Sosyal Fobi


Sosyal Fobi Nedir?


Sosyal Fobi; kişinin diğer insanlar tarafından yargılanabileceği kaygısını taşıdığı, toplumsal ortamlarda rezil olacağı konusunda belirgin ve sürekli korkusunun olduğu bir kaygı sorunudur. Sosyal fobi belirtileri kişi sosyal ortama girdiğinde veya daha girmeden başlayabilir. Bedensel belirti olarak; yüz kızarması, terleme, ağız kuruluğu, çarpıntı, nefes kesilmesi, nefes darlığı, mide bağırsak sisteminde rahatsızlık, ishal, kas gerginliği, titreme olabilir. Aklından “rezil olacağım, yetersizim, çirkinim, beğenilmiyorum, hata yapmamalıyım” gibi düşünceler geçebilir. Sosyal fobi yaşayan kişiler; korkulan ortama girmeme, korkulan ortamı terk etme, göz temasından kaçınma, ilgisiz şeyler düşünme gibi davranışlar sergileyebilir.



Sosyal Fobi Hangi Durumlarda Ortaya Çıkar


Sosyal fobi testi olarak en yaygın kullanılan Liebowitz Sosyal Fobi Ölçeğidir. Bu ölçekte belirtilen sosyal durumlardan bazıları şunlardır.


- Toplum içinde telefonla görüşme

- Küçük bir grup etkinliğinde yer alma

- Toplum içinde yemek yeme

- Yetkili biri ile konuşma

- Kalabalık önünde konuşma

- Başkaları tarafından izlenirken çalışma

- Yabancılarla karşılaşma veya ilgi odağı olma 

- Yetenek veya bilgi testine tabi tutulma

- Davet verme


Sosyal fobi yaşayan kişi; sosyal ortamlara girmek istediği halde giremez, girse bile çok zorlanır. Olay sonrası da yaşadıkları şeylerle ilgili olarak çok fazla zihinsel uğraşları olur. Genel olarak işlevselliği azaltan bir sorun olmasına rağmen tedaviye başvuru oranı düşüktür. Çünkü psikolojik destek almak için yapılması gereken şeyler de, kişide kaygı oluşturur ve bunu da erteleyebilirler. Sosyal fobi testi olarak internette birçok içerikle karşılaşabilir. Fakat unutulmaması gereken şey bu testlerin tanı amacıyla kullanılmadığıdır.



Sosyal Fobinin çekingenlikten farkı nedir?

Sosyal fobi yaşayan kişiler diğer insanlar tarafından olumsuz değerlendirebilecekleri biçiminde bir tehlike algıladıklarında ilgi ve dikkatlerini kendilerine yöneltmektedirler. Çevrede neler olduğuna dikkat etmeksizin kendi olumsuz otomatik düşüncelerine odaklanmaktadırlar. Bu durum çekingenlikle sosyal fobi arasındaki en önemli farklardan biridir. Çekingen veya utangaç kişi sosyal ortamlara, sosyal fobiye benzer şekilde olumsuz düşüncelerle giriyor olabilir. Ancak çevreyi gözlemleyebilmesi sonucu kendisine olan olumlu tavırları fark ederek olumsuz düşüncelerden kurtulabilir.

 


Sosyal Fobi Nasıl Yenilir?


Sosyal fobinin diğer kaygı sorunlarından en önemli farkı; korktuğu şey başına gelir. Sosyal fobi yaşayan kişiler genellikle iki şeyden korkarlar;


1- sosyal ortamlarda tuhaf davranmak, farklı görünmek ve komik duruma düşmek

2- gözlendikleri bu ortamlarda kaygı yaşamak ve kaygılı görünmek


‘’Sosyal fobi nasıl yenilir?’’ sorusunun cevabı elbette kişiye ve bağlama göre değişir. Bu konuda bireyin yapabileceği şeylerin başında doğru bilgilere ulaşarak farkındalık sağlamasıdır. Sosyal ortamlara girmeden veya girince zihninden geçen düşünceleri not ederek başlayabilir. Bu düşünceler ne kadar gerçekçi olduğuna, zihnin felaket senaryolarının test edilip edilmediğine bakabilir. Sonrasında girmekten çekindiği sosyal ortamları hiyerarşik bir şekilde listeleyebilir. Kendisine en az rahatsızlık veren durumları sıfırla yüz arasında puanlayabilir. Bu durumlardan kaçınmanın sadece kısa vadede işe yaradığını fakat uzun vadede sosyal fobiyi daha da arttırdığını kendisine hatırlatmalı. Hazırlamış olduğu listeden en az rahatsızlık verenden başlayarak bu ortamlara girmeye başlamalı. Duyduğu kaygının ve bedensel duyumların en az 15-20 dakika kaldığı ortamlarda nasıl değiştiğini deneyimlemelidir. Elbette bu süreçleri bir uzman eşliğinde yapması daha uygun olur.

 


Sosyal fobi tedavisi


Tedavide kişinin durumuna göre bazen tek başına psikoterapi, bazen tek başına farmakoterapi (ilaç tedavisi) kullanılır. Bazı durumlarda her iki yöntem beraber kullanılabilir. Bilişsel davranışçı terapi en yaygın kullanılan ve etkinliği en yüksek olan terapi yöntemlerinden birisidir. Sosyal fobinin tedavisinde in-vivo (yaşayarak) maruz kalma, hayali maruz kalma, davranış deneyleri gibi davranışçı müdahaleler yapılır. Yaşanan kaygı duygusunu ve bu kaygıya karşı oluşan bedensel tepkileri tanıma, kaygı doğuran durumlardaki düşüncelerin ne olduğunu anlama, düşünce hatalarını tespit ve yeniden yapılandırma gibi bilişsel müdahaleler yapılır. Bireysel terapiler yapıldığı gibi grup terapisi de uygulanabilir.


Tedavide ilk tercih genellikle psikoterapidir.

Bilişsel Davranışçı Terapi Amaçları

  1. Kaygının doğasını ve kaygıyla ilişkiyi öğrenmek
  2. Kaygının doğal olarak kaybolmasını deneyimlemek( Bu amaçla hiyeyarşik korku listesi oluşturulup en az kaygı verenden başlanarak alıştırma tedavisi uygulanır.)
  3. Sosyal kaygıyla barışmak ve başetme becerisi
  4. Bilişleri yeniden yapılandırmak (kişinin kendisi çevresi ve dış dünya hakkındaki inançları çalışılır)


Fakat kişinin durumuna göre ilaçlar da kullanılabilir. Bu ilaçlar üç grupta toplanırlar; antidepresanlar, benzodiyazepinler ve beta blokörler. Sosyal fobi ilaçları hekim kontrolünde kullanıldığında etkili ve güvenlidir. Fakat kontrolsüz kullanıldığında, başka sorunlara da yol açabilir. Benzodiyazepin grubu ilaçlar bağımlılık açısından risk oluşturduğu için uzun süre kullanılmaz. 


Kendine Yardım Kitapları


Son yıllarda bilişsel davranışçı terapi temelli kendine yardım kitapları hakkında da önemli çalışmalar yapılmaktadır. Bu kitaplar okura doğru bilgiler sunduğu gibi, kendi kendine uygulayabileceği teknikler de anlatmaktadır. Çeviri kitaplarının yanı sıra Türkçe olarak yazılan eserler de raflarda yerini almıştır. Doç. Dr. Kadir Özdel tarafından hazırlanmış olan ‘’Sosyal Fobiden Hayata Yolculuk’’ kitabı bu alandaki en faydalı kitaplardan birisidir. Kitap dört bölümden oluşmaktadır;


‘’Sosyal Kaygı Bozukluğu Nedir?’’, ‘’Sosyal Kaygı Bozukluğu Neden Olur?’’, ‘’Sosyal Kaygı Bozukluğu Tedavisi’’, ‘’Ben Ne Yapabilirim?’’


Tedavi Edilmezse Ne Olur?


Sosyal fobi tedavi edilmediğinde kişinin yaşam kalitesi düşer. Bazı ortamlardan kaçınmaya başlar, bazı durumlarla karşılaşmamak için hareket alanını daraltır. Öte yandan sosyal ortamlara girerken gerginliği azaltmak amacıyla alkol kullanmaya başlayabilir ve bağımlılık sorunu da eklenir. Mesleki anlamda önüne gelen fırsatları hep erteleyebilir. Sosyal fobi tedavisi mümkün iken kişi bununla yaşamaya alışmaya çalışır. Belki çevresi tarafından böyle kabul edilir. Fakat bu yalancı konfor alanı uzun vadede kişinin hayatını birçok açıdan kısıtlayabilir.


Dr. Mustafa İspir



 


Yayınlanma: 26.11.2021 19:32

Son Güncelleme: 26.11.2021 19:32

Mustafa İSPIR
Mustafa İSPIR
Psikoterapist
Uzmanlıklar: Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları , Obsesif Kompulsif Bozukluk , Sosyal Fobi
2011 yılında Erciyes Üniversitesi T Devamını oku
Online Terapi
süre 50 dk
ücret 650
Yüz Yüze Terapi
süre 50 dk
ücret 650
Bunları da sevebilirsiniz...
panik-atak-ve-panik-bozukluk

Halk arasında yaygın olarak panik atak olarak bilinmekle birlikte bu sendromun oluşturduğu sıkıntıların genel adı panik bozukluktur. Panik atak ya da panik nöbet olarak tanımlanan durum ise bu bozukluğun temel parçalarından birini oluşturan,ani, beklenmedik biçimde gelen beden belirtilerinin eşlik ettiği şiddetli kaygı ve korku ataklarıdır. Panik bozukluk sadece bu panik nöbetlerden oluşmaz. Beklenti endişesi, kaçınma belirtileri ve fobi benzeri durumlar da bozukluğun temel parçalarıdır.Panik bozukluk hemen her zaman bir panik nöbet geçirilmesi ile başlar. Bu ilk panik nöbetler herhangi bir zamanda, beklenmedik biçimde ve neredeyse hiç ön belirti vermeden aniden gelirler. Birçok kişi bu ilk nöbette acil olarak bir hastaneye gitme ihtiyacı duyar. Çok az kişi bu şiddetli nöbetleri yardım aramadan ya da almadan atlatabilir.Panik nöbet geçiren herkes panik bozukluğa yakalanmaz. Şiddetli bir nöbet yaşayan ya da bu nöbetleri arka arkaya sık yaşayanlar, içinde bulundukları diğer stres durumlarının da katkısıyla panik bozukluğa sürüklenirler. Panik bozukluğa sürükleniş sürecini destekleyen diğer aşama, kişide bu nöbetlere dair aşırı zihinsel meşguliyet ve bu nöbetlerin tekrar yaşanabileceğine dair derin endişeler gelişmesidir. Beklenti endişesi olarak tanımladığımız bu ikinci aşamanın da baskınlaşması ile panik bozukluk belirginleşmeye başlar.Her kişide görülmese de birçok kişide üçüncü aşama olan “kaçınma belirtileri” de tabloya eklenir.Kişilerin panik atak geçirebileceğini düşündüğü ortam ve durumlardan uzak kalmasına “kaçınma” denir. Örneğin; kalp krizi geçirebileceğini düşünen kişinin spor yapmaktan ve efor harcamaktan kaçınması, bayılacağını düşünen kişinin yalnız kalmama çabası, sürekli acil servise gitme ihtiyacı olabileceğini düşünen kişinin trafik yoğunluğu kaygısı yüzünden yola çıkmaması, tıbbi sorunlar yaşayabileceği endişesi ile uzun mesafeli yolculuk yapmaması gibi tutumlar kaçınma belirtilerine bazı örneklerdir. Bir süre sonra bu kaçınmalar fobilere dönüşebilir ve hayatınsorun yaratan bir parçası haline gelebilirler.Bu noktaya gelindiğinde panik bozukluk, kişinin yaşam alanını sinsice daraltmaya başlar, çalışma koşullarını güçleştirir ve insanı ilişkilerinde başkalarına bağımlı hale getirebilir. Yazıyı Oku

Uzman: Ömürcan BOZKUŞ

Yayınlanma: 26.10.2020

pekistirebildiklerimizden-misiniz

Kişiler arası ilişkilerimizde, diğerinin bize yönelik davranışları ve tercihleri nedeniyle olumsuzluklar yaşayabiliyoruz. Romantik partnerimizin bizi arama sıklığının daha çok olmasını, bizimle daha az tartışmamasını ya da daha sık bizimle buluşmasını isteyebiliyor; fakat bu isteğimize partnerimize bunu açıkça ve defalarca ifade etmemize rağmen karşılık bulamadığımız zamanlarla karşılaşabiliyoruz. Öte yandan; çocuğumuz bir yaramazlık yaptığında nasıl davranırsak bu davranışının azalmasını sağlayabileceğimize ilişkin birtakım soru işaretlerimiz olabiliyor. Ona bir ceza mı vermeli, ödüllendirmeli mi, nötr mü kalmalı, nötr kalınırsa ne olmalı gibi birçok soruyla yani iç sesimizle cebelleşebiliyoruz. Aferin demek önemli biliyoruz, sınırlar olmalı biliyoruz. Son zamanlarda cezanın kötü bir şey olduğunu da öğrendik, kimi zaman uyguluyor kimi zaman uygulayamıyoruz ve pek ayırt edemiyor, ne yapacağımıza karar veremiyoruz sanki. Bilişlerimizi, motivasyonumuzu ve inançlarımızı bir kenara koyduğumuzda, her konuda işimize yarayacak Pavlov formüllerini iyice sindirmek,21. Yüzyılda halen oldukça önemli. Tam da bu noktada bahsetmek istediğim önemli bir yaklaşım var: Uygulamalı Davranış Analizi (UDA). UDA, davranışçılık yaklaşımının aile, arkadaşlık ve romantik ilişkilerimizde olumlu ve olumsuz pekiştirme yoluyla işleri nasıl daha kolay yoluna koyabileceğimizi gösteriyor. Bu yöntem, kişiler arası iletişimlerinizdeki diğerinden kaynaklı istenmeyen davranışlara bir ket vurmak, azaltma eğilimine ön ayak olmak gibi. Kişilik değişikliği yapmamızın ve bir başkasının tercihlerini tümüyle değiştirmemizin imkansız olduğu ve değiştiremeyeceklerimiz kümesinde olduğundan da hareketle; bir diğerine karşılık kendi davranışlarımızı düzenlediğimizde diğerinin de davranışının değişiminde rol almamız mümkün. Önce kendimiz; ve sonra diğeri.Size biraz bu yöntemden ve ilişkilerinize nasıl uygulayabileceğinizden bahsedeceğim.Bilmemiz gereken ilk bilgi, evet, ceza vicdani gelişimi azalttığı gerekçesiyle kaçınmamız gereken bir şey.Ceza, var olan istenmeyen davranışı kısa vadede azaltsa da, cezayı koyan otoritenin olmadığı durumlarda istenmeyen davranışın sürdürülmesi ya da daha sık gerçekleşmesi sonucunu ortaya çıkarabilir. Çünkü ceza verilen kişi, kendini suçlu ve öfkeli hissedecek, isyankar davranma arzusunda olacaktır. Örneğin; arkadaşını ısırdığını gördüğümüz çocuğumuza duvar kenarında tek ayak üzerinde durma cezası verirsek, arkamızı döndüğümüzde çocuğumuzun arkadaşını ısırmak için fırsat kollaması oldukça olasıdır. Burada var olan sisteme negatif ve suçlayıcı “Tek ayak üzerinde durma eylemi” nin eklendiği, uzun vadede ise bu davranışın istenmeyen davranışı arttırmaya neden olması olası olacaktır. Bir diğer örnekle; erkek arkadaşınıza sizi arayıp sormadığı için trip atmak da sisteme negatif ve suçlayıcı bir unsurun eklenmesini içerir. Erkek arkadaşınız, şikayet ettiğiniz arayıp sormama davranışını, bir süre gerginlikten kaçınma kaynaklı olarak bırakabilir ve ilgisini sürdürebilir. Fakat; uzun vadede erkek arkadaşınızın uzaklaştığını ve ilişkiden koptuğunu görmeniz oldukça olasıdır. Yani siz azalmasını beklerken, trip atma cezasının istenmeyen davranışın sıklığının artmasına neden olduğunu görebilirsiniz. Var olan sisteme unsur ya da unsurların eklenmesi; böylece istenen davranışın sıklığının artması diye bir olasılığımız da vardır. Bu olasılığa “Olumlu pekiştireç” diyoruz. Olumlu pekiştireçler, sisteme unsur eklemeyi ve bu unsurun da etkisiyle istenen davranışın azalmasını sağlayan; yanı sıra arkamızı döndüğümüzde davranış değişikliğine neden olmayacağını bildiğimiz değişimi yaratan, asıl faydalanmamız gereken olarak ifade edilebilirler. Çocuğunuzun kazanmasını düşündüğünüz davranışlar için pekiştireçleri kullanabilirsiniz. Örneğin; çocuğunuzun alnına başarıyla tamamladığı ödevin ardından yıldız yapıştırmak, onu bu başarısı için birlikte dondurma yemeye götürmek ya da sinemaya götürmek olumlu pekiştireç örneğidir. Böylece bir sonraki başarısında, çocuğunuzun ödevi yapmak için daha motive olduğunu görebilirsiniz. Bir başka örnekle; eşiniz romantik ihtiyaçlarınıza tam da sizin istediğiniz ölçüde karşılık verdiğinde, mesela romantik bir ortam hazırlayıp size yemek yaptığı bir durumda; sizin de onun romantik ihtiyaçlarına karşılık verecek şekilde davranmanız bir ödül olabilir. Bir sonraki yemeği siz hazırlayabilir, hep şikayetçi olduğunuz maç gününde şikayet etmekten vazgeçerek onun konfor alanına katkı sunabilirsiniz. Böylece bu olumlu davranışın sıklığının artmasına katkı sunabilirsiniz.Olumsuz pekiştireç kullanımı ise, sistemden bir şeyler eksilterek istenmeyen davranışı azaltmayı hedefleyen, istenen davranışın sürdürülmesine hizmet eden bir yöntemdir. Örneğin; çocuğunuz ödevini tamamlamayı reddettiğinde rutininde severek yapmakta olduğu bir etkinliğin süresini azaltmanız ya da sistemden çıkarmanız; ödevi yapma eğilimini arttıracaktır. Bu bağlamda, ebeveynlerin tutarlı olması, yapılması istenen davranışa ilişkin sürekli olmayan, yeterli ölçüde ve uygun açıklamalar sunmaları, dürüst olması, karşılaştırma yapmaması gibi pek çok faktörün etkili olabileceğini hatırlatmakta da fayda var. Bir başka örnek; her aradığınızda telefonlarınıza çıkmayan arkadaşınızın bu istenmeyen davranışına, bu sefer onu aramayı azaltarak karşılık vermeniz ya da yerine başka bir arkadaşınızı aramayı seçmeniz, onu cezalandırmadığınız, var olan sistemi bağlama ve koşullara uygun olarak düzenlediğiniz anlamına gelir. Arkadaşınızla görüşmeyi sürdürür; fakat onun bu davranışı çerçevesinde özsaygınızı da koruma ihtiyacınızın bir neticesi olarak var olan davranışınızı düzenlersiniz. Burada da kişilerin doğru iletişim kurmaları, duygulanımları, bilişleri, duygu düzenlemeleri gibi birçok faktör söz konusu olacaktır.Bir diğer önemli olan da, ödül olarak algılamasını istediğimiz şeyleri belirlemektir. Ödül olarak belirlediğimiz şeyler, bireyler için daha değerli ve arzulanan şeyler olacağı için neyi arzulamalarını istiyorsak uygun ölçüde bu şeyleri ödül olarak seçebiliriz. Örneğin; eğer fazladan televizyon izlemeyi ya da bilgisayarda oyun oynamayı çocuğunuza ödül olarak sunarsanız, aynı zamanda televizyon izlemeyi ya da bilgisayar oyunu oynamayı onlar için istenen haline getirmiş olursunuz. Davranışçılıktan şimdilik bu kadar. Pekiştiremediklerimiz için gelsin bilişler, gelsin duygular! Sizlere Notum: Uygulamalı Davranış Analizi (UDA)' ni, yaşamınıza aktardığınızda yaşamlarınızda nasıl bir farklılık yaratacağını siz de göreceksiniz. Bu yöntem bağlamında, ilişkilerinizdeki istemediğiniz davranışlara dokunuşlarda bulunmak isterseniz, hadi randevu oluşturalım, analiz edelim, farkı hissedin.Uzm. Psk. Özge Engin Yazıyı Oku

Uzman: Özge ENGİN

Yayınlanma: 11.05.2021

kaygi-bozukluklarinin-cinsellik-uzerine-etkisi

Kaygı Bozukluklarının Cinsellik Üzerine EtkisiKaygı bozuklukları, bireylerin yaşadığı ruhsal rahatsızlıklar arasında yaygın olan ve genellikle yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen sorunlardır. Bu tür bozukluklar, yalnızca kişinin genel psikolojik sağlığını değil, aynı zamanda fiziksel sağlığını ve sosyal ilişkilerini de etkiler. Kaygı bozuklukları, duygusal, zihinsel ve fiziksel belirtilerle kendini gösterir ve bu durum, bir kişinin cinsel sağlığı üzerinde de önemli etkiler yaratabilir. Cinsellik, insan yaşamının doğal ve önemli bir parçasıdır, ancak kaygı bozuklukları, bu alanı olumsuz etkileyebilir. Kaygı, bireylerin cinsel yaşantılarında problemler yaşamasına yol açabilir, bu da genel psikolojik sağlıklarını daha da kötüleştirebilir.Kaygı Bozuklukları ve Cinsellik Arasındaki İlişkiKaygı bozuklukları, bireyin yaşamının hemen her alanını etkileyebilir ve bu durum cinsel yaşamı da kapsar. Kaygı, genellikle kişiyi sürekli bir tehdit veya tehlike algısı içerisinde tutar, bu da kişinin rahatlamasını ve doğal bir şekilde cinsel dürtülerini yaşamasını zorlaştırır. Kaygı bozuklukları yaşayan bir kişi, günlük yaşamda sürekli endişe, stres ve korku ile karşı karşıya kaldığı için, cinsel arzu ve isteksizlik gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Cinsellik, duygusal ve zihinsel olarak rahatlama ve kendini ifade etme gerektiren bir deneyimdir; ancak kaygı bozuklukları, bu rahatlamayı engelleyebilir.Kaygı, vücutta çeşitli fiziksel belirtilerle kendini gösterdiği için, bu durum cinsel işlev üzerinde de olumsuz bir etki yaratabilir. Kaygı bozuklukları, cinsel isteksizlikten performans kaygısına kadar birçok soruna yol açabilir. Bu yazıda, kaygı bozukluklarının cinsellik üzerindeki etkileri ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.Kaygı Bozukluklarının Cinsellik Üzerindeki Etkileri1. Düşük Libido ve Cinsel İstek AzalmasıKaygı bozukluğu yaşayan bireylerin en sık karşılaştığı sorunlardan biri, cinsel isteksizliktir. Kaygı, vücutta stres tepkilerini tetikleyerek cinsel isteksizliğe neden olabilir. Beyin, kaygılı bir durumda olan bireylerde, cinsel dürtüleri baskılamaya eğilimlidir. Birey, sürekli endişe, stres veya korku hissi içinde olduğunda, cinsel arzularını yaşamakta zorlanabilir. Bunun yanı sıra, kaygı bozukluğu yaşayan kişilerde vücutta hormonal dengesizlikler de meydana gelebilir. Stres ve kaygı hormonları, testosteron ve östrojen gibi cinsel isteği tetikleyen hormonların seviyelerini olumsuz etkileyebilir. Bu, cinsel istek ve motivasyonun azalmasına yol açar.2. Cinsel Performans KaygısıKaygı bozukluğu olan bireyler, cinsel ilişki sırasında performans kaygısı yaşayabilirler. Cinsel performansla ilgili kaygılar, bireyin cinsel deneyimini zorlaştırabilir ve bu durum, çiftin cinsel yaşamını olumsuz etkileyebilir. Birey, cinsel ilişki sırasında “başarısız olur muyum?”, “Partnerimi tatmin edebilir miyim?” gibi düşüncelerle kaygı yaşayabilir. Bu tür endişeler, cinsel rahatlama ve zevk almak yerine, sürekli stres ve baskı yaratır. Bu da cinsel isteksizliği, ereksiyon sorunlarını, orgazm olamama gibi problemlere yol açabilir. Cinsel performans kaygısı, kaygı bozukluğu yaşayan bireylerin yaşadığı en yaygın sorundur.3. Fiziksel Rahatsızlıklar ve Cinsel İşlev BozukluklarıKaygı, vücutta birçok fiziksel belirtiyle kendini gösterebilir. Kaygı ile birlikte yaşanan kas gerginliği, hızlı kalp atışı, terleme ve mide bulantısı gibi fiziksel belirtiler, cinsel ilişki sırasında da hissedilebilir. Bu durum, bireyin cinsel deneyimini olumsuz etkiler. Kaygı sırasında vücudun fiziksel tepkileri, cinsel organlardaki kan akışını engelleyebilir, bu da ereksiyon sorunları ya da vajinal kuruluk gibi cinsel işlev bozukluklarına neden olabilir. Bu tür fiziksel rahatsızlıklar, kaygı bozukluğu olan bireylerin cinsel yaşantılarında engeller yaratır.4. Zihinsel Engeller ve Duygusal UzaklıkKaygı bozukluğu, zihinsel olarak da cinsel deneyimi engelleyebilir. Kaygı yaşayan bireyler, cinsel ilişki sırasında zihinsel olarak rahatlayamayabilirler. Aksine, zihinsel olarak endişe, korku ve stres içinde olabilirler. Kaygı, bireyin cinsellik sırasında partneriyle duygusal olarak bağlantı kurmasını zorlaştırabilir. Cinsel ilişki sırasında “ya bir şey yanlış giderse?” veya “ya istemediğim bir şey olursa?” gibi düşüncelerle meşgul olmak, cinsel rahatlamayı ve zevki engelleyebilir. Bu, zamanla duygusal uzaklığa ve cinsel tatminsizliğe yol açabilir.5. İletişim ProblemleriKaygı bozukluğu yaşayan bireyler, partnerlerine karşı duygusal olarak daha mesafeli olabilirler. Cinsel ilişki sırasında, kaygılı bir kişi, partnerine hislerini tam olarak ifade etmekte zorlanabilir. Kaygı, iletişimi engelleyebilir, çünkü birey kendini ifade etmek yerine kaygılı düşüncelerle meşgul olabilir. Bu da cinsel yaşamda tatminsizliğe neden olabilir. Cinsel ilişki sırasında, bireyler yaşadıkları endişeleri partnerlerine yeterince anlatamayabilirler, bu da duygusal bağın zayıflamasına yol açar.Kaygı Bozukluklarının Tedavi EdilmesiKaygı bozukluklarının cinsel yaşam üzerindeki olumsuz etkilerini anlamak ve tedavi etmek önemlidir. Kaygı bozukluğu tedavi edilmediğinde, bu durum yalnızca bireyin psikolojik sağlığını değil, aynı zamanda cinsel sağlığını da daha da kötüleştirebilir. Kaygıyı tedavi etmek, cinsel işlevi iyileştirebilir ve daha sağlıklı bir cinsel yaşam sağlanabilir.Birçok durumda, psikoterapi ve ilaç tedavisi kaygıyı yönetmeye yardımcı olabilir. Bilişsel davranışçı terapi (BDT), kaygı bozukluğu tedavisinde yaygın olarak kullanılan bir yaklaşımdır. Bu terapi türü, bireyin olumsuz düşünce kalıplarını değiştirmeye yardımcı olur ve kaygıyı yönetme becerisini geliştirir. Cinsel terapi de kaygı bozukluğu yaşayan bireylerin cinsel işlevlerini iyileştirebilir. Cinsel terapi, cinsellikle ilgili kaygıları ele alarak, bireyin ve partnerinin duygusal bağlarını güçlendirmeyi amaçlar.İlaç tedavisi de kaygıyı hafifletmek için bir seçenek olabilir. Antidepresanlar ve anksiyolitik ilaçlar, kaygıyı kontrol altına alarak, cinsel sağlığı iyileştirebilir. Bununla birlikte, ilaçların yan etkileri de göz önünde bulundurulmalıdır, çünkü bazı ilaçlar cinsel işlev üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir.SonuçKaygı bozuklukları, cinsel yaşamı derinden etkileyebilir. Düşük libido, cinsel performans kaygısı, fiziksel rahatsızlıklar ve zihinsel engeller gibi sorunlar, kaygı bozukluğu yaşayan bireylerde sıkça görülebilir. Ancak kaygı bozukluklarının tedavi edilmesi, cinsel sağlığı iyileştirebilir ve bireylerin daha tatmin edici cinsel deneyimler yaşamasını sağlayabilir. Psikoterapi, ilaç tedavisi, cinsel terapi ve doğru iletişim stratejileri, kaygı bozukluğu olan bireylerin cinsel sağlıklarını geri kazanmalarına yardımcı olabilir. Kaygı bozukluğu yaşayan bireyler için profesyonel destek almak, hem psikolojik hem de cinsel sağlık açısından önemlidir. Yazıyı Oku

Uzman: Selin ARSLAN

Yayınlanma: 13.01.2025