1. Uzman
  2. Şeyda Sultan ZENGİN
  3. Blog Yazıları
  4. Terapötik ilişkinin iyileştirici gücü

Terapötik ilişkinin iyileştirici gücü

Terapötik ilişkinin iyileştirici gücü


Bazen danışanlar bizimle olan ilişkisinden beslenir. Hayatında alamadığı değerleri uzman vesilesiyle alır. Danışmana çok vazife düşer, zira onun gözüyle bakar kendine danışan. Kelimeleri çok mühimdir, mimikleri çok önemlidir.


Mesela bir danışanım ailesiyle sıkıntılı bir durumdaydı. Ergen-yetişkin arası bir dönemdeydi. Ailesinden bilhassa baba ve amcadan hakaretvari cümleler duyuyordu. Sevilmeye ve güvenilmeye lâyık olmadığını düşünür vaziyette gelmişti bana. Hayatında çok yanlışlar yaptığını, o yanlışlar olmasa babasının onu sevebileceğini sık sık ifade ediyordu. Bu düşüncesi üzerine sorgulama yaptık; aileler çocuklarını hatasız oldukları için mi severler, yoksa hatalarıyla kabul edip yol mu gösterirler? Çocuğun hatası bir başka hata olan hakaretle mi düzeltilir, yoksa iyilikle mi? Olgun bir ebeveyn hangisini yapardı? Bu sorgulamaların biraz aileyi suçlar gibi gözüktüğünün farkındayım lâkin gelmek istediğim yer şurasıydı; bazen sevilmiyor olmak bizim problemimiz değildir. Hakaret işitmek bizim sorunumuz değildir. Karşıdaki nasıl seveceğini bilmiyordur, o da yaralıdır, böyle terbiye edeceğini ve çocuğunu böyle koruyacağını düşünüyordur vs.. Aklıma Peygamberimizin (asm) hadisi geliyor, “Ya Rabbî, onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı.” Bence de sonucunu bilseler yapmazlardı, esasen beni alakadar eden onların ne yapıp yapmadığı değil, danışanımın buna karşı ne tepki verdiği ve ne düşündüğüdür.


Uzun süre sevilmeye lâyık olmadığını düşündüğü için, hayatına giren arkadaşlarını da sık sık teste tabi tutuyordu, gerçekten seviyor mu diye. Ve yine sevildiğine inanmadan ilişkisini koparıyordu. Zaten sizler de bilirsiniz, baba-kız ilişkisi sağlam olmayan evlatlar biraz daha sevgiyi dışarıdan almaya meyillidir. Bu danışanım, baskıcı bir ortamda büyüdüğü için, babasından öğrendiği şekilde sevgisini gösteriyordu. Yani kızarak, tehdit ederek, sürekli takip ederek, azarlayarak ve dahi sürekli övgü isteyerek. Övgü isteme kısmını bunlardan hariç tutuyorum çünkü onu bir iyileşme arzusu olarak görüyorum. Acı olan şu ki, övgülere inanmıyordu. Bu şemaları üzerine çalıştık, yerine daha faydalı düşünceler koyduk. Yine de sürekli şunu tekrarlıyordu; “Benim ne hatalar yaptığımı duysanız siz de benim yüzüme bakmazsınız! Sizi de kaybederim, tek konuştuğum siz varsınız”


Ben de dedim; “Sen hata dediğin şeyleri anlat, yüzüne bakıp bakmamaya ben karar vereyim.” Utanarak ve dahi kendinden nefret ederek anlattı ve elbette kızmadım, sinirlenmedim, hakkında olumsuz düşünmedim. Esasen şahsî hayatımda bana sorulsaydı, bunlar da hata mı canım derdim, lâkin seansta böyle olmuyor tabi. Seanslara devam ettik, sık sık bu konuları ele aldık, benim dinlemem bile ona iyi geliyordu fark ediyordum. Bir gün öyle bir soru sordu ki, danışmanlık kisvesinden çıkıp Şeyda elbisesini giymek durumunda kaldım, zira bilirsiniz biz danışmanlar seansta bazen kendi hayatımızdan örnekler de veririz, kendi düşüncelerimizi de açarız ve bu yerinde-zamanında yapıldığı müddetçe samimiyet katar, terapötik ilişkiyi besler. Soruya şöyle bir giriş yaptı (özet geçeceğim);


“Ben artık anlıyorum ki, sevilebilecek biriyim, ailem sevmeyi bilmiyor olabilir, artık çok da önemsemiyorum. Hatalarımla kendimi sevmeye çalışıyorum, yine de merak ediyorum; benim gibi bir yeğeniniz olsaydı, onu sever miydiniz?”


Bu soru karşısında ne yalan söyleyim duygulandım, “Sen benim yeğenim olsaydın seni çok severdim, şimdi de seviyorum” deyince gözyaşları şelale oldu. Bu sefer inandı, gözlerinden anladım, sevildiğine inandı. Bunu başardı. Bu o kadar önemli bir adımdı ki… Seans biterken de ekledim, inşaallah senin gibi bir yeğenim olur da onunla takılırım teyze-yeğen. Güzel bir ayrılış oldu, aramızdaki terapötik ilişki onu iyileştirmeye başladı. Hayata yüklerinden arınıp devam edebilme gücü verdi. İşte bazen biz ailemizden alamadığımız ilişkiyi, anlayışı, kabulü dışarıdan alırız. Bunu bazen dostlarımız yapar, bazen öğretmenlerimiz, bazen kitaplar, bazen de psikolojik danışmanımız. Bu yüzden içinize sinen uzmanla konuşmanız, aradaki bağı hissetmeniz, anlaşıldığınızı görmeniz çok önemli bir etken. Neredeyse iyileşmenin % 50’si terapötik ilişkidir. Bunu sadece bu danışanımda değil, birçok kişide gözlemledim. Karısının zoruyla gelip de “Hocam sizinle bu samimi iletişim olmasaydı beni kimse buraya getiremezdi” deyişleri, “Ailemizden biri gibisiniz” cümleleri, “Burada yeni bir dünya keşfediyorum” demeleri… Hepsi, terapötik ilişkinin önemini gösteriyor. Böyle kendi seanslarımdan örnek cümleler verince de kendimi övüyormuş gibi hissettim, tam tersi, size yakın gelen ve bağ kurabileceğiniz bir uzman ile nasıl sonuçlar alabilirsiniz onu göstermek istedim. Yoksa bana şunu diyen de oldu; “Sizden hiç verim alamadım hocam, bir daha gelmeyeceğim.” Baş göz üstüne dedim, inşaallah içinize sinen bir uzman ile devam edersiniz…


Psikolojik danışman Şeyda Sultan

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Yayınlanma: 12.06.2022 13:18

Son Güncelleme: 12.06.2022 13:18

Şeyda Sultan ZENGİN
Şeyda Sultan ZENGİN
Psikolojik Danışman(*)(*)(*)(*)(*)
Uzmanlıklar: İlişki / Evlilik Problemleri , Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları , Depresyon ve Mutsuzluk
Lisans eğitimimi Çukurova Üniversit Devamını oku
Online Terapi
süre 45 dk
ücret 800
Yüz Yüze Terapi
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...
insan-insani-tam-anlayamadi

İnsan, İnsanı Tam AnlayamadıBazen insanlardan çok şey bekliyoruz. Bizi anlamalarını, hangi noktaya kızdığımızı bilmelerini, dahası konuyu onların açıp yanlışını fark etmelerini istiyoruz.Hâlbuki karşıdan hiç de öyle tatmin edici geri dönüşler alamıyoruz. Bu bizi daha da hayâl kırıklığına uğratıyor... “Hasbunallah ve ni’mel vekîl” hakikati öyle bir merhem oluyor ki bu marazımıza... Evet marazımız dedim. Çünkü yanlışı karşı taraf yapsa bile bu çatışmada zarar gören biz oluyoruz. Onun umurunda değil çoğunlukla, sen kendini yeyip bitiriyorsun. Beklenti içine giriyorsun, olmadıkça olmuyor... “Madem cismen fâniyim, bu fânilerden bana ne hayır gelebilir? Madem ben âcizim, bu âcizlerden ne bekleyebilirim? Benim derdime çare bulacak bir Bâki-i Sermedî, bir Kadîr-i Ezelî lâzım” diye Üstadım’ı dinleyip 29. Lem’a’yı açtım ve gördüm ki: “Beni halk eden ve adem zulmetinden çıkararak bana vücûd nurunu in’âm eden Zât bana yeter. Kezâ, sahibine her şeyi veren ve onun elini her şeye uzatan hayat ni’metini bana bağışlayarak beni hayat sahibi yapan Zât bana yeter...”Yani bu “Hasbunallah” bahsi bilmana diyor ki; “insanlardan bir beklenti içinde olma, onlar seni anlayamaz. Ama seni tanıyan bilen bir Zât var ve o sana yeter... Sana hayat nimetini veren Zât, hayattaki kırılmışlıklarını anlamada sana yeter, kimse beni anlamıyor deme daha fazla... Sana verilen iman itibarıyla seni mahlûkatın pek çoğundan üstün kılan Zât sana yeter, kimse beni el üstünde tutmuyor deme. Her bahar senin için hiçten, yoktan çiçekleri, meyveleri yaratan Zât sana yeter... kimse bana hediye almıyor deme. Bekleme insanlardan. Beklenti yorar, yoruyor... Fânilerin seni anlamasını bekleme... Şairin de dediği gibi; ‘İnsan insanı, ya tamamlayamadı, ya tam anlayamadı...’ Aynen öyle... Hiçbir zaman bir insan bir insanı tam anlayamadı ve tamamlayamadı. Seni ancak Rabb’in tam anlar ve tamamlar. O senin kalbindeki en ince hatırâtı dahi işitir cevap verir, seni hiç yalnız bırakmaz, her elini açıp ‘Yâ Erhamerrâhimîn’ dediğinde ‘Söyle kulum’ der, derdini dinler. Talep ettiğin her şey O’nun yanında, meftun olduğun her emel onun katında... Sadece istemeni istiyor. Daha ne olsun... Böyle bir Rabbimiz varken, insanlardan ne bekleriz?”Ey nefsim dedim! Kalbim gibi ağla ve bağır ve de ki: “Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem...”İsteme artık; “Önce o konuşsun, hatasını anlasın, özür dilesin, hiç beni anlamıyor vs” sözlerini nefsim! İnsanlardan bir şey bekleme. Fânilerden kırılma, alınma. Ama kuru kuru da olaylar halledilmiyor. Ee ne olacak, hem beklemeyeceğim hem de mesele hallolacak öyle mi? Sen başlat konuşmayı gitsin. Sen evvel özür dile bitsin. Sen aç duygularını bilsin! Veya unut gitsin... Bırak gururu, bırak inadı. Hem bu hareketinden emin ol Allah da râzı olacak. O râzı olsa bütün dünya küsse bir ehemmiyeti var mı ki?Risale-i Nur’dan “Zekai’nin bir Manzûmesi” kısmı bu hislerime tam tercüman oldu:Ey güç yetmez dehşet veren hâletlerden ağlayan!Fânîlere aldanarak kırıldıkça bağırma.Ey zâilden, âcizlerden medet umup bağlanan!Gir bu Nurun âlemine, fânîleri çağırma.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yazıyı Oku

Uzman: Şeyda Sultan ZENGİN

Yayınlanma: 03.06.2022

soylesem-tesiri-yok,-sussam-gonul-razi-degil

Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil|Şeyda Sultan ZENGİNOrtaokula başlayan kızına güzel bir öğüt vermek isteyen anne, kızını karşısına alır ve der:“Kelimelerini başkalarının canını yakmak, küçük düşürmek, iftira etmek ve yaralamak için kullanma fırsatın olacak. Aynı zamanda kelimelerini başkalarını iyileştirmek, yüreklendirmek, ilham vermek ve sevmek için de kullanma şansın olacak. Bazen yanlış seçim yapacaksın… Kelimelerini özenle kullan Breonna. Diğerleri kelimelerini yanlış kullandıklarında sen sözlerini koru. Her sabah, ağzından hayat veren kelimelerin çıkacağı sözü ver kendine… Nezaketi ve şefkatiyle bilinen biri ol. Hayatını, buna aşırı ihtiyaç duyan bir dünyaya hayat vermek için kullan. İyiliği seçtiğin için asla, ama asla pişmanlık duymayacaksın.”Ne güzel bir öğüt... Kelimeler ki, kimi zaman göklere çıkartır seni, kimi zaman yerle yeksân eder. Atalarımızın dediği gibi; “Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı!”İşte bu yüzden kime karşı olursa olsun kullandığımız kelimeler bizim seviyemizi belirler. Kimi zaman da suskunluklarımız seviyemizi belirler. İnsan sadece bilmediğinden susmaz, bildiğinden de susar. Edep bilir susar, saygı bilir susar, hak bilir susar, sevgi bilir susar, hatır bilir susar... Bazen de konuşsa bile birşeyin değişmeyeceğini bilir susar... Ve onların yerine melekler konuşur cevap verir.Rivayet edilir ki; Peygamber Efendimiz (asm) birkaç sahabesi ile birlikte sohbet etmekteydi. Arsız bir adam geldi ve Hazret-i Ebu Bekir’in yüzüne karşı lâf atmaya ve hakaret etmeye başladı. Hazret-i Ebu Bekir başlangıçta çok sabretti, cevap vermedi. Fakat adam susmak bilmeyince Hazret-i Peygamber’in de (asm) yanında bu kadar arsızlığı Hazret-i Ebu Bekir’i kızdırdı. Nihayet sabredemedi ve adamın lâflarını iade etmeye ve adama karşılık vermeye başladı. Peygamber Efendimiz de (asm) kalkıp yürüdü ve onları terk etti.Yanlış yaptığını anlayan Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Peygamberin (asm) ardı sıra koştu ve Peygamber Efendimiz’den (asm) özür diledi.Peygamber Efendimiz (asm): “Sen sabrettiğin sürece bir melek sana duâ ediyor, adama cevap veriyordu. Sen cevap vermeye başlayınca melek gitti şeytan geldi. Ben şeytanın bulunduğu mecliste bulunmam.” buyurdu.Buradaki ölçüt, şu âyetin ölçütüyle aynı olsa gerek: “Boş sözlerle, çirkin davranışlarla karşılaştıkları zaman, izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler.” (Furkan Sûresi, 72.)Konuşmak ise, uygun muhatabına ve yerli yerinde yapılmalı.. İşte imtihan da burada. İnsan nefsine söz geçirebilse zaten uygun yerde susacak, uygun yerde konuşacak. Peki hangisi daha çok pişmanlık getiriyor, susman gereken yerde konuşman mı, konuşman gereken yerde susman mı?Bazı güzel sözlere bakalım:• Lâ Edri - Sustuğun hiçbir cümleden, konuştuğun kadar pişman olmazsın.• Mehmet Âkif - Konuşmak bir mana ise, susmak binbir mana. Herkes konuşmasına konuşur, lâkin sükût yürekli olana!.”• Lokman - Söz gümüş ise sükût altındır.• Calvin Coleridge - Söylemediğim şeylerin hiçbiri, bana zarar vermedi.• Confucius - Susmak, insanı ele vermeyen sadık bir arkadaştır.• Confucius - Az konuşmaktan pek az, çok konuşmaktan ise çok sık pişman olunur.• Mevlânâ - Kargalar ötmeye başlayınca, bülbüller susar.• Goethe - Konuşmak ihtiyaç olabilir, ama susmak bir sanat’tır.• Hz. Ömer - Esenlik ve huzur on kısımsa, dokuzu susmaktır.• Özdemir Asaf - Konuşmak küçülür, küçülürse adı değişir susmak olur. Ağlamak büyür, büyürse adı değişir susmak olur...• Fuzuli - Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil.Evet söylenince tesir olmayacaksa, nefse inat susmak gerekir. Maharet de burada işte. Gönül ehli olmak kolay değil. Bırakın kalp kırmak konuşanlara münhasır olsun, biz gönül ehli olalım... Yazıyı Oku

Uzman: Şeyda Sultan ZENGİN

Yayınlanma: 25.09.2020

agrilariniz-mi-var,-psikolojik-olabilir

Ağrılarınız mı var, psikolojik olabilir!Şeyda Sultan ZENGİN27 Ocak 2019, PazarTakotsubo kardiyomyopatisi; aşırı üzüntü sonucu kalp kasının aniden zayıflaması hastalığıdır. Diğer adı; kırık kalp sendromu.Kalbinizi korumanın yollarından biri balık-ceviz gibi besinler tüketmek iken, bir yolu da kalbinizi üzmemekten geçer. Fizikî ağrılar ve duygular birbiriyle ilişkilidir. Vücudumuzda hem ağrıyı hem de duyguları kontrol eden nörotransmiterler vardır; ‘serotinin ve norepinefrin’dir. Bu transmitterlerdeki bozukluklar hem depresyona hem de fizikî ağrılara sebep olabilmektedir.İnsanın ruh hâlindeki değişmeler; migren, kalp çarpıntısı, sırt ağrısı ve eklem ağrısı gibi fizikî belirtilerin görülmesine sebep olabilir. Veya var olan hastalıkları arttırabilir. Dahası bu belirtiler büyük ihtimalle kendi kendilerine geçecek değillerdir. Tam aksine, depresyon ve benzeri hâl tedavi edilmediği takdirde bu belirtiler de tehlikeli boyutlara ulaşabilir. 2007 yılında Norveç’te yapılan bir araştırma ciddî depresyon rahatsızlığı olan insanların, kalp rahatsızlıkları, inme, solunum yolu rahatsızlıkları, sinir sistemi ile ilgili rahatsızlıklar gibi belli başlı durumlardan hayatlarını kaybetme oranlarının diğer insanlara göre daha fazla olduğunu belirtmiştir.Depresyonun bedene etkisi daha çok stres hormonlarının aşırı salgılanması yoluyla olur. Depresyonda iki stres hormonu vardır ve ikisi de artar. Bunlar adrenalin ve kortizondur. Bu hormonların artmasına bağlı olarak da bazı fizikî değişiklikler olur. Meselâ kortizon hormonu fazla arttığında kişinin kan yağlarında artış söz konusudur. Yine kortizonun etkisi olarak şekerin gereksiz yere kana fazla salgılanması ve buna bağlı şeker yükseklikleri oluşur. Yani şeker hastalığı..Araştırmalardan faydalanarak bu fizikî belirtileri şöyle sıralayabiliriz;• Göğüs ağrısıEn başta kalp, akciğer veya mide problemlerinin bir belirtisi olabilir, bu yüzden doktora gitmekte fayda var. Bazen de, bu bir depresyon belirtisidir. Depresyonda adrenalin ve stres hormonlarının fazla salgılanması kalbin gereksiz yere aşırı hızlanmasına ve yorulmasına sebep olabilmektedir. Hatta depresif bir insan sabahları kalp atış sesine bile uyanabilir. Hani denir ya, “onun kalbi var onu üzmeyin” Çünkü stres kalbi tetikler. Tansiyon da aynı şekildedir. Depresyon damarlarda büzüşmeye sebep olduğu için tansiyonun yükselmesine sebep olabilir.• Yorgunluk ve tükenmeÇok yorgunluk hissediyorsanız, günlük görevleriniz için enerjiniz yoksa, (yeterince uyuduğunuzda veya dinlendiğinizde bile), depresyonda olduğunuzu gösteren bir işaret olabilir. Depresyon ve yorgunluk bir araya geldiğinde, her durumun daha kötü görünmesini sağlar. Depresyonunuz daha dikkat çeker.• Ağrıyan kaslar ve eklemlerDevam eden ağrı ile yaşadığınızda, depresyon riskinizi arttırabilir. Depresyon aynı zamanda acıya da yol açabilir, çünkü her iki şartta beyindeki kimyevî habercileri paylaşır. Depresyonda olan insanların düzenli olarak ağrıya yakalanma ihtimali sağlıklı insanlara göre üç kat daha fazladır. Meselâ fibromiyalji (eklemlerin ağrıması) hastalığı, biraz da psikolojiktir, strese bağlıdır.• Baş ağrısıBir çalışma, majör depresyonu olan kişilerin migren geçirme ihtimalinin üç kat daha fazla olduğunu ve migrenli kişilerin depresyona girme ihtimalinin beş kat fazla olduğunu göstermektedir.• İştah veya kilodaki değişikliklerBazı insanlar depresif olduklarında daha az acıkırlar. Bazıları ise yemeyi bırakamaz. Sonuç, enerji eksikliği ile birlikte kilo alımı veya kaybı olabilir.• Sırt ağrısıSırt ağrısı düzenli olarak tekrar ettiğinde, depresyona katkıda bulunabilir. Sırtınız veya beliniz her daim kendini hatırlatacak derecede ağrıyorsa ve doktorunuz bir sorun göremiyorum diyorsa, hayatınızdaki stres faktörlerini bir gözden geçirmenizde fayda var.• UykuDepresyondayken kişinin uyku düzeni bozulabilmektedir. Uykuya dalma sorunu, dalamama, dalsa da sık sık uyanma tarzında sorun söz konusu olabilir. Aşırı derecede fazla uyuma da kendini gösterebilmektedir.• Nefes darlığıKişi aşırı stres altında kaldığında yeterince oksijen alamıyormuş gibi hisseder. Derin derin nefes alma ihtiyacı duyar, ama alamaz. Nefesi yarım kalır.• Heyecanlı ve huzursuzUyku problemleri veya diğer depresyon belirtileri sizi bu şekilde hissettirebilir. Yerinde duramama, veya tam tersi hiç hareket etmeden yatma/oturma davranışı gözlemlenir.• Sindirim problemleriBeynimiz ve sindirim sistemimiz güçlü bir şekilde bağlantılıdır, bu yüzden stresli veya endişeli olduğumuzda çoğumuz karın ağrısı veya mide bulantısı çeker.Depresyon bağırsaklarınızda da baş gösterebilir. Bulantı, hazımsızlık, ishal veya kabızlığa sebep olur. Strese bağlı olarak birçok insan kabızlık sorununu çekmektedir. Her seferinde farklı besinlerle kendini iyi etmeye çalışır, ancak stresini azaltmaya çalışmak aklına gelmez. Eğer bu belirtiler uzun süre sizde varsa ve doktorunuz bir sorun yok diyorsa, kendinizi iyi etmeye bakın.Depresyon öyle bir rahatsızlıktır ki kendisini sadece ruhî ve zihnî olarak göstermez. İnsan bedenine de etki eder. Ve bunun bir sebebi stres hormonlarının aşırı salgılanmasıdır. Bediuzzaman diyor ya, ‘fıtrat ve vicdan yalan söylemez’ diye. Aynen öyle, bir sorun varsa fıtrat bunun üstünü örtmüyor hemen söylüyor. Biz zihnen kendimizi iyiyim diye kandırmaya çalışsak da, vücudumuz bir şeylerin ters gittiğini yukarıdaki belirtilerle haber verir.Tavsiyemiz, hiçbir şey sizden daha önemli değil, emanetleriniz olan kalbinize ve ruhunuza iyi bakın. Onları amaçları doğrultusunda kullanın, gereksiz streslerden kaçınmaya çalışın. Vücudunuzu iyi dinleyin ve kendinizi iyi etmenin yollarını bulun.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yazıyı Oku

Uzman: Şeyda Sultan ZENGİN

Yayınlanma: 25.09.2020