Klasik anlamda fobi, normalde korkulmayacak belirli bir durum ya da belli bir nesne ile karşılaşınca ortaya çıkan korkudur. Hasta bu durum ya da bu nesne karşısında bu denli korkulmayacağını bilir, korkusunu anlamsız, yersiz bulur. Fakat yine de korktuğu nesne ya da durumdan kaçınır. Bunlardan bazıları; zaoofobi: hayvan korkusu, klaustofobi: kapalı alan korkusu, agorafobi: açık alan korkusu, eritrofobi: yüz kızarması korkusu, mizofobi: pislik korkusu, niktofobi: gece korkusu, koprofobi: dışkı korkusu, pirofobi: ateş korkusu, ksenofobi: yabancı korkusu, akrofobi: yükseklik korkusu…
Fobilerin yaygınlığını saptamak güçtür. Yaşamı çok kısıtlamayan hafif durumlarda çoğu kez hekime başvurulmaz. Fobiler kadınlarda erkeklere nazaran en az iki üç kat daha fazla görülmektedir. En sık yardıma başvurulan durumlar sosyal fobi, agorafobi ve özgül fobi durumlarıdır.
Fobik kişilerde, fobi nesnesi karşısındaki bunaltı belirtileri dışında başka bir bozukluk genellikle bulunmaz. Panik bozuklukta ortaya çıkan belirtiler görülmez. Fobik durumdan ya da nesneden uzaklaşınca, bütün belirtiler yatışır ve hasta bir daha böyle bir duruma girmemeye çalışır, fobi nesnesinden ya da durumundan kaçınır.
Fobik bozukluklar ana üç başlık altında toplanır; agorafobi, özgül fobiler ve sosyal fobi.
Fobiler arasında en sık görülen agora fobi eskiden yalnız meydanlardan, açık alanlardan korku olarak bilinirdi. Şimdi agorafobi çok daha geniş bir anlam taşımaktadır. Yalnız kalmaktan, yalnız sokağa çıkmaktan, kalabalık yerlere girmekten, örneğin sinema, tiyatro, tünel, köprü, pasaj, asansör, otobüs, vapur uçak gibi yerlerde duyulan korkular ve bu yerlerden kaçınma davranışı da agorafobinin içine girmektedir. Bu korku bireyin bir yerden kurtulamayacakmış gibi tıkanıp kalması, çıkamaması ya da yardımsız, çaresiz kalma, bu yüzden utanılacak bir duruma girme ya da panik nöbet geçirmekten korkmasıdır. Hastaların bir kısmı daha önce geçirdikleri panik nöbetini tekrar yaşama korkusu yüzünden tek başına sokağa çıkmamakta, kalabalığa girmemekte ve otobüse binmemektedir. Agorafobi bireyin herhangi bir yerde panik nöbet geçirme korkusuna bağlı olabilir. Aynı zamanda hiç panik nöbeti geçirmemiş kişinin bir yerde çıkamama, kurtulamama, bir seçeneği olmaması, zayıf, çaresiz kalarak utanılacak bir durumda kalması korkusuna bağlı olarak da gelişebilir. Ağır agorafobikler yaşamın birçok etkinliğinden kendilerini uzaklaştırır. Bir süre sonra yaşamlarının aşırı derecede kısıtlanması sonucu çökkün duruma gelebilirler.
· Nesne fobileri (böcek, kelebek, köpek, sivri uçlu nesneler gibi)
· Durum fobileri (kapalı yer, açık yer, asansör, yüksek yer, karanlık yer, kalabalıkta konuşmaktan korkma gibi)
· İşlev fobileri (altına kaçırma, gaz çıkarma, terleme, yüz kızarması gibi)
Fobilere tanı koymak genellikle kolaydır. Hasta özgül nesne ya da durumlardan nasıl kaçındığını anlatır. Bu korkunun anlamsız ve gereksiz bulduğunu, fakat elinde olmadığını söyler. Bu farkındalık durumu diğer hastalıklardan kolayca ayrılmasını sağlar.
Fobik bozuklukta yalnız başına ilaçların önemli bir etkisi yoktur. Bilişsel davranışçı terapi tedavisi en yaygın kullanılan yöntemdir. Terapinin yanında bunaltı giderici ilaçlar kullanılabilmektedir. Fobik bozukluklar genelde süreğen rahatsızlıklar oldukları için sadece ilaçla sonuca ulaşmaya çalışmak rahatsızlığın daha da süreğen hale gelmesine ya da hastanın ilaç bağımlısı olmasına sebep olabilmektedir. Bilişsel davranışçı terapi ile önce hastanın felaket düşüncelerinin ve bunu sürdüren güvenlik arama davranışlarının değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmeler hastaya özgü belirti ve yorumlarla şekillendirilir ve bedensel durum-felaket kısır döngüsü hastaya açıklanır. Felaket açıklamalarının yerini alabilecek başka durumlar üzerinde çalışılır. Hasta durumunu daha iyi anladıktan sonra sistematik duyarsızlaştırma uygulanır. Fobik bireyin korktuğu durum ya da nesneyle kademeli olarak ilişki içinde olması sağlanır. Buna ek olarak ters niyetlendirme yöntemi de tedavide kullanılmaktadır bu hastalar zaten korkudan korkmaktadırlar. Korkuyu çağırarak üstüne gitme ve alıştırma yönteminde ve alıştırma yönteminde hastaya korktuğu yerde korkunun gelmesini isteme öğretilir. Hastaların büyük bir çoğunluğunda korku ya gelirse diye endişeli bir bekleyiş hali vardır. Oysa hasta korkunun gelmesini istemeyi, yalın bir değişle ‘’bu panik ya da korku gelsin onu iyice tanıyayım’’ demeyi başarırsa, korku ve panik durumu azalacaktır. Bu yöntemler mutlaka bir uzman eşliğinde gerçekleştirilmelidir aksi halde daha kötü sonuçlar doğabilir. Hayat kaliteniz fobileriniz sebebiyle düşüyorsa psikologmerkezi.com adresinden uzmanlara danışabilirsiniz.