Ölüm korkusu yalnızca kişinin kendi ölümünden korkması olarak gözlemlenmez. Ayrıca sevdiklerini kaybetmekten korkmak şeklinde de ölüm korkusu açığa çıkabilir. Özellikle de yeni doğum yapmış anneler bebekleri çok sağlıklı olsa dahi bebeklerinin ölmesinden korkabilir. Ya da ebeveynlerinin yaşı büyük olan bireyler anne ve babalarının ölmesinden korkabilir. Bu tür durumlar aslında normaldir. Ancak bir kaygı bozukluğu ya da anksiyete şeklini almadan önce ölüm korkusunun önüne geçmek gerekir. Ölüm korkusu temelde kişilerin ölümden korkmasıdır. Oldukça basit olan bu durum, çocuklardan yaşlılara kadar her yaştan kişide görülebilir. Farklı nedenlere bağlı olarak görülen ölüm korkusu özellikle de çevrenin etkisi nedeniyle tetiklenir. Bu durum ölmekten ya da ölümcül derecede hastalanmaktan korkma ile kendini gösterebilir. Ayrıca etrafındaki önemli kişilerin ölmesinden korkmak da ölüm korkusuna dahildir. Bir kaygı bozukluğu olarak görülen ölüm korkusu, kişinin tüm hayatını ölmekten korkması üzerine planlamasına neden olabilir.
Terleme, titreme, nefes almakta zorlanma, çarpıntı, karın ağrısı, kollarda ağrı, baş dönmesi, kasılma, hissizleşme, uyuşma, üşüme, ateş basması, bulantı, felç gibi kasılma, göğüste baskı hissi gibi pek çok farklı his aynı anda panik atak sırasında hissedilebilir. Bu farklı durumların her biri kişiye kalp krizi geçirdiğini hissettirebilir. Panik atak geçirenler genellikle kalp krizi geçirdiğini zannettiğini söylemektedir. Bu ataklar sırasında sakin olmaya çalışmak önemlidir. Bireylerin sabit bir noktaya bakarak sakin kalması, yardım istemesi ve hastaneye gidene kadar da derin derin nefes almaya çalışması gerekir. Bireyler ancak bu şekilde panik atak anında sakinleşebilir ve panik atağın sorunsuz şekilde atlatılmasını sağlayabilir.
Kişiler özellikle de erken ergenlik döneminde ve ergenlik döneminin içinde sevdiklerini ya da sevdiğini birini kaybettiyse ölüm korkusunun çok daha büyük çaplı yaşanması mümkündür. Bu aslında ölüm korkusunun en büyük çevresel faktörlerinden biridir. Birey bu şekilde ölüm ile yüzleşir ve ölümün nasıl bir olay olduğunu da yakından görür. Bu nedenle de ölüm ile ilgili olan kalıpların doğrularını ya da yanlışlarını çok daha yakından kavrar. İlerleyen dönemlerde bu kayıplar unutulamazsa ve aşılamazsa kişiler ölüm korkusunu bir kaygı bozukluğuna dönüştürebilir. Bu konu ile ilgili anksiyete gelişmesi de mümkün hale gelir. Yaşanan kayıplar özellikle de yakın aile içinden ya da arkadaş çevresinden olursa çok daha etkileyicidir. Anneanne, dede, babaanne gibi aile büyüklerinin ölümü ise kişilerde bu kadar etkili olmayabilir. Anne, baba, kardeş ya da yakın arkadaşların kaybı ise özellikle de çocuklarda büyük etkiye sahiptir. Bu durumda çevrelerinde sevdikleri herkesi kaybetmekten korkabilirler.
Yaşanan ciddi hastalıklar ya da ciddi hastalığa sahip sevdiklerinin olması da kişileri büyük ölçüde etkiler. Özellikle de kanser gibi hastalıklar bireylerde mevcutsa ya da yakınlarında kanser gibi ciddi hastalıkları gördüyseler kişilerin ölüm korkusunun da güçlü hale gelmesi mümkündür. Bu korkunun ilerleyen dönemde hastalığın ciddiyetine göre artması da mümkündür. Hastalık eğer gerilerse ve iyileşirse kişilerin ölüm korkusunu yenmesi de çok daha kolay hale gelecektir. Hastalığın fiziksel belirtileri ve etkilerinin büyük çaplı olması da kişilerin ölümden korkmasını tetikler. Özellikle de ergenlik dönemindeki kişilerin bu duruma tanık olması, nasıl öleceği üzerine düşünmesine neden olmaktadır. Nasıl öleceği üzerine düşünen gençler acı çekebileceklerini düşünebilirler. Aynı şekilde kendilerinin de ölümcül bir hastalığa sahip olup acı çekerek öleceklerini düşünebilirler. Bu durumda gençlerin acı çekmemek ya da bir ölüm belirsizliği ile yaşamamak için intihara teşebbüs ettikleri dahi görülmüştür. Bundan dolayı ölüm korkusu yaşayabilecek olan her yaştan kişinin psikolojik destek alması büyük öneme sahiptir.
Kişilerde görülen ölüm korkusu genellikle yaş ilerledikçe etkisini arttırır. Özellikle de yetişkinlik döneminde görülen ölüm korkusu, yaş ilerledikçe etkisini daha da arttırır. 40’lı yaşlardan sonra ölüm korkusu etkisini arttırarak kişinin günlük yaşamına dahi etki eder hale gelebilir. Buna bağlı olarak pek çok fiziksel ve ruhsal rahatsızlık da aslında ölüm korkusunun bir ekstrası olarak görülebilmektedir. Yaşlanan kişiler hayatlarında neler yaptıklarını, neler yapamadıklarını, doğru ve yanlışlarını gözden geçirmeye başlar. Anılarını gözden geçiren kişiler henüz ölmek için genç olduklarını, yapacakları çok şey kaldığını düşünebilir. Bu kimi zaman yaşlı kişilere motivasyon bile sağlar. Ancak ölüm korkusunun gelişmesine de neden olabilir. Ölüm korkusu geliştiği zaman ise kişiler kendilerini suçlayabilir. Ölmekten aşırı korktukları için çeşitli rahatsızlıklara sahip olabilir. Bu tür durumlar yaşlanan kişiler için büyük bir risk oluşturmaktadır.
Kişiler kaza, doğal afet ve benzeri pek çok ölüme yakın deneyim yaşayabilir. Bu deneyimler aslında kişilerin zaman zaman ölüm korkusu ile yüzleşmesinde de faydalı şekilde çalışsa da çoğunlukla ölüm korkusunun şiddetlenmesine neden olur. Bu ölüme yakın deneyimler travma etkisi yaratır. Bu nedenle de aslında kişiler pek çok farklı ruhsal sorun geliştirebilirler. Örneğin bu deneyimlerin bir travmaya dönüşmesi sonucu obsesif bozukluk gelişebilir. Kişiler sosyal fobi geliştirebilir. Buna benzer pek çok fobinin ya da psikolojik rahatsızlığın görülmesi olasıdır.
Hemen hemen her yaştan kişide ölüm korkusunun görülmesi mümkündür. Yine de ergenlik dönemlerinde ve yaşlılık dönemlerinde ölüm korkusunun çok daha ağır bastığı gözlemlenmiştir. Çocuklarda ya da yetişkinlerde de elbette ki ölüm korkusu görülebilir. Bu korkunun çocuklarda görülmesi için dış etkenler önemlidir. Çocukların zihninde bir ölüm kavramı mevcut değildir. Yakın çevreden birini kaybetmesi, tanıdığı birinin ölmesi, kendisinin ölüme yakın bir deneyim yaşaması çocukta ölüm kavramının ortaya çıkışını tetikler. Bu nedenle de çocukluk deneyimlerinin ölüm korkusu üzerinde önemli bir etken olduğu söylenebilir.
Kişiler özellikle de erken ergenlik döneminde ve ergenlik döneminin içinde sevdiklerini ya da sevdiğini birini kaybettiyse ölüm korkusunun çok daha büyük çaplı yaşanması mümkündür. Bu aslında ölüm korkusunun en büyük çevresel faktörlerinden biridir. Birey bu şekilde ölüm ile yüzleşir ve ölümün nasıl bir olay olduğunu da yakından görür. Bu nedenle de ölüm ile ilgili olan kalıpların doğrularını ya da yanlışlarını çok daha yakından kavrar. İlerleyen dönemlerde bu kayıplar unutulamazsa ve aşılamazsa kişiler ölüm korkusunu bir kaygı bozukluğuna dönüştürebilir. Bu konu ile ilgili anksiyete gelişmesi de mümkün hale gelir. Yaşanan kayıplar özellikle de yakın aile içinden ya da arkadaş çevresinden olursa çok daha etkileyicidir. Anneanne, dede, babaanne gibi aile büyüklerinin ölümü ise kişilerde bu kadar etkili olmayabilir. Anne, baba, kardeş ya da yakın arkadaşların kaybı ise özellikle de çocuklarda büyük etkiye sahiptir. Bu durumda çevrelerinde sevdikleri herkesi kaybetmekten korkabilirler.
Ergenlik döneminde görülen ölüm korkusu genellikle “hayalleri gerçekleştirmekten uzak olma” korkusu ile meydana gelir. Henüz ergenlik döneminde mesleği olmayan, hayalindeki hayata sahip olmayan, gitmek ya da görmek istediği yerlere gidememiş olan, düzenli bir ilişkisi bulunmayan gençler bunları hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceklerinden korkar. Bu da aslında ölüm ile ilişkilidir. Gençler hayallerindeki hayatı yaşayamadan ölme korkusuna kapılır. Bu da onların hayatlarını ölümleri üzerine kurgulamasına neden olur. Fevri davranışlar görülebilir, geleceği etkileyecek kararlar çok erken yaşta alınabilir. Bu durumlar ölüm korkusu ile ilişkilidir.
Yetişkinlerde Ölüm Korkusunun Hissedilmesi
Yetişkinlerde ölüm korkusu genel olarak pek görülmez. Bunun temel nedeni de çocukları ile ilgilenen, günlük hayat meşguliyetine sahip olan yetişkinlerin ölmeyi kabullenmiş olması olabilir. Yetişkinler genel olarak ergenlik stresini atmış olur ve ölmeyi de kabullenmiş olurlar. Bunun nedeni de genel olarak daha uzun süre yaşayabilecekleri ihtimalinin olmasındandır. Yetişkinler büyük kayıplar yaşasa bile ölüm korkusu geliştirmeyebilir. Bu da aslında rasyonel düşünmenin yetişkinlikte daha ön planda olmasından kaynaklanır.
Kişiler yaşlılık döneminde ölüm korkusu hissedebilir. Bunun en temel nedeni de aslında ergenlikteki durum ile benzeşir. Yaşlılık dönemindeki kişiler genel olarak hayatlarında istedikleri her şeyi yapamamış olmaktan korkar. Ergenlikteki ile benzer niteliğe sahip olan yaşlılık dönemindeki bu korku, kişilerin hayatlarının değerini sorgulamaya başlaması ile ortaya çıkar. “Ne yaptım?”, “Arkamda neler bıraktım?”, “Aileme, çocuklarıma ya da dünyaya ne verdim?” soruları ortaya çıkar. Bu sorular kişilerin ölmekten korkması için yeterlidir. Yaptıklarının yeterli olmadığını, hayatını verimli geçiremediğini düşünen kişiler bu dönemde ölmekten çok daha fazla korkarlar. Yaşlılık dönemindeki kişiler ayrıca artık ölüme çok yakın olduklarını düşünürler. Yaş olarak ilerlemiş kişilerin ölüme yakın olmayı hissetme durumu, ölümü kabullenememekten dolayı korkmalarına neden olur. Kişilerin ölümü doğal bir olay olarak görmemesi, onların ölmeye karşı olan korkusunu arttırır. Ölüm bir gerçektir ve yaşanacak olan bir durumdur. Bunu yaşlılık döneminde kabullenmek ise çok zordur. Kişiler birkaç gün içinde bile ölebileceklerini düşünerek kendilerini stres altına sokar. Bu nedenle de kaygıları giderek artabilir. Yaşlılık döneminde ölüm korkusunun görülmesi durumunda psikolog desteği almak çok önemlidir.
Kişilerde görülen ölüm korkusu günlük yaşamı büyük ölçüde etkileyebilir. Her yaşta görülebilen ölüm korkusu farklı şekillerde günlük yaşama etki edebilmektedir. Çocuklardan yaşlılara kadar her yaşta görülen bu kaygı, günlük hayatta yapılabilecek olan fevri davranışlara ya da fazla dikkatli yaşamaya neden olabilir. Ayrıca kişiler ölmekten korktuğu için her hastalığı ölümcül algılayabilir. Bu durumda da günlük hayat içinden çıkılmaz bir hal alabilir.
Çocukların ölüm korkusu yaşaması, onların her şeyden korkmasına neden olabilir. Evdeki basit bir aletin çalışması, arabaya binmek, okula gitmek, hastalanmak bile çocuklar için korku verici olabilir. Boğulabileceğini, düşebileceğini, kaza yapabileceğini düşünen çocuklar yaşamlarındaki her olaydan kendilerini soyutlamaya çalışabilir. Gezilere gitmek istemez, dışarıda yürümekten korkar hale gelir. Hastalandığı zaman korkar ve her şeyin çok kötü olabileceğini düşünebilir. Bu durumlar çocukların sosyal yaşama, günlük işlere, okula ya da farklı konulara odaklanmasını güçleştirir. Ayrıca çocukların çocukluğunu normal şekilde yaşamasının da önüne geçer. Ergenlik döneminde görülen ölüm korkusu, günlük hayat içinde fevri davranışların sıklıkla görülmesine neden olabilir. Örneğin hayallerini gerçekleştirmek için evden kaçabilirler. Okula gitmek istemez, hayatlarını okula giderek boşa harcadıklarını düşünebilirler. İlişkilerinde dikkatsiz şekilde hareket eder, kimi zaman kendilerini sürekli hasta hissedebilirler. Ergenlik dönemi kaygılara açık bir dönemdir. Bu nedenle de ergenlik dönemindeki gençler kendilerinin ölümcül bir hastalığı olabileceği kaygısına sahip olabilirler. Bu kaygı da kendilerini hasta ya da halsiz hissetmelerine ve öleceklerini düşünmelerine neden olabilir. Tüm bunlar bir araya geldiğinde ergenlik dönemindeki gençler için günlük hayat zor hale gelir.
Genel anlamda yetişkinlik dönemindeki kişilerin ölüm korkusunu pek dikkate almadığı söylenebilir. Bu yaşta kişiler ailesi, işi ya da sahip olduğu sorunlar ile ilgilendiği için ölüm korkusunu düşünmek onlara yersiz gelebilir. Yine de bu dönemde ölüm korkusunun hissedilmesi, ailesine ya da yakın çevresine karşı olan bağlarını güçlendirebilir. Bu durum her ne kadar olumlu görülse de kişilerin sahip olduğu korku yaşamlarını kaygı içinde devam ettirmelerine neden olur. Yaşlılık döneminde görülen ölüm korkusu, her gün ölünebileceği düşüncesi ile yaşamayı beraberinde getirebilir. Yaşlılık dönemindeki kişiler kısa zamanda ölebileceklerini düşündükleri için agresif bir tavra bürünebilirler. Bunun tersi şekilde herkese çok iyi davranma davranışı göstermeleri de mümkündür. Günlük yaşamlarını daima planlı yaşarlar ve o an ölürlerse diye her şeylerini buna uygun olarak planlayabilirler. Ülkemizde “kefen parası” diye adlandırılan durum, ölüm korkusunun bir gelenek haline geldiğini bile gösterebilir. Kişiler ölmekten korktuklarını belli etmeseler de ölebilecekleri ihtimaline karşı daima hazır bulunurlar. Bu da günlük hayatlarını belli olayları yaşamak değil de ölmek üzerine kurgulamalarına neden olur.
Kişilerde görülen ölüm korkusunda farklı belirtiler olabilir. Örneğin ölüm fikri düşünüldüğü zaman panik atak görülebilir, titreme ve baygınlıklar meydana gelebilir. Bunların yanı sıra ölüm korkusuna sahip olan kişiler genel olarak hayatlarını planlama içindedirler. Bu planlama gün içinde ya da birkaç gün sonra ne yapacaklarına dair değildir. Ölürlerse ne olacağını dair planlama yaparlar. Miras hazırlama, vasiyet bırakma gibi davranışlar görülebilir. Ancak ölmekten korkan kişiler bunu ciddi bir sağlık sorunları ya da olası ölüm ihtimalleri olmasa bile yapar ve hazırda bulundururlar. Ölüm konusunda kendilerini hazır hissetmezler ve yapamadıkları şeyleri düşününce kendilerini eksik hissederler. Yaşanan bu duruma bağlı olarak yetersiz bir hayat yaşadıklarını düşünebilir ve pişmanlık duyabilirler.
Ölüm korkusu belirtileri şu şekilde sıralanabilir:
• Yaşama dair olumsuz durumları düşünme ve her an ölebileceklerini hesaplayarak hareket etme
• Yetersiz bir yaşama sahip olunduğunu ve daha fazlasının yapılamayacağını düşünme
• Ölüm konusu düşünülürken terleme, baygınlık, panik atak durumlarının yaşanması
• Ölüm haberi duyunca kaygılanma
• Günlük hayatı ölümü üzerine planlama
• Fevri şekilde hareket ederek dolu bir hayat geçirme isteğine sahip olma
• Geride bırakacağı kişileri düşünerek üzülme
Bahsedildiği üzere ölüm korkusu her yaşta farklı belirtiler ile kendini gösterebilir. Kişilerin ölüm korkusunu neden yaşadığı da aslında görülecek olan belirtiler için bir yol çizer. Örneğin kişinin kendi hastalığından kaynaklı öleceğini düşünmesi, farklı belirtilere yol açabilir. Aynı şekilde yaşlandığı ve hayatını boşa geçirdiğini düşünerek ölmekten korkan birinin göstereceği belirtiler de farklı olacaktır.
Ölüm korkusunu yenmek için kişiler günlük hayatlarında pek çok farklı şey yapabilir. Bunlar aslında ölümün ne kadar anlaşılabilir ve doğal bir süreç olduğunun kavranması ile ilgilidir. Ölümden korkmak aslında ilk insandan bu yana gelen bir içgüdüdür. Bu içgüdü kimi zaman farklı kişilerde etkisini büyük ölçülerde gösterebilir. Bu nedenle de ölüm korkusunu yenmek için kişinin farklı şekillerde kendilerini rahatlatması gerekir.
Kişiler ölüm korkusu yaşadıkları zamanlarda bu korkuyu neden hissettiklerini yazabilirler. Bunu bir yere yazmak kişinin aslında bir nevi “içini dökmesine” yarar sağlar. Kişiler ölüm korkusunu neden hissettiklerini bu şekilde dile getiremiyorlarsa bile aslında bir şekilde anlatma imkanı bulurlar. Farklı fobilerde etkili şekilde çalışan yazma tekniği ölüm korkusunun yenilmesi için de etkili şekilde kullanılabilir. Yazarak dile getirilen fobiler ya da kaygılar genellikle anlatmaktan daha farklı şekilde yarar sağlar. Her duyguyu nitelikli şekilde anlatmak mümkün olmaz. Ayrıca kişiler yaşadıkları kaygı ya da fobileri olduğu gibi anlatmaktan ve başkası ile paylaşmaktan çekiniyor olabilir. Yazmak ise bundan farklı şekilde çalışır. Yazarak kimsenin okumayacağını bildikleri bir deftere sorunlarını anlatabilirler. Bu sayede aslında içlerinde yaşadıkları bir sorunu anlatmaları mümkün olur. Yargılanmayacaklarını veya eleştirilmeyeceklerini bilerek her kaygılarını anlatabilirler.
İnsanlar sürekli olarak kontrol edemeyecekleri durumlar üzerine düşünür ve bu konularda kaygı bozukluğu geliştirirler. Bunu yapmak kişilerin psikolojik anlamda oldukça büyük oranda olumsuz etkilenmelerine neden olmaktadır. Bu nedenle de aslında ölüm gibi kontrol edilemeyecek konulara odaklanmak bireylere yalnızca ruhsal anlamda zarar verecektir. Bundan uzak kalmak için ise kontrol edilemeyecek şeylere odaklanmamak en iyisidir. Kontrol edilemeyecek pek çok durum vardır. Bunlardan biri ölümdür ve doğal bir süreçtir. Bunu kabullenmek gerekir. Tıpkı hastalanmak, bir göz rengine sahip olmak, bir kültür ya da ailenin içine doğmak gibi ölüm de kontrol edilemez. Bu durum da aslında kaygıyı gerektirmez. Kişilerin bu kontrol edilemeyecek olan durumların farkına varması ve her birini sorun etmekten kaçınması kaygı üzerinde olumlu etkiye sahip olacaktır.
Başkalarının sizi kötü yönde etkilemesine izin vermeyin. Çevrenizde pozitif insanlar bulundurmak daima kaygılardan uzaklaşmak için iyi bir yoldur. Bu sayede bireyler kolayca ölüm korkusundan ve pek çok kaygısından da çevresel etki ile uzaklaşabilecektir. Kötü düşüncelere ve kaygılara sahip olan kişiler çevrelerine de bunu aşılar. Özellikle de stres meydana getiren ortamlardan ve kişilerin uzak kalmak aslında psikolojik anlamda rahatlamak için oldukça etkilidir. Ölüm korkusu için de bu geçerlidir. Sürekli olarak ölüm korkusunu veya olumsuz düşünceleri dile getiren kişilerden etkilenmemek gerekir.
Aslında bakıldığında ölüm gerçeğini kabullenmek çok zor bir durumdur. Bununla yüzleşmek özellikle de ölüm korkusunu travmatik şekilde edinmiş olan kişilerde oldukça zor bir durumdur. Bunun üstesinden gelmek için ise ölümün tıpkı doğmak, hasta olmak, gün içerisinde susamak ya da acıkmak kadar doğal bir süreç olduğu kabul edilmelidir. Ancak bu kabullenmeler sağlandığı zaman ölüm gerçeğini kabullenmek mümkün hale gelir ve ölüm korkusu da yenilebilir. Ölebileceğini bilmenin yarattığı endişe kişilerin hayattan hiçbir keyif almamasına yol açar. Hayattaki her şey anlamsız gelir. Çalışmak, işe ya da okula gitmek, yemek yemek bile kişilere gereksiz gelebilir. Bu durumların gereksiz olarak görülmesi ise aslında ölüm korkusunun en belirgin belirtilerinden biridir. Bu gerçeği kabullenen kişiler ise hayattan büyük bir keyif alarak aslında bir gün öleceklerini ve bu yüzden hayatlarını dolu dolu yaşamaları gerektiğini fark edebilirler.
Ölüm korkusunu yenmek için destek almak gerekebilir. Ölüm korkusu bir noktadan sonra korku bozukluğu ve benzeri durumlara dönüşebilir. Bu durumlarda da destek almak önemlidir. Ölüm korkusu günlük yaşam aktivitelerini etkilemeye başlamadan önce bu kaygılardan uzaklaşmak gerekir. Profesyonel destek almak ile ölüm gerçeğinin kabullenilmesi aslında çok daha kolay hale gelir. Ölüm korkusu ciddi bir korkudur ve zamanla günlük hayattaki pek çok aktivitenin de kısıtlanmasına neden olabilmektedir. Bunu aşmak aslında yakın arkadaş ile dertleşmek gibi görülmemelidir. Bu konuda profesyonel anlamda destek almak önemlidir. Çünkü ölüm konusunda alınacak her türlü olumlu ya da olumsuz yorum aslında bu korkunun daha ciddi boyutlara ulaşmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle de psikolojik destek almak en sağlıklı ve olumlu sonuç verecek yöntemdir.
Ölüm korkusunu yenenler, ölüm korkusunun aslında en az kafaya takılması gereken durum olduğunu söylüyor. Ölümün doğal bir süreç olduğu kabullenildikten sonra ölüm korkusunun aslında ne kadar gereksiz bir kaygıya yol açtığını belirtiyorlar. Ayrıca ölüm korkusunu yenenler ölüm korkusu ile yüzleşmek için psikolojik destek alınmasının gerekliliğine de vurgu yapıyorlar. Bu şekilde profesyonel anlamda destek almak da mümkün hale gelecektir. Ayrıca kişilerin ölüm korkusu ile yüzleşmesi de çok daha kolay hale gelecektir. Eğer ölüm korkusu yaşıyorsanız ve ölümden korkuyorsanız psikolojik anlamda destek almak en iyi şekilde bu korkuyu atlatmanıza katkı sağlayacaktır. Bunun yanı sıra ölüm korkusunun yaratacağı çeşitli korkulardan ve olumsuz düşüncelerden de uzaklaşmak aslında psikolojik destek almak ile mümkün hale gelecektir.
Ölüm korkusunun ölçülebileceği çeşitli testler mevcuttu. Bu testler sayesinde kişilerde ölüm korkusu olup olmadığı belirlenebilir ve bu korkunun düzeyine dair fikir sahibi olunabilir. Testlerin objektif şekilde cevaplanması kadar değerlendirilmesi de oldukça önemlidir. Bu noktada profesyonel destek almak gerekir. Alanında uzman olan kişiler testlerin daha nitelikli değerlendirilmesini sağlayacaktır. Ölüm korkusu için Beck Anksiyete testi gibi kaygı bozukluğu testlerinin uygulanması mümkündür. Bu testler genellikle kaygı seviyesinin ölçülmesi için uygulanır. Ancak konuları genel olabileceği için ölüm korkusunun tespit edilmesinde fazla genel kalabilir. Bu nedenle de yalnızca ölüm korkusu için hazırlanan testler mevcuttur. Bu testler şu soruları içerebilir:
• Ölüm aklınıza geldiğinizde korku duyuyor musunuz?
• Ölüm korkusu günlük yaşantınızı etkiliyor mu?
• Ölümü düşündüren bir durumda nefes almada zorluk, baş dönmesi gibi rahatsızlıklar yaşıyor musunuz?
• Yaşadığınız korku nedeniyle çevrenizdeki insanlardan uzaklaşma ihtiyacı hissediyor musunuz?
• Ölüm üzerine düşününce sıcak basması, terleme, titreme yaşıyor musunuz?
• Sürekli olarak ölümü düşünüyor musunuz?
• Ölümü düşündüğünüz zaman nefes darlığı yaşıyor musunuz?
• Ölüm düşüncesi oluşunca kalp çarpıntısı yaşıyor musunuz?
Farklı sorular ile ölüm korkusunun test edilmesi mümkündür. Ancak bu testlerin doğru değerlendirilmesi de gerekir. Her ne kadar testler kaygılara yönelik bilgi verse de seanslar ile kaygıların daha net anlaşılması mümkün olabilir. Bu nedenle de ölüm korkusu yaşıyorsanız psikolojik destek almanız gerekir. Seanslar sırasında ölüm korkusunun neden meydana geldiği görülebilir. Her insanda mevcut olan ölüm korkusunun en temel sebebi, insanın sınırlı yaşam süresinin olması ve pek çok durumda da aslında ölüm ile yüz yüze olmasıdır. Ölüm aslında kabullenilmesi gereken bir gerçektir. Ölüm korkusunu yenmek için ise yapılması gereken aslında ölüm gerçeğini kabullenmekten geçer. Bu korku ile yüzleşmek çoğu zaman zor gelse de her bireyde mevcut olan doğal bir içgüdü sonucu ortaya çıkan durumdur. Özellikle de ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde ortaya çıkan ölüm korkusu pek çok sebebe bağlı olacak şekilde bireylerde meydana gelebilmektedir. Ölüm korkusu yalnızca bireyin kendi ölümünden korkması olarak gözlemlenmez. Ayrıca sevdiklerini kaybetmekten korkmak şeklinde de ölüm korkusu açığa çıkabilir. Özellikle de yeni doğum yapmış anneler bebekleri çok sağlıklı olsa dahi bebeklerinin ölmesinden korkabilir. Ya da ebeveynlerinin yaşı büyük olan bireyler anne ve babalarının ölmesinden korkabilir. Bu tür durumlar aslında normaldir ancak bir kaygı bozukluğu ya da anksiyete şeklini almadan önce ölüm korkusunun önüne geçmek gerekir.
Ölüm korkusunun pek çok farklı nedeni olabilir. Bireylerde özellikle de 20’li yaşlardan sonra başlayan ölüm korkusu, çevresel ve bireysel faktörlere bağlı olarak meydana gelebilir. Ölüm korkusu özellikle de yaşanan olaylar sonrasında bireylerde etkisini gösterebilmektedir. Peki, ölüm korkusunun nedenleri nelerdir?
Bireyler özellikle de erken ergenlik döneminde ve ergenlik döneminin içinde sevdiklerini ya da sevdiğini birini kaybettiyse ölüm korkusunun çok daha büyük çaplı yaşanması mümkündür. Bu aslında ölüm korkusunun en büyük çevresel faktörlerinden biridir. Birey bu şekilde ölüm ile yüzleşir ve ölümün nasıl bir olay olduğunu da yakından görür. Bu nedenle de ölüm ile ilgili olan kalıpların doğrularını ya da yanlışlarını çok daha yakından kavrar. İlerleyen dönemlerde bu kayıplar unutulamazsa ve aşılamazsa bireyler ölüm korkusunu bir kaygı bozukluğuna dönüştürebilir ve bu konu ile ilgili anksiyete gelişmesi de mümkün hale gelir.
Yaşanan ciddi hastalıklar ya da ciddi hastalığa sahip sevdiklerinin olması da bireyleri büyük ölçüde etkiler. Özellikle de kanser gibi hastalıklar bireylerde mevcutsa ya da yakınlarında kanser gibi ciddi hastalıkları gördüyseler bireylerin ölüm korkusunun da güçlü hale gelmesi mümkündür. Bu korkunun ilerleyen dönemde hastalığın ciddiyetine göre artması da mümkündür. Hastalık eğer gerilerse ve iyileşirse bireylerin ölüm korkusunu yenmesi de çok daha kolay hale gelecektir.
Bireylerde genellikle ölüm korkusu yaş ilerledikçe ortaya çıkar. Özellikle de yetişkinlik döneminde görülen ölüm korkusu, yaş ilerledikçe etkisini daha da arttırır. 40’lı yaşlardan sonra ölüm korkusunu etkisini arttırarak bireyin günlük yaşamına dahi etki eder hale gelebilir. Buna bağlı olarak pek çok fiziksel ve ruhsal rahatsızlık da aslında ölüm korkusunun bir ekstrası olarak bireylerde görülebilmektedir.
Bireyler kaza, doğal afet ve benzeri pek çok ölüme yakın deneyim yaşayabilir. Bu deneyimler aslında bireyin zaman zaman ölüm korkusu ile yüzleşmesinde de faydalı şekilde çalışsa da çoğunlukla ölüm korkusunun şiddetlenmesine neden olur. Bu ölüme yakın deneyimler bireyde travma etkisi yaratır ve bu nedenle de aslında bireyler pek çok farklı ruhsal sorun geliştirebilirler. Örneğin bu deneyimlerin bir travmaya dönüşmesi sonucu obsesif bozukluk gelişebilir. Bireyler sosyal fobi geliştirebilir. Buna benzer pek çok fobinin ya da ruhsal sorunun görülmesi olasıdır.
Ölüm korkusunu yenmek için bireyler günlük hayatlarındaki pek çok farklı şey yapabilir. Bunlar aslında ölümün ne kadar anlaşılabilir ve doğal bir süreç olduğunun kavranması ile ilgilidir. Ölümden korkmak aslında ilk insandan bu yana gelen bir içgüdüdür. Bu içgüdü kimi zaman farklı kişilerde etkisini büyük ölçülerde gösterebilir. Bu nedenle de ölüm korkusunu yenmek için bireylerin farklı şekillerde kendilerini rahatlatması gerekir.
Bireyler ölüm korkusu yaşadıkları zamanlarda bu korkuyu neden hissettiklerini yazabilirler. Bunu bir yere yazmak bireylerin aslında bir nevi “içini dökmesine” yarar sağlar. Bireyler ölüm korkusunu neden hissettiklerini bu şekilde dile getiremiyorlarsa bile aslında bir şekilde anlatma imkanı bulurlar. Pek çok fobide etkili şekilde çalışan yazma tekniği ölüm korkusunun yenilmesi için de aslında etkili şekilde kullanılabilir.
İnsanlar sürekli olarak kontrol edemeyecekleri durumlar üzerine düşünür ve bu konularda kaygı bozukluğu geliştirirler. Bunu yapmak bireylerin psikolojik anlamda oldukça büyük oranda olumsuz etkilenmelerine neden olmaktadır. Bu nedenle de aslında ölüm gibi kontrol edilemeyecek konulara odaklanmak bireylere yalnızca ruhsal anlamda zarar verecektir. Bundan uzak kalmak için ise kontrol edilemeyecek şeylere odaklanmamak en iyisidir.
Başkalarının sizi kötü yönde etkilemesine izin vermeyin. Çevrenizde pozitif insanlar bulundurmak daima kaygılardan uzaklaşmak için iyi bir yoldur. Bu sayede bireyler kolayca ölüm korkusundan ve pek çok kaygısından da çevresel etki ile uzaklaşabilecektir.
Aslında bakıldığında ölüm gerçeğini kabullenmek çok zor bir durumdur. Bununla yüzleşmek özellikle de ölüm korkusunu travmatik şekilde edinmiş olan bireylerde oldukça zor bir durumdur. Bunun üstesinden gelmek için ise ölümün tıpkı doğmak, hasta olmak, gün içerisinde susamak ya da acıkmak kadar doğal bir süreç olduğu kabul edilmelidir. Ancak bu kabullenmeler sağlandığı zaman ölüm gerçeğini kabullenmek mümkün hale gelir ve ölüm korkusu da yenilebilir.
Ölüm korkusunu yenmek için destek almak gerekebilir. Ölüm korkusu bir noktadan sonra korku bozukluğu ve benzeri durumlara dönüşebilir. Bu durumlarda da destek almak önemlidir. Ölüm korkusu günlük yaşam aktivitelerini etkilemeye başlamadan önce bu kaygılardan uzaklaşmak gerekir. Profesyonel destek almak ile ölüm gerçeğinin kabullenilmesi aslında çok daha kolay hale gelir.
Ölüm korkusu ciddi bir korkudur ve zamanla günlük hayattaki pek çok aktivitenin de kısıtlanmasına neden olabilmektedir. Bunu aşmak aslında yakın arkadaş ile dertleşmek gibi görülmemelidir. Bu konuda profesyonel anlamda destek almak önemlidir çünkü ölüm konusunda alınacak her türlü olumlu ya da olumsuz yorum aslında bu korkunun daha ciddi boyutlara ulaşmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle de psikolojik destek almak en sağlıklı ve olumlu sonuç verecek yöntemdir.