DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU
Dikkat süresi kısa, dikkati çabuk dağılan, fiziksel ve sözel olarak aşırı hareketli, cevaplarında aceleci olan çocuklar 1940’lardan beri psikolog ve psikiyatristlerin inceleme alanı olmuş. İlk tanımlama 1902 yılında İngiltere’de yayınlanan makaleden sonra gerçekleşmiştir. DEHB üzerine vaka sayısı oldukça fazla ve araştırma sayısı da buna oranla çok fazla.
Sınıflama Sistemi
·Bileşik görünüm:
Hem A1 (dikkatsizlik), hem de A2 (aşırı hareketlilik/dürtüsellik) tanı ölçütleri karşılanmıştır. Klinikte en sık gördüğümüz genellikle bileşik tip bozukluk olmaktadır.
·Dikkatsizliğin baskın olduğu görünüm
·Aşırı hareketliliğin/dürtüselliğin baskın olduğu görünüm
Dikkat Eksikliği
Öğrenmenin şartları, zihinsel yeti ve dikkatin kaliteli bir şekilde sürdürülmesidir. Yani dikkat öğrenebilmemiz için olmazsa olmaz bir alandır. Dikkat eksikliği ise çabuk sıkılmak demektir. DE tablosunda, bazı özel alanlarda sıkılmama aşırı odaklanma diyebiliriz. Bu özel alanlar, haz ve ilgi duydukları noktalardır ve çok iyi odaklanabilirler. Örneğin çocuk bilgisayar oyunlarına ya da puzzle parçalarına dikkatini çok iyi verebilir. O yüzden genel anlamda sınıflandırma yapmadan, vaka odaklı çalışmak her zaman daha verimli olacaktır.
Sadece dikkat eksikliğinin olduğu grupta; bazen aşırı hareketli olmayan hatta durgun diyebileceğimiz bazı çocuklar da bu tanıma girer.
DEHB biyolojik kökenli bir problemdir. (%80’in üzerinde) Temelde çevresel nedenlerle oluşmaz. Yine de yatkınlık anlamında veya sınırlılık düzeyinde genetik, bireylere özgü temelleri vardır. Ancak çevre hastalığın seyrini değiştirebiliyor, tabloyu kötüleştirebiliyor ya da tam tersi iyileştirebiliyor. Özellikle çocukların aile içi dinamiklerinin olgunlaşması ya da gelişmemiş olması DEHB için önemli bir risk faktörü oluşturmaktadır. Yürütücü işlev fonksiyonlardaki bozukluklara bağlı oluşur. Ancak biliyoruz ki bu işlev; yaşla, toplumsal etkiler altında ve eğitimle en fazla gelişen zihinsel işlevlerdir.
Bu çocuklar kronolojik yaşa uygun dikkat süresinde ve kurallara dayalı davranışta belirtiler gösterirler. Yürütücü işlev fonksiyonları birbirleriyle ardışık hareketleri sağlıklı yapmamızı sağlar. Organizasyon, planlama, zamanı yürütebilme, öncelikleri belirleme, unutmama, kendimizi frenleyebilme gibi.
Bozulan noktalardan biri de planlama ve organizasyondaki sorunlardır.
1. Planlamayla ilgili ciddi sorun yaşarlar.
2. Planlamayı yaparken zamanı yönetemezler, zamanı ayarlayamazlar. Örnek: her sabah okula gitme konusu kaosa dönüşür. Hazırlanamaz, servis dışarıdan korna çalar. Çünkü önceliklerini belirleyememiştir.
3. Günlük hayatta unutma durumları yaşarlar. Örnek: Sifonu çekmeme olayı… Çocukta unutma var, planlama yok. Çünkü o sırada aklında başka şeyler var.
4. Organizasyon eksikliğinden ötürü öncelikleri belirleyemezler.
Dürtüsellik
Doğuştan itibaren kontrolde zafiyet yaşayan bir çocuk grubudur. Bazı kişilerin kontrol becerisi daha az gelişir ya da neredeyse hiç gelişmez. Kontrol becerisi (fren sisteminin) çok az olması ya da hiç olmaması, çocuğun dışarıdan aldığı uyarıları öğrenmesine rağmen uygulayamamasına neden olur. Ardından çocukta ortaya çıkan davranış bozuklukları ile beraber toplum tarafından aile suçlamalara yersiz ve kötü ithamlara maruz kalır. Aslında kimsenin zihninde dürtüsellik diye bir kavram oluşmaz. Ancak öyle bir durumdur ki, kişinin hayatına ve geleceğine mal olabilir.
Dürtüsel çocuklar genelde kuralları bilemezler, öğrenemezler ya da kuralları bildikleri halde uyamazlar. Kuralların çocuğa defalarca anlatılmasına rağmen sürekli istenmeyen davranışın yeniden yapılması karşı taraftaki ebeveyni çileden çıkarabilir. Yukarıda bahsettiğimiz DE üzerinde aile bir nebze tolerans gösterebilir. Ancak dürtüsel bir çocuk karşısında, durumlara karşılık tolerans göstermek çok zor olur hatta hiç olmayabilir.
10 yaş öncesinde; Dürtüsellik/Karşıt Gelme Bozukluğu olarak karşımıza çıkan çocuğa müdahale edilmediğinde yaklaşık %50’sinde davranış problemleri katlanarak büyür ve 10 yaşından sonra; davranım bozukluğu olarak kendisini gösterir. Yine çocuk burada da tedavi edilmemişse ya da iyi yönetilmemişse geri dönüşü pek te mümkün olmayan bir yola girerek 18 yaş sonrasında; Antisosyal KB dediğimiz psikopat bir kişi olarak karşımıza gelecektir.
Yani burada erken teşhis ve ailenin bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi çok önemli. Çocuk en başta, dürtüsellik kısmında tedavi edildiğinde, ileride ortaya çıkacak sıkıntıların önü kesilmiş olur.
Tanı ve Belirtileri
Üç temel alanda (Dikkat/konsantrasyon, hiperaktivite, dürtüsellik) klinik özellikleri varsa, baskınsa ve çocuğun işlevselliğini etkiliyorsa, özellikle sosyal adaptasyon yönünü önemli ölçüde bozuyorsa, akademik alanda performansını etkiliyorsa, ilişki kurma ve sürdürmede zorluk yaşıyorsa DEHB’nun habercisi olabilir. Bozukluklar mutlaka kendini okul ve ev ortamında beraber göstermelidir.
· Dikkat Eksikliği Alanındaki Belirtileri;
Dikkat yürütücü, bilişsel bir fonksiyondur. Bu fonksiyonları etkileyen durumlar;
1. Dikkatini odaklamada ve sürdürmede zorluk
2. Dikkatsizliğe bağlı hatalar yapmak
3. Sıklıkla dinlemiyormuş gibi gözükmek
4. Görevleri organize etmede zorlanma
5. Sıklıkla talimatlara uymada zorlanma
6. Öğrenmede zorluk (Bilgiyi depolamada ve geri çağırmada zorluk yaşarlar. Çünkü bunun için dikkat gereklidir.)
7. Bilgiyi süzmek konusunda eksiklik (Etraftaki her bir uyarana ilgi gösterirler. Böylece gerekli gereksiz tüm bilgiler hatırlanır.)
8. Başka bir uyaranla dikkatinin çabuk dağılması; “Kendimi sanki televizyon izlerken her an biri kanalları değiştiriyormuş gibi hissediyorum. Tam derse ilgimi veriyorum, peş peşe düşünceler aklıma geliyor.” Aslında sınıfta çocuğu düşünceler, görüntüler ve sesler alıkoyar ve dikkati sürekli dağılır.
9. Okulda her gün bir şeyini unutma ya da kaybetme (Okul çağı çocuklarının öyküsünde okulda kalem, defter, çanta, hırka unutma gibi durumlar görülür. Çünkü çocuk eve dönerken kendine ait olan sınırları bilişsel olarak çizmekte sorun yaşarlar. Ya da evde eşyalarını koyduğu yerleri unutabilirler.)
10. Uzun süreli zihni çaba gerektiren görevlerden kaçınmak, ödev verildiğinde tamamlamakta zorlanma (Çünkü odaklanamazlar. Yetişkinlerde de görüşmeyi uzun süre sürdürmekte zorluk çektikleri görülür. Çünkü etraftaki diğer uyaranlar çelinebilirliği artırdığı için uzun süre konuşmak neredeyse imkansızdır.)
· Hiperaktivite Alanındaki Belirtiler;
Aileler hiperaktiviteyi “sanki çocuğa motor takmış gibi” olarak ifade ederler. Bu durum evde olduğu gibi okulda da böyledir. Öğretmenden bir gözlem raporu istesek tipik notları olacaktır. Mesela “derslerde sürekli ayağa kalkıp geziyor, başka sıralara geçiyor, arkadaşlarını rahatsız ediyor, sınıftan çıkmaya çalışıyor” gibi ifadeler. Bu durumda çocuğun sadece dikkatsizlikle ilişkili fonksiyonları bozulmamıştır. Aynı zamanda çocuğun motor fonksiyonlarını denetlemekle ilgili de bir problemi vardır. Hiperaktif çocuklar genellikle sakar olarak olarak görülür. Özellikle bu çocuklarla gözlem yaptığımızda sürekli bir yerde oturmada yerinden kalkmasalar bile devamlı hareketlilik hali vardır.
Hareketlilik en çok hangi ortamlarda artıyor?
Günlük yaşamda; Sofradayken, televizyon seyrederken, lokanta ve sinemada, yatma zamanında, arabada iken, giyinirken, banyoda yıkanırken, evde misafir varken, misafirlikteyken, alışveriş dükkanlarında, evde bir iş verildiğinde, anne telefondayken, kendi başına oynarken, başkaları ile oynarken kendini belli eder.
1. Yerinde olamamak, kıpır kıpır olma hali
2. Sıklıkla sırayı terk etmek
3. Aşırı düzeyde ve uygunsuz bir şekilde koşmak veya tırmanmak
4. Sessiz oynamada zorlanma
5. Sürekli hareket halinde olma
6. Aşırı düzeyde konuşma
· Dürtüsellik Alanındaki Belirtiler;
Genellikle çocuk düşünmeden hareket eder. Arabalara dikkat etmeden topun arkasından caddeye koşar, oda içinde koştururken saksıya çarpar, sınıfta öğretmen yönerge verirken sonuna kadar dinleyemez ve soru bitmeden cevap vermeye kalkışır (böylelikle sıkça anlamadan cevap vererek hata yapar). Çocukları disipline etmek zordur, çünkü söyleneni dinlemedikleri için kendilerinden isteneni de bilemezler. Yani çocuk düşünceye fırsat vermeden davranıma geçiş yapar. Genellikle arkadaş ilişkileri olumsuz etkilenir ve uyum sağlayamaz.
Tüm bu yetersizlikler çocuğun elinde olmayan nedenlerden kaynaklanır. Çocuğa “dikkat et” “iyi düşün” gibi sürekli yönerge vermenin yararı olmaz.
1. Sıklıkla daha soru bitmeden cevaplamak için atlama
2. Kendine sıra gelmesini beklemekte zorlanma
3. Sıklıkla başkalarını rahatsız etme
Tedavi Yöntemleri
1. Psikoeğitimde
Aileye ve bazen de çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine göre anlayabileceği derecede psikopatolojiyi anlatmak gerekiyor. Ayrıca aileye dışarıdan sürekli telkinler gelmektedir; iyi yetiştiremediniz, şımarttınız, iyi anne baba olamadınız, çok taviz verdiniz vs. İşte tam bu noktada aile psikopatolojiyi ıskalayıp kendine ya da çocuğa yüklenmeye başlarlar. Sorunu şımarıklık, bir eğitim sorunu olarak değerlendirirler ve çoğunlukla çocuğa yüklenirler. Ailenin bunları zihinsel olarak kavramasına hizmet edilmezse evde çatışmalar sürekli devam eder. Amaç var olan süreci nasıl yöneteceklerini aileye öğretmek olacaktır.
DEHB’nda Anne Baba Eğitimi (8 hafta)
2. İlaç Tedavisinde
İki nedenle DEHB’nda ilaç kullanımı uygulanır;
· Var olan dikkat eksikliği çocuğun zekasına göre akademik performansını çok aşağı çekiyorsa (dikkatini veremiyor, matematik öğrenemiyor, okuması kötü, ders dinleyemiyor, ödev yapamıyor, sınav performansı çok düşüyor ve dikkati dağılıyorsa) hekim ilaca karar verir.
· Eğer çocuğun davranışları, hiperaktivitesi ya da dürtüselliği o çocuğun ev içerisinde ve okuldaki sosyal uyumu bozuyor nitelikte ise; arkadaş ilişkilerini yönetmede problemler, okul yönetimi ve öğretmenle ciddi sorunlar yaşıyorsa, evde sürekli zarar varsa ve çocuğun yaşam kalitesi de etkileniyorsa ilaç tedavisine başlanır.
3. Psikoterapide
Oyun terapisi, BDT, destekleyici psikoterapi ve bazı motivasyonel görüşmeler kullanılan teknikler arasındadır. Genellikle başta çocuğun dürtüselliği çok yoğun değilse ve mental açıdan normal seviyeye sahipse psikoterapiye başlanabilmektedir. 12 yaşın altındaki çocuklar, sorunlarını anlayıp ifade edemediklerinden dolayı onlarla oyun terapisi yapmak daha uygun olacaktır.
Bilişsel davranışçı terapilerde 12 yaşın üzerindeki çocuklar, kendilerini rahatsız eden düşünce ve duygulardan söz ederler; işe yaramayan davranış biçimlerini anlatıp, bunları nasıl değiştirebileceklerini konuşurlar.
Özellikle ilaç tedavisiyle beraber sıkı takip psikoterapide çok daha fazla etkinlik sağlamaktadır. Çocuk davranışlarını kontrol etmeye başladıktan sonra verilen telkinleri ve davranışçı ödevleri daha güzel yapmaktadır. İlacın fren
Ayrıca Almanya Bremen Üniversitesi tarafından geliştirilmiş olan ve ülkemize de getirilmiş olan “Attentioner” adlı program son yıllarda sıklıkla uygulanan bir terapi yöntemi mevcuttur. Nöropsikolojik tabanlı bir programdır ve davranışçı terapi elemanlarını içerir. Programda beynin sistematik olarak artan düzeyde çoklu uyaranlarla karşılaştırılır, yeni aktif yolaklar oluşturulur, hatalı yolaklar yenilenir. Sonuç olarak işlevsellik onarılır.
4. Özel Eğitimde
Özellikle DEHB özel öğrenme güçlüğü eşliğinde ise özel eğitim almak çok önemlidir.
Genellikle özel eğitim uzmanları çocuklarla bire bir çalışarak yürütücü işlevlerinin gelişmesi konusunda yardımcı olurlar. Bunun sonucu olarak ta akademik çalışmaları konusunda özel yöntemler geliştirir ve bunu sürdürürler. Faydacı ödev sistemlerini oluşturmak, ödev zamanını ve yerini belirlemek, ödevi parçalara bölmek, davranış sözleşmeleri oluşturmak, yazım kuralları öğretimi, sistematik matematik eğitimi gibi teknikler kullanılabilir. Ancak çocukların eğitim planlamasını doğru yapabilmek, yeteneklerine göre planlama oluşturabilmek önemlidir. Bireysel eğitim çocuğa özeldir, çocuğa göre geliştirilir.
Tedavinin her ayağında olduğu gibi özel eğitim uzmanlarının aile ile sürekli görüşmesi ve bilgilendirmeler yapması çok önemlidir.
Yayınlanma: 19.03.2021 21:29
Son Güncelleme: 19.03.2021 21:29

Bunları da sevebilirsiniz...
Tükenmişlik çok uzun süre fiziksel, duygusal ve ruhsal bitkinlik halini ifade etmektedir. Daha çok işle ilgili olsa da farklı konularda da kendisini gösterebilir ve sağlığı olumsuz etkileyebilir. Uzun süreli stres hissettiğinizde tükenmişlik ortaya çıkabilmekle birlikte, bu durum herkesin başına hayatının bir dönemde gelebilmektedir.Stresten kaynaklı olsa da tükenmişlik stres ile aynı anlamı taşımamaktadır. Tükenmişlik daha çok bir süre birikmiş olan stresin bir sonucu olarak deneyimlenir. Tükenmişliği bu nedenle stresin daha büyüğü ve var olmak için strese ihtiyaç duyan bir durum olarak düşünebilirsiniz. Stres geçicidir, stres faktörü ortadan kalktığında veya durumla baş edildiğinde problem ortadan kalkar. Tükenmişlik ise daha uzun süreli olabilir, stres sona erse de devam edebilir. Tükenmişlik üretkenliğinizi engeller, umutsuzluğa neden olur. Duygusal olarak daha tükenmiş olup neşe veya tatmin duygusunu deneyimleyemezsiniz. Ancak stres daha çok kaygı ve sinirlilik duyguları ile deneyimlenmektedir. Fiziksel olarak da etkileri farklı olabilmektedir. Stres daha çok kas ağrısı, baş ağrısı ve sindirim sorunlarına neden olabilirken tükenmişlik kronik yorgunluk, bağışıklık sisteminde zayıflama veya kardiyovasküler hastalık gibi problemlerle karşılaşmaya neden olmaktadır.Tükenmişlik Sendromunun Belirtileri Nelerdir?Tükenmişlik sendromu zamanla ve aşama aşama ilerleyen bir süreçtir. Tükenmişlik sendromunun belirtileri stres, depresyon veya kaygı ile karıştırılabileceğinden fark edilmeyebilir ve ele alınamayabilir. Belirtileri tanımak için aşağıdaki kriterler size yardımcı olabilir:Fiziksel Belirtiler:Çoğu zaman yorgun veya bitkin hissetmekTekrarlayan uykusuzluk ve uyku bozukluklarıSık sık baş ağrısıKas veya eklem ağrısıMide bulantısı veya iştahsızlık gibi sorunlarBağışıklık sisteminin zayıflaması nedeniyle sık sık hastalanmaYüksek tansiyonNefes alma sorunlarıDuygusal Belirtiler:Çaresiz, sıkışmış hissetmekKendinden şüphe duyma, başarısız veya değersiz hissetmeDünyada kopuk ve yalnız hissetmekBunalmış hissetmekMotivasyon eksikliği hissetmek, alaycı/olumsuz bir bakış açısına sahip olmakTatmin ve başarı duygusunun eksikliğiİlgi ve zevk kaybıSürekli korku, endişe ve kaygı duygularıDavranışsal Belirtileri:Erteleme ve bir şeyleri tamamlamanın daha uzun sürmesiKonsantrasyon zorluğuİnsanlardan, sorumluluklardan vb. uzaklaşmak ve izole olmakBaşa çıkmak için yiyeceğe, maddeye veya alkole bağımlı olmakSinirli ve çabuk sinirlenen, patlamaya meyilli ve hayal kırıklıklarını başkalarından çıkaranArtan geç kalma, işe geç kalma ve/veya daha yüksek devamsızlıkTükenmişlik Sendromunun Aşamaları:Tükenmişlik sendromu birden ortaya çıkmamakta, yavaş yavaş ilerlemektedir. İki psikolog Freudenberger ve Gail North başlangıçta tükenmişliğin gelişimini 12 aşamalı bir modelde özetlemiş olsalar da basitleştirilmiş 5 aşamalı bir model artık günümüzde araştırmalarda yaygın olarak karşımıza çıkmaktadır:Balayı Evresi: Yeni bir işe, göreve veya role başlarken yüksek enerji ve coşku hissedebilirsiniz. Bu aşamada iyimser olmak daha kolaydır. İşe olan bağlılık, heyecan ve kendinizi kanıtlama isteği bazen daha fazla sorumluluk üstlenmeye ve daha fazla çalışmaya yol açabilir. Uykusuzluk, stres önemsiz görünebilir.Stresin Başlangıcı: Balayı aşaması azaldıkça bazı günler daha zorlu gelmeye başlar. İş hala ödüllendirici gelir ancak stres kendini göstermeye başlar. İyimserliğinizin üretkenliğinizin azaldığını fark edebilirsiniz. Bununla birlikte yorgunluk, sinirlilik, kaygı , odaklanmayı daha kolay kaybetme, iştahta değişiklikler, uyku sorunları ve baş ağrısı gibi hoş olmayan stres semptomlarını da fark edebilirsiniz . Bazı stresler sizi motive etmek ve harekete geçirmek için iyi olsa da, yönetmek için negatif başa çıkma stratejilerine başvuruyorsanız ve kendi ihtiyaçlarınızı ihmal etmeye başlarsanız, bu aşama bir sonrakine yol açabilir.Kronik Stres: Stres kalıcı hale gelir. Küçük şeylere öfkelenebilir, sürekli yorgun hissedebilir ve daha sık hastalanabilirsiniz. Kronik stres, ilgisizlik, kızgınlık, alaycılık ve güçsüzlük duygularına yol açabilir. Sosyal ilişkilerden uzaklaşabilirsiniz. Sorunu inkar edebilir ve tükenmişliğe doğru ilerleme görülebilir.Tükenmişlik: Tükenmişlik belirtileri kritik hale geldiğinde bu gerçekleşir. İş ve yaşam sorumlulukları ile başa çıkmak ve içinde bulunduğunuz koşullardan bir çıkış yolu bulmak daha zordur. Fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak bitkinlik hissedebilirsiniz. Hayata veya işe karşı giderek daha fazla karamsar olabilirsiniz. Boşluk hissi, kendinden şüphe etme ve başkalarından izole olma isteği artabilir. Fiziksel belirtileriniz de yoğunlaşabilir veya artabilir. Çevrenizdeki insanlar davranışlarınızda değişiklikler fark edebilir. Bu aşamada gerekli değişiklikleri yapmazsanız, belirtiler devam ettikçe iyileşmeniz daha da zor olabilir.Alışkanlık Halindeki Tükenmişlik: Tedavi edilmezse tükenmişlik belirtileri hayatınıza yerleşebilir. Kronik üzüntü veya depresyon gibi önemli ve devam eden zihinsel, fiziksel ve duygusal sorunlar yaşarsınız. Yaşadığınız kronik zihinsel ve fiziksel yorgunluk, çalışmayı ve kendinizi toparlamayı bırakmanıza neden olabilir. Bir uzmandan destek alma ihtiyacı meydana gelebilir.Tükenmişliğin Nedenleri Nelerdir?Olumsuz duygu, düşünceler ve davranışlar stresin şiddetlenmesine neden olabilir ve bu da tükenmişliğe yol açabilir. Olumsuz içsel konuşma, gerçek dışı beklentiler ve mükemmeliyetçilik, sürekli bir baskı hissi yaratarak ve öz saygıyı zayıflatarak tükenmişliğe katkıda bulunabilir.Yalnızlık ve sosyal bağlantı eksikliği umutsuzluğa ve yorgunluğa neden olabilir. Duygusal destek sunabilen aile üyelerinden, arkadaşlardan uzak kalmak tükenmişliğin tetiklenmesine ve sürmesine neden olabilir. Güçlü bir destek sistemi ise tükenmişliğe karşı koruyucu bir rol oynamada önemlidir. Yanı sıra gergin ilişkiler de tükenmişliğe katkıda bulunabilir.Diğerlerinin ihtiyaçlarını düşünürken kendi ihtiyaçlarını göz ardı etmek bir süre sonra yorgunluğa ve zamanla tükenmişliğe yol açabilir.İş yerinde mutsuz hissetmek kronik strese yol açabilmektedir. Aynı zamanda amaç eksikliği yaşamak, desteklenmediği ve değer görmediği düşüncesine sahip olmak tükenmişliğe neden olabilir.Sevdiğiniz birinin ardından üzüntü yaşamanız normaldir. Yas sürecinin depresyon, kendini suçlama veya kronik strese dönüşmesi duygusal ve fiziksel olarak yorucu olabilir ve tükenmişliğe katkıda bulunabilir.Kronik bir hastalıkla mücadele etmek umutsuz ve stresli hissetmeye yol açabilir. Bu sebeple kişinin tükenmişlik sendromuna yakalanma ihtimali vardır.Tükenmişlik Sendromu İle Mücadele EtmekTükenmişlikle mücadele etmek için şu yöntemleri deneyebilirsiniz:Kendinize zaman ayırın, egzersiz, meditasyon, doğada yürüyüşe çıkmak gibi aktivitelere yönelebilirsiniz.Sınırlarınızı belirleyerek üstesinden gelemeyeceğiniz görevleri başkasına devredin veya hayır diyebilin. Gerçekçi hedefler belirlemek ve iş yükünüzü önceliklendirmek önemlidir.Biri ile nasıl hissettiğinizi konuşmak bazen iyi gelebilir. Bu nedenle sevdiklerinizle iletişim halinde olun.Yeterince uyumak, dengeli beslenmek, alkol ve kafeini sınırlamak gibi sağlıklı alışkanlıklar kazanmak ktükenmişliği önlemenize yardımcı olabilir.Tükenmişlik sendromu ile baş etmek için terapi desteği almak yardımcı olabilir. Psikolog ile sorunlarınızı konuşabilir ve üzerinde çalışabilirsiniz. Yazıyı Oku
Uzman: Pelin KABARYayınlanma: 03.03.2025
Sıkça partneriniz tarafından aşağılandığınızı hissediyor musunuz? Peki ya desteklenmediğinizi, değersizleştirildiğinizi hissediyor musunuz? Uyarı işaretlerini fark edip toksik ilişki içinde olup olmadığınızı anlamaya ne dersiniz? Duygusal, zihinsel ya da fiziksel olarak kendinizi koruyabilmek, toksik ilişkiyi fark edebilmek için gelin önce “toksik ilişki”nin ne olduğuna bakalım.Toksik ilişki, güven hissedemediğiniz, sıkışmışlık, ilişkinin istikrarsızlığı sebebi ile bunalmışlık hissettiğiniz bir ilişki türüdür. İlk kez 1996 yılında Lillian Glass tarafından “Toxic People” kitabında kullanılan bu kelime günümüzde de karşımıza çıkmaya devam etmektedir. Sağlıklı bir ilişki yaşayabilmek için bu kavramı anlayabilmek önem taşımaktadır. Toksik ilişkinin özellikleri içerisinde genellikle şunlar yer alır:Sıklıkla değersizlik hissine rastlanabilir. İlişkide aldığınızdan daha fazla veren kişi olmak değersiz hissetmenize yol açabilir.Sıkça eleştirildiğinizi ve suçlandığınızı fark edebilirsiniz. Karşı tarafın hatası olduğunu düşünürken okların tarafınıza çevrildiğini ve suçlandığınızı görebilirsiniz.Güvensizlik hissi yaşayabilirsiniz.Karşı tarafı mutlu etmek için çabalasanız da mutlu edemediğinizi görebilirsiniz.İletişim sorunları sıklıkla yaşanabilir ve çiftler birbirini sıkça yanlış anlayabilir. Sürekli kavga çıkacağı ile ilgili tetikte hissedebilirsiniz ve kaçmak için çaba gösterirsiniz.Saygısızlık görebilir ve ihtiyaçlarınızın karşılanmadığını fark edebilirsiniz.Özgüveninizin zamanla zedelendiğini hissedebilirsiniz.Toksik İlişkiler Sadece Romantik İlişki ile Mi Sınırlıdır?Toksik ilişkiden bahsedildiğinde aklınıza öncelikle romantik ilişkiler gelebilir. Ancak toksik ilişki arkadaşlıklar, aile ilişkileri ya da iş ilişkileri gibi pek çok ilişkide kendisini gösterebilir. Örneğin toksik bir arkadaş sürekli sizi aşağılayabilir, sizi kendi çıkarları için kullanabilir. Aile üyelerinden birisi sizi manipüle edebilir. İster partnerinizle, ister aile üyenizle, ister arkadaşınızla ya da meslektaşınızla olsun, toksik bir ilişkiyi tespit etmek olumsuz etkileri ile baş edebilmek için oldukça önemlidir.Toksik Bir İlişki İçinde Olabilir Misiniz?Toksik bir ilişkide olup olmadığınızı anlamak için öz değerlendirme yapmanız ve duygularınızı fark etmeniz gerekmektedir. Örneğin iletişim sonrası bitkin, aşağılanmış hissedip hissetmediğinizi takip edebilirsiniz. Gerçek kendinizi ortaya ne kadar koyabildiğinizi düşünebilirsiniz. Bir şeylerin ters gittiğini düşünüyorsanız “Bu ilişkide saygı görüyor muyum, duygularımı ne kadar ifade ediyorum ve duygularımı ve düşüncelerimi ilişkimde bastırmalıymışım gibi düşünüyor muyum?” sorularına cevap aramak da size yardımcı olabilir.Zehirli ve Sağlıklı Bir İlişkiyi Birbirinden Nasıl Ayırt Edebiliriz?Bir ilişkinin toksik mi sağlıklı mı olup olmadığını ayırt ederken ilişkide hangi davranışların sık sergilendiğini inceleyebilirsiniz. Sağlıklı bir ilişkide özgürlük, aidiyet hissetme, özerklik, sınırlara saygı, birbirinin ve kendinin ihtiyacını gözetme gibi konularda özen gösterilmesi gerekir. Ancak toksik bir ilişkide bunlar eksiktir. Bu konuların yanı sıra toksik bir ilişki ile sağlıklı bir ilişkiyi ayırt etmenize yardımcı olan diğer ipuçları şunlar olabilir:Toksik bir ilişkide güvensiz hissederken sağlıklı bir ilişkide güven hissedersiniz.Toksik bir ilişkide kıskançlık sıklıkla görülürken sağlıklı bir ilişkide sevgi dolu hissedersiniz.Toksik bir ilişkide bencillikle sıklıkla karşılaşırken sağlıklı bir ilişkide ihtiyaçların karşılandığını hissedersiniz.Toksik bir ilişkide saygısızlık sıklıkla görülürken sağlıklı bir ilişkide saygı vardır.Toksik bir ilişki taciz edici iken sağlıklı bir ilişki şefkat doludur.Toksik Bir İlişkinin Olumsuz Etkileri Nelerdir?Toksik ilişkiler hem fiziksel hem ruhsal sağlığımızı olumsuz etkileyebilir. İlişki içinde genellikle mutsuz hissetmeye yol açar. Toksik bir ilişki diğerleriyle ilişkinizi de olumsuz etkleyerek sevdiklerimizden bizi uzaklaştırabilir ve yalnız hissetmenize yol açabilir. Hem yalnızlaşmak hem de toksik bir ilişki yeme sorunlarına, bağışıklık sistemi sorunlarına, iştah problemlerine ve depresif hissetmeye yol açabilir. Daha öfkeli ve mutsuz birine dönüştüğünüzü fark edebilirsiniz. Toksik ilişkinin getirdiği kaygı ve stres ile baş etmek için sağlıksız baş etme yollarının denendiği de gözlemlenmektedir. Zamanla kendinize bakış açınızda negatif değişimler görülebilir ve özgüveniniz ile öz saygınız olumsuz etkilenebilir. Duygusal yeme ile alkol ve madde kullanım bozuklukları bu sağlıksız baş etme yollar arasındadır.Toksik İlişkiler Neden Sürdürülür?Kendinizle olan ilişkiniz sizi toksik ilişkide kalmaya mecbur bırakıyor olabilir. Düşük öz saygı ve öz sevgi toksik ilişkiye bağlılığınızı korumaya neden olabilir. “Ya benim hakkımda dedikleri doğruysa?” ya da “Beni başka kimse sevmez ki!” gibi zihninizden geçen bu düşünceler toksik ilişkiyi sonlandırmaya engel olabilir. Bu kaygı ve korku hissettirici düşünceler ilişkinin devam etmesine neden olabilir. Ebeveynlerimizle olan ilişkimiz veya ebeveynlerimizin birbirleri ile olan ilişkilerinden öğrendiklerimiz de yanlış bir ilişki dinamiği öğrenmemize ve yetişkin bir birey olarak toksik bir ilişkide bulunmamızın sebebi olabilir. Eğer mağdur taraf partneri tarafından tehdide maruz kalıyorsa, ilişkiyi sonlandırdığında fiziksel, maddi gibi açılardan zarar göreceğinden endişe duyuyorsa ilişkiyi sonlandırmaktan kaygı duyabilir.Toksik Bir İlişkideyseniz Ne Yapabilirsiniz?Toksik bir ilişki içinde olduğunuzu düşünüyorsanız öncelikle değişimin mümkün olduğunu unutmayın. Bu konu ile ilgili güvendiğiniz bir kişi ile konuşabilirsiniz. Partnerinizle bu konuyu değerlendirebilir, birlikte değişim için çaba göstermeye karar verdiğinizde çift terapisine başvurabilirsiniz. Yıkıcı tartışmalar yerine yapıcı tartışmalar yapabilir ve duygu ve düşüncelerinizi ifade ederken “ben dili”nden yararlanabilirsiniz. Maalesef her birey değişime açık olmayabilir ve sorunları kabul etmeyebilir. Zihinsel ve bedensel sağlığınıza öncelik vererek kendinizi korumaya hakkınız var ve bunu mümkün olduğunda çatışmaya girmeden sağlıklı sınırlar koyarak ve kendinize güvenerek yapabilirsiniz.Toksik ilişkileri zamanında fark etmek ve ele almak kendinizi koruyabilmeniz için önem taşır. İlişkinizin toksik bir ilişki olup olmadığından emin değilseniz veya baş etmek için desteğe ihtiyacınız varsa bireysel terapi desteği alabilirsiniz. Terapi desteği sayesinde kendinizi daha iyi tanımayabilir, özgüveninizi kazanabilir, sınır koymayı öğrenebilir ve toksik ilişkinin olumsuz etkilerinden kendinizi korumayı başarabilirsiniz.Klinik Psikolog Pelin KABAR Yazıyı Oku
Uzman: Pelin KABARYayınlanma: 17.02.2025
Bir yerinizi incittiğinizde, yaranızı temizleyip bantla sarmaz mısınız? O zaman, duygusal anlamda acı çektiğinizde de aynı şeyi neden yapmayasınız?Öz Şefkat Nedir?" Öz şefkat bir kabul etme şeklidir. Kabul etmek genel olarak deneyimlediğimiz şeyleri (bir düşünceyi ya da duyguyu) ima eder. Öz şefkat doğrudan bunları yaşayan benliğimizi kabul etme anlamına gelir. Acı çekme sürecinde kendimizi kabul etmemizdir.""Şefkat, yüreğin bir başkasının ıstırabına titreyerek yanıt vermesi ve bu ıstırabın hafifletilmesini istemesidir. Istırap çekerken kendimize yardım etmek istediğimizde deneyimlediğimiz duygu ise öz şefkattir."Öz şefkatin 3 anahtar özelliğiKendine iyi davranmakİnsanların ortak halleri olduğunu bilmekFarkındalıkKendine İyi DavranmakKendine iyi davranmak, bireyin kendisine karşı yargılayıcı olmasının tam tersidir. Kişinin kendi kusur ve eksiklerine karşı hoşgörülü olmasını içerir. Kendine iyi davranmak, öz eleştiri yerine kendini anlama ve destekleme yaklaşımını benimsemek demektir.İnsanların Ortak Halleri Olduğunu Bilmek“Deneyimlerimizi başkaları da paylaşır. İnsan deneyimlerinin ortak olduğunu anlamak, kişinin yalnızlık ve tecrit edilmişlik duygusundan kurtulmasını sağlar.”Hayatta başımıza talihsiz bir olay geldiğinde, sıklıkla bu acının yalnızca bizi bulduğunu ve sadece bizim bu kadar derin bir şekilde hissettiğimizi düşünme eğilimindeyiz. Bu durum, diğer insanların da benzer zorluklar yaşadığı gerçeğini göz ardı etmemize neden olabilir. Başkalarının da benzer mücadelelerden geçtiğini bilmek, kendimizi yalnız ve dışlanmış hissetme duygusunun hafiflemesine yardımcı olur.Farkındalık“Acı, algılamayı sınırlar. Bilinçli farkındalık ise ne vakit acı çektiğimizi, ne vakit kendimizi eleştirdiğimizi ve ne vakit kendimizi tecrit ettiğimizi fark etmemizi sağlar ve bize bir çıkış yolu gösterir.”Farkındalık, öz şefkatin temel unsurlarından biridir ve kişinin duygusal deneyimlerini yargılamadan fark etmesini sağlar. Öz şefkatte bilinçli farkındalık, kişinin acı çektiğini, kendine yönelik eleştirilerde bulunduğunu veya kendini yalnız hissettiğini fark etmesine yardımcı olur. Bu farkındalık, bireyin zorlayıcı duygularla yüzleşmesine ve onları kabullenmesine olanak tanır.Öz şefkat pratiği: Bir arkadaşına nasıl davranırsın?❤️🫂Hayatınızda hiç başkalarına gösterdiğiniz anlayışı ve sevgiyi kendinize göstermediğinizi fark ettiniz mi? Çoğu zaman sevdiklerimize karşı yumuşak, destekleyici ve sevgi dolu olabilirken, kendimize daha eleştirel ve sert olabiliyoruz. Bu alıştırma, bu farkı görmenize ve kendinize daha nazik davranmayı öğrenmenize yardımcı olacak.İhtiyacınız olanlar bir kağıt ve kalem 📃✏️1. Başkalarına Nasıl Davrandığınızı DüşününÖnce şunu hayal edin: Çok yakın bir arkadaşınız kötü bir dönemden geçiyor, kendini çok çaresiz hissediyor. Bu durumda ona nasıl davranırsınız?Ona neler söylersiniz?Ses tonunuz nasıl olur?Onu nasıl rahatlatmaya çalışırsınız?Bunları kısa bir şekilde yazın.2. Kendinize Nasıl Davrandığınızı DüşününŞimdi sıra sizde. Siz kötü bir dönemden geçerken, kendinizi başarısız, yalnız ya da üzgün hissettiğinizde, kendinize nasıl davranıyorsunuz?Kendinize neler söylüyorsunuz?İç sesinizin tonu nasıl?Kendinize karşı sert mi yoksa destekleyici misiniz?3. Farkları KeşfedinYazdıklarınızı karşılaştırın. Arkadaşınıza ve kendinize nasıl davrandığınız arasında bir fark var mı? Eğer bir fark görüyorsanız, neden böyle olduğunu düşünün. Kendi kendinize sert davranmanıza neden olan korkular, düşünceler veya alışkanlıklar neler olabilir?4. Kendinize Bir Arkadaş Gibi Davransaydınız…Kendinizi kötü hissettiğinizde, kendinize tıpkı yakın bir arkadaşınıza davrandığınız gibi davransaydınız, hayatınızda ne değişirdi? Bu sizin için nasıl bir fark yaratırdı? Bu düşüncelerinizi de yazın.Belki de bugünden itibaren, zorlandığınızda kendinize şu soruyu sorabilirsiniz:"Şu an bir arkadaşım bu durumda olsaydı, ona nasıl davranırdım?"Sonra aynı nazikliği kendinize göstermeyi deneyin.İlk başta garip gelse de, kendimize daha nazik ve anlayışlı yaklaşmak, zihinsel ve duygusal sağlığımız için büyük bir fark yaratabilir. Öz şefkat, kişinin kendi acısını fark edip ona sevgiyle yaklaşmasını, kendini yargılamaktan çok anlamaya çalışmasını içerir. Kendimize karşı daha şefkatli olduğumuzda, daha güçlü ve dayanıklı hissederiz, zorluklar karşısında daha hızlı toparlanabiliriz. Ancak birçok kişi, kendine şefkat göstermek yerine kendini acımasızca eleştirir, hataları için kendini suçlar ve yaşadığı zorluklar karşısında kendini yalnız hisseder. Oysa, öz şefkat geliştirmek yalnızca bireyin kendisiyle olan ilişkisini değil, genel yaşam kalitesini de olumlu yönde etkileyen bir beceridir. Öz şefkatin en önemli yönlerinden biri, kendimize bir dost gibi yaklaşmayı öğrenmektir. Zor bir dönemden geçerken, bir arkadaşımıza karşı nasıl anlayışlı ve destekleyici oluyorsak, kendimize de aynı şekilde davranmalıyız. Ancak çoğu zaman, kendimizi desteklemek yerine sert eleştirilerle yargılarız. “Neden daha iyi yapamadım?” veya “Herkes başarıyor, ben neden bu kadar zorlanıyorum?” gibi düşünceler zihnimizde yankılanır. Bu tür düşünceler sadece kendimizi daha kötü hissetmemize neden olur. Oysa, zor bir durum yaşadığımızda kendimize nazik ve anlayışlı sözler söylemek, daha sağlıklı bir zihinsel durum geliştirmemize yardımcı olabilir. Öz şefkati günlük hayatımıza dahil etmek için bilinçli farkındalık geliştirmek önemlidir. Kendimizi yargılamadan, yaşadığımız duyguları olduğu gibi kabul etmek ve onlara anlayışla yaklaşmak, öz şefkatin temel taşlarından biridir. Gün içinde kendimizi eleştirdiğimiz anları fark etmek ve bu eleştirileri daha nazik, destekleyici sözlerle değiştirmek iyi bir başlangıç olabilir. Örneğin, zor bir an yaşadığınızda, kendinize içten bir şekilde “Şu an gerçekten zorlanıyorsun ve bu çok normal. Kendine karşı nazik ol” demeyi deneyebilirsiniz. Öz şefkat sadece bireyin kendisi için değil, çevresindeki insanlarla olan ilişkileri için de faydalıdır. Kendine karşı daha anlayışlı olan bireyler, başkalarına karşı da daha empatik ve sabırlı olabilirler. Çünkü kendimize nazik davranmayı öğrendiğimizde, başkalarına da aynı anlayışı gösterebiliriz. Bu da ilişkilerimizde daha fazla samimiyet, bağ ve güven oluşturmamıza yardımcı olur. Unutmayın, kendinize şefkat göstermek bir ayrıcalık değil, bir ihtiyaçtır. Kendinizi yargılamak yerine, kendinize bir dost gibi yaklaşmayı seçin. Çünkü en çok ihtiyacınız olan şey, kendinizle kurduğunuz şefkat dolu bağdır. Öz şefkat geliştirmek zaman alabilir, ancak küçük adımlarla başlamak mümkündür. Bugünden itibaren kendinize şu soruyu sormayı alışkanlık haline getirebilirsiniz: “Şu an bir arkadaşım bu durumda olsaydı, ona nasıl davranırdım?” Sonra aynı nazikliği kendinize göstermeyi deneyin. Kendinize duyduğunuz şefkat arttıkça, hayatın getirdiği zorluklara karşı daha dayanıklı ve huzurlu bir bakış açısı geliştirdiğinizi fark edeceksiniz.Kaynak: Öz Şefkatli Farkındalık - Christopher Germer Yazıyı Oku
Uzman: Bersu DINÇYayınlanma: 16.02.2025