1. Uzman
  2. Özge ENGİN
  3. Blog Yazıları
  4. Sorgulayış: Modern Zamanlar

Sorgulayış: Modern Zamanlar

Ağaçlar, kediler, bulutlar ve domatesler acele etmezken insan neden hep acele eder? Neden hep sevdiğimiz şeyleri acele etme çabası uğruna ve kendimize görev haline getirerek, artık o kadar sevmez oluyoruz? Meyve ve sebzeler hiç yarışmaz kendi arasında. Portakal, mandalina kadar sevilmek için ya da portakallar kendi arasında hangileri daha sulu olacak diye yarışmazlar. Doğada hayatta kalma mücadelesinde genler aktarılır, yemek için fırsat kollanır, yarışılır ve mücadele edilir. Bunun için yuvalar yapılır ve “Savaş ya da kaç” stratejisi bir zebranın bir aslanı görmek üzere olduğu an devreye girer; hiçbir hayvan bunun için gece uykusundan olmaz.

Peki, bizler ne için yaşamlarımızı bunca strese gebe kıldık? Doğada hayatta ya da aç kalma savaşı vermediğimize göre gideceğimiz işe, buna göre oturacağımız eve, sahip olduğumuz sosyal imkanlara, başarılarımıza, güzelliğimize ya da ne kadar “trend” olduğumuza göre bir hayatta kalma yarışında mıyız?

Sosyal karşılaştırma, birey olabilmemizin kaçınılmaz bir parçası ve sosyal yaşamımızın doğası. “Ben” olabilmek, “Onlar” ın bir yerde var olmasına bağlı. “Diğeri” ayrımını yapmak, bireyselliğimize yönelik bir farkındalık ve aynı zamanda gelişim sürecimizin de bir parçası. Bu ayrım, perspektif alabilmemizi, yani kendimizin ya da diğerinin bakış açısına odaklanabilmemizi de beraberinde getiriyor. Diğerinin gözünden bakmak, merhamet ve yardımlaşma duygumuzu arttırmasının yanı sıra diğerinin bakış açısından sahip olduğumuz özelliklere ve görünüşümüze yönelik bir bakışı da beraberinde getiriyor. Diğerine göre biz nasılız? Ne kadar dikkat çekiciyiz, akıllıyız, beceri sahibiyiz veya eğitimliyiz? Önce kendi beceri ve yeterliliklerimizi fark ediyoruz. Sonra, “Sosyal çevremizden bunun karşılığını ne kadar alabiliyoruz?” u sorgular hale geliyoruz. Onlarca eğitimden geçmiş birinin, masa başı bir işte sadece evraklarla ilgilendiğini ve öğrendiklerinin birçoğunu çürütmek üzere modern zamanların batağına gömdüğünü hayal edebiliriz. Ne yazık ki, yaşamlarımızdan örnek bulmak da pek uzak değil, buna. “Ne kadar sertifika sahibiyiz, cebimize konulan ücretler ne kadar emeğimizi karşılıyor?” soruları kendimize yöneltmemizin ardından, bu sefer kendimizi komşunun çocuğuyla karşılaştırıyoruz. “Aynı işi yapıyoruz, eşit para kazanıyor muyuz? Daha mı güzeliz, eğitimliyiz, ya da topluluk önünde daha mı iyi konuşuyoruz?” gibi sorular ve sorunca ivme kazanıyoruz, daha çok uykusuz kalmalıyız, daha çok estetik yaptırmalıyız, sosyal medya hesabımızda daha güzel fotoğraflar paylaşmalıyız… Sonucunda tek bir ortak fikir: “Daha iyisini yapmalıyız!”. Daha iyisini yaparken de mutlaka birilerinden daha iyi bir noktada olmalıyız. İtici; fakat kaçınılmaz geliyor. Karşılaştırmak, birey olabilmemizin bir parçasıysa doğru yolda mıyız? Nerede içinden çıkılmaz bir hale getiriyoruz yaşamımızı?

Bunun basit bir cevabı var elbette. Sağlığımızı ve sosyal yaşamımızı sekteye uğratabilecek düzeyde acele etmemizi gerektiren; fakat acele etmesek de sağlıkla sürdürüp başarıya ulaşabileceğimiz işlerin sıklığı ve yaygınlığı. Karşılaştırıp ilerleme motivasyonu kazanmak işlevsel; fakat karşılaştırıp zihnen ve bedenen yıpranmak, yavaşça tükenmek, her bir sevdiğimiz şeyi artık görev olarak algılayışımız işlevsiz bir karşılaştırma ve yol alış. Uykusuz kalmak, mideye stresten kramplar girmesi, baş dönmeleri, az kalsın kalbimize inmesi ve gece terlemeleri.

Hep mi bir yere yetişmek zorundayız? Sokakta koşuşturan endişeli yüzler, Nereye kadar gideceğini bilmediğimiz ve hiç bitmeyen gereksiz uğraşlarımız. Resmi işi yokuşa sürüşler, prosedürler, “deadline” lar… Bu aceleciliğin tek bir açıklaması olabilir: Doğadaki hayatta kalma savaşının modern dünyaya uyarlanmış halini yaşıyor olmamız. Ve belki artık daha zor hayatta kalıyoruz.

Yazları kaçıyoruz, bir dağa ve bir denize. Partilediğimizde bedenimiz ve zihnimizi dağıtıyoruz. Tüm enerjimizi duyumsarken ve yaşarken fark ediyoruz; dönmek istemediğimiz pazartesi sabahlarını ve hep kaçmak istediğimiz “deadline” ları. Severken, sevmekten alıkonulduğumuz modern yaşamlarımıza kapı ardından bakıyoruz. Yarışmak zorunda değiliz oysa ki. Müziğin sesini kısıyoruz, orada ben devreye giriyorum ve Cem Mumcu’ nun sevdiğim bir sözünü telkin ediyorum: “Rekabet en az iki kişiyle olur. Sen oyuna katılmazsan bir şey olmaz. Yanımdaki araç gaza basıyor diye ağaçları seyrederek gittiğim hızı arttıramam.”. İsyanlara bürünüyoruz, habersiz ezbere tüm sözlerden. Bedenimizin ve zihnimizin ihtiyacı olandan, denizden, buluttan, müzikten ve gökyüzünden kendimize ödül kılıyoruz.

Bu, bedenimizin ihtiyacı olan suyu bir karşılığı içebilmemiz gibi. Araştırmayı çok sevdiğiniz bir konunun size ödev olarak verildiğini düşünün, mutlusunuz ve zevk aldığınız bir işi yapacaksınız. Ardından bu ödevin iki hafta sonunda teslim edilmesi gerektiğini öğreniyorsunuz. Peyderpey şekilde balkonda, bahçede ve okulda kahvenizi zevkle yudumlayarak; bir sonraki gün çalışma masanızı özenle düzenleyerek çalışmak istediğiniz o çok sevdiğiniz konuyu acele bir şekilde ve belki birçok noktayı yüzeysel şekilde geçiştirmek zorundasınız. Aceleciliğin getirdiği yorgunluk ve stresle aynı zamanda bedeninizin ve zihninizin ihtiyaçlarını da bu süreçte ertelemek, geçiştirmek zorundasınız. Zorunda olmak ve ertelemelerin getirdiği biriken ihtiyaçlar, iki hafta sonunda teslimin ardından hemen o sevilen aktiviteden uzaklaşılarak bir başka kaçış noktasına, ödüle sürüklemez mi? Bir şeyi acelecilik ve stresle bütünleştirerek görev haline getirmek, zaten hoşlandığımız o şeyi ne kadar çok sevdiğimizi buzlar altına gömmüyor mu?

Peki neden bunu yaşıyoruz? Neden bunu yaşamayı gerekli kılan koşulları tanımladık ve hiç sorgulamıyoruz? Buradan yola çıkarak, modern dünyayı bireylerin zihinsel, bedensel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını ihmal etmeyecek şekilde yeniden düzenlemek neden mümkün olmasın?

Bunca aceleniz varken özür dileyerek Kemal Sayar’ dan birtakım dizeler bırakıyorum buraya ve bitiriyorum. “Her şey çok hızlı gerçekleştiğinde, kimse hiçbir şeyden emin olamaz, kendisinden bile.” diye yazmıştı Kundera, Yavaşlık adlı romanında. Kendimizi bulmak için hayatın kendi ritmine dönmeye ihtiyacımız var. İşte bu yüzden kendimize yavaşla diyoruz. Çünkü yavaş güzeldir..."

Yayınlanma: 14.04.2021 11:34

Son Güncelleme: 24.04.2021 00:37

#psikoloji #psikolojik sağlık #beyaz pencere #depresyon #varoluş #varoluşsalboşluk #anlamarama #modernzamanlar #erteleme #acelecilik #yavaşlık #huzur #psikoterapi #varoluşsal #anlam #duygu #karar verme
Psikolog

Özge

ENGİN

Uzman Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Sınav Kaygısı ile İlgili Sorunlar , Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları
Online TerapiOnline Ter...
süre 60 dk
ücret 700
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 60 dk
ücret 800
Bunları da sevebilirsiniz...

Çocuklar İçin Regülasyon

Regülasyon diğer bir adıyla duygu düzenleme , kişide doğuştan gelen bir yetenek olmaktan ziyade doğum sonrası kazanılan ve bakım veren kişinin oldukça etkin rol aldığı bir beceridir. Duygu düzenleme becerisi, yoğun hisler içindeyken dengede kalabilmeyi , kendimize ve çevremize zarar vermeden duygularımızı sağlıklı bir şekilde ifade edebilmeyi kapsar. Aynı zamanda bireylerin hedeflerine ulaşabilmeleri ve sosyal hayata uyum sağlayabilmeleri için duygusal uyarılmanın başlaması, sürdürülmesi ve yönetilmesini içerir. Kişi tüm bunları yaparken, duygu düzenleme stratejilerini kullanır. Duygu düzenleme becerisi çocuklara , duygularını ve tepkilerini daha sağlıklı ifade edebilmelerini ve problemleriyle daha iyi baş edebilmelerini sağlar. Bebekler ilk doğduklarında duygu düzenleme becerisi tekniklerinden yoksun oldukları için ‘’ağlamak’’ kendilerini regüle edebilmeleri için ilk başvurdukları yöntem oluyor. Yaşamın diğer yıllarında ise ebeveyn regülatör görevinde karşımıza çıkıyor. Örnek verecek olursak , çocuk yere düşüp her ağladığında bakım veren kişi kısa zamanda yanına gelip onu teselli ettiği için , sevgisini ve güvenini hissettirdiği için bundan sonraki diğer benzer anlarında çocuk bekleme süresini artık tolere edebiliyor. Çünkü o zaman çocuk için dünya bilinir ve güvenilir bir hale geliyor ve bu durum çocuğun duygu düzenleme becerisi kazanmasında önemli bir adım olmuş oluyor.Çocukların regülasyonları için yardımcı olabilecek bazı teknikler :Fiziksel temasta bulununSarılın.Çocuğunuzu bir battaniye ile sarıp sarmalayabilirsiniz ve kucağınızda sallarken ona ninni söyleyebilirsiniz ya da dinlendirici bir müzik açabilirsiniz. Gıdıklama ve boğuşmanın olduğu oyunlarda regülasyon için değerli yöntemlerden biri.Fiziksel egzersiz yapmasını sağlayınÇocuğunuzun fiziksek olarak egzersiz yapmasını, hareket etmesini sağlayın.Doğada yapacağınız uzun yürüyüşler, beraber oynayacağınız zıplamalı oyunlar ve egzersizler çocuğunuzun duygu düzenlemesine yardımcı olacaktır.Duygularını ifade etmesine olanak tanıyın ve rol model olun.Çocuğunuzun o anda ne hissettiğini, hangi duygular içinde olduğunu ifade etmesine yardımcı olun. Bunun için onu cesaretlendirin. Arkadaşları oyununa katılmadığında ‘’ Seninle oynamamaları seni üzdü, bunu görebiliyorum.. Seninle oynamalarını isterdin. ‘’ gibi ifadelerle onu anladığınızı kelimelere dökün. Bu ona sonraki seferde duygularını daha rahat ifade edebilmesi için cesaret verecektir. Ayrıca sizin de günlük hayatta üzgün hissettiğiniz durumlarda bunu cümlelerle ifade edebilmeniz çocuğunuziçin rol model olacaktır.Birlikte nefes egzersizi alıştırmaları yapınNefes , durup düşünmek , sakinleşmek ve regüle olabilmek için bize yardımcı olan en önemlitekniklerden. Doğru nefes almak, kendimizi regüle edemediğimiz anlarda, öfkeli olduğumuzda duygularımızı düzenlememizde aktif rol oynar. Çocuğunuz öfkelendiğinde veya yoğun duygular ile boğuştuğu sırada , durup nefesini dinlemesini sağlamak, nefese odaklanmasına yardımcı olmak, birlikte nefes alıştırmaları yapmak duygu regülasyonunda önemli bir nokta.

Panik Bozukluk: Belirtileri, Nedenleri ve Tedavisi

Panik bozukluk, beklenmedik ve tekrarlayıcı panik ataklarla karakterize edilen bir anksiyete bozukluğudur. Bu ataklar, ani ve yoğun korku hissi, nefes alma güçlüğü, kalp çarpıntısı, titreme ve terleme gibi belirtilerle kendini gösterir. Panik bozukluğu olan bireyler, ataklarından sonra gelebilecek tekrarlayan ataklar korkusuyla yaşayabilirler, bu da günlük yaşam aktivitelerini olumsuz yönde etkileyebilir.Panik Atağın BelirtileriPanik ataklar genellikle ani ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkar. Belirtiler şiddetli olabilir ve kişi tarafından kontrol edilemez. Tipik belirtiler arasında şunlar bulunabilir:Nefes Alma Zorluğu: Kişi nefes almakta güçlük çekebilir, hatta nefes alamayacağını hissedebilir.Kalp Çarpıntısı veya Hızlı Nabız: Kalp atışlarının hızlanması veya düzensizleşmesi, kişiyi daha da endişelendirebilir.Terleme: Eller, koltuk altları veya alın gibi bölgelerde aşırı terleme olabilir.Titreme veya Sarsıntı: Kaslarda titreme veya vücutta sarsıntı hissedilebilir.Baş Dönmesi veya Sersemlik: Kişi başının döndüğünü, sersemlediğini veya bayılacak gibi hissettiğini söyleyebilir.Mide Rahatsızlığı: Bulantı, karın ağrısı veya sindirim sorunları gibi mide rahatsızlıkları görülebilir.Gerçeklikten Kopma Duygusu: Kişi olayların gerçek dışı olduğunu veya kendisinin gerçeklikten kopmuş gibi hissettiğini belirtebilir.Ölüm veya Delirme Korkusu: Kişi, öleceklerini veya akıl sağlıklarını yitireceklerini düşünebilir.Panik Atak ve Panik Bozukluk Arasındaki FarkBirçok kişi zaman zaman panik ataklar yaşayabilir, ancak panik bozukluk tanısı, bu atakların sıklığı ve etkisiyle belirlenir. Panik bozukluk, tekrarlayan panik ataklarla birlikte, bu ataklardan sonra kişinin normal yaşamını etkileyecek derecede belirgin endişe, korku veya davranış değişikliklerini içerir.Panik Bozukluğunun NedenleriPanik bozukluğu karmaşık bir durumdur ve genellikle birden fazla faktörün bir araya gelmesiyle ortaya çıkar. Potansiyel nedenler arasında genetik yatkınlık, biyolojik faktörler, kimyasal dengesizlikler, travmatik olaylar, stresli yaşam olayları ve beyin kimyası bulunabilir.Panik Bozukluğunun TedavisiPanik bozukluğunun tedavisi, birçok farklı yaklaşımı içerebilir ve genellikle kişinin bireysel ihtiyaçlarına ve semptomlarına göre belirlenir. Tedavi seçenekleri şunları içerebilir:İlaç Tedavisi: Antidepresanlar, anksiyolitikler veya beta blokerler gibi ilaçlar panik atak semptomlarını hafifletebilir.Psikoterapi: Bilişsel davranışçı terapi (BDT) panik atakları yönetmek için etkili bir yaklaşım olabilir. Bu terapi, kişinin düşünce ve davranışlarını değiştirerek anksiyeteyi azaltmaya odaklanır.Nefes ve Rahatlama Teknikleri: Derin nefes alma, kas gevşeme egzersizleri, meditasyon ve yoga gibi teknikler, panik atak sırasında kişinin rahatlamasına yardımcı olabilir.Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, yeterli uyku ve stresten kaçınma, panik atakların sıklığını ve şiddetini azaltmaya yardımcı olabilir.SonuçPanik bozukluk, yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilen ciddi bir anksiyete bozukluğudur. Ancak uygun tedavi ve destekle, birçok insan panik ataklarını yönetmeyi ve günlük yaşamlarını daha iyi bir şekilde yaşamayı öğrenebilir. Panik bozuklukla mücadele eden kişilere destek ve anlayış göstermek, tedavi sürecinde önemli bir rol oynayabilir.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Eray ARSLAN 19.04.2024

ÖFKE DUYGUSU VE BAĞIŞLAMA OLGUSU ÜZERİNE BİR DERLEME

Duygunun Tanımıİnsan doğasının temel özelliklerinden birisi duygulardır. Duygunun açılımıyla ilgili olarak Ekman ve Cordaro, “evrensel paylaşımlara, kültüre ve bireye özgü olaylara verilen ve ayırt edici özellikleri olan otomatik tepkiler” tanımını yapmaktadır ( 2011, akt. Metin, 2019, s.2029). Tanıma bakıldığında, duyguların öznel ve kişilerarası farklılaşan bir olgu olduğu aktarılmaktadır. Plotnik (2007/2009), bir duygunun sırasıyla öznel yorumlama, öznel deneyim, fizyolojik dışavurum ve gözlemlenebilir davranıştan oluşan dört bileşeni olduğunu belirtmektedir. Bunun yanı sıra, duygularla ilgili yapılmış son dönem çalışmaları, duyguların düşünme ile eşgüdümlü gerçekleştiğini ve bu durumun hayatta kalmayla ilişkilendiğini belirtmektedir (Damasio, 1999; akt: Çakar & Arbak, 2004, s.24). Temel duygulara bakıldığında Ekman (1992), insanlarda altı temel duygu bulunduğunu belirtir; öfke, şaşkınlık, iğrenme, korku, eğlence ve üzüntü (akt. Kabadayı ve Alan, 2013, s.99). Bahsedilen temel duygularla ilgili olarak Ekman ve Cordaro (2011), evrensel nitelikte fizyolojik tepkilerinin olmasının ve uyarılmışlık halinin otomatik oluşmasının gerektiğini bildirmektedir (akt. Metin, 2019, s.2035). Kağıtçıbaşı’na (2019) göre ise, her ne kadar biyolojik temelleri olsa da duygular içinde bulundukları bağlamdan etkilenmekte, duyguların dışavurumunda belli kuralların olmasını da bu durumla ilişkilendirmektedir. Berry, Poortinga, Breugelmans, Chasiotis, ve Sam (2013/2015) ise duygularla ilgili olarak, bütün yönleriyle hem birtakım evrensel taraflarının hem de kültüre özgün yönlerinin olduğunu, bunun yanı sıra kültürlerarasında duyguların farklı kategorize edildiğini ve günlük yaşamda davranışlara etki ettiğini belirtmektedir. Bu açıklamalara bakıldığında duyguların girdi ve çıktı etkilerinin kültürel farklar gösterdiği söylenebilmektedir. Kağıtçıbaşı (2019), bu farklılaşma ile ilgili olarak ise bireyci-toplulukçu kültür farkını baz alarak, “öfke ve hayal kırıklığı gibi, ego odaklı duyguların ifadesi toplulukçu kültürlerde daha çok bastırılır, çünkü bu tür duygular eşgüdümlü uyum içindeki sosyal etkileşime zor düşer” (s.139) yorumunu yapmaktadır.Öfkenin TanımıTemel duygulardan biri olan öfke ile ilgili alanyazında birçok tanım yer almaktadır. Biagio (1989) öfkeye ilişkin olarak, gerçek ya da hayali bir engellenme, tehdit altında veya haksızlık durumunda meydana gelen ve kişide rahatsızlık yaratan uyarıcıları ortadan kaldırmaya iten, kuvvetli bir duygu şeklinde tanımlamaktadır ( akt. Uğurlu, 2009, s.16). Budak (2000) öfkeyi, “engellenme, tehdit edilme, yoksun bırakma gibi durumlarda hissedilen ve genellikle neden olan şeye ya da kişiye karşı saldırgan davranışlarla sonuçlanabilen olumsuz bir duygu” ( akt. Altan ve Çivitci, 2017, s.310) şeklinde tanımlamaktadır. Soykan (2003) öfkeyi, doyurulmamış istekler, istenilmeyen sonuçlar, karşılık bulamamış beklentilere yönelik doğal ve evrensel duygusal tepki olarak tanımlarken, Spielberger ve ark. (1991) ise öfkeyi, olağan bir sinirlilik durumundan, yoğun hiddetli hale gelene kadar değişim gösteren kademeli bir duygusal hal olarak tarif etmektedir ( akt. Balkaya ve Şahin, 2003, s.193).Öfke İle İlgili Yapılmış ÇalışmalarGemici (2018), İstanbul’da öğrenim gören 200 üniversite öğrencisiyle yaptığı çalışmada öfke problemi yaşamakta olan üniversite öğrencilerinin çocukluk çağı travmalarıyla arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırmada cinsel, fiziksel istismar ve çocukluk çağı travmalarının kızlarda daha yüksek olduğu saptanmıştır. Çalışma bulguları çocukluk çağı travmaları, duygusal ihmal, fiziksel ihmal ve cinsel istismar arttıkça sürekli öfkenin arttığını ve öfke içe vurumun azaldığını ortaya koymuştur. Ayrıca duygusal ihmal ve cinsel istismar arttıkça öfke dışa vurumun arttığı bulunmuştur.Moreno ve ark. (1993) yaptıkları araştırmada öfkenin depresyon ve intihar için tanısal değer taşıyabileceğini belirtmiş, aynı zamanda bastırılmış öfkenin depresyonla anlamlı bir ilişkisi olduğunu ortaya koymuştur ( akt. Tatlılıoğlu ve Karaca , 2013, s.1113).Doğan, Üngüren ve Algür (2010) turizm alanında faaliyet gösteren bir otel zincirinde çalışan 171 kişiyle yaptıkları araştırmalarında empati eğilimi arttıkça öfke dışa vurma düzeyinin azaldığını, empati eğilimi arttıkça kişilerin öfkelerini kontrol edebildiklerini ve bunun yanı sıra kontrol edebilenlerin öfkelerini dışa daha az yansıttıklarını saptamışlardır. Ayrıca sürekli öfke durumunda olan çalışanların öfkelerini öncelik olarak dışa yansıttığını ortaya koymuşlardır.Kesen, Deniz ve Durmuşoğlu (2007) yetiştirme yurdunda yaşayan 201 ergenle yürüttükleri çalışmada ergenlerin yaşları ve yurtta kaldıkları süre ile öfke ve saldırganlık arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Araştırmada öfke düzeyi ve saldırganlık düzeyi arasında anlamlı bir ilişki olduğunu saptamışlardır. Ayrıca yurtta kalan ergenlerin yaşı arttıkça genel saldırganlığın ve atağın, dolaylı, negatif, ve sinirli saldırganlık düzeyiyle pozitif anlamlı ilişkili olduğu bulunmuştur. Son olarak ergenlerin yurtta kalma süresi arttıkça dolaylı, atak ve genel saldırganlık düzeyinin arttığı saptanmıştır.Ekinci, Kural ve Yalçınay (2016) İstanbul’da özel bir hastanede madde kullanım bozukluğu tanısı almış ve tedavi görmekte olan 100 hastayla yaptıkları araştırmada madde bağımlılığının öfke, depresyon, anksiyete ve bağımlılık profili ile ilişkisini incelemişlerdir. Çalışma bulgularında öfke düzeyinin depresyon ve anksiyete düzeyi ile pozitif bir ilişkisi olduğunu, öfke düzeyi ile madde kullanımının kişinin yaşamına etkisi ve madde kullanmak için şiddetli istek arasında pozitif ilişki olduğunu saptamışlardır. Son olarak, araştırmada intihar girişiminde bulunmuş olan hastalardaki öfke düzeylerinin, bulunmamış olanlara oranla daha yüksek olduğunu ortaya koymuşlardır.Bağışlamanın TanımıBağışlama ile ilgili alanyazındaki mevcut çalışma sayısının diğer konulara kıyasla daha az olduğu görülmektedir. Çoklar ve Dönmez (2014), bağışlama ile ilgili çoğu bireyin bir fikir sahibi olduğunu ancak akademik olarak sınırlı çekiciliğe sahip bir konu olduğu yorumunu yapmaktadır. Bağışlama ile ilgili literatürde kısıtlı ve farklı tanımlar yer almaktadır. Enright ve Fitzgibbons (2010) bağışlamayı, bireylerin rasyonel bir biçimde haksızlık yaşadıklarını düşündüklerinde öfke ve diğer karşıt tepki durumlarından vazgeçerek, haksızlığı yapan kişiye yardımsever, merhametli bir biçimde, karşılıksız değer verme ve cömertçe tepki ortaya koyması şeklinde tanımlamaktadır (akt. Yılmaz, 2019, s.1192). Tekinalp ve Terzi’ye (2012) göre; bağışlama, zarar görmekte olan bir ilişkiyi düzeltmek için kişinin intikam gibi duygularını hoşgörü ve empati gibi duygularla değiştirmesidir. Enright, Rique ve Freedman (1998) ise bağışlama kavramını, “bir mağdur tarafından faile duyulan kızgınlığın azalması, buna karşın, gösterilen merhamet, şefkat ve sevginin artması yönünde özgürce yapılmış bir seçim” ( akt. Çoklar ve Dönmez, 2014, s.36) şeklinde aktarmaktadırlar. Bağışlamanın ne olmadığı ile ilgili ise Taysi (2010), bağışlamanın mazur görme ya da bir kişiyi haklı çıkarmak olmadığını belirtmektedir.Bağışlama İle İlgili Yapılmış Çalışmalarİlişki niteliği ile bağışlamanın mutluluk üstündeki etkisini konu alan Yılmaz (2018), ilişki kalitesi ve bağışlama değişkenlerinin birlikte ve ayrı halde mutluluğu ne kadar açıklayabildiğini incelemiştir. Araştırma sonucu ilişki niteliği değişkeninin mutluluk puanlarının %48.2’sini açıkladığı bulunmuştur. Bağışlama değişkeni ile mutluluk değişkenlerinin ilişkisine bakıldığında bağışlama boyutlarından en yüksek “kendini bağışlama” boyutu ile mutluluk değişkeni arasında pozitif yönlü orta derecede bir ilişki olduğu, “başkalarını bağışlama” boyutunda ise en düşük derece ilişki olduğu saptanmıştır. Mutluluk puanlarıyla bağışlama arasında genel olarak orta düzeyde, anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Bağışlama ve ilişki niteliği değişkenlerinin birlikte mutluluğun toplam varyansının %55’ini açıkladığı saptanmıştır. Son olarak ilişki niteliği ve bağışlama arasındaki ilişkiye bakılmış, ilişki niteliği boyutlarından olan “çatışma” ile bağışlama arasında negatif yönlü orta derece bir ilişki bulunmuş, ilişki niteliği değişkeninin bağışlama puanlarının %36’sını açıkladığı ortaya konmuştur.Aytar ve Tatlı (2017), 370 üniversite öğrencisiyle yürüttükleri ve ahlaki olgunluk ile bağışlama istekliliğinin kişilik özelliklerine göre nasıl değiştiğini inceledikleri çalışmalarında, yaş değişkeninin arttıkça bağışlama istekliliği puanının arttığını, cinsiyet açısından erkeklerin kadınlardan bağışlama istekliliği puanlarında daha yüksek ortalamaya sahip olduğunu ortaya koymuştur. Kişilik testi boyutlarıyla bağışlama arasındaki ilişkiye bakıldığında, çalışma sonucunda kişilik testi değişkeninin boyutu olan “duygusal dengesizlik” arttıkça bağışlama puanlarının düştüğü, kişilik testi boyutlarından “dışadönüklük” puanları ile bağışlama arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır. Kişilik testi boyutu olan “yumuşak başlılık” puanı arttıkça bağışlama puanlarınında arttığı bulunmuştur. Son olarak, kişilerin ahlaki olgunluk düzeyinin artmasının veya azalmasının bağışlama isteklilikleriyle paralel olarak arttığı veya azaldığını ortaya koymuşlardır.Bugay ve Demir’in (2011),376 üniversite öğrencisiyle yürüttüğü, hataya dair niteliklerin başkalarını affetmeyi yordamasını inceledikleri araştırmalarında; öğrencilerin, başkalarını affetme düzeyinin%10’unu hata özelliklerinin açıkladığı saptanmıştır. Bunun yanı sıra, en çok affetmekte zorlanılan hata alanına bakıldığında bireylerin %49.6’sının “ailesel konularda” zorlandığı, hatanın ne denlibüyük olduğu, hatanın neden olduğu sonuçlar ve hatayı yapan kişiye verilen önem arttıkça “başkasını affetme“ puanının düştüğü, “özür dileme” ve “hatadaki sorumluluk” puanları yükseldikçe affetmenin arttığı bulunmuştur. Ayrıca bireylerin %71.2’si için hatadaki kastın affetmede kritik olduğu ortaya konmuştur.Tunca ve Durmuş (2018), 389 üniversite öğrencisiyle gerçekleştirdikleri çalışmalarında algılanan ana-baba tutumlarıyla bağışlama arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Bağışlama puanlarının erkek ve kadın arasında farklılaşmadığını saptamışlardır. Literatüre bakıldığında bu bulguyu destekleyen çalışmalar (Taysi, 2010) bulunmaktadır. Araştırma sonucunda, “demokratik” ana-baba tutumu algılayan öğrencilerin “kendini bağışlama” ve “durumu bağışlama” puanlarıyla aralarında pozitif yönlü anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Algılanan ana-baba tutumu “koruyucu-istekçi” olanların; “genel bağışlama”, “kendini bağışlama” ve “durumu bağışlama” puanlarıyla arasında negatif yönlü anlamlı ilişki saptanmıştır. Algılanan ana-baba tutumu “otoriter” olanlarda, “genel bağışlama”, “kendini bağışlama” ve “durumu bağışlama” puanlarıyla arasında negatif yönlü anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Algılanan ana-baba tutumu değişkeniyle “başkalarını bağışlama” düzeyi arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığını ortaya koymuşlardır.Dindarlığın, evlilik doyumunun ve kişilik özelliklerinin bağışlama üstündeki etkisini inceleyen Atçeken (2014), Türkiye’nin beş farklı şehrinden 145 evli bireyle çalışma gerçekleştirmiştir. Araştırma sonucu, evlilik doyumu puanı ile bağışlama puanı arasında pozitif yönlü anlamlı ilişki saptanmıştır. Evlilik doyumu puanları ile bağışlama alt boyutları olan intikam, kaçınma ve ilişki sonlandırma boyutları arasında negatif yönlü yüksek düzeyde ilişki, bulunmuştur. Bağışlama değişkeninin dindarlık ile arasında bir ilişki saptanmamıştır. Ayrıca kişilik özellikleri alt boyutlarından olan nevrotizmin, bağışlamanın tüm alt boyutlarıyla pozitif yönlü anlamlı ilişkisi olduğu ortaya konulmuştur.Altan ve Çivitci (2017), 1083 üniversite öğrencisiyle yaptıkları ve öfke ile yaşam doyumu arasındaki ilişkide affetmenin moderatör rolünü inceledikleri araştırma sonucu sürekli öfke ile yaşam doyumu arasındaki olumsuz ilişkide toplam affetme ve başkasını affetmenin düzenleyici rollerinin olduğunu saptamışlardır.SONUÇBu makale öfke duygusu ve bağışlama olgusunun literatürde var olan tanımları ve çalışmaları hakkında yapılmış bir derleme çalışmasıdır. Alanyazına bakıldığında bağışlamanın son yıllarda artarak çalışılmaya başlanılan, diğer konulara nazaran yeni bir alan olduğu söylenebilir. Çalışmada ayrıca öfke duygusunun depresyon, intihar, istismar ve saldırganlık gibi değişkenlerle yapılmış olan araştırmalara değinilmekte, olgular açısından müdahale gerektiren şiddetteki öfke duygusunun ele alınması gerekilen bir konu olduğuna inanılmaktadır. Son olarak, bağışlama ve öfke duygusunu ele alan çalışmaların azlığı göze çarpmaktadır. İki değişken arasında yapılacak olan araştırmaların, mevcut literatüre destek olacağına ve gelecek çalışmalara yol göstereceği düşünülmektedir. Ayrıca Tekinalp ve Terzi (2012), bağışlamanın bireylerde ortaya çıkardığı fiziki ve psikolojik faydalarından dolayı ruh sağlığı alanında çalışan uzmanlarca incelenmesi gereken bir konu olduğu yorumunu yapmaktadırlar. Bu anlamda, bağışlama kavramının farklı değişkenlerle ele alınması gerekilen bir olgu olduğuna inanılmaktadır.KAYNAKLARAltan, T., Çivitci, A. (2017). Öfke ve yaşam doyumu arasındaki ilişkide affetmenin düzenleyici rolü. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 9 (16), 308-327.Atçeken, M. (2014). Dindarlık, evlilik doyumu ve kişilik özelliklerinin bağışlama ile ilişkisi. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.) İstanbul: Haliç Üniversitesi.Aytar, F., Tatlı, S. (2018). Bireylerin ahlaki olgunluk ve bağışlama istekliliğinin kişilik özellikleri ile ilişkisinin incelenmesi. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 55, 207-223.Balkaya, F., Şahin, N. (2003). Çok Boyutlu Öfke Ölçeği. Türk Psikiyatri Dergisi, 14 (3), 192-202.Berry, J., Poortinga, Y., Breugelmans, A., Chasiotis, A., Sam, D. (2015). Kültürlerarası Psikoloji Araştırma ve Uygulamalar (3. bs.). ( Tosun, L., Çev.). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık. (Orijinal eserin yayın tarihi 2013).Bugay, A., Demir, A. (2011). Hataya ilişkin özelliklerin başkalarını affetmeyi yordaması. Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi, 4 (35), 8-17.Çakar, U., Arbak, Y. (2004). Modern yaklaşımlar ışığında değişen duygu-zeka ilişkisi ve duygusal zeka. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 6 (3), 23-48.Çoklar, I. ve Dönmez, A. (2014). Kişiler Arası İlişkilerde Bağışlama Üzerine Bir Gözden Geçirme. Nesne, 2 (4), s.33-54.Doğan, H., Üngüren, E., Algür, S. (2010). Öfke ve empati ilişkisine yönelik otel zincirinde bir araştırma. Ç.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 19 (3), 277-298.Ekinci, S., Kural, H., Yalçınay, M. (2016). Madde Bağımlılığı Olan Hastalarda Öfke Düzeyi; Bağımlılık Profili, Depresyon ve Anksiyete Düzeyi ile İlişkisi. Bağımlılık Dergisi, 2016, 17, (1), 12-17.Gemici, M. (2018). Öfke problemi yaşayan üniversite öğrencilerinde çocukluk çağı travmalarının incelenmesi. ( Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.) İstanbul: İstanbul Gelişim Üniversitesi.Kabadayı, E., Alan, A. (2013). Duygu Tipolojilerinin Tüketici Davranışları Üzerindeki Etkisi ve Pazarlamadaki Önemi. İşletme Araştırmaları Dergisi, 5/1, 93-115.Kağıtçıbaşı, Ç. (2019). Benlik, Aile ve İnsan Gelişimi: Kültürel Psikolojide Kuram ve Uygulamalar (5.Basım). İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları.Kesen, N., Deniz, M., Durmuşoğlu, N. (2007). Ergenlerde Saldırganlık ve Öfke Düzeyleri Arasındaki İlişki: Yetiştirme Yurtları Üzerinde Bir Araştırma. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 17, 353-364.Metin. A. (2019). Yüz ifadelerindeki duygular: Derleme çalışması. OPUS– Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi , 10(17), 2027-2055.DOI: 10.26466/opus.514880Plotnik, R. (2009). Psikolojiye Giriş. ( Geniş, T., Çev.). İstanbul: Kaknüs Yayınları. (Orijinal eserin yayın tarihi 2007).Soykan, Ç. (2003). Öfke ve öfke yönetimi. Kriz Dergisi, 11 (2), 19-27.Tatlılıoğlu, K., Karaca, M. (2013). Öfke olgusu hakkında sosyal psikolojik bir değerlendirme. The Journal of Academic Social Science Studies, 6 (6), 1101-1123.Taysi, E. (2010, Haziran). Evlilikte Bağışlama: Evlilik Uyumu ve Yüklemelerin Rolü. Türk Psikoloji Dergisi, 25 (65), 40-52.Tekinalp, B., Terzi, Ş. (2012). Terapötik Bir Araç Olarak Bağışlama: İyileştirici Etken Olarak Bağışlama Olgusunun Psikolojik Danışma Sürecinde Kullanımı. Eğitim ve Bilim, 37 (166), 14-24.Tunca, A., Durmuş, E. (2018). Üniversite öğrencilerinin algıladıkları anne baba tutumu ile bağışlama düzeylerinin ilişkisi. OPUS- Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 9 (16), 524-550.DOI: 10.26466/opus.470406Uğurlu, M. (2009). Sosyal anksiyete bozukluğu olan hastlarda öfke düzeyi ve öfke düzeyinin komorbidite ve işlevsellik üzerine etkisi. ( Yayınlanmamış Tıpta Uzmanlık Tezi). Ankara: Ankara Üniversitesi.Yılmaz, H. (2019). İlişki niteliği ve bağışlamanın mutluluk üzerindeki etkisi. Manas Sosyal Araştırmalar Dergisi, 8 (1), 1189-1204.