1. Uzman
  2. Ayşenur AKMAN
  3. Blog Yazıları
  4. YENİLEYEBİLİR ENERJİ KAYNAĞI: UMUT

YENİLEYEBİLİR ENERJİ KAYNAĞI: UMUT


İstisnasız hepimizin deneyimli olduğu bir konu var, Umut etmek. Yaşadığını hisseden herkes aşina bu gökyüzü gibi mavi, güneş gibi parlak ve sarı eyleme. Umut, sanki doğuştan bahşedilmiş, sistemimize işlenmiş bir yeti. Kimimiz hayatına geçirebildi, kimimiz yanlış anladı umut etmenin doğasını ve kimimiz bilinçli olarak bıraktı sigarayı bırakır gibi. Umudunu besleyip koruyanlara ne mutlu. Fakat diğer yandan, hayalini kurduğumuz pek çok şeyi askıya almak zorunda kaldığımız, önümüzü göremediğimiz, insanın gözüne ışık yanağına pembelik veren dostlarıyla eskisi gibi kalabalık olamadığı, her şeyin online ama heveslerimizin giderek offline olduğu ve gelecek güzel günlere olan inancımızın çatırdadığı şu günlerde umut etme yetisini pek kullanamayanlarımıza da şaşırmamak lazım. Fakat umut kavramını konuşmamız lazım zira umut etmek ruh sağlığımızı dengede tutmanın ve psikolojik sağlamlığı arttırmanın dolayısıyla yaşam kalitemizi yükseltmenin en güçlü yollarından biridir.


Umut nedir, nasıl umut edilir?


Türk Dil Kurumu “Ummaktan doğan güven duygusu” diye açıklamış umudu. Erik Erikson’a göre kişinin isteklerini elde edebileceğine dair kalıcı bir inançtır. Erich Fromm istemek, istekleri gerçekleştirmek için yeni yollar bulmak ve vazgeçmemektir demiş. Snyder ise amaca ulaşmak için güdü ve bilişsel enerji, hedefe ulaşma ile ilgili her yolu düşünme ve planlama diye tanımlamıştır. Böyle bakıldığı zaman umut, planlı, sistemi olan, aşama aşama yapılan son derece aktif bir süreç. Halbuki bir çoğumuzun yanlış anladığı haliyle, gerçekleşmesini istediğimiz bir konuyla ilgili sadece iyiyi güzeli umarak olumlu düşünelim olumlu olsunculuk yaptığımız, edilgen, pasif bir bekleyişti umut etmek. Bu yazının temel amacı umut etmedeki aktif umut-pasif umut farkındalığını uyandırmaya çalışmaktan ziyade başta bahsettiğim umut etme yetisi körelmiş, hayalini kurduğu ve bulmak istediğini aradığı yolda karşısına çıkan ilk engele acizlik göstren, ”ya hedefime ulaşamayıp çok üzülürsem” korkusuyla yada “zaten başaramazdım” kabulüyle kendi potansiyeline bir şans vermeden umut etme konusunda kendisini frenleyen hatta kötü bir alışkanlığı bırakır gibi bırakan kimilerimize “umut güzel şey” diyebilmek Nietzsche’nin aksine.


“Umut kötülüklerin en fenasıdır” der Friedrich Nietzsche. Öyle midir sahi? Kötülük müdür umut sizce de? Bu sefer makalelere, filozoflara ya da istatistiklere bakmayalım da sonuçlar, dersler çıkarmaya değer büyüklükte görmediğimiz küçük detaylara bir çevirelim başımızı, içinde titizlikle yürütülmüş çalışmalar kadar güvenilir sonuçlar barındıran minnacık detaylara. Mesela bir bebeğin yüzlerce kez düşüp ama yine hevesle heyecanla kalkışına, yeterli olgunluğa gelince tıpış tıpış yürüyüşüne hatta pat pat koşuşuna bakalım ve şaşıralım öğrenmediği çaresizliğe. Başından ayrılmadan, umutsuzluk hastalığına kapılmadan emek verilen, vazgeçilmeyen işlere bakalım, aradığını bulanlara soralım umutsuz olur muydu diye. Evrene bakalım, evrendeki bizi, bizdeki evreni okuyalım. Doğaya, doğadaki ümitvâr olma haline bakalım. Baharda gelincikler açtığında Van Gölündeki İnci Kefali’nin yaşamını sürdürebilmek için akış yönünün tersine olan umut dolu hayat yolculuğuna bakalım.

Bu balık Van gölünün tuzlu-sodalı sularında yumurta bırakamadığı için ilkbahar aylarında büyük sürüler halinde bazen tırmanarak bazen uçarak, ters yönde hızla akan suya aldırmadan akarsulara göç ediyor ve bu yolculuk öyle büyük dersler taşıyor ki bizler için. Sanmıyorum ki bir tane inci kefali bile “benim umudum yok nasıl olsa bu dereye varamam” diyip yola koyulmasın. Hepsi varacağı yeri bilen koca bir adam gibi umutla çıkıyor yola.

İşte bu yüzden, çok da bilimsel olmayan bu yazıdan çokça güvenilir çıkarımlar yapabiliriz. Biz de İnci Kefali gibi içimizdeki umudu ve mücadelemizi yitirmeyelim ya da bebekler gibi popomuzun üstüne düşüversek de kalkalım yeniden.


Diyeceğim o ki umut öyle bir yakıt ki, kaynağına para vermezsin, atığı yoktur, yenilenebilir ve hatta yenileyebilir enerji kaynağıdır, “güzel şeydir”.



Psikolog & Aile Danışmanı Ayşenur Akman






. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .


Yayınlanma: 17.11.2021 20:54

Son Güncelleme: 17.11.2021 20:54

##psikoloji ##psikolog ##felâhpsikoloji ##ayşenurakman ##umut ##mücadele ##aktifumut ##pasifumut ##farkındalık ##friedrichnietzsche

Uzmanlıklar:

Depresyon ve Mutsuzluk , Varoluşsal Anlam Arayışı / Değersizlik Sorunları , Güven Kaybı / Aldatma / Aldatılma
Online TerapiOnline Ter...
süre 60 dk
ücret 650
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 60 dk
ücret 650
Bunları da sevebilirsiniz...

GÜLME TERAPİSİ

Hakkında yüzlerce konuşma dinlediğimiz, onlarca kitap, makale okuduğumuz bir konu; dilimize pelesenk olmuş bir kelime “stres”. Hepimizin fikri ve kuracak en az on cümlesi vardır bu konu hakkında. Çeşit çeşit tarif edebiliriz stresimizi çünkü yaşıyoruz onu ve beraberinde getirdiği duygusal ya da fiziksel harabiyeti. Stres anında vücudumuzun her noktasıalarm verir, ter bezi etkinliği artar, tükrük azalır, mide asidi artar, kan basıncı yükselir, sindirim yavaşlar, kalp atışı hızlanır vs. Stres ve kaygı insanın doğasında vardır ve belirli bir oranda yaşanması da gereklidir ancak kişi sürekli stresli bir hal içindeyse yani stresi kronik hale gelmişse işte o zaman bir saatli bomba harekete geçer. Psikolojik olarak başlayan sıkıntılar zaman içinde fizyolojik birer hastalığa dönüşür. Bu şekilde gelişen hastalıklara “psikosomatik hastalıklar” denir. Kalp rahatsızlıkları, sindirim bozuklukları (mide ülseri, onikiparmak bağırsağı ülseri, kolit), yüksek tansiyon, astım, uykusuzluk, migren, amfizem vs. gibi birçok işlevsel bozukluğun kökeninde kronik stres vardır.Stresin yönettiği bu psikosomatik hastalıkların ortak özelliği kişiyi lanetli bir kısır döngünün içine sokması. Mesela, stresli bir kişi mide rahatsızlığı için doktora gider, sıkıntı verici bir dizi tıbbi tahlil yapılır, ki bu gergin bir süreçtir stresi besler, ilaçlar kullanır ve hastalığın belirtileri hafifler. Ta ki kişi stres yaratıcı bir başka olayla karşılaşana dek. Yaşanılan herhangi bir kötü olay, işlerin yoğunluğu, üzüntü, ayrılık, yas vb. durumlarda mide sancıları geri gelir ya da bu sefer vücut yeni bir psikosomatik rahatsızlık icat ederve bu kısır döngü böyle sürer gider.Bu stresli insanları psikosomatik hastalıkların lanetli çemberinden dışarıya nasıl çıkarabilirz?Psikanaliz, psikoterapi, davranışçı teknikler, yatıştırıcılar, antidepresanlar, rahatlama teknikleri, yoga vs. Bu metotların hepsi değerli, yararlı ve bazen de etkilidirler ama bir yöntem daha var. Keyfe göre evde ya da toplum içinde uygulanabilen, psikolojik ve nöropsikolojik olarak dikkat çekici bir etkisi olan basit, doğal, hiçbir ön hazırlık gerektirmeyen, kolay bir yöntem: Gülmek.Gülmek sağlıktır. İnsanlık bu gerçeği tarihin en eski devirlerinden beri bilmektedir. Hatta Siyular, Apaçiler ve Komançiler gibi Kuzey Amerika yerlilerinde, hastalıkların sorumlusu olarak gördükleri kötü ruhları kovmak için kabilenin diğer üyelerini güldürmekle görevli olan “soytarı şifacılar” varmış. Gülmek, 1995 yılında da ilk defa bir terapi yöntemi olarak geliştirildi. Hindistanda bir tıp doktoru olan Madan Kataria “Gülmek en iyi ilaçtır” diyerek “Gülme Terapisi” programını hazırlamış.Bu terapi modeli nefes egzersizleriyle kişinin karın kaslarını kullanarak solumasını, diyaframın eğitilerek kahkaha atabilmesini öğretmeyi amaçlıyor ve temelde şunu söylüyor bize,Yaşamın bütün fiskeleri, strese girmek ya da gülmek için bir fırsattır. Biz gülmeyi seçelim. Mutluluğun ve zevkin hakkını verelim. Sağduyumuzu yardıma çağırıp günlük üzüntülerimizi, kaygılarımızı doğru değerlendirelim. Kendimizi yoksunluklarımızın, başarısızlıklarımızın, başımıza gelen kötü olayların komik yanlarını yakalamaya alıştıralım. Kaç yaşında olursak olalım oyun oynamayı ihmal etmeyelim. Mesela kim önce gülerse o kaybetmesin oyunlarımızda, ilk ve daha çok gülen kazansın. El kızartmaca oynayalım evdekilerle, fıkralar anlatalım olmadı gıdıklayalım kendimizi. Bu reçete çok komik gelecek size ama belki de mide sancılarınıza, kalp rahatsızlığınıza bu çok komik ve maliyetsiz reçete son verecek. Günde en az altı dakika karnımızı tuta tuta, katıla katıla, eğer becerebiliyorsak gözümüzden yaş gelene kadar gülelim. Niye mi? Çünkü iyi niyetli, içten, açık, zevkli bir gülme beynimizdeki doğal morfinimiz olan endorfinin salgılanmasını başlatır. Acının yatışmasını, yanma hissinin azalmasını sağlar. Gülmek kalp ritmimizi yavaşlatır, atar damardaki tansiyonu düşürür, hazmı düzenler; nefes almaya, beyin faaliyetine ve cinsel güce olumlu etkide bulunur. Gülmek, kaslarda ve nefes alma faaliyetinde gösterdiği etkiyle bizi boğan, saran ve sıkan stresten kurtarır. Gülmek kaslarda fırtınalar yaratır, yumuşak ve zinde kılıcı nefes alıp verme sağlar ve gerilime, öfkeye son verir. Strese karşı kesin bir silah olan sempatik ve parasempatik sistemin kaygılı kişilerde bozulmuş olan dengesini yeniden kurar. Günlerimizin içine serpiştirilmiş gülme, sağlığımızın koruyucu meleği, kalpleri yumuşatan mor milka ineğidir. :)Stresi kronikleşmiş olanlar, saatli bombası elinde patlayanlar, bu lanetli kısır döngüden çıkamayanlar size sesleniyorum : Beynimiz ne yaparsak inanıyor, mış gibi yapıyoruz gerçek oluyor. Bir İngiliz atasözü der ki “Fake it until you make it.” (Gerçeğini yapıncaya kadar taklidini yap.)Gülün yahu gülün! Patlatın kahkahayı ! Psikolog & Aile Danışmanı Ayşenur AKMAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Ayşenur AKMAN 17.11.2021

Kaygı ile Başa Çıkmanın Yolları: Hayat Devam Ediyor, Sen de Edebilirsin!

Kaygı… Tanıdık bir duygu değil mi?Kalp hızlanır, nefes daralır, zihin sanki aynı cümleyi durmadan tekrarlar: Ya kötü bir şey olursa?Hepimiz zaman zaman bu duyguya kapılıyoruz. Kaygı, aslında hayatta kalmamızı sağlayan bir alarm sistemi. Ama bu alarm günün her saati çalmaya başladıysa, işte orada durup kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: “Ben bu duyguya hizmet mi ediyorum, yoksa onun esiri mi oluyorum?”İşte tam da bu noktada, kendi deneyimlerime ve danışanlarımla yaptığım çalışmalara dayanarak bazı öneriler paylaşmak istiyorum.1. Nefesinle Bağ Kur: En Yakın Dostun YanındaKaygı geldiğinde nefesini fark et. Hızlanıyor mu? Sığ mı? Düzensiz mi?Derin ve yavaş bir nefes, beynine “güvendesin” mesajı verir. Her gün 5 dakika, sadece nefesine odaklandığın bir zaman dilimi yarat. Gözlerini kapat, burnundan yavaşça nefes al ve aldığın sürenin iki katı kadar sürede ver.Bu egzersiz, zihnini sakinleştirmek için kullanabileceğin en basit ama en etkili araçlardan biridir. Ve nefes pratiği, sadece kaygı anlarında değil, gün içerisinde içsel duruşunu güçlendirmek için de bir köprü olabilir.2. Düşüncelerini Sorgula, Onlarla ÖzdeşleşmeKaygılı zihnin en sevdiği şey: felaket senaryoları yazmak.“Ya başarısız olursam?”, “Ya hasta olursam?”, “Ya herkes beni yargılıyorsa?”Bu düşünceler gelir, ama onlarla gitmek zorunda değilsin. Her düşüncenin gerçek olmadığını bilmek, sana zihinsel bir mesafe kazandırır.Bir düşünce geldiğinde kendine sor:“Bu düşüncenin kanıtı var mı?”“Bu düşünce bana hizmet ediyor mu?”“Bu düşünceyi bir arkadaşım düşünüyor olsaydı, ona ne derdim?”Bu içsel sorgulama, zihinsel esnekliğini artırır ve otomatik düşüncelerin üzerindeki gücünü fark etmeni sağlar.3. Bedeni Unutma: Hareket Et, Serotonin SalKaygı sadece zihinsel değil, bedensel de bir deneyimdir. Omuzların gerginse, dişlerini sıkıyorsan, kasların kasılmışsa bedenin sana sesleniyor olabilir.Günde 20 dakikalık bir yürüyüş bile zihinsel berraklık sağlar. Hareket ettiğinde beyin kimyan değişir. Yoga, dans, hafif koşular... Hangisi seni çağırıyorsa, onunla başla.Unutma, beden harekete geçince zihin de peşinden gelir. Ve bu hareket hali, zihninde sıkışan enerjiyi de dönüştürmenin en doğal yollarından biridir.4. Rutinler Oluştur: Belirsizliğe Karşı DüzenZihin, belirsizlikten korkar. Kaygı çoğu zaman “Ne olacağını bilmiyorum” düşüncesinden beslenir. Bu yüzden gününe küçük ama düzenli alışkanlıklar yerleştirmek faydalı olur.Sabahları güne aynı saatte başlamak, kahveni belirli bir ritüelle hazırlamak, uyumadan önce kitap okumak...Bu basit alışkanlıklar zihnine “kontrol sende” mesajı verir. Rutin, kaygının içinde bir sabit nokta yaratır. Küçük bir düzen duygusu, büyük bir içsel dengeyi beraberinde getirebilir.5. Sosyal Destek: Yalnız DeğilsinKaygı kendini yalnız ve anlaşılmamış hissettirebilir. Oysa bir duygunun ağırlığını azaltmanın en insani yolu, onu paylaşmaktır.Güvendiğin biriyle konuşmak, sadece dinlenilmek bile iyileştiricidir.“Beni anlıyor musun?” sorusuna “Evet” cevabını almak, bazen haftalarca yapılan iç konuşmadan daha etkilidir. Utandığın ya da zayıf hissettiğin anlar da dahil olmak üzere, insani olan her şey paylaştıkça hafifler.6. Duygulara İzin Ver: Direnç Değil, Alan AçKaygı geldiğinde çoğumuz onu hemen bastırmak, yok etmek isteriz. Oysa bastırılan duygu daha güçlü şekilde geri döner.Bazen sadece şunu söylemek bile bir dönüşüm yaratır: “Evet, şu an kaygılıyım. Bu da insani bir deneyim.”Kendine şefkatle yaklaşmak, zor duygulara alan açmak demektir. Ve o alan, iyileşmenin başladığı yerdir. Çünkü bastırmak yerine kabul etmek, zihinsel direnci azaltır ve daha sakin bir içsel diyalog başlatır.7. Medya Tüketimini Azalt: Zihnini Koruma Altına AlGün içinde sürekli bildirimlere, kötü haberlere ve kıyaslamalara maruz kalmak kaygıyı artırır.Sosyal medyada geçirdiğin süreyi azalt, ekran detoksları yap. Zihnine daha fazla sessizlik ve boşluk tanı.Bazen bir pencereden dışarı bakmak, zihnini yüzlerce story’den daha fazla dinlendirir. Ve bu sessizlikte iç sesini yeniden duyma fırsatı bulursun.8. Profesyonel Destek Almak: Yardım Aramak CesarettirEğer kaygı gündelik yaşamını zorlaştırıyorsa, yalnızca tekniklerle sınırlı kalmamak gerekir.Psikoterapi, kaygının kökenine inmek, düşünce kalıplarını fark etmek ve yeni yollar geliştirmek için güçlü bir destek alanıdır.Unutma, yardım istemek zayıflık değil; iyileşme iradesidir. Bir uzmandan destek almak, yaşam kaliteni artırmanın en değerli yollarından biridir.9. İyi Olma Hali Bir Hedef Değil, Bir YolculukturKendine şunu hatırlat: İyi hissetmek, hep mutlu olmak demek değil.Zor duygular da yaşamın bir parçası. Kaygı da senin bir parçan ama seni tanımlayan şey değil.Ve bu yazıyı okuyorsan; demek ki içten içe bir şeyleri dönüştürme arzun var. Bu niyet bile başlı başına iyileştirici.Her duygunun, özellikle kaygının bile sana anlatmak istediği bir şey vardır. Onu bastırmak yerine dinlemeyi denediğinde, içinde daha önce fark etmediğin bir bilgelik uyanabilir. Belki uzun süredir kendini çok zorladığını fark edersin. Belki kontrol etme çabalarının seni ne kadar yorduğunu…Kendinle yeniden tanıştığın bu farkındalık anları, dönüşümün başlangıç noktasıdır.Bazen bir durmak yeterlidir. Kendine şu soruyu sor: “Şu an en çok neye ihtiyacım var?”Belki bir bardak su, belki 10 dakikalık sessizlik, belki sadece bir omzuna dokunan el. Kaygıyı anlamak; zihnini yargılamak değil, ihtiyaçlarını fark etmeyi öğrenmektir.Ve unutma, bu yolculukta zaman zaman aynı yere geri dönebilirsin. Bu da çok insani.Önemli olan hep ileri gitmek değil; düştüğünde kendine nasıl davrandığın. Kaygıyla başa çıkmak, sadece teknikler değil, kendinle kurduğun ilişkiyle ilgilidir. Ve sen, o ilişkiyi her gün yeniden kurabilirsin.Son Söz: Bu da Geçer, Sen de GelişirsinKaygı hep olacak. Ama sen artık onunla başa çıkmanın yollarını biliyorsun.Bu yolda attığın her küçük adım, içindeki dengeye bir adım daha yaklaştırır. Kendine karşı nazik, sabırlı ve dürüst kal.Ve bazen sadece şunu hatırla: “Kaygı geçer. Ama sen, bu deneyimden daha güçlü bir şekilde geçip gidersin.”

Akın GÜÇLÜ 07.04.2025