1. Uzman
  2. Tuğba BABUCCU
  3. Blog Yazıları
  4. ADLER- BİREYSEL PSİKOLOJİ-

ADLER- BİREYSEL PSİKOLOJİ-



ADLER- BİREYSEL PSİKOLOJİ


1.      BÖLÜM: GİRİŞ



Bireyin psikolojisinin temel amacı bireyin topluma uyumudur. Birey ancak toplumla iç içe girerek birey niteliğini kazanır. Bireysel psikolojinin asıl amacının semptomları ortadan kaldırmaktan ziyada bireyin hayat tarzını değiştirebilmek olduğunu savunur (Adler, 2000).

Sosyal ilgi: insan sosyalliğe muhtaçtır. İnsanı incelemek istiyorsak içinde bulunduğu toplumu incelememiz gerekir. Sosyal ilgi doğuştan gelir. İlk sosyal ilgi ailede başlar aile bu ilginin diğer çevreye yayılmasını sağlar bu yüzden içten bir sevgi göstererek ona model olmalıdır.

Çocuk ihmal edildiğini düşünürse özerkleşmesi ve iş birliği yapması zorlaşacaktır.

Çocuk ilk ilgiyi annesinde arar ikinci ilgi beklentisi babadadır. Eğer bu beklentileri karşılanmazsa başka ilgi verebilecek birilerine yönelebilir. İdeal baba ise anne ile eşit derecede katkıda bulunandır.

Duygusal uzaklık ve babaya özgü otoritizm sağlıklı sosyal ilginin gelişmesini engeller.

·         Anne ve baba arasındaki mutsuz ilişki varsa sosyal ilginin gelişmesi çok azdır.

·         Yaşamımız ancak başkalarının yaşamına değer kattığımız ölçüde değerlidir.


2.      BÖLÜM: AŞAĞILIK VE ÜSTÜNLÜK KOMPLEKSİ


2.1 Aşağılık duygusu: Adler aşağılık duygusunun çocuklukta başladığını söyler. Bu yüzden yaşamın ilk 6 yılının önemli olduğunu vurgulamıştır. Adler (2000) çocuğun yalana başvurmasını kendisini zayıf hissetmesinden kaynaklanabileceğini savunur. Çocuk doğruyu söylüyorsa zaten zayıflık duygusu da yoktur düşüncesindedir.

Adler (1998), aşağılık duygusu ve üstünlük çabası görülebileceğini şu sözleri ile ifade eder:


’’…Çocuklarda aşırı aşağılık duygusunu kamçıladığı anormal bir hırs göze çarpar; aşağılık duygusu adeta ruhunu zehirler çocuğun, onu sürekli bir hoşnutsuzluğun kucağına iter. Kafamızda belli karakter özellikleri ve yapaylıklarla örülmüş olarak tasarlayabileceğimiz bu hırs bireyi aşırı duyarlıkla donatır, onu incinmelere ya da yıkımlara karşı tetikte bulunmaya zorlayan sürekli aktif bir uyaran rolünü oynar.’’

Bağımlı olan çocuk bunu üstünlük çabasıyla telafi etmeye çalışır. Ve insanlar yaptığı her şeyde aslında üstünlük çabası için yaparlar. Bunu başaramayınca birey, sinirli ya da ben merkezli dediğimiz kişilere dönüşür.

Çocukluktaki aşağılık kompleksine yol açan durumlar: Organ zayıflığı, şımartma, ilgisizlik (Adler, 1998).

  1. ·         İnsan doğuştan bununla doğar.
  2. ·         İnsanlar zayıf yönlerini ödünleme yoluna giderler.
  3. ·         Ödünleme sadece fiziksel yetersizlik değil duygusal yetersizlikte de olur.



2.2 Üstünlük kompleksi: Aşağılık duygusuna yol açan sebebi birey aşırı ödünleme yaparsa üstünlük kompleksi oluşur: kendini beğenmiş, ben merkezli, kibirli, alaycı olurlar. Üstünlük kompleksi olan herkeste aşağılık kompleksi aşağılık kompleksi olan herkeste üstünlük kompleksi azda olsa vardır bu onda gizlidir.

Adler ilk başta üstünlük kompleksine saldırganlık daha sonra güç en son ise üstünlük kompleksi demiştir.

Üstünlük kompleksine güç dediği zamanlarda erkeksi protesto denilen kavramı geliştirdi. Bu kavram ödünleme amaçlı toplumun kabul ettiği erkekliğini göstermedir.

  • ·         İnsan yaşamının nihai hedefi, saldırgan olma, güçlü olma, üstün olma dedi.
  • ·         Üstünlük çabası doğuştan gelir.
  • ·         Evrenseldir.
  • ·         Pozitif(diğer insanların refahın üzerine) ve negatif yönü(bencilce düşünme) olabilir.
  • ·         Birey enerji ve çaba harcamalıdır.



3.      BÖLÜM: KİŞİLİK


3.1 Kişilik Yapısı


Bilinç ve bilinçdışı aynı yönde ilerler. Aralarında kesin ayrım yoktur.


3.2 Kişiliğin Gelişimi


Adler’de de Freud gibi ilk 6 yıl önemlidir. Âmâ cinselliği üstünlük çabası olarak görmüştür. Her insan aşağılık kompleksiyle doğar.

Kişilik bireyin kendi öznel algısına göre değişir.

İnsanlar üstünlük çabası yüzünden yaşam hedefler oluştururlar. Hedef oluştururken birey kendi öznel algısına göre oluşturur. Birey kendi oluşturduğu geleceğe yönelir ve bunu ilk 5 yılda karar verir (Gençtan, 1993).


Kurgusal hedef: insanlar hedef koyabilmek için bir şeyler uydurur. Örneğin iyi olmak için cennet var denilir ama kanıt yoktur. Kurgusaldır (Corey, 2015).

Yaşam tarzı: hedeflere ulaşmak için kişinin izlediği yoldur.4-5 yaşlarında oluşur.

Yaratıcı güç: her insan kendi yaşamını oluşturacak güce sahiptir insan özgür ve yaratıcıdır. ve davranışlarından sorumludur.


4.      BÖLÜM: DOĞUM SIRASI:


Çocuklar arasında ideal yaş farkı 3 tür (Gençtan, 1993)



4.1 İlk çocuk: ilk çocuk olmanın verdiği mutluluk hakimdir. Çünkü ailesinin ilk tattığı duygular onun üzerindedir. İlk çocuktan sonra doğan kardeş ile birlikte en büyük çocuk olma duygularını bir arada yaşar. İlgi artık diğer kardeştedir. Bu yüzden tahtını yitirmiş kral olarak tanımlanır (Gençtan, 1993). Bu durumda çocuk annesi karşı nefret duygusu geliştirebilir. Bu durumda sevgisi babaya yönelir. Babadan da sevgi alamayan çocuğun suça yönelmesi aslında o çocuğun isyanıdır bu sevgiyi 3. Şahıslara yöneltim kötü yollara sapabilir. Bu yüzden çocuklar suç işleseler bile hatalarını izah edip onları olumlu olarak cesaretlendirmeliyiz. (Adler, 2000). Aşağılık duygusundan kurtulabilmek için çocuk diğer yerini alan kardeşlere otorite rolünde karşılık verir. Bu sorumluluklarının farkında, tutucu, temkinli, mükemmeliyetçi bir kişiliğe bürünmesine sebep olur.


4.2 İkinci çocuk: ikinci çocuk doğumundan itibaren ailesinin sevgisini kendisinden büyük olan kardeşi ile paylaşmaktadır. Bu ondaki rekabet duygusunu artırarak büyük kardeşin eksik olduğu yönleri üzerine kendisini geliştirebilir. Bu durumda ilk çocuk ve ikinci çocuk genellikle ters özelliklere sahip olur (akt. Corey, 2015).


4.3 Ortanca çocuk: en sorunlu çocuktur. Kendisinden büyüğe yetişmeye çalışır ama aynı zamanda ilgi odağı olma durumunu kendisinden küçük kardeşine kaptırmıştır. Adler bu durumda olan bir çocuğun ablası ile yarışa girebileceğini başarısız olma durumunda ise aşağılık kompleksine bürünebileceğini savunur (Adler, 2000). Adler cesareti kırılmış olan çocuğun zekâsında sorun olmadığını düşünerek sadece cesaretlendirilmesi ve teşvik edilmesi gerektiğini savunur. Onu yüreklendirdikten sonra çocuğun başarısı diğer akranlarına yetişince herkesle aynı sınava girebilir. Ama çocuk aşağılık kompleksinden kurtulmadan sınava sokulursa yapılan teşviklerin boşa gideceğini düşünür (Adler, 2000).


4.4 En küçük çocuk: ailenin en yeni gözdesi olduğu için bütün ilgi onun üstündedir. Bu çocuklar kendilerinden büyük yollarını bulmaş olan kardeşe sahip olduğu için kendi yollarını kendisi çizme eğilimindedirler. Genellikle enler en küçük çocuktan çıkar (akt. Corey, 2015. En zeki, en sanatsal, en sportif…  


4.5 Tek çocuk: şımartılarak büyür. Hep ilgi odağı olduğu için sorunlarını kendi kendine çözmekte ve sosyal ilişki içerisine girmekte zorlanabilirler. Buda onaylanma duygusunu beraberinde getirir (akt. Corey, 2015).


5.      BÖLÜM: DANIŞMA SÜRECİ


Sağaltım tekniğinde Adler bireyi etiketlemeden danışma yapılması gerektiğine değinmiştir. Danışanın olguyu yorumlarken tecrübelerden yararlanılması gerektiğini savunmuştur. Buda bilim dışı olan bir uygulamaya işe kattığını göstermektedir (Adler,1996). Danışma süreci danışanın topluma uyumunu kolaylaştıracak öğretileri edinmesi üzerine kurulur. Danışanı cesaretlendirme bunun en önemli unsurudur. Terapist bu süreçte yanlış düşünce ve değer yargılarını gözlemler (akt. Corey, 2015).


5.1 Teknikler


a)Birinci aşama: ilişki: sorundan çok geçmiş yaşantılar hakkında bilgi alınır. Danışanı tanımaya odaklanır. Bu tanıma için danışman iyi bir gözlemci olmalıdır. Sözlü sözsüz hangi mesaj var ise danışman için önemlidir. İyi bir ilişki kurmadan danışan da cesaretlendirme eylemi gerçekleştirilemez. Bunun için danışanın duygularını ve inançlarını iyi anlamamız gerekir.


b)İkinci aşama: değerlendirme analiz: aile ve toplum dinamikleri incelenir. Bu incelemede danışan kişileri kendi gözünden tanımlar. Kardeşler arasındaki yaş farkına önem verir. Kardeşler karşılaştırmalı olarak danışmanın gözünden incelenir. Bu aslında danışmanın yaşam biçimlerini görmesini sağlar (akt. corey, 2015). Adler rüya analizini teknik olarak kullanmıştır ama Freud gibi sembollere anlam yüklemekten ziyada olayın bütününe bakıp yaşanmışlıklara odaklanarak yorumlamıştır (akt. Sharf, 2016). danışman ilk anılara odaklanır. Adlercilere göre hiç gereksiz bir anı yoktur. Bu yüzden terapi boyunca anıları toplamaya çalışırlar (akt. corey, 2015). Bu oturum daha sora özetlenir ve danışana okunur. Bireyler anlatımlarında temel hatalara başvururlar:

·         Aşırı genelleme

·         Yanlış veya imkansız hedefler

·         Yaşamın ve yaşam taleplerinin yanlış algılanması

·         Bireyin kendi değerini yadsıması

·         Hatalı değerler (corey, 2015).


c)Üçüncü aşama danışanların yorumlarının açıklanması: Adler de bireyi cesaretlendirmek önemlidir bu cesaretlendirme doğru yorumlama, kendini açma şeklinde olabilir (corey, 2015).


d)Dördüncü aşama: yeniden düzenleme      

-anındalık: duygu içerik yansıtmasının anında yapılmasıdır.

-Mış gibi yapma: danışan rahatsız olduğu durumdan kurtulmak için ne yapması gerekiyorsa onu o an danışmana sergiler danışman ise eksikleri bulur.

-Kendini yakalamak: fark etmesini sağlamak için danışmanın yaptığı bir nevi yüzleştirmedir

-görüntü yaratma: danışanın istediği durumu gözünde canlandırmasıdır.

-Danışanın çorbasına tükürmek: bu aslında yapma demek yerine yapılmayacak duruma sokmaktır.

-Katran bebekten kaçınmak: Danışan Danışmanı istediği düşünceye çekmeye çalışabilir danışman bundan uzak durmalı. Danışanı onaylamak yerine onu cesaretlendirmelidir.

-düğmeye bas tekniği: danışanın olumsuz anısını gözünde canlandırması istenir. Daha sonra olumlu istenir sonra tekrar olumsuz istenir. Bu aslında danışanın canlandırma yönünü isteyerek şekillendire bileceğimizi gösterir.


6. BÖLÜM: SINIRLILIKLARI VE GÜÇLÜ YÖNLERİ


6.1 Sınırlılıkları: Tahminlerin ölçüle bilirlik açısından sıkıntısı vardır. insanların düşüncelerine önem vermiştir buda çevreyi göz ardı etmesine sebep olmuştur. Çevre bireyi şekillendirmektense bireyin çevreye şekillendirdiğinizden bahseder (gençtan, 1993).


6.2 güçlü yönleri: çok net tahminlerde bulunmuştur. Cesaretlendirme tekniği hastaların öngörü kazanmasına yardımcı olduğu için işlevseldir (akt. shaf, 2016).Bireyi düşüncelerinin önemine vurgu yapar ve bireyin biricikliğine odaklanır. Bu da her insanı özel ve değerli kılar.





KAYNAKÇA

Adler, A. (1996). Psikolojik aktivite. (Çorakçı Dişbudak B. çeviren). İstanbul: say yayınevi, 2000

Adler, A. (1998). Çocuk eğitimi. (Şipal K. çeviren). İstanbul: cem yayınevi

Adler, A (2000). Eğitimi zor çocukların Psikolojisi. (Türkeli Y. çeviren). İstanbul: kariyer yayıncılık

Corey, G. (2015). Psikolojik Kuram ve danışma uygulamaları. Ankara: Mentis Yayıncılık

Gençtan E., (1993), Psikanaliz ve sonrası, İstanbul : remzi kitapevi, 1995

Murdock L. N. (2016). Psikolojik danışma ve psikoterapi Kuramları. (Akkoyun F.çev.). Nobel yayıncılık. Ankara

Shaf S. R. (2016). Psikoterapi ve psikolojik danışma kuramları. (Voltan Acar N. çeviri). Ankara: Nobel yayıncılık



Yayınlanma: 06.12.2021 09:38

Son Güncelleme: 06.12.2021 09:38

Psikolog

Tuğba

BABUCCU

Psikolojik Danışman

Uzmanlıklar:

Kişilerarası İletişim Problemleri , Depresyon ve Mutsuzluk , Çocuk Eğitimi İle İlgili Sorunlar
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 250
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 50 dk
ücret 250
Bunları da sevebilirsiniz...

Hiçbir Şey Yapmak İstememek: Depresyon mu, Geçici Bir Durum mu?

Günlük yaşamda zaman zaman kendimizi hiçbir şey yapmak istemezken bulmamız oldukça doğaldır. Hayatın temposu, üst üste gelen sorumluluklar, yaşanan duygusal zorluklar ya da fiziksel yorgunluklar kimi günleri daha ağır geçirmemize neden olabilir. Ancak bu durumun süresi uzadığında, kişinin işlevselliğini etkilemeye başladığında ve bazı başka belirtilerle birlikte ortaya çıktığında, altta yatan daha ciddi bir durumun, özellikle de majör depresif bozukluğun habercisi olabilir.Depresyon Belirtisi Olabilir mi?Hiçbir şey yapmak istememe hali, depresyonun en yaygın ve en çok göz ardı edilen belirtilerinden biridir. Kişi, sabahları yataktan kalkmakta zorlanabilir, gün içinde yaptığı işler anlamını yitirmiş gibi hissedebilir ve bir zamanlar ona keyif veren şeyler artık anlamsız ya da yük gibi gelebilir. Özellikle aşağıdaki belirtilerle birlikte görülüyorsa, bu tablo profesyonel bir değerlendirmeyi gerektirebilir: • En az iki haftadır devam eden isteksizlik ve keyif alamama hali • Günlük işleri yerine getirmekte zorlanma • Sabah yataktan kalkmada güçlük • Daha önce zevk alınan aktivitelere karşı ilgi kaybı • Sürekli yorgunluk hissi, enerji düşüklüğü • Dikkat dağınıklığı, karar vermede zorlanma • İştah ya da uyku düzeninde belirgin değişiklikler • Umutsuzluk, değersizlik veya suçluluk duyguları • Ölüm ya da intihar düşünceleriBu belirtiler, kişinin ruhsal sağlığını ciddi ölçüde etkileyebilir ve yaşam kalitesini gözle görülür şekilde düşürebilir. Bu noktada bir uzmandan destek almak, kişinin içinden çıkamadığını düşündüğü bu döngüyü kırmak adına çok önemli bir adımdır.Her İsteksizlik Depresyon Anlamına GelmezBununla birlikte, her “hiçbir şey yapmak istememe” hali depresyonla açıklanamaz. Günümüzde birçok birey; • Yoğun iş ve yaşam stresi • Tükenmişlik sendromu • Mevsimsel geçişler ve hava değişimleri • Uzun süreli fiziksel yorgunluk • Hormonal değişiklikler (örneğin tiroid sorunları, regl döngüsü, menopoz) • Travmatik olaylar (ayrılık, kayıp, taşınma vb.)sonucunda da geçici olarak motivasyon kaybı, isteksizlik, durgunluk ve duygusal yorgunluk yaşayabilir. Bu duygular çoğunlukla normal ve geçici bir süreçtir. Doğru dinlenme, sosyal destek, duygulara alan açma ve bazı yaşam düzenlemeleriyle kişi bu dönemleri atlatabilir.Ancak sürecin uzaması, şiddetlenmesi ve yaşamı aksatacak düzeye ulaşması durumunda bu duygular artık klinik değerlendirme gerektiren bir ruhsal duruma işaret edebilir.Ne Zaman Yardım Alınmalı?İsteksizlik hali sürekli hale geldiyse, kişinin kendine, çevresine ya da yaşamına ilgisi giderek azalıyorsa, günlük sorumlulukları yerine getirmekte zorlanıyorsa ve yukarıda sayılan diğer belirtilerle beraber görülüyorsa, bir uzmana başvurmak ertelenmemelidir. Unutulmamalıdır ki, depresyon zamanla derinleşebilir ve kişinin sosyal, akademik, mesleki ya da ailevi alanlarını olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle erken müdahale, tedavi sürecini kolaylaştırır ve kişinin yaşadığı duygusal yükü hafifletir.Terapi Süreci Neyi Değiştirir?Birçok kişi, “Geçer,” “Herkesin başına geliyor,” ya da “Biraz daha sabretmeliyim,” gibi düşüncelerle yardım almaktan kaçınabilir. Oysa profesyonel destek, kişinin yaşadığı süreci anlamlandırmasına, duygularını düzenlemesine, düşünce kalıplarını fark etmesine ve içsel kaynaklarını yeniden hatırlamasına yardımcı olur.Terapi, sadece tanı koymak ya da semptomları hafifletmek için değil; aynı zamanda kişinin kendini daha iyi tanıması, ihtiyaçlarını fark etmesi ve yaşamla kurduğu ilişkiyi yeniden yapılandırması için güvenli ve destekleyici bir alandır.Yorgunluk Mu, Depresyon Mu?Her isteksizlik depresyon değildir; ama her isteksizlik de hafife alınmamalıdır. Bu farkı anlayabilmek çoğu zaman dışarıdan bakıldığında kolay değildir. Kimi zaman kişi sadece kötü bir dönemden geçmektedir ve bu dönemi destekle, dinlenmeyle ve duygusal farkındalıkla atlatabilir. Kimi zaman ise bu hislerin altında daha derin ve sürekli bir duygusal yük vardır.İşte bu ayrımı yapabilmek çoğu zaman ancak terapi süreci ile mümkün olur.Duyguları Bastırmak Yerine AnlamlandırmakToplumda hâlâ depresyona dair birçok yanlış inanç var. “Güçlü olmalısın”, “Kafana takmazsan geçer” gibi ifadeler, kişilerin yaşadıkları zor duyguları bastırmalarına, utanç duymalarına veya yardım aramaktan çekinmelerine yol açabiliyor. Oysa duygularımız bize bir şey anlatmak ister; onları bastırmak yerine anlamlandırmak, uzun vadede çok daha iyileştirici bir süreçtir.Kendini halsiz, isteksiz, kopuk ya da boşlukta hisseden birey, aslında zihinsel ve duygusal düzeyde bir yük taşıyordur. Bu yükün kaynağı geçmiş travmalar, kronik stres, çocukluk dönemi deneyimleri veya yaşamda bir şeylerin anlamını yitirmiş olması olabilir. Kimi zaman kişi bu duyguların nedenini net şekilde bile tanımlayamayabilir. İşte bu noktada psikoterapi, yalnızca belirtileri hedef almaz; aynı zamanda bu içsel yüklerin kaynağına inmeyi ve kişiye yeniden yön buldurmayı amaçlar.Destek Almak Güçsüzlük Değil, Bilinçli Bir AdımdırDestek istemek, zayıf ya da başa çıkamaz olmak anlamına gelmez. Aksine, bu kişinin kendisine ve yaşamına gösterdiği bir özenin, iyileşme isteğinin göstergesidir. Psikolojik destek almak, sadece semptomları ortadan kaldırmakla kalmaz; bireyin içsel kaynaklarını fark etmesine, duygusal dayanıklılığını artırmasına ve hayatla kurduğu bağları onarmasına da katkı sağlar.Tıpkı fiziksel rahatsızlıklarda doktora başvurduğumuz gibi, ruhsal süreçlerde de profesyonel yardıma başvurmak en doğal haktır. İyileşmek, zaman alır ama mümkündür. Ve bu yolda atılan her adım değerlidir.Unutmayın:Kendinizi uzun süredir tükenmiş, anlamsız ya da yalnız hissediyorsanız, bu duyguların altında yatan nedenleri birlikte keşfetmek mümkün. Hayatın zorlayıcı dönemlerinde destek almak bir lüks değil, ihtiyaçtır. Unutmayın, iyileşmek bir süreçtir ve bu süreçte profesyonel bir eşlikçiyle yola çıkmak hem güven verici hem de dönüştürücü olabilir. Ruh sağlığı, beden sağlığı kadar gerçek ve önemlidir. Kendinizi kötü hissetmeniz, bir şeylerin ters gittiğini gösteriyor olabilir. Ve siz, bu konuda yalnız değilsiniz.Bu Süreçte Size İyi Gelebilecek Bazı ÖnerilerGünlük rutine küçük adımlarla geri dönün:Kendinizi motive hissetmeseniz bile her gün aynı saatte uyanmak, duş almak, kısa yürüyüşler yapmak gibi basit ama düzenli alışkanlıklar zihinsel toparlanmayı destekler.Kendinize karşı nazik olun:Bu dönemde kendinizi yargılamak yerine, yaşadığınız duygulara şefkatle yaklaşın. “Neden böyle hissediyorum?” yerine “Şu an kendime nasıl destek olabilirim?” sorusunu deneyin.Duygularınızı yazıya dökün:Günlük tutmak; bastırılan duyguları fark etmenize, düşünce kalıplarınızı gözlemlemenize ve zihninizi boşaltmanıza yardımcı olabilir.Sosyal izolasyona karşı küçük bağlantılar kurun:Tüm günü yalnız geçirmek yerine bir arkadaşınızla mesajlaşmak, sevdiğiniz biriyle kısa bir telefon görüşmesi yapmak bile ruh halinizi olumlu etkileyebilir.Gerçekçi hedefler belirleyin:Bu süreçte büyük planlar yerine küçük ve ulaşılabilir hedefler koymak, kendinize olan güveni yeniden inşa etmenize yardımcı olur.En önemlisi de çevrenizdeki yakınlarınızdan veya bir uzmandan destek almaktan çekinmeyin.Elif SEÇİLMİŞUzman Klinik Psikolog

Eşler Arası Aldatma ve Aldatılma: Psikolojik, Sosyal ve Ekonomik Analizi

Eşler Arası Aldatma ve Aldatılma: Psikolojik, Sosyal ve Ekonomik Nedenlerin Derinlemesine AnaliziEşler arası aldatma ve aldatılma, insan ilişkilerinin en karmaşık ve duygusal açıdan sarsıcı konularından biridir. Bu durum, yalnızca bireylerin özel hayatlarını değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı ve bireylerin ruhsal sağlığını derinden etkiler. Psikolojik, sosyal ve ekonomik faktörler, aldatma ve aldatılma süreçlerinde önemli roller oynar. Bu makalede, bilimsel olarak kabul edilen nedenleri ele alarak, duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan’ın uzman görüşlerinden de faydalanarak konuyu ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz.Psikolojik Nedenler: Zihnin ve Duyguların KarmaşasıAldatma ve aldatılma, bireylerin iç dünyasında derin izler bırakan psikolojik süreçlerle yakından ilişkilidir. Duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan, aldatmanın genellikle bireyin duygusal tatminsizlik, özgüven eksikliği ve bağlanma sorunlarından kaynaklandığını belirtmektedir. Psikolojik açıdan, aldatma eylemi, bireyin kendi iç dünyasındaki boşlukları doldurma çabasının bir yansıması olabilir. Örneğin, depresyon veya anksiyete gibi ruhsal sorunlar, bireyi sağlıklı olmayan davranışlara yöneltebilir. Araştırmalar, narsisistik veya borderline kişilik özelliklerine sahip bireylerin aldatmaya daha yatkın olduğunu göstermektedir. Bu kişiler, genellikle kendilerini değerli hissetme ihtiyacı duyar ve bu ihtiyacı karşılamak için partnerleri dışında başka ilişkiler arayabilirler. Ayrıca, çocukluk döneminde yaşanan travmalar veya güvensiz bağlanma stilleri, bireylerin yetişkinlikte sadakatsiz davranışlar sergilemesine zemin hazırlayabilir.Aldatılma ise, aldatılan bireyde güvensizlik, değersizlik hissi ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi ciddi psikolojik etkilere yol açabilir. Hidayet Çalışkan, aldatılan bireylerin sıklıkla “Yaşadığımız her şey yalan mıydı?” sorusuyla boğuştuğunu ve bu durumun özsaygı kaybına neden olduğunu ifade eder. Aldatma sonrası bireyler, partnerlerini başka biriyle kıyaslama, öfke, utanç ve kendine acıma gibi duygular yaşayabilir. Bu süreçte, duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan’ın önerdiği gibi, çift terapisi ve bireysel terapi, bu duygusal yaraları iyileştirmek için etkili bir yöntem olabilir. Terapi, bireylerin kendilerini yeniden keşfetmelerine ve duygusal dengelerini sağlamalarına yardımcı olur.Sosyal Nedenler: Toplumun ve Kültürün EtkisiAldatma ve aldatılma, yalnızca bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal normlar ve kültürel dinamiklerle şekillenen bir olgudur. Toplumun tek eşliliğe verdiği önem, aldatmayı bir ihanet olarak tanımlasa da, sosyal medya ve popüler kültür, aldatmayı dolaylı yoldan özendirebilir. Örneğin, sosyal medyanın yaygınlaşması, bireylerin yeni insanlarla tanışma fırsatını artırarak aldatma eğilimini güçlendirmiştir. Hidayet Çalışkan, sosyal medyanın, bireylerin partnerleri dışında duygusal veya cinsel bağlar kurmasını kolaylaştırdığını vurgular. Özellikle iş yerinde sosyalleşme, aldatma vakalarının önemli bir kısmını oluşturur; araştırmalar, aldatmaların en az %50’sinin iş arkadaşlarıyla gerçekleştiğini göstermektedir.Cinsiyet rolleri de aldatma davranışını etkiler. Geleneksel olarak, erkeklerin cinsel aldatmaya, kadınların ise duygusal aldatmaya daha yatkın olduğu düşünülse de, modern toplumda bu farklar azalmaktadır. Kadınların ekonomik bağımsızlık kazanması ve iş hayatında daha aktif rol alması, aldatma oranlarının cinsiyetler arasında eşitlenmesine katkıda bulunmuştur. Hidayet Çalışkan, bu değişimin, kadınların artık duygusal ve maddi ihtiyaçlarını karşılamak için partnerlerine bağımlı olmamasından kaynaklandığını belirtir. Toplumsal cinsiyet normlarının dönüşümü, aldatma ve aldatılma dinamiklerini yeniden şekillendirmiştir. Ayrıca, kültürel farklılıklar da aldatma davranışını etkiler; bazı toplumlarda aldatma daha az tolere edilirken, bazılarında daha kabul edilebilir görülür.Ekonomik Nedenler: Maddi Güç ve Statü ArayışıEkonomik faktörler, aldatma ve aldatılma süreçlerinde göz ardı edilemeyecek bir rol oynar. Maddi güç ve statü, özellikle kadınların partner seçiminde önemli bir kriterdir. Hidayet Çalışkan, ekonomik bağımsızlığın artmasıyla birlikte, kadınların eşlerini statü açısından değerlendirme eğiliminin güçlendiğini ifade eder. Örneğin, bir kadın, eşinin sosyal veya ekonomik statüsünün kendi beklentilerinin altında kaldığını düşünürse, daha yüksek statülü bir partner arayışına girebilir. Bu durum, özellikle iş hayatında aktif olan kadınlar arasında yaygındır.Erkekler için ise ekonomik baskılar, aldatma eğilimini tetikleyebilir. Örneğin, maddi sorunlar nedeniyle kendini yetersiz hisseden bir erkek, özgüvenini başka bir ilişkide arayabilir. Araştırmalar, ekonomik stresin çiftler arasındaki duygusal bağları zayıflatarak aldatmayı kolaylaştırdığını göstermektedir. Hidayet Çalışkan, ekonomik sorunların çiftler arasında iletişimi bozabileceğini ve bu durumun aldatmaya zemin hazırlayabileceğini vurgular. Ekonomik istikrar, sağlıklı bir ilişkinin sürdürülebilirliği için kritik bir öneme sahiptir. Finansal sorunlar, çiftlerin birbirine olan güvenini zedeleyebilir ve duygusal uzaklaşmaya yol açabilir.Aldatma ve Aldatılmanın SonuçlarıAldatma, hem aldatan hem de aldatılan bireyde derin duygusal yaralar bırakır. Aldatan bireyler, suçluluk, utanç ve kaybetme korkusu gibi duygularla mücadele ederken, aldatılan bireyler güvensizlik, öfke ve travma ile karşı karşıya kalır. Ancak, aldatma her zaman ilişkinin sonu anlamına gelmez. Hidayet Çalışkan, çiftlerin bu süreçte profesyonel destek alarak ilişkilerini yeniden yapılandırabileceğini ve hatta daha güçlü bir bağ kurabileceğini belirtir. Çift terapisi, aldatma sonrası güveni yeniden inşa etmek ve iletişimi güçlendirmek için etkili bir yöntemdir. Ayrıca, bireysel terapi, aldatılan bireyin özsaygısını yeniden kazanmasına ve travmayı işlemesine yardımcı olabilir.Sonuç: Çok Boyutlu Bir SorunEşler arası aldatma ve aldatılma, psikolojik, sosyal ve ekonomik faktörlerin karmaşık bir etkileşimiyle şekillenir. Duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan’ın vurguladığı gibi, bu süreçte bireylerin içsel dinamikleri, toplumsal normlar ve ekonomik koşullar belirleyici rol oynar. Aldatmanın ardında yatan nedenleri anlamak, hem bireylerin kendilerini hem de ilişkilerini iyileştirmeleri için ilk adımdır. Profesyonel destek, bu zorlu süreçte çiftlere rehberlik ederek, sağlıklı bir ilişki dinamiği kurmalarına yardımcı olabilir. Unutulmamalıdır ki, her ilişki benzersizdir ve aldatma gibi karmaşık bir konuda genellemelerden kaçınılmalı, her bireyin hikayesi ayrı ayrı ele alınmalıdır.Eşler arası aldatma ve aldatılma, psikolojik, sosyal ve ekonomik faktörlerin karmaşık bir etkileşimiyle şekillenir. Duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan’ın vurguladığı gibi, bu süreçte bireylerin içsel dinamikleri, toplumsal normlar ve ekonomik koşullar belirleyici rol oynar. Aldatmanın ardında yatan nedenleri anlamak, hem bireylerin kendilerini hem de ilişkilerini iyileştirmeleri için ilk adımdır. Profesyonel destek, bu zorlu süreçte çiftlere rehberlik ederek, sağlıklı bir ilişki dinamiği kurmalarına yardımcı olabilir. Unutulmamalıdır ki, her ilişki benzersizdir ve aldatma gibi karmaşık bir konuda genellemelerden kaçınılmalı, her bireyin hikayesi ayrı ayrı ele alınmalıdır.

Zihinsel Yorgunluk: Neden Sürekli Yorgun Hissediyoruz?

Zaman zaman hepimiz kendimizi yorgun hissederiz. Bazen bunun nedenini anlayabiliriz: Yoğun bir gün, kötü bir gece uykusu ya da uzun bir toplantı… Ama bazı zamanlarda hiçbir fiziksel sebep yokken dahi kendimizi bitkin hissederiz. Gün boyu bir iş yapmasak bile zihnimiz yorgundur. İşte bu noktada devreye “zihinsel yorgunluk” kavramı girer.Zihinsel yorgunluk, günümüzde en yaygın ama en az fark edilen psikolojik problemlerden biridir. Sürekli düşünüyor, sürekli bir şeylere yetişmeye çalışıyor, hiç durmuyor gibi hissediyoruz. Dinlendiğimizi sandığımız anlarda bile zihnimiz bir sonraki adımı planlamaya devam ediyor. Tüm bunların sonucu olarak zihinsel enerji tükeniyor, dikkat dağınıklığı, motivasyon eksikliği, hatta fiziksel semptomlar ortaya çıkıyor.Peki zihinsel yorgunluğa neden olan etkenler nelerdir? Nasıl fark ederiz? Ve daha da önemlisi, bu döngüyü nasıl kırarız?Zihinsel Yorgunluğun Belirtileri Nelerdir?Zihinsel yorgunluk genellikle sinsice gelir. Bir sabah kalktığınızda bir şeylerin ters gittiğini hissedersiniz ama bunu açıklayamazsınız. Aşağıdaki belirtiler zihinsel yorgunluğa işaret ediyor olabilir: • Sürekli unutkanlık • Konsantrasyon bozukluğu • Karar vermede zorlanma • Sabahları dinlenmemiş şekilde uyanma • Küçük şeylerde bile sabırsızlık ve tahammülsüzlük • Duygusal olarak donukluk ya da aşırı hassasiyet • Hobi ya da sosyal etkinliklere karşı isteksizlik • Aşırı düşünme, kendini sorgulama, içsel diyaloglarda boğulmaBu belirtiler fiziksel bir yorgunluğa benzese de dinlenmekle geçmez. Çünkü sorun bedende değil, zihinde ve duygulardadır.Neden Sürekli Yorgun Hissediyoruz?1. Aşırı Uyarana Maruz KalmakModern yaşamda maruz kaldığımız uyaran sayısı insan zihninin kaldırabileceğinden çok daha fazla. Telefon bildirimleri, haber akışları, sosyal medya, iş toplantıları, trafik, ilişkisel gerginlikler… Beynimiz sürekli uyanık ve tetikte kalmak zorunda hissediyor. Bu da enerji tüketiyor. Dinlenmeye fırsat bulamayan zihin, zamanla tükeniyor.2. Duyguları BastırmakSürekli mutlu ve üretken görünme baskısı, duygularımızla teması zorlaştırıyor. Üzgün, kırgın, öfkeli ya da kaygılı hissettiğimizde bile bunları bastırmaya çalışıyoruz. Ancak bastırılan duygu bir yere gitmez, zihinde “arka planda çalışan” bir program gibi enerjimizi tüketmeye devam eder. Bu durum, zihinsel yorgunluğun en temel nedenlerinden biridir.3. Kararsızlık ve Sürekli Seçim YapmakGün içinde yüzlerce karar veriyoruz. Ne giyeceğim, ne yiyeceğim, nasıl davranacağım, mesajlara nasıl cevap vereceğim… Tüm bu mikro kararlar, fark etmesek de zihinsel yük yaratır. Özellikle kararsız insanlar için bu durum daha yıpratıcı hale gelir. Zihnin sürekli açık ve meşgul olması, dinlenmesini imkânsız kılar.4. Mükemmeliyetçilik ve Kontrol İhtiyacıHer şeyi kontrol etmeye çalışmak, zihin için büyük bir yüktür. Her işin kusursuz olması gerektiğine inanmak, zihni sürekli tetikte tutar. Hatalara tahammülsüzlük, gevşeyememek ve “ya bir şey ters giderse?” düşüncesi, zihinsel enerjiyi kemirir.5. Kendilik Algısının ZedelenmesiZihinsel yorgunluk, kişinin kendiyle ilişkisini de bozar. Kendi yeterliliğinden şüphe etmeye, başarısızlık hissine ve özgüven kaybına yol açabilir. Bu da yeni kaygılar yaratır ve bir kısır döngü oluşur: Zihinsel yorgunluk → Düşük motivasyon → Kendini suçlama → Daha fazla zihinsel yorgunluk…Zihinsel Yorgunluk ile Fiziksel Yorgunluk Arasındaki FarkFiziksel yorgunluk genellikle bedenin sınırlarını zorlamaktan kaynaklanır ve uyku, beslenme, dinlenmeyle toparlanabilir. Ancak zihinsel yorgunluk, çoğu zaman bu tür yöntemlerle geçmez. Kişi fiziksel olarak dinlenmiş olsa bile, hala “yorgun” hissedebilir. Çünkü zihinsel yorgunluk; çözülmemiş duyguların, bastırılmış düşüncelerin ve kronik stresin bir sonucudur.Zihinsel Yorgunluk Nasıl Geçer?Zihinsel yorgunlukla baş etmek için atılacak adımlar hem yaşam tarzında hem de iç dünyada değişiklik gerektirir. İşte öneriler:1. Gün İçinde Mikro Molalar VerinHer 45-60 dakikada bir kısa mola vermek, zihni sıfırlamak için önemlidir. Mola esnasında telefonla vakit geçirmek yerine, gözlerinizi kapatın, nefesinize odaklanın ya da kısa bir yürüyüş yapın.2. Duygulara Alan AçınBastırmak yerine duyguları fark etmeye çalışın. Günlük tutmak, terapistle çalışmak ya da duygularınızı bir arkadaşınıza anlatmak, zihnin üzerindeki yükü hafifletir.3. Meditasyon ve Farkındalık PratikleriZihin, geçmişle gelecek arasında gidip gelirken yorulur. Meditasyon ve mindfulness, zihni şimdiki ana getirme konusunda güçlü araçlardır. Düzenli uygulamalar zihinsel berraklık sağlar.4. Ekran Süresini AzaltınSosyal medya ve dijital içerikler sürekli bir karşılaştırma ve uyarılma hali yaratır. Ekran süresini sınırlamak, zihni dinlendirmek için gereklidir. Özellikle uyumadan önce telefon kullanımını azaltmak büyük fark yaratır.5. Sınırlar Belirleyin“Hayır” demek zihinsel sağlığın en güçlü savunmasıdır. İş, aile ya da sosyal çevrede sınırlar belirlemek ve herkesin her ihtiyacına yetişmeye çalışmamak önemlidir.Terapi Sürecinde Zihinsel Yorgunluk Nasıl Ele Alınır?Zihinsel yorgunluk çoğu zaman terapiye başvurulma nedenidir. Danışan “yorgun hissediyorum ama neden bilmiyorum” diyerek gelir. Terapide ilk olarak bu yorgunluğun kaynakları araştırılır. Genellikle geçmişten gelen bastırılmış duygular, çözülmemiş travmalar ya da içsel çatışmalar bu yorgunluğun temelidir.Terapide: • Kişi duygularını ifade etmeye başlar. • Bastırılan çatışmalar çalışılır. • Kendilik algısı yeniden inşa edilir. • Duygusal dayanıklılık artar. • Zihin, kontrol etmeye değil, anlamaya yönelir.Bu süreçte kişi, zihinsel yorgunluğunun sadece güncel streslerden değil, yıllar süren birikimlerden kaynaklandığını fark eder. Bu farkındalık bile iyileşme sürecini başlatır.Zihinsel Yorgunluk Tek Başına GelmezUnutmamak gerekir ki zihinsel yorgunluk genellikle tek başına ortaya çıkmaz. Anksiyete, depresyon, tükenmişlik sendromu ya da ilişki problemleriyle birlikte görülür. Bu nedenle sadece semptomları değil, altta yatan nedenleri ele almak önemlidir. Sadece “daha az çalışmak” zihinsel yorgunluğu çözmez. Asıl mesele, neden bu kadar çok çalışmak zorunda hissedildiğidir.Sonuç: Kendinle Temas Etmeden DinlenemezsinZihinsel yorgunluk çağımızın sessiz salgınıdır. Ne kadar dinlenirsek dinlenelim geçmeyen bu yorgunluğun altında genellikle bastırılmış bir içsel çaba yatar: Sevilmek, kabul görmek, değerli hissetmek… Zihin bu istekleri karşılamak için sürekli çalışır. Ancak bu çaba sürdürülebilir değildir.Bu yüzden çözüm; sadece daha çok uyumakta, tatil yapmakta ya da iş yükünü azaltmakta değil… Aynı zamanda kendimizle temas etmekte, duygularımıza alan açmakta ve gerekirse bir uzmandan destek almakta yatar.Yazan: Psikolog Barış KızılboğaUzmanlık Alanları: Anksiyete, tükenmişlik, ilişkiler, zihinsel süreçler