1. Uzman
  2. Şeyda Sultan ZENGİN
  3. Blog Yazıları
  4. Söylesem tesiri yok, Sussam gönül razı değil

Söylesem tesiri yok, Sussam gönül razı değil

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil

|Şeyda Sultan ZENGİN


Ortaokula başlayan kızına güzel bir öğüt vermek isteyen anne, kızını karşısına alır ve der:

Kelimelerini başkalarının canını yakmak, küçük düşürmek, iftira etmek ve yaralamak için kullanma fırsatın olacak. Aynı zamanda kelimelerini başkalarını iyileştirmek, yüreklendirmek, ilham vermek ve sevmek için de kullanma şansın olacak. Bazen yanlış seçim yapacaksın… Kelimelerini özenle kullan Breonna. Diğerleri kelimelerini yanlış kullandıklarında sen sözlerini koru. Her sabah, ağzından hayat veren kelimelerin çıkacağı sözü ver kendine… Nezaketi ve şefkatiyle bilinen biri ol. Hayatını, buna aşırı ihtiyaç duyan bir dünyaya hayat vermek için kullan. İyiliği seçtiğin için asla, ama asla pişmanlık duymayacaksın.”

Ne güzel bir öğüt... Kelimeler ki, kimi zaman göklere çıkartır seni, kimi zaman yerle yeksân eder. Atalarımızın dediği gibi; “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı!”

İşte bu yüzden kime karşı olursa olsun kullandığımız kelimeler bizim seviyemizi belirler. Kimi zaman da suskunluklarımız seviyemizi belirler. İnsan sadece bilmediğinden susmaz, bildiğinden de susar. Edep bilir susar, saygı bilir susar, hak bilir susar, sevgi bilir susar, hatır bilir susar... Bazen de konuşsa bile birşeyin değişmeyeceğini bilir susar... Ve onların yerine melekler konuşur cevap verir.

 Rivayet edilir ki; Peygamber Efendimiz (asm) birkaç sahabesi ile birlikte sohbet etmekteydi. Arsız bir adam geldi ve Hazret-i Ebu Bekir’in yüzüne karşı lâf atmaya ve hakaret etmeye başladı. Hazret-i Ebu Bekir başlangıçta çok sabretti, cevap vermedi. Fakat adam susmak bilmeyince Hazret-i Peygamber’in de (asm) yanında bu kadar arsızlığı Hazret-i Ebu Bekir’i kızdırdı. Nihayet sabredemedi ve adamın lâflarını iade etmeye ve adama karşılık vermeye başladı. Peygamber Efendimiz de (asm) kalkıp yürüdü ve onları terk etti.

Yanlış yaptığını anlayan Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Peygamberin (asm) ardı sıra koştu ve Peygamber Efendimiz’den (asm) özür diledi.

Peygamber Efendimiz (asm): “Sen sabrettiğin sürece bir melek sana duâ ediyor, adama cevap veriyordu. Sen cevap vermeye başlayınca melek gitti şeytan geldi. Ben şeytanın bulunduğu mecliste bulunmam.” buyurdu.

Buradaki ölçüt, şu âyetin ölçütüyle aynı olsa gerek: “Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” (Furkan Sûresi, 72.)

Konuşmak ise, uygun muhatabına ve yerli yerinde yapılmalı.. İşte imtihan da burada. İnsan nefsine söz geçirebilse zaten uygun yerde susacak, uygun yerde konuşacak. Peki hangisi daha çok pişmanlık getiriyor, susman gereken yerde konuşman mı, konuşman gereken yerde susman mı? 

Bazı güzel sözlere bakalım:

• Lâ Edri - Sustuğun hiçbir cümleden, konuştuğun kadar pişman olmazsın.

• Mehmet Âkif - Konuşmak bir mana ise, susmak binbir mana. Herkes konuşmasına konuşur, lâkin sükût yürekli olana!.”

• Lokman - Söz gümüş ise sükût altındır.

• Calvin Coleridge - Söylemediğim şeylerin hiçbiri, bana zarar vermedi.

• Confucius - Susmak, insanı ele vermeyen sadık bir arkadaştır.

• Confucius - Az konuşmaktan pek az, çok konuşmaktan ise çok sık pişman olunur.

• Mevlânâ - Kargalar ötmeye başlayınca, bülbüller susar.

• Goethe - Konuşmak ihtiyaç olabilir, ama susmak bir sanat’tır.

• Hz. Ömer - Esenlik ve huzur on kısımsa, dokuzu susmaktır.

• Özdemir Asaf - Konuşmak küçülür, küçülürse adı değişir susmak olur. Ağlamak büyür, büyürse adı değişir susmak olur...

• Fuzuli - Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.

Evet söylenince tesir olmayacaksa, nefse inat susmak gerekir. Maharet de burada işte. Gönül ehli olmak kolay değil. Bırakın kalp kırmak konuşanlara münhasır olsun, biz gönül ehli olalım...



Yayınlanma: 25.09.2020 10:57

Son Güncelleme: 01.10.2020 09:27

#susmak#konuşmak#sabır#tavsiye#şeyda sultan#psikolog#aile#kelimeler#depresyon
Psikolog

Şeyda Sultan

ZENGİN

Psikolojik Danışman

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri, Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları, Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 800
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Tükenmişlik

Son zamanlarda gerek televizyondan gerek sosyal medyadan veya çevreden tükenmişlik sendromunu oldukça fazla duymaktayız. Peki nedir bu tükenmişlik sendromu ? İş yükünün fazla olması, uzun mesailer, yapılamayan izinler, çalışılan ekiple yaşanan problemler, yöneticilerin zorlaması ve hatta mobingi, bitirilemeyen projeler, rekabet odaklı iş ortamı, gelecek kaygısıderken iş hayatında oldukça fazla problem yaşıyoruz. Bu zorluklar sebebiyle çoğu zaman sabah kalktığımızda mutsuz, gergin ve huzursuz hissediyoruz.Ayrıca bu motivasyon eksikliği ve ruh halimiz iş hayatı dışında sosyal ilişkilerimize ve hatta hayatımızın her alanına sıçrıyor.Tükenmişlik sendromunu ilk olarak 1974’te Herbert Freudenberger başarısızlık, yıpranmışlık, güç ve enerji düzeyinin azalması, tatmin edilmez isteklerin oluşması sonucunda bireyin içsel kaynaklarında oluşan tükenmişlik durumu olarak tanımlamıştır. Tükenmişlik sendromu bireylerin sıradan, normal hayatlarında yaşadıkları stres ve bunaltıdan çok daha zorlayıcı bir ruhsal durumdur. Kişilerin günlük hayatını sürdürmelerine engel olur ve işlevselliğini kısıtlar. Bireyler bitmek bilmeyen bir yorgunluk hali, mutsuzluk, ve halsizlik hissi yaşar, işler ve hayat anlamsız hale gelir. Kişiler yataktan çıkmaktan dahi zorlanır.Tükenmişlik sendromu belirtilerini üç farklı grupta toplayabiliriz. Fiziksel belirtileri baş ve boyun ağrısı, sırt ve kas ağrısı, halsizlik, yorgun hissetme, karın ağrısı, uyku ve yeme düzeninde değişiklik, enerji kaybı şeklinde sıralayabiliriz. Duygusal olarak bireyler başarısız, umutsuz, tedirgin, endişeli, sabırsız, tahammülsüz veya daha sinirli, depresif , hayal kırıklığı, boş ve anlamsız, değersiz veya yetersiz, duyarsız hissedebilirler. Davranışsal belirtileri sorumluluklarından kaçınma, kendini dışarıya karşı izole etme, işe geç kalma veya hiç gelmeme, iş dışı arkadaşlık ve romantik ilişkilerde bozulma, karar vermede güçlük, dikkatsizlik, erteleme, alkol ve madde kullanımında artış, hareketlerde anormal yavaşlama veya hızlanma, iş yerinde öfke patlamaları yaşama şeklinde sayabiliriz. Bireyler tükenmişlik sendromu yaşarken depresyon ve anksiyete gibi ruhsal problemlere de daha yatkın hale gelebilirler.Ayrıca uzun süre tükenmişlik sendromu yaşayan bireylerde stres kaynaklı kalp rahatsızlıkları, diyabet, uyku problemleri veya bağımlılık görülebilir.Bireylerin iş hayatının zorluğu, mesleklerin stresli olması veya çok ve yoğun çalışmanın yanı sıra son zamanlarda mükemmeliyetçilik ruhu, başarı ihtiyacı ve anksiyete sebebiyle de tükenmiş sendromu yaşandığı gözlemlenmiştir.Tükenmişlik sendromu yaşayan bireylerin durumlarını bazı evrelere ayırabiliriz. İlk evrede bireyler kendini oldukça heyecanlı, motive ve istekli hisseder. Hayal kurar, kariyer planlaması yapar ve yoğun bir çalışma hayatının içine girer. İkinci evrede bireylerde istek ve mutluluğun azaldığı gözlemlenir. Kişiler artık mesleğini icra ederken tatmin olmamaya başlar. Kendini yorgun hisseder. Küçük sorunlar bile batmaya başlar. Üçüncü evrede bu yoğun çalışma nedeniyle bireyler kendi ihtiyaçlarını ihmal etmeye, düzenli uyku ve sağlıklı beslenme ya da öz bakımına dikkat etmemeye başlar. Dördüncü evrede bireyler işi ya da sorumluluğu olmadığını düşündüğü sosyal hayatına, arkadaşlarına ve ailesine zaman ayırmayı bırakır. İçine kapanır ve kendini yalnızlaştırır. Bir sonraki evrede bireyler hayatının kontrolünü kaybettiğini hissetmeye başlayabilir. Altıncı evrede bireyler içlerinde boşluk veya endişe hisleri taşır. Bu aşamada yalnızlık, boşluk ve endişe duygularıyla baş edebilmek için alkol ve madde kullanımı gibi davranışlarda artış görülebilir. Bireyler bir sonraki evrede depresif ve umutsuz hissetmeye başlar. Kendilerini hayatlarının anlamlarını kaybetmiş gibi hissedebilirler. Son evrede ise artık zihinsel ve fiziksel çöküş yaşarlar. Peki bu tükenmişlik sendromuyla nasıl başa çıkabiliriz ? Her ruhsal problemde olduğu gibi ilk önce bireyler bir sorun olduğunu kabul etmeli ve bir ruh sağlığı uzmanından yardım almalıdır. Tükenmişlik sendromu da her ruhsal problem gibi ciddi olarak ele alınmalıdır. Aslında tükenmiş sendromunda en önemli adımlardan biri henüz tükenme (burn out) yaşanmadan kişinin yaşadığı değişiklikleri ve problemleri hissettiğinde yardım alması da oldukça önemlidir. Tükenme yaşandıktan sonra da tabi ki bireyler mutlaka ve hatta daha yoğun bir şekilde bir ruh sağlığı uzmanına başvurmalıdır. Ruh sağlığı uzmanı gerekli görürse bir psikiyatrik yönlendirme yapabilir ve ilaç tedavisi uygulanabilir. Bunun dışında bireyin psikolojik danışma yardımı alması da oldukça önemlidir.Bu süreçte bireylerin düşünce yapısı incelenir ve kendilerinin göremediği seçeneklerin var olduğunu fark etmelerine yardımcı olunabilir.Nefes egzersizleri iş yerinde çalışma anında küçük molalarda uygulandığı zaman bireylere oldukça iyi gelebilir. Bunun dışında bireylerin fiziksel egzersizler yapması da önemlidir. Sabahları yürüyüşe çıkmak veya iş çıkışı spora gitmekbireyleri oldukça rahatlatacaktır. Bunun dışında bireylere yoga ve meditasyonda önerilmektedir. Dengeli ve sağlıklı beslenmek fiziksel sağlığımız dışında ruhsal açıdan da bizlere oldukça faydalıdır. Ayrıca vücudumuzun uykuya da sağlıklı bir yemek ve yapılan bir egzersiz kadar ihtiyacı vardır. Düzenli uyku saatleri ve kaliteli uyku stresten uzaklaşmamıza çok yardımcı olacaktır. Bunun dışında sosyalleşmek, dışarıda arkadaşlarla yenilen bir yemek veya içilen bir kahve yukarıda saydıklarım kadar önemlidir. Kendimizi mutsuz ve stresli hissettiğimiz zamanlarda başkalarından destek görmek ve yardım istemek kendimizi iyi hissetmemize yardımcı olacaktır.İş yerinden bir süre izin alıp tatile çıkmak bu bireyleri oldukça rahatlatacaktır. Ayrıca iş dışında kendinize bir hobi edinebilir veya bir kursa yazılabilirsiniz. Böylece boş zamanlarınızda kendinizi iş hayatınızdan uzak tutmuş olacaksınız. En önemlisi ise kendinizi değerli hissettiğiniz, görev tanımları açık, yöneticilerin çalışanlarına destek olduğu ve çalışanların kendi aralarında ekip olarak iyi anlaştığı bir işte çalışıyor olmanız ve mesleğinizi icra ederken kendiniz mutlu hissetmeniz. Unutmayın ki bu problemleri sadece siz yaşamıyorsunuz. Bu yazıyı okuyorsanız yardım almayı düşünüyor olabilirsiniz. Kendiniz için attığınız bu büyük adımı bir ruh sağlığı uzmanı tarafından destekleyin. Sadece birkaç seans sonra daha iyi hissetmeye başlayacaksınız.Psikolojik DanışmanBelciz Keski
Belciz KESKİ 12.07.2023

Bipolar Bozukluk: Duyguların İki Ucunda Yaşamak

Her yıl 30 Mart, dünya genelinde Bipolar Bozukluk Farkındalık Günü olarak anılır. Bu özel günün tarihi, yalnızca bipolar bozukluğa dikkat çekmek için değil, aynı zamanda bu hastalıkla yaşamış ve sanat dünyasında çığır açmış bir isme ithafen seçilmiştir: Vincent van Gogh. 19. yüzyılın en önemli ressamlarından biri olan Van Gogh, yaşadığı duygu durum dalgalanmalarına rağmen (veya belki de bu dalgalanmalar sayesinde) ardında yüzlerce eser bırakmış, renkleriyle, çizgileriyle ve tutkusu ile adeta ruhunun iç dünyasını tuvale aktarmıştır.Peki, böylesine yaratıcı bir dehanın da etkisi altında kaldığı bipolar bozukluk nedir? Gelin, bu psikolojik rahatsızlığı daha yakından tanıyalım.Bipolar Bozukluk Nedir?Bipolar bozukluk, bir duygu durum bozukluğudur. Eski adıyla “manik depresif hastalık” olarak da bilinen bu durum, bireyin ruh halinin normalden çok daha fazla dalgalanmasına neden olur. Yani kişi yalnızca üzgün ya da mutlu hissetmekle kalmaz; zaman zaman taşkın bir neşeyle (manik dönem), zaman zaman ise derin bir karamsarlıkla (depresif dönem) mücadele eder.Bu ataklar bazen aylarca sürebileceği gibi, bazı bireylerde bir gün içinde bile değişkenlik gösterebilir. Atakların ne zaman geleceği ya da ne kadar süreceği kişiden kişiye farklılık gösterir, bu da hastalığın öngörülemez ve zorlayıcı yönlerinden biridir.Manik Dönem: Enerjinin TaşmasıBipolar bozukluğun en çarpıcı belirtileri, çoğu zaman manik dönemde ortaya çıkar. Bu dönem, bireyin normalden çok daha enerjik, coşkulu ve hatta taşkın bir hale bürünmesiyle karakterizedir.Manik dönemde görülebilecek belirtiler şunlardır:Aşırı neşe, özgüven ve taşkınlıkUyku ihtiyacının azalması (örneğin 2-3 saat uyuyarak yetinme)Hızlı ve durmaksızın konuşmaDüşüncelerin hızla akması (zihinsel taşkınlık)Riskli davranışlar (düşünmeden para harcama, hızlı araba kullanma, dürtüsel ilişkiler)Kolay öfkelenme ve tahammülsüzlükGerçeklikten kopma (ağır vakalarda psikotik belirtiler)Bu dönem bazı kişiler için yaratıcılığın doruk noktası olabilir. Van Gogh gibi birçok sanatçının, edebiyatçının ve bilim insanının bu tür ataklar sırasında önemli eserler verdiği düşünülmektedir. Ancak bu taşkınlık hali sürekli değildir; çoğu zaman bu yüksek enerjili dönem, yerini derin bir çöküşe bırakır.Depresyon Dönemi: Sessiz Bir ÇöküşManik dönemin ardından ya da bazen bağımsız olarak gelen depresif dönem, bireyin enerjisinin tükenmiş, umutlarının sönmüş ve hayatla bağlarının zayıflamış olduğu bir evredir.Depresif dönemde görülebilecek belirtiler:Sürekli üzgün, umutsuz ya da boşlukta hissetmeGünlük aktivitelerden zevk alamamaUykusuzluk ya da aşırı uyumaYorgunluk, halsizlik, motivasyon kaybıDeğersizlik, suçluluk ve kendine yönelik eleştirilerİntihar düşünceleri ya da girişimleriBu dönem, kişinin hem kendi hayatını hem de çevresindeki ilişkilerini ciddi şekilde etkileyebilir. İş kaybı, sosyal izolasyon ve aile içi çatışmalar gibi ikincil sorunlar da depresyonun etkisiyle daha da derinleşebilir.Bipolar Bozuklukla Yaşamak Mümkün mü?Evet, bipolar bozukluk ömür boyu süren bir hastalık olabilir. Ancak bu durum kişinin sağlıklı, üretken ve tatmin edici bir yaşam süremeyeceği anlamına gelmez. Doğru tanı, etkili bir tedavi planı, düzenli takip ve bireyin kendini tanıması ile atakların sıklığı ve şiddeti önemli ölçüde azaltılabilir.Tedavi yaklaşımları:İlaç tedavisi: Duygu durum düzenleyiciler, antidepresanlar ya da antipsikotikler gibi ilaçlarPsikoterapi: Bireysel terapi, aile terapisi ya da grup terapileriYaşam tarzı düzenlemeleri: Uyku düzeni, stres yönetimi, sağlıklı beslenme, alkol ve madde kullanımından kaçınmaSosyal destek: Aile, arkadaşlar ve destek gruplarıyla kurulan güçlü bağlarAyrıca bireyin, hastalığını kabullenmesi, tetikleyici durumları tanıması ve atak belirtilerini erkenden fark edebilmesi, bu süreçte oldukça önemlidir.Toplumsal Etiketleme ve DamgalanmaNe yazık ki bipolar bozukluk gibi ruhsal hastalıklar, toplumda hâlâ önyargı ve damgalanma ile karşılaşabiliyor. Oysa psikolojik rahatsızlıklar, tıpkı diyabet ya da tansiyon gibi tedavi edilebilir ve yönetilebilir sağlık sorunlarıdır.Bireyler, sadece bu hastalığa sahip oldukları için dışlanmamalı, küçümsenmemeli ya da işe alınmaktan mahrum bırakılmamalıdır. Toplumsal farkındalık arttıkça, hem hastaların yaşam kalitesi artacak hem de toplum daha şefkatli ve kapsayıcı hale gelecektir.Son Söz: Anlamak ve Yanında DurmakUnutmayalım ki, hiç kimse bir ruhsal rahatsızlıkla doğmayı ya da yaşamayı seçmez. Ancak bazı insanlar, hayat yolculuklarında bipolar bozukluk gibi karmaşık bir duygu durum hastalığı ile mücadele etmek zorunda kalabilirler. Onların bu mücadelesi, dışarıdan göründüğü kadar basit değildir; kimi zaman zihinsel bir fırtınayla, kimi zaman içsel bir sessizlikle, kimi zaman da her ikisinin arasında savruldukları bir belirsizlikle geçer.Bipolar bozukluk, sadece kişinin psikolojik sağlığını değil; ilişkilerini, iş yaşamını, sosyal çevresini ve hayata dair umutlarını da etkileyebilir. Ancak bu, o kişilerin “zayıf” olduğu anlamına gelmez. Tam tersine, bu hastalıkla yaşamaya devam eden bireyler çoğu zaman inanılmaz bir içsel güç ve direnç geliştirirler. Yaşadıkları her iniş ve çıkış, duygularının derinliği kadar yaşama tutunma çabalarının da bir göstergesidir.Bizler, bu insanlara yardımcı olabilmek için illa ki psikolog ya da doktor olmak zorunda değiliz. Empati kurmak, yargılamamak, onları oldukları gibi kabul etmek bile başlı başına iyileştirici bir adımdır. "Yanındayım" demek bazen ilaçtan daha etkili bir destek olabilir. Onların yaşadığı her duygu geçişini anlamak zorunda değiliz, ama saygı göstermek bizim elimizdedir.Toplum olarak yapmamız gereken en önemli şeylerden biri de, ruhsal hastalıkları damgalamaktan vazgeçmek ve bu bireylerin yalnız olmadığını hissettirmektir. Çünkü her birey sevgiye, anlayışa ve desteğe layıktır — ruhsal durumu ne olursa olsun. Ayrıca unutmayalım ki; bipolar bozukluğa sahip insanlar sadece “hasta” değil, aynı zamanda sanatçı, öğretmen, mühendis, ebeveyn, dost ya da komşudur. Onlar da hayatın tam içindedir ve üretmeye, sevmeye, katkı sunmaya devam ederler.Vincent van Gogh gibi insanlar bize sadece renkleri, ışığı ve sanatı öğretmekle kalmaz; aynı zamanda insan zihninin ne kadar karmaşık ama bir o kadar da etkileyici bir yapı olduğunu da gösterir. Belki de onun fırçasından dökülen o eşsiz resimlerin ardında, sadece sanat değil, bir çığlık, bir içsel yolculuk, bir anlam arayışı vardır.Bugün, 30 Mart Dünya Bipolar Günü vesilesiyle, sadece bir hastalığı tanımakla kalmayalım — aynı zamanda bu hastalıkla yaşayan insanların yanında durmayı da kendimize sorumluluk bilelim. Anlamaya çalışalım, kabullenelim ve en önemlisi: unutmayalım, yalnız değiller.Çünkü gerçek iyileşme, bazen bir teşhisle değil, bir “Ben seni görüyorum ve olduğun gibi kabul ediyorum” cümlesiyle başlar.🎗️ 30 Mart Dünya Bipolar Günü'nde, gelin hep birlikte daha fazla bilinçlenelim, anlayalım ve destek olalım.
Nuray ER 09.10.2025

Psikolojik Destek Nedir, Ne Değildir?

Psikolojik Destek Almak Neden Gereklidir? “Keşke daha önce bu sürece başlasaydım.” Bu cümle aslında, psikolojik destek alma konusundaki çekincelerin ve yanlış inanışların ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Oysa duygusal olarak zorlandığımızda, hayatın yükünü tek başımıza taşımaya çalışmak yerine bir uzmana başvurmak ve destek almak, daha iyi olmanın ve gelişmenin en sağlıklı yoludur. Psikolojik Sağlık, Fiziksel Sağlık Kadar Önemlidir.Bir yerimiz ağrıdığında doktora gitmekten, kilo aldığımızda diyetisyene gitmekten ya da sivilcelerimiz için dermatoloğa gitmekten çekinmeyiz; ancak ruhumuzdaki değişimleri çoğu zaman görmezden geliriz, “Geçer” deriz, bastırırız ya da yok sayarız. Ancak bilinmelidir ki; kaygı, tükenmişlik, öfke patlamaları ya da huzursuzluk gibi duygular da en az fiziksel belirtiler kadar bizleri etkileyen durumlardır ve bu durumlar da dikkate alınmalıdır. Ruh sağlığımıza dikkat etmemek, ruh sağlığımızın artarak zarar görmesine, devamında ise zamanla hem bedenimizi hem ilişkilerimizi hem de yaşam kalitemizi olumsuz etkiler göstermeye neden olur.Yapılan birçok çalışmada, birçok sorunun temelde uzun süredir bastırılan ya da fark edilmeyen duygulardan kaynaklandığını görülmektedir. Bu noktada psikolojik destek, bastırılmış ya da fark edilmeyen duygularla sağlıklı bir şekilde yüzleşmeyi, onları anlamayı ve yönetmeyi öğrenmek için güçlü bir araç olmaktadır. İç dünyamıza dönüp bakmak ve geçmiş duyguların farkına varmak; bizi sadece geçmişin yüklerinden kurtarmakla kalmaz, aynı zamanda geleceğe daha sağlam adımlarla atmamıza yardımcı olur. Bir Psikolog Ne Yapar?Psikolojik destek süreci; ilk adımda güven, gizlilik ve anlayış üzerine kurulur. Psikologlar yargılamadan, suçlamadan, sadece anlamaya ve yol göstermeye odaklanırlar. Bu güvenli alan oluştuğunda, birey kendini psikoloğa karşı daha özgürce ifade edebilir ve bu süreç de zihinsel karmaşalarını düzenleyebilmesine olanak sağlar. Bu süreç, sadece konuşmayı değil, kişinin kendisini tanımasını da sağlayan bir olanaktır. Bu tanıma, kendiliğin farkındalığı ile başlar ve devam eder. Bazen farkında olmadığınız bir duygunuzun veya hislerinizin, hayatınızda ne kadar büyük bir rol oynadığını görmek bile büyük bir değişim başlatmaya yarayabilir.Arkadaşınıza Anlatıyorsunuz, Psikoloğa Da Anlatmak Şart Mıdır?Destekleyici bir arkadaş çevresi, kişinin en değerli hazinelerinden biridir. Ancak yakınlarımız, çoğu zaman taraflıdır, bizi tanıdıkları için bizi desteklemeleri gerektiğini düşünebilirler, duygusal olarak olaylara karışmış olabilirler. Psikolog, sizi profesyonel bir mesafe ile dinler; psikoloğunuz sizin arkadaşınız değildir, bilimsel bilgi ve deneyimiyle yaşadığınız sorunlara farklı bir bakış açısı sunan bir uzmandır. Psikolog sizi dinler ve size farkındalık kazandırmayı hedefler. Farkındalık kazanmak, psikolojik destek sürecinde iyileşmeye giden bir adımdır.Psikoterapi Sürecinde Neler Olur?Psikolojik destek almak, sadece birkaç görüşme yapmak ve var olan sorunlara hızlıca çözüm bulmak anlamına gelmez. Psikolojik destek, tek bir seansta tüm soruların cevaplanması ve her sorunun üstesinden gelinmesi değildir. Psikologlar, sihirli dokunuşlara sahip insanlar değildir ve bu yüzden hiçbir psikolog ilk görüşmede karşısındaki kişiyi psikolojik olarak sağlam olarak gönderemez. Bu süreç kişiye özel ilerler; bireyin yaşam öyküsü, duygusal yapısı ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak şekillenir. Bu aşamalar kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Bazı danışanlar kısa sürede fark edilebilir değişiklikler yaşarken, bazı süreçlerdeki danışanlar daha uzun ve derin aşamalar kaydedebilir. Ancak her durumda temel hedef, bireyin yaşamla daha sağlıklı bir ilişki kurabilmesini sağlamaktırPsikoloğa Gitmek İçin Yeterli Sebebiniz Var Mı?Psikoloğa gitmek için yeterli sebep diye bir anlayış yanlıştır. Her insan her sorunun üzerinden aynı şekilde gelemeyebilir. Herkes farklı sorunlar yaşayabilir, herkes aynı olaydan farklı şekillerde etkilenebilir. Bu gibi düşünceler aslında duygularımızı bastırmamıza ve zamanla daha büyük sorunların oluşmasına neden olabilir. Psikolojik destek almak için illa büyük travmalar yaşamış olmak gerekmez. Kendini ruhsal olarak yorgun hissetmek, son zamanlarda çok fazla mutsuz olmak, ilişkide sorunların tekrar etmesi gibi birçok nedenle psikolojik destek alınabilir. Bunlara ek olarak kişi sadece kendini tanımak için bile psikoloğa gönül rahatlığı ile başvurabilir.Toplum tarafından yaygınlaşmış birçok yanlış inanış bulunmaktadır. Bu inanışlar da, kişinin psikoloğa başvurmasında engeller yaratabilmektedir.“Psikoloğa gitmek delilik belirtisidir” inanışı, kişinin ruhsal ihtiyaçlarının karşılanması konusunda en büyük ve en yaygın engellerden biridir. Psikolojik destek almak, insanın ruhunu ciddiye almasını, çözüm arayışında olmasını ve hem ruhsal hem bedenen hem de zihnen iyi oluş haline geçmesini sağlar. Bu durum bir zayıflık değil, aksine güçlü ve sorumluluk sahibi olmanın göstergesidir. “Psikolog seni tanımıyorsa sana yardımcı olamaz.” düşüncesinin aksine bu durum aslında hem danışan hem de psikolog için avantajlıdır. Psikolog, karşısındaki danışanı objektif ve ön yargısız dinler, tanımadığı için daha iyi analiz eder ve sizi anlattıklarınızla anlamaya çalışır. Danışan bu durumu bilerek psikolojik destek aldığında, psikoloğa karşı daha rahat ve güvenerek yaklaşır. “Psikolog görüşmeleri sonsuza kadar sürer ve bir şey değişmez.” Bakış açısı da diğerleri gibi doğru değildir. Bu süreç, psikolojik desteğin ihtiyacına göre belirlenir. Birkaç seansta tamamlanabilir ya da aylarca sürebilir. Burada önemli olan kişinin hedefleri doğrultusunda bu sürecin verimli tamamlanmasıdır. Sadece daha iyi hissetmek için de sürece devam edilebilir.Hangi Durumlarda Psikolojik Destek Alınmalıdır?Önceki başlıkta da belirtildiği gibi, psikolojik destek almak için belli başlı nedenler olmasına gerek yoktur. Psikolojik destek, sadece kaygı bozuklukları ya da depresyon gibi tanımlanmış rahatsızlıklar için değil; yaşam kalitesini artırmak ve psikolojik sağlamlık isteyen herkes için gereklidir. Sınırlandırılamayacak bu nedenler için birkaç örnek durum verilmesi gerekirse;Sürekli stres yaşamak,Uykusuzluk, iştahsızlık,Motivasyon kaybıİlişkilerde tekrarlayan çatışmalar,Geçmiş travmaların etkisinden çıkamamak,Kendini tanıma ve yön bulma isteği,Yas ve ayrılık gibi zorlayıcı yaşam olayları,Özgüven sorunları, karar verme güçlüğü,Sosyal fobi, panik atak, takıntılar gibi rahatsızlıklar.Psikolojik Destek İyileştirmekle Kalmaz, Aynı Zamanda Geliştirir. Psikolojik destek sürecinde, insanlar sadece duygusal acılarını dindirmekle kalmıyor; aynı zamanda daha güçlü, daha bilinçli ve daha kararlı hale gelebiliyorlar. Bu süreç, kişinin içsel kaynaklarını keşfetmesine ve bunları yaşamında etkin şekilde kullanmasına yardımcı olur. Kişi, sadece hayatına bakış açısını değil kendisine olan bakış açısını da gözlemleyerek de değiştirip geliştirebilir.Ayrıca, kendini tanımak ve geliştirmek isteyen bireyler için “farkındalık” , yolculuğun önemli bir parçasıdır. Özellikle son yıllarda kişisel gelişim, farkındalık, mindfulness gibi kavramların yaygınlaşması, insanların ruhsal dünyalarını daha çok merak etmesine neden olmuştur. Ancak tüm bu yaklaşımların etkili olabilmesi için temel bir ruhsal dengeye; psikolojik desteğe ve uzman yardımına ihtiyaç vardır.Sonuç olarak,Psikolojik destek almak, insanın kendisine, hayatına ve duygularına duyduğu saygının bir göstergesidir. Psikoloğa gitmek; sorunların çözümsüz olmadığını fark etmek, değişimin mümkün olduğuna inanmak ve daha sağlıklı bir yaşam kurmak için atılan değerli bir adımdır. Herkes zaman zaman desteğe ihtiyaç duyar ve bu oldukça insani bir durumdur. Ruh sağlığınız için bir adım atmak, hayatınızı bambaşka bir yöne çevirebilir. Ruhumuz, ilgiyi ve sevgiyi en az bedenimiz kadar hak eder.
Pelin BAYIN 17.05.2025