapi, çeşitli psikolojik zorlanmalar, duygusal problemler ve klinik düzeydeki birçok durum için etkili bir destek sağlar. Benden online terapi alabilecek kişiler, ruhsal olarak yıpratıcı süreçlerden geçen, günlük yaşam işlevselliğinde bozulmalar yaşayan ya da psikolojik belirtilerini kontrol etmekte zorlanan bireylerdir. Kaygı bozuklukları, takıntılı düşünceler, yoğun panik ataklar, sürekli endişe hâli ve nefes darlığıyla seyreden anksiyete belirtileri yaşayan kişiler online terapi sürecinden önemli ölçüde fayda görebilir. Aynı şekilde depresif duygudurum, isteksizlik, hayata karşı ilgi kaybı, uyku düzeninde bozulmalar, enerjide düşme, sürekli yorgunluk ve yoğun suçluluk duyguları yaşayan bireyler için online terapi önemli bir destek süreci sunar.Travma sonrası stres belirtileri yaşayan, geçmiş yaşantılarına bağlı yoğun korku, tetiklenme, kabus, kaçınma davranışları ve bedensel gerginlik yaşayan kişiler de online terapi aracılığıyla bu belirtileri yönetme ve iyileştirme konusunda önemli adımlar atabilir. Çocukluk travmaları, duygusal ihmal deneyimleri, ilişkisel travmalar ya da kayıp süreçleri yaşayan bireylerde online ortamda terapi almak, güvenli bir alan oluşturarak travmayla yüzleşmeyi daha kolay hâle getirebilir.Bağlanma problemleri, duygusal iniş çıkışlar, ani öfke patlamaları, yoğun kıskançlık, terk edilme korkusu ve ilişkilerde tekrarlayan çatışma döngüleri yaşayan kişiler de online terapi sürecine uygun bir gruptur. Özellikle ilişkilerde kontrol kaybı hisseden, iletişimde zorlanan veya partnerine aşırı bağımlı ya da uzak duran bireyler, terapiyle ilişkisel dinamiklerini daha sağlıklı bir noktaya taşıyabilir. Ayrıca kimlik karmaşası, özgüven düşüklüğü, değersizlik hissi ve sürekli kendini yetersiz görme gibi içsel örüntülerle mücadele eden kişiler de online terapi aracılığıyla daha güçlü bir benlik algısı geliştirme fırsatı bulur.Takıntılı düşünceler, zihinde sürekli dönen senaryolar, kontrol etme davranışları, temizlik ritüelleri ya da düzen takıntıları gibi obsesif-kompulsif belirtileri olan bireyler de online terapi sayesinde bu döngüyü kırmayı öğrenebilir. Yeme bozukluklarıyla mücadele eden, duygusal yeme davranışları sergileyen veya beden algısıyla ilgili zorlanmalar yaşayan kişiler için online terapi süreci farkındalık, duygu düzenleme ve kontrol becerileri kazandırır. Ayrıca kronik stres, tükenmişlik sendromu, işlevselliği azaltan yoğun baskı ve motivasyon kaybı yaşayan kişiler de online terapiye başvurabilir.Sosyal kaygı, insanlarla iletişim kurarken yoğun gerginlik, topluluk önünde konuşamama, dikkat odağı olma korkusu ve sürekli yargılanma düşünceleri yaşayan bireyler için online terapinin sağladığı güvenli ortam, belirtilerin daha kolay çalışılmasını sağlar. Ayrıca sağlık kaygısı yaşayan, bedensel belirtileri olduğundan daha tehditkâr algılayan ve sürekli kötü bir şey olacakmış hissiyle hareket eden kişiler de psikolojik destek alabilir.Kısacası duygusal, bilişsel veya davranışsal düzeyde zorlanmalar yaşayan, yaşam kalitesinde düşüş hisseden, günlük rutinlerini sürdürmekte güçlük çeken, zihinsel ve ruhsal süreçlerinde karmaşa yaşayan herkes benden online terapi alabilir. Terapi süreci güvenli, gizli, kişiye özel ve profesyonel bir şekilde ilerler.Online Terapiye Başlama Çekincesi?Online terapiye başlamaya çekinen kişiler için bu süreç, sanıldığından çok daha güvenli, anlaşılır ve adım adım ilerleyen bir yapıya sahiptir. İlk kez terapi alacak olmak birçok insanda belirsizlik, utanç, yanlış anlaşılma korkusu ya da “acaba sorunlarımı ifade edebilir miyim?” düşüncesi yaratabilir. Ancak online terapi, başlangıç sürecini kolaylaştıran daha yumuşak, daha esnek ve kişinin kendini rahat hissedebileceği bir ortam sağlar. Ev ortamında olmak, tanıdık bir alanda seansa bağlanmak ve ekran aracılığıyla iletişim kurmak, özellikle ilk adımı atmakta zorlanan bireylerin kendilerini daha güvende hissetmesine yardımcı olur.Başlamakta çekinen kişiler çoğu zaman nasıl konuşacaklarını, nereden başlayacaklarını ya da duygularını ifade edip edemeyeceklerini düşünürler. Oysa terapi sürecinde tüm sorumluluk danışanda değildir; terapist süreci adım adım yönlendirir, uygun sorularla güvenli bir iletişim alanı oluşturur ve kişinin kendini açmasını kolaylaştırır. İlk seanslar, karşılıklı tanışma, ihtiyaçların belirlenmesi ve kişinin kendini rahatlatması üzerine kurulur. Bu nedenle “yanlış bir şey söyleme” ya da “yeterince açık olamama” gibi düşünceler sürecin doğal ve olağan parçalarıdır. Duygularını ifade etmekte zorlanan, paylaşım yaparken tedirgin olan ya da yeni bir sürece dahil olmaktan korkan bireyler için online terapi, yüz yüze görüşmelere kıyasla çok daha yumuşak bir geçiş sağlar. Kamera açma zorunluluğu olmaması, seans ortamını kişiye göre düzenleyebilme imkânı ve mekânsal rahatlık, kaygıyı azaltır ve terapötik ilişkiye daha doğal şekilde adım atılmasına yardımcı olur. Ayrıca online terapi gizlilik açısından da yüksek bir koruma sunar; kişisel bilgiler güvenli şekilde saklanır ve görüşmeler profesyonel etik kurallar çerçevesinde yürütülür. Bazı kişiler terapiye başlamayı erteleyerek sorunlarının kendi kendine geçmesini umabilir ya da “benimki o kadar önemli bir sorun değil” diyebilir. Oysa terapiye başlamak için belirli bir sorun seviyesine ulaşmak gerekmez; duygusal sıkışmışlık, zihinsel yorgunluk, motivasyon kaybı ya da ilişkilerde tekrar eden problemler bile terapi için yeterli bir sebeptir. İlk adımı atmak zor gibi görünse de çoğu danışan, sürece başladıktan sonra bunun sandığından çok daha rahat, anlaşılır ve destekleyici olduğunu fark eder.Kısacası, terapiye başlamaya çekinen herkes için online terapi, daha düşük kaygıyla, daha rahat bir başlangıç yapmaya olanak tanır. Süreç, kişinin hızına göre ilerler; güvenli, yargılayıcı olmayan ve destekleyici bir alan sunar. Başlamakta zorlanmak doğal olsa da ilk adım atıldığında farkındalık ve içsel rahatlama için önemli bir kapı aralanmış olur.

Romantik İlişkilerin Yeni Üçüncü Kişisi: Medya

Romantik ilişkiler, modern dünyanın dijital dokusu içinde giderek daha karmaşık bir hâl alıyor. Aşk, artık yalnızca iki kişinin deneyimleriyle şekillenmiyor; sosyal medya akışları, dizi senaryoları, viral içerikler, YouTube vlogları, podcast konuşmaları ve hatta internetteki anonim yorumlar bile ilişki dinamiklerini belirgin şekilde etkiliyor. Bu durum, medyayı yalnızca ilişkilerin arka planındaki bir unsur olmaktan çıkarıp ilişkilerin aktif bir katılımcısı hâline getiriyor. Holmes (2007), “medyanın romantik beklentileri yeniden biçimlendiren güçlü bir psikososyal faktör olduğunu” vurgulayarak tam da bu dönüşüme işaret eder. Bugün, çiftlerin ilişkileri yalnızca kendi yaşadıkları deneyimlere değil; sürekli maruz kaldıkları dijital temsillere göre anlamlandırılmaktadır.İlişkilerin Hikayeleştirilmesi ve DramatizasyonuMedyanın en belirgin etkilerinden biri, ilişkileri sürekli dramatize edilmiş bir hikâye gibi sunmasıdır. Romantik dizilerdeki kriz–barışma döngüleri, filmlerdeki yoğun duygusal sahneler veya sosyal medyada viral olan romantik sürpriz videoları, gerçek ilişkilerde benzer yoğunlukların yaşanması gerektiğine dair yanlış bir algı yaratır. Gerçekte ise ilişkiler çoğunlukla sakin bir akışa, günlük rutine, küçük bağlanma anlarına ve sürdürülebilir iletişime dayanır. Fardouly ve Vartanian’ın (2016) belirttiği gibi, medya temsilleri “gerçeklikten kopuk bir romantik standart yaratarak bireylerin ilişki doyumunu dolaylı biçimde etkiler.”Bu dramatizasyonun bir diğer sonucu, çiftlerin ilişkiyi “hikaye anlatımı” çerçevesinde değerlendirmeye başlamasıdır. Birçok birey, yaşadığı ilişkiyi adeta izleyiciye sunulacak bir içerik gibi kurgular; bu da partnerle gerçek bağ kurma kapasitesini düşürür. Örneğin, “Neden romantik sürpriz yapmıyor?”, “Bizim ilişkimiz neden dramatik değil?”, “Neden viral bir çift gibi görünmüyoruz?” gibi sorular partnerin davranışlarından ziyade medyanın sunduğu kurgusal normlara dayanır.Sosyal Karşılaştırma Döngüsünün DerinleşmesiTiggemann ve Slater’ın (2014) çalışmaları sosyal medyanın yarattığı karşılaştırma döngüsünün yalnızca görünüşle sınırlı olmadığını; yaşam tarzı, ilişki kalitesi ve mutluluk düzeyi gibi alanları da etkilediğini göstermiştir. Bu döngü, ilişkilerde şu hatalı çıkarımlara yol açabilir:“Diğer çiftler daha mutlu, bizde bir sorun var.”“Başka ilişkilerde bu kadar sürpriz var, bizimkinde yok.”“Onların partneri daha düşünceli, benimki neden böyle değil?”Bu karşılaştırmaların tehlikeli yanı, kişilerin kendi ilişkilerini gerçek değil, medyada sunulan seçilmiş versiyonlarla kıyaslamasıdır. Medya, “en iyi 5 saniyeyi” sunarken gerçek ilişkiler saatler, günler ve yıllar boyunca yaşanan karmaşık dinamiklere dayanır.Algılanan Yetersizlik ve Değersizlik DöngüsüSosyal medyanın ayrılmaz bir parçası olan beğeni, takipçi, yorum ve görünürlük kültürü, bireylerin yalnızca kendilerini değil ilişkilerini de performatif bir alana dönüştürür. Bu performans baskısı ilişkilerde bir dizi duygusal zorluğa yol açabilir:Partnerin paylaşım yapmaması “yetersiz sevgi” olarak yorumlanabilir.Çift fotoğrafı azlığı, ilişkinin değersiz olduğu algısı yaratabilir.Gösterilmeyen sevgi jestleri, partnerin ilgisiz olduğu düşüncesini tetikleyebilir.Bu tür çıkarımlar çoğu zaman gerçeklerden uzaktır ancak medya, bu düşüncelerin meşrulaşmasına katkı sağlar. Çünkü sosyal medya, ilişkinin iç dinamiğini değil, yalnızca vitrinini sunar.Dijital Kıskançlık ve Sürekli İzleme KültürüMarshall’ın (2012) araştırması, sosyal medya gözetimi davranışlarının ilişkide güvensizliği artırdığını ortaya koyar. Bugün bu gözetim kültürü daha da genişlemiş ve otomatikleşmiştir. Partnerin kimin fotoğrafını beğendiği, hangi videoyu izlediği, kimi takip ettiği, ne paylaştığı ya da ne paylaşmadığı üzerine oluşturulan senaryolar ilişkileri yıpratır.Dijital kıskançlık, geleneksel kıskançlıktan farklı olarak daha görünmez ve daha sürekli bir yapıya sahiptir. Çünkü sosyal medya 24 saat erişilebilir olup ilişkide sürekli bir karşılaştırma ve kontrol alanı yaratır.Bu durum, ilişkide “duygusal yakınlıktan çok dijital iz sürmeye” dönüşen bir iletişim modeli ortaya çıkarır.Filtrelenmiş Gerçeklik ve Bireysel Kimlik AlgısıMedya yalnızca ilişkilere değil, bireylerin kendilik algısına da müdahale eder. Beden, başarı, yaşam tarzı, romantizm ve ilişki kalitesi gibi alanlarda sunulan ideal temsiller, bireylerin kendilerini ve partnerlerini değerlendirdiği referans noktalarını değiştirir. Bu durum hem öz-değer hem de ilişki doyumu üzerinde zorlayıcı etkiler yaratır:Birey kendini “yetersiz partner” olarak görmeye başlayabilir.İlişkideki sıradanlık “başarısızlık” gibi algılanabilir.Çiftler kendi hikâyelerini küçümseyebilir.Holmes (2007), bu durumun romantik ilişkilerde “gerçekçi olmayan kaderci beklentilere” dönüşebileceğini ve bireyleri sürekli hayal kırıklığına sürükleyebileceğini belirtir.Medya Okuryazarlığı Becerilerinin İlişkilerdeki Koruyucu RolüMedyanın güçlü etkisi karşısında en etkili çözüm, medya okuryazarlığı becerisinin ilişkiler özelinde geliştirilmesidir. Bu beceri:Kurgusal içerik ile gerçek ilişki dinamiklerini ayırt etmeyi,Sosyal medyanın seçiciliğini fark etmeyi,İdealize edilmiş romantik temsillerin yanılttığını anlamayı,Kendi ilişkisinin özgün değerini görmeyi,Dijital ipuçlarını doğru yorumlamayı,Algılanan kusurları dramatize etmemeyimümkün kılar.Bu farkındalık çiftlerin birbirine daha şefkatle yaklaşmasını ve ilişkiyi medya normlarına göre değil, kendi ihtiyaçlarına göre yapılandırmasını sağlar.Sonuç: Medya Bir Ayna Değil, Bir SahnedirMedya, romantik ilişkileri yansıtan bir ayna değildir; onları dramatize ederek sunan bir sahnedir. Bu nedenle ilişkileri medya sahnesiyle kıyaslamaya başladığımızda gerçekliği kaybederiz. Sağlıklı ilişki:görünürlük değil bağ,beğeni değil güven,performans değil iletişim,dramatik sahneler değil sürdürülebilir yakınlık,tıklanabilirlik değil duygusal emeküzerine kurulur.İlişkiler dijital kalıplara değil, iki insanın birbirine gösterdiği gerçek özen ve duyguya dayanır. Medya bu sürece eşlik edebilir; ancak ilişkiyi yönetmesine izin verilmemelidir.KaynakçaFardouly, J., & Vartanian, L. R. (2016). Social media and body image concerns: Current research and future directions. Current Opinion in Psychology, 9, 1–5.Holmes, B. M. (2007). In search of my “one and only”: Romance‐related media and beliefs in romantic relationship destiny. Electronic Journal of Communication, 17(3–4).Marshall, T. C. (2012). Facebook surveillance of former romantic partners. Cyberpsychology, Behavior, and Social Networking, 15(10), 521–526.Tiggemann, M., & Slater, A. (2014). NetGirls: The Internet, Facebook, and body image concerns in adolescent girls. International Journal of Eating Disorders, 47(6), 630–643.