AKTİF UNUTMA


Unutmak bazen bir nimet bazen de lanetimiz. Eğer bir sınavda yada mülakatta isek unutmaktan öyle korkarız ki hatırlayamama korkusu ve beraberinde cezvede köpüren kahve gibi yükselen kaygı seviyesi , hatırlanması istenilen bilgiye odaklanmayı ve dolayısıyla o hatırlamaya iliştirdiğimiz pek çok hayali ve hedefi engeller.

Fakat diğer yandan yaşadığımız travmatik anıları, ayrılıkları, kırgınlıkları, aldatılmaları, büyük acıları ya da öfkeden deliye döndüğümüz o olayı unutmak, yeni deneyimlere daha uyumlu tepkiler vermeyi, daha sağlıklı kararlar almayı sağlar. Yaşamın akışını yakalayabilmek, tekrar tat alabilmek çok büyük nimettir. Bunu farketmiş olacak ki “Her şeyi hatırlamak, bir tür deliliktir” der Freud.


Peki nasıl çalışır bu unutmak?


Bundan on sene öncesine kadar, araştırmacılar unutmanın, kullanılmayan bilgilerin ve anıların güneş ışığında kalan bir fotoğraf gibi zamanla solduğu, bozulduğu pasif bir süreç olduğunu düşünüyordu. Fakat daha sonra zihinsel süreçler üzerinde yakın zamanda yapılan çalışmalar istemediğimiz anıları da unutabileceğimizi gösterdi.

Aktif unutma diye bir şey mümkün olabilir mi, bir şeyi önemsiz olduğu için değil de, hatırlamak istemediğimiz için unutmak diye bir şey?


Teksas Üniversitesinde, hatırlama ve unutma sırasında beyin aktivitesini izlemek için fMRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) kullanarak bir çalışma yürütüldü ve Psikoloji ve Sinirbilim alanında yardımcı doçent Jarrod Lewis-Peacock, bilinçli ve aktif olarak bir şeyleri unutabilme yeteneğine sahip olduğumuzu, anıları silmenin pasif bir süreç olmadığını söyledi. Yine aynı ekipten psikolog Tracy Wang bilinçli olarak unutmanın, unutmak istediğimiz olaya tam bir odaklanma ile mümkün olduğunu söyledi. Bu çalışmada yapılan şaşırtıcı gözleme göre beyin bir olayı gerçekten unutmaya niyetlendiği anda hafızanın hareketliliği ciddi şekilde artıyor ve bu aktivasyon en üst düzeye geldiğinde aklımızdan çıkarmak istediğimiz anılar hızlı bir şekilde unutuluyor. Fakat beynin bunu nasıl yaptığı halâ bilinmiyor.

Bu çalışma, unutmanın, dikkati istenmeyen deneyimlerden uzaklaştırarak veya hafızanın geri çağrılmasını bastırarak değil de unutmak istediğimiz o yapışkan anıları bütünüyle ele alıp dikkatimizi yoğunlaştırarak mümkün olabileceğini anlatıyor. Bu bana, çok sevdiğim bir yazar olan Elif Şafak’ın 2012’deki TED konuşmasında bahsettiği “çemberin gücü”nü anımsattı. Yazar orada anneannesinin, istenmeyen bir sivilcenin yada cilt lekesinin etrafına bir daire çizip problemli bölgeye odaklanınca kısa sürede o lekelerin yok olup gittiğinden bahsediyordu. Yöntemleri çok benzer. Eğer hayatınızda bir şeyi yok etmek, istiyorsanız, bir yara izini yada size kötü hissettiren bir olayı, yapmanız gereken onu bir çember ile çevreleyip, odaklanıp, tetikleyicilerini ortadan kaldırmak ve kurutmak.


Çemberin gücünün aktif unutma ile daha net bir bağlantısını kuracak olursam; silmek istediğin anıyı bir çember içine al, üzerine derinlemesine düşün, onu besleyen kanalları keşfet ve tıka, o konuyla ilgili dile getirdiğin anılara dikkat et ki kendi dilin sana çelme takmasın ve unutuyorum derken daha da canlandırma, bu hafızayı kötüye kullanmak olur. Bilinçli ve aktif yürüttüğün tüm bu süreç sonucunda hatırlamak istemediğin o anı çizdiğin o çemberin içinde kuruyup gidecek.

Kulağa mucizevi geliyor. Aktif unutma konusundaki araştırmalar çoğaldıkça ve biz beynin daha nelere muktedir olabileceğini öğrendikçe yaşanılan karmaşık deneyimlerin içinden daha az tahribatla çıkabileceğiz ve belki de birçok hastalığın tedavisi için inanılmaz atılımlar gerçekleştirilecek.


Psikolog & Aile Danışmanı Ayşenur Akman












. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .


Yayınlanma: 17.11.2021 20:42

Son Güncelleme: 17.11.2021 20:42

Ayşenur AKMAN
Ayşenur AKMAN
Psikolog
Uzmanlıklar: Depresyon ve Mutsuzluk, Varoluşsal Anlam Arayışı / Değersizlik Sorunları, Güven Kaybı / Aldatma / Aldatılma
Ben Ayşenur. Girne Amerikan Ünivers Devamını oku
Online Terapi
süre 60 dk
ücret 650
Yüz Yüze Terapi
süre 60 dk
ücret 650
Bunları da sevebilirsiniz...
travma-nedir-travmanin-belirtileri-nelerdir

TRAVMA VE TÜM BELİRTİLERİTravma Nedir?Kişinin başa çıkmakta zorlandığı, Bütünlüğünü tehdit edici olarak hissettiği, Ölüm düşüncesinin zihninde dolaştığı,Normal yaşam deneyimlerinin dışındaki olaylara travma denir.*Freud “travma”yı normal zamanlarda egoyu içsel ve dışsal uyaranların akınından koruyan, koruyucu kalkanında bir yırtılma, delinme olarak ifade etmektedir.Ruhsal Travma;Kişi, gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisinin veya başkalarının fiziksel bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir. (DSM IV) ØKişinin tepkileri arasında aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme görülür.(Not: Çocuklar bunların yerine dağınık (dezorganize) ya da ajite davranışlarla tepkilerini dışa vurabilirler.) Travmatik OlayDoğrudan yaşanılan ya da doğrudan tanıklık edilen ya da aile bireyi ya da yakın arkadaşın başına gelen ya da mesleki olarak deneyimlenen gerçek göz korkutucu bir biçimde ölümle ya da ağır yaralanmayla karşı karşıya gelmiş ya da cinsel saldırıya uğramış olma (DSM-5)ØTravma göreceli bir şeydir; bir durumun özellikleri (tehdit edicilik) ile kişinin özellikleri (kişisel başa çıkma mekanizmaları) arasındaki bir ilişkidir. Tehlikenin doğası, bireyin başa çıkma yeteneğinden daha ağır basarsa “tutarsızlık deneyimi” ortaya çıkar ve bu yüzden de çok çarpıcı bir duruma dönüşür. Bu nedenle herhangi bir kişi bir durum yalnızca stresli ve zor olarak yaşarken bir başkası için aynı durumun travmatize edici olması anlaşılır bir şeydir (Ruppert, 2011). Bir başka deyişle travmayı oluşturan şey yaşanan olaydan öte o olayı yorumlama biçimimizle ilgilidir.Yaş, deneyim, cinsiyet, farkındalık veya önceden travma deneyimine sahip olma durumlarının herhangi biri yaşanan olayın travmatize edici olup olmamasını belirleyebilir.Travma temel olarak duygularımız düzeyinde etkin olur. Travmatik durum duyguları karmakarışık yapar ve zarar verebilecek olağanüstü bir duyarlılık oluşturur. Travmatik Olay SınıflamasıDoğal olaylar ( deprem, sel, yangın )İnsan elinden kasıtlı olarak çıkan olaylar ( savaş, şiddet, taciz )Kazalar (iş ve trafik vb.)Travma Yaşantılarının Ortak Özellikleri Kontrolün devre dışı kalmasıİnsan kavrayışının dışında olmasıAni ve beklenmedik olaylar olmasıO anda yaşanan olaydan kaçısın olmamasıKişiyi kendi yaralanabilirliğiyle yüzleştiriyor olmasıKişiyi yoğun korku, dehşet, çaresizlik içinde bırakmasıKendimize / yakınlarımıza / sevdiklerimize karşı gerçek tehdit algısıTravma Sonrasında Görülen Duygusal BelirtilerŞokKorku ve kaygıÜzüntüKendini SuçlamaÖfke ve HuzursuzlukÇaresizlikDisosiyasyonSaldırganlıkDonuklukÜmitsizlikTravma Sonrasında Görülen Bilişsel BelirtilerKarar almada güçlük çekmeZaman kavramını algılamada değişiklikTravmatik durumlara karşı aşırı bir duyarlılık haliGerçek dışı imgelenmelerKarşılaştığı travmaya inanamamaDikkat dağınıklığıHafıza bozukluğuİntihar DüşünceleriFlashbeckler yaşama (Olayla ilgili görüntüler ve olayı tekrar tekrar yaşama )Beden algısındaki değişikliklerTravma Sonrasında Görülen Fiziksel BelirtilerYorgunlukBitkinlikUykusuzluk ve uyku sorunlarıBedensel yakınmalarAşırı uyarılmaİştah Bozuklukları (artma ve azalma)Baş ağrısıGürültüye karşı hassasiyetKalp sıkışmasıNefes darlığıMide yanması mide bulanmasıTravma Sonrasında Görülen Sosyal ve Davranışsal BelirtilerSürekli aynı şeyle uğraşmaÜrkeklikAlkol ve madde kullanımıKendiyle ilgilenmeme, içe kapanmaYeme ve uyku bozukluğuOlayı hatırlayabilecek yerlerden durumlardan kaçınmaKonuşmamaHiçbir şey olmamış gibi davranma*Travmatik yaşantı sonucunda temel inançlarımızda (güven, değer, sevgi, önem) bazı sarsılmalar meydana gelir:Güvende değilim ve bir daha asla güvende olmayacağım.Kendi evim ve başka hiçbir yer benim için güvenli bir yer değil.Benim dünyamda da hiçbir şeyi önceden kestirmek mümkün değil.Tehlikelerden korunabilmem mümkün değil.Terk edileceğim.Yalnız kalamam. Önemsizim.Benim yüzümden oldu. Bu bir yıkım ve o da bana verilmiş bir ceza.Tekrardan aynı şeyi yaşayacağım ve elimden hiçbir şey gelmeyecek.Temel inançlarımızdaki bu ve benzeri sarsılmaları onarmazsak yerini psikopatolojik bir rahatsızlığa bırakabilir.(Travmalardan sonra en çok görülen iki hastalık depresyon ve travma sonrası stres bozukluğudur. İlerleyen süreçte bu iki hastalığı da ele alacağız.)Travmanın Israrcı YapısıTravmayı anlamaktan “zaman her şeyin ilacıdır” sözünün geçerli olmadığını bilmek çok önemlidir. Genelde endişe ve stres yaratan durumlarda huzur ve sessizlik zamanları büyük yarar sağlar, vücudun, ruhun ve maneviyatın sağlığını yeniden kazanmasını beraberinde getirir. Ama travma için genelde tersi geçerlidir. Ruhsal dengeyi sürdürme mücadelesi süregider. Travmayı bilinçli farkındalığın uzağına itebilmek için yapılan bölüme ve bölüp ayırma (splitting and splitting-off) süreci ruhsal güç ve enerjiyi sürekli tüketerek kaynakları bitirir. İçsel ruhsal yapı ve onun uyumu ve esnekliği zaman geçtikçe ciddi bir biçimde kaybedilebilir.Travma yaşamış kişi için dışarıdan bakıldığında durum zamanla normale dönmüş gibi görünse de içsel olarak travmanın üstesinden gelme süreci sanıldığı kadar kolay gerçekleşmeyebilir. Hatta zamanla iyileşmek yerine kötüleştiği bile söylenebilir. Kişinin kendi incinebilirliği ile yüzleşmesi ve bunu kabul etmesi zor bir süreçtir. Hasar görmüş kişiliği kontrol altında tutmak ve tüm ruhsal sistemi yeterince sabit halde tutabilmek için gitgide artan miktarda enerjiye ihtiyaç duyulur. Bu ise zamanla kişiye büyük bir yorgunluk bırakır.İnsan doğası travmadan kurtulmak için acil durum stratejileri sağlasa da travmanın ilişkisel ruhsal düzeyde tamamen alt edilebilmesi doğal yolla kendi kendine iyileşme kapsamında gerçekleşmez. Travmayı yenmek çok katmanlı bir süreçtir.Kötü yaşantıların üstesinden gelmek için tek başınıza savaşmak zorunda değilsiniz. Profesyonel destek almak işleri çok kolaylaştıracaktır.Kendinizde veya yakınlarınızda travmatik yaşantılar sonucunda ruhsal sorunlar gözlüyor iseniz, psikoterapi hizmetine başvurmaktan çekinmeyin.Sevgilerimle… Yazıyı Oku

Uzman: İclal Havva KÖPRÜCÜ DUVAR

Yayınlanma: 27.03.2022

Çocukluk çağındaki deneyimlerimiz ileri yaşlarımızdakine nazaran benliğimizde daha büyük bir etkiye sahiptir. Çocukluk dönemindeki deneyimler, her zaman bir anı olarak tüm görselliği ya da yarattığı duyusal etkilerle hatırlanamasa bile karakterimiz, dünya görüşümüz ve ilişkilerimiz üzerinde etkilidir. Çocukluk çağında olumlu pek çok deneyim gibi olumsuz deneyimler de yaşanabilmektedir. 18 yaşından önce deneyimlenen olumsuz bazı durumlar çocukluk çağı travmaları olarak adlandırılmaktadır.Çocukluk travması, çocukken maruz kalmış olabileceğiniz üzücü deneyimlerin tamamıdır. Bu üzücü olaylar fiziksel, cinsel veya duygusal istismarlar veya fiziksel ya da duygusal ihmal olabilir. Sevilen bir kişinin kaybı, terk edilme, dehşete düşmenize sebep olabilecek herhangi bir yaşam olayı (kazalar, afetler, tartışmalar vb.), fiziksel şiddet gibi travmatik olaylar gelişim çağında yaşandığında yetişkinlik döneminde de hayatın neredeyse her alanında etkilerini yaşamak mümkündür.Çocukluk döneminde çocuk, bakım vereni tarafından yeterince ilgi, şefkat, sevgi, destek görürse; fiziksel ihtiyaçları iyi bir şekilde karşılanırsa yetişkinlik döneminde travmayla ilgili belirtiler yaşama ihtimali de azalıyor. Öte yandan; olumsuz yaşam olayları, bakım veren kişinin ilgisiz olması, gelişme döneminde çocuğa yeterli desteğin verilmemesi, ihtiyaçlarının karşılanmaması çocuğun travma yaşamasına sebep olabiliyor.Travmatik olaya birden çok defa maruz kalan çocuklar yetişkinlikte psikiyatrik rahatsızlıklara yakalanmak konusunda, bir defa maruz kalanlara göre daha yüksek bir orana sahip oluyorlar. Ayrıca araştırmalara göre bazı travma türleri ile ruhsal sorunlar arasında bağlantılar bulunuyor. Örneğin, cinsel ve fiziksel istismara maruz kalma ile borderline kişilik bozukluğu arasında güçlü bir ilişki bulunuyor. Diğer yandan travma sonrasında yaşanan benlik saygısında düşüş ve umutsuzluğun depresyona sebep olduğu düşünülüyor. Çocukluk çağı travmalarının yetişkinlikte ilişkili bulunduğu diğer sorunlar ise travma sonrası stres bozukluğu, kaygı bozuklukları, yeme bozuklukları, somatizasyon bozukluğu, psikotik bozukluklar olarak sıralanabilir.-Duygusal bağları, insanlarla ilişkiler kurmayı hayatlarımızın erken dönemlerinde öğrenmeye başlarız. Yaşamımızın ilk yıllarında, hayatta kalabilmek için ihtiyaç duyduğumuz, güvendiğimiz ve bağlandığımız kişiler bize zarar verdiğinde ya da bu kişilerin eksikliğini duyduğumuzda ilişki kurmak konusunda yanlış bir öğrenme sürecine maruz kalmış oluruz. Bu yüzden çocukluk çağında yaşadığımız travmalar, yetişkinlik döneminde ilişkilerimizi olumsuz yönde etkileyebiliyor.BAĞLANMA STİLLERİBağlanma Teorisi (Bowlby, 1969), çocukluk ve yetişkinlikteki yakın ilişkilerimizi anlamlandırmak amacıyla geliştirilen teoriler arasında belki de psikoloji biliminde en çok etki bırakan ve bilimsel kanıtlar açısından en zengin teori olarak görülüyor.İlk zamanlarda çocuk-ebeveyn ilişkisini daha iyi anlayabilmek amacıyla ortaya atılmış olsa da artık yetişkinlerin ilişkilerini incelemekte de sıklıkla kullanılıyor. Bu teorinin temelinde insanlarıngüven, huzur, sevgi gibi ihtiyaçlarını bir başkasından sağlama ihtiyacı yatıyor. Bağlanma teorisine göre, bu ihtiyaç çocuklukta ebeveynlere karşı hissedilirken ileri yaşlarda bu figürün yerini genellikle romantik partnerler alıyor.-Teoriye göre, erken çocukluk döneminde ebeveynlerimizle yaşadığımız deneyimler, ileride yakın olduğumuz insanlara karşı beklentilerimizi de şekillendiriyor.• Güvenli BağlanmaBu bağlanma stiline sahip kişiler, diğer insanlarla güvene dayalı ve yakın ilişkiler kurmaya yatkındırlar. Sevmekten ve sevilmekten çekinmezler. Yakınlıktan kaçınmazlar ve sevdiği kişilere bağlı olma eğilimindedirler.• Kaygılı-Kaçıngan BağlanmaKaygılı-kaçıngan bağlanan kişiler bir yandan yakınlık kurmak isterken diğer yandan başkasına güvenmekten korktukları için samimi ilişkiler kurmakta güçlük çekiyorlar. Sevdiklerinin onları önemsemediğini ve umursamadığını hissedebilirler.• Kaçıngan BağlanmaKaçıngan bağlanan kişiler, çevresindekilerle yakınlık kurmaktan korkarlar. Birileriyle yakın ilişkiler kurduklarında özgürlükleri elinden alınmış gibi hissedebilirler. İlişki kurduğu kişilere güvenmeyebilirler, onlarla derin duygularını paylaşmazlar. Duygusal olarak ulaşılamaz gibi görünürler. Sevdiklerinin de duygusal ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanabilirler. Önemli gördükleri kişilerden ilgi ve sevgi beklerler ancak aynı düzeyde sevgi ve ilgiyi karşı tarafa vermekten kaçınırlar. Sevgi ve ilgi ihtiyaçları olsa da özellikle romantik ilişkilerden uzak dururlar.• Kaygılı BağlanmaKaygılı bağlanma eğiliminde olan kişiler sürekli terk edilme korkusu yaşarlar. Sevdiklerinin onları terk edip gideceklerini düşünürler. Romantik ilişkilerde partneriyle uzak kaldığında aldatılmaktan endişe duyarlar. İlişkilerini hayatlarının merkezine alırlar ve ilişkileri hakkında çok fazla düşünürler.BAĞLANMA DÜZLEMİ-Bilişsel düzeyde, güvenli bağlanma türüne sahip kişiler diğer insanlara güvenme konusunda daha olumlu oluyorlar ve diğer insanların yakınlık beklentilerini karşılayabileceklerine inanıyorlar. Diğer bağlanma türlerinin bu konuda genel olarak olumsuz olduğu görülüyor. Kaygılı veya kaçıngan bağlanan kişiler, diğer insanlara güvenemeyeceklerini düşünüyorlar.-Duygusal düzeyde, güvenli bağlanan kişiler her zaman arkalarını kollayacak ve ihtiyaç duyduklarında danışabilecek birileri olduğunun farkında oluyor ve sosyal ilişkilerinde kendilerini daha güvenli ve rahat hissediyor. Bu nedenle de hayatı normal temposunda yaşamak ve sosyalleşmek bu kişiler için daha kolay oluyor. Öte yandan, bağlanma kaygısı yüksek olan kişiler ilişkilerine dair daimi bir korku ve kaygı hissi taşıyor; diğer insanların onlara ihtiyaç anında destek vermeyeceği konusunda endişeleniyorlar. Bağlanma kaçınması yüksek olan insanlar ise kaçınma ve öfke gibi negatif duygular taşıyor. Bu kişiler diğer insanlarla olan ilişkilerini sınırlama ve diğer insanların yanındayken kendilerini rahatsız hissetme eğilimi gösteriyorlar.-Davranışsal düzeye bakıldığında, güvenli bağlanan kişiler bir sorunları olduğunda genellikle yakınlarıylasağlıklı iletişimkuruyor ve onlardan destek alıyorlar. Bağlanma kaygısı yüksek olanlar isestressinyalleri yayıyor ve bunların başkaları tarafından anlaşılmasını bekliyorlar. Ek olarak, sıklıkla ilgi talep etme veöfkegösterme gibi davranışlar sergiliyorlar. Bağlanma kaçınması yüksek olan kişiler ise genellikle diğer kişilerden bir beklentiye girip talepte bulunmak yerine kendilerini geri çekiyorlar.Yukarıda detaylarından bahsettiğimiz bağlanma stillerinden güvenli bağlanma dışındaki tüm bağlanma stilleri sağlıksızdır. Çocukluk travmalarının sebep olabileceği bu sağlıksız bağlanma stillerinin, yetişkinlik döneminde yaşadığımız tüm ilişkileri şekillendirebilecek kadar kuvvetli etkileri vardır. Bağlanma stillerinize göre ilişkiler kuruyor fakat bunu her gün bilinçli bir şekilde karar vererek yapmıyor olabilirsiniz. Kontrolünüz dışında gerçekleşiyor ve çocukluk travmalarınızdan kaynaklanıyor olabilir. Fakat bu, size çaresiz hissettirmemeli. Çünkü böyle devam etmek zorunda değil. Sizler de bu bağlanma stillerinden herhangi birine kendinizi yakın hissediyorsanız, iyileşmek için zamana ve sabırlı olmaya ihtiyacınızın olduğunu unutmamalısınız. Bir uzman yardımıyla üzerinde çalışabilir ve üstesinden gelebilirsiniz.Sevgilerimle… Yazıyı Oku

Uzman: İclal Havva KÖPRÜCÜ DUVAR

Yayınlanma: 17.04.2022

Terapilerde hem terapistin hem de danışanların uyması gereken kurallar, danışan/terapist hakları ve bazı etik ilkeler vardır. Daha önce terapi almadıysanız bu süreçte nelere dikkat etmeniz gerektiğini, seansların işleyişini veya ne yapıp yapmamanız gerektiğini bilmemekten kaynaklı endişeler duyabilirsiniz. Terapi sürecinin sınırlılıklarını kısaca derledim. Keyifli okumalar dilerimTürk Psikologlar Derneği (TPD) tarafından yayınlanan Etik Yönetmeliği’ne göre terapilerde uyulması gereken bazı etik kurallar vardır ve psikologlar terapileri bu etik kurallar çerçevesinde gerçekleştirir. Etik Yönetmelik’teki bazı önemli kodları şu şekilde açıklayabiliriz:Danışan olarak terapilere başlamadan önce dikkat etmeniz gereken en önemli etken terapistinizinpsikoloji lisans diplomalı bir psikologolmasıdır. Terapistinize lisansını ne üzerine yaptığını, yeterliliklerini ve özgeçmişiyle ilgili herhangi bir akademik ayrıntıyı sormaktan çekinmeyin. Kişisel gelişim, yaşam koçluğu ve/veya bambaşka lisanlardan mezun olup herhangi bir geçerliliği ve güvenilirliği olmayan psikoloji eğitimlerini tamamlayarak kendini psikolog olarak tanıtan kişilerden uzak durun. Aynı şekilde eğitimini sorduğunuz “terapist” size net bir bilgi vermiyorsa da dikkatli olmakta fayda var. “Lisansınız ne üzerine” sorusuna gerçek bir psikolog lafı dolandırmadan “psikoloji” cevabını verecektirPsikoloğunuz, terapiler boyunca en yüksek yararı gözetmek ve zarar vermekten kaçınmak için elinden gelen her şeyi yapmalıdır ve mümkün olan her imkanı danışanına sunar.Psikolog, yakınlık ve cinselliğin, hizmet verdikleri ile ilişkisini doğrudan ya da dolaylı biçimde etkileyebileceğinin farkındadır. Bu durumla bağlantılı olarakilişkinin özelleşmesi ve cinselleşmesinden kaçınır.Çünkü bu tür ilişkiler gerekli mesleki mesafeyi azaltır, profesyonel ilişkiyi zedeler, çıkar çatışması ve kötüye kullanıma yol açabilir ve en önemlisihizmet verdiği kişiye zarar verir.Sonuç olarak; psikolog, halen hizmet verdiği kişilere cinsel ima ve yaklaşımlarda bulunmaz, onları taciz etmez ve onlarla cinsel ilişkiye girmez.Etik Yönetmelikteki “çoklu ilişkiler” kodunda psikoloğun danışanıyla terapist-danışan ilişkisi dışında bir ilişkiye girmesi, danışanının yakınlarından biri ile ilişki içinde olması, özetle danışan ve terapist rollerinden başka bir ilişki rolüne girmelerine değinilir. Eğer psikolog verdiği hizmet sırasında çoklu ilişki yüzünden nesnelliğini, yetkinliğini ve etkinliğini yitirecekse; ya da hizmet verdiği kişileri sömürecek ve zarar verecek ise çoklu ilişkilere girmekten kaçınır veya gerekli durumlar içinde danışanın çıkarları en iyi şekilde gözetilerek sorun çözülmeye çalışılır. Çoklu ilişkiler konusunasık karşılaşılan konulardanörnekler verecek olursak,terapist ve danışan seans odası dışında arkadaşça buluşamazlar,hediye alıp veremezler,birbirlerini gidecekleri yere bırakmayı teklif edemezleryani kısaca danışanın terapisti olma dışındaki herhangi bir davranışta bulunamazlar, bu tür davranışlar etik ihlal olarak sayılabilir.Danışan olarak bilmeniz gereken en önemli haklarınızdan biri psikoloğunuzungörevini kötüye kullanmaktan kaçınmailkesine uyuyor olduğundan emin olmaktır. Bu etik kod şu durumları kapsar:– Psikolog, psikoloji bilgisini baskı aracı olarak kullanmaz ve insanlardan zorla bilgi almaz. İnsanları itiraf ettirmek için zorlamaz. Kendi keyfî merak duygusunu tatmin etmek için terapi ile ilgisiz kişisel sorular sormaz, soruları mutlaka terapötik bir amaç gütmektedir.-Bir insanı, dünya görüşünü, cinsel yönelimini, politik, dini ve ahlaki inançlarını açıklaması, yadsıması ya da değiştirmesi yönünde zorlamaz. 6. Terapinin başında psikoloğunuz size gizlilik ilkelerini açıklamalıdır. Ses/görüntü kaydedecekse bundan önce mutlaka danışanın iznini almalıdır.– Psikolog, elde ettiği gizli tutulması gereken bilgileri, gerekirse; isim ve ayrıntıları saklı tutarak, sadece bilimsel ya da profesyonel amaçlar için profesyonel kişilerle paylaşır, hizmet verdiği kişilerle mesleki ilişki içinde elde ettiği özel bilgileri medyaya açıklamaz, kendisinden psikoterapi hizmeti alan kişilerin medyada teşhir edilmesine göz yummaz. Psikolog yazılı ve sözlü raporda, süpervizyon sırasında ve konsültasyonlarda sadece iletişimin amacına uygun ve gerekli bilgiyi vermekle yetinir.-Psikolog kişiye özgü özel bilgileri, o kişi ya da kurumun ya da velayet sahibinin iznini aldıktan sonra ilgili yetkililere verebilir.-Hizmet verileninkendine, psikoloğa ve diğer insanlara yönelik bir zarar vermiş ve/veya verecek olma durumusöz konusu isegizlilik ilkesi göz ardı edilebilir. 7. İnsan haklarına saygı ve ayrımcılık yapmama konusunda hassas olunmalıdır. Psikolog, her durumda insan haklarına ve onuruna saygı gösterir.Yaş, kimlik, cinsiyet, cinsel kimlik, cinsel yönelim, etnik köken, din, mezhep, sosyo-ekonomik düzey ve engelli oluşa karşı ayrımcılık yapmaz. 8.Psikoterapiile ilgili temel kurallar da şu şekilde özetlenebilir:Psikolog, yardım için başvuran kişiyi, kendisinin yararlı olamayacağını düşünüyorsa, danışan olarak kabul etmeme konusunda karar verme hakkına sahiptir.Psikolog danışanı, mümkün olan en kısa zamanda, sağaltım süreci, ücreti, üçüncü şahıslar ile ilgili koşullar ve gizliliğin sınırları hakkında bilgilendirir. Danışanlara sorularının yanıtlanması olanağını sağlar.Psikolog, danışanının özgür iradesini tanır ve korur. Bu ilkeye göre, danışan profesyonel ilişkiyi istediği zaman başlatma ve bitirme hakkına sahiptir.Danışanlar, kullanılacak olan yöntem ve teknikler, tekniklerin yararları ve riskleri ve olası diğer yöntemler konusunda bilgilendirilir ve onayları alınır.Terapi seanslarında hem danışanların hem de terapistlerin bilmesi gereken etik kurallar temel olarak bu maddeler etrafında şekillenmiştir. Ben bu yazımda en sık karşılaşılan problemlerle ilgili olan etik kodlara değinmek istedim. Daha fazla bilgi ve bu kodların detaylarına ulaşmak için Türk Psikologlar Derneği Etik Yönetmeliği’ni okuyabilirsiniz.TPD Etik Yönetmeliği okumak için tıklayabilirsiniz:https://www.psikolog.org.tr/tr/files/folder/etik-yonetmeligi-x389.pdf Yazıyı Oku

Uzman: Feyza AĞZITEMİZ

Yayınlanma: 17.12.2020