1. Uzman
  2. Yağmur MUMCU
  3. Blog Yazıları
  4. ENKOPREZİS (Dışkı Kaçırma) nedir? Nedenleri, Tanı Kriterleri, Eş Tanılar ve Tedavi Yönteml

ENKOPREZİS (Dışkı Kaçırma) nedir? Nedenleri, Tanı Kriterleri, Eş Tanılar ve Tedavi Yönteml

Enkoprezis, 4 yaş ve üzeri çocuklarda görülen istemli veya istemsiz bir şekilde dışkı kaçırma durumudur. DSM-5’e göre tanının konulabilmesi için çocuğun yaşının en az 4 olması ve dışkı kaçırma durumunun 3 aydan daha uzun bir süre boyunca ayda en az 1 kez görülmesi gerekmektedir. ICD-10, DSM’den farklı olarak sürenin en az 10 ay olması gerektiğini söylemiştir. Çocuklarda enkoprezis görülme sıklığı %1-3 arasında olduğu tahmin edilmektedir (Özdemir, 2005) Dört yaşındaki çocukların %2.8’inde, 6 yaşındaki çocukların %1,9’unda, okul çağındaki çocukların %1,6’sında görülmektedir. Buna bağlı olarak, enkoprezisin yaş ile ters orantılı olduğunu yani yaş büyüdükçe görülme sıklığının azaldığını söyleyebiliriz çünkü gelişme geriliğinin nedenlerinden biri olduğu bilinmektedir.

Bu durumla, kabızlığın ve taşma inkontinansının görüldüğü retansif enkoprezis ve kabızlık ve taşma inkontinansının görülmediği non-retansif enkoprezis olarak 2 farklı şekilde karşılaşabiliriz. Roma II kriterlerine göre enkoprezis %79 oranında kabızlık ile birlikte görülmektedir. Taşma inkontinansına, belli bir nedenden dolayı kabızlık yaşayan çocuğun zamanla dışkılama refleksini kaybetmesi sonucu daha sıvı dışkının kontrol dışında, uzun süre kalan, daha sert dışkının etrafından çıkması olarak tanımlayabiliriz. Çocuk yaşadığı kabızlık nedeni ile dışkılamada zorluk yaşamış olabilir ya da ağrılı dışkılama deneyimlemiş olabilir. Bu nedenle tuvalet ihtiyacından sürekli olarak kaçınıp hem kabızlığın sürmesine sebep olunmuş hem de bu kasların hakimiyeti zamanla azalmış olabilir. Aslında çocukta tuvalet korkusu gelişir. Taşma durumu sıklıkla çamaşır lekelenmeleri olarak görülebilir hatta çocuğun ishal yaşadığı sanılabilir.

Ayrıca enkoprezisi başlangıç dönemine göre incelemek gerekmektedir. Çocuğun doğumundan beri süregelen ve genellikle tuvalet eğitimini tamamlamadığı, yani dışkılama kaslarının kontrolünü kazanamadığı, durumda yaşanan dışkı kaçırma hali birincil enkoprezis olarak tanımlanıyor. Bu durumu gelişme geriliği olarak değerlendirebilir ve kabızlık, lekelenmeler ve idrar kaçırma ile birlikte görebiliriz. Birincil enkoprezisin nedenlerine baktığımızda bunun fizyolojik sebeplerden meydana geldiğini söyleyebiliriz. Genellikle fizyolojik faktörlerin neden olduğu bu türünü kabızlığın ve taşma inkontinansının görüldüğü retansif enkoprezis ile ilişkilendirebiliriz. Nedenlerine bakıldığında genetik yatkınlık, beslenme alışkanlıkları (az lifli, çok yağlı ve çok karbonhidratlı ağırlıklı beslenme vb.), bazı enfeksiyonlar ve kabızlığa bağlı ağrılı dışkılamadan oluşan tuvalet korkusunu söyleyebiliriz. Özetle, tuvalet eğitimini tamamlamamış bir çocuğun fizyolojik sebeplerle kabızlık yaşaması ve kabızlığı nedeni ile istemsiz dışkı kaçırmasına birincil enkoprezis diyebiliriz. Birincil enkoprezisin kız ve erkek çocuklarda görülme olasığında bir farklılık yoktur.

Çocuğun daha önce tuvalet eğitimini tamamlamış olduğu ve sonradan görülmeye başlandığı dışkı kaçırma hali ise ikincil enkoprezis olarak tanımlanıyor. Bu durumda genellikle kabızlık ya da çamaşır lekenmelerine yani taşma inkontinansına rastlanmaz ve uygunsuz yerlere bulaşma şeklinde görülür. Birincil enkorprezisin aksine çocuk bu durumu istemli ve farkında olarak gerçekleştirir. Psikososyal ve davranış temelli olan ve sonradan gelişen bu türü aile ve çocuk için daha zorlu bir süreçtir. Çünkü nedenlere baktığımızda çocuğun yaşadığı bir yoğun bir stres vardır. Burada, çocuğun stres etkenlerine, aile ve çevre ilişkilerine ve tuvalet eğitimini sürecinin nasıl geçtiğini, tamamlandığına bakılmalıdır. Tabi ki, her stres faktörü çocuk özelinde olsa bile, bunlara örnek olarak ailedeki değişimler mesela kardeş doğumu ile gerileme, tuvalet eğitiminin çok katı veya çok serbest bir şekilde gerçekleştirilmesi, çocuğunun ev ortamında yaşadığı gerginlikler ya da okula başlama, ev değişikliği vb. verebiliriz. Yani ne kadar istemli olarak tanımlansa da çocuğun yaşadığı stresi boşaltma çabası ya da yaşadığı strese dikkat çekme hali olarak yorumlayabiliriz. Bu durum, erkek çocuklarında kız çocuklarına göre daha sık rastlanmaktadır. İkincil enkoprezisi, tuvalet eğitimini tamamlamış çocuklarda psikolojik temelli sorunlar nedeni ile uygunsuz yerlere farkında olarak dışkı kaçırma olarak özetleyebiliriz.

Enkoprezis tanısı almış çocuklarda başka problemlerin de eşlik ettiğini görebiliriz. En sık rastlanan eş tanılardan biri enürezis yani idrar kaçırmadır. Bununla birlikte Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, Karşıt Olma-Karşı Gelme Bozukluğu, Kaygı bozukluğu, Zeka Geriliği, Davranım Bozukluğu, Kekeleme ve Depresyon gibi tanılara da rastlayabiliriz (Akça, 2009). Bu tanılardan en çok görüleni olan Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu aslında enkoprezis nedenlerinden biri olarak görülmektedir. DEHB olan çocuklarda dikkat süresinin kısa olmasına bağlı olarak rektal gerilemenin fark edemeyerek tuvalete gitmeyi geciktirmesi veya dürtüsel davranışları nedeni ile tuvaletten tamamen boşaltım gerçekleştiremeden kalkması sonucu oluşan kabızlık oluşumu ile birlikte enkoprezis oldukça sık rastlanıyor. 

Tanı Kriterleri

Genelde aileler karın ağrısı, kabızlık ya da ishal nedeni ile çocuk doktoruna başvurur. Enkoprezis’in görülme nedeni ve şekli çocuktan çocuğa farklılık gösterir. Bu nedenle tanının konulması, tipin değerlendirilmesi ve tedavinin planlanması için aileden detaylı hikaye alınır.

Detaylı hikaye, çocuğun hayatında bu durumu tetikleyebilecek nedenleri bulmak için alınır. Detaylı hikayede alınan bilgiler; çocuğun hayatında rutini dışında gerçekleşen bir olayın olup olmaması, tuvalet eğitim hikayesi, şimdi ki tuvalet kullanım tarzı, önceki dışkı kaçırma hikayeleri, evde ve okulda tuvalete erişim ve hijyen durumu, tuvalet korkusunun değerlendirilmesi, dışkı kaçırma şiddeti (miktar ve sıklık gibi), çocuğun beslenme alışkanlığı, ailenin çocuğa ve bu duruma karşı tutumları, çocuğun ve ailenin dışkı kaçırma ile baş etme stratejileri, çocuğun problemi nasıl algıladığı ve tuvalete yaptığı dönemler.

İkinci olarak, fiziksel değerlendirme yapılır. Genellikle kabızlık ile birlikte görüldüğü için rektal ve karın muayenesi yapılır ya da karın grafisi çekilir (bağırsaktaki dışkı miktarının saptanması için). Enkoprezis görülen çocuklarda idrar yolu enfeksiyonları da görülebildiği için idrar tahlilide istenir.

Tedavi Basamakları

Enkoprezisin tipi değerlendirildikten sonra tedavi planı yapılır. Öncelikli olarak aile ve çocuk arasındaki ilişki desteklenmeli ve bu durumun çocuğun suçu olmadığı ama sorumluluğun ona ait olduğu anlatılmalıdır. Aile ve çocuk tedavi süreci hakkında bilgilendirilmelidir. Zaman zaman gerçekçe ve motivasyonel konuşmalar yapılmalıdır. Aileye de çocuğun bu konudaki ilerleyişinin desteklenme ihtiyacı anlatılmalıdır.

Laktasif tedavi, kabızlık ile birlikte görülen enkopresis için kullanılan bir tedavi yöntemidir. Çocuğun (hastanın) bağırsaklarında birikmiş olan dışkı temizlenir. Daha sonrasında dışkının bağırsakta birikmesinin önlenmesi hedeflenir. Bunun için polietilenglikol, laktuloz/laktitol, sena preparatı, bisakodil, metilseluloz, sıvı parafin gibi laktasif ilaçlar 6 ay süreyle uygulanır (Akça, 2009) ve aynı zamanda beslenme alışkanlıkları düzenlenir (lifli beslenme), bol sıvı tüketimi önerilir. Bazı hastalarda laktoz toleransının düşüklüğü nedeni ile süt tüketimi yasaklanır. Davranışçı tedavi ile birlikte yürütülmesinde sonucun daha başarılı olduğu bulunmuştur.

Davranışçı tedavi, hem kabızlığın görüldüğü hem de görülmediği enkoprezis türünde uygulanmaktadır. Bu tedavi yöntemi çocuğun tuvalet korkusunu yenmesi ve dışkılama reflekslerini geri kazanmasını amaçlar. Çocuğun her gün, özellikle yemeklerden sonra tuvalete giderek oturması istenir. Burada ailenin tutumları, tepkileri çok önemlidir. Çocuk dışkıyı tuvalete yaptığında ödüllendirilebilir, altına kaçırma ise görmezden gelinebilir ve temizliğini kendisinin yapması ya da aileden birinin yardımı ile yapması istenebilir. Ayrıca oyun terapisi ya da çocuk odaklı aile danışmalığı da tercih edilen diğer psikolojik destek yöntemlerindedir.

Enkoprezis tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar şunlardır; İmipramin, amitriptilin gibi antidepresanlar ve sisaprid gastroprokinetikler. Ayrıca DEHB tanılı çocuklar içinse Metilfanit, Atomeksetin vb. ilaçlar kullanılmaktadır. DEHB tanılı çocuklar için kullanılan bu ilaçlarda ilk hedef DEHB semptomlarını azaltmak ve buna bağlı olarak enkoprezisi tedavi etmektir. Yapılan çalışmalarda DEHB tanılı çocukların DEHB semptomlarında azalma ve enkoprezis durumunun tamamen kalktığı görülmüştür. Burada önemli olan nokta, ilaçların birden kesilmemesi ve doktorun önerisi üzerine azaltılarak tedavinin bitirilmesidir. Aksi halde sorunun tekrarına rastlanılmaktadır.

Biofeedback tedavisi; enkoprezis görülen çocuklarda genellikle pelvik taban kaslarının gelişmemesi ya da bu kasların kontrolünün kaybedilmesi görülmesi nedeni ile kaslarının fonksiyonunu yeniden kazanması için geliştirilen bir yöntemdir. Biofeedback yönteminde Manometri ya da EMG ölçümleri kullanılır. Bu ölçümler kullanılarak pelvik kasların işlevi ölçülür. Burada kullanılan cihazlar işitsel, görsel ya da sözel olarak geribildirim verir ve egzersizler ile normal dışkılama öğretilir. 

Diğer tedavi yöntemleri ise masaj tedavisi, probiyotikler, elektriksel sinir uyarımı, refleksoloji ve akupunktur olarak bilinsede henüz etkileri hakkında fazla bilgi edinilmemiştir. (Akça, 2009)

Enkoprezis tedavisi uzun süreli bir süreçtir. Türkiye’de yapılan bir araştırmada enkoprezis tedavi başlangıcından sonraki altı yıl içerisinde %83’ünde tamamen iyileşme, %12’sinde semptomlarda azalma görülmüştür (Akça, 2009). Tamamen iyileşme ise ortalama 21 ayda gerçekleşmektedir. Son olarak 16 yaş ve üzerinde enkoprezis görülmesi çok nadir olduğu bilinmektedir.

Enkoprezis, çocuklarda fizyolojik ya da psikolojik sebepli olarak ortaya çıkan kronik bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlıkla birlikte başka rahatsızlıklarda görülebilmektedir ve bu durum hem çocuk hem de aile için olumsuz ve yorucu bir süreçtir. Çocuğun gözleminin iyi yapılması, en erken şekilde doktora götürülüp tedavinin belirlenmesi ile tedavi basamakları dikkatli bir şekilde takip edilmelidir. Çocuğun durumuna uygun tedavi yöntemi ve ailenin tutumları oldukça önemlidir.

........

AKÇA, Ö. F. Y., & AYSEV, A. T. D. Enkoprezis tanısı alan çocukların komorbid psikopatolojileri, aile özellikleri, anne-babaların kişilik özellikleri ve psikiyatrik belirtilerinin araştırılması (Doctoral dissertation, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı).

TÜZÜN, Ç., TİKİZ, C., ÜNLÜ, Z., & KASIRGA, E. (2005). Standart tedavilere dirençli enkoprezisli çocuklarda davranış düzenleme programı ve basınç biofeedback yönteminin etkinliği. Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Dergisi51(3), 103-107.

ÖZDEMİR, F. D., İŞERİ, E., GÖKÇE, E., DEMİROĞULLARI, B., KOÇKAR, A. İ., BAĞBANCI, B., & DALGIÇ, B. (2005). Enkoprezisi olan çocukların tedavisinde davranışçı terapi ve ilaç tedavisinin etkinliklerinin karşılaştırılması. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi12(3), 121-129.


Yayınlanma: 25.05.2021 20:19

Son Güncelleme: 25.05.2021 20:19

Psikolog

Yağmur

MUMCU

Psikolog

( )( )( )( )( )

Uzmanlıklar:

Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Çocuk Eğitimi İle İlgili Sorunlar , Dışa-Atım Bozuklukları (Enürezis ve Enkoprezis)
Online Terapi
Hizmet vermiyor
Yüz Yüze Terapi
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...

Obsesif-kompulsif bozukluk (okb): takıntıların pençesinden kurtulmak mümkün mü?

Obsesif-Kompulsif Bozukluk, toplumda genellikle yanlış anlaşılan ancak ciddi etkileri olan bir rahatsızlıktır. Türkiye'de ruh sağlığı bilincinin artması ile birlikte, OKB ve benzeri bozuklukların tedavi edilebileceği ve yönetilebileceği konusunda farkındalık artmaktadır. Ne var ki, birçok kişi hâlâ bu bozukluğu sadece "temizlik takıntısı" ya da "hassasiyet" gibi yüzeysel tanımlarla açıklamaya çalışmaktadır. Oysa OKB, bireyin düşünce ve davranış dünyasını derinden etkileyen, karmaşık bir yapı taşır. Kişi çoğu zaman bu düşüncelerin mantıksız olduğunun farkındadır; fakat buna rağmen içsel bir baskı ile aynı davranışları tekrar etmek zorunda hisseder. Bu durum yalnızca bireyin iç dünyasında değil, aile ve iş yaşamında da ciddi sorunlara yol açabilir.Hepimizin zaman zaman aklına takılan düşünceler ya da tekrar eden alışkanlıkları vardır. Ancak bu düşünceler ve davranışlar hayatımızın her alanını kontrol altına almaya başladığında, "takıntı" boyutuna ulaşabilir. Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB), insanların gündelik yaşamlarını zorlaştıran ve toplumda yanlış anlaşılan bir ruh sağlığı sorunudur. Türkiye'de her 100 kişiden 2-3'ü, hayatlarının bir döneminde OKB belirtileri göstermektedir. Bu makalede, OKB'nin ne olduğunu, belirtilerini ve tedavi yöntemlerini ele alacağız.Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB) Nedir?OKB, obsesyonlar (takıntılar) ve kompulsiyonlar (zorlantılar) ile karakterize edilen bir ruh sağlığı bozukluğudur.Obsesyonlar: Kişinin istemeden aklına gelen, rahatsız edici ve tekrarlayan düşünceler, dürtüler ya da hayallerdir. Örneğin, sürekli olarak kirlenme korkusu, başkalarına zarar verme düşüncesi veya düzen takıntısı.Kompulsiyonlar: Obsesyonların yarattığı kaygıyı azaltmak için yapılan tekrarlayıcı davranışlar veya zihinsel eylemlerdir. Örneğin, sürekli elleri yıkamak, belirli bir düzenle eşyaları sıralamak ya da belirli kelimeleri içinden tekrar etmek.OKB'ye sahip bireyler, obsesyonlarının mantıksız olduğunu bilirler; ancak bu düşünceleri kontrol etmekte zorlanırlar. Bu durum, zamanla günlük yaşamlarını olumsuz etkileyerek iş, okul ve sosyal ilişkilerde sorunlara yol açabilir.Türkiye'de OKB: Tabular ve Gerçekler:Türkiye'de ruh sağlığı üzerine konuşmak, özellikle OKB gibi daha az bilinen bozukluklar söz konusu olduğunda hala tabu olabilir. Birçok kişi, yaşadığı belirtileri "temizlik takıntısı" ya da "aşırı titizlik" olarak görmezden gelir ve profesyonel yardım aramaz.Toplumsal Önyargılar: OKB, çoğunlukla abartılı titizlik ya da mükemmeliyetçilik olarak algılanır. Ancak, OKB'nin altında yatan kaygı ve kontrol edilemeyen düşünceler, bireyin yaşam kalitesini ciddi anlamda düşürebilir.Yardım Arama Davranışları: Türkiye'de psikolojik destek arayanların sayısı giderek artsa da, hala birçok kişi "delirme" ya da "zayıflık" olarak algılanacağı korkusuyla yardım almaktan çekinir.OKB Belirtileri: Kendinizde veya Sevdiklerinizde Fark EdinOKB'nin belirtileri kişiden kişiye değişebilir, ancak en yaygın belirtiler şunlardır:Kirlenme ve Temizlik Obsesyonları: Sürekli mikrop kapma ya da hastalanma korkusu ile aşırı el yıkama veya yüzeyleri dezenfekte etme.Kontrol Etme Davranışları: Kapının kilitli olup olmadığını defalarca kontrol etme, ocağın kapalı olduğundan emin olmak için tekrar tekrar bakma.Simetri ve Düzen Takıntıları: Eşyaların belirli bir düzende olmasını istemek, her şeyin mükemmel simetriye sahip olması gerektiğine inanmak.Zarar Verme Korkusu: Sevdiklerine zarar verme düşüncelerinden korkmak, bu yüzden kesici aletlerden uzak durmak.Tekrar Eden Düşünceler ve Ritüeller: Belirli bir kelimeyi, sayıyı veya hareketi tekrar etmek (örneğin, 7 kez kapıya dokunmak) aksi halde kötü bir şey olacağına inanmak.OKB ile Yaşam: Neler Yapılabilir?OKB, tedavi edilebilir bir bozukluktur. Türkiye'de de giderek daha fazla uzman, OKB'yi etkili bir şekilde yönetebilmek için farklı terapi yöntemleri sunmaktadır.Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): OKB'nin en etkili tedavi yöntemlerinden biri olarak kabul edilir. BDT, kişiye obsesyonlarını tanımayı ve bu düşüncelerin hayatını kontrol etmesine izin vermemeyi öğretir. Maruz Bırakma ve Tepki Önleme (ERP) adı verilen özel bir teknik, kişinin korktuğu durumlara yavaş yavaş maruz kalmasını ve kompulsiyonlarını yapmamasını hedefler.İlaç Tedavisi: Özellikle serotonin seviyesini düzenleyen antidepresanlar, OKB belirtilerinin hafifletilmesine yardımcı olabilir. Ancak ilaç tedavisi, genellikle terapi ile birlikte önerilir.Destek Grupları: OKB yaşayan diğer insanlarla bir araya gelmek, kişinin yaşadığı deneyimleri paylaşmasına ve başa çıkma stratejileri öğrenmesine olanak tanır. Türkiye'de çeşitli ruh sağlığı dernekleri ve online platformlar bu tür destek grupları sunmaktadır.OKB ile Baş Etmek İçin İpuçları: OKB'yi yönetmek zorlu olabilir, ancak bazı stratejiler bu süreci kolaylaştırabilir:Gerçekçi Hedefler Belirleyin: OKB'yi tamamen ortadan kaldırmak zor olabilir, bu yüzden küçük adımlar atarak belirtileri hafifletmeye odaklanın.Kendinize Karşı Nazik Olun: OKB, sizin kontrolünüz dışında gelişen bir durumdur. Kendinizi suçlamak yerine, iyileşme sürecinde sabırlı olun.Günlük Rutinler Oluşturun: Belirli bir günlük rutin, kaygıyı azaltabilir ve obsesyonların yoğunluğunu hafifletebilir.Profesyonel Yardım Almaktan Çekinmeyin: OKB, utanılacak bir durum değildir. Bir uzmandan yardım almak, yaşam kalitenizi artırabilir. Yakınların Rolü: Destek mi, Tetikleyici mi? OKB’li bireylerin yakın çevresinin tutumu, iyileşme sürecinde belirleyici olabilir. Aile bireylerinin farkında olmadan kompulsiyonlara eşlik etmesi, sorunu pekiştirebilir. Bunun yerine, sabırlı, anlayışlı ve sınır koyan bir tutum, hem kişiye destek olur hem de terapi sürecinin etkinliğini artırır. Yakınlar için hazırlanmış psikoeğitim programları, bu noktada önemli bir boşluğu doldurmaktadır.Ayrıca, OKB sadece bireyin kendi yaşamını değil, yakın çevresini de etkileyebilir. Aile üyeleri, kişinin ritüellerine istemeden dahil olabilir ya da çatışmalar yaşayabilir. Bu nedenle, OKB tedavisinde aile eğitimi ve aile temelli terapiler de önemli bir yer tutar.Son olarak, toplumsal farkındalığın artması ile birlikte, OKB yaşayan bireylerin damgalanmasının önüne geçilmesi büyük önem taşır. OKB’li bireylerin yaşadığı zorlukların anlaşılması, toplumsal empatiyi de beraberinde getirir. Medyada doğru temsillerin artması, bu alandaki damgalamayı azaltabilir. Aynı zamanda, okullarda ve iş yerlerinde ruh sağlığı farkındalığını artırmak, erken müdahale için fırsatlar sunar. OKB ile yaşamak zorlayıcı olsa da, doğru bilgi ve destekle yönetilebilir bir süreçtir.Unutulmamalıdır ki, her takıntı OKB değildir; ancak kişinin yaşamını kısıtlayan, tekrarlayıcı düşünce ve davranışlar profesyonel yardım gerektirir. İyileşme mümkündür ve destek almak bir zayıflık değil, cesaret göstergesidir.

Etiketlenmiş Bir Kalp: Değersizlik Temel İnancı

İnsanın psikolojik varoluşu yalnızca hayatta kalma çabasına değil, aynı zamanda anlamlı, sevilmeye layık ve değerli hissetme ihtiyacına da dayanır. Bu, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde “saygı” düzeyinde karşılık bulur. Ancak bu ihtiyaç karşılanmadığında birey yalnızca dışsal olarak zorlanmaz; içsel bir çatışmaya, derin bir “yetersizlik” ve “değersizlik” hissine gömülür.Değersizlik duygusu; bireyin benlik algısını, insan ilişkilerini, yaşamdan aldığı doyumu ve karar verme mekanizmalarını doğrudan etkileyen bir psikolojik deneyimdir. Genellikle dile dökülmeyen, ancak kişinin tüm varoluşunu şekillendiren bir “sessiz inanç” biçimindedir:“Ben önemli değilim.”“Ben sevilecek biri değilim.”“Ne yaparsam yapayım yeterli olmayacağım.”Bu tür inançlar, zamanla bireyin yaşamını pasifçe yöneten bir arka plan senaryosuna dönüşür.Değersizlik Duygusunun Psikolojik KaynaklarıModern psikoterapi kuramları değersizlik duygusunun genellikle erken dönem yaşantılardan beslendiğini ve çoğunlukla çocuklukta temellendiğini kabul eder. Şema Terapi kuramına göre, “kusurluluk/utanç şeması”, “onay arayıcılık şeması” ve “duygusal yoksunluk şeması” gibi yapılar, bu duygunun temelini oluşturur.Peki bu şemalar nasıl gelişir?Koşullu Sevgi:“Seni ancak başarılıysan, yeterliysen, usluysan severim.”Bu mesajı alan çocuk, değerinin koşullara bağlı olduğunu öğrenir. Kendi içsel varlığıyla değil, davranışlarıyla kabul gördüğünü hisseder.Kıyas ve Eleştiri:“Sen neden abin gibi değilsin?”Sürekli eleştirilen ve başkalarıyla kıyaslanan çocuklar, kendilerini hep bir adım geride hisseder. Bu da öz-değerin zedelenmesine yol açar.Duygusal İhmal:Duygularının görülmediği, önemsenmediği, yok sayıldığı ortamlarda büyüyen birey, varlığının “bir anlamı olmadığını” düşünmeye başlar.Travmatik Yaşantılar:İstismar, ihmal, alay edilme ya da terk edilme gibi olaylar, bireyin öz-değerini doğrudan hedef alır. Birey, başına gelen olumsuzlukların kendi yetersizliğinden kaynaklandığını sanarak derin bir değersizlik duygusu geliştirir.Bu yaşantılarla şekillenen birey, yetişkinlik döneminde de aynı döngüyü sürdürme eğilimindedir. Sevilmek, onaylanmak, görünür olmak için bir şey yapmak zorunda hisseder. Ama insanın temel değeri, yalnızca "var olmasıyla" ilgilidir. Bu, sadece terapötik değil, varoluşsal bir ilkedir.Değersizlik Duygusunun Yaşama Etkileri:Değersizlik duygusu, zamanla bireyin sadece iç dünyasında değil, dış dünyayla kurduğu ilişkilerde de belirleyici olur:İlişkilerde Aşırı Özveri:Sınır koyamayan, “hayır” diyemeyen birey, karşısındakini memnun ederek değer kazanacağını sanır.Onay Bağımlılığı:Karar verirken, seçim yaparken, hatta ne hissedeceğini belirlerken bile başkalarının onayını gözetir. Kendi iç sesi kısılmıştır.İlişkisel Geri Çekilme:Samimi ilişkilerden kaçınır çünkü “beni sevecek, olduğum gibi kabul edecek biri olmaz” düşüncesiyle kendini sabote eder.İş Yaşamında Aşırı Performans:Sürekli bir şey başarma ihtiyacı hisseder. Bu, zamanla tükenmişliğe ve duygusal yorgunluğa yol açar.Bedensel Yansımalar:Yapılan araştırmalar, kronik değersizlik hissinin depresyon, anksiyete bozuklukları, psikosomatik hastalıklar ve stresle ilişkili fizyolojik sorunlarla bağlantılı olduğunu ortaya koymuştur (APA, DSM-5, 2013).Psikoterapi Sürecinde Değersizlikle Çalışmak:Değersizlik hissi bir duygudan ziyade bir “inanç sistemi” gibi işler. Bu inanç, bireyin kimliğine entegre olmuş, çoğu zaman sorgulanmaksızın kabul edilmiştir. Bu nedenle terapi sürecinde amaç, sadece bireyin kendini iyi hissetmesini sağlamak değil, bu inanç sistemini sorgulatmak ve alternatif bir benlik algısı geliştirmektir.Bazı Terapötik Yaklaşımlar:Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT):“Ben değersizim” gibi otomatik düşünceler sorgulanır ve alternatif düşünceler geliştirilir.Şema Terapi:Çocuklukta oluşmuş kusurluluk, yetersizlik, dışlanma gibi şemalar yeniden yapılandırılır. Özellikle “yeniden ebeveynlik” çalışmaları bu süreçte önemli rol oynar.İnsancıl Terapi (Carl Rogers):Koşulsuz kabul ve empatik dinleme yoluyla bireyin içsel değer duygusunun yeniden inşa edilmesi hedeflenir.Varoluşçu Yaklaşımlar (Frankl):Kişiye “değerli olmak için neden yaşıyorsun?” sorusunu sordurarak, yaşamla kurduğu ilişkiyi yeniden anlamlandırmasına yardımcı olur.Toplumun Değersizlik Hissine Katkısı:Bireyin yaşadığı değersizlik duygusu, yalnızca kişisel geçmişiyle değil; içinde bulunduğu toplumla da ilgilidir. Performansın değerle, dış görünüşün sevgiyle, itaâtin güvenle karıştırıldığı bir kültürel ortamda, insan kendini koşulsuz değerli hissetmekte zorlanır.Özellikle sosyal medya kültürü, bu değersizlik duygusunu daha da pekiştirmektedir. Görünmeyen, beğenilmeyen, etkileşim almayan birey, içsel olarak “yetersizim” mesajını alır.Sonuç Yerine: Değersizlikten Değere Yolculuk:Değersizlik duygusu, sadece bireysel bir yara değil; insani varoluşun en temel mücadelelerinden biridir. Bu duygu, bizi başkalarının gözüyle kendimize bakmaya zorlar. Ancak iyileşme, başkasının aynasında değil, kendi iç sesimizde saklıdır.Terapötik süreç, bir “yeniden görme” sürecidir. Birey, yıllarca kendisine yüklenmiş anlamları sorgular, atfedilen rollerden sıyrılır ve kendini yalnızca var olduğu için değerli hissetmeye başlar. Bu, kolay değildir. Ancak mümkündür.Çünkü insan, sadece olduğu için değerlidir.Ve bu değeri fark etmek bazen bir ömür sürebilir.Ama o değer görüldüğünde, yaşam da dönüşür.Bu noktada, bireyin değersizlik duygusuyla başa çıkabilmesi için yalnızca terapiye değil, aynı zamanda anlamlı insan ilişkilerine, destekleyici çevrelere ve içsel bir dönüşüm sürecine ihtiyacı vardır. İyileşme; sadece eski inançların sorgulanmasıyla değil, aynı zamanda yeni deneyimlerin yaşanmasıyla da mümkün olur. Birey, zamanla koşulsuz kabul gördüğü ilişkilerde, sınır koyabildiği deneyimlerde ve kendi iç sesine kulak verebildiği anlarda yeni bir benlik algısı inşa etmeye başlar. Bu, geçmişin izlerini silmek anlamına gelmez; aksine, o izlerle birlikte kendini kabul etmeyi öğrenmek anlamına gelir.Aynı zamanda kişinin kendilik hikâyesini yeniden yazması, kendine dair daha gerçekçi ve şefkatli bir anlatı oluşturması önemlidir. Travmalarla örülmüş bir geçmiş bile, anlamlandırıldığında onarıcı bir güce dönüşebilir. Çünkü insan yalnızca yaşadıklarıyla değil, yaşadıklarını nasıl yorumladığıyla da şekillenir.Buna ek en büyük özgürlük, başkalarının gözlerinden kurtulup kendimize çıplak bir dürüstlükle bakabildiğimizde başlar. Çünkü hakikat, çoğu zaman en içte gizlidir.Sonuç olarak, değersizlik hissiyle yüzleşmek cesaret ister. Ama bu yüzleşme, bireyin kendine ait en derin gerçekliğiyle temas kurmasına ve kendiyle barışmasına zemin hazırlar. İşte bu barış, dönüşümün başlangıcıdır.

Travmalarımız, Biz ve İyileşme

Hayatta bazen beklemediğimiz, bizi şaşırtan olaylarla karşılaşabiliriz. Bu bazen bir kayıp, bazen bir kaza, bazen bir ayrılık veya bambaşka bir şey olabilir. Bu da bizi derinden etkileyecek duygu yüklüsonuçlara yol açabilir ve bu duygularımız bizimle uzun süre var olabilir. Ayrıca yaşanılan olay sadece duygusal olarak değil, zihinsel ve fiziksel olarak da çeşitli etkilere neden olabilir. Her türlü etki geçici olabileceği gibi bazen geçmesi uzun süreler de alabilir. İşte bu uzun, yoğun ve bizi sarsıcı yaşantılarımıza “travma” adı verilir.Yaşanılan her türlü olay, bu olayı yaşayan bireyleri çeşitli şekillerde ve farklı duygular doğurarak etkileyebilir. Aynı olay birini mutlu edebilirken diğer kişiyi üzebilir, bir başkası için sıradan bir durum iken farklı bir insan için derin ve kolay kolay atlatılamayacak bir etkiye neden olabilir.Her insan farklıdır; her insanın yaşantısı, beklentisi, psikolojik sağlamlığı, destek arayışı, etkilendiği ve etkilenmediği durumlar farklı ve çeşitlidir. Bu da herkesin her olaydan farklı şekillerde sonuçlar çıkarmasını açıklayabilir.Travma Nedir?Travma, bireyde fizikseli, duygusal ya da psikolojik olarak normal olaylardan farklı ve derin bir etki bırakan durumlardır. Bu durumlar genellikle beklenmedik, aşırı stres yaratan olaylar ile oluşurve kontrol edilemez. Yaşanan travmatik durumlar kişide çeşitli etkilere yol açar. Fizikseltravma; yaralanma, doğal afetler gibi durumlarda etkili olur. Psikolojiktravmaise; ciddi duygusal etki yaratan şiddet, istismar, ani kayıplar veya savaş gibi durumlarda ortaya çıkarNeden Travma Yaşarız?Her türlütravma, herkeste farklı nedenlerle ortaya çıkabilir.Fizikseltravmalargenellikle dışsal bir kuvvetin ani bir durumda şiddetli bir şekilde fiziki etkisi sonucunda meydana gelir. Trafik kazaları, düşme, yaralanma, spor kazaları, iş kazaları, doğal afetler, saldırı ve fiziksel şiddet, fizikseltravmalaraörnek gösterilebilir. Butravmalarhızlı tıbbi müdahale gerektiren sonuçlara da yol açabilir.Psikolojiktravmalarise kişinin fiziksel durumundan önce duygusal ve zihinsel dengesini etkiler. Cinsel, psikolojik veya fiziksel istismar, doğal afetler sonucu yaşam şekilleri, savaşlar, krizler, sevilen birinin kaybı gibi durumlar psikolojiktravmayaneden olabilir. Çocukluk döneminde yaşanan ihmal ve istismar, ebeveyn ayrılığı, duygusal taciz gibi durumlar da yetişkinlikte psikolojiktravmanedeni olabilir.Travmanın Belirtileri Nelerdir?Travmanın etkileri kişileri farklı şekillerde etkileyebilir. Bazı kişilertravmalarındanolay sonrasında etkilenirken bazıları uzun yıllar sonra etkilerini hissedebilir.Hafıza sorunları, sosyal ilişkilerde problemler gibi durumlar uzun süreli etkileri iken, uykusuzluk vekabuslarkısa süreli etkilerdendir. Travma, kişilerin günlük yaşamına ve sosyal hayatına devam etmesini zorlaştırabilir.Travmanın etkileripsikolojik, zihinsel, duygusal veya fizikselgözlemlenebilir. Bu etkiler ve etkilerin şiddeti kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. En sık karşılaşılantravmabelirtileri şu şekildedir:•Uyuyamamak,•Tetikte olma ve aşırı irkilmek,•Sürekli korku ve endişe halinde olmak,•Kas spazmları,•Uzuvlarda ağrı ve yaralanmalar,•Konsantrasyon ve dikkat sorunları,•Kabusgörmek,•Sinirlilik, öfke patlamaları,•Belirli olay, durum, yer ya da kişilerden kaçınmak,•Başağrıları ya da mide sorunlarıgibi çeşitlietkilerioluşabilir.Travmalar Kalıcı Mıdır?Etkilerinden ve çocukluk yaşantısındanaktarılantravmalardansöz ettikten sonra, travmaların kalıcı olduğunu düşünmek kaçınılmazdır. Ancaktravmalarkalıcı etkilere yol açsa da, bu durum kişiye bağlıdır diyebiliriz. Kişi iyileşmeye açıksa, profesyonel destek alıyorsatravmanınetkileri azaltılabilir ya da kişi bu süreci kontrol edebilir hale gelebilir. Travmanın kişiye etkisi, şiddeti, kişinin psikolojik dayanıklılığı ve kişinin stres karşısında baş etme becerileri,travmalarınkalıcılığını etkileyen faktörlerdendir.Travma tedavi edilmediği durumlarda kişideanksiyete, yoğun depresyon vetravmasonrası stres bozukluğu gibi sorunlara veya fiziksel rahatsızlıklara yol açabilir. Ayrıca bu süreçte kişinin iş, sosyal ve kişisel hayatında da aksamalar meydana gelebilir.İyileşme Mümkün Müdür?Travma, kısa vadeli etkilere yol açacağı gibi uzun soluklu etkilere de neden olabilir. Hemen oluşabileceği gibi uzun zaman sonra da ortaya çıkabilir. Ancaktravmafark edildikten sonra müdahale edildiği takdirde iyileşmek mümkündür. Travma, değişikliğe neden olur, olumsuz etkiler göstererek kişiyi değiştirebileceği gibi müdahale edildiğinde vetravmanınzihinsel olarak yeniden yapılandırılması gibi değişikliklere de neden olur.Travma yaşayan kişinin, iyileşme talebi ve bu doğrultudaki arayışı iyileşmenin en önemli basamağıdır. Buna ek olarak zaman ve doğru destekle kişi,travmanınetkilerini en aza indirebilir, işlevsel hayatına dönüş yapabilir, ilişkiler kurmaya başlayarak hayata yeniden umutla bakabilir.İyileşme her zaman bir doğrultuda ilerlemez. Bu süreçte iniş ve çıkışların olması normaldir. İyileşme sürecindetravmayayönelik anılar gün yüzüne çıkabilir. Bu dalgalanmalar sürecin kaçınılmaz bir parçasıdır. Önemli olan bu iniş ve çıkışları kabullenerek iyileşme çabasıdır.Travmaya Yönelik Destek Almak İyileşme Sürecini Nasıl Etkiler?Zaman, bazı yaraların ilacıdır. Ancak bazı durumlar ve yaşantılar karşısında zaman yeterli olmayabilir. Travma, kişilerde büyük etkilere neden olabilir. Bu sebeple kişinin birileriyle budurumu konuşma isteği oluşabilir. Bu konuşulan kişiler bazen aile dostu bazen arkadaşlar olabilir. Yakın ve sosyal çevrenin,travmalarkarşısında etkileri azımsanamayacak kadar büyüktür. Ancakuzun süreli çözümlere ulaşmak için profesyonel bir destek almak gerekir. Uzman desteği almak, büyük ve önemli bir adımdır. Sürecin etkililiği ve uzunluğu, kişide etkili ve geliştirici sonuçlar doğurur. Kişinin öz saygısının artmasında, özgüveninin yeniden oluşmasında; kısaca iyileşme sürecinin başlaması yönünde etkili bir adımdır.Bedenimiz Bize Ne Söyler?Travma, sadece duygularımızda, zihnimizde yer almaz; bedenimiz detravmadanetkilenir. Kalp ritminin artması, kas ağrıları, mide sorunları, nefes alma zorluğu gibi fiziksel belirtiler;travmanınbedene yansımış şekli olabilir. Bu nedenle bedenimizde meydana gelen bu değişiklikleri tanımak, anlamak ve iyileştirme yönünde adım atmak,travmanıniyileşmesine yardımcı olur. Rahatlama egzersizleri, yoga, yürüyüş, temiz hava almak gibi basit ama etkili yöntemler, kişinin bedenini ve iyileşme sürecini olumlu yönde etkilemektedir.Travmada ve Sonrasında İyileşme SüreciTravmalar bize kötü anılar çağrıştırsa da bunlar bizim için olumlu deneyimlere çevrilebilir. Kişinintravması, başa çıkma şekli ve bu süreçlerde öğrendikleri, hayatının her anında her zaman kullanabileceği bilgi ve deneyimlerdir. Bu süreç,kişide çeşitli değişikliklere yol açar. Bu değişiklikler kimi zaman öğrendiği şeyler, kimi zaman kaybettiği şeyler olabilir. Bazen ilişkileri değişir, bazen hayata bakış açısı değişir, bazen de kişi, kendisi değişir. Yaşanılanlar veya öğrenilenler, her zaman bizi zayıflatmaz; aksine bazen bizim yeniden şekillenmemizde yardımcı olur.Travma, her zaman olumsuz sonuçlanmaz; iyileşme süreciyle birlikte olumsuz parçaların olumlu şekle gelmesi mümkündür.

Pelin BAYIN 06.05.2025