Öfke tüm duygular arasında en hor görülen, sevilmeyen ve gereksiz görülen duygu diyebiliriz. Hatta bir çoğumuz keşke böyle bir duygu olmasaydı diye düşünüyor olabilir. Tüm duyguların olduğu gibi öfke de işlevsel ve oldukça normal. Bu duygular belirli bir amaca hizmet eder ve hayatı anlamlandırır. Bir çoğumuzun öfkeyle arasının iyi olmamasının sebeplerinden biri öfke sonrası ortaya çıkabilen saldırganlık ve bir diğer sebep ise öfkeyi yeterince tanımıyor oluşumuz. Aynı zamanda aslında saldırganlık ve nedenini anlayamama sonucunda kişinin kendisine ve çevresine zarar veriyor olması. Oysa öfkeyi yeteri kadar tanır ve tepkilerimizi kontrol edebilirsek diğer tüm duygular gibi işlevsel olduğunu görebiliriz. Öfkeyi trafik lambasında yanan kırmızı ışığa benzetebiliriz. Işığın tek başına bir anlamı yoktur fakat nerede ve nasıl ortaya çıktığına bağı olarak bize bir şeyler anlatmaya çalışır. Biz ışığı gördüğümüzde bunun dur anlamına geldiğini bilirsek bize faydalıdır ve anlamlıdır.
Öfkeyi anlamaya çalışmadan bastırmak ve yok etmeye çalışmak bir çoğumuzun yaptığı şey. Öfkeyi bastırmanın sonucunda bir çok bedensel rahatsızlığa davet oluşturmuş oluyoruz. Örneğin baş ağrısı, uykusuzluk, çeşitli fiziksel ağrılar... Öfkelendiğimizde ya da karşımızdaki birey öfkelendiğinde nedenini anlamaya çalışmıyoruz, o kişiyi yada kendimizi suçluyoruz. Bu şekilde davranmak öfkenin saldırganlığa dönüşmesine ve bir çok psikolojik probleme güzel bir zemin oluşturuyor.
Her duygu bir takım sebepler sonucu gün yüzüne çıkar. Çoğu zaman bu sebepleri tahmin etmekte zorlanmayız." Baksana ne kadar da mutlu, dün akşam evlilik teklifi aldı", "Üzgünüm çünkü olmak istediğim yerde değilim" gibi...
Fakat öfke duygusu söz konusu olduğunda işler biraz değişiyor. Öfkenin altında yatan sebepler görünen sebeplerden daha farklı olabiliyor. Şöyle bir örnek verebiliriz, sırada bekleyen bir kişi, bir başkasının onun önüne geçmesiyle birlikte oldukça öfkelenebilir, öfkenin nedeni olarak gördüğümüz birinin o kişinin önüne geçmesi fakat bu görünen kısım. Görünmeyen kısımda ise sebep olarak haksızlığa uğramış hissetme ve belki daha da derinlerde değersizlik duygusu. Bu yapı sebebiyle öfkeyi bir buz dağı olarak düşünebiliriz. Etrafımızda görüğümüz sürekli bağıran çağıran kişilerin aslında derinlerde "bağırmazsam beni güçsüz sanarlar, güçsüz sanarlarsa beni incitirler, aslında ben güçsüz ve değersizim" düşüncelerine sahip olabileceklerini söyleyebiliriz. Bir başka örnek verecek olursak hepimizin zaman zaman etrafında gördüğü o kabadayı tavırlı sürekli öfkelenen insanları düşünelim. Bu kişilerin öfkesiyle ve o ürkütücü tavırlarıyla asıl anlatmak istediği "ben çok güçlüyüm" mesajı mıdır? Bu kişi neden böyle bir mesaj verme gereği duyuyor? Burada da altta yatan duygunun aslında kendini değersiz ve önemsiz hissetme olduğunu söyleyebiliriz. Dışarıdan bakıldığında korkunç gözüken o öfkeli insan aslında son derece kırılgan ve çaresiz.
Öfkeyi anlamlandırabilmek ve karşı tarafa doğru bir şekilde ifade edebilmek ilişkilerimizde daha sağlıklı sonuçlar verir. Öfkesinin verdiği enerjiyle bağırıp bir şeyler kırıp döken insan karşı tarafta şu düşünceleri oluşturur; bu insan kaba ve tehlikeli, uzak durmalıyım. Oysa öfkeyi doğru bir şekilde ifade etmek yani neden öfkelendiğimizi karşı tarafa anlatmak ve kendimiz de anlamaya çalışmak yapıcı bir tavırdır.
Tüm bunların yanında her konuda olduğu gibi elbette çocukluk döneminden gelen bazı yer etmiş bilişler de söz konusudur. Çocukken kurduğumuz iletişim modellerinin, yetişkinlik döneminde de izlerini görebiliriz. Bu noktada toplumsal bazı alışkanlıklar belirleyici olmakta. Örneğin, küçük yaşta bir çocuk varlığını kanıtlama peşindedir. Kimi konularda görüşlerini bildirir veya isteklerini dile getirir. Fakat biz bu küçük çocuğun söylemlerine pek kulak asmayız. Şu gibi cümleleri hemen hemen hepimiz duymuşuzdur. " Sen çocuksun anlamazsın, sus ve uslu uslu otur, büyüklerin işlerine karışma ve onlar konuşurken konuşma"... Bu kendini ifade etmeye çalışan çocuk amacına bir türlü ulaşamaz. Ne zamanki öfkelenir ve bağırmaya veya vurmaya başlarsa bu çocuk o zaman yetişkinlerin dikkatini çekmeyi başarır. İşte bu dönemde oturan bazı davranışlar yetişkinlikte de varlığını sürdürür. Aynı çocuk büyüdüğünde yine önemsenmek için öfkesini sağlıksız bir şekilde dışa vurmaya devam eder.
Yine bazı anne babaların çocukları öfkelendiğinde buna şiddetle karşılık vererek çocuğu bastırmaya çalıştığını görüyoruz ve öfke kontrolü pek çok kişi tarafından bastırmak ile karıştırılıyor. Öfkenin oldukça doğal bir duygu olduğunu çocuğa anlatmak, öfkelendiğinin farkına varmasını sağlamak, neye öfkelendiğini ifade etme konusunda desteklemek anne babaların üzerine düşen görevlerden bir tanesi. Çocuğa öfkelenen anne babaların da bu öfkelerini incitici laflar söylemek, vurmak, bağırmak yerine doğru bir biçimde ifade etmesi çocuğa model olmasını ve çocuğun tüm bunları daha iyi öğrenmesini sağlar.
Bazı toplumlarda saldırganlık ve şiddet oranlarının daha az olduğunu görürüz. Bu toplumlarda bireyler öfkelerini dile getirir ve sağlıksız davranışlara pek başvurmazlar. Bu toplumlarda çocuk yetiştirme alışkanlıkları da farklıdır, çocuk dinlenir, önemsenir ve önemsendiği çocuğa da fazlasıyla hissettirilir.
Elbette bu şekilde yetişmiş olmak öfke konusunda hiçbir şey yapamayacağımız anlamına gelmez. Daha önce bahsettiğim hususlara dikkat edilirse, öfkenin altında yatan nedenler ortaya çıkarılırsa bu konuda epey bir yol katetmemiz mümkündür.
Evet, öfke bir buz dağıdır, görünenin altında asıl görülmesi gereken şeyler gizlidir. Öfkenin altında yatan nedenler utanç, suçluluk, incinme, hayal kırıklığı, engellenmişlik, kıskançlık, nefret, korku, reddedilmişlik, anlaşılmamışlık... gibi olabilir ve bunları ilk etapta görmemiz zordur.
Kendi öfkemizi kontrol edebilmek ve karşımızdaki bireyin öfkesini anlayabilmek için "öfkeye sebep olan his ne, öfke ne anlatmaya çalışıyor" sorusunu sorabilmek gerekir. Öfkenin altında yatan asıl duyguyu fark etmek öfkeyi daha iyi tanımamıza ve kontrol edilebilirliğinin artmasına yardımcı olacaktır.
Psikolog Beyza Akgül
Beyza
AYAYDIN
Psikolog
Uzmanlıklar:
Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Depresyon ve Mutsuzluk , İlişki / Evlilik ProblemleriDijital Dünya ve Etkileri
Pelin BAYIN 26.05.2025
Duygularımız, İçinde Büyüdüğümüz Dünyadan İzler Taşır: Kültürel Bağlam
Hidayet ÇALIŞKAN 26.05.2025
Acıdan Kaçmak mı? Onunla Kucaklaşmak mı?
Şule ŞİMŞEK 24.05.2025