1. Uzmanlar
  2. Şeyda Sultan ZENGİN
  3. Blog Yazıları
  4. Ağrılarınız mı var, psikolojik olabilir!

Ağrılarınız mı var, psikolojik olabilir!


Ağrılarınız mı var, psikolojik olabilir!


Şeyda Sultan ZENGİN


27 Ocak 2019, Pazar


Takotsubo kardiyomyopatisi; aşırı üzüntü sonucu kalp kasının aniden zayıflaması hastalığıdır. Diğer adı; kırık kalp sendromu.


Kalbinizi korumanın yollarından biri balık-ceviz gibi besinler tüketmek iken, bir yolu da kalbinizi üzmemekten geçer. Fizikî ağrılar ve duygular birbiriyle ilişkilidir. Vücudumuzda hem ağrıyı hem de duyguları kontrol eden nörotransmiterler vardır; ‘serotinin ve norepinefrin’dir. Bu transmitterlerdeki bozukluklar hem depresyona hem de fizikî ağrılara sebep olabilmektedir.


İnsanın ruh hâlindeki değişmeler; migren, kalp çarpıntısı, sırt ağrısı ve eklem ağrısı gibi fizikî belirtilerin görülmesine sebep olabilir. Veya var olan hastalıkları arttırabilir. Dahası bu belirtiler büyük ihtimalle kendi kendilerine geçecek değillerdir. Tam aksine, depresyon ve benzeri hâl tedavi edilmediği takdirde bu belirtiler de tehlikeli boyutlara ulaşabilir. 2007 yılında Norveç’te yapılan bir araştırma ciddî depresyon rahatsızlığı olan insanların, kalp rahatsızlıkları, inme, solunum yolu rahatsızlıkları, sinir sistemi ile ilgili rahatsızlıklar gibi belli başlı durumlardan hayatlarını kaybetme oranlarının diğer insanlara göre daha fazla olduğunu belirtmiştir.


Depresyonun bedene etkisi daha çok stres hormonlarının aşırı salgılanması yoluyla olur. Depresyonda iki stres hormonu vardır ve ikisi de artar. Bunlar adrenalin ve kortizondur. Bu hormonların artmasına bağlı olarak da bazı fizikî değişiklikler olur. Meselâ kortizon hormonu fazla arttığında kişinin kan yağlarında artış söz konusudur. Yine kortizonun etkisi olarak şekerin gereksiz yere kana fazla salgılanması ve buna bağlı şeker yükseklikleri oluşur. Yani şeker hastalığı..


Araştırmalardan faydalanarak bu fizikî belirtileri şöyle sıralayabiliriz;


• Göğüs ağrısı

En başta kalp, akciğer veya mide problemlerinin bir belirtisi olabilir, bu yüzden doktora gitmekte fayda var. Bazen de, bu bir depresyon belirtisidir. Depresyonda adrenalin ve stres hormonlarının fazla salgılanması kalbin gereksiz yere aşırı hızlanmasına ve yorulmasına sebep olabilmektedir. Hatta depresif bir insan sabahları kalp atış sesine bile uyanabilir. Hani denir ya, “onun kalbi var onu üzmeyin” Çünkü stres kalbi tetikler. Tansiyon da aynı şekildedir. Depresyon damarlarda büzüşmeye sebep olduğu için tansiyonun yükselmesine sebep olabilir.


• Yorgunluk ve tükenme

Çok yorgunluk hissediyorsanız, günlük görevleriniz için enerjiniz yoksa, (yeterince uyuduğunuzda veya dinlendiğinizde bile), depresyonda olduğunuzu gösteren bir işaret olabilir. Depresyon ve yorgunluk bir araya geldiğinde, her durumun daha kötü görünmesini sağlar. Depresyonunuz daha dikkat çeker.


• Ağrıyan kaslar ve eklemler

Devam eden ağrı ile yaşadığınızda, depresyon riskinizi arttırabilir. Depresyon aynı zamanda acıya da yol açabilir, çünkü her iki şartta beyindeki kimyevî habercileri paylaşır. Depresyonda olan insanların düzenli olarak ağrıya yakalanma ihtimali sağlıklı insanlara göre üç kat daha fazladır. Meselâ fibromiyalji (eklemlerin ağrıması) hastalığı, biraz da psikolojiktir, strese bağlıdır.


• Baş ağrısı

Bir çalışma, majör depresyonu olan kişilerin migren geçirme ihtimalinin üç kat daha fazla olduğunu ve migrenli kişilerin depresyona girme ihtimalinin beş kat fazla olduğunu göstermektedir.


• İştah veya kilodaki değişiklikler

Bazı insanlar depresif olduklarında daha az acıkırlar. Bazıları ise yemeyi bırakamaz. Sonuç, enerji eksikliği ile birlikte kilo alımı veya kaybı olabilir.


• Sırt ağrısı

Sırt ağrısı düzenli olarak tekrar ettiğinde, depresyona katkıda bulunabilir. Sırtınız veya beliniz her daim kendini hatırlatacak derecede ağrıyorsa ve doktorunuz bir sorun göremiyorum diyorsa, hayatınızdaki stres faktörlerini bir gözden geçirmenizde fayda var.


• Uyku

Depresyondayken kişinin uyku düzeni bozulabilmektedir. Uykuya dalma sorunu, dalamama, dalsa da sık sık uyanma tarzında sorun söz konusu olabilir. Aşırı derecede fazla uyuma da kendini gösterebilmektedir.


• Nefes darlığı

Kişi aşırı stres altında kaldığında yeterince oksijen alamıyormuş gibi hisseder. Derin derin nefes alma ihtiyacı duyar, ama alamaz. Nefesi yarım kalır.


• Heyecanlı ve huzursuz

Uyku problemleri veya diğer depresyon belirtileri sizi bu şekilde hissettirebilir. Yerinde duramama, veya tam tersi hiç hareket etmeden yatma/oturma davranışı gözlemlenir.


• Sindirim problemleri

Beynimiz ve sindirim sistemimiz güçlü bir şekilde bağlantılıdır, bu yüzden stresli veya endişeli olduğumuzda çoğumuz karın ağrısı veya mide bulantısı çeker.


Depresyon bağırsaklarınızda da baş gösterebilir. Bulantı, hazımsızlık, ishal veya kabızlığa sebep olur. Strese bağlı olarak birçok insan kabızlık sorununu çekmektedir. Her seferinde farklı besinlerle kendini iyi etmeye çalışır, ancak stresini azaltmaya çalışmak aklına gelmez. Eğer bu belirtiler uzun süre sizde varsa ve doktorunuz bir sorun yok diyorsa, kendinizi iyi etmeye bakın.


Depresyon öyle bir rahatsızlıktır ki kendisini sadece ruhî ve zihnî olarak göstermez. İnsan bedenine de etki eder. Ve bunun bir sebebi stres hormonlarının aşırı salgılanmasıdır. Bediuzzaman diyor ya, ‘fıtrat ve vicdan yalan söylemez’ diye. Aynen öyle, bir sorun varsa fıtrat bunun üstünü örtmüyor hemen söylüyor. Biz zihnen kendimizi iyiyim diye kandırmaya çalışsak da, vücudumuz bir şeylerin ters gittiğini yukarıdaki belirtilerle haber verir.


Tavsiyemiz, hiçbir şey sizden daha önemli değil, emanetleriniz olan kalbinize ve ruhunuza iyi bakın. Onları amaçları doğrultusunda kullanın, gereksiz streslerden kaçınmaya çalışın. Vücudunuzu iyi dinleyin ve kendinizi iyi etmenin yollarını bulun.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .



Yayınlanma: 25.09.2020 11:10

Son Güncelleme: 03.01.2023 06:18

#ağrı#psikolojik#takotsubo#kırık kalp#baş ağrısı#depresyon#psikolog#şeyda sultan#şeyda#zengin
Psikolog

Şeyda Sultan

ZENGİN

Psikolojik Danışman

(*)(*)(*)(*)(*)
4.94 Yorum
Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 800
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Kabullenememek: Görmezden Geldikçe Büyüyen Bir Acı

Hayatta bazen öyle anlar olur ki, olanı olduğu gibi kabul etmek en zor şey haline gelir. Yaşadığımız bir olay, hissettiğimiz bir duygu ya da içimize sinmeyen bir gerçekle yüzleşmek… Bazen o kadar ağır gelir ki, zihnimiz hemen devreye girer:Bu gerçek olamaz...Bunu hak etmedim...Böyle olmamalıydı...İşte tam da burada başlar içsel savaş. Zihin bir yandan inkâr eder, kalp bir yandan ağrır. Ve biz bu ikisinin arasında kalakalırız. Kabullenememek bir savunmadır aslında. Bizi korumaya çalışan, acıyı biraz daha ertelemeye çalışan bir refleks. Ancak her bastırılan duygu gibi, bu da içimizde büyür. Göz ardı ettikçe bizi daha çok zorlayan bir yük haline gelir.“Bu böyle olmamalıydı…”Kabullenemediğimiz şey sadece yaşadıklarımız değil; bazen kendimiz de olabiliriz. Bir davranışımız, bir seçimimiz, bir özelliğimiz... “Ben böyle biri değilim” deriz, “Bunu nasıl yaptım?” deriz ya da “Keşke öyle olmasaydı.” Bu sözlerin arkasında pişmanlık da olabilir, hayal kırıklığı da hatta öfke bile…Kabullenemediğimiz şeyler çoğu zaman günlük hayatımıza da yansır. Örneğin, biten bir ilişkiyi kabullenemediğimizde kendimizi sürekli geçmişte yaşarken buluruz. İş yerinde yaşanan bir haksızlığı kabullenemediğimizde içten içe öfkemizi büyütürüz. Sevdiğimiz birinin artık hayatımızda olmadığını kabullenemediğimizde yas sürecine adım atamaz, içimize kapanırız. Bu örnekler çoğaltılabilir çünkü kabullenememek hayattan uzaklaştırır. Gerçeklikten koparır. Olanla barışamayınca, olmayana tutunuruz.Kabullenmek, pes etmek değildir!Çoğu kişi kabullenmeyi bir yenilgi gibi görür. Oysa kabullenmek, olanı olduğu gibi görmek ve onunla birlikte yaşamanın yollarını bulmaktır. Direnmeyi bırakıp, yavaş yavaş iyileşmeye yer açmaktır. “Evet, bu oldu. Ama ben bununla ne yapabilirim?” sorusunu sorabildiğimiz anda başlar aslında değişim.Kabullenmek, hayata yeniden temas etmektir. Kendini olduğu gibi görmeye, hissettiklerini tanımaya ve içinden geçtiğin süreçlere saygı duymaya başlamak demektir. Bu, çok kıymetli bir adımdır.Peki, neden bu kadar zor?Çünkü insanız. Ve insan olmak bazen acı verir. Her şey kontrolümüzde olsun isteriz. Kalbimiz kırılmasın, hatalar yapmayalım, sevdiğimiz insanlar hep yanımızda olsun... Ama hayat böyle değildir. Ve bu gerçek, her zaman kolay kabullenilmez.Ayrıca çoğu zaman kendimizi güçlü hissetmek zorunda hissederiz. "Ben böyle bir şeyle baş edemem" demek, zayıflık gibi gelir. Oysa en büyük güç bazen çaresizliğimizi kabul edebilmektir. Çünkü ancak kabul ettiğimiz şeyleri dönüştürebiliriz.Duygularla yüzleşmek, içsel direnci kırmak kolay değildir. Bu yüzden birçok kişi, acıyı bastırmak için meşguliyet üretir. Yoğun çalışır, duygulardan uzak durur, eğlencenin içinde kaybolur. Ama ertelenen hiçbir duygu yok olmaz. Uygun bir zaman, bir tetikleyiciyle yeniden kendini hatırlatır. Bu da zamanla daha büyük bir zihinsel yük oluşturur.Unutulmamalıdır ki:Bazen insanlar dışarıdan bakıldığında son derece güçlü, sakin ve kontrollü görünebilir. Ancak iç dünyasında neler olup bittiğini kimse bilmez. “İyiyim” demek kolaydır çünkü gerçek duyguları anlatmak, bazen onları kendine bile itiraf etmek zordur. Ama bastırılan her şey bir yerde kendini gösterir: bir gece aniden gelen ağlama hissinde, durduk yere ortaya çıkan öfke patlamalarında ya da hiçbir şeyden keyif alamadığın o sessiz günlerde…Kabullenememek çoğu zaman duyguların üzerini örtmek gibi görünür, ama aslında o duygular içimizde kendi yolunu bulup dışarı çıkmanın bir yolunu arar. Oysa her duygunun görülmeye, duyulmaya ve anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Bu yüzden kabullenmek, sadece zihinsel bir süreç değil, aynı zamanda kalbe de temas eden bir içsel yolculuktur.Hayatın bazı dönemleri zordur ve insan bazen nereye tutunacağını bilemez. İşte o anlarda biriyle konuşmak, sadece dinlenmek bile çok şey değiştirebilir. İçinden çıkamadığın duyguları paylaşabildiğinde, o yük hafifler. Ve bu hafiflik, zamanla yerini daha sağlam bir iç dengeye bırakır. Zamanla fark edersin ki; bu denge seni aradığın huzura biraz daha yakınlaştırmış ve kara bulutlar artık senin üzerinden kalkmaya başlamıştır.Kabullenmek, psikolojik sağlamlığımız açısından etkili bir nokta olmakla beraber, insanı olgunlaştıran da bir eylemdir. Bu süreç; kişinin kendini tanımasını, duygularıyla yüzleşmesini ve gerçeklerle barışmasını sağlar. Ancak bazı durumlarda bu eylemi gerçekleştirmek, bireyin destek almadan üstesinden gelemeyeceği kadar zorlayıcı olabilir. Özellikle birey bu süreci yaşarken denge kavramını unutmamalıdır; zira bu denge, hem içsel huzur hem de sağlıklı ilerleyiş için temel bir gerekliliktir.Değiştiremeyeceklerimizi kabullenmek bir olgunluksa, değiştirebileceklerimizi fark etmek bir gelişimdir. Hayat, bu ikisi arasındaki dengeyi kurabilme sanatıdır ve bu dengeyi kurabilen birey, yaşamın zorlukları karşısında daha dirençli ve esnek bir duruş sergileyebilir.Terapi bu noktada ne sağlar?İçinde taşıdığın ama adını koyamadığın duygularla yüzleşmek, çoğu zaman tek başına zorlayıcıdır. Bu noktada terapi, sana yargılanmadan dinleneceğin, duygularını anlamlandırabileceğin ve kendi hızında ilerleyebileceğin güvenli bir alan sunar.Ben seanslarımda bilişsel davranışçı terapi ve çözüm odaklı terapi yaklaşımlarını esas alıyor, her süreci danışanın ihtiyacına göre esnek bir şekilde yapılandırıyorum. Terapiye başlamadan önce 5-10 dakikalık kısa bir ön görüşme fırsatı tanıyorum. Bu süreç, senin neye ihtiyaç duyduğunu birlikte anlamak için ilk adımdır. Seanslarımız ortalama 50 dakika sürer.Güven, açıklık ve birlikte yol alma duygusu benim için bu sürecin temelini oluşturur. Çünkü biliyorum ki birinin sadece seni anlamaya çalışması bile bazen çok şey değiştirir.Belki de ilk adım sadece fark etmektir...Kendine sormayı deneyebilirsin: “Hayatımda kabullenmekte zorlandığım ne var?”, “Beni en çok yoran duygu ne?”, “Ne zaman gerçekten kendimle yüzleştim?”Eğer bu sorular sende bir şeyleri harekete geçiriyorsa, yalnız olmadığını bilmeni isterim. Bu duygularla birlikte yaşamanın daha sağlıklı yolları var. Ve bu yolları birlikte keşfetmek mümkün.Hazır hissettiğinde, bu yolculukta sana eşlik etmekten memnuniyet duyarım :)
Tayfun AKGÜN 01.08.2025

Bağlanma Stillerimiz Ayrılık Sürecini Nasıl Etkiliyor?

Günümüzde ayrılığa dair hepimizin bildiği bir gerçek var. Ayrılık kararı bizi hem psikolojik hem de fiziksel anlamda fazlasıyla olumsuz etkiliyor. Peki bizi bu kadar olumsuz etkileyebilecek kararı nasıl alabiliyoruz? Araştırmalara göre, ayrılık kararı almamızda en önemli etkenlerden biri iletişim problemleri. Bunun yanı sıra, partner ile yakınlık kurmakta güçlük çekme, güven ve sadakat ile ilgili yaşanan problemler, finansal problemler, ilişki içerisinde sıkça çatışmaların yaşanması, cinsel problemler yer alıyor.Peki ayrılık sonrası davranışlarımızı ve duygularımızı belirleyen faktörler neler?Yapılan pek çok farklı çalışmaya göre ayrılık sonrasında sergilediğimiz davranışlar ve duygular bağlanma stillerimiz ile oldukça ilişkililer. Bağlanma stilimizin ne olduğunu keşfetmek, romantik ilişki içerisinde yaşadığımız problemlerin kökenini bulmamıza ve bu problemleri çözmemize yardımcı olur. O zaman aklımızda şöyle bir soru canlanıyor, nedir bu bağlanma stilleri?Bağlanma stilleri, doğumdan itibaren diğer insanlarla nasıl bağ kuracağımızı, çevremizle nasıl iletişime geçeceğimizi ve romantik partnerimiz ile nasıl bir ilişki yaşayacağımızı belirleyen bir yapıdır. Biliyoruz ki, hayatta kalabilmemiz için diğer insanlara ve bağlanmaya ihtiyacımız var. Yapılan pek çok araştırmaya göre, insanlarla sağlıklı bağlar kurduğumuzda, daha mutlu ve psikolojik açıdan daha sağlıklı bireyler oluyoruz. İnsanlarla sağlıklı bağlar kurmak, bizi hem psikolojik hem de fiziksel olarak olumlu etkiliyor. Temel olarak 3 farklı bağlanma stili vardır. Bunlar; güvenli bağlanma, kaygılı bağlanma ve kaçıngan bağlanmadır.Güvenli BağlanmaÇocukluk hayatında güvenli bağlanma gerçekleştirmiş bireyler, yetişkinlik hayatında uzun vadeli ilişkiler yaşayan, yüksek özgüvene sahip olan, yakın ilişkilere girmekten kaçınmayan ve keyif alan, ihtiyacı olduğunda çevresinden sosyal destek talep edebilen ve duygularını yakın çevresiyle çekinmeden paylaşabilen kişilerdir.Kaygılı BağlanmaÇocukluk hayatında kaygılı bağlanma gerçekleştirmiş bireyler, yetişkin hayatlarında çevresindeki insanlara karşı güvenmekte zorluk çekerler, genel olarak başkalarına karşı duygusal bağ kurma ve yakınlık kurma konusunda isteksizdirler. Çevresindeki insanları ve kendi duygularını anlamakta güçlük çekerler ve duygulara karşılık vermekte zorlanırlar.Kaçıngan BağlanmaÇocukluk hayatında kaçıngan bağlanma gerçekleştirmiş bireyler, yetişkin hayatlarında yakın ve derin ilişkiler kurmakta fazlasıyla zorlanırlar. Yakın ilişki içerisinde bulunmaktansa, özgürlüğü ve bağımsızlığı tercih ederler. Romantik ilişkileri kendilerinin özgürlüğüne ve bağımsızlığına yönelik bir tehdit olarak algılama eğilimindedirler. Birini derinden tanımaya ve bağlanmaya karşı koyarlar.Nasıl güvenli bağlanan biri olabilirim?Bağlanma stilleri çocukluktan itibaren bize yerleşmiş olsalarda değiştirebilmek ve güvenli bağlanan bir insan olmak mümkündür. Öncelikli olarak hangi bağlanma stiline sahip olduğunuzu bulun. Fark etmek değişimin birinci adımıdır. Sonrasında bir ilişkide nelere ihtiyacınız olduğunu, neleri beklediğinizi, partnerden beklentilerinizi, kendi duygularınızı ve düşüncelerinizi keşfetmeye çalışın. Bunları keşfettikten sonra bilişsel çarpıtmalarınızı bulup, onları gerçekçileriyle düzenlemeye çalışın. Bilişsel çarpıtmalarınızı düzenlemekte güçlük çekerseniz, bir uzmandan destek alabileceğinizi unutmayın.Bağlanma stilleri ayrılık sonrası verdiğimiz tepkileri nasıl etkiliyor?Ayrılık sonrasında sergilediğiniz davranışlar ve aklınızdan geçen düşünceler çocukluk çağında ailenizin size sergilediği tutum ve davranışlardan şekilleniyor olabilir mi? Yapılan araştırmalara göre bu sorunun cevabı evet. Çocukluk çağlarımızda güven duyabileceğimiz bir bakım verene sahip olmak, olumsuz duygular yaşarken bu duygularla baş edebilmemiz konusunda bize yol gösterecek birinin olması, neden böyle hissettiğimizi anlattığımızda bakım verenin bizi dinlemesi ve anlayışlı bir şekilde yaklaşması, bu olumsuz duygularla baş edebilmek için bize çözüm konusunda yardımcı olması yetişkinlik hayatımızda ilişkilere, problemlere ve ayrılıklara bakış açımızı oldukça şekillendiriyor ve etkiliyor.Çocukluk yıllarında güvenli bağlanma geliştiren bireyler, ayrılık sonrasında kontrol etme veya zarar verme davranışlarını daha az sergiliyorlar. Her ayrılığın getirmiş olduğu doğal ayrılık sürecini yaşayarak, hayatlarındaki işlevselliği geri kazanıyorlar. Çocukluk çağında kaçıngan bağlanma geliştiren bireylerde ayrıldıktan sonra kontrol etme veya zarar verme davranışlarını daha az sergiliyorlar. Ancak araştırma sonuçlarına göre bunun sebebi zaten yakınlık kurmakla ilgili yaşadıkları problemlerin var olması ve yakın ilişkiler kurmayı özgürlüklerine bir tehlike olarak algılamalarıyla oldukça ilişkili.Çocukluk çağında kaygılı bağlanma geliştiren bireylerde ise ayrılık sonrasında kontrol etme ve zarar verme davranışları oldukça sık gözlemleniyor. Özellikle eski partneri rahatsız edici boyutta aramaya veya mesaj atmaya yönelik davranışlar oldukça sık gözlemlenenler arasında yer alıyor. Eski partnerlerinden bekledikleri veya istedikleri tepkileri alamadıklarında ise hakaret etme veya manipülatif davranışlarda bulunma olasılıkları oldukça artıyor.Kaygılı bağlanmaya sahip olan kişiler ayrılığın getirmiş olduğu doğal süreci yaşamayı da çoğu zaman reddedip, yaşanmış olan ayrılığı inkar edip, duygularını ve düşüncelerini bastırmaya çalışabiliyorlar. Bu durum ayrılıkla ilgili yaşanması gereken süreçlerin yaşanmasının önüne geçiyor ve kaygılı bağlanan kişiler yoğun bir biçimde korku, acı, öfke, üzüntü duygularını deneyimliyor. Duyguların yoğunluğundan kaynaklı olarak duygu regülasyonu yapmakta güçlük çektiklerinden ötürü düşünce ve davranışlarınıda düzenlemede problemler yaşıyorlar. Buda uzun vadede hayatlarında daha çok olumsuzluklar ve depresif belirtiler oluşmasına, kişide gerçekçi olmayan gelecekteki partnerlere yönelik terk edilme korkusunun ortaya çıkmasına sebep olabiliyor.Geçmiş ilişkide ve ayrılık sürecinde oldukça olumsuz deneyimlerle karşılaşan bu bireyler, gelecekteki var olabilecek ilişkisinde de aynı problemleri yaşamamak adına, çeşitli bilişsel çarpıtmalar yaparak daha şüpheci, kuşkucu ve çatışmalardan uzak durmayı seçen veya çatışmalarla zor başa çıkabilen bireyler haline gelebiliyorlar.Yapılmış olan bu çalışma bize gösteriyor ki, ayrılık sonrası yaşadığımız duygular, düşünceler ve sergilediğimiz davranışlar bağlanma stillerimiz ile oldukça ilişkili.Bu nedenle, sizde ayrılık sürecini zorlu geçiriyorsanız, duygularınızı ve düşüncelerinizi yönetmekte çeşitli zorluklar çekiyorsanız buda günlük hayatınızda çeşitli sorunlara neden oluyorsa, bir uzmandan destek alarak ayrılık sürecini nasıl daha sağlıklı geçirebileceğiniz konusunda gerekli olan yardımı alabilirsiniz.Unutmayın, hayatımızdaki sorunların çoğu genellikle hiç yoklarmış gibi davranmamızdan kaynaklanır. Görmezden gelmek çoğu zaman olumlu bir davranış değildir.

Psikolojik Destek Nedir, Ne Değildir?

Psikolojik Destek Almak Neden Gereklidir? “Keşke daha önce bu sürece başlasaydım.” Bu cümle aslında, psikolojik destek alma konusundaki çekincelerin ve yanlış inanışların ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Oysa duygusal olarak zorlandığımızda, hayatın yükünü tek başımıza taşımaya çalışmak yerine bir uzmana başvurmak ve destek almak, daha iyi olmanın ve gelişmenin en sağlıklı yoludur. Psikolojik Sağlık, Fiziksel Sağlık Kadar Önemlidir.Bir yerimiz ağrıdığında doktora gitmekten, kilo aldığımızda diyetisyene gitmekten ya da sivilcelerimiz için dermatoloğa gitmekten çekinmeyiz; ancak ruhumuzdaki değişimleri çoğu zaman görmezden geliriz, “Geçer” deriz, bastırırız ya da yok sayarız. Ancak bilinmelidir ki; kaygı, tükenmişlik, öfke patlamaları ya da huzursuzluk gibi duygular da en az fiziksel belirtiler kadar bizleri etkileyen durumlardır ve bu durumlar da dikkate alınmalıdır. Ruh sağlığımıza dikkat etmemek, ruh sağlığımızın artarak zarar görmesine, devamında ise zamanla hem bedenimizi hem ilişkilerimizi hem de yaşam kalitemizi olumsuz etkiler göstermeye neden olur.Yapılan birçok çalışmada, birçok sorunun temelde uzun süredir bastırılan ya da fark edilmeyen duygulardan kaynaklandığını görülmektedir. Bu noktada psikolojik destek, bastırılmış ya da fark edilmeyen duygularla sağlıklı bir şekilde yüzleşmeyi, onları anlamayı ve yönetmeyi öğrenmek için güçlü bir araç olmaktadır. İç dünyamıza dönüp bakmak ve geçmiş duyguların farkına varmak; bizi sadece geçmişin yüklerinden kurtarmakla kalmaz, aynı zamanda geleceğe daha sağlam adımlarla atmamıza yardımcı olur. Bir Psikolog Ne Yapar?Psikolojik destek süreci; ilk adımda güven, gizlilik ve anlayış üzerine kurulur. Psikologlar yargılamadan, suçlamadan, sadece anlamaya ve yol göstermeye odaklanırlar. Bu güvenli alan oluştuğunda, birey kendini psikoloğa karşı daha özgürce ifade edebilir ve bu süreç de zihinsel karmaşalarını düzenleyebilmesine olanak sağlar. Bu süreç, sadece konuşmayı değil, kişinin kendisini tanımasını da sağlayan bir olanaktır. Bu tanıma, kendiliğin farkındalığı ile başlar ve devam eder. Bazen farkında olmadığınız bir duygunuzun veya hislerinizin, hayatınızda ne kadar büyük bir rol oynadığını görmek bile büyük bir değişim başlatmaya yarayabilir.Arkadaşınıza Anlatıyorsunuz, Psikoloğa Da Anlatmak Şart Mıdır?Destekleyici bir arkadaş çevresi, kişinin en değerli hazinelerinden biridir. Ancak yakınlarımız, çoğu zaman taraflıdır, bizi tanıdıkları için bizi desteklemeleri gerektiğini düşünebilirler, duygusal olarak olaylara karışmış olabilirler. Psikolog, sizi profesyonel bir mesafe ile dinler; psikoloğunuz sizin arkadaşınız değildir, bilimsel bilgi ve deneyimiyle yaşadığınız sorunlara farklı bir bakış açısı sunan bir uzmandır. Psikolog sizi dinler ve size farkındalık kazandırmayı hedefler. Farkındalık kazanmak, psikolojik destek sürecinde iyileşmeye giden bir adımdır.Psikoterapi Sürecinde Neler Olur?Psikolojik destek almak, sadece birkaç görüşme yapmak ve var olan sorunlara hızlıca çözüm bulmak anlamına gelmez. Psikolojik destek, tek bir seansta tüm soruların cevaplanması ve her sorunun üstesinden gelinmesi değildir. Psikologlar, sihirli dokunuşlara sahip insanlar değildir ve bu yüzden hiçbir psikolog ilk görüşmede karşısındaki kişiyi psikolojik olarak sağlam olarak gönderemez. Bu süreç kişiye özel ilerler; bireyin yaşam öyküsü, duygusal yapısı ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak şekillenir. Bu aşamalar kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Bazı danışanlar kısa sürede fark edilebilir değişiklikler yaşarken, bazı süreçlerdeki danışanlar daha uzun ve derin aşamalar kaydedebilir. Ancak her durumda temel hedef, bireyin yaşamla daha sağlıklı bir ilişki kurabilmesini sağlamaktırPsikoloğa Gitmek İçin Yeterli Sebebiniz Var Mı?Psikoloğa gitmek için yeterli sebep diye bir anlayış yanlıştır. Her insan her sorunun üzerinden aynı şekilde gelemeyebilir. Herkes farklı sorunlar yaşayabilir, herkes aynı olaydan farklı şekillerde etkilenebilir. Bu gibi düşünceler aslında duygularımızı bastırmamıza ve zamanla daha büyük sorunların oluşmasına neden olabilir. Psikolojik destek almak için illa büyük travmalar yaşamış olmak gerekmez. Kendini ruhsal olarak yorgun hissetmek, son zamanlarda çok fazla mutsuz olmak, ilişkide sorunların tekrar etmesi gibi birçok nedenle psikolojik destek alınabilir. Bunlara ek olarak kişi sadece kendini tanımak için bile psikoloğa gönül rahatlığı ile başvurabilir.Toplum tarafından yaygınlaşmış birçok yanlış inanış bulunmaktadır. Bu inanışlar da, kişinin psikoloğa başvurmasında engeller yaratabilmektedir.“Psikoloğa gitmek delilik belirtisidir” inanışı, kişinin ruhsal ihtiyaçlarının karşılanması konusunda en büyük ve en yaygın engellerden biridir. Psikolojik destek almak, insanın ruhunu ciddiye almasını, çözüm arayışında olmasını ve hem ruhsal hem bedenen hem de zihnen iyi oluş haline geçmesini sağlar. Bu durum bir zayıflık değil, aksine güçlü ve sorumluluk sahibi olmanın göstergesidir. “Psikolog seni tanımıyorsa sana yardımcı olamaz.” düşüncesinin aksine bu durum aslında hem danışan hem de psikolog için avantajlıdır. Psikolog, karşısındaki danışanı objektif ve ön yargısız dinler, tanımadığı için daha iyi analiz eder ve sizi anlattıklarınızla anlamaya çalışır. Danışan bu durumu bilerek psikolojik destek aldığında, psikoloğa karşı daha rahat ve güvenerek yaklaşır. “Psikolog görüşmeleri sonsuza kadar sürer ve bir şey değişmez.” Bakış açısı da diğerleri gibi doğru değildir. Bu süreç, psikolojik desteğin ihtiyacına göre belirlenir. Birkaç seansta tamamlanabilir ya da aylarca sürebilir. Burada önemli olan kişinin hedefleri doğrultusunda bu sürecin verimli tamamlanmasıdır. Sadece daha iyi hissetmek için de sürece devam edilebilir.Hangi Durumlarda Psikolojik Destek Alınmalıdır?Önceki başlıkta da belirtildiği gibi, psikolojik destek almak için belli başlı nedenler olmasına gerek yoktur. Psikolojik destek, sadece kaygı bozuklukları ya da depresyon gibi tanımlanmış rahatsızlıklar için değil; yaşam kalitesini artırmak ve psikolojik sağlamlık isteyen herkes için gereklidir. Sınırlandırılamayacak bu nedenler için birkaç örnek durum verilmesi gerekirse;Sürekli stres yaşamak,Uykusuzluk, iştahsızlık,Motivasyon kaybıİlişkilerde tekrarlayan çatışmalar,Geçmiş travmaların etkisinden çıkamamak,Kendini tanıma ve yön bulma isteği,Yas ve ayrılık gibi zorlayıcı yaşam olayları,Özgüven sorunları, karar verme güçlüğü,Sosyal fobi, panik atak, takıntılar gibi rahatsızlıklar.Psikolojik Destek İyileştirmekle Kalmaz, Aynı Zamanda Geliştirir. Psikolojik destek sürecinde, insanlar sadece duygusal acılarını dindirmekle kalmıyor; aynı zamanda daha güçlü, daha bilinçli ve daha kararlı hale gelebiliyorlar. Bu süreç, kişinin içsel kaynaklarını keşfetmesine ve bunları yaşamında etkin şekilde kullanmasına yardımcı olur. Kişi, sadece hayatına bakış açısını değil kendisine olan bakış açısını da gözlemleyerek de değiştirip geliştirebilir.Ayrıca, kendini tanımak ve geliştirmek isteyen bireyler için “farkındalık” , yolculuğun önemli bir parçasıdır. Özellikle son yıllarda kişisel gelişim, farkındalık, mindfulness gibi kavramların yaygınlaşması, insanların ruhsal dünyalarını daha çok merak etmesine neden olmuştur. Ancak tüm bu yaklaşımların etkili olabilmesi için temel bir ruhsal dengeye; psikolojik desteğe ve uzman yardımına ihtiyaç vardır.Sonuç olarak,Psikolojik destek almak, insanın kendisine, hayatına ve duygularına duyduğu saygının bir göstergesidir. Psikoloğa gitmek; sorunların çözümsüz olmadığını fark etmek, değişimin mümkün olduğuna inanmak ve daha sağlıklı bir yaşam kurmak için atılan değerli bir adımdır. Herkes zaman zaman desteğe ihtiyaç duyar ve bu oldukça insani bir durumdur. Ruh sağlığınız için bir adım atmak, hayatınızı bambaşka bir yöne çevirebilir. Ruhumuz, ilgiyi ve sevgiyi en az bedenimiz kadar hak eder.
Pelin BAYIN 17.05.2025