1. Uzman
  2. Tuğba BABUCCU
  3. Blog Yazıları
  4. ADLER- BİREYSEL PSİKOLOJİ-

ADLER- BİREYSEL PSİKOLOJİ-



ADLER- BİREYSEL PSİKOLOJİ


1.      BÖLÜM: GİRİŞ



Bireyin psikolojisinin temel amacı bireyin topluma uyumudur. Birey ancak toplumla iç içe girerek birey niteliğini kazanır. Bireysel psikolojinin asıl amacının semptomları ortadan kaldırmaktan ziyada bireyin hayat tarzını değiştirebilmek olduğunu savunur (Adler, 2000).

Sosyal ilgi: insan sosyalliğe muhtaçtır. İnsanı incelemek istiyorsak içinde bulunduğu toplumu incelememiz gerekir. Sosyal ilgi doğuştan gelir. İlk sosyal ilgi ailede başlar aile bu ilginin diğer çevreye yayılmasını sağlar bu yüzden içten bir sevgi göstererek ona model olmalıdır.

Çocuk ihmal edildiğini düşünürse özerkleşmesi ve iş birliği yapması zorlaşacaktır.

Çocuk ilk ilgiyi annesinde arar ikinci ilgi beklentisi babadadır. Eğer bu beklentileri karşılanmazsa başka ilgi verebilecek birilerine yönelebilir. İdeal baba ise anne ile eşit derecede katkıda bulunandır.

Duygusal uzaklık ve babaya özgü otoritizm sağlıklı sosyal ilginin gelişmesini engeller.

·         Anne ve baba arasındaki mutsuz ilişki varsa sosyal ilginin gelişmesi çok azdır.

·         Yaşamımız ancak başkalarının yaşamına değer kattığımız ölçüde değerlidir.


2.      BÖLÜM: AŞAĞILIK VE ÜSTÜNLÜK KOMPLEKSİ


2.1 Aşağılık duygusu: Adler aşağılık duygusunun çocuklukta başladığını söyler. Bu yüzden yaşamın ilk 6 yılının önemli olduğunu vurgulamıştır. Adler (2000) çocuğun yalana başvurmasını kendisini zayıf hissetmesinden kaynaklanabileceğini savunur. Çocuk doğruyu söylüyorsa zaten zayıflık duygusu da yoktur düşüncesindedir.

Adler (1998), aşağılık duygusu ve üstünlük çabası görülebileceğini şu sözleri ile ifade eder:


’’…Çocuklarda aşırı aşağılık duygusunu kamçıladığı anormal bir hırs göze çarpar; aşağılık duygusu adeta ruhunu zehirler çocuğun, onu sürekli bir hoşnutsuzluğun kucağına iter. Kafamızda belli karakter özellikleri ve yapaylıklarla örülmüş olarak tasarlayabileceğimiz bu hırs bireyi aşırı duyarlıkla donatır, onu incinmelere ya da yıkımlara karşı tetikte bulunmaya zorlayan sürekli aktif bir uyaran rolünü oynar.’’

Bağımlı olan çocuk bunu üstünlük çabasıyla telafi etmeye çalışır. Ve insanlar yaptığı her şeyde aslında üstünlük çabası için yaparlar. Bunu başaramayınca birey, sinirli ya da ben merkezli dediğimiz kişilere dönüşür.

Çocukluktaki aşağılık kompleksine yol açan durumlar: Organ zayıflığı, şımartma, ilgisizlik (Adler, 1998).

  1. ·         İnsan doğuştan bununla doğar.
  2. ·         İnsanlar zayıf yönlerini ödünleme yoluna giderler.
  3. ·         Ödünleme sadece fiziksel yetersizlik değil duygusal yetersizlikte de olur.



2.2 Üstünlük kompleksi: Aşağılık duygusuna yol açan sebebi birey aşırı ödünleme yaparsa üstünlük kompleksi oluşur: kendini beğenmiş, ben merkezli, kibirli, alaycı olurlar. Üstünlük kompleksi olan herkeste aşağılık kompleksi aşağılık kompleksi olan herkeste üstünlük kompleksi azda olsa vardır bu onda gizlidir.

Adler ilk başta üstünlük kompleksine saldırganlık daha sonra güç en son ise üstünlük kompleksi demiştir.

Üstünlük kompleksine güç dediği zamanlarda erkeksi protesto denilen kavramı geliştirdi. Bu kavram ödünleme amaçlı toplumun kabul ettiği erkekliğini göstermedir.

  • ·         İnsan yaşamının nihai hedefi, saldırgan olma, güçlü olma, üstün olma dedi.
  • ·         Üstünlük çabası doğuştan gelir.
  • ·         Evrenseldir.
  • ·         Pozitif(diğer insanların refahın üzerine) ve negatif yönü(bencilce düşünme) olabilir.
  • ·         Birey enerji ve çaba harcamalıdır.



3.      BÖLÜM: KİŞİLİK


3.1 Kişilik Yapısı


Bilinç ve bilinçdışı aynı yönde ilerler. Aralarında kesin ayrım yoktur.


3.2 Kişiliğin Gelişimi


Adler’de de Freud gibi ilk 6 yıl önemlidir. Âmâ cinselliği üstünlük çabası olarak görmüştür. Her insan aşağılık kompleksiyle doğar.

Kişilik bireyin kendi öznel algısına göre değişir.

İnsanlar üstünlük çabası yüzünden yaşam hedefler oluştururlar. Hedef oluştururken birey kendi öznel algısına göre oluşturur. Birey kendi oluşturduğu geleceğe yönelir ve bunu ilk 5 yılda karar verir (Gençtan, 1993).


Kurgusal hedef: insanlar hedef koyabilmek için bir şeyler uydurur. Örneğin iyi olmak için cennet var denilir ama kanıt yoktur. Kurgusaldır (Corey, 2015).

Yaşam tarzı: hedeflere ulaşmak için kişinin izlediği yoldur.4-5 yaşlarında oluşur.

Yaratıcı güç: her insan kendi yaşamını oluşturacak güce sahiptir insan özgür ve yaratıcıdır. ve davranışlarından sorumludur.


4.      BÖLÜM: DOĞUM SIRASI:


Çocuklar arasında ideal yaş farkı 3 tür (Gençtan, 1993)



4.1 İlk çocuk: ilk çocuk olmanın verdiği mutluluk hakimdir. Çünkü ailesinin ilk tattığı duygular onun üzerindedir. İlk çocuktan sonra doğan kardeş ile birlikte en büyük çocuk olma duygularını bir arada yaşar. İlgi artık diğer kardeştedir. Bu yüzden tahtını yitirmiş kral olarak tanımlanır (Gençtan, 1993). Bu durumda çocuk annesi karşı nefret duygusu geliştirebilir. Bu durumda sevgisi babaya yönelir. Babadan da sevgi alamayan çocuğun suça yönelmesi aslında o çocuğun isyanıdır bu sevgiyi 3. Şahıslara yöneltim kötü yollara sapabilir. Bu yüzden çocuklar suç işleseler bile hatalarını izah edip onları olumlu olarak cesaretlendirmeliyiz. (Adler, 2000). Aşağılık duygusundan kurtulabilmek için çocuk diğer yerini alan kardeşlere otorite rolünde karşılık verir. Bu sorumluluklarının farkında, tutucu, temkinli, mükemmeliyetçi bir kişiliğe bürünmesine sebep olur.


4.2 İkinci çocuk: ikinci çocuk doğumundan itibaren ailesinin sevgisini kendisinden büyük olan kardeşi ile paylaşmaktadır. Bu ondaki rekabet duygusunu artırarak büyük kardeşin eksik olduğu yönleri üzerine kendisini geliştirebilir. Bu durumda ilk çocuk ve ikinci çocuk genellikle ters özelliklere sahip olur (akt. Corey, 2015).


4.3 Ortanca çocuk: en sorunlu çocuktur. Kendisinden büyüğe yetişmeye çalışır ama aynı zamanda ilgi odağı olma durumunu kendisinden küçük kardeşine kaptırmıştır. Adler bu durumda olan bir çocuğun ablası ile yarışa girebileceğini başarısız olma durumunda ise aşağılık kompleksine bürünebileceğini savunur (Adler, 2000). Adler cesareti kırılmış olan çocuğun zekâsında sorun olmadığını düşünerek sadece cesaretlendirilmesi ve teşvik edilmesi gerektiğini savunur. Onu yüreklendirdikten sonra çocuğun başarısı diğer akranlarına yetişince herkesle aynı sınava girebilir. Ama çocuk aşağılık kompleksinden kurtulmadan sınava sokulursa yapılan teşviklerin boşa gideceğini düşünür (Adler, 2000).


4.4 En küçük çocuk: ailenin en yeni gözdesi olduğu için bütün ilgi onun üstündedir. Bu çocuklar kendilerinden büyük yollarını bulmaş olan kardeşe sahip olduğu için kendi yollarını kendisi çizme eğilimindedirler. Genellikle enler en küçük çocuktan çıkar (akt. Corey, 2015. En zeki, en sanatsal, en sportif…  


4.5 Tek çocuk: şımartılarak büyür. Hep ilgi odağı olduğu için sorunlarını kendi kendine çözmekte ve sosyal ilişki içerisine girmekte zorlanabilirler. Buda onaylanma duygusunu beraberinde getirir (akt. Corey, 2015).


5.      BÖLÜM: DANIŞMA SÜRECİ


Sağaltım tekniğinde Adler bireyi etiketlemeden danışma yapılması gerektiğine değinmiştir. Danışanın olguyu yorumlarken tecrübelerden yararlanılması gerektiğini savunmuştur. Buda bilim dışı olan bir uygulamaya işe kattığını göstermektedir (Adler,1996). Danışma süreci danışanın topluma uyumunu kolaylaştıracak öğretileri edinmesi üzerine kurulur. Danışanı cesaretlendirme bunun en önemli unsurudur. Terapist bu süreçte yanlış düşünce ve değer yargılarını gözlemler (akt. Corey, 2015).


5.1 Teknikler


a)Birinci aşama: ilişki: sorundan çok geçmiş yaşantılar hakkında bilgi alınır. Danışanı tanımaya odaklanır. Bu tanıma için danışman iyi bir gözlemci olmalıdır. Sözlü sözsüz hangi mesaj var ise danışman için önemlidir. İyi bir ilişki kurmadan danışan da cesaretlendirme eylemi gerçekleştirilemez. Bunun için danışanın duygularını ve inançlarını iyi anlamamız gerekir.


b)İkinci aşama: değerlendirme analiz: aile ve toplum dinamikleri incelenir. Bu incelemede danışan kişileri kendi gözünden tanımlar. Kardeşler arasındaki yaş farkına önem verir. Kardeşler karşılaştırmalı olarak danışmanın gözünden incelenir. Bu aslında danışmanın yaşam biçimlerini görmesini sağlar (akt. corey, 2015). Adler rüya analizini teknik olarak kullanmıştır ama Freud gibi sembollere anlam yüklemekten ziyada olayın bütününe bakıp yaşanmışlıklara odaklanarak yorumlamıştır (akt. Sharf, 2016). danışman ilk anılara odaklanır. Adlercilere göre hiç gereksiz bir anı yoktur. Bu yüzden terapi boyunca anıları toplamaya çalışırlar (akt. corey, 2015). Bu oturum daha sora özetlenir ve danışana okunur. Bireyler anlatımlarında temel hatalara başvururlar:

·         Aşırı genelleme

·         Yanlış veya imkansız hedefler

·         Yaşamın ve yaşam taleplerinin yanlış algılanması

·         Bireyin kendi değerini yadsıması

·         Hatalı değerler (corey, 2015).


c)Üçüncü aşama danışanların yorumlarının açıklanması: Adler de bireyi cesaretlendirmek önemlidir bu cesaretlendirme doğru yorumlama, kendini açma şeklinde olabilir (corey, 2015).


d)Dördüncü aşama: yeniden düzenleme      

-anındalık: duygu içerik yansıtmasının anında yapılmasıdır.

-Mış gibi yapma: danışan rahatsız olduğu durumdan kurtulmak için ne yapması gerekiyorsa onu o an danışmana sergiler danışman ise eksikleri bulur.

-Kendini yakalamak: fark etmesini sağlamak için danışmanın yaptığı bir nevi yüzleştirmedir

-görüntü yaratma: danışanın istediği durumu gözünde canlandırmasıdır.

-Danışanın çorbasına tükürmek: bu aslında yapma demek yerine yapılmayacak duruma sokmaktır.

-Katran bebekten kaçınmak: Danışan Danışmanı istediği düşünceye çekmeye çalışabilir danışman bundan uzak durmalı. Danışanı onaylamak yerine onu cesaretlendirmelidir.

-düğmeye bas tekniği: danışanın olumsuz anısını gözünde canlandırması istenir. Daha sonra olumlu istenir sonra tekrar olumsuz istenir. Bu aslında danışanın canlandırma yönünü isteyerek şekillendire bileceğimizi gösterir.


6. BÖLÜM: SINIRLILIKLARI VE GÜÇLÜ YÖNLERİ


6.1 Sınırlılıkları: Tahminlerin ölçüle bilirlik açısından sıkıntısı vardır. insanların düşüncelerine önem vermiştir buda çevreyi göz ardı etmesine sebep olmuştur. Çevre bireyi şekillendirmektense bireyin çevreye şekillendirdiğinizden bahseder (gençtan, 1993).


6.2 güçlü yönleri: çok net tahminlerde bulunmuştur. Cesaretlendirme tekniği hastaların öngörü kazanmasına yardımcı olduğu için işlevseldir (akt. shaf, 2016).Bireyi düşüncelerinin önemine vurgu yapar ve bireyin biricikliğine odaklanır. Bu da her insanı özel ve değerli kılar.





KAYNAKÇA

Adler, A. (1996). Psikolojik aktivite. (Çorakçı Dişbudak B. çeviren). İstanbul: say yayınevi, 2000

Adler, A. (1998). Çocuk eğitimi. (Şipal K. çeviren). İstanbul: cem yayınevi

Adler, A (2000). Eğitimi zor çocukların Psikolojisi. (Türkeli Y. çeviren). İstanbul: kariyer yayıncılık

Corey, G. (2015). Psikolojik Kuram ve danışma uygulamaları. Ankara: Mentis Yayıncılık

Gençtan E., (1993), Psikanaliz ve sonrası, İstanbul : remzi kitapevi, 1995

Murdock L. N. (2016). Psikolojik danışma ve psikoterapi Kuramları. (Akkoyun F.çev.). Nobel yayıncılık. Ankara

Shaf S. R. (2016). Psikoterapi ve psikolojik danışma kuramları. (Voltan Acar N. çeviri). Ankara: Nobel yayıncılık



Yayınlanma: 06.12.2021 09:38

Son Güncelleme: 06.12.2021 09:38

Psikolog

Tuğba

BABUCCU

Psikolojik Danışman

Uzmanlıklar:

Kişilerarası İletişim Problemleri , Depresyon ve Mutsuzluk , Çocuk Eğitimi İle İlgili Sorunlar
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 250
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 50 dk
ücret 250
Bunları da sevebilirsiniz...

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden?

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden Stratejiler ve Sorular*Özet* Yetişkinlikte anne-baba ilişkilerindeki sorunlar, bireyin duygusal sağlığı, öz-değeri ve sosyal ilişkileri üzerinde önemli etkiler yaratabilir. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla kötüleşen ilişkilerini iyileştirmek için psikoterapi, yapılandırılmış ve etkili bir yöntem sunar. Bu makale, psikolog ve psikoterapistlerin kullandığı yaklaşımları inceleyerek, duygusal farkındalık, sağlıklı sınırlar ve etkili iletişim yoluyla ilişkisel onarımı ele almaktadır. Ayrıca, psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru önerisi sunulmakta ve bu soruların anne-baba ilişkilerini anlamada ve iyileştirmede nasıl katkı sağladığı bilimsel bir çerçevede tartışılmaktadır. Makale, bağlanma teorisi ve sistemik aile terapisi gibi teorik temellere dayanarak, bireyin aile dinamiklerini anlamasına ve ilişkilerini geliştirmesine yönelik pratik öneriler sunar.*Giriş* Yetişkinlikte anne-baba ilişkileri, çocukluk deneyimlerinden, aile dinamiklerinden ve kültürel faktörlerden derinden etkilenir. Psikologlar, bu ilişkilerin bireyin mental sağlığı üzerindeki etkisini anlamak için bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi yaklaşımlardan yararlanır. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkilerinin “kötü” olduğunu ifade etmesi, geçmiş kırgınlıklar, iletişim kopuklukları, sınır ihlalleri veya duygusal mesafe gibi sorunlara işaret edebilir. Psikoterapi, bu dinamikleri anlamak ve onarmak için güvenli bir alan sağlar. Psikologlar, bireyin duygularını ifade etmesine, geçmiş deneyimlerini anlamlandırmasına ve yapıcı adımlar atmasına yardımcı olmak için açık uçlu, empatik sorular kullanır. Bu makale, psikoterapi temelli stratejileri ve anne-baba ilişkilerini anlamak için kullanılabilecek 20 soruyu bilimsel bir bağlamda sunarak, ilişkisel iyileşme sürecini ele almaktadır.*Yöntem: Psikoterapi ile Anne-Baba İlişkilerini İyileştirme* Psikoterapi, bireyin duygusal farkındalığını artırarak, aile dinamiklerini anlamasını ve ilişkisel sorunlara müdahale etmesini sağlar. Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları anlamak için açık uçlu, yargılamayan ve empatik sorular kullanır. Bu sorular, bireyin duygularını, beklentilerini ve geçmiş deneyimlerini keşfetmesine olanak tanır. Psikoterapi sürecinde, bireyin kendi sorumluluğunu tanıması, sağlıklı sınırlar koyması ve etkili iletişim becerileri geliştirmesi hedeflenir. Aşağıda, anne-baba ilişkilerini anlamak ve iyileştirmek için psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru listelenmektedir.### Psikoterapi Sürecinde Kullanılabilecek 20 Soru#### 1. İlişki Dinamiklerini Anlama1. Anne-babanızla ilişkinizi “kötü” yapan şeyler nelerdir? Hangi durumlar veya olaylar bu hissi yaratıyor? Amaç: Sorunların spesifik kaynaklarını belirlemek ve duygusal tetikleyicileri anlamak.2. Anne-babanızla iletişim kurarken kendinizi nasıl hissediyorsunuz? (Örneğin, gergin, anlaşılmamış, suçlu) Amaç: Duygusal farkındalığı artırmak ve bireyin içsel deneyimini anlamak.3. Geçmişte anne-babanızla yakın hissettiğiniz bir anı hatırlıyor musunuz? O anı özel kılan neydi? Amaç: Pozitif anıları hatırlatarak iyileşme için bir temel oluşturmak.4. Anne-babanızla yaşadığınız en büyük çatışma veya kırgınlık nedir? Bu sizi nasıl etkiledi? Amaç: Geçmiş travmalar veya kırılganlıkları belirlemek.5. Anne-babanızın sizi nasıl gördüğünü düşünüyorsunuz? Bu, kendi kendinizi görüşünüzle uyumlu mu? Amaç: Algılanan ebeveyn yargılarını ve öz-değeri değerlendirmek.#### 2. Duygular ve Beklentiler6. Anne-babanıza karşı hangi duyguları sık sık hissediyorsunuz? (Örneğin, öfke, üzüntü, hayal kırıklığı) Amaç: Duygusal repertuarı anlamak ve duygusal düzenlemeyi desteklemek.7. Anne-babanızdan ne tür bir destek veya anlayış bekliyorsunuz? Bu beklentiler karşılanıyor mu? Amaç: Gerçekçi olmayan beklentileri tanımlamak ve yeniden yapılandırmak.8. Anne-babanıza söylemek istediğiniz ama şimdiye kadar söyleyemediğiniz bir şey var mı? Amaç: Bastırılmış duyguları ifade etmeye teşvik etmek.9. Anne-babanızla ilişkinizde hangi konular konuşulduğunda kendinizi rahatsız hissediyorsunuz? Amaç: Sınır ihlallerini veya hassas konuları belirlemek.10. Anne-babanızla aranızdaki mesafeyi kapatmak için hangi konuları konuşmak faydalı olabilir? Amaç: İletişim köprüleri kurmak için fırsatları keşfetmek.#### 3. Geçmiş ve Kökenler11. Çocukluğunuzda anne-babanızla ilişkiniz nasıldı? Şimdiki durumla benzerlikler veya farklılıklar neler? Amaç: Bağlanma dinamiklerini ve geçmişin etkisini anlamak.12. Anne-babanızın kendi ailelerinden aldıkları yetiştirilme tarzı, sizinle ilişkilerini nasıl etkiledi? Amaç: Aile sistemindeki transgenerasyonel etkileri değerlendirmek.13. Geçmişte anne-babanızla yaşadığınız ve sizi derinden etkileyen bir olay var mı? Amaç: Travmatik veya biçimlendirici deneyimleri ortaya çıkarmak.14. Anne-babanızın birbirleriyle olan ilişkisi, sizin onlarla ilişkinizi nasıl şekillendirdi? Amaç: Sistemik aile dinamiklerini anlamak.15. Anne-babanızla ilişkinizde hangi kalıpların tekrar ettiğini fark ediyorsunuz? Amaç: Tekrarlayan davranışsal döngüleri belirlemek.#### 4. Değişim ve Çözüm16. Anne-babanızla ilişkinizi iyileştirmek için küçük bir adım olarak ne yapabilirsiniz? Amaç: Uygulanabilir hedefler belirlemek.17. Anne-babanızla daha sağlıklı bir iletişim kurmak için neye ihtiyacınız var? Amaç: İletişim becerilerini geliştirmek için ihtiyaçları tanımlamak.18. Anne-babanızın hangi davranışlarını değiştirmesini isterdiniz? Peki, siz kendi davranışlarınızda neyi değiştirebilirsiniz? Amaç: Karşılıklı sorumluluğu teşvik etmek.19. İlişkinizi düzeltmek için profesyonel bir destek (örneğin, aile terapisi) almayı düşünür müydünüz? Amaç: Psikoterapiye olan açıklığı değerlendirmek.20. Anne-babanızla ilişkinizin ideal olarak nasıl olmasını hayal ediyorsunuz? Amaç: Gelecek vizyonunu netleştirerek motivasyonu artırmak.*Tartışma: Psikoterapi ile İyileşme Süreci* Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları ele alırken bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi çerçevelerden yararlanır. Psikoterapi, bireyin çocuklukta ebeveynleriyle kurduğu bağın yetişkinlikteki ilişkilerini nasıl etkilediğini anlamasına olanak tanır. Örneğin, kaygılı veya kaçıngan bağlanma stilleri, yetişkinlikte ebeveynlerle çatışmalara yol açabilir. Psikoterapistler, yukarıdaki sorularla bireyin öz-farkındalığını artırır ve duygusal yaraları onarmasına yardımcı olur. Ayrıca, Gottman ve Silver (1999) tarafından önerilen etkili iletişim teknikleri, “Ben” dili kullanımı gibi stratejilerle, ebeveynlerle iletişimi yumuşatabilir. Psikologlar, bireyin toksik dinamikleri (örneğin, aşırı eleştiri, sınır ihlalleri) tanımlamasına ve sağlıklı sınırlar koymasına rehberlik eder.*Öneriler: Pratik Adımlar* Psikolog ve psikoterapist olarak, 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkisini iyileştirmek için şu adımları önerebilirim: 1. *Duygusal Farkındalık*: Psikoterapi, bireyin öfke, suçluluk veya hayal kırıklığı gibi duygularını anlamasını sağlar. Günlük tutma veya rehberli meditasyon, bu farkındalığı artırabilir. 2. *Sağlıklı Sınırlar*: Psikologlar, bireyin hassas konuları konuşmaktan kaçınmak için net sınırlar koymasına yardımcı olur. 3. *İletişim Becerileri*: Psikoterapi, “Ben” dili gibi teknikleri öğreterek çatışmaları azaltır. Örneğin, “Beni dinlemediğini hissettiğimde üzülüyorum” gibi ifadeler etkilidir. 4. *Empati Geliştirme*: Psikoterapistler, anne-babanın bakış açısını anlamayı teşvik ederek empatiyi artırır. 5. *Profesyonel Destek*: Aile terapisi, anne-babanın da istekli olması durumunda, ilişkileri onarmada etkili bir yöntemdir. *Sonuç* Psikoterapi, yetişkinlikte anne-baba ilişkilerini iyileştirmek için güçlü bir araçtır. Psikologlar, bireyin duygusal yaralarını anlamasına, sağlıklı sınırlar koymasına ve etkili iletişim kurmasına yardımcı olur. Bu makalede sunulan 20 soru, psikoterapi sürecinde öz-farkındalığı artırarak ve aile dinamiklerini anlamlandırarak ilişkisel onarımı destekler. Gelecek çalışmalar, bu soruların farklı kültürel bağlamlarda nasıl uyarlanabileceğini inceleyebilir.*Kaynaklar* - Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books. - Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work. Harmony Books. - Minuchin, S. (1974). Families and Family Therapy. Harvard University Press.

Akran Zorbalığını Önlemek

Akran Zorbalığı: Sessiz Çığlıkların Hikayesi ve Çözüm YollarıAkran zorbalığı, günümüzde ne yazık ki birçok çocuğun ve gencin karşı karşıya kaldığı, fiziksel, sözel ya da psikolojik şiddet içeren bir davranış biçimidir. Genellikle okul çağında ortaya çıkan bu sorun, sadece mağdur olan bireyleri değil, tüm okul ve sosyal çevreyi etkileyen ciddi bir problemdir. Akran zorbalığını anlamak, yaygın görüldüğü yerleri belirlemek ve etkin şekilde önlemek, toplum olarak hepimize düşen önemli bir sorumluluktur.Akran Zorbalığı Nedir?Akran zorbalığı, bir bireyin yaşıtları tarafından sürekli olarak fiziksel, sözel, duygusal ya da siber yollarla tacize uğraması durumudur. Bu zorbalık türü; itme, vurma gibi fiziksel davranışları içerebildiği gibi, alay etme, lakap takma, dışlama ya da sosyal medyada küçük düşürme gibi psikolojik boyutlara da sahiptir. Özellikle tekrarlayan bir biçimde yaşanması ve mağdurun kendisini savunamayacak durumda olması, bu davranışları "zorbalık" olarak tanımlar.Akran Zorbalığı Nerelerde Görülür?Akran zorbalığı en sık olarak okul ortamlarında görülür. İlkokuldan lise yıllarına kadar öğrencilerin bir arada vakit geçirdiği sınıflar, koridorlar, tuvaletler, okul bahçeleri gibi alanlar, zorbalığın yaşandığı başlıca mekanlardır. Ancak bu durum yalnızca fiziksel mekânlarla sınırlı değildir. Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte siber zorbalık da yaygın hale gelmiştir. Sosyal medya platformlarında, mesajlaşma uygulamalarında veya oyun platformlarında da zorbalık kolaylıkla gerçekleşebilmektedir.Ev ortamında ya da okul dışındaki sosyal alanlarda (örneğin spor kulüpleri, yaz kampları) da akran zorbalığı görülebilir. Bazı durumlarda öğretmenlerin, eğitmenlerin ya da diğer yetişkinlerin gözü önünde bile gerçekleşebilir, fakat çoğunlukla bu davranışlar gizli olarak yapılır ve fark edilmesi güç olabilir.Zorbalığın Birey Üzerindeki EtkileriAkran zorbalığına maruz kalan bireylerde ciddi psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir. Kaygı, depresyon, özgüven kaybı, akademik başarıda düşüş, sosyal izolasyon, hatta intihar düşünceleri gibi ağır sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle zorbalığın sadece “çocukça bir şaka” ya da “büyüyünce geçer” şeklinde hafife alınmaması gerekir. Zorbalık, erken yaşta önlem alınmazsa, bireyin tüm hayatını etkileyen bir travmaya dönüşebilir.Akran Zorbalığını Önlemek İçin Neler Yapılabilir?1. Farkındalık Eğitimleri:Okullarda öğrencilere, öğretmenlere ve velilere yönelik akran zorbalığı hakkında bilgilendirici seminerler düzenlenmelidir. Öğrenciler, zorbalığın ne olduğu, etkileri ve nasıl müdahale edileceği konusunda eğitilmelidir. Farkındalık yaratmak, ilk adımdır.2. Açık İletişim Ortamı:Öğrencilerin kendilerini ifade edebilecekleri güvenli bir iletişim ortamı oluşturulmalıdır. Rehber öğretmenler ve okul psikologları, öğrencilerin yaşadıkları problemleri çekinmeden anlatabilecekleri kişiler haline gelmelidir. Aynı zamanda öğrencilere “yardım istemenin bir zayıflık değil, cesaret” olduğu öğretilmelidir.3. Zorbalık Karşıtı Politikalar:Okullarda zorbalıkla ilgili net kurallar ve yaptırımlar içeren bir politika oluşturulmalıdır. Bu kurallar hem öğrencilere hem velilere açık bir şekilde aktarılmalı ve herkes tarafından benimsenmelidir. Bu politikalar, yalnızca ceza vermeye değil, zorbalığı önlemeye ve zorba öğrencilerin de eğitilmesine yönelik olmalıdır.4. Empati ve Sosyal Beceri Eğitimi:Öğrencilerin empati kurma yeteneklerini geliştirecek drama, hikâye anlatımı ve takım oyunları gibi aktivitelerle sosyal becerileri desteklenmelidir. Empati kurabilen bireyler, başkasına zarar vermekten kaçınır. Ayrıca iletişim becerileri güçlü olan öğrenciler, zorbalık karşısında daha bilinçli tepkiler verebilirler.5. Ailelerin Rolü:Aileler, çocuklarının davranışlarını gözlemlemeli ve herhangi bir davranış değişikliği fark ettiklerinde bunu dikkate almalıdır. Çocukların evde kendilerini güvende ve anlaşılmış hissetmeleri, dışarıda yaşadıkları sorunları daha kolay paylaşmalarını sağlar. Ailelerin çocuklarıyla düzenli ve kaliteli vakit geçirmeleri, duygusal bağları güçlendirir.6. Siber Zorbalığa Karşı Önlem:Aileler ve öğretmenler, çocukların internet kullanımını denetlemeli, sosyal medyada maruz kalabilecekleri riskler hakkında onları bilinçlendirmelidir. Ayrıca dijital platformlarda karşılaşılan zorbalıkların nasıl rapor edileceği öğretilmelidir. Çocuklara dijital vatandaşlık eğitimi verilerek, interneti güvenli kullanmaları sağlanabilir.7. Pozitif Davranışları Teşvik Etmek:Zorbalıkla mücadele sadece kötü davranışları engellemekle kalmamalı, aynı zamanda olumlu sosyal davranışları da desteklemelidir. Yardımseverlik, iş birliği, destekleyici arkadaşlık gibi davranışlar ödüllendirilmeli; olumlu modeller sınıf içinde görünür kılınmalıdır. Bu, öğrenciler arasında sağlıklı ilişkilerin gelişmesini destekler.8.Öğretmenlerin Rolü Neden Önemlidir?Akran zorbalığını önlemede öğretmenlerin rolü kritik öneme sahiptir. Öğretmenler, öğrenciler arasındaki ilişkileri en yakından gözlemleyen ve ilk müdahaleyi yapabilecek kişiler olarak sürecin merkezindedir. Sınıf içinde güvenli bir ortam oluşturmak, öğrenciler arasında saygıya dayalı ilişkilerin gelişmesini sağlamak öğretmenlerin aktif çabalarıyla mümkün olabilir. Aynı zamanda zorbalık olaylarına karşı “sıfır tolerans” politikası uygulamaları ve tüm öğrencileri kapsayan olumlu davranış modelleri geliştirmeleri gerekir. Zorbalıkla ilgili olaylarda tarafsız ve duyarlı bir yaklaşım sergileyen öğretmenler, hem mağdurların hem tanık olan öğrencilerin sesini duyurmasında köprü görevi görebilir. Öğretmenlerin düzenli hizmet içi eğitimlerle desteklenmesi, onları bu alanda daha donanımlı hale getirir. Böylece eğitim ortamları yalnızca akademik değil, aynı zamanda duygusal açıdan da güvenli alanlara dönüşebilirAyrıca okul yönetimlerinin zorbalıkla ilgili olayları örtbas etmeden, şeffaflıkla ele alması önemlidir. Bu, hem öğrencilerin hem velilerin güvenini artırır. Okullarda öğrenci katılımını destekleyen zorbalık karşıtı öğrenci kulüpleri veya gönüllü destek grupları oluşturulması da sürece olumlu katkı sağlar. Öğrencilerin okul ortamında kendilerini daha güvende ve bağlı hissetmelerini vurgular.SonuçAkran zorbalığı, sadece mağduru değil, tanık olan bireyleri ve tüm okul iklimini olumsuz etkileyen ciddi bir sorundur. Bu nedenle bireysel değil, toplumsal bir mesele olarak ele alınmalı ve çözüm için iş birliği yapılmalıdır. Okullar, aileler ve toplum olarak farkındalıkla ve bilinçle hareket ettiğimizde, daha sağlıklı ve güvenli bir nesil yetiştirmek mümkündür. Unutmayalım: Sessiz kalmak, zorbalığı onaylamaktır. Hep birlikte ses olalım, çocuklarımızın yanında duralım ve onları dinleyelim. Çünkü bir çocuğun yalnız olmadığını bilmesi, bir ömrü kurtarabilir.

Barış AYTAÇ 28.05.2025

Dijital Dünya ve Etkileri

Bilgisayarlar, akıllı telefonlar ve tabletler artık hayatımızın bir parçası olarak sürekli elimizin altında. İletişim kurmaktan eğlenmeye, çalışmaktan öğrenmeye kadar birçok alanda kullandığımız bu teknolojik cihazlar, bize fayda sağladığı kadar zarar da vermektedir. Sağladığı avantajlar çok büyük önem taşırken, bizler için yarattığı risk de görmezden gelinmemelidir. Çağımızın yeni ve giderek ciddileşen problemi: ekran ve teknoloji bağımlılığı.Ekran Bağımlılığı Nedir?Ekran bağımlılığı, dijital cihazların aşırı ve kontrolsüz kullanımı olarak tanımlanır. Telefona bakmadan birkaç saat geçirmek zor ve huzursuz ediciyse, sürekli sosyal medya bildirimleri kontrol ediliyorsa veya ekran süresi gerçek hayattaki sorumlulukların önüne geçiyorsa; bu durum bir alışkanlıktan çıkarak bağımlılık halini almış olabilir. Özellikle çocuk ve gençlerde görülen "internet oyun bozukluğu" , dijital bağımlılığın bilimsel olarak tanımlanmış bir versiyonudur.Teknoloji Hayatımızı Nasıl Ele Geçiriyor?Elimizin altında kolay ulaşılabilir olan teknoloji, birçok açıdan dikkatimizi çeker vaziyette. Uygulamalardan gelen bildirimler, yapılan araştırmalarda beynin dopamin salgılamasını tetiklemektedir. Bu da kişilerin sıklıkla telefonlarını kontrol etmelerini istemesine yol açmaktadır. Sosyal medyada sunulan sonsuz içerik akışı, dikkat tuzağı olarak kullanıcıyı ekrana kilitlemeyi amaçlar. Bunlara ek olarak uygulamalarda kazanılan rozet ve puan gibi ödüller, kullanıcıların uygulamalarda daha fazla vakit geçirmelerine neden olur. Kimler, Nasıl Etkileniyor?Her olay her bireyi farklı şekillerde etkileyebildiği gibi, ekran ve ekran bağımlılığı da benzer şekilde farklı yaş gruplarını farklı şekillerde etkileyebilir. Çocukların ve ergenlerin beyinleri gelişim aşamasında olduğundan, fazla ekrana maruz kaldıklarında beyinleri teknoloji ile biçimlenmektedir. Uzun süre ekranda vakit geçirilmesi çocuklarda dikkat eksikliği, hiperaktivite, sosyal izolasyon ve hatta agresif davranışlar görülmesine yol açabilir. Bunlara ek olarak öğrenme güçlükleri, dil gelişim problemleri ve hayal gücünde azalma durumları da gözlemlenebilir.Yetişkinlik döneminde ekran kullanımı, çoğunlukla iş gereci zorunlu olmaktadır. İş sebebiyle kullanım, kişisel kullanıma eklenince ekranda geçirilen süre bir hayli artmaktadır. Bunların hepsinin bir arada gerçekleşmesi de bağımlığı pekiştirmektedir. Bu yaş grubunda da ekran bağımlılığı, sosyal problemlere, ilişkilerde sorunlara ve yalnızlık duygusunun artmasına yol açabilir.Yaşlılar, teknolojiyi yeni keşfetme motivasyonu ile genellikle yalnızlıklarını giderme veya sosyalleşme ihtiyaçlarını karşılamak istemektedirler. Ancak teknolojinin fazla kullanımı yaşlılık dönemindeki kişilerde fiziksel hareketsizlik ve çeşitli fiziksel sorunlara yol açabilir. Günümüzde dijital dolandırıcılık ve bilgi kirliliği gibi risklere de en açık olanlar yaşlılardır. Belirtiler: Ekran Bağımlısı Olup Olmadığınızı Gösteren İşaretlerSabah uyandığınız anda telefon, tablet ya da bilgisayarı alıp kontrol etmek, ekran süresini sınırlamamak veya sınırlayamamak, sosyal bir ortamda bile teknolojik cihazları ve bildirimleri kontrol etmek istemek, teknolojik aletlerin yokluğunda boşluk hissi ve huzursuz olmak, günlük görevleri aksatacak şekilde sosyal medyada zaman geçirmek ve teknolojik aletleri kullanırken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemek ekran bağımlılığının göstergelerindendir.Ekran Bağımlılığının Zihinsel ve Fiziksel EtkileriEkran başında sürekli uyarılma halindeki beyin yorulur ve karar verme becerisinde düşüş meydana gelir. Dijital ekranlar görme problemlerine ve göz kuruluğuna neden olur, baş ağrısı ve bulanık görmeye sebep olabilir. Masa başında geçirilen uzun saatler, kambur duruşla, sırt ve boyun ağrılarıyla sonuçlanabilir. Sosyal medyada ve dijital dünyada geçirilen sürenin artması, gerçek dünya etkileşimlerin azalmasına, yalnızlığa, asosyalliğe yol açabilirken kaygı düzeyini artırabilir. Sosyal medyada görülen idealize edilen hayatlar, kişilerde özgüven düşürerek mutsuzluğa ve depresyona yol açabilir.Ekran Süresini Azaltmak İçin Pratik Öneriler1.Zaman Bloklama Tekniği kullanın.Ekran süresinin kısıtlanması birçok açıdan faydalı olabilir. Ekran kullanılması gereken saatleri ya da ekranın kullanılmayacağı süreleri belirlemek, sosyal ve işlevsel olarak kişiye fayda sağlar. Buna ek olarak ekran süresinin kısıtlanması da önemlidir.2. Bildirimleri KapatınUygulama bildirimlerini kapatmak, gereksiz bildirimlerden kaçınmaya ve ekranı gerekmedikçe kullanmamaya yardımcı olur. 3. Cihazsız Alanlar BelirleyinYatak odası, yemek masası gibi bazı alanlarda telefon kullanılmaması faydalı bir alışkanlık olacaktır.4. "Gerçek Dünya"ya DönüşSosyal etkinliklere, doğa yürüyüşlerine, hobilere, arkadaşlara daha fazla zaman ayırmak, ekran süresini doğal olarak azaltarak sosyalleşmeyi de beraberinde getirir.Neden Bu Kadar Kolay Bağımlı Oluyoruz?Ekran bağımlılığı; psikolojik, sosyal ve biyolojik değişkenlerin birleşimiyle oluşan bir bağımlılık biçimidir. Bu bağımlılığın başlıca nedenleri şu şekilde sıralanabilir:Ödül Sistemi: Her bildirim bizi mutlu eder, dopamin salgılatır ve bu da ödül alma hissi uyandırır.Kaçış Mekanizması: Gerçek hayatımızdaki zorluklardan, sorumluluklarımızdan veya yalnızlık hissimizden kaçmak için ekranlara yönelmiş olabiliriz.Toplumsal Baskı: Özellikle gençler arasında sosyal medya kullanımı bir "zorunluluk" olmaktadır. Dışlanmamak, kabul görmek ve beğenilmek için çevrim içi olmak bir sosyal norm haline gelmiştir.Boş Zaman Alışkanlığı: Boş zamanlarımızı geçirdiğimiz sosyal medya, artık hepimiz için alışkanlık konumuna gelmektedir.Bu nedenler, teknoloji kullanımını masum bir araçtan, kişinin günlük yaşamını etkileyen artarak devam eden bir bağımlılığa dönüştürebilmektedir. Ekran Bağımlılığında Psikolojik Destek Ne Zaman Alınmalı? Bazen ekran süresini azaltmak ve işlevsel hayata geri dönmek için bireysel çabalar yetersiz kalabilir. Özellikle bağımlılığın davranışsal ve duygusal etkileri yoğunlaştığında bir uzmandan yardım almak en doğru adımdır.Psikolojik destek alınması gereken durumlar:·Teknolojik cihazlardan uzak kalındığında anksiyete, öfke veya panik duyguları yoğunlaşıyorsa,·Sosyal ilişkilerde ve iş/okul yaşamında olumsuz değişimler varsa,·Uyku düzeni bozulmuş, fiziksel rahatsızlık belirtileri ortaya çıkmaya başlamışsa,·Gündelik yaşam kalitesinde ve hayat kalitesinde düşüklük varsa,·Ekransız zaman geçirirken boşluk hissediliyorsa,·Ekran bağımlılığı nedeniyle depresif düşünceler veya yalnızlık artıyorsa psikolojik destek alınmalıdır.Eğer ekran karşısında geçirdiğiniz zaman, sizi hayattan uzaklaştırıyor, sosyal ilişkilerinizi zayıflatıyor ve zihinsel sağlığınızı tehdit ediyorsa; artık bir uzmana başvurmanın zamanı gelmiş olabilir. Psikolojik destek almak bir zayıflık değil, bilinçli bir güç göstergesidir. Psikolojik destek alarak teknoloji bağımlılığıyla mücadele etmek ve yaşam kalitesini artırmak mümkündür.Teknolojiden tamamen kopmak ne gerçekçidir ne de gereklidir. Önemli olan, teknolojiyi nasıl kullandığımızdır. Teknolojiyle sağlıklı bir ilişki kurulmalıdır. Doğru sınırlar ve sağlıklı alışkanlıklar ile dijital dünyadan faydalanılabiliriz. Cihazlar bizim hayatımızı kolaylaştırmak için var; hayatımızın merkezi olmak için değil. Bunun farkında olmak gerekir. Peki sizin 24 saatte ekranda geçirdiğiniz vaktin ne kadarı size gerçekten yarar sağladı, sizi geliştirdi?

Pelin BAYIN 26.05.2025