1. Uzmanlar
  2. Şeyda Sultan ZENGİN
  3. Blog Yazıları
  4. Söylesem tesiri yok, Sussam gönül razı değil

Söylesem tesiri yok, Sussam gönül razı değil

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil

|Şeyda Sultan ZENGİN


Ortaokula başlayan kızına güzel bir öğüt vermek isteyen anne, kızını karşısına alır ve der:

Kelimelerini başkalarının canını yakmak, küçük düşürmek, iftira etmek ve yaralamak için kullanma fırsatın olacak. Aynı zamanda kelimelerini başkalarını iyileştirmek, yüreklendirmek, ilham vermek ve sevmek için de kullanma şansın olacak. Bazen yanlış seçim yapacaksın… Kelimelerini özenle kullan Breonna. Diğerleri kelimelerini yanlış kullandıklarında sen sözlerini koru. Her sabah, ağzından hayat veren kelimelerin çıkacağı sözü ver kendine… Nezaketi ve şefkatiyle bilinen biri ol. Hayatını, buna aşırı ihtiyaç duyan bir dünyaya hayat vermek için kullan. İyiliği seçtiğin için asla, ama asla pişmanlık duymayacaksın.”

Ne güzel bir öğüt... Kelimeler ki, kimi zaman göklere çıkartır seni, kimi zaman yerle yeksân eder. Atalarımızın dediği gibi; “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı!”

İşte bu yüzden kime karşı olursa olsun kullandığımız kelimeler bizim seviyemizi belirler. Kimi zaman da suskunluklarımız seviyemizi belirler. İnsan sadece bilmediğinden susmaz, bildiğinden de susar. Edep bilir susar, saygı bilir susar, hak bilir susar, sevgi bilir susar, hatır bilir susar... Bazen de konuşsa bile birşeyin değişmeyeceğini bilir susar... Ve onların yerine melekler konuşur cevap verir.

 Rivayet edilir ki; Peygamber Efendimiz (asm) birkaç sahabesi ile birlikte sohbet etmekteydi. Arsız bir adam geldi ve Hazret-i Ebu Bekir’in yüzüne karşı lâf atmaya ve hakaret etmeye başladı. Hazret-i Ebu Bekir başlangıçta çok sabretti, cevap vermedi. Fakat adam susmak bilmeyince Hazret-i Peygamber’in de (asm) yanında bu kadar arsızlığı Hazret-i Ebu Bekir’i kızdırdı. Nihayet sabredemedi ve adamın lâflarını iade etmeye ve adama karşılık vermeye başladı. Peygamber Efendimiz de (asm) kalkıp yürüdü ve onları terk etti.

Yanlış yaptığını anlayan Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Peygamberin (asm) ardı sıra koştu ve Peygamber Efendimiz’den (asm) özür diledi.

Peygamber Efendimiz (asm): “Sen sabrettiğin sürece bir melek sana duâ ediyor, adama cevap veriyordu. Sen cevap vermeye başlayınca melek gitti şeytan geldi. Ben şeytanın bulunduğu mecliste bulunmam.” buyurdu.

Buradaki ölçüt, şu âyetin ölçütüyle aynı olsa gerek: “Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” (Furkan Sûresi, 72.)

Konuşmak ise, uygun muhatabına ve yerli yerinde yapılmalı.. İşte imtihan da burada. İnsan nefsine söz geçirebilse zaten uygun yerde susacak, uygun yerde konuşacak. Peki hangisi daha çok pişmanlık getiriyor, susman gereken yerde konuşman mı, konuşman gereken yerde susman mı? 

Bazı güzel sözlere bakalım:

• Lâ Edri - Sustuğun hiçbir cümleden, konuştuğun kadar pişman olmazsın.

• Mehmet Âkif - Konuşmak bir mana ise, susmak binbir mana. Herkes konuşmasına konuşur, lâkin sükût yürekli olana!.”

• Lokman - Söz gümüş ise sükût altındır.

• Calvin Coleridge - Söylemediğim şeylerin hiçbiri, bana zarar vermedi.

• Confucius - Susmak, insanı ele vermeyen sadık bir arkadaştır.

• Confucius - Az konuşmaktan pek az, çok konuşmaktan ise çok sık pişman olunur.

• Mevlânâ - Kargalar ötmeye başlayınca, bülbüller susar.

• Goethe - Konuşmak ihtiyaç olabilir, ama susmak bir sanat’tır.

• Hz. Ömer - Esenlik ve huzur on kısımsa, dokuzu susmaktır.

• Özdemir Asaf - Konuşmak küçülür, küçülürse adı değişir susmak olur. Ağlamak büyür, büyürse adı değişir susmak olur...

• Fuzuli - Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.

Evet söylenince tesir olmayacaksa, nefse inat susmak gerekir. Maharet de burada işte. Gönül ehli olmak kolay değil. Bırakın kalp kırmak konuşanlara münhasır olsun, biz gönül ehli olalım...



Yayınlanma: 25.09.2020 10:57

Son Güncelleme: 01.10.2020 09:27

#susmak#konuşmak#sabır#tavsiye#şeyda sultan#psikolog#aile#kelimeler#depresyon
Psikolog

Şeyda Sultan

ZENGİN

Psikolojik Danışman

(*)(*)(*)(*)(*)
4.94 Yorum
Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 800
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Neden Telefonumuzu Elimizden Bırakamıyoruz?

Her şey internet kullanımının hızla artması, yaygınlaşmasıyla başladı. Eskiden zor ulaştığımız internet artık iki parmağımızın ucunda. İnternetin erişilebilir olmasıyla önce Facebook ardından twitter, instagram vb. hayatımıza girdi. Yaygınlaşan sosyal medya kullanımı ile telefonumuzla dakikalar, saatler geçiriyoruz. O küçücük ekranda tüm bilgilerimizi görüyoruz. Bazen zamanı geçirmek için, bazen dinlenirken telefonlarımızı elimize alıyoruz. Hatta farkında olmadan bile elimiz telefona gidiyor.Sosyal medya kullanımı giderek artarken zamanla zorunluluk haline geldi. Sosyal medya üzerinde aktif olarak kalmak, katılım sağlamak gerekliymiş izlenimi toplum üzerine yerleşti. 7'den 70'e herkes sosyal medyayı aktif olarak kullanıyor. Bu kadar aktif olarak kullanılmasının altında şüphesiz andan haberdar olmak yatıyor. Aslında günümüz şartlarında aktif bir kullanıcı olmamız bireylere şartlanıyor. Sosyal medya kullanmayan kişiler garipseniyor. Onlara "Senin İnstagram hesabın yok mu?" diyerek şaşkınlığımızı dile getiriyoruz.İnsanlar başka hayatları sosyal medya ile daha da tanır oldu. Kolay erişilebilir hale geldi. Yeni meslek grupları ortaya çıktı. Fenomenler bu ortamın en fazla para kazananları arasında yer aldı. Sosyal medya ortamı kalabalık ve eğlenceli gelirken aslında kaçırdığımız önemli bir nokta var, insanların yalnızlaştığı. Sosyal hayatlarımızdan koparak daha fazla telefonumuzla vakit geçirdiğimizde yalnızlaşıyoruz, sosyal hayatımızdan geri kalıyoruz, insanlarla diyalog kurmuyoruz. Peki sonra ne oluyor? İçe dönük bir yaşam, yalnızlaşma... Bu durum giderek bireyin ev içinde kalmasına, sosyal olarak geri kalmasına, arkadaşlarından uzaklaşmasını getiriyor. Depresyon ve artan bilgisayar, tablet, cep telefonu kullanımı.Evet yaşadığımız çağda internetsiz yaşamak çok zor. Sınırlı ölçüde ailemizden, arkadaşlarımızdan uzaklaşmadan sosyal medya kullanımını sağlamalıyız. Hayatımızın tamamen sosyal medyadan ibaret olmadığını bilerek yaşamalıyız. Başka yaşam becerileri ile sosyal medya bağımlılığına engel olmalıyız. Aktiviteler, egzersizler, sosyal hayat mutlu olmamızı, hayatta aktif olmamızı sağlar. Doğru sosyal medya kullanımı ile hayatımızı daha aktif yaşayabiliriz.

İyi Hissetmenin Yolu: Zihnimizle Başlayan Yolculuk

Hayat bazen öyle bir noktaya gelir ki, sabahları yataktan kalkmak bile imkânsız görünür. İçimizi kaplayan umutsuzluk, sanki kalbimize beton dökülmüş gibi ağırdır. İnsan, böyle zamanlarda en çok şunu düşünür:“Benimle ilgili bir sorun var. Asla toparlanamayacağım.”Bu düşünceler öylesine gerçekmiş gibi gelir ki, ruh halimiz tamamen onların esiri olur.Oysa duygularımızı şekillendiren şey yaşadığımız olaylardan çok, onlara yüklediğimiz anlamdır. Hepimiz biliyoruz: Aynı olaya farklı insanlar farklı tepkiler verebiliyor. Bir iş görüşmesinden olumsuz dönüt almak, kimi için “Ben değersizim” düşüncesini doğururken, başka biri için “Belki de bana daha uygun bir fırsat vardır” şeklinde yorumlanabiliyor. İşte bu fark, zihnimizin bize neler söylediğiyle ilgili.Düşünceler Duygularımızı Nasıl Şekillendiriyor?Zihnimiz sürekli konuşur. Bu iç ses, çoğu zaman otomatik ve fark edilmeyen düşünceler üretir. Eğer bu düşünceler yargılayıcı, karamsar ve katıysa, ruh halimiz de aynı doğrultuda ağırlaşır. “Hata yaptım, demek ki başarısızım” ya da “Beni kimse sevmeyecek” gibi inançlar, gerçekliğin kendisi değil; zihnimizin çarpıttığı yorumlardır.Psikolojide bunabilişsel çarpıtmadenir. Hepimiz zaman zaman bu çarpıtmaların tuzağına düşeriz. “Ya hep ya hiç” tarzında düşünmek, tek bir olumsuz olaydan tüm hayatı genellemek, ya da başkalarının düşüncelerini tahmin edip buna inanmak… İşte bu kalıplar, farkına varmadan depresyonu ve kaygıyı besleyen unsurlardır.“Pozitif Düşün” Yeterli mi?Burada yanlış anlaşılmaması gereken bir nokta var: İyi hissetmek, yalnızca kendinize “Pozitif ol!” demekle mümkün değil. Çünkü derinleşmiş kaygı ve depresyon, iradeyle bastırılabilecek bir şey değil. Önemli olan, olumsuz düşünceleri görüp onlara meydan okumayı öğrenmek.Örneğin, “Her şey kötüye gidiyor” düşüncesini ele alalım. Bunu sorgulamadan kabul ederseniz, umutsuzluk duygusu ağırlaşır. Ama aynı düşünceye şöyle yaklaşabilirsiniz: “Şu anda zorlanıyorum, evet. Ama geçmişte de zor zamanlar yaşadım ve onların üstesinden geldim. Demek ki bu da geçebilir.” İşte bu yeniden çerçeveleme, karanlığın ortasında küçük bir ışık yakar. Küçük adımlar birikir ve zamanla ruh halinizde belirgin bir iyileşme yaratır.Araştırmalar Ne Söylüyor?Araştırmalar bize gösteriyor ki depresyon sadece genetik ya da kimyasal bir dengesizlikten ibaret değil. Elbette biyolojik faktörler rol oynayabilir; ancak çoğu zaman asıl belirleyici olan, yaşadıklarımızı nasıl anlamlandırdığımızdır. İki insan aynı zorlukla karşılaşabilir, fakat biri bunu “Ben tamamen başarısızım” diye yorumlarken, diğeri “Zor bir süreçten geçiyorum ama bu benim değerimi belirlemez” diyebilir. Bu farklılık, duygusal deneyimi kökten değiştirir. Yani sorun, “Ben böyleyim, değişmem imkânsız” inancı değil; zihnimizin yıllar içinde otomatikleşmiş düşünce kalıplarındadır.İyi haber şu ki, bu kalıplar öğrenilmiş olduğuna göre değiştirilebilir de. Zihnimiz tıpkı kaslarımız gibi esnektir; doğru egzersizlerle daha güçlü ve dengeli hale gelebilir. Olumsuz düşünceleri fark edip sorgulamayı öğrendiğinizde, beyninizin duyguları işleme biçimi de değişmeye başlar. Hatta yapılan çalışmalar, terapiyle kazanılan bu yeni düşünce alışkanlıklarının beyin kimyasında da olumlu değişiklikler yarattığını gösteriyor. Yani sadece ruh haliniz değil, biyolojik düzeyde de iyileşme mümkün. Bu, umudu gerçek bir zemine oturtan en güçlü bulgulardan biridir.Terapi Neden Önemli?İnsanın kendi zihnini yakalaması kolay değildir. Hele ki depresyonun ortasındayken, düşünceler öyle ikna edici gelir ki, çıkış yolu göremezsiniz. İşte bu yüzden profesyonel destek, iyileşmenin en güçlü adımlarından biridir.Terapi yalnızca teknik öğretmekten ibaret değildir. Asıl önemli yanı, güvenli bir alan yaratmasıdır. Bir terapistin yanında, en derin kaygılarınızı ve en karanlık düşüncelerinizi yargılanmadan paylaşabilirsiniz. O anlarda, aslında tek başınıza olmadığınızı fark edersiniz. Bu, iyileşmenin kalbinde yatan en büyük ihtiyaçtır:anlaşılmak.İyileşme Gerçekten Mümkün mü?Birçok insan, depresyonun ya da kaygının sonsuza kadar süreceğini sanır. “Bende bir bozukluk var, asla düzelmeyecek” düşüncesi sıkça duyduğum bir cümle. Oysa doğru yöntemlerle depresyondan ve yoğun kaygıdan çıkış mümkündür. Üstelik bu iyileşme sadece geçici bir düzelme değil, uzun vadeli bir değişim de olabilir.Zihnimiz esnektir. Nasıl ki yıllar boyunca olumsuz düşünceleri alışkanlık haline getirdiysek, aynı şekilde daha dengeli ve gerçekçi düşünceleri de öğrenebiliriz. Bu da duygularımızı dönüştürür. Tıpkı kaslarımız gibi, zihnimiz de çalıştıkça güçlenir.Yalnız DeğilsinizEğer şu anda kendinizi çıkmazda hissediyorsanız, bu sadece sizin başınıza gelmiyor. Dünyada milyonlarca insan benzer duygularla mücadele ediyor. Fakat çoğu, yardım istemekten çekiniyor. Oysa yardım istemek bir zayıflık değil; aksine, cesur bir adımdır. Karanlığın ortasında “Artık dayanamıyorum” diyen ses, aslında iyileşme isteğinin işaretidir.Şunu bilmenizi isterim: Depresyon ya da kaygı sizi tanımlamaz. Siz bu duyguların toplamından çok daha fazlasısınız. İyileşme süreci, kendi içinizdeki gücü yeniden keşfetmenize yardımcı olur. Ve evet, şu an ne kadar ağır olursa olsun, bulutlar bir gün dağılır ve güneş yeniden görünür.Şunu da unutmamak gerekiyor: İyileşme süreci bazen inişli çıkışlı olabilir. Bir gün kendinizi çok güçlü hissederken, ertesi gün aynı karamsar düşünceler geri gelebilir. Bu, sürecin normal bir parçasıdır. Tıpkı yürümeyi öğrenen bir çocuğun sık sık düşüp yeniden kalkması gibi… Önemli olan, her düşüşten sonra tekrar ayağa kalkmayı seçebilmektir. Her küçük adım, gelecekte daha sağlam bir duruşa dönüşür.Unutmayın: Kendinizi iyi hissetmek, kimseye değil, yalnızca size karşı bir borcunuzdur. Bazen en zor gelen şey, ilk adımı atmaktır. Ama o ilk adım, hayatınızı değiştirecek sürecin başlangıcıdır.Eğer hazırsanız, bir terapistle görüşmeye başlamak, zihninizi yeniden eğitmek ve yaşamınıza yeni bir bakış açısı katmak için atabileceğiniz en değerli adımdır. İçinizden “Benim için çok geç” diye düşünüyorsanız, işte tam da o düşünce, dönüşümün başlayacağı noktadır. Çünkü değişim ihtimali, en karanlık anlarda bile vardır.
Funda AKYOL 19.08.2025

Anksiyete Bozukluğu: Günlük Yaşamı Etkileyen Korku ve Endişenin İç Dünyası

Anksiyete bozukluğu, bireyin günlük yaşamını etkileyen aşırı korku ve endişe duygularını içeren yaygın bir ruh sağlığı sorunudur. Bu bozukluk, kişinin normal yaşamını olumsuz yönde etkileyebilir, sosyal ilişkilerini zayıflatabilir ve işlevselliğini azaltabilir. Bu yazıda, anksiyete bozukluğunun ne olduğunu, semptomlarını, nedenlerini, türlerini ve tedavi seçeneklerini derinlemesine inceleyeceğiz.Anksiyete Bozukluğunun Tanımı: Anksiyete bozukluğu, kişinin belirli durumlar, nesneler veya etkinlikler karşısında aşırı endişe, korku ve gerilim hissettiği kronik bir durumdur. Bu endişe ve korku duyguları, kişinin normal işlevselliğini etkiler ve genellikle mantıklı bir neden olmaksızın ortaya çıkar. Anksiyete bozukluğu olan kişiler, endişe ve korkularının kontrolünü kaybederler ve sıklıkla bu duyguların etkileriyle başa çıkmakta zorlanırlar.Semptomlar: Anksiyete bozukluğu semptomları kişiden kişiye değişebilir ve genellikle fiziksel, duygusal ve davranışsal belirtiler içerir. Bu semptomlar arasında sürekli endişe, huzursuzluk, sinirlilik, uyku bozuklukları, kas gerginliği, kalp çarpıntısı, terleme, titreme, nefes darlığı, mide rahatsızlığı ve panik ataklar bulunabilir.Nedenler ve Risk Faktörleri: Anksiyete bozukluğunun nedenleri karmaşıktır ve birden fazla faktörün etkileşimiyle ortaya çıkabilir. Genetik yatkınlık, beyin kimyasındaki dengesizlikler, çocukluk travmaları, stresli yaşam olayları, kronik hastalıklar, yanlış öğrenilmiş davranışlar ve zorlu yaşam koşulları gibi birçok faktör anksiyete bozukluğunun gelişimine katkıda bulunabilir.Anksiyete Bozukluğu Türleri: Anksiyete bozukluğu, farklı alt tiplere sahip olabilir. Bu alt tipler arasında genelleşmiş anksiyete bozukluğu (GAD), panik bozukluğu, sosyal anksiyete bozukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk (OKB), travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ve özgül fobiler bulunmaktadır. Her alt tip, belirli semptomlarla ilişkilendirilir ve farklı tedavi yaklaşımları gerektirebilir.Tedavi Seçenekleri: Anksiyete bozukluğunun tedavisi, bireysel ihtiyaçlara ve semptom şiddetine bağlı olarak değişir. Tedavi genellikle bir kombinasyon yaklaşımını içerir ve şunları içerebilir:Psikoterapi (bilişsel davranışçı terapi, kabul ve kararlılık terapisi, duygusal odaklı terapi)İlaç tedavisi (antidepresanlar, anksiyolitikler)Stres yönetimi teknikleri (derin nefes egzersizleri, meditasyon, yoga)Yaşam tarzı değişiklikleri (sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, uyku düzeni)Sonuç: Anksiyete bozukluğu, bireyin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen ve günlük işlevselliği azaltan ciddi bir ruh sağlığı sorunudur. Ancak, uygun tedavi ve destekle, anksiyete bozukluğu olan bireyler genellikle semptomları yönetebilir ve yaşamlarını iyileştirebilirler. Önemli olan, bireylerin bu konuda yardım istemekten çekinmemesi ve uygun tedavi seçeneklerini araştırmalarıdır.Bu yazı, anksiyete bozukluğunun tanımını, semptomlarını, nedenlerini, türlerini ve tedavi seçeneklerini kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Ancak, anksiyete bozukluğu gibi ciddi bir sağlık sorunuyla karşı karşıya kalan bireylerin bir uzmana danışmaları ve profesyonel destek almaları önemlidir.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Eray ARSLAN 18.04.2024