AKTİF UNUTMA


Unutmak bazen bir nimet bazen de lanetimiz. Eğer bir sınavda yada mülakatta isek unutmaktan öyle korkarız ki hatırlayamama korkusu ve beraberinde cezvede köpüren kahve gibi yükselen kaygı seviyesi , hatırlanması istenilen bilgiye odaklanmayı ve dolayısıyla o hatırlamaya iliştirdiğimiz pek çok hayali ve hedefi engeller.

Fakat diğer yandan yaşadığımız travmatik anıları, ayrılıkları, kırgınlıkları, aldatılmaları, büyük acıları ya da öfkeden deliye döndüğümüz o olayı unutmak, yeni deneyimlere daha uyumlu tepkiler vermeyi, daha sağlıklı kararlar almayı sağlar. Yaşamın akışını yakalayabilmek, tekrar tat alabilmek çok büyük nimettir. Bunu farketmiş olacak ki “Her şeyi hatırlamak, bir tür deliliktir” der Freud.


Peki nasıl çalışır bu unutmak?


Bundan on sene öncesine kadar, araştırmacılar unutmanın, kullanılmayan bilgilerin ve anıların güneş ışığında kalan bir fotoğraf gibi zamanla solduğu, bozulduğu pasif bir süreç olduğunu düşünüyordu. Fakat daha sonra zihinsel süreçler üzerinde yakın zamanda yapılan çalışmalar istemediğimiz anıları da unutabileceğimizi gösterdi.

Aktif unutma diye bir şey mümkün olabilir mi, bir şeyi önemsiz olduğu için değil de, hatırlamak istemediğimiz için unutmak diye bir şey?


Teksas Üniversitesinde, hatırlama ve unutma sırasında beyin aktivitesini izlemek için fMRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) kullanarak bir çalışma yürütüldü ve Psikoloji ve Sinirbilim alanında yardımcı doçent Jarrod Lewis-Peacock, bilinçli ve aktif olarak bir şeyleri unutabilme yeteneğine sahip olduğumuzu, anıları silmenin pasif bir süreç olmadığını söyledi. Yine aynı ekipten psikolog Tracy Wang bilinçli olarak unutmanın, unutmak istediğimiz olaya tam bir odaklanma ile mümkün olduğunu söyledi. Bu çalışmada yapılan şaşırtıcı gözleme göre beyin bir olayı gerçekten unutmaya niyetlendiği anda hafızanın hareketliliği ciddi şekilde artıyor ve bu aktivasyon en üst düzeye geldiğinde aklımızdan çıkarmak istediğimiz anılar hızlı bir şekilde unutuluyor. Fakat beynin bunu nasıl yaptığı halâ bilinmiyor.

Bu çalışma, unutmanın, dikkati istenmeyen deneyimlerden uzaklaştırarak veya hafızanın geri çağrılmasını bastırarak değil de unutmak istediğimiz o yapışkan anıları bütünüyle ele alıp dikkatimizi yoğunlaştırarak mümkün olabileceğini anlatıyor. Bu bana, çok sevdiğim bir yazar olan Elif Şafak’ın 2012’deki TED konuşmasında bahsettiği “çemberin gücü”nü anımsattı. Yazar orada anneannesinin, istenmeyen bir sivilcenin yada cilt lekesinin etrafına bir daire çizip problemli bölgeye odaklanınca kısa sürede o lekelerin yok olup gittiğinden bahsediyordu. Yöntemleri çok benzer. Eğer hayatınızda bir şeyi yok etmek, istiyorsanız, bir yara izini yada size kötü hissettiren bir olayı, yapmanız gereken onu bir çember ile çevreleyip, odaklanıp, tetikleyicilerini ortadan kaldırmak ve kurutmak.


Çemberin gücünün aktif unutma ile daha net bir bağlantısını kuracak olursam; silmek istediğin anıyı bir çember içine al, üzerine derinlemesine düşün, onu besleyen kanalları keşfet ve tıka, o konuyla ilgili dile getirdiğin anılara dikkat et ki kendi dilin sana çelme takmasın ve unutuyorum derken daha da canlandırma, bu hafızayı kötüye kullanmak olur. Bilinçli ve aktif yürüttüğün tüm bu süreç sonucunda hatırlamak istemediğin o anı çizdiğin o çemberin içinde kuruyup gidecek.

Kulağa mucizevi geliyor. Aktif unutma konusundaki araştırmalar çoğaldıkça ve biz beynin daha nelere muktedir olabileceğini öğrendikçe yaşanılan karmaşık deneyimlerin içinden daha az tahribatla çıkabileceğiz ve belki de birçok hastalığın tedavisi için inanılmaz atılımlar gerçekleştirilecek.


Psikolog & Aile Danışmanı Ayşenur Akman












. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .


Yayınlanma: 17.11.2021 20:42

Son Güncelleme: 17.11.2021 20:42

##aktifunutma ##bilinçliunutma ##çemberingücü ##daireningücü ##travma ##unutmak ##psikoloji ##psikolog ##felâhpsikoloji ##ayşenurakman

Uzmanlıklar:

Depresyon ve Mutsuzluk , Varoluşsal Anlam Arayışı / Değersizlik Sorunları , Güven Kaybı / Aldatma / Aldatılma
Online TerapiOnline Ter...
süre 60 dk
ücret 650
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 60 dk
ücret 650
Bunları da sevebilirsiniz...

YENİLEYEBİLİR ENERJİ KAYNAĞI: UMUT

İstisnasız hepimizin deneyimli olduğu bir konu var, Umut etmek. Yaşadığını hisseden herkes aşina bu gökyüzü gibi mavi, güneş gibi parlak ve sarı eyleme. Umut, sanki doğuştan bahşedilmiş, sistemimize işlenmiş bir yeti. Kimimiz hayatına geçirebildi, kimimiz yanlış anladı umut etmenin doğasını ve kimimiz bilinçli olarak bıraktı sigarayı bırakır gibi. Umudunu besleyip koruyanlara ne mutlu. Fakat diğer yandan, hayalini kurduğumuz pek çok şeyi askıya almak zorunda kaldığımız, önümüzü göremediğimiz, insanın gözüne ışık yanağına pembelik veren dostlarıyla eskisi gibi kalabalık olamadığı, her şeyin online ama heveslerimizin giderek offline olduğu ve gelecek güzel günlere olan inancımızın çatırdadığı şu günlerde umut etme yetisini pek kullanamayanlarımıza da şaşırmamak lazım. Fakat umut kavramını konuşmamız lazım zira umut etmek ruh sağlığımızı dengede tutmanın ve psikolojik sağlamlığı arttırmanın dolayısıyla yaşam kalitemizi yükseltmenin en güçlü yollarından biridir.Umut nedir, nasıl umut edilir?Türk Dil Kurumu “Ummaktan doğan güven duygusu” diye açıklamış umudu. Erik Erikson’a göre kişinin isteklerini elde edebileceğine dair kalıcı bir inançtır. Erich Fromm istemek, istekleri gerçekleştirmek için yeni yollar bulmak ve vazgeçmemektir demiş. Snyder ise amaca ulaşmak için güdü ve bilişsel enerji, hedefe ulaşma ile ilgili her yolu düşünme ve planlama diye tanımlamıştır. Böyle bakıldığı zaman umut, planlı, sistemi olan, aşama aşama yapılan son derece aktif bir süreç. Halbuki bir çoğumuzun yanlış anladığı haliyle, gerçekleşmesini istediğimiz bir konuyla ilgili sadece iyiyi güzeli umarak olumlu düşünelim olumlu olsunculuk yaptığımız, edilgen, pasif bir bekleyişti umut etmek. Bu yazının temel amacı umut etmedeki aktif umut-pasif umut farkındalığını uyandırmaya çalışmaktan ziyade başta bahsettiğim umut etme yetisi körelmiş, hayalini kurduğu ve bulmak istediğini aradığı yolda karşısına çıkan ilk engele acizlik göstren, ”ya hedefime ulaşamayıp çok üzülürsem” korkusuyla yada “zaten başaramazdım” kabulüyle kendi potansiyeline bir şans vermeden umut etme konusunda kendisini frenleyen hatta kötü bir alışkanlığı bırakır gibi bırakan kimilerimize “umut güzel şey” diyebilmek Nietzsche’nin aksine.“Umut kötülüklerin en fenasıdır” der Friedrich Nietzsche. Öyle midir sahi? Kötülük müdür umut sizce de? Bu sefer makalelere, filozoflara ya da istatistiklere bakmayalım da sonuçlar, dersler çıkarmaya değer büyüklükte görmediğimiz küçük detaylara bir çevirelim başımızı, içinde titizlikle yürütülmüş çalışmalar kadar güvenilir sonuçlar barındıran minnacık detaylara. Mesela bir bebeğin yüzlerce kez düşüp ama yine hevesle heyecanla kalkışına, yeterli olgunluğa gelince tıpış tıpış yürüyüşüne hatta pat pat koşuşuna bakalım ve şaşıralım öğrenmediği çaresizliğe. Başından ayrılmadan, umutsuzluk hastalığına kapılmadan emek verilen, vazgeçilmeyen işlere bakalım, aradığını bulanlara soralım umutsuz olur muydu diye. Evrene bakalım, evrendeki bizi, bizdeki evreni okuyalım. Doğaya, doğadaki ümitvâr olma haline bakalım. Baharda gelincikler açtığında Van Gölündeki İnci Kefali’nin yaşamını sürdürebilmek için akış yönünün tersine olan umut dolu hayat yolculuğuna bakalım. Bu balık Van gölünün tuzlu-sodalı sularında yumurta bırakamadığı için ilkbahar aylarında büyük sürüler halinde bazen tırmanarak bazen uçarak, ters yönde hızla akan suya aldırmadan akarsulara göç ediyor ve bu yolculuk öyle büyük dersler taşıyor ki bizler için. Sanmıyorum ki bir tane inci kefali bile “benim umudum yok nasıl olsa bu dereye varamam” diyip yola koyulmasın. Hepsi varacağı yeri bilen koca bir adam gibi umutla çıkıyor yola. İşte bu yüzden, çok da bilimsel olmayan bu yazıdan çokça güvenilir çıkarımlar yapabiliriz. Biz de İnci Kefali gibi içimizdeki umudu ve mücadelemizi yitirmeyelim ya da bebekler gibi popomuzun üstüne düşüversek de kalkalım yeniden. Diyeceğim o ki umut öyle bir yakıt ki, kaynağına para vermezsin, atığı yoktur, yenilenebilir ve hatta yenileyebilir enerji kaynağıdır, “güzel şeydir”.Psikolog & Aile Danışmanı Ayşenur Akman. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Ayşenur AKMAN 17.11.2021

TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU

TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞUKişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik oluşturan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilere ruhsal travma denir.Ruhsal açıdan travmatik bir olaya maruz kalan kişide aşağıda belirten belirtilerin bir aydan daha uzun sürmesi ve işlevsellikte bozulmaya neden olması halinde Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısı konulur.-DSM-5’te TSSB belirtileri 4 grupta toplanmıştır:İstem dışı travmatik olayın yeniden deneyimlenmesi :•Yaşanan olaya ilişkin tekrarlayıcı anılar ve kabuslar.* •Disosiyatif tepkiler (Flashback). Çocuklarda oynanan oyunlarda travmanın yeniden canlandırılması.*•Travmatik olayı çağrıştıran uyaranlarla karşılaşınca ruhsal sıkıntı yaşama.*(savaş alanını çağrıştıran helikopter sesi)Olayla İlgili Uyaranlardan Kaçınma:•Olay(lar)ı simgeleyen içsel uyaranlardan (düşünce, duygu, anı vb.) kaçınma.•Olay(lar)ı simgeleyen dışsal uyaranlardan (insanlar, yerler, nesneler vb.) kaçınma.[Bir gece canlı canlı toprağa gömülen bir Türk depremzede kapalı mekanlarda uyumaktan kaçınmıştır (McNally,2003).]Duygudurum ve Bilişsel Değişimler:•Travmatik olayın belirli bir yönünü hatırlayamama.•Abartılı ve tekrarlayıcı olumsuz inançlar.•Olaylar için kendini veya başkalarını suçlama.•Olumsuz duygudurum•Önemli aktivitelere duyulan ilgide veya katılımda azalma.•Başkalarından kopma ya da yabancılaşma (7 yaş altı, sosyal içe çekilme).•Sürekli biçimde olumlu duygular yaşayamama.Artmış Uyarılmışlık ve Tepkisellik:•Saldırganlık, öfke patlamaları, kızgınlık.*•Sakınmaksızın davranma veya kendine zarar verici davranışlarda bulunma.•Her an tetikte olma.•Abartılı irkilme tepkisi gösterme.•Konsantrasyon bozukluğu.•Uyku bozukluğu.TSSB geliştiği zaman belirtiler kronik olabilmektedir. TSSB tanısı alan insanlarla yapılan bir çalışmanın ardından birkaç yıl sonra tekrar görüşüldüğünde hastaların yarısında tanı kriterlerini taşıyan belirtilerin hâlâ sürdüğü gözlenmiştir (Perkonigg, 2005).-Tanı için bu belirtilerin 1 aydan fazla sürmesi gerekmektedir.Belirtiler 3 aydan az sürüyorsa Akut TSSB,3 aydan fazla sürüyorsa Kronik TSSB,Belirtiler olaydan en az 6 ay sonra başlıyorsa Geç Başlangıçlı denir. Belirtiler 1 aydan kısa sürüyorsa Akut Stres Bozukluğu adını alır. EPİDEMİYOLOJİEpidemiyoloji, stresin yoğunluğuna göre değişir.Genel yetişkin nüfustaki yaygınlığı % 1-%12 arasında değişir.TSSB belirtileri tecavüz kurbanlarının % 94’ünde, savaş gazilerinin % 40’ında bulunmaktadır. (?)Kadınlar erkeklerden iki kat daha fazla oranda TSSB geliştirme olasılığına sahiptir (Breslau ve ark., 1999).Tekrar yaşama ile ilgili belirtiler başlangıçta ön plandayken, daha sonra kaçınma belirtileri belirginleşebilir.TSSB, daha çok genç erişkin, bekar, boşanmış, dul, ekonomik yönden zayıf ya da sosyal yönden izole kişilerde görülmektedir. Risk altındaki kişilerde (savaş, çatışma, cinayet ya da doğal afet yaşama gibi) oran %58’e kadar çıkabilmektedir.İnsanların neden olduğu travmaların, doğal felaketlerden daha fazla TSSB oluşturduğu bilinmektedir. Savaşı yaşamış kişilerde; %17-45İşkence görmüş gruplarda; %23-54Tecavüz kurbanlarında; %25-50Doğal afet popülasyonunda: %3-59Savaşın şiddetine maruz kalmış sivil halkta TSSB oranı askerlere oranla çok daha yüksek ØBosna’da, savaştan sonra yapılan bir araştırmada, sivil halk arasında TSSB oranı %60’tan yüksek bulunmuşØVietnam savaşı sonrasında askerler arasında yapılan araştırmada; farklı travmalara maruz kalan erkeklerin %15.2’sinin, kadınların ise %8.5’inin TSSB tanı ölçütlerini karşıladığı belirlenmişØAraştırma sonuçları savaşa katılmış 3.140.000 erkek askerin yaklaşık 479.000’inin araştırmanın yapıldığı dönemde TSSB tanısı aldığını gösteriyorØFalkland Savaşı’nda görev alan bir grup İngiliz askeriyle savaştan 5 yıl sonra yapılan görüşmede, araştırmaya katılan askerlerin %22’sinde TSSB saptanmışØFarklı savaşlarda benzer sonuçlar…Vakalarda, TSSB’nin yanı sıra diğer birçok rahatsızlık eştanı olarak görülebilmektedir. Araştırmacılar, temsil edici bir toplum örneklemi ile yapılan bir çalışmada, katılımcılarla 3 yaşından 26 yaşına kadar düzenli aralıklarla tanıya yönelik değerlendirme görüşmeleri yapmışlardır. 26 yaşına kadar TSSB tanısı alan insanların hemen hemen %93'ünün 21 yaşına kadar bir başka psikolojik rahatsızlık tanısı daha aldığı görülmüştür. En yaygın olarak görülen rahatsızlıklar arasında kaygı bozuklukları, majör depresif bozukluk, madde kullanımı ve davranım bozukluğu yer almaktadır (Koenen, Moffitt, Poulton ve ark.,2007).ØTSSB’de yaşam boyu komorbid psikiyatrik bozukluk gelişme riski %70 civarındadır (Breslau ve ark. 1997). ETİYOLOJİTSSB’nin etiyolojisinde birden fazla etmenin yer aldığı düşünülmektedir. Stresör, temel ortaya çıkarıcı etken olmakla birlikte, aynı travmatik olayı yaşayan herkeste TSSB ortaya çıkmamaktadır. Stres kaynağının hasta için öznel anlamının önemi üzerinde giderek birleşilmektedir. Çeşitli etnik-kültürel, psikolojik, biyolojik, ailesel ve sosyal etkenlerin bozukluğun patogenezinde yeri vardır.Ø15 yaşından önce psikolojik travma yaşamış olma, sosyal desteğin yetersiz olması psikiyatrik hastalığa yatkınlık özellikle anksiyete bozukluğu ve major depresyon gibi hastalıklar geçirmiş olma, 10 yaşına gelmeden aileden ayrılmış olma, yatkınlığı gösteren faktörler olarak düşünülmektedir (Özgen ve Aydın, 1999).TEDAVİTravma sonrası stres bozukluğu tedavisinde ilaçla tedavinin etkisini inceleyen seçkisiz atamalı ve kontrollü uygulamaların yer aldığı bazı çalışmaların varlığı bilinmektedir (Stein, Ipser ve Seedat, 2000). seçici seretonin geri alım inhibitörü (SSRI) adı verilen bir grup antidepresanın, travma sonrası stres bozukluğunun tedavisinde de etkili olduğu gösterilmiştir ancak ilaçla tedavi sonlandığında nüksetmenin oldukça yaygın olduğu bilinmektedir. Bundan dolayı ilaç tedavisiyle birlikte travma alanında çalışan bir uzmandan terapi desteği almak çok çok önemlidir.SONUÇTravmanın şiddeti bir kişinin TSSB geliştirip geliştirmeyeceğini belirlemektedir.TSSB, travmayla karşılaşınca ya da sonraki birkaç yıl içinde başlamakta, bundan sonraki birkaç yılda semptomlar artmakta ve plato çizerek sürmektedir. Belirtiler zamanla dalgalanmalar gösterebilmekte, stresli dönemlerde yoğunlaşabilmektedir.Hastaların yaklaşık %30’u tam olarak düzelme gösterirken, %60’ının belirtileri hafif – orta derecede sürmekte, %10’unun belirtileri ise değişmeden kalmakta ya da daha da kötüleşmektedir. Tedaviden yararlananlarda, yıllar sonra yine ciddi bir stresörle karşılaşma durumunda belirtilerin yeniden ortaya çıkması sık karşılaşılan bir durumdur. Travma süresi uzadıkça TSSB’nin ortaya çıkma ve kronikleşme potansiyeli de artmaktadır.**İyi sosyal desteğe sahip bireyler, hastalığa ve özellikle ağır formlarını yaşamaya daha az eğilimlidirler.