EMDR Terapisi Nedir?



EMDR Terapisi Nedir?

EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing), yani Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme terapisi, travma ve anksiyete bozukluklarının tedavisinde kullanılan yenilikçi ve etkili bir psikoterapi yöntemidir. 1987 yılında Amerikalı psikolog Francine Shapiro tarafından geliştirilen EMDR, özellikle travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) tedavisinde büyük başarı elde etmiştir. Peki, EMDR nedir ve nasıl çalışır? Bu yazıda, EMDR'nin ne olduğunu, nasıl uygulandığını, etkinliğini ve faydalarını detaylı bir şekilde ele alacağız.

EMDR'nin Tarihçesi ve Gelişimi

EMDR, 1980'lerin sonunda Dr. Francine Shapiro tarafından keşfedildi. Shapiro, yürüyüş yaparken rahatsız edici düşüncelerinin azaldığını ve göz hareketlerinin bu düşünceleri nasıl etkilediğini fark etti. Bu gözlem, Shapiro'yu EMDR'nin temellerini atmaya yönlendirdi. Daha sonra yapılan klinik çalışmalar, EMDR'nin özellikle travmatik anıların işlenmesinde ve duygusal rahatsızlıkların azaltılmasında etkili olduğunu gösterdi.

EMDR'nin Temel Prensipleri

EMDR terapisi, travmatik anıların beynimizde uygun şekilde işlenememesi ve bu nedenle rahatsız edici semptomlara yol açması prensibine dayanır. Travmatik anılar, beynin normal işleme süreçlerinden geçmez ve bu nedenle sıkışmış kalır. Bu durum, bireyde yoğun stres, anksiyete, depresyon ve diğer psikolojik sorunlara neden olabilir.

EMDR, bu sıkışmış anıların yeniden işlenmesini sağlar. Bu süreçte, danışanın göz hareketleri veya diğer çift yönlü uyarımlar kullanılarak beyin yarımkürelerinin senkronize çalışması sağlanır. Bu sayede, travmatik anılar yeniden işlenir ve duygusal yoğunluğu azalır.

EMDR'nin Sekiz Aşaması

EMDR terapisi, belirli bir protokol dahilinde sekiz aşamada uygulanır. Bu aşamalar, terapinin sistematik ve etkili bir şekilde yürütülmesini sağlar.

  1. Tarihçe ve Tedavi Planlaması: Terapist, danışanın geçmişini ve mevcut sorunlarını değerlendirir. Tedavi planı oluşturulur ve hedef anılar belirlenir.
  2. Hazırlık: Danışana EMDR'nin nasıl çalıştığı açıklanır. Danışanın rahatlaması ve güvenli bir terapötik ilişki kurulması sağlanır.
  3. Değerlendirme: Danışanın hedef anıları ve bu anılarla ilgili olumsuz inançları belirlenir. Olumlu inançlar da tanımlanır.
  4. Duyarsızlaştırma: Danışan, hedef anıyı düşünürken göz hareketleri veya diğer çift yönlü uyarımlar kullanılır. Bu süreç, anının duygusal yoğunluğunu azaltır.
  5. Yerleştirme: Danışanın olumsuz inançları yerine, belirlenen olumlu inançlar güçlendirilir.
  6. Tarama: Danışanın vücudundaki duygusal tepkiler değerlendirilir ve bu tepkilerle çalışılır.
  7. Kapanış: Seansın sonunda danışanın rahatlaması sağlanır ve destekleyici stratejiler kullanılır.
  8. Yeniden Değerlendirme: Gelecek seanslarda önceki çalışmaların etkileri değerlendirilir ve gerekirse ek çalışmalar yapılır.

Bilateral Uyarım ve Anıların İşlenmesi

EMDR'nin temelinde bilateral uyarım yer alır. Bu uyarım, genellikle danışanın gözlerini sağa ve sola hareket ettirmesiyle sağlanır. Alternatif olarak, dokunsal (örneğin, ellerin hafifçe vurulması) veya işitsel uyarımlar (kulaklıklardan gelen sesler) kullanılabilir. Bilateral uyarım, beynin her iki yarımküresinin aynı anda aktive olmasını sağlar. Bu durum, travmatik anıların beynin doğal işleme sistemleri tarafından yeniden işlenmesine yardımcı olur.

Beynimiz, normalde günlük anıları işlerken bu anıların duygusal yükünü azaltır ve anlamlandırır. Ancak travmatik anılar, bu işleme sürecinden geçemez ve yoğun duygusal yükle birlikte sıkışır kalır. EMDR, bu süreci hızlandırarak anıların daha sağlıklı bir şekilde işlenmesini sağlar.

EMDR'nin Etkinliği ve Araştırmalar

EMDR'nin etkinliği üzerine yapılan birçok araştırma, bu terapinin travma ve anksiyete bozukluklarının tedavisinde oldukça başarılı olduğunu göstermektedir. 2007 yılında yapılan bir meta-analiz, EMDR'nin TSSB tedavisinde diğer terapilere kıyasla daha hızlı ve etkili sonuçlar verdiğini ortaya koymuştur. Ayrıca, EMDR'nin anksiyete, depresyon, fobiler ve diğer psikolojik sorunların tedavisinde de etkili olduğu belirlenmiştir.

Birçok kişi, EMDR seanslarından sonra travmatik anılarının duygusal yoğunluğunun azaldığını ve bu anıları hatırladıklarında daha az rahatsızlık hissettiklerini bildirmiştir. Bu durum, EMDR'nin beynin doğal iyileşme süreçlerini hızlandırdığını ve travmatik anıların daha sağlıklı bir şekilde işlenmesine yardımcı olduğunu göstermektedir.

EMDR'nin Faydaları

EMDR terapisi, birçok psikolojik sorunun tedavisinde çeşitli faydalar sağlar:

  1. Hızlı İyileşme: EMDR, diğer terapi yöntemlerine göre daha hızlı sonuçlar verebilir. Kısa süreli tedavilerle bile belirgin iyileşmeler görülebilir.
  2. Travmatik Anıların İşlenmesi: EMDR, travmatik anıların duygusal yükünü azaltarak bu anıların daha sağlıklı bir şekilde işlenmesini sağlar.
  3. Duygusal Rahatlama: EMDR, anksiyete, depresyon ve stres semptomlarının azalmasına yardımcı olur.
  4. Pozitif İnançların Güçlenmesi: EMDR, bireyin kendisi hakkındaki olumsuz inançları yerine daha pozitif ve destekleyici inançlar geliştirmesine yardımcı olur.
  5. Geniş Uygulama Alanı: EMDR, TSSB dışında fobiler, anksiyete bozuklukları, depresyon, yas, kronik ağrı ve daha birçok durumda etkili bir tedavi yöntemi olarak kullanılabilir.

EMDR Kimler İçin Uygundur?

EMDR, travma yaşamış bireyler için özellikle etkili bir tedavi yöntemidir. Bununla birlikte, anksiyete, depresyon, fobiler, obsesif-kompulsif bozukluk (OKB), yeme bozuklukları, kronik ağrı ve yas gibi çeşitli psikolojik sorunlar yaşayan bireyler için de uygundur. EMDR, çocuklar, ergenler ve yetişkinler dahil olmak üzere geniş bir yaş aralığında uygulanabilir.

Sonuç

EMDR, travmatik anıların ve duygusal rahatsızlıkların tedavisinde devrim niteliğinde bir terapi yöntemidir. Bilimsel araştırmalar, EMDR'nin etkinliğini ve güvenilirliğini desteklemekte ve birçok kişi bu terapi sayesinde yaşam kalitelerinde önemli iyileşmeler sağlamaktadır. EMDR'nin anılarımızı silmediğini, ancak bu anıların duygusal yoğunluğunu azaltarak daha sağlıklı bir şekilde işlenmesine yardımcı olduğunu unutmamak önemlidir. Eğer travmatik anılarla başa çıkmakta zorlanıyorsanız, bir EMDR terapistiyle görüşmek sizin için faydalı olabilir.


EMDR Terapisi Sonucunda Ne Olur?

EMDR (Eye Movement Desensitization and Reprocessing) terapisi, birçok insan için travmatik anıların ve duygusal rahatsızlıkların üstesinden gelmede etkili bir yöntemdir. Peki, EMDR terapisi süreci sonunda neler olur? İşte EMDR terapisi sonucunda beklenebilecek etkiler ve sonuçlar:

1. Travmatik Anıların İşlenmesi ve Duygusal Yükün Azalması

EMDR terapisi, travmatik anıların duygusal yükünü azaltır. Travmatik olaylar sırasında beynin normal bilgi işleme süreci kesintiye uğrayabilir, bu da bu anıların yoğun duygusal yükle birlikte sıkışmasına neden olabilir. EMDR terapisi, bu anıların yeniden işlenmesini sağlar ve duygusal yoğunluğu azaltır. Terapi sonunda, danışanlar travmatik anıları hatırladıklarında eskisi kadar rahatsızlık hissetmezler.

2. Pozitif İnançların Gelişmesi

EMDR terapisi, olumsuz inançların yerine pozitif inançların gelişmesine yardımcı olur. Örneğin, "Ben yetersizim" gibi olumsuz bir inanç, terapi sürecinde "Yeterliyim ve değerliyim" gibi pozitif bir inanca dönüşebilir. Bu, danışanların kendilerine olan güvenini ve özsaygısını artırır.

3. Duygusal ve Fiziksel Rahatlama

EMDR terapisi, anksiyete, stres ve depresyon semptomlarını azaltarak duygusal ve fiziksel rahatlama sağlar. Danışanlar, daha az stresli ve daha huzurlu hissederler. Bu, genel yaşam kalitesini artırır ve günlük işlevselliği iyileştirir.

4. Gelişmiş Başa Çıkma Becerileri

EMDR terapisi, danışanların stresle başa çıkma becerilerini geliştirir. Terapi sürecinde, danışanlar daha sağlıklı ve etkili başa çıkma stratejileri öğrenirler. Bu, gelecekteki stresli durumlarla başa çıkma yeteneklerini artırır ve duygusal dayanıklılığı güçlendirir.

5. Daha Sağlıklı İlişkiler

EMDR terapisi, bireylerin kendileri ve başkaları ile daha sağlıklı ilişkiler kurmalarına yardımcı olabilir. Travmatik deneyimlerin ve olumsuz inançların işlenmesi, bireylerin ilişkilerinde daha açık, güvenli ve sevgi dolu olmalarını sağlar. Bu, hem kişisel hem de profesyonel ilişkilerde iyileşmelere yol açar.

6. Artan İçsel Huzur ve Mutluluk

EMDR terapisi, bireylerin içsel huzur ve mutluluk düzeylerini artırır. Travmatik anıların ve duygusal rahatsızlıkların işlenmesi, bireylerin daha dengeli ve huzurlu bir zihinsel duruma ulaşmalarını sağlar. Bu, genel yaşam memnuniyetini ve mutluluğu artırır.

7. Kişisel Gelişim ve Kendini Gerçekleştirme

EMDR terapisi, bireylerin kişisel gelişimlerini destekler ve kendilerini gerçekleştirme yolunda ilerlemelerine yardımcı olur. Travmatik anıların ve olumsuz inançların üstesinden gelmek, bireylerin potansiyellerini gerçekleştirmeleri için gerekli olan içsel özgürlüğü sağlar.

8. Uzun Süreli İyileşme ve Dayanıklılık

EMDR terapisi, uzun süreli iyileşme ve duygusal dayanıklılık sağlar. Terapinin etkileri kalıcıdır ve bireylerin yaşamlarının geri kalanında daha sağlam ve dirençli olmalarına yardımcı olur. Bu, bireylerin gelecekte karşılaşabilecekleri zorluklarla daha etkili bir şekilde başa çıkmalarını sağlar.

Sonuç

EMDR terapisi, travmatik anıların ve duygusal rahatsızlıkların üstesinden gelmede güçlü bir araçtır. Terapi süreci sonunda, bireyler travmatik anılarının duygusal yoğunluğunu azaltarak, daha pozitif inançlar geliştirir, duygusal ve fiziksel rahatlama yaşar, daha iyi başa çıkma becerileri kazanır, daha sağlıklı ilişkiler kurar, içsel huzur ve mutluluğa ulaşır, kişisel gelişimlerini destekler ve uzun süreli iyileşme ve dayanıklılık elde ederler. EMDR, bireylerin daha sağlıklı, dengeli ve mutlu bir yaşam sürmelerine yardımcı olur.








Yayınlanma: 09.06.2024 10:46

Son Güncelleme: 09.06.2024 10:46

#emdr #travma #travma sonrası stres bozukluğu #kaygı bozuklukları #disosiasyon #dissosiyatif kimlik bozukluğu #kişilik bozuklukları #depresyon #mizofoni #bipolar bozukluk #okb #kaygı #sınav kaygısı #ilişki sorunları #istismar #taciz #panik bozukluk
Psikolog

Esra

KÜTLE

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

Travma ve İlişkili Bozukluklar , Kişilik Bozuklukları , Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 1000
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 45 dk
ücret 1300
Bunları da sevebilirsiniz...

Tükenmişlik

Son zamanlarda gerek televizyondan gerek sosyal medyadan veya çevreden tükenmişlik sendromunu oldukça fazla duymaktayız. Peki nedir bu tükenmişlik sendromu ? İş yükünün fazla olması, uzun mesailer, yapılamayan izinler, çalışılan ekiple yaşanan problemler, yöneticilerin zorlaması ve hatta mobingi, bitirilemeyen projeler, rekabet odaklı iş ortamı, gelecek kaygısıderken iş hayatında oldukça fazla problem yaşıyoruz. Bu zorluklar sebebiyle çoğu zaman sabah kalktığımızda mutsuz, gergin ve huzursuz hissediyoruz.Ayrıca bu motivasyon eksikliği ve ruh halimiz iş hayatı dışında sosyal ilişkilerimize ve hatta hayatımızın her alanına sıçrıyor.Tükenmişlik sendromunu ilk olarak 1974’te Herbert Freudenberger başarısızlık, yıpranmışlık, güç ve enerji düzeyinin azalması, tatmin edilmez isteklerin oluşması sonucunda bireyin içsel kaynaklarında oluşan tükenmişlik durumu olarak tanımlamıştır. Tükenmişlik sendromu bireylerin sıradan, normal hayatlarında yaşadıkları stres ve bunaltıdan çok daha zorlayıcı bir ruhsal durumdur. Kişilerin günlük hayatını sürdürmelerine engel olur ve işlevselliğini kısıtlar. Bireyler bitmek bilmeyen bir yorgunluk hali, mutsuzluk, ve halsizlik hissi yaşar, işler ve hayat anlamsız hale gelir. Kişiler yataktan çıkmaktan dahi zorlanır.Tükenmişlik sendromu belirtilerini üç farklı grupta toplayabiliriz. Fiziksel belirtileri baş ve boyun ağrısı, sırt ve kas ağrısı, halsizlik, yorgun hissetme, karın ağrısı, uyku ve yeme düzeninde değişiklik, enerji kaybı şeklinde sıralayabiliriz. Duygusal olarak bireyler başarısız, umutsuz, tedirgin, endişeli, sabırsız, tahammülsüz veya daha sinirli, depresif , hayal kırıklığı, boş ve anlamsız, değersiz veya yetersiz, duyarsız hissedebilirler. Davranışsal belirtileri sorumluluklarından kaçınma, kendini dışarıya karşı izole etme, işe geç kalma veya hiç gelmeme, iş dışı arkadaşlık ve romantik ilişkilerde bozulma, karar vermede güçlük, dikkatsizlik, erteleme, alkol ve madde kullanımında artış, hareketlerde anormal yavaşlama veya hızlanma, iş yerinde öfke patlamaları yaşama şeklinde sayabiliriz. Bireyler tükenmişlik sendromu yaşarken depresyon ve anksiyete gibi ruhsal problemlere de daha yatkın hale gelebilirler.Ayrıca uzun süre tükenmişlik sendromu yaşayan bireylerde stres kaynaklı kalp rahatsızlıkları, diyabet, uyku problemleri veya bağımlılık görülebilir.Bireylerin iş hayatının zorluğu, mesleklerin stresli olması veya çok ve yoğun çalışmanın yanı sıra son zamanlarda mükemmeliyetçilik ruhu, başarı ihtiyacı ve anksiyete sebebiyle de tükenmiş sendromu yaşandığı gözlemlenmiştir.Tükenmişlik sendromu yaşayan bireylerin durumlarını bazı evrelere ayırabiliriz. İlk evrede bireyler kendini oldukça heyecanlı, motive ve istekli hisseder. Hayal kurar, kariyer planlaması yapar ve yoğun bir çalışma hayatının içine girer. İkinci evrede bireylerde istek ve mutluluğun azaldığı gözlemlenir. Kişiler artık mesleğini icra ederken tatmin olmamaya başlar. Kendini yorgun hisseder. Küçük sorunlar bile batmaya başlar. Üçüncü evrede bu yoğun çalışma nedeniyle bireyler kendi ihtiyaçlarını ihmal etmeye, düzenli uyku ve sağlıklı beslenme ya da öz bakımına dikkat etmemeye başlar. Dördüncü evrede bireyler işi ya da sorumluluğu olmadığını düşündüğü sosyal hayatına, arkadaşlarına ve ailesine zaman ayırmayı bırakır. İçine kapanır ve kendini yalnızlaştırır. Bir sonraki evrede bireyler hayatının kontrolünü kaybettiğini hissetmeye başlayabilir. Altıncı evrede bireyler içlerinde boşluk veya endişe hisleri taşır. Bu aşamada yalnızlık, boşluk ve endişe duygularıyla baş edebilmek için alkol ve madde kullanımı gibi davranışlarda artış görülebilir. Bireyler bir sonraki evrede depresif ve umutsuz hissetmeye başlar. Kendilerini hayatlarının anlamlarını kaybetmiş gibi hissedebilirler. Son evrede ise artık zihinsel ve fiziksel çöküş yaşarlar. Peki bu tükenmişlik sendromuyla nasıl başa çıkabiliriz ? Her ruhsal problemde olduğu gibi ilk önce bireyler bir sorun olduğunu kabul etmeli ve bir ruh sağlığı uzmanından yardım almalıdır. Tükenmişlik sendromu da her ruhsal problem gibi ciddi olarak ele alınmalıdır. Aslında tükenmiş sendromunda en önemli adımlardan biri henüz tükenme (burn out) yaşanmadan kişinin yaşadığı değişiklikleri ve problemleri hissettiğinde yardım alması da oldukça önemlidir. Tükenme yaşandıktan sonra da tabi ki bireyler mutlaka ve hatta daha yoğun bir şekilde bir ruh sağlığı uzmanına başvurmalıdır. Ruh sağlığı uzmanı gerekli görürse bir psikiyatrik yönlendirme yapabilir ve ilaç tedavisi uygulanabilir. Bunun dışında bireyin psikolojik danışma yardımı alması da oldukça önemlidir.Bu süreçte bireylerin düşünce yapısı incelenir ve kendilerinin göremediği seçeneklerin var olduğunu fark etmelerine yardımcı olunabilir.Nefes egzersizleri iş yerinde çalışma anında küçük molalarda uygulandığı zaman bireylere oldukça iyi gelebilir. Bunun dışında bireylerin fiziksel egzersizler yapması da önemlidir. Sabahları yürüyüşe çıkmak veya iş çıkışı spora gitmekbireyleri oldukça rahatlatacaktır. Bunun dışında bireylere yoga ve meditasyonda önerilmektedir. Dengeli ve sağlıklı beslenmek fiziksel sağlığımız dışında ruhsal açıdan da bizlere oldukça faydalıdır. Ayrıca vücudumuzun uykuya da sağlıklı bir yemek ve yapılan bir egzersiz kadar ihtiyacı vardır. Düzenli uyku saatleri ve kaliteli uyku stresten uzaklaşmamıza çok yardımcı olacaktır. Bunun dışında sosyalleşmek, dışarıda arkadaşlarla yenilen bir yemek veya içilen bir kahve yukarıda saydıklarım kadar önemlidir. Kendimizi mutsuz ve stresli hissettiğimiz zamanlarda başkalarından destek görmek ve yardım istemek kendimizi iyi hissetmemize yardımcı olacaktır.İş yerinden bir süre izin alıp tatile çıkmak bu bireyleri oldukça rahatlatacaktır. Ayrıca iş dışında kendinize bir hobi edinebilir veya bir kursa yazılabilirsiniz. Böylece boş zamanlarınızda kendinizi iş hayatınızdan uzak tutmuş olacaksınız. En önemlisi ise kendinizi değerli hissettiğiniz, görev tanımları açık, yöneticilerin çalışanlarına destek olduğu ve çalışanların kendi aralarında ekip olarak iyi anlaştığı bir işte çalışıyor olmanız ve mesleğinizi icra ederken kendiniz mutlu hissetmeniz. Unutmayın ki bu problemleri sadece siz yaşamıyorsunuz. Bu yazıyı okuyorsanız yardım almayı düşünüyor olabilirsiniz. Kendiniz için attığınız bu büyük adımı bir ruh sağlığı uzmanı tarafından destekleyin. Sadece birkaç seans sonra daha iyi hissetmeye başlayacaksınız.Psikolojik DanışmanBelciz Keski

Belciz KESKİ 12.07.2023

DEPRESYON

Depresyon Nedir?Depresyon, kişinin duygusal, zihinsel ve fiziksel sağlığını etkileyen yaygın bir ruhsal bozukluktur. Her insan zaman zaman kendini üzgün ya da mutsuz hissedebilir, ancak depresyon bu duyguların ötesinde, sürekli bir umutsuzluk, değersizlik ve çaresizlik hislerini içeren bir durumdur. Günlük yaşam aktivitelerini yerine getirmeyi zorlaştırır ve hayat kalitesini olumsuz etkiler.Belirtileri Nelerdir?Depresyonun belirtileri kişiden kişiye farklılık gösterebilir, ancak genellikle şunları içerir:Sürekli üzgün, karamsar veya boş hissetmekİlgi ve zevk kaybı: Önceden keyif alınan aktivitelerden artık keyif alamamaYorgunluk ve enerji kaybıUyku bozuklukları: Uykusuzluk ya da aşırı uyumaKonsantrasyon güçlüğü ve karar verme sorunlarıDeğersizlik, suçluluk veya kendini eleştirme düşünceleriİştah değişiklikleri: Aşırı yeme ya da iştahsızlıkİntihar veya ölüm düşünceleriDepresyon Neden Ortaya Çıkar?Depresyonun tek bir nedeni yoktur. Genellikle biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonu sonucu ortaya çıkar:Biyolojik Faktörler: Genetik yatkınlık, hormonal değişiklikler ve beyin kimyasallarındaki dengesizlikler depresyona yol açabilir.Psikolojik Faktörler: Çocukluk travmaları, düşük özgüven ve stresle başa çıkma becerilerindeki zayıflık depresyon riskini artırabilir.Çevresel Faktörler: Sosyal izolasyon, maddi zorluklar, ilişkilerde yaşanan sorunlar ve yaşam olayları (iş kaybı, ölüm, ayrılık vb.) depresyonu tetikleyebilir.Depresyonun Tedavisi Mümkün Mü?Evet, depresyon tedavi edilebilir bir rahatsızlıktır. Tedaviye yanıt veren birçok yöntem bulunmaktadır:Psikoterapi: Depresyon tedavisinde en etkili yöntemlerden biridir. Özellikle dinamik psikoterapi, bireyin geçmiş yaşam deneyimlerini ve bilinçdışı süreçlerini inceleyerek depresif duyguların kaynağına inmekte yardımcı olabilir.İlaç Tedavisi: Antidepresan ilaçlar, beyindeki kimyasal dengesizlikleri düzeltmeye yardımcı olur. Ancak ilaç tedavisinin etkili olabilmesi için genellikle psikoterapi ile desteklenmesi önerilir.Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme ve uyku düzeni depresyonun hafifletilmesine katkı sağlayabilir.SonuçDepresyon, bireyin yaşamını derinden etkileyen ciddi bir durum olsa da, doğru tedavi yöntemleriyle iyileşme mümkündür. Eğer kendinizde ya da çevrenizde birinde depresyon belirtileri fark ediyorsanız, bir uzmana başvurmak büyük önem taşır. Unutmayın, depresyon tedavi edilebilir ve destek almak bu yolda atılacak en önemli adımdır.Bu blog yazısı, depresyon hakkında temel bir farkındalık yaratmayı hedefler. Daha derinlemesine bilgi ve destek için bir uzmana başvurmanız önemlidir.Depresyonda olup olmadığınızı anlamak, hissettiğiniz ruh halini ve davranış değişikliklerini dikkatlice gözlemlemeyi gerektirir. Herkes zaman zaman kendini kötü hissedebilir, ancak depresyon, geçici bir üzüntü halinden çok daha fazlasıdır. İşte depresyonda olup olmadığınızı anlamanıza yardımcı olabilecek bazı işaretler:1. Sürekli Üzgün ve Karamsar HissetmeDepresyonda olan kişiler genellikle haftalar, hatta aylar boyunca kendilerini üzgün, boş veya umutsuz hissederler. Bu duygular günün büyük bir bölümünü kapsar ve yaşamın diğer alanlarını etkiler.2. İlgi ve Zevk KaybıEğer önceden keyif aldığınız etkinliklere, hobilerinize veya sosyal aktivitelere karşı ilginizi kaybettiyseniz, bu depresyonun bir işareti olabilir. Özellikle sevdiğiniz şeylere karşı artık aynı heyecanı veya isteği duymamak yaygın bir belirtidir.3. Yorgunluk ve Enerji EksikliğiDepresyondaki kişiler, günlük işleri yapmak için gereken enerjiyi bulmakta zorlanırlar. Sabah uyanmak zor gelir, sürekli bir bitkinlik hissi yaşanır ve sıradan işler bile büyük bir çaba gerektirir.4. Uyku ProblemleriDepresyon, uyku düzeninizi önemli ölçüde etkileyebilir. Uyuyamama (insomnia) veya aşırı uyuma (hipersomnia) gibi durumlarla karşılaşabilirsiniz. Uyuduğunuzda bile dinlenmiş hissetmemeniz de depresyonun belirtisi olabilir.5. Konsantrasyon ve Karar Verme ZorluklarıDepresyon, düşünceleri odaklamayı ve karar vermeyi zorlaştırabilir. Bu durum iş yerinde, okulda ya da günlük hayatta zorlanmalara yol açabilir. Zihinsel bulanıklık, unutkanlık ve karar verme zorluğu sıkça görülür.6. Kendini Değersiz HissetmeDepresyondaki kişiler genellikle kendilerini değersiz, yetersiz ya da suçlu hissederler. Bu tür olumsuz düşünceler kişinin kendine olan güvenini zedeler ve gelecekle ilgili umutlarını azaltır.7. İştah ve Kilo DeğişiklikleriDepresyon iştahı da etkileyebilir. Bazı kişilerde iştah kaybı görülürken, bazıları ise daha fazla yemek yeme eğiliminde olabilir. Bu da kilo kaybına ya da kilo alımına yol açabilir.8. Sinirlilik ve HuzursuzlukDepresyon her zaman sadece üzüntü ya da karamsarlıkla sınırlı değildir. Bazı insanlar kendilerini sinirli, huzursuz veya sabırsız hissedebilirler. Küçük şeylere bile aşırı tepki vermek bu duruma işaret olabilir.9. İntihar veya Ölüm DüşünceleriDepresyonun en ciddi belirtilerinden biri, ölüm ya da intihar düşünceleridir. Bu tür düşünceler ciddiye alınmalı ve acilen bir uzmana başvurulmalıdır. Eğer bu tür düşünceleriniz varsa, yalnız olmadığınızı unutmayın ve profesyonel yardım almaktan çekinmeyin.Depresyon Testi Yapabilir miyim?Birçok online test ya da anket depresyon belirtilerini değerlendirmenize yardımcı olabilir, ancak bu testler kesin bir tanı koymaz. Depresyondan şüpheleniyorsanız, mutlaka bir ruh sağlığı profesyoneline başvurmalısınız.Ne Yapmalısınız?Eğer bu belirtilerden birkaçını yaşıyorsanız, depresyonda olma olasılığınız yüksek olabilir. Depresyonla başa çıkmak zorlayıcı olsa da, yardım almak ve tedavi sürecine başlamak mümkündür. Bir psikolog veya psikiyatrla görüşmek, durumunuzu anlamanıza ve tedavi seçeneklerini değerlendirmenize yardımcı olacaktır.Unutmayın, depresyon tedavi edilebilir bir durumdur ve yalnız değilsiniz. Yardım almak, iyileşme yolunda atılacak en önemli adımdır.Depresyon ve İyileşmeDepresyon yaşayan birçok insan, doğru tedavi ve destekle tamamen iyileşir veya önemli ölçüde iyileşir. İyileşme süreci kişiden kişiye farklılık gösterebilir ve tedavi yöntemleri kişinin ihtiyaçlarına göre şekillendirilir.Depresyonun İyileşme Süreci Nasıldır?Psikoterapi: Psikoterapi, depresyon tedavisinde en etkili yöntemlerden biridir. Özellikle dinamik psikoterapi, depresyonun kökenindeki bilinçdışı süreçleri anlamaya ve çözmeye odaklanarak kişinin depresif hislerinin nedenini keşfetmesine yardımcı olur. Ayrıca bilişsel davranışçı terapi (BDT) gibi yöntemler, olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmeyi hedefler. Psikoterapi, kişinin duygusal farkındalığını artırarak depresyonla başa çıkma becerilerini geliştirir.İlaç Tedavisi: Bazı durumlarda, özellikle orta veya şiddetli depresyonda antidepresan ilaçlar kullanılabilir. Bu ilaçlar, beyindeki kimyasal dengesizlikleri düzenleyerek depresyon belirtilerini hafifletebilir. İlaç tedavisi, genellikle psikoterapi ile birlikte kullanıldığında daha etkili olur.Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Sağlıklı alışkanlıklar geliştirmek depresyonla başa çıkmada önemli rol oynar. Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, yeterli uyku ve stres yönetimi, depresyonun iyileşme sürecine katkı sağlar. Egzersiz, beyinde endorfin salgılayarak ruh halini iyileştirir. Ayrıca, sosyal destek almak ve sevdiklerinizle zaman geçirmek de önemlidir.Kendi Kendine Yardım: Kendi duygularınızı ve düşüncelerinizi anlamak, farkındalık geliştirmek ve stresle başa çıkma teknikleri öğrenmek depresyonun üstesinden gelmenize yardımcı olabilir. Meditasyon, nefes egzersizleri ve farkındalık çalışmaları (mindfulness) depresyon belirtilerini hafifletebilir.İyileşme Ne Kadar Sürer?Depresyonun iyileşme süresi kişiden kişiye değişir. Bazı insanlar birkaç ay içinde büyük bir ilerleme kaydederken, diğerleri daha uzun sürede iyileşebilir. Önemli olan, sürecin kişiye özel olduğunu unutmaktır. Tedaviye erken başlamak, iyileşme sürecini hızlandırabilir.Tekrarlama Riski Var mı?Depresyon tekrarlayabilen bir hastalık olabilir, ancak tedavi sürecinde sağlanan destek ve öğrenilen başa çıkma becerileri, tekrarlama riskini azaltabilir. Düzenli terapi seansları, stres yönetimi ve yaşam tarzı değişiklikleri, depresyonun tekrar etme olasılığını minimize edebilir.Sonuç:Depresyon, doğru tedaviyle iyileşebilir ve birçok insan sağlıklı ve dengeli bir yaşama geri dönebilir. Önemli olan, depresyon belirtilerini göz ardı etmemek ve profesyonel yardım almaktır. Yardım almakta tereddüt etmeyin; çünkü depresyon tedavi edilebilir ve iyileşme mümkündür.

Esra KÜTLE 11.10.2024

Kriz, Travma ve Bununla İlgili Kavramlara Biraz Göz Atalım !

Kriz hayatın normal işleyişinin kesintiye uğradığı dönemdir. İşten çıkarılmak, deprem olması, romantik ilişkinin sonlanması, eşlerin ayrılması gibi durumlar krize örnektir. Bir bireyin krizi diğer bireyin krizi olmayabilir. Kişinin başa çıkmasıyla ve o durumu nasıl anlamlandırdığıyla ilgilidir. Kriz hayatımızın içinde var olan ve var olacak da olan bir durumdur. Peki travma nedir ? Travma bireyin tehlikeli bir olayı yaşaması ya da tanık olması gibi zorlayıcı ve bireyin başa çıkma yeteneğini aşan durumlar sonrasında yaşadığı tepkilerdir. Krizlerin bazıları travmatik olayken bazıları değildir. Yani kriz anı yaşandıktan sonra bu kriz kişide travmaya sebep olabilir ya da olmayabilir. Kişi durumla başa çıkarsa kriz travmaya dönüşmeyebilir.Krizin travmaya dönüşmemesi çok bireyseldir. Kişinin yaşı, yaşantısı, kişisel özellikleri gibi birçok değişken işin içerisindedir. Psikolojik yılmazlık travmatik yaşantıya maruz kalındığında etkili ve hızlı bir şekilde durumun üstesinden gelmektir. Bu kavram bireyin kişilik özelliği olarak yılmaz/dirençli olmasıdır. Yılmazlık kavramı travmadan iyileşme olarak düşünülmemelidir, kişilik özelliği/bireyin başa çıkma stratejisidir. Herkesin dirençli olma özelliği ya da potansiyeli vardır. Dirençli olmak her bireyde farklı yollar/yöntemler izleyebilir, kişi bu yolları deneyimleyerek kendisi keşfeder. Anonovsky'nin kişinin 'Bütünlük Algısı' diye adlandırdığı kavram kişinin yılmaz/dirençli olmasında güç veren kavram olarak karşımıza çıkıyor. Nedir bütünlük algısı ? Bireyin bütünlük algısını kurmasında bazı maddeler vardır. İlkmaddebireyin yaşadığı dünyayı anlamlandırıyor olması, anlamlı olmak kişiyi dirençli olmaya yaklaştırır çünkü yılmamak için neden bulmaya yardımcı olur. İkinci madde anlaşılabilir olmak, bireyin diğer insanlarla olan ilişkilerinin düzenli, kuvvetli olması ve bu sayede birey anlaşılabilir olduğunu hisseder. Üçüncü madde ise yönetilebilirlik, bireyin stresli durumlarda içsel ya da dışsalkaynaklarını (stresi kontrol edebilme, sakinleşebilme, güvenli bir ortam bulabilme) yönetebilir olması da bireyi dirençli olmaya yaklaştıracaktır. Peki kriz yaşadık, travmaya dönüştü dirençli de davranamadık. Bu durumda baş edebilmek için neler yapabiliriz? Mooli Lahad'ın 'Basic Ph' modelinden bahsedeceğim. Bu model bize baş edebilmek için bizlerde var olan bazı kanallarımızı kullanmayı bize hatırlatıyor. İnanç Kanalı: Eğer dini inanç, değer sistemi, kendimize inanç, siyasi ideoloji gibi inandığımız kaynaklar varsa bunlar durumla başa çıkmamızda bize yardımcı olacaktır. Çünkü inandığımız bir sistem var ve bu bizim hayatı anlamlandırıp devam etmemize yardımcı olacaktır. Duygu Kanalı: Duygularımızı ifade etmemiz, travmatik yaşantılarımızdan kaçmak değil de anlatmamız yükten kurtulmamıza yardımcı olacaktır. Sosyal Kanal: Hepimizin de bildiği gibi biz insanlar sosyal varlıklarız. Travmatik yaşantımız olduğunda da bir gruba ait olmamız, destek almamız, mesleğimize dönmemiz bu yaşantılarla başa çıkmada bize yardımcı olur. Yaratıcılık Kanalı: Resim yapmak, yazı yazmak gibi yaratıcılığımızı ortaya çıkarabileceğimiz aktivitelerle uğraşmak da zihnimizdeki yükün azalmasına yardımcı olur. Bilişsel Kanal: Konuyla ilgili araştırma yapmak, bilgi edinmek durumun üstesinden gelmemize yardımcı olur. Fiziksel Kanal: Spor yapmak, hareket etmek hem zihnimizi hem de bedenimizi harekete geçirecektir. Bahsettiklerime benzer ya da farklı şekilde kendi başa çıkma stilini geliştiren kimi bireyler travma sonrasında büyüme yaşadıklarından söz etmişlerdir. Nedir 'Travma Sonrası Büyüme'?Travma yaşamanın bireyde fayda ya da pozitif değişimler ortaya çıkarmasıdır. Bireylerin yaşadığı travmadan sonra gelişim/büyüme göstermesi tek bir alanda değil, birçok farklı alandaki değişimler ile kendini gösterebilir. Olumlu değişim yaşamın daha fazla kıymetinin bilinmesi, daha anlamlı kişilerarası ilişkiler, artan kişisel güç duygusu, değişen öncelikler ve daha zengin varoluşsal ve manevi hayat gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Bu anlamda genel bir büyümeden bahsediyoruz. Büyüme kavramı kişinin deneyimiyle açığa çıkabilir. Yazıya son verirken okuduğum bir kitaptaki travma sonrasının tükenişten ziyade heyecan olduğunu belirten bir cümleye yer vermek isterim. 'Dünya parçalanmıştı ama tam da bu nedenle şimdi onunla hemen hemen her şey yapılabilirdi.'.( Sarah Bakewell, Varoluşçular Kahvesi)

Melva ŞENOCAK 16.11.2020