1. Uzman
  2. Özge ENGİN
  3. Blog Yazıları
  4. Sorgulayış: Modern Zamanlar

Sorgulayış: Modern Zamanlar

Ağaçlar, kediler, bulutlar ve domatesler acele etmezken insan neden hep acele eder? Neden hep sevdiğimiz şeyleri acele etme çabası uğruna ve kendimize görev haline getirerek, artık o kadar sevmez oluyoruz? Meyve ve sebzeler hiç yarışmaz kendi arasında. Portakal, mandalina kadar sevilmek için ya da portakallar kendi arasında hangileri daha sulu olacak diye yarışmazlar. Doğada hayatta kalma mücadelesinde genler aktarılır, yemek için fırsat kollanır, yarışılır ve mücadele edilir. Bunun için yuvalar yapılır ve “Savaş ya da kaç” stratejisi bir zebranın bir aslanı görmek üzere olduğu an devreye girer; hiçbir hayvan bunun için gece uykusundan olmaz.

Peki, bizler ne için yaşamlarımızı bunca strese gebe kıldık? Doğada hayatta ya da aç kalma savaşı vermediğimize göre gideceğimiz işe, buna göre oturacağımız eve, sahip olduğumuz sosyal imkanlara, başarılarımıza, güzelliğimize ya da ne kadar “trend” olduğumuza göre bir hayatta kalma yarışında mıyız?

Sosyal karşılaştırma, birey olabilmemizin kaçınılmaz bir parçası ve sosyal yaşamımızın doğası. “Ben” olabilmek, “Onlar” ın bir yerde var olmasına bağlı. “Diğeri” ayrımını yapmak, bireyselliğimize yönelik bir farkındalık ve aynı zamanda gelişim sürecimizin de bir parçası. Bu ayrım, perspektif alabilmemizi, yani kendimizin ya da diğerinin bakış açısına odaklanabilmemizi de beraberinde getiriyor. Diğerinin gözünden bakmak, merhamet ve yardımlaşma duygumuzu arttırmasının yanı sıra diğerinin bakış açısından sahip olduğumuz özelliklere ve görünüşümüze yönelik bir bakışı da beraberinde getiriyor. Diğerine göre biz nasılız? Ne kadar dikkat çekiciyiz, akıllıyız, beceri sahibiyiz veya eğitimliyiz? Önce kendi beceri ve yeterliliklerimizi fark ediyoruz. Sonra, “Sosyal çevremizden bunun karşılığını ne kadar alabiliyoruz?” u sorgular hale geliyoruz. Onlarca eğitimden geçmiş birinin, masa başı bir işte sadece evraklarla ilgilendiğini ve öğrendiklerinin birçoğunu çürütmek üzere modern zamanların batağına gömdüğünü hayal edebiliriz. Ne yazık ki, yaşamlarımızdan örnek bulmak da pek uzak değil, buna. “Ne kadar sertifika sahibiyiz, cebimize konulan ücretler ne kadar emeğimizi karşılıyor?” soruları kendimize yöneltmemizin ardından, bu sefer kendimizi komşunun çocuğuyla karşılaştırıyoruz. “Aynı işi yapıyoruz, eşit para kazanıyor muyuz? Daha mı güzeliz, eğitimliyiz, ya da topluluk önünde daha mı iyi konuşuyoruz?” gibi sorular ve sorunca ivme kazanıyoruz, daha çok uykusuz kalmalıyız, daha çok estetik yaptırmalıyız, sosyal medya hesabımızda daha güzel fotoğraflar paylaşmalıyız… Sonucunda tek bir ortak fikir: “Daha iyisini yapmalıyız!”. Daha iyisini yaparken de mutlaka birilerinden daha iyi bir noktada olmalıyız. İtici; fakat kaçınılmaz geliyor. Karşılaştırmak, birey olabilmemizin bir parçasıysa doğru yolda mıyız? Nerede içinden çıkılmaz bir hale getiriyoruz yaşamımızı?

Bunun basit bir cevabı var elbette. Sağlığımızı ve sosyal yaşamımızı sekteye uğratabilecek düzeyde acele etmemizi gerektiren; fakat acele etmesek de sağlıkla sürdürüp başarıya ulaşabileceğimiz işlerin sıklığı ve yaygınlığı. Karşılaştırıp ilerleme motivasyonu kazanmak işlevsel; fakat karşılaştırıp zihnen ve bedenen yıpranmak, yavaşça tükenmek, her bir sevdiğimiz şeyi artık görev olarak algılayışımız işlevsiz bir karşılaştırma ve yol alış. Uykusuz kalmak, mideye stresten kramplar girmesi, baş dönmeleri, az kalsın kalbimize inmesi ve gece terlemeleri.

Hep mi bir yere yetişmek zorundayız? Sokakta koşuşturan endişeli yüzler, Nereye kadar gideceğini bilmediğimiz ve hiç bitmeyen gereksiz uğraşlarımız. Resmi işi yokuşa sürüşler, prosedürler, “deadline” lar… Bu aceleciliğin tek bir açıklaması olabilir: Doğadaki hayatta kalma savaşının modern dünyaya uyarlanmış halini yaşıyor olmamız. Ve belki artık daha zor hayatta kalıyoruz.

Yazları kaçıyoruz, bir dağa ve bir denize. Partilediğimizde bedenimiz ve zihnimizi dağıtıyoruz. Tüm enerjimizi duyumsarken ve yaşarken fark ediyoruz; dönmek istemediğimiz pazartesi sabahlarını ve hep kaçmak istediğimiz “deadline” ları. Severken, sevmekten alıkonulduğumuz modern yaşamlarımıza kapı ardından bakıyoruz. Yarışmak zorunda değiliz oysa ki. Müziğin sesini kısıyoruz, orada ben devreye giriyorum ve Cem Mumcu’ nun sevdiğim bir sözünü telkin ediyorum: “Rekabet en az iki kişiyle olur. Sen oyuna katılmazsan bir şey olmaz. Yanımdaki araç gaza basıyor diye ağaçları seyrederek gittiğim hızı arttıramam.”. İsyanlara bürünüyoruz, habersiz ezbere tüm sözlerden. Bedenimizin ve zihnimizin ihtiyacı olandan, denizden, buluttan, müzikten ve gökyüzünden kendimize ödül kılıyoruz.

Bu, bedenimizin ihtiyacı olan suyu bir karşılığı içebilmemiz gibi. Araştırmayı çok sevdiğiniz bir konunun size ödev olarak verildiğini düşünün, mutlusunuz ve zevk aldığınız bir işi yapacaksınız. Ardından bu ödevin iki hafta sonunda teslim edilmesi gerektiğini öğreniyorsunuz. Peyderpey şekilde balkonda, bahçede ve okulda kahvenizi zevkle yudumlayarak; bir sonraki gün çalışma masanızı özenle düzenleyerek çalışmak istediğiniz o çok sevdiğiniz konuyu acele bir şekilde ve belki birçok noktayı yüzeysel şekilde geçiştirmek zorundasınız. Aceleciliğin getirdiği yorgunluk ve stresle aynı zamanda bedeninizin ve zihninizin ihtiyaçlarını da bu süreçte ertelemek, geçiştirmek zorundasınız. Zorunda olmak ve ertelemelerin getirdiği biriken ihtiyaçlar, iki hafta sonunda teslimin ardından hemen o sevilen aktiviteden uzaklaşılarak bir başka kaçış noktasına, ödüle sürüklemez mi? Bir şeyi acelecilik ve stresle bütünleştirerek görev haline getirmek, zaten hoşlandığımız o şeyi ne kadar çok sevdiğimizi buzlar altına gömmüyor mu?

Peki neden bunu yaşıyoruz? Neden bunu yaşamayı gerekli kılan koşulları tanımladık ve hiç sorgulamıyoruz? Buradan yola çıkarak, modern dünyayı bireylerin zihinsel, bedensel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını ihmal etmeyecek şekilde yeniden düzenlemek neden mümkün olmasın?

Bunca aceleniz varken özür dileyerek Kemal Sayar’ dan birtakım dizeler bırakıyorum buraya ve bitiriyorum. “Her şey çok hızlı gerçekleştiğinde, kimse hiçbir şeyden emin olamaz, kendisinden bile.” diye yazmıştı Kundera, Yavaşlık adlı romanında. Kendimizi bulmak için hayatın kendi ritmine dönmeye ihtiyacımız var. İşte bu yüzden kendimize yavaşla diyoruz. Çünkü yavaş güzeldir..."

Yayınlanma: 14.04.2021 11:34

Son Güncelleme: 24.04.2021 00:37

#psikoloji #psikolojik sağlık #beyaz pencere #depresyon #varoluş #varoluşsalboşluk #anlamarama #modernzamanlar #erteleme #acelecilik #yavaşlık #huzur #psikoterapi #varoluşsal #anlam #duygu #karar verme
Psikolog

Özge

ENGİN

Uzman Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Sınav Kaygısı ile İlgili Sorunlar , Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları
Online TerapiOnline Ter...
süre 60 dk
ücret 700
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 60 dk
ücret 800
Bunları da sevebilirsiniz...

Öfke de NEDİR, duygu mu yoksa davranış mı?

Öfke; bir kişinin engellenme, saldırıya- haksızlığa uğrama, incinme, değersiz hissetme, üzülme ve duygularının bastırılması gibi durumlar karşısında olaya veya kişiye karşı geliştirdiği doğal ve evrensel bir duygu türüdür! Öfkenin bastırılması gereken bir durum olduğu düşüncesi terk edilmeli, bir duygu olduğu farkına varılmalı ve de diğer tüm duygularımız gibi öfkenin de yaşanması gerektiği unutulmamalıdır. Ancak burada önemli olan öfkemizin bizi yönetmesine ve esir almasına izin vermemek, çevremizdeki kişilere, eşyalara ve diğer canlılara zarar vermeden duygularımızı yaşamayı öğrenek ya da öğrenmek için çalışıyor olmaktır. Bu süreç kolay olmaya bilir ama çabalamaya devam etmek her zaman sonuç getirecektir 😊Unutmamalıyız ki, düşüncelerimiz duygularımızı oluşturduğu gibi sahip olduğumuz duygularımız da davranışlarımızı oluşturmakta ve ortaya sergilenen bir eylem çıkarmaktadır. Bu durumda öfke duygusunu yaşayan birinin öfke davranışları sergilemesi kaçınılmazdır ve zaten kaçmama ya da bastırmaya da çalışılmamalıdır. Ancak burada önemli olan bu davranışların şiddetinin ve sıklığının dikkate alınması ve kişinin her duygusuna hâkim olabilmesi gerektiği gibi öfke duygusunu da sağlıklı şekilde yönlendirebilen biri olabilmesidir.Peki günlük hayatımızda sıklıkla karşımıza çıkabilen öfke davranışlarına örnekler nelerdir? Bir olay sonrası olaydan sorumlu tutulsun ya da tutulmasın herhangi bir kişiye bağırmak, söylenmek ya da hakaret etmek. Bazen içten içe mırıldanmak şeklinde de görülebilmektedir.Çocuklarda çok sık gördüğümüz öfke davranışlarda; bağırarak ağlamak, kendini yere atmak, yerde tepinmek ve çığlık atmaktır. Bu durum bir süre sonra kendisine ya da bakım veren kişiye zarar verme şeklini de içine katar hale gelebilmektedir.Kişinin etrafındaki bir eşya/nesneye, kendisine ya da karşısındaki kişiye zarar vermesi de görülmektedir.Etrafındaki tüm her şeyi dağıtmak ya da yere atmak, kırmak.Etrafındaki kâğıt ya da fotoğrafları yırtmak gibi.AğlamakKişinin el ya da bacaklarında titreme hissetmesiKişinin kalp ritminin hızlanması ve nefes alıp verişinin artmasıYukarıda belirtilen bazı maddeler gibi birçok öfke duygusunun davranışsal belirtisinden bahsetmek mümkündür. Eminim sizlerin de okurken kendinizde ya da yakınınızda olduğunu düşündüğünüz maddeler olduğu gibi bu da var şu da var dediğiniz olmuştur. Peki bu öfke davranışlarını kontrol edilebilir sınırda tutmak için nelere dikkat etmek gerekmektedir?Öfke kontrolü için ne yapılabilir?Derin derin nefes al- ver tekniği uygulanabilir.Derin derin nefes al- ver tekniği çocuklar için 10 parmak nefes egzersizi olarak kullanılabilir. 10 parmağını da mum gibi düşünerek açan çocuk her bir mumu teker teker söndürmeye çalışmalıdır. Bu sayede çocuğun derin bir şekilde nefes alıp vermesi sağlanır. Burada tüm mumların bir kerede değil, teker teker söndürülmesi gerektiği unutulmamalıdır.Anda kalabilmek, ana odaklanmak için beş duyumuzun gücünden faydalanılabilir. ( Örneğin, etraftaki mavi, kırmızı renklere odaklanmak, etraftan gelen sesleri dinlemek, etraftaki kokulara dikkatimizi vererek hissetmeye çalışmak gibi. )Öfkelenmeye sebep olan olay ya da kişiyi kâğıda yazmak- ister sadece isim olarak ister iseniz uzun uzun yazabilirsiniz- ve ardından kâğıdı yırtarak ya da buruşturularak çöpe atmak ve bu süreçte öfkeye odaklanarak kâğıt ile birlikte öfke duygusunu küçültüp çöpe attığınızı hayal etmek öfkeyi var olan puan düzeyinden 1-2 puan aşağı indirme konusunda yardımcı olacaktır. ( Ayrıca kağıdı yırtmak yerine yakmak ya da suya atmakta kullanılabilir bir tercihtir. )İçinizde biriken öfkeyi ve enerjiyi olumlu şekilde boşaltmak için spor ya da egzersiz yapılması denenebilir. Burada çok öfkeli iken kendinizi fiziken sakatlayabilecek sporların yapılmasından kaçınılması gerektiği için en uygun olan spor olarak koşu tercih edilebilir.Kişinin öfkelenmesine sebep olan olay ya da kişiyi sürekli düşünmek yerine o konu ile ilgili düşünce saatleri egzersizi oluşturabilirsiniz. ( Örneğin akşam saat 21.00’de bu konuyu detaylı düşünüyor olacağım ama şimdi tüm gün bu konunun ve öfke duygumun aklıma gelerek günümü olumsuz etkilemesine izin vermeyeceğim diyerek düşünceleri ve beraberindeki duyguları belirli bir zaman sınırına çekmek, bir süre devam edildiğinde etkili olacak bir tekniktir. )Tüm bu maddelere rağmen öfkenizi kontrol etmek ile ilgili sorun yaşadığınızı düşünüyorsanız bir ruh sağlığı uzmanından destek almayı deneyebilirsiniz.Öfke duygusunu yaşayan kişinin karşısında nasıl olmak gerekir?Kişiyi sakince dinleyebilirsiniz.Kişi ile konuşurken sen dili yerine ben dili ile konuşabilirsiniz. ( Sen dili suçlayıcı bir dil iken bendili sağlıklı şekilde kendinizi ifade edebileceğiniz bir dildir. Bu konuda zorlandığınızı düşünüyorsanız, destek alabilirsiniz. )Öfke anında kişi ile tartışmaya girmekten kaçınmak oldukça önemlidir. Öfke, bilişsel olarak kişinin sağlıklı düşünebilme mekanizmasını zayıflatacağı için bu süreçte konuşmaya çalışmak sağlıklı bir tercih değildir.Öfkelenen kişinin sessiz bir ortama gidip olaydan ya da kişiden uzaklaşmasını ve derin nefes almasını sağlayabilirsiniz.Kişi sakinleştiği ve rahatladığı zaman kişinin hissettikleri üzerinde detaylıca konuşabilirsiniz. Unutulmamalıdır ki, aksi halde konular havada kalacak ve daha büyük bir kriz olarak karşınıza gelecektir. ( Ben dili ile konuşulması unutulmamalıdır!)Tüm bu maddelere dikkat edilmesine rağmen etkili bir çözüm bulunamaması halinde bir ruh sağlığı uzmanından yardım almayı deneyebilirsiniz.Eğer, sizler de öfke duygunuzu sağlıklı şekilde yönetemediğinizi düşünüyor ve bunun nasıl yapılacağı konusunda destek almayı istiyorsanız yardım almaktan lütfen çekinmeyin. Bir ruh sağlığı uzmanına danışmak ve aklınızdaki soruları sormak isterseniz bana buradan ulaşabilir, istediğiniz zaman takvimdeki uygunluk durumuna göre randevu oluşturabilirsiniz.Sevgi ve Sağlıcakla...FATMA İZEL ŞAHİNUZMAN PSİKOLOG & AİLE DANIŞMANIKaynakça:1.HEEGAARD, M.E. (2019). Öfkemi Kontrol Etmeyi Öğreniyorum. İstanbul: İletişim Yayınları.2.Pdr Tube (2022)

Depresyon nedir? Belirtileri ve tedavi seçenekleri nelerdir?

Depresyon nedir? Belirtileri ve tedavi seçenekleri nelerdir?Depresyon dünya çapında milyonlarca insanı etkileyen ciddi bir zihinsel sağlık durumudur. Haftalarca, hatta aylarca devam eden üzüntü, umutsuzluk ve değersizlik duygularıyla karakterizedir. Depresyon kişinin yaşam kalitesi, ilişkileri ve iş veya okuldaki işlevsellik yeteneği üzerinde önemli bir etkiye sahip olabilir. Bu yazıda depresyon belirtilerini, tedavi seçeneklerini, risk faktörlerini ve önleyici tedbirleri inceleyeceğiz. Depresyon çeşitli şekillerde kendini gösterebilir ve belirtiler kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Ancak depresyonla ilişkili bazı ortak belirti ve semptomlar vardır. Bunlar arasında kalıcı üzüntü, umutsuzluk ve değersizlik duygularının yanı sıra, bir zamanlar keyif alınan etkinliklere karşı ilgi veya zevk kaybı yer alır. Diğer semptomlar arasında yorgunluk, uykusuzluk veya aşırı uyku, iştah veya kilo değişiklikleri, konsantrasyon güçlüğü ve intihar veya kendine zarar verme düşünceleri yer alabilir. Depresyonlu herkesin bu semptomların tümünü yaşamayacağını ve bazı kişilerin ek semptomlar da yaşayabileceğini unutmamak önemlidir. Bu semptomların bazılarının başka durumların göstergesi olabileceğini de belirtmekte fayda var; bu nedenle, depresyon yaşıyor olabileceğinizden şüpheleniyorsanız profesyonel bir teşhis almanız önemlidir.Depresyon için birçok etkili tedavi seçeneği bulunmaktadır. Psikanalitik-Psikodinamik Psikoterapiler ve Kişilerarası ilişkiyi içeren diğer psikoterapiler, depresyon tedavisinde çok yardımcı olabilir. Bu terapiler, depresyona katkıda bulunan, kişinin kendi öyküsünde etkili olan olayları ve onlara ilişkin bakış açısını değiştirmeyi, terapistle kurduğu ilişki içerisinde yeniden sahnelemeyi içerir. Ayrıca bazı durmlarda psikoterapilerle birlikte Seçici Serotonin Geri Alım İnhibitörleri (SSRI'lar) veya Serotonin-Norepinefrin Geri Alım inhibitörleri (SNRI'ler) gibi ilaçlar da depresyon tedavisinde destekleyici tedavi olarak etkili olabilir. Bu ilaçlar beyindeki ruh hali düzenlemesiyle ilişkili bazı nörotransmiterlerin düzeylerini artırarak çalışır.Bir başka seçenek deElektrokonvülsif terapi (ECT) veya transkraniyal manyetik stimülasyon (TMS) gibi beyin stimülasyon tedavileri, diğer tedavi biçimlerine dirençli bazı depresyon vakalarında da kullanılabilir. Bu terapiler, beynin belirli bölgelerini uyarmak ve aktivitelerini arttırmak için elektrik veya manyetik akımların kullanılmasını içerir.Bir kişinin depresyona yakalanma olasılığını artırabilecek çeşitli risk faktörleri vardır. Bunlar genetik yatkınlık ve aile öyküsü, kronik tıbbi durumlar, madde bağımlılığı ve travmayı içerir. Kayıp, boşanma veya mali sorunlar gibi stresli yaşam olayları da depresyonun gelişmesine katkıda bulunabilir. Neyse ki depresyona yakalanma riskini azaltmak için alınabilecek çeşitli önleyici tedbirler vardır. Bunlar arasında düzenli egzersiz ve dengeli beslenme dahil olmak üzere sağlıklı bir yaşam tarzı sürdürmek, kronik tıbbi durumlar için tedavi aramak, madde bağımlılığından kaçınmak ve depresyonda olmasak da psiloterapiye gitmek koruyucu faktörler arasında yer alır.Depresyon, kişinin yaşamını önemli ölçüde etkileyebilecek ciddi bir zihinsel sağlık durumudur. Bununla birlikte, çeşitli etkili tedavi seçenekleri mevcuttur ve depresyon gelişme riskini azaltmak için önleyici tedbirler alınabilir. Siz veya tanıdığınız biri depresyon belirtileri yaşıyorsa profesyonel yardım almanız önemlidir. Doğru tedavi ve destekle depresyonu yönetmek ve üstesinden gelmek mümkündür.Psikanaliz Sigmund Freud tarafından geliştirilmiş bir terapi ekolüdür. Hatta psikoloji denilince çoğunlukla da psikanaliz akla gelir. Freud, daha önce de çeşitli şekillerde bilinçdışından bahsedilse de onu sistematik bir şekilde ifade eden ve terapide kullanan ilk kişidir. Freud’a göre ruhsal süreçler bilinç, önbilinç ve bilinçdışının etkisinde yaşanır (1. topoğrafik model) . Bilincin ve önbilincin etkisiyle yaşananların farkındalığı mümkündür ama bilinçdışına doğrudan erişmek mümkün değildir. Bilinçdışının farkına varmak için ise farklı yöntemler kullanmak gerekir. Freud serbest çağrışımı, dil sürçmelerini, unutkanlıkları, rüyaları, şakaları bilinçdışının dışa vurumu olarak ele almıştır.Psikanalize göre bilinçdışının şekillenmesini sağlayan en önemli yaşam dönemi çocukluktur. Çocukluk döneminde kişinin yaşadığı zorluklar ve farklı dönemlerde baş etmesi gereken güçlükler kişinin ruhsallığını yöneten bilinçdışını belirler. Bilinçdışının belirlenmesinde gelişimsel olarak ortaya çıkan id, ego ve süperego etkili olmaktadır. Doğuştan var olan id hayvansal dürtüleri ifade eder ve haz ilkesine göre çalışır. Yani haz arar ve hemen gerçekleşmesini ister. Bilinci sembolize eden ego ise daha sonra ortaya çıkar ve arzuları nasıl gerçekleştireceği veya bazı durumlarda onlardan nasıl vazgeçeceği konusunda kişiyi yönlendirir. Ego gerçeklik ilkesine göre çalışır. Sosyalleşmeyle ortaya çıkan üçüncü bileşen olan süperego ise idin tersine çalışır. Bu daha çok toplumsal normları dikkate alır. Bu iki bileşen arasındaki mücadeleyi dengeleyen ego ise kişinin benliğini oluşturur.Kişiliğin gelişiminde beş ayrı evrenin olduğunu ve bu evrelerin herhangi birinde ortaya çıkan bir sorunun farklı şekilde kişinin hayatına yansıyacağını ifade eden psikanaliz günlük yaşamdaki kararların da bilinçdışını belirleyen id, ego ve süperego ile gelişim dönemlerinin nasıl yaşandığına bağlı olarak verildiğini dile getirmektedir. Toplumsal olarak kabul görmeyen arzuların çeşitli savunma mekanizmalarıyla bilinçdışına atılması bilinçdışını tam bir çatışma alanı haline getirir. Bilinçdışındaki çatışmalar aslında günlük kararlarımızı etkiler.Psikanalitik psikoterapi kişinin bilinçdışının farkına vararak yaşadığı çatışmaları görmesini ve dolayısıyla kararlarını da bilinçli bir şekilde vermesini sağlamaya çalışır.Psikanalizin günümüzdeki yeri nedir?Psikanaliz, insan zihninin anlaşılması ve ruhsal hastalıkların tedavisi için kullanılan bir terapi yöntemidir. Farklı düşünce okullarının ortaya çıkmasına rağmen, psikanaliz hala modern psikoterapi alanında önemli bir yer tutmaktadır.Psikanaliz, insanların bilinçaltındaki dürtülerin ve duyguların nasıl davranışlarını etkilediğini anlamaya çalışır. Bu terapi yöntemi, hastaların geçmiş yaşamlarındaki tecrübeleri, aile yapıları, ilişkileri ve benzeri faktörleri analiz ederek, onların davranışlarının kökenlerini keşfetmeye çalışır. Bu sayede, hastaların kendilerini daha iyi anlamaları ve yaşamlarındaki sorunları çözmeleri hedeflenir.Günümüzde, psikanaliz hala birçok psikoterapi merkezinde uygulanmaktadır ve psikoterapi alanındaki birçok yenilikçi yaklaşımın temelinde yatan felsefe olarak kabul edilmektedir. Psikanaliz, insan zihninin anlaşılması konusunda ilerlemelerin yapılmasına yardımcı olmaya devam etmektedir.

Hakan YÜKSEL 10.10.2023

Antidepresan İlaçlar Hakkında Her Şey

Antidepresan ilaçlar, depresyon, anksiyete bozukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk ve diğer zihinsel sağlık sorunlarının tedavisinde yaygın olarak kullanılan ilaçlardır. Bu ilaçlar, beyindeki kimyasal dengesizlikleri düzelterek duygusal semptomları hafifletmeye yardımcı olur. Ancak, antidepresan ilaçların etkileri, yan etkileri ve kullanımıyla ilgili birçok yanlış anlama ve mit vardır. Bu yazıda, antidepresan ilaçların ne olduğunu, nasıl çalıştığını, farklı türlerini ve kullanımlarını inceleyeceğiz.Antidepresan İlaçların Tanımı:Antidepresanlar, beyindeki nörotransmitterlerin (serotonin, norepinefrin, dopamin gibi) dengesini etkileyerek depresyonun semptomlarını hafifletmeye yardımcı olan ilaçlardır. Bu ilaçlar, sinir iletimini düzenleyerek duygusal durumu stabilize ederler.Nasıl Çalışırlar:Antidepresan ilaçlar, beyindeki nörotransmitter seviyelerini değiştirerek çalışırlar. Örneğin, seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI'lar), serotonin seviyelerini artırarak depresyon semptomlarını azaltır. Trisiklik antidepresanlar (TCA'lar) ve serotonin ve norepinefrin geri alım inhibitörleri (SNRI'lar) da benzer şekilde çalışır.Farklı Türler:SSRI'lar: Prozac, Zoloft, Paxil gibi ilaçlar depresyon ve anksiyete bozukluğunun tedavisinde yaygın olarak kullanılır.SNRI'lar: Effexor, Cymbalta gibi ilaçlar hem serotonin hem de norepinefrin seviyelerini artırarak etki gösterirler.TCA'lar: Amitriptyline, Nortriptyline gibi ilaçlar eski nesil antidepresanlardır ve genellikle diğer ilaçlar etkisiz olduğunda veya yan etkileri tolere edilebilir olduğunda kullanılırlar.Yan Etkiler:Antidepresan ilaçların yan etkileri arasında baş ağrısı, mide bulantısı, uyku bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları ve kilo değişiklikleri bulunabilir. Ancak, yan etkiler kişiden kişiye değişir ve genellikle tedavinin başlangıcında daha belirgindir.Kullanım ve Dozaj:Antidepresan ilaçların kullanımı ve dozajı, bireyin durumuna, semptomlarına ve yan etkilerine bağlı olarak değişir. Bir sağlık uzmanı, en uygun ilaç ve dozajı belirlemek için bireyi değerlendirir.Dikkat Edilmesi Gerekenler:Antidepresan ilaçların ani olarak kesilmesi veya dozunun değiştirilmesi ciddi yan etkilere yol açabilir. Bu nedenle, ilaç kullanımını değiştirmek veya sonlandırmak için bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.Sonuç:Antidepresan ilaçlar, zihinsel sağlık sorunlarının tedavisinde etkili bir araç olabilirler. Ancak, her ilaç gibi, antidepresan ilaçların da yan etkileri ve dikkat edilmesi gereken önemli noktaları vardır. Bu nedenle, antidepresan ilaçların kullanımıyla ilgili kararlar, bir sağlık uzmanıyla yapılmalıdır.Bazı yaygın antidepresan ilaçların ticari isimleri:SSRI'lar (Seçici Serotonin Geri Alım İnhibitörleri):Prozac (Fluoxetine)Zoloft (Sertraline)Paxil (Paroxetine)Lexapro (Escitalopram)Celexa (Citalopram)SNRI'lar (Serotonin ve Norepinefrin Geri Alım İnhibitörleri):Effexor (Venlafaxine)Cymbalta (Duloxetine)Pristiq (Desvenlafaxine)Fetzima (Levomilnacipran)Trisiklik Antidepresanlar (TCA'lar):Elavil (Amitriptyline)Norpramin (Desipramine)Tofranil (Imipramine)Pamelor (Nortriptyline)MAOI'ler (Monoamin Oksidaz İnhibitörleri):Nardil (Phenelzine)Parnate (Tranylcypromine)Marplan (Isocarboxazid) Atipik Antidepresanlar:Wellbutrin (Bupropion)Remeron (Mirtazapine)Effexor (Venlafaxine) - Hem SSRI hem de SNRI olarak sınıflandırılabilir.Bu listedeki antidepresan ilaçlar, farklı kimyasal yapıya ve etki mekanizmasına sahiptir. Her biri farklı semptomlara veya yan etkilere yanıt verebilir, bu nedenle bir kişinin belirli bir antidepresan ilacı kullanması için bir sağlık uzmanı tarafından değerlendirilmesi önemlidir.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Eray ARSLAN 18.04.2024