1. Uzman
  2. Fatma İzel ŞAHİN KAYA
  3. Blog Yazıları
  4. Öfke de NEDİR, duygu mu yoksa davranış mı?

Öfke de NEDİR, duygu mu yoksa davranış mı?

Öfke; bir kişinin engellenme, saldırıya- haksızlığa uğrama, incinme, değersiz hissetme, üzülme ve duygularının bastırılması gibi durumlar karşısında olaya veya kişiye karşı geliştirdiği doğal ve evrensel bir duygu türüdür! Öfkenin bastırılması gereken bir durum olduğu düşüncesi terk edilmeli, bir duygu olduğu farkına varılmalı ve de diğer tüm duygularımız gibi öfkenin de yaşanması gerektiği unutulmamalıdır. Ancak burada önemli olan öfkemizin bizi yönetmesine ve esir almasına izin vermemek, çevremizdeki kişilere, eşyalara ve diğer canlılara zarar vermeden duygularımızı yaşamayı öğrenek ya da öğrenmek için çalışıyor olmaktır. Bu süreç kolay olmaya bilir ama çabalamaya devam etmek her zaman sonuç getirecektir 😊

Unutmamalıyız ki, düşüncelerimiz duygularımızı oluşturduğu gibi sahip olduğumuz duygularımız da davranışlarımızı oluşturmakta ve ortaya sergilenen bir eylem çıkarmaktadır. Bu durumda öfke duygusunu yaşayan birinin öfke davranışları sergilemesi kaçınılmazdır ve zaten kaçmama ya da bastırmaya da çalışılmamalıdır. Ancak burada önemli olan bu davranışların şiddetinin ve sıklığının dikkate alınması ve kişinin her duygusuna hâkim olabilmesi gerektiği gibi öfke duygusunu da sağlıklı şekilde yönlendirebilen biri olabilmesidir.


Peki günlük hayatımızda sıklıkla karşımıza çıkabilen öfke davranışlarına örnekler nelerdir?

  • Bir olay sonrası olaydan sorumlu tutulsun ya da tutulmasın herhangi bir kişiye bağırmak, söylenmek ya da hakaret etmek. Bazen içten içe mırıldanmak şeklinde de görülebilmektedir.
  • Çocuklarda çok sık gördüğümüz öfke davranışlarda; bağırarak ağlamak, kendini yere atmak, yerde tepinmek ve çığlık atmaktır. Bu durum bir süre sonra kendisine ya da bakım veren kişiye zarar verme şeklini de içine katar hale gelebilmektedir.
  • Kişinin etrafındaki bir eşya/nesneye, kendisine ya da karşısındaki kişiye zarar vermesi de görülmektedir.
  • Etrafındaki tüm her şeyi dağıtmak ya da yere atmak, kırmak.
  •  Etrafındaki kâğıt ya da fotoğrafları yırtmak gibi.
  •  Ağlamak
  •  Kişinin el ya da bacaklarında titreme hissetmesi
  •  Kişinin kalp ritminin hızlanması ve nefes alıp verişinin artması

Yukarıda belirtilen bazı maddeler gibi birçok öfke duygusunun davranışsal belirtisinden bahsetmek mümkündür. Eminim sizlerin de okurken kendinizde ya da yakınınızda olduğunu düşündüğünüz maddeler olduğu gibi bu da var şu da var dediğiniz olmuştur. Peki bu öfke davranışlarını kontrol edilebilir sınırda tutmak için nelere dikkat etmek gerekmektedir?


Öfke kontrolü için ne yapılabilir?

  • Derin derin nefes al- ver tekniği uygulanabilir.
  • Derin derin nefes al- ver tekniği çocuklar için 10 parmak nefes egzersizi olarak kullanılabilir. 10 parmağını da mum gibi düşünerek açan çocuk her bir mumu teker teker söndürmeye çalışmalıdır. Bu sayede çocuğun derin bir şekilde nefes alıp vermesi sağlanır. Burada tüm mumların bir kerede değil, teker teker söndürülmesi gerektiği unutulmamalıdır.
  • Anda kalabilmek, ana odaklanmak için beş duyumuzun gücünden faydalanılabilir. ( Örneğin, etraftaki mavi, kırmızı renklere odaklanmak, etraftan gelen sesleri dinlemek, etraftaki kokulara dikkatimizi vererek hissetmeye çalışmak gibi. )
  • Öfkelenmeye sebep olan olay ya da kişiyi kâğıda yazmak- ister sadece isim olarak ister iseniz uzun uzun yazabilirsiniz- ve ardından kâğıdı yırtarak ya da buruşturularak çöpe atmak ve bu süreçte öfkeye odaklanarak kâğıt ile birlikte öfke duygusunu küçültüp çöpe attığınızı hayal etmek öfkeyi var olan puan düzeyinden 1-2 puan aşağı indirme konusunda yardımcı olacaktır. ( Ayrıca kağıdı yırtmak yerine yakmak ya da suya atmakta kullanılabilir bir tercihtir. )
  •  İçinizde biriken öfkeyi ve enerjiyi olumlu şekilde boşaltmak için spor ya da egzersiz yapılması denenebilir. Burada çok öfkeli iken kendinizi fiziken sakatlayabilecek sporların yapılmasından kaçınılması gerektiği için en uygun olan spor olarak koşu tercih edilebilir.
  •  Kişinin öfkelenmesine sebep olan olay ya da kişiyi sürekli düşünmek yerine o konu ile ilgili düşünce saatleri egzersizi oluşturabilirsiniz. ( Örneğin akşam saat 21.00’de bu konuyu detaylı düşünüyor olacağım ama şimdi tüm gün bu konunun ve öfke duygumun aklıma gelerek günümü olumsuz etkilemesine izin vermeyeceğim diyerek düşünceleri ve beraberindeki duyguları belirli bir zaman sınırına çekmek, bir süre devam edildiğinde etkili olacak bir tekniktir. )
  • Tüm bu maddelere rağmen öfkenizi kontrol etmek ile ilgili sorun yaşadığınızı düşünüyorsanız bir ruh sağlığı uzmanından destek almayı deneyebilirsiniz.


Öfke duygusunu yaşayan kişinin karşısında nasıl olmak gerekir?

  • Kişiyi sakince dinleyebilirsiniz.
  •  Kişi ile konuşurken sen dili yerine ben dili ile konuşabilirsiniz. ( Sen dili suçlayıcı bir dil iken ben dili sağlıklı şekilde kendinizi ifade edebileceğiniz bir dildir. Bu konuda zorlandığınızı düşünüyorsanız, destek alabilirsiniz. )
  •  Öfke anında kişi ile tartışmaya girmekten kaçınmak oldukça önemlidir. Öfke, bilişsel olarak kişinin sağlıklı düşünebilme mekanizmasını zayıflatacağı için bu süreçte konuşmaya çalışmak sağlıklı bir tercih değildir.
  • Öfkelenen kişinin sessiz bir ortama gidip olaydan ya da kişiden uzaklaşmasını ve derin nefes almasını sağlayabilirsiniz.
  •   Kişi sakinleştiği ve rahatladığı zaman kişinin hissettikleri üzerinde detaylıca konuşabilirsiniz. Unutulmamalıdır ki, aksi halde konular havada kalacak ve daha büyük bir kriz olarak karşınıza gelecektir. ( Ben dili ile konuşulması unutulmamalıdır!)
  •   Tüm bu maddelere dikkat edilmesine rağmen etkili bir çözüm bulunamaması halinde bir ruh sağlığı uzmanından yardım almayı deneyebilirsiniz.

 

Eğer, sizler de öfke duygunuzu sağlıklı şekilde yönetemediğinizi düşünüyor ve bunun nasıl yapılacağı konusunda destek almayı istiyorsanız yardım almaktan lütfen çekinmeyin. Bir ruh sağlığı uzmanına danışmak ve aklınızdaki soruları sormak isterseniz bana buradan ulaşabilir, istediğiniz zaman takvimdeki uygunluk durumuna göre randevu oluşturabilirsiniz.


Sevgi ve Sağlıcakla...

FATMA İZEL ŞAHİN

UZMAN PSİKOLOG & AİLE DANIŞMANI


Kaynakça:

1.     HEEGAARD, M.E. (2019). Öfkemi Kontrol Etmeyi Öğreniyorum. İstanbul: İletişim Yayınları.

2.     Pdr Tube (2022)


 

Yayınlanma: 06.04.2023 13:02

Son Güncelleme: 06.04.2023 13:06

#öfke #öfkeyönetimi #öfkekontrolu #öfkenedir #gelişim psikolojisi #psikoloji #duygular
Psikolog

Fatma İzel

ŞAHİN KAYA

Uzman Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 1300
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 45 dk
ücret 2000
Bunları da sevebilirsiniz...

Depresyon Nedir?

Son yıllarda çok kullanılan bir terim olan ''depresyon'', halk arasında bir üzüntü hali olarak bilinmektedir. Olumsuz bir durum karşısında üzülmek, bir ilişkinin bitimi sonrası birkaç gün hiçbir şey yapmak istememek, ağlamak, huysuz olmak gibi durumlar halk arasında depresyon olarak adlandırılmaktadır. Hatta üzüntülü iken kullanılan battaniyeye ''depresyon battaniyesi'', dinlenilen şarkılara ''depresyon şarkısı'' ismini vermişlerdir. Peki gerçekten de bu durumlar depresyon mudur? Depresyon bir üzüntü hali midir? Biraz dondurma yiyip birkaç gün ağlayınca geçen bir ruh hali durumu mudur?Halk arasında üzüntülü ruh halinin bir karşılığı olarak kullanılan depresyon terimi, aslında kişiyi intihara kadar sürükleyebilecek ciddi bir duygudurum bozukluğudur.Üzücü ve sıkıntı verici olaylar karşısında üzüntülü olmak gayet doğal ve insanidir. Depresyonda ise bu üzüntüden daha farklı boyutta duygular vardır.Öncelikle depresyon teşhisinin konulabilmesi için kişinin bazı belirtileri taşıyor olması ve bu belirtilerin en az 2 haftadır devam ediyor olması gerekmektedir. Peki nedir bu belirtiler?-Sürekli üzgün hissetmek-Gün içinde yapılan aktivitelerden zevk almama ve ilgi kaybı-İştahsızlık veya aşırı yeme-Uyku sorunları-Sürekli yorgun hissetme-Hareketlerde ve konuşmada yavaşlama-Değersizlik hissi-Kendinden nefret etme-Nedeni olmayan fiziksel ağrılar-Dikkat bozukluğu, karar vermede sıkıntı yaşama-İntihar eğilimi-Kilo değişimi-Unutkanlık-Çaresiz hissetmek-Cinsel isteksizlik-Cinsel işlev bozuklukları-Sıklıkla ölümü düşünmek-Derin bir boşluk duygusuBu belirtiler depresyonun ciddi bir duygudurum bozukluğu olduğunu ve tedavi edilmezse kötü sonuçlar doğurabileceğini kanıtlar niteliktedir.Biraz da depresyonun nedenlerinden bahsedelim. Depresyonun genelde tek bir nedeni yoktur. Kişinin psikolojik durumu, biyolojik faktörleri, çevresel faktörleri, fiziksel sağlığı gibi durumların her biri depresyona neden olabilir. Bunların yanında sevilen birinin ölümü, ayrılık, düşük sosyo-ekonomik düzey, madde kullanımı, büyük acılar, uzun süren yas dönemi, iş hayatında yaşanan problemler, işten çıkarılma, aile problemleri, boşanma, işsizlik, travmalar, ailede depresyon öyküsü, bazı ilaçlar, hormonel değişiklikler de başlıca risk faktörleridir. Menopoz ve andropoz dönemi de depresyona yol açan etkenler arasında yer alır. Tüm bu etkenler kişiden kişiye değişmekle beraber depresyon hastalığının ortaya çıkmasında rol oynayabilmektedir.Depresyon gerçek bir hastalıktır, kişinin zayıflığı ya da hassaslığı olarak değerlendirilemez. Yani depresyon, kişinin suçu değildir. Yukarıda saydığımız nedenler kişiyi depresyona yatkın hale getirebilir. Kişi depresyona girdiğinde ise olayların bu hale nasıl geldiğini algılayamaz.Depresyonun farklı türleri vardır. Sık görülen depresyon türlerinden birkaçını açıklayalım.Majör Depresif BozuklukDiğer adı klinik depresyondur. En şiddetli depresyon türü olarak bilinir. Kişide fazlaca üzüntü hali, yoğun değersizlik hissi, yemek yiyememe, yüksek uyku sorunları, intihar düşüncesi, hayattan zevk almama ve yoğun olumsuz duygular görülür. Bu belirtiler kişide işlev bozukluklarına yol açar. Kendiliğinden düzelmesi pek mümkün değildir.Atipik Özellikli Majör Depresif BozuklukBu depresyon türünde kişi depresyonda olduğunun farkında değildir. Belirli davranış kalıpları ile kendini gösterir. Kişi reddedilmeye karşı aşırı hassastır. Ruh hali aniden iyileşip kötüleşebilmektedir. Kişi çoğunlukla gergindir ve çoğunlukla ''birazdan kötü bir şey olacak'' hissine kapılmaktadır. Kişi insanlara güvenmekte zorluklar ve bununla beraber terk edilme - aldatılma korkusu yaşar. Bu depresyon türü genelde ilk defa gençlik yıllarında başlar ve yetişkinlik süresince devam eder.Doğum Sonrası DepresyonuDiğer adı postpartumdur. Hamilelik süresinde ya da doğumu takip eden dört hafta içerisinde ortaya çıkar. Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber hormonel değişim ve çocuk sahibi olmanın verdiği yüksek sorumluluk duygusunun etkili olduğu düşünülmektedir. Doğum sonrası yaşanan sosyal ve psikolojik değişimler de bu depresyonu tetikler. Genellikle şiddetli üzüntü hali, sürekli ağlama, yoğun kaygı ve umutsuzluk durumu şeklinde kendini gösterir. Gebelik yaşı düştükçe, doğum sonrası depresyonun görülme ihtimali de artmaktadır.Kronik DepresyonEn az 2 yıl süreyle devam eden depresyon türüdür. Tıpta ''Distimi'' olarak bilinir. Majör depresyondaki belirtilerin daha hafifi belirtiler vardır ve kişinin günlük yaşamını olumsu etkilemez. Depresyonun hafif formu olarak tanımlanabilir. Çoğunlukla erken çocukluk dönemindeki travmalara bağlı olarak ortaya çıkar. Bu hastalığı yaşayan kişiler çevrelerince eleştirel, sürekli şikayet eden ve hayattan zevk almayan kişiler olarak bilinirler.Mevsimsel Duygu Durum Bozukluğu Belirli mevsim dönemlerinde, özellikle gün ışığının azaldığı kış dönemlerinde görülür. Bu depresyon tipi genelde kadınlarda görülür. Bu depresyon türünü yaşayan kişiler kış döneminde normalde olduklarından bambaşka bir ruh haline bürünürler. Genellikle üzgün, stresli, ilgisiz ve ümitsiz bir ruh halinde seyreden ruh halleri ilkbahar-yaz dönemine kadar devam eder.Depresyon tedavisinde kullanılan genel tedavi yöntemi, ilaç kullanımı ve beraberinde psikoterapidir. Tedavide kullanılan antidepresan adı verilen ilaçlar genellikle 2-3 hafta içinde etkisini gösterir. Kişinin semptomları azalmaya ve kendini daha iyi hissetmeye başlar. Bu süre boyunca da psikoterapiye devam edilerek depresyonun asıl nedenleri konuşulur. Tedavi edilmeyen depresyonun düzelmesi 2 yıla kadar sürebilmektedir. Tedavi ile beraber bu süreç birkaç haftaya kadar indirilebilmektedir.Peki iyileşmeden sonra depresyonun tekrar etme ihtimali var mıdır?Depresyon yineleyici bir hastalıktır. Kişinin daha önce depresyon geçirmiş olması, ailede depresyon öyküsü, madde kullanımı, kalıntı belirtilerin görülmesi depresyonun yinelenmesi için risk faktörleridir. Stres etkenlerini azaltmak veya kontrol edecek önlemler almak depresyonun yineleme ihtimalini azaltacaktır.Görüldüğü gibi depresyon hiç de halk arasında anıldığı gibi hafif bir üzüntü durumu değildir. Depresyonun ciddiye alınması ve doğru şekilde tedavi edilmesi son derece önemlidir. Eğer kendinizde veya çevrenizdeki bireylerde yukarıda yazılan belirtilerin birkaçının en az 2 haftadır devam ettiğini düşünüyorsanız bunu ciddiye almanızı ve bir psikolojik yardım almanızı tavsiye ederim. Unutmayın, psikolojik sağlık en az fiziksel sağlık kadar önemlidir.

ÖFKE DUYGUSU VE BAĞIŞLAMA OLGUSU ÜZERİNE BİR DERLEME

Duygunun Tanımıİnsan doğasının temel özelliklerinden birisi duygulardır. Duygunun açılımıyla ilgili olarak Ekman ve Cordaro, “evrensel paylaşımlara, kültüre ve bireye özgü olaylara verilen ve ayırt edici özellikleri olan otomatik tepkiler” tanımını yapmaktadır ( 2011, akt. Metin, 2019, s.2029). Tanıma bakıldığında, duyguların öznel ve kişilerarası farklılaşan bir olgu olduğu aktarılmaktadır. Plotnik (2007/2009), bir duygunun sırasıyla öznel yorumlama, öznel deneyim, fizyolojik dışavurum ve gözlemlenebilir davranıştan oluşan dört bileşeni olduğunu belirtmektedir. Bunun yanı sıra, duygularla ilgili yapılmış son dönem çalışmaları, duyguların düşünme ile eşgüdümlü gerçekleştiğini ve bu durumun hayatta kalmayla ilişkilendiğini belirtmektedir (Damasio, 1999; akt: Çakar & Arbak, 2004, s.24). Temel duygulara bakıldığında Ekman (1992), insanlarda altı temel duygu bulunduğunu belirtir; öfke, şaşkınlık, iğrenme, korku, eğlence ve üzüntü (akt. Kabadayı ve Alan, 2013, s.99). Bahsedilen temel duygularla ilgili olarak Ekman ve Cordaro (2011), evrensel nitelikte fizyolojik tepkilerinin olmasının ve uyarılmışlık halinin otomatik oluşmasının gerektiğini bildirmektedir (akt. Metin, 2019, s.2035). Kağıtçıbaşı’na (2019) göre ise, her ne kadar biyolojik temelleri olsa da duygular içinde bulundukları bağlamdan etkilenmekte, duyguların dışavurumunda belli kuralların olmasını da bu durumla ilişkilendirmektedir. Berry, Poortinga, Breugelmans, Chasiotis, ve Sam (2013/2015) ise duygularla ilgili olarak, bütün yönleriyle hem birtakım evrensel taraflarının hem de kültüre özgün yönlerinin olduğunu, bunun yanı sıra kültürlerarasında duyguların farklı kategorize edildiğini ve günlük yaşamda davranışlara etki ettiğini belirtmektedir. Bu açıklamalara bakıldığında duyguların girdi ve çıktı etkilerinin kültürel farklar gösterdiği söylenebilmektedir. Kağıtçıbaşı (2019), bu farklılaşma ile ilgili olarak ise bireyci-toplulukçu kültür farkını baz alarak, “öfke ve hayal kırıklığı gibi, ego odaklı duyguların ifadesi toplulukçu kültürlerde daha çok bastırılır, çünkü bu tür duygular eşgüdümlü uyum içindeki sosyal etkileşime zor düşer” (s.139) yorumunu yapmaktadır.Öfkenin TanımıTemel duygulardan biri olan öfke ile ilgili alanyazında birçok tanım yer almaktadır. Biagio (1989) öfkeye ilişkin olarak, gerçek ya da hayali bir engellenme, tehdit altında veya haksızlık durumunda meydana gelen ve kişide rahatsızlık yaratan uyarıcıları ortadan kaldırmaya iten, kuvvetli bir duygu şeklinde tanımlamaktadır ( akt. Uğurlu, 2009, s.16). Budak (2000) öfkeyi, “engellenme, tehdit edilme, yoksun bırakma gibi durumlarda hissedilen ve genellikle neden olan şeye ya da kişiye karşı saldırgan davranışlarla sonuçlanabilen olumsuz bir duygu” ( akt. Altan ve Çivitci, 2017, s.310) şeklinde tanımlamaktadır. Soykan (2003) öfkeyi, doyurulmamış istekler, istenilmeyen sonuçlar, karşılık bulamamış beklentilere yönelik doğal ve evrensel duygusal tepki olarak tanımlarken, Spielberger ve ark. (1991) ise öfkeyi, olağan bir sinirlilik durumundan, yoğun hiddetli hale gelene kadar değişim gösteren kademeli bir duygusal hal olarak tarif etmektedir ( akt. Balkaya ve Şahin, 2003, s.193).Öfke İle İlgili Yapılmış ÇalışmalarGemici (2018), İstanbul’da öğrenim gören 200 üniversite öğrencisiyle yaptığı çalışmada öfke problemi yaşamakta olan üniversite öğrencilerinin çocukluk çağı travmalarıyla arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırmada cinsel, fiziksel istismar ve çocukluk çağı travmalarının kızlarda daha yüksek olduğu saptanmıştır. Çalışma bulguları çocukluk çağı travmaları, duygusal ihmal, fiziksel ihmal ve cinsel istismar arttıkça sürekli öfkenin arttığını ve öfke içe vurumun azaldığını ortaya koymuştur. Ayrıca duygusal ihmal ve cinsel istismar arttıkça öfke dışa vurumun arttığı bulunmuştur.Moreno ve ark. (1993) yaptıkları araştırmada öfkenin depresyon ve intihar için tanısal değer taşıyabileceğini belirtmiş, aynı zamanda bastırılmış öfkenin depresyonla anlamlı bir ilişkisi olduğunu ortaya koymuştur ( akt. Tatlılıoğlu ve Karaca , 2013, s.1113).Doğan, Üngüren ve Algür (2010) turizm alanında faaliyet gösteren bir otel zincirinde çalışan 171 kişiyle yaptıkları araştırmalarında empati eğilimi arttıkça öfke dışa vurma düzeyinin azaldığını, empati eğilimi arttıkça kişilerin öfkelerini kontrol edebildiklerini ve bunun yanı sıra kontrol edebilenlerin öfkelerini dışa daha az yansıttıklarını saptamışlardır. Ayrıca sürekli öfke durumunda olan çalışanların öfkelerini öncelik olarak dışa yansıttığını ortaya koymuşlardır.Kesen, Deniz ve Durmuşoğlu (2007) yetiştirme yurdunda yaşayan 201 ergenle yürüttükleri çalışmada ergenlerin yaşları ve yurtta kaldıkları süre ile öfke ve saldırganlık arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Araştırmada öfke düzeyi ve saldırganlık düzeyi arasında anlamlı bir ilişki olduğunu saptamışlardır. Ayrıca yurtta kalan ergenlerin yaşı arttıkça genel saldırganlığın ve atağın, dolaylı, negatif, ve sinirli saldırganlık düzeyiyle pozitif anlamlı ilişkili olduğu bulunmuştur. Son olarak ergenlerin yurtta kalma süresi arttıkça dolaylı, atak ve genel saldırganlık düzeyinin arttığı saptanmıştır.Ekinci, Kural ve Yalçınay (2016) İstanbul’da özel bir hastanede madde kullanım bozukluğu tanısı almış ve tedavi görmekte olan 100 hastayla yaptıkları araştırmada madde bağımlılığının öfke, depresyon, anksiyete ve bağımlılık profili ile ilişkisini incelemişlerdir. Çalışma bulgularında öfke düzeyinin depresyon ve anksiyete düzeyi ile pozitif bir ilişkisi olduğunu, öfke düzeyi ile madde kullanımının kişinin yaşamına etkisi ve madde kullanmak için şiddetli istek arasında pozitif ilişki olduğunu saptamışlardır. Son olarak, araştırmada intihar girişiminde bulunmuş olan hastalardaki öfke düzeylerinin, bulunmamış olanlara oranla daha yüksek olduğunu ortaya koymuşlardır.Bağışlamanın TanımıBağışlama ile ilgili alanyazındaki mevcut çalışma sayısının diğer konulara kıyasla daha az olduğu görülmektedir. Çoklar ve Dönmez (2014), bağışlama ile ilgili çoğu bireyin bir fikir sahibi olduğunu ancak akademik olarak sınırlı çekiciliğe sahip bir konu olduğu yorumunu yapmaktadır. Bağışlama ile ilgili literatürde kısıtlı ve farklı tanımlar yer almaktadır. Enright ve Fitzgibbons (2010) bağışlamayı, bireylerin rasyonel bir biçimde haksızlık yaşadıklarını düşündüklerinde öfke ve diğer karşıt tepki durumlarından vazgeçerek, haksızlığı yapan kişiye yardımsever, merhametli bir biçimde, karşılıksız değer verme ve cömertçe tepki ortaya koyması şeklinde tanımlamaktadır (akt. Yılmaz, 2019, s.1192). Tekinalp ve Terzi’ye (2012) göre; bağışlama, zarar görmekte olan bir ilişkiyi düzeltmek için kişinin intikam gibi duygularını hoşgörü ve empati gibi duygularla değiştirmesidir. Enright, Rique ve Freedman (1998) ise bağışlama kavramını, “bir mağdur tarafından faile duyulan kızgınlığın azalması, buna karşın, gösterilen merhamet, şefkat ve sevginin artması yönünde özgürce yapılmış bir seçim” ( akt. Çoklar ve Dönmez, 2014, s.36) şeklinde aktarmaktadırlar. Bağışlamanın ne olmadığı ile ilgili ise Taysi (2010), bağışlamanın mazur görme ya da bir kişiyi haklı çıkarmak olmadığını belirtmektedir.Bağışlama İle İlgili Yapılmış Çalışmalarİlişki niteliği ile bağışlamanın mutluluk üstündeki etkisini konu alan Yılmaz (2018), ilişki kalitesi ve bağışlama değişkenlerinin birlikte ve ayrı halde mutluluğu ne kadar açıklayabildiğini incelemiştir. Araştırma sonucu ilişki niteliği değişkeninin mutluluk puanlarının %48.2’sini açıkladığı bulunmuştur. Bağışlama değişkeni ile mutluluk değişkenlerinin ilişkisine bakıldığında bağışlama boyutlarından en yüksek “kendini bağışlama” boyutu ile mutluluk değişkeni arasında pozitif yönlü orta derecede bir ilişki olduğu, “başkalarını bağışlama” boyutunda ise en düşük derece ilişki olduğu saptanmıştır. Mutluluk puanlarıyla bağışlama arasında genel olarak orta düzeyde, anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bağışlama ve ilişki niteliği değişkenlerinin birlikte mutluluğun toplam varyansının %55’ini açıkladığı saptanmıştır. Son olarak ilişki niteliği ve bağışlama arasındaki ilişkiye bakılmış, ilişki niteliği boyutlarından olan “çatışma” ile bağışlama arasında negatif yönlü orta derece bir ilişki bulunmuş, ilişki niteliği değişkeninin bağışlama puanlarının %36’sını açıkladığı ortaya konmuştur.Aytar ve Tatlı (2017), 370 üniversite öğrencisiyle yürüttükleri ve ahlaki olgunluk ile bağışlama istekliliğinin kişilik özelliklerine göre nasıl değiştiğini inceledikleri çalışmalarında, yaş değişkeninin arttıkça bağışlama istekliliği puanının arttığını, cinsiyet açısından erkeklerin kadınlardan bağışlama istekliliği puanlarında daha yüksek ortalamaya sahip olduğunu ortaya koymuştur. Kişilik testi boyutlarıyla bağışlama arasındaki ilişkiye bakıldığında, çalışma sonucunda kişilik testi değişkeninin boyutu olan “duygusal dengesizlik” arttıkça bağışlama puanlarının düştüğü, kişilik testi boyutlarından “dışadönüklük” puanları ile bağışlama arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır. Kişilik testi boyutu olan “yumuşak başlılık” puanı arttıkça bağışlama puanlarınında arttığı bulunmuştur. Son olarak, kişilerin ahlaki olgunluk düzeyinin artmasının veya azalmasının bağışlama isteklilikleriyle paralel olarak arttığı veya azaldığını ortaya koymuşlardır.Bugay ve Demir’in (2011),376 üniversite öğrencisiyle yürüttüğü, hataya dair niteliklerin başkalarını affetmeyi yordamasını inceledikleri araştırmalarında; öğrencilerin, başkalarını affetme düzeyinin%10’unu hata özelliklerinin açıkladığı saptanmıştır. Bunun yanı sıra, en çok affetmekte zorlanılan hata alanına bakıldığında bireylerin %49.6’sının “ailesel konularda” zorlandığı, hatanın ne denlibüyük olduğu, hatanın neden olduğu sonuçlar ve hatayı yapan kişiye verilen önem arttıkça “başkasını affetme“ puanının düştüğü, “özür dileme” ve “hatadaki sorumluluk” puanları yükseldikçe affetmenin arttığı bulunmuştur. Ayrıca bireylerin %71.2’si için hatadaki kastın affetmede kritik olduğu ortaya konmuştur.Tunca ve Durmuş (2018), 389 üniversite öğrencisiyle gerçekleştirdikleri çalışmalarında algılanan ana-baba tutumlarıyla bağışlama arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Bağışlama puanlarının erkek ve kadın arasında farklılaşmadığını saptamışlardır. Literatüre bakıldığında bu bulguyu destekleyen çalışmalar (Taysi, 2010) bulunmaktadır. Araştırma sonucunda, “demokratik” ana-baba tutumu algılayan öğrencilerin “kendini bağışlama” ve “durumu bağışlama” puanlarıyla aralarında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Algılanan ana-baba tutumu “koruyucu-istekçi” olanların; “genel bağışlama”, “kendini bağışlama” ve “durumu bağışlama” puanlarıyla arasında negatif yönlü anlamlı ilişki saptanmıştır. Algılanan ana-baba tutumu “otoriter” olanlarda, “genel bağışlama”, “kendini bağışlama” ve “durumu bağışlama” puanlarıyla arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Algılanan ana-baba tutumu değişkeniyle “başkalarını bağışlama” düzeyi arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığını ortaya koymuşlardır.Dindarlığın, evlilik doyumunun ve kişilik özelliklerinin bağışlama üstündeki etkisini inceleyen Atçeken (2014), Türkiye’nin beş farklı şehrinden 145 evli bireyle çalışma gerçekleştirmiştir. Araştırma sonucu, evlilik doyumu puanı ile bağışlama puanı arasında pozitif yönlü anlamlı ilişki saptanmıştır. Evlilik doyumu puanları ile bağışlama alt boyutları olan intikam, kaçınma ve ilişki sonlandırma boyutları arasında negatif yönlü yüksek düzeyde ilişki, bulunmuştur. Bağışlama değişkeninin dindarlık ile arasında bir ilişki saptanmamıştır. Ayrıca kişilik özellikleri alt boyutlarından olan nevrotizmin, bağışlamanın tüm alt boyutlarıyla pozitif yönlü anlamlı ilişkisi olduğu ortaya konulmuştur.Altan ve Çivitci (2017), 1083 üniversite öğrencisiyle yaptıkları ve öfke ile yaşam doyumu arasındaki ilişkide affetmenin moderatör rolünü inceledikleri araştırma sonucu sürekli öfke ile yaşam doyumu arasındaki olumsuz ilişkide toplam affetme ve başkasını affetmenin düzenleyici rollerinin olduğunu saptamışlardır.SONUÇBu makale öfke duygusu ve bağışlama olgusunun literatürde var olan tanımları ve çalışmaları hakkında yapılmış bir derleme çalışmasıdır. Alanyazına bakıldığında bağışlamanın son yıllarda artarak çalışılmaya başlanılan, diğer konulara nazaran yeni bir alan olduğu söylenebilir. Çalışmada ayrıca öfke duygusunun depresyon, intihar, istismar ve saldırganlık gibi değişkenlerle yapılmış olan araştırmalara değinilmekte, olgular açısından müdahale gerektiren şiddetteki öfke duygusunun ele alınması gerekilen bir konu olduğuna inanılmaktadır. Son olarak, bağışlama ve öfke duygusunu ele alan çalışmaların azlığı göze çarpmaktadır. İki değişken arasında yapılacak olan araştırmaların, mevcut literatüre destek olacağına ve gelecek çalışmalara yol göstereceği düşünülmektedir. Ayrıca Tekinalp ve Terzi (2012), bağışlamanın bireylerde ortaya çıkardığı fiziki ve psikolojik faydalarından dolayı ruh sağlığı alanında çalışan uzmanlarca incelenmesi gereken bir konu olduğu yorumunu yapmaktadırlar. Bu anlamda, bağışlama kavramının farklı değişkenlerle ele alınması gerekilen bir olgu olduğuna inanılmaktadır.KAYNAKLARAltan, T., Çivitci, A. (2017). Öfke ve yaşam doyumu arasındaki ilişkide affetmenin düzenleyici rolü. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 9 (16), 308-327.Atçeken, M. (2014). Dindarlık, evlilik doyumu ve kişilik özelliklerinin bağışlama ile ilişkisi. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.) İstanbul: Haliç Üniversitesi.Aytar, F., Tatlı, S. (2018). Bireylerin ahlaki olgunluk ve bağışlama istekliliğinin kişilik özellikleri ile ilişkisinin incelenmesi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 55, 207-223.Balkaya, F., Şahin, N. (2003). Çok Boyutlu Öfke Ölçeği. Türk Psikiyatri Dergisi, 14 (3), 192-202.Berry, J., Poortinga, Y., Breugelmans, A., Chasiotis, A., Sam, D. (2015). Kültürlerarası Psikoloji Araştırma ve Uygulamalar (3. bs.). ( Tosun, L., Çev.). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık. (Orijinal eserin yayın tarihi 2013).Bugay, A., Demir, A. (2011). Hataya ilişkin özelliklerin başkalarını affetmeyi yordaması. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 4 (35), 8-17.Çakar, U., Arbak, Y. (2004). Modern yaklaşımlar ışığında değişen duygu-zeka ilişkisi ve duygusal zeka. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6 (3), 23-48.Çoklar, I. ve Dönmez, A. (2014). Kişiler Arası İlişkilerde Bağışlama Üzerine Bir Gözden Geçirme. Nesne, 2 (4), s.33-54.Doğan, H., Üngüren, E., Algür, S. (2010). Öfke ve empati ilişkisine yönelik otel zincirinde bir araştırma. Ç.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19 (3), 277-298.Ekinci, S., Kural, H., Yalçınay, M. (2016). Madde Bağımlılığı Olan Hastalarda Öfke Düzeyi; Bağımlılık Profili, Depresyon ve Anksiyete Düzeyi ile İlişkisi. Bağımlılık Dergisi, 2016, 17, (1), 12-17.Gemici, M. (2018). Öfke problemi yaşayan üniversite öğrencilerinde çocukluk çağı travmalarının incelenmesi. ( Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.) İstanbul: İstanbul Gelişim Üniversitesi.Kabadayı, E., Alan, A. (2013). Duygu Tipolojilerinin Tüketici Davranışları Üzerindeki Etkisi ve Pazarlamadaki Önemi. İşletme Araştırmaları Dergisi, 5/1, 93-115.Kağıtçıbaşı, Ç. (2019). Benlik, Aile ve İnsan Gelişimi: Kültürel Psikolojide Kuram ve Uygulamalar (5.Basım). İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.Kesen, N., Deniz, M., Durmuşoğlu, N. (2007). Ergenlerde Saldırganlık ve Öfke Düzeyleri Arasındaki İlişki: Yetiştirme Yurtları Üzerinde Bir Araştırma. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17, 353-364.Metin. A. (2019). Yüz ifadelerindeki duygular: Derleme çalışması. OPUS– Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi , 10(17), 2027-2055.DOI: 10.26466/opus.514880Plotnik, R. (2009). Psikolojiye Giriş. ( Geniş, T., Çev.). İstanbul: Kaknüs Yayınları. (Orijinal eserin yayın tarihi 2007).Soykan, Ç. (2003). Öfke ve öfke yönetimi. Kriz Dergisi, 11 (2), 19-27.Tatlılıoğlu, K., Karaca, M. (2013). Öfke olgusu hakkında sosyal psikolojik bir değerlendirme. The Journal of Academic Social Science Studies, 6 (6), 1101-1123.Taysi, E. (2010, Haziran). Evlilikte Bağışlama: Evlilik Uyumu ve Yüklemelerin Rolü. Türk Psikoloji Dergisi, 25 (65), 40-52.Tekinalp, B., Terzi, Ş. (2012). Terapötik Bir Araç Olarak Bağışlama: İyileştirici Etken Olarak Bağışlama Olgusunun Psikolojik Danışma Sürecinde Kullanımı. Eğitim ve Bilim, 37 (166), 14-24.Tunca, A., Durmuş, E. (2018). Üniversite öğrencilerinin algıladıkları anne baba tutumu ile bağışlama düzeylerinin ilişkisi. OPUS- Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 9 (16), 524-550.DOI: 10.26466/opus.470406Uğurlu, M. (2009). Sosyal anksiyete bozukluğu olan hastlarda öfke düzeyi ve öfke düzeyinin komorbidite ve işlevsellik üzerine etkisi. ( Yayınlanmamış Tıpta Uzmanlık Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi.Yılmaz, H. (2019). İlişki niteliği ve bağışlamanın mutluluk üzerindeki etkisi. Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8 (1), 1189-1204.

Toplumsal Travmanın Kökleri: Şiddet Döngüsünün Sistemik Yansımaları ve İyileşme Yolları

Bireylerin yaşadığı travmaları toplumsal yapılar, kültürel normlar ve kolektif geçmişle ilişkilendirerek inceleyecek olursak; kadın cinayetleri, tecavüz, çocuk cinayetleri gibi korkunç olayların arkasında, sadece bireysel şiddet eylemleri değil, daha derin bir toplumsal travma ve sistemik ihmal olduğuna inanıyorum. Türkiye’de son dönemde yaşanan bu tür olaylar, sadece bireysel faillere değil, daha büyük bir toplumsal hastalığın dışavurumlarına işaret ediyor.Travmanın Kökleri ve YansımasıŞiddet eylemlerinin temelinde genellikle çok derinlerde yatan travmalar ve patolojiler vardır. Bir insanın bir başkasına zarar vermesi, onun kendi yaralı benliğinden ve yetersizlik hissinden kaynaklanır. Bu tür eylemler genellikle bireyin geçmişte yaşadığı duygusal ya da fiziksel istismarın, ihmalin veya reddedilmenin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Örneğin, birçok failin kendi geçmişlerinde ağır travmatik deneyimler yaşamış olduklarını görürüz. Bu travmalar, bireylerin kendi acılarını işlemekte başarısız olmalarına ve bunu başkalarına yöneltmelerine yol açar. Ancak bu, elbette ki suçu meşru kılmaz, yalnızca onun altında yatan karmaşık dinamikleri anlamamıza yardımcı olur.Toplumun Travma Birikimi ve Yargı Mekanizmalarının YetersizliğiToplumun bir bütün olarak bu tür şiddet olaylarına nasıl tepki verdiği, toplumun travmalarının derinliğini ve iyileşme kapasitesini gösterir. Türkiye'deki kadın cinayetleri ve tecavüz vakalarına yönelik yargılamaların eksikliği, yalnızca adalet sisteminin değil, daha geniş bir toplumsal dokunun yaralandığını gösterir. Hukukun adaleti sağlayamaması, insanların çaresizlik hissini besler ve bu hissiyat toplumu felç eder.Yargı mekanizmaları, faillerin cezalandırılması kadar koruyucu önlemlerin alınmasında da yetersiz kaldığında, toplumda yaygın bir güvensizlik ve çaresizlik hissi ortaya çıkar. İnsanlar kendilerini savunmasız hisseder, devletin ya da toplumun onların yanında olmadığı duygusuna kapılır. Bu da daha fazla öfkeye, daha fazla kopuşa ve toplumun kendisine yabancılaşmasına yol açar.Koruyucu Önlemler ve Toplumsal İyileşmeKoruyucu önlemler, toplumun kolektif iyileşme sürecinde kritik bir rol oynar. Bir toplum, şiddet ve istismarı önlemek için önce bu eylemlerin kök nedenlerini ele almalıdır. Yani, sadece failleri cezalandırmak yeterli değildir; aynı zamanda bu tür şiddet olaylarını ortaya çıkaran sosyal ve psikolojik koşulları da ele almak gerekir. Eğitim sisteminde, aile yapılarında, cinsiyet rollerinde ve toplumsal normlarda radikal değişiklikler yapılmadığı sürece, bu şiddet sarmalının sonu gelmeyecektir.Çaresizlik Hissinin Altındaki Kolektif TravmaToplumun bu tür şiddet olaylarına verdiği tepkide çaresizlik hissi, insanların travmalarının derinliğini yansıtır. Çaresizlik, kontrol edilemeyen bir olaylar zincirine verilen bir tepkidir. Birçok insan, bireysel çabalarının toplumsal düzlemde anlam ifade etmediğini düşündüğünde, kendini pasifize olmuş ve yenilmiş hisseder. Bu durum, toplumsal bir travmanın belirtisidir. İnsanlar, bir yandan kişisel olarak bu tür olaylara karşı çıkmak istese de, toplumsal yapılar onları güçsüz bırakır.Bu güçsüzlük hissi, toplumdaki kutuplaşmayı ve ayrışmayı artırır. Bireyler, kendilerini yalnız ve güvensiz hissettiklerinde, topluma olan bağlılıkları zayıflar. Toplumsal düzeyde bu, bir tür kopukluğa yol açar; insanlar, birbirine güvenmedikçe daha fazla içe çekilirler ve bu da daha fazla şiddet üretir.Toplumun İyileşmesi İçin Duygusal Bağ KurmakToplumun iyileşebilmesi için, bireylerin kendi travmalarıyla yüzleşmeleri ve onları işleyebilmeleri gerekir. Bu yalnızca bireysel bir süreç değildir; toplumsal olarak travmaların kabul edilmesi ve üzerine konuşulması da iyileşme sürecinin bir parçasıdır. Kadın cinayetleri, tecavüz ve çocuk cinayetlerine karşı verilen toplumsal tepki, bir anlamda toplumun kendi travmasıyla yüzleşmesidir. Ancak bu yüzleşmenin tam olarak gerçekleşebilmesi için, koruyucu ve onarıcı adımların atılması, bireylerin bu sürece dahil edilmesi gerekir.Sonuç olarak, travmanın toplumsal yansımaları, bireysel düzeyde başlayan ama toplumsal düzeyde çözülmesi gereken meselelerdir. Şiddet olaylarına karşı yetersiz kalınan adalet sistemi, toplumun iyileşme sürecini engeller. Çaresizlik hissi, bu sürecin bir yan ürünüdür. Ancak toplum, travmaları kabul edip, onları sağlıklı yollarla işleyebilirse, bu kısır döngüden çıkabilir ve kolektif olarak iyileşebilir.Bu süreç, bireylerin duygusal olarak daha bağlantılı hale gelmesi ve sistemik adaletin yeniden tesis edilmesi ile mümkün olabilir.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .