1. Uzman
  2. Ömer CEYLAN
  3. Blog Yazıları
  4. Terapi Nedir ve Terapi Süreci Nasıl Gerçekleşir?

Terapi Nedir ve Terapi Süreci Nasıl Gerçekleşir?


Psikoterapi bireylerin duygusal ve zihinsel sağlığını desteklemek, yaşadıkları sorunları ele almak ve içsel potansiyellerini keşfetmek için son derece değerli bir araçtır. Her bireyin kendine özgü ihtiyaçlarına ve yaşam deneyimlerine göre şekillenen bu kişisel yolculuk, derinlemesine anlayış ve rehberlikle ilerler. Terapi süreci, danışanın duygusal dünyasını keşfetmesine, kendini daha iyi anlamasına ve olumlu değişimler yapmasına yardımcı olur. Terapist, danışanın güvenli bir ortamda duygusal açıdan derinlemesine keşifler yapmasına olanak tanır ve içsel iyileşme sürecini destekler. Bu yolculuk, bireyin içsel gücünü ve kaynaklarını keşfetmesini sağlayarak yaşam kalitesini artırır ve kişisel gelişimine katkıda bulunur.

Terapi sürecinin başlangıcı genellikle bir tanışma seansıyla başlar. Bu seans, terapistin danışanıyla güvenilir bir ilişki kurmasını sağlar. Terapist, danışanın geçmişi, yaşam deneyimleri, ihtiyaçları, hedefleri ve endişeleri hakkında derinlemesine bilgi edinir. Bu aşamada oluşturulan güvenli ortam, terapi sürecinin temelini oluşturur ve danışanın kendini rahat hissetmesini, duygularını açmasını ve terapiye güven duymasını sağlar. İlk tanışma seansı, terapistin danışanın kişisel ve duygusal dünyasını anlaması için bir fırsat sunar ve terapi sürecinin ilerleyen aşamalarında etkili bir rehberlik sağlar. Danışanın terapistle olumlu bir ilişki kurması, terapi sürecinin başarılı olması için temel öneme sahiptir.

Terapi sürecinde düzenli olarak yapılan terapi oturumları, danışanın ilerlemesini destekler ve terapi sürecinin etkinliğini artırır. Terapist ve danışan arasındaki güvenilir ilişki, danışanın duygusal iyileşme ve kişisel gelişimini sağlamak için hayati öneme sahiptir. Terapist, danışanın ihtiyaçlarına ve tercihlerine göre en uygun terapi yöntemini seçer ve terapi sürecini buna göre şekillendirir. Bu, danışanın terapi sürecinden en üst düzeyde fayda sağlamasını sağlar.

Terapi sadece danışanın yaşadığı sorunları ele almaz, aynı zamanda danışanın güçlü yönlerini ve içsel kaynaklarını da vurgular. Terapist, danışanın içsel potansiyelini ortaya çıkarmak ve kendine olan güvenini artırmak için çeşitli terapötik teknikler kullanır. Bu teknikler, danışanın kendini daha iyi tanımasını, olumlu ilişkiler kurmasını ve yaşam kalitesini artırarak kişisel gelişim yaşamasını sağlar.

Terapi sürecinde danışan, kendi duygusal dünyasını derinlemesine keşfeder ve yaşamında olumlu değişiklikler yapar. Terapi oturumları, danışanın sorunlarını anlamasına ve çözüm yolları bulmasına yardımcı olur. Terapist, danışanın içsel kaynaklarını ve güçlü yönlerini ortaya çıkararak, onun kişisel gelişimine rehberlik eder.

Danışanın terapi sürecindeki ilerlemesi, düzenli olarak yapılan terapi oturumları ve terapistin sağladığı destekle güçlenir. Terapi süreci boyunca danışan, kendini daha iyi tanıyarak, sağlıklı ilişkiler kurarak ve yaşam kalitesini artırarak içsel bir dönüşüm yaşar. Bu süreç, danışanın duygusal dengeyi bulmasına, stresle başa çıkmasına ve daha mutlu bir yaşam sürmesine yardımcı olur.

Terapi süreci genellikle zaman alır ve sabır gerektirir. Duygusal iyileşme ve olumlu davranış değişiklikleri, süreç ilerledikçe ve danışanın içsel çalışmalarıyla birlikte zamanla gerçekleşir. Terapist, danışanın bu süreçte desteklenmesi ve motive edilmesi için kritik bir rol oynar. Terapi süreci, danışanın derinlemesine içsel keşifler yapması ve sorunlarıyla yüzleşmesi için bir fırsat sunar. Ancak bu süreçte beklenen değişiklikler hemen oluşmaz. Terapi oturumları ve terapistin rehberliğiyle birlikte, danışanın duygusal iyileşme süreci zamanla olgunlaşır. Terapist, danışanın duygusal ve zihinsel olarak güçlü kalmasını sağlamak için destekleyici bir rol üstlenir. Danışanın yaşadığı zorluklar karşısında cesaretlendirilmesi ve motive edilmesi, terapi sürecinin etkili olması açısından önemlidir. Terapist, danışanın içsel gücünü ve motivasyonunu artırmak için çeşitli terapötik teknikler ve yaklaşımlar kullanır.

Danışanın terapi sürecindeki ilerlemesi, terapistin sağladığı desteğe bağlı olarak güçlenir. Terapist, danışanın duygusal iyileşme sürecinde rehberlik ederken, aynı zamanda danışanın kendi içsel kaynaklarını keşfetmesini ve güçlü yönlerini ortaya çıkarmasını teşvik eder. Sabırla ve düzenli olarak yapılan terapi oturumlarıyla birlikte, danışanın duygusal iyileşme ve olumlu davranış değişiklikleri sağlamlaşır. Terapistin danışana sağladığı destek, terapi sürecinin başarılı olmasını ve danışanın yaşamında kalıcı olumlu değişiklikler yapmasını sağlar.

Psikoterapi süreci sabır ve sürekli çaba gerektiren bir yolculuktur. Terapistin danışana sağladığı rehberlik ve destek, danışanın içsel dönüşümünü güçlendirir ve sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemesine yardımcı olur. Terapi süreci, danışanın kendini daha iyi anlaması, duygusal dengeyi bulması ve olumlu değişimler yapmasıyla sonuçlanır. Danışanın içsel iyileşme süreci, yakın ilişkilerde daha sağlıklı iletişim kurmasını ve daha derin bağlar oluşturmasını sağlayabilir. Terapi, danışanın ilişkilerindeki sorunları ele alarak, daha sağlıklı ve destekleyici bağlar kurmasına yardımcı olabilir. Ayrıca, terapi süreci danışanın iş yaşamına da olumlu etkiler sağlayabilir. Danışanın terapiyle kazandığı özgüven ve duygusal sağlamlık, iş performansını artırabilir ve stresle başa çıkma becerilerini güçlendirebilir. Terapi sürecinde edinilen içsel denge, iş ilişkilerini olumlu yönde etkileyerek daha başarılı bir kariyer yolculuğuna katkıda bulunabilir.

Terapiyle elde edilen kişisel gelişim, danışanın çevresindeki insanlar üzerinde de olumlu etkiler yaratabilir. Danışanın daha sağlıklı bir ruh haliyle çevresine yaydığı pozitif enerji, ilişkilerde daha olumlu etkileşimler ve destekleyici bir ortam oluşturabilir. Sonuç olarak, terapi sadece bireyin kendisi için değil, genellikle etrafındaki insanlar ve çevresi için de olumlu sonuçlar doğurabilir. Danışanın içsel denge ve sağlamlık kazanması, ilişkilerde ve iş yaşamında daha başarılı ve mutlu olmasına katkı sağlayabilir. Terapi sürecinin kişisel ve toplumsal açıdan olumlu etkileri, bireyin yaşam kalitesini artırarak geniş bir çevreye yayılabilir."

Terapi, herkes için farklıdır ve kişisel ihtiyaçlara göre şekillenir. Her bireyin yaşam deneyimleri, duygusal zorlukları ve hedefleri farklı olduğu için, terapi süreci de bu özelliklere göre özelleştirilir. Önemli olan, danışanın kendini rahat, güvenli ve desteklenmiş hissetmesidir. Terapi süreci, içsel bir yolculuğa çıkarak danışana rehberlik etmek ve potansiyelini keşfetmesini sağlamak için bir fırsattır.

Sonuç olarak terapi, danışanın iç dünyasını keşfetmesine, duygusal zorlukları anlamasına ve olumlu değişiklikler yapmasına yardımcı olur. Terapist, danışanın ihtiyaçlarına ve hedeflerine odaklanarak terapi sürecini kişiselleştirir ve danışana uygun teknikler ve yaklaşımlar sunar. Eğer terapiye başlamak ya da terapi hakkında daha fazla bilgi almak istiyorsanız, benimle iletişime geçmekten çekinmeyin. Sağlıklı günler dilerim.





Yayınlanma: 13.04.2024 20:54

Son Güncelleme: 13.04.2024 20:54

#psikoterapi#klinik psikoloji#şema terapi#varoluşçu psikoterapi
Psikolog

Ömer

CEYLAN

Uzman Klinik Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları , Varoluşsal Anlam Arayışı / Değersizlik Sorunları , İlişki / Evlilik Problemleri
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 2000
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 50 dk
ücret 2400
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Esneme Davranışının Psikolojimiz İle İlişkisi

Esneme Davranışının Psikolojik ve Fizyolojik Temelleri1.GirişEsneme davranışını bir çok araştırmaya konu olmuştur.Esneme, insanlar ve birçok hayvanda gözlemlenen bir refleks davranıştır. Genellikle uyku öncesinde, sıkılma veya monotonluk sırasında ve uyanıklığın sağlanmasında ortaya çıkar. Ancak bu davranış, fizyolojinin ötesine geçerek psikolojik ve sosyal süreçlerle bağlantılıdır. Bu makalenin amacı, esnemenin psikolojiyle ilişkisini ve bu davranışın bireyler arası bağları nasıl etkilediğini anlamaktır.2.Esnemenin Fizyolojik ve Psikolojik Temelleri2.1. Fizyolojik MekanizmalarEsnemenin birincil fizyolojik amacı, beyne daha fazla oksijen sağlamak ve karbondioksit seviyesini dengelemektir. Ayrıca, bazı çalışmalar, esnemenin beyin sıcaklığını düşürmeye yardımcı olabileceğini ve bu sayede zihinsel uyanıklığı artırabileceğini öne sürer.2.2. Psikolojik SüreçlerDuygusal Durumlar:Stres, anksiyete ve depresyon gibi duygusal durumlar esnemeyi artırabilir. Özellikle stresli durumlarda, vücut bu refleksle zihni rahatlatmaya çalışır.Monotonluk ve Dikkat Düşüşü:Uzun süreli dikkat gerektiren durumlarda esneme, bir tür "dikkat yenileme" mekanizması olarak devreye girebilir.3.Sosyal Esneme: Empati ve BulaşıcılıkEsnemenin sosyal boyutu, psikoloji açısından önemli bir inceleme alanıdır.Empati ile Bağlantı:Bulaşıcı esneme, empati kapasitesiyle ilişkilendirilmiştir. Özellikle, yakın arkadaşlar, aile üyeleri veya sosyal bağın güçlü olduğu bireyler arasında daha sık görülür.Ayna Nöronlar:Bulaşıcı esnemenin, beynimizdeki ayna nöronların aktivasyonuyla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu nöronlar, başkalarının davranışlarını anlamamıza ve taklit etmemize olanak tanır.Araştırmalar, otizm spektrum bozukluğu olan bireylerde bulaşıcı esnemenin daha az gözlemlendiğini, bunun da empati düzeyleriyle bağlantılı olabileceğini göstermektedir.4.Duygusal Durumlar ve Esneme4.1. Stres ve KaygıStres altındaki bireylerde daha sık esneme gözlemlenebilir. Bu durum, beynin oksijen ihtiyacının artması ve stres hormonlarının etkisiyle açıklanabilir.4.2. DepresyonDepresyon gibi durumlarda, uyku düzenindeki bozulmalar ve düşük enerji seviyeleri esnemeyi artırabilir.4.3. Sıkılma ve MonotonlukMonoton veya ilgisiz bir ortamda esneme, zihinsel uyarılma ihtiyacının bir yansımasıdır. Beyin, bu refleksle daha fazla uyanıklık sağlamaya çalışır.5.Evrimsel Perspektif: Esnemenin KökeniEsnemenin evrimsel kökenleri, sosyal bağların güçlendirilmesi ve grup dinamiklerinin korunmasıyla ilişkilendirilmiştir. Örneğin:Grup Koordinasyonu:Bulaşıcı esneme, grup üyelerinin aynı anda uyanıklık ve dinlenme döngülerine geçmesini sağlayarak hayatta kalma avantajı sunabilir.Uyanıklık ve Tehdit Algısı:Esneme, beynin tehlikeye karşı uyanıklığını artıran bir mekanizma olabilir.6.Esnemenin Klinik ÖnemiEsneme davranışı, bazı psikolojik ve nörolojik bozuklukların belirtileri arasında yer alabilir:Anksiyete ve Depresyon:Esneme, bu durumların fizyolojik bir yansıması olabilir.Nörolojik Hastalıklar:Parkinson hastalığı veya epilepsi gibi nörolojik rahatsızlıklarda esneme daha sık görülebilir.Esnemenin Bilinçdışı MekanizmalarıEsneme, bilinçdışı kontrol edilen bir refleks olup otonom sinir sistemi tarafından yönetilir. İnsanlar genellikle ne zaman ve neden esnediklerini fark etmezler, çünkü bu süreç bilinçli karar verme mekanizmalarından bağımsızdır.1.Otonom Sinir Sistemi ve EsnemeBilinçdışında gerçekleşen pek çok fiziksel süreç gibi, esneme de otonom sinir sistemi tarafından kontrol edilir. Esneme sırasında:Vücut, daha fazla oksijen almak için derin bir nefes alır.Beyindeki karbon dioksit seviyesini dengelemeye çalışır.Bu refleks, genellikle farkında olmadan gerçekleşir ve bilinçdışı bir homeostatik mekanizma olarak tanımlanabilir.2.Bilinçdışının Duygusal YansımalarıEsneme, yalnızca fizyolojik bir olay değil, aynı zamanda bilinçdışı duygusal durumların bir göstergesi olabilir.Stres ve Anksiyete:Stres altındayken bilinçdışında meydana gelen fizyolojik değişiklikler esnemeyi tetikleyebilir. Esneme, bu durumda rahatlama ve denge sağlama çabası olarak yorumlanabilir.Sıkılma ve Motivasyon Eksikliği:Bilinçdışı, bir durumun ilgi çekici olmadığını veya dikkat gerektirmediğini algıladığında esneme meydana gelebilir.Bilinçdışı ve Bulaşıcı EsnemeBulaşıcı esneme, esnemenin sosyal ve bilinçdışı yönünü anlamada önemli bir penceredir.Empati ve Sosyal Uyum:Araştırmalar, bulaşıcı esnemenin bilinçdışı düzeyde empati ve sosyal bağlarla ilişkili olduğunu göstermektedir. Empati düzeyi yüksek bireylerin, başkalarının esnediğini gördüklerinde esnemeye daha yatkın olduğu bilinmektedir.Ayna Nöronlar:Beyindeki ayna nöronlar, başkalarının davranışlarını taklit etmemize olanak tanır. Bu süreç, bilinçdışı bir mekanizma olarak bulaşıcı esnemenin temellerini oluşturur.Esnemenin Evrimsel ve Bilinçdışı TemelleriEsneme, evrimsel olarak grup dinamiklerini destekleyen bir davranış olabilmektedir.Grup Uyumunu Sağlama:Evrimsel süreçte, bilinçdışı esneme, bir grubun üyelerinin aynı anda uyanık kalmasına veya dinlenme moduna geçmesine yardımcı olmuş olabilir.Tehditlere Karşı Hazırlık:Bilinçdışı esneme, bireylerin tehlike anlarında uyanıklığını artırarak hayatta kalma şansını yükseltmiş olabilir.Psikolojik ve Nörolojik Bağlantılar1.Psikolojik Bozukluklar ve EsnemeBilinçdışı esneme, psikolojik bozuklukların bir yansıması olabilir:Depresyon ve Anksiyete:Bu durumlarda esneme sıklığı artabilir. Beynin bilinçdışı düzeyde rahatlama ihtiyacı bu davranışı tetikleyebilir.Uyku Bozuklukları:Yetersiz uyku, bilinçdışı esnemeyi artıran temel faktörlerden biridir.2.Nörolojik EtkenlerBeyin Kimyası:Dopamin ve serotonin gibi nörotransmitterler, bilinçdışı esnemeyi etkileyebilir. Özellikle dopamin seviyesindeki artış, esneme refleksini tetikleyebilir.Beyin Sıcaklığı:Bilinçdışı esneme, beynin termoregülasyon sürecinin bir parçası olabilir.Sonuç ve DeğerlendirmeEsneme, bilinçdışı düzeyde işleyen karmaşık bir davranış biçimidir. Fizyolojik,sosyal ve psikolojik süreçlerin bir birleşimi olan bu refleks, hem toplumsal hem bireysel işlevlere sahiptirler. Esnemenin bilinçdışı mekanizmaları, insan beyninin ve davranışlarının daha iyi anlaşılması için önemli bir araştırma alanıdır.Esneme, yalnızca fizyolojik bir refleks değil, aynı zamanda psikolojik durumlarla ve sosyal bağlarla yakından ilişkili bir davranıştır. Empati, stres, duygusal durumlar ve sosyal etkileşim gibi faktörler esnemenin sıklığını ve bulaşıcılığını etkiler. Daha fazla araştırma, bu davranışın psikolojik ve nörolojik mekanizmalarını daha iyi anlamamızı sağlayabilir.Bu konuda yapılan araştırmalar her ne kadar psikolojik,fizyolojik ve nöolojik süreçleri açıklamaya çalışsa da alan yazında daha fazla araştırmaya yer verilip destek olunup geliştirilmelidir. KaynaklarGallup, A. C. & Eldakar, O. T. (2013).Yawning and the brain: A thermoregulatory perspective.Provine, R. R. (2005).Yawning as a physiological and psychological phenomenon.Platek, S. M. et al. (2003).Contagious yawning and empathy: A social neuroscience perspective.

Panik Bozukluk: Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi

Panik bozukluk, beklenmedik ve tekrarlayıcı panik ataklarla karakterize edilen bir anksiyete bozukluğudur. Bu ataklar, ani ve yoğun korku hissi, nefes alma güçlüğü, kalp çarpıntısı, titreme ve terleme gibi belirtilerle kendini gösterir. Panik bozukluğu olan bireyler, ataklarından sonra gelebilecek tekrarlayan ataklar korkusuyla yaşayabilirler, bu da günlük yaşam aktivitelerini olumsuz yönde etkileyebilir.Panik Atağın BelirtileriPanik ataklar genellikle ani ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkar. Belirtiler şiddetli olabilir ve kişi tarafından kontrol edilemez. Tipik belirtiler arasında şunlar bulunabilir:Nefes Alma Zorluğu: Kişi nefes almakta güçlük çekebilir, hatta nefes alamayacağını hissedebilir.Kalp Çarpıntısı veya Hızlı Nabız: Kalp atışlarının hızlanması veya düzensizleşmesi, kişiyi daha da endişelendirebilir.Terleme: Eller, koltuk altları veya alın gibi bölgelerde aşırı terleme olabilir.Titreme veya Sarsıntı: Kaslarda titreme veya vücutta sarsıntı hissedilebilir.Baş Dönmesi veya Sersemlik: Kişi başının döndüğünü, sersemlediğini veya bayılacak gibi hissettiğini söyleyebilir.Mide Rahatsızlığı: Bulantı, karın ağrısı veya sindirim sorunları gibi mide rahatsızlıkları görülebilir.Gerçeklikten Kopma Duygusu: Kişi olayların gerçek dışı olduğunu veya kendisinin gerçeklikten kopmuş gibi hissettiğini belirtebilir.Ölüm veya Delirme Korkusu: Kişi, öleceklerini veya akıl sağlıklarını yitireceklerini düşünebilir.Panik Atak ve Panik Bozukluk Arasındaki FarkBirçok kişi zaman zaman panik ataklar yaşayabilir, ancak panik bozukluk tanısı, bu atakların sıklığı ve etkisiyle belirlenir. Panik bozukluk, tekrarlayan panik ataklarla birlikte, bu ataklardan sonra kişinin normal yaşamını etkileyecek derecede belirgin endişe, korku veya davranış değişikliklerini içerir.Panik Bozukluğunun NedenleriPanik bozukluğu karmaşık bir durumdur ve genellikle birden fazla faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Potansiyel nedenler arasında genetik yatkınlık, biyolojik faktörler, kimyasal dengesizlikler, travmatik olaylar, stresli yaşam olayları ve beyin kimyası bulunabilir.Panik Bozukluğunun TedavisiPanik bozukluğunun tedavisi, birçok farklı yaklaşımı içerebilir ve genellikle kişinin bireysel ihtiyaçlarına ve semptomlarına göre belirlenir. Tedavi seçenekleri şunları içerebilir:İlaç Tedavisi: Antidepresanlar, anksiyolitikler veya beta blokerler gibi ilaçlar panik atak semptomlarını hafifletebilir.Psikoterapi: Bilişsel davranışçı terapi (BDT) panik atakları yönetmek için etkili bir yaklaşım olabilir. Bu terapi, kişinin düşünce ve davranışlarını değiştirerek anksiyeteyi azaltmaya odaklanır.Nefes ve Rahatlama Teknikleri: Derin nefes alma, kas gevşeme egzersizleri, meditasyon ve yoga gibi teknikler, panik atak sırasında kişinin rahatlamasına yardımcı olabilir.Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, yeterli uyku ve stresten kaçınma, panik atakların sıklığını ve şiddetini azaltmaya yardımcı olabilir.SonuçPanik bozukluk, yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilen ciddi bir anksiyete bozukluğudur. Ancak uygun tedavi ve destekle, birçok insan panik ataklarını yönetmeyi ve günlük yaşamlarını daha iyi bir şekilde yaşamayı öğrenebilir. Panik bozuklukla mücadele eden kişilere destek ve anlayış göstermek, tedavi sürecinde önemli bir rol oynayabilir.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Eray ARSLAN 19.04.2024

Sorgulayış: Modern Zamanlar

Ağaçlar, kediler, bulutlar ve domatesler acele etmezken insan neden hep acele eder? Neden hep sevdiğimiz şeyleri acele etme çabası uğruna ve kendimize görev haline getirerek, artık o kadar sevmez oluyoruz? Meyve ve sebzeler hiç yarışmaz kendi arasında. Portakal, mandalina kadar sevilmek için ya da portakallar kendi arasında hangileri daha sulu olacak diye yarışmazlar. Doğada hayatta kalma mücadelesinde genler aktarılır, yemek için fırsat kollanır, yarışılır ve mücadele edilir. Bunun için yuvalar yapılır ve “Savaş ya da kaç” stratejisi bir zebranın bir aslanı görmek üzere olduğu an devreye girer; hiçbir hayvan bunun için gece uykusundan olmaz.Peki, bizler ne için yaşamlarımızı bunca strese gebe kıldık? Doğada hayatta ya da aç kalma savaşı vermediğimize göre gideceğimiz işe, buna göre oturacağımız eve, sahip olduğumuz sosyal imkanlara, başarılarımıza, güzelliğimize ya da ne kadar “trend” olduğumuza göre bir hayatta kalma yarışında mıyız?Sosyal karşılaştırma, birey olabilmemizin kaçınılmaz bir parçası ve sosyal yaşamımızın doğası. “Ben” olabilmek, “Onlar” ın bir yerde var olmasına bağlı. “Diğeri” ayrımını yapmak, bireyselliğimize yönelik bir farkındalık ve aynı zamanda gelişim sürecimizin de bir parçası. Bu ayrım, perspektif alabilmemizi, yani kendimizin ya da diğerinin bakış açısına odaklanabilmemizi de beraberinde getiriyor. Diğerinin gözünden bakmak, merhamet ve yardımlaşma duygumuzu arttırmasının yanı sıra diğerinin bakış açısından sahip olduğumuz özelliklere ve görünüşümüze yönelik bir bakışı da beraberinde getiriyor. Diğerine göre biz nasılız? Ne kadar dikkat çekiciyiz, akıllıyız, beceri sahibiyiz veya eğitimliyiz? Önce kendi beceri ve yeterliliklerimizi fark ediyoruz. Sonra, “Sosyal çevremizden bunun karşılığını ne kadar alabiliyoruz?” u sorgular hale geliyoruz. Onlarca eğitimden geçmiş birinin, masa başı bir işte sadece evraklarla ilgilendiğini ve öğrendiklerinin birçoğunu çürütmek üzere modern zamanların batağına gömdüğünü hayal edebiliriz. Ne yazık ki, yaşamlarımızdan örnek bulmak da pek uzak değil, buna. “Ne kadar sertifika sahibiyiz, cebimize konulan ücretler ne kadar emeğimizi karşılıyor?” soruları kendimize yöneltmemizin ardından, bu sefer kendimizi komşunun çocuğuyla karşılaştırıyoruz. “Aynı işi yapıyoruz, eşit para kazanıyor muyuz? Daha mı güzeliz, eğitimliyiz, ya da topluluk önünde daha mı iyi konuşuyoruz?” gibi sorular ve sorunca ivme kazanıyoruz, daha çok uykusuz kalmalıyız, daha çok estetik yaptırmalıyız, sosyal medya hesabımızda daha güzel fotoğraflar paylaşmalıyız… Sonucunda tek bir ortak fikir: “Daha iyisini yapmalıyız!”. Daha iyisini yaparken de mutlaka birilerinden daha iyi bir noktada olmalıyız. İtici; fakat kaçınılmaz geliyor. Karşılaştırmak, birey olabilmemizin bir parçasıysa doğru yolda mıyız? Nerede içinden çıkılmaz bir hale getiriyoruz yaşamımızı?Bunun basit bir cevabı var elbette. Sağlığımızı ve sosyal yaşamımızı sekteye uğratabilecek düzeyde acele etmemizi gerektiren; fakat acele etmesek de sağlıkla sürdürüp başarıya ulaşabileceğimiz işlerin sıklığı ve yaygınlığı. Karşılaştırıp ilerleme motivasyonu kazanmak işlevsel; fakat karşılaştırıp zihnen ve bedenen yıpranmak, yavaşça tükenmek, her bir sevdiğimiz şeyi artık görev olarak algılayışımız işlevsiz bir karşılaştırma ve yol alış. Uykusuz kalmak, mideye stresten kramplar girmesi, baş dönmeleri, az kalsın kalbimize inmesi ve gece terlemeleri.Hep mi bir yere yetişmek zorundayız? Sokakta koşuşturan endişeli yüzler, Nereye kadar gideceğini bilmediğimiz ve hiç bitmeyen gereksiz uğraşlarımız. Resmi işi yokuşa sürüşler, prosedürler, “deadline” lar… Bu aceleciliğin tek bir açıklaması olabilir: Doğadaki hayatta kalma savaşının modern dünyaya uyarlanmış halini yaşıyor olmamız. Ve belki artık daha zor hayatta kalıyoruz.Yazları kaçıyoruz, bir dağa ve bir denize. Partilediğimizde bedenimiz ve zihnimizi dağıtıyoruz. Tüm enerjimizi duyumsarken ve yaşarken fark ediyoruz; dönmek istemediğimiz pazartesi sabahlarını ve hep kaçmak istediğimiz “deadline” ları. Severken, sevmekten alıkonulduğumuz modern yaşamlarımıza kapı ardından bakıyoruz. Yarışmak zorunda değiliz oysa ki. Müziğin sesini kısıyoruz, orada ben devreye giriyorum ve Cem Mumcu’ nun sevdiğim bir sözünü telkin ediyorum: “Rekabet en az iki kişiyle olur. Sen oyuna katılmazsan bir şey olmaz. Yanımdaki araç gaza basıyor diye ağaçları seyrederek gittiğim hızı arttıramam.”. İsyanlara bürünüyoruz, habersiz ezbere tüm sözlerden. Bedenimizin ve zihnimizin ihtiyacı olandan, denizden, buluttan, müzikten ve gökyüzünden kendimize ödül kılıyoruz.Bu, bedenimizin ihtiyacı olan suyu bir karşılığı içebilmemiz gibi. Araştırmayı çok sevdiğiniz bir konunun size ödev olarak verildiğini düşünün, mutlusunuz ve zevk aldığınız bir işi yapacaksınız. Ardından bu ödevin iki hafta sonunda teslim edilmesi gerektiğini öğreniyorsunuz. Peyderpey şekilde balkonda, bahçede ve okulda kahvenizi zevkle yudumlayarak; bir sonraki gün çalışma masanızı özenle düzenleyerek çalışmak istediğiniz o çok sevdiğiniz konuyu acele bir şekilde ve belki birçok noktayı yüzeysel şekilde geçiştirmek zorundasınız.Aceleciliğin getirdiği yorgunluk ve stresle aynı zamanda bedeninizin ve zihninizin ihtiyaçlarını da bu süreçte ertelemek, geçiştirmek zorundasınız. Zorunda olmak ve ertelemelerin getirdiği biriken ihtiyaçlar, iki hafta sonunda teslimin ardından hemen o sevilen aktiviteden uzaklaşılarak bir başka kaçış noktasına, ödüle sürüklemez mi? Bir şeyi acelecilik ve stresle bütünleştirerek görev haline getirmek, zaten hoşlandığımız o şeyi ne kadar çok sevdiğimizi buzlar altına gömmüyor mu?Peki neden bunu yaşıyoruz? Neden bunu yaşamayı gerekli kılan koşulları tanımladık ve hiç sorgulamıyoruz? Buradan yola çıkarak, modern dünyayı bireylerin zihinsel, bedensel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını ihmal etmeyecek şekilde yeniden düzenlemek neden mümkün olmasın?Bunca aceleniz varken özür dileyerek Kemal Sayar’ dan birtakım dizeler bırakıyorum buraya ve bitiriyorum. “Her şey çok hızlı gerçekleştiğinde, kimse hiçbir şeyden emin olamaz, kendisinden bile.” diye yazmıştı Kundera, Yavaşlık adlı romanında. Kendimizi bulmak için hayatın kendi ritmine dönmeye ihtiyacımız var. İşte bu yüzden kendimize yavaşla diyoruz. Çünkü yavaş güzeldir..."
Özge ENGİN 14.04.2021