1. Uzman
  2. Bilge GÖKTÜRK
  3. Blog Yazıları
  4. Çocuklarda Öfke Kontrol Problemi ve Saldırganlık Eğilimi

Çocuklarda Öfke Kontrol Problemi ve Saldırganlık Eğilimi


Öfke bireyin istek ve ihtiyaçlarının engellenmesi, adaletsizlik veya tehdit algılanması durumunda savunma amacıyla ortaya çıkan temel bir duygudur. Öfke esnasında bedende kasların gerilmesi, kaşların çatılması, dişlerin sıkılması, kızarma, kalp çarpıntısı, kontrol kaybı, tireme ve terleme gibi bedensel belirtiler görülmektedir. Öfke çok zarar verici gibi yorumlansa da diğer bütün duygularımız gibi normal bir duygudur. Kişiye enerji vermesi, olumsuz duyguların dışavurumunu kolaylaştırması, kişiyi uyarması ve isteklerini elde etmek konusunda motive etmesi şeklinde birçok koruyucu etkisi bulunmaktadır. Çocuklarda öfke ancak kendisine ve çevresine zarar vermeye başladığında, kontrol edilemez bir dürtüsellik görüldüğünde, saldırgan eğilimler kazandığında ve bu belirtilerin 4 yaşını geçmesine rağmen görüldüğü durumlarda önlem alınması ve müdahale edilmesi gereken bir hale gelmektedir.

Saldırganlık ise öfkenin dışa yansıma şeklidir. Kişi amaç ve beklentilerinin gerçekleşmediği durumlarda çevresindekilere karşı saldırgan olabilmektedir. Saldırganlık çocuklarda bazen duygu düzenleme becerilerinde zorlanmalarla alakalı olabilirken bazen de çocuğun sevgi, güven, mutluluk gereksinimlerini ifade eden bir araç görevi görmektedir. Saldırgan davranışlara sebep olabilecek etmenler ise saldırgan davranışların ödüllendirilmesi, yetişkinlerin aşırı otoriter ebeveyn tutumları, çocuğun anlaşılmama ve yetersiz sevgi algısı, iletişim araçlarının olumsuz etkisi, akranları ile iletişimde zorlanma veya ebeveynlerce uygulanan şiddet şeklinde sıralanabilir.

Bahsedildiği üzere saldırganlık ve öfke kontrol problemi belirtilerinde ebeveyn tutumlarının rolü yadsınamaz. Sabır duygusundan yoksun, şiddete şiddetle cevap veren, aşırı otoriter veya çocuğa karşı aşırı kayıtsız ebeveynlerin çocuklarında öfkeli belirtilerin görülme ihtimalinin daha fazla olduğu görülmektedir. Ek olarak çocuk eğer saldırgan veya öfkeli davranışlarının ardından istediği ödüle ulaşıyorsa bu durum davranışının pekişmesini ve sürmesini destekler nitelikte bir tutumdur. Bu da bahsedilen davranışların artışı ile sonuçlanmaktadır. Bunların yanı sıra çocuğun yaptığı davranışlarının çevresi tarafından "öfkeli çocuk" şeklinde etiketlenmesi de davranışlarını destekleyici nitelikte bir sonuç doğurmaktadır. Özellikle yapılan atıfların ve etiketlerin çocuğun kişiliğine yönelik olması çocuğun bu davranıştan kurtulamayacağı ve onun böyle bir çocuk olduğu algısını yaratacağı için belirtiler daha çok artış göstermektedir. Özetle ebeveynlerin tutumları çocuğun öfke ve saldırganlık belirtilerinin gidişatı üzerinde oldukça önemli sonuçlar yaratabilmektedir.


Çocuklarda öfke oldukça yaygın karşılaşılan bir problemdir. Peki çocuklarda görülen öfke ve saldırgan davranışlar hangi sebeplerden ötürü kontrol edilemez bir hale gelmektedir:

  • Ebeveynin çocuğun mümkün olan potansiyelinin üzerinde beklentileri olduğu durumlarda
  • Çocuğun inandığı ve eğilim gösterdiği şeyler küçümsendiğinde veya görmezden gelindiğinde
  • Yaşının ve gelişiminin gerektirdiği enerjiyi boşaltma ihtiyacı için meşru bir kaynak bulamadığında
  • Ebeveynler ve sosyal çevre ile anlaşma konusunda iletişim problemleri yaşadığında
  • Çocuğun mevcut duygu ve düşünceleri baskılandığında ya da değiştirilmeye zorlandığında
  • Davranışları ebeveynlerin gözlem hataları sebebiyle yanlış yorumlandığında
  • Fiziksel, cinsel veya sözel şiddete maruz kaldığında
  • Ebeveynler arası tutarsız davranışlar görüldüğünde


Öfke ile baş etmek için neler yapmalıyız:

  • Çocuğa öfke de dahil bütün duygularını ifade etmesi için ortam sağlanmalıdır
  • Öfke duygusunun sonucunda ortaya çıkan etkiler dolaylı yollar ile çocuğa öğretilmelidir.
  • Öfkeyi tetikleyen çevresel uyaranlar keşfedilmeli ve ortadan kaldırılmadır.
  • Öfkeli olduğu durumlarda ben dilini kullanması konusunda destek olunmalıdır.
  • Öfkenin görüldüğü anlarda olduğu yerden uzaklaştırılıp bakıvereninin yanında olması ve destek sağlaması gerekmektedir. Bu şekilde çocuk duygu düzenlemeyi öğrenecektir.
  • Nefes egzersizleri gibi sakinleştirici yöntemler öğretilmeli ve öfke anında uygularken ebeveyn destek sağlamalıdır.
  • Çocuk asla şiddet ile cezalandırılmamalıdır.
  • Çocuğa yaşının gerektirdiğine uygun sorumluluklar verilerek başarabilme duygusunu yaşamaya yönlendirilmelidir.
  • Çocuğa davranışlarının sonuçlarını görmesini sağlayacak alternatifler üretilmelidir.
  • Öfke ve saldırganlık eğilimini yönlendirecek sağlıklı alternatifler üretilmelidir. Bunlar bazen bedensel aktivite olabilirken, örneğin karate, bazen de şiddetini dışarı vuracak sağlıklı bir ortam olması açısından hacıyatmaz ve benzeri oyuncaklar, kil, yastıklarla öfke köşesi kurma gibi alternatifler olabilmektedir.
  • Öfke duygusunun da diğer bütün duygular gibi hissedilmesinin normal olduğunu fakat tek önemli olan kısmın bu duyguları kontrol edip sağlıklı şekilde yönlendirmek olduğunu açıklamak gerekmektedir.


Çocuklara öfke duygusunu yansıtmak ve kontrol etmek için destek olabilecek Kitap Önerileri:

  • Öfkemle Nasıl Başa Çıkabilirim - Dagmar Geisler
  • Semih'in Öfkesi - Sangeeta Bhadra
  • Öfke ile başa çıkma yolları - Domingo Yayınları
  • Her Şeye Hayır Diyen Aslan - Christine Beigel
  • Hazırım Sakinleş - Jeniffler Mooore Mallinos
  • Kabarık ve Öfke Kontrol- Psikolog Anıl Şen
  • Çok Sinirliyim - Pedagog Ayşen Oy
  • Aliş'in Öfkesi - Şeyma Ayık
  • O Kadar Kızgınım Ki - Bengi Semerci
  • Emre'ye Sataştıklarında Emre Sinirleniyor - Dört Göz Yayınları
  • Çocuklar İçin Otokontrol - Lauren Brukner
  • Öfke Yönetimi Becerileri - Amanda Robinson
  • Öfke ve Kavga - Parıltı Yayınları
  • Bir Kurbağa Gibi Sakin ve Dikkatli - Eline Snel
  • Tırtık Tütüyor - Robert Starling
  • İnci Bazen Öfkeli Olabilir - Anna Wagenhoff
  • Kızdığım Zaman - Cornelia Maude Spelman
  • Sakin Ol - Marcella Marino Craver
  • Kaybedince Kızan Selin - Frank J. Sileo
  • Öfkemi Kontrol Etmeyi Öğreniyorum - Marge Earon Heegaard
  • Küçük Beyaz Tavşan Öfkeli - Marie France Floury


Klinik gözlemler doğrultusunda ele alınması gerektiğini düşündüğüm önemli bir durum da çocuğun her öfke atağı, ağlama krizi veya saldırganlık olarak zannedilen durumunun bahsedilen gibi bir durum olmama ihtimali de olmaktadır. Nadiren de olsa dil gelişiminin geriliği sebebiyle ifade etmede zorlanma, mental retardasyon, otizm spektrum bozukluğu veya duyu bütünleme bozukluğundan kaynaklı da bu belirtiler görülebilmektedir. Bahsedilen bütün yolları denemenize rağmen sonuç alamadığınız durumlarda hem genel bir gelişim kontrolü hem de bireysel farklılıkların ele alınabilmesi açısından mutlaka bir uzmandan destek alarak çocuğun bireysel ihtiyaçları değerlendirilmeli ve buna göre bir çalışma planı oluşturulmalıdır.


Psikolog

Bilge Göktürk



Yayınlanma: 29.01.2022 20:05

Son Güncelleme: 29.01.2022 20:05

Psikolog

Bilge

GÖKTÜRK

Uzman Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları , Depresyon ve Mutsuzluk , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları
Online Terapi
süre 50 dk
ücret 200
Yüz Yüze Terapi
süre 50 dk
ücret 350
Bunları da sevebilirsiniz...

Vorolus Sancısı ve Psikolojik Yaklaşımlar

Vorolus sancısı çekiyorum” ifadesi, belki de kulağa alışılmadık gelebilir, ancak bu ifade, kişinin iç dünyasında yaşadığı derin bir duygusal veya zihinsel rahatsızlığı, belki de varoluşsal bir sancıyı ifade ediyor olabilir. Türkçede “vorolus sancısı” diye bir terim tıbbi veya psikolojik literatürde doğrudan yer almasa da, bu ifadeyi metaforik bir şekilde ele alarak, kişinin yaşadığı duygusal, zihinsel veya varoluşsal bir acıyı anlamaya ve bu acıya psikolojik bir perspektiften yaklaşmaya çalışacağım. Bu makalede, vorolus sancısını, kişinin içsel çatışmaları, kaygıları veya varoluşsal sorgulamaları olarak yorumlayarak, bir psikolog ve psikoterapist gözüyle bu sancıya nasıl yaklaşılabileceğini, hangi yöntemlerle destek sağlanabileceğini ve kişinin bu süreçte nasıl bir iyileşme yolculuğuna çıkabilir.Vorolus Sancısı Nedir?Vorolus sancısı, kişinin zihninde ve ruhunda hissettiği, belki de tanımlamakta zorlandığı bir huzursuzluk, kaygı veya varoluşsal bir boşluk hissi olarak düşünülebilir. Bu sancı, modern yaşamın karmaşası, ilişkisel zorluklar, kişisel kayıplar, anlam arayışı veya kimlik bunalımları gibi pek çok kaynaktan beslenebilir. Psikoloji literatüründe bu tür bir sancı, genellikle kaygı bozuklukları, depresif belirtiler, varoluşsal krizler veya travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi durumlarla ilişkilendirilebilir. Ancak, vorolus sancısı, kişinin bu duyguları kendi dilinde, belki de metaforik bir şekilde ifade etme çabası olarak da görülebilir.Kişi, “vorolus sancısı çekiyorum” dediğinde, muhtemelen yalnızlık, anlamsızlık, korku veya kontrol kaybı gibi yoğun duygularla mücadele ediyor olabilir. Bu sancı, fiziksel bir ağrı gibi hissedilmese de, zihinsel ve duygusal olarak kişiyi derinden etkileyebilir. Psikoterapi, bu tür sancıların altında yatan nedenleri anlamak ve kişinin bu duygularla başa çıkmasına yardımcı olmak için güçlü bir araçtır.Psikolojik Perspektiften Vorolus Sancısına YaklaşımBir psikolog veya psikoterapist olarak, vorolus sancısına yaklaşırken öncelikle kişinin bu sancıyı nasıl tanımladığını, ne zaman ve hangi durumlarda hissettiğini anlamaya odaklanırım. İlk adım, güvenli bir terapötik ilişki kurmaktır. Kişinin kendini ifade edebileceği, yargılanmadan dinleneceği bir alan sağlamak, sancının kökenine inmek için kritik bir öneme sahiptir.Duyguların Tanımlanması ve İfade EdilmesiVorolus sancısı, genellikle karmaşık ve belirsiz duyguların bir yansıması olabilir. Terapist olarak, kişiye bu duyguları isimlendirme konusunda rehberlik ederim. Örneğin, “Bu sancı, bir kaygı mı, yoksa bir kayıp hissi mi? Belki de bir şeylerin eksik olduğu hissi mi?” gibi sorularla kişinin duygularını daha net bir şekilde ifade etmesine yardımcı olurum. Sanat terapisi, yazma egzersizleri veya rehberli imgelem gibi yöntemler, bu süreçte kişinin iç dünyasını keşfetmesine olanak tanır.Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ile Olumsuz Düşünceleri Yeniden ÇerçevelemeEğer vorolus sancısı, kişinin kendini değersiz hissetmesi, gelecekten korkması veya sürekli olumsuz senaryolar düşünmesi gibi bilişsel çarpıtmalarla ilişkiliyse, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) etkili bir yöntem olabilir. BDT, kişinin otomatik olumsuz düşüncelerini fark etmesine ve bunları daha gerçekçi, yapıcı düşüncelerle değiştirmesine yardımcı olur. Örneğin, “Her şey anlamsız” düşüncesi yerine, “Şu an anlam bulmakta zorlanıyorum, ama bu geçici bir durum olabilir” gibi bir bakış açısı geliştirilebilir.Varoluşsal Terapi ile Anlam ArayışıVorolus sancısı, kişinin hayatın anlamını sorguladığı bir varoluşsal krizle bağlantılı olabilir. Varoluşsal terapi, kişinin yaşamındaki anlam, özgürlük, yalnızlık ve ölüm gibi temel temaları keşfetmesine yardımcı olur. Terapist olarak, kişiye “Hayatınızda neyi değerli buluyorsunuz?” veya “Sizi ne motive ediyor?” gibi sorular sorarak, kişinin kendi anlamını inşa etmesine destek olurum. Bu süreç, sancının yarattığı boşluk hissini doldurmak için güçlü bir adım olabilir.Duygu Odaklı Terapi (EFT) ile Duygusal DerinlikDuygu Odaklı Terapi, kişinin sancısının altında yatan duygusal yaraları keşfetmesine ve bunları dönüştürmesine odaklanır. Örneğin, vorolus sancısı, geçmişte yaşanmış bir reddedilme, terk edilme veya travma ile bağlantılı olabilir. EFT, kişinin bu duyguları güvenli bir şekilde yeniden deneyimlemesine ve bunları kabul ederek iyileşmesine olanak tanır.Mindfulness ve Somatik YaklaşımlarVorolus sancısı, zihinsel olduğu kadar bedensel bir deneyim de olabilir. Mindfulness temelli yaklaşımlar, kişinin anda kalmasına, sancıyı yargılamadan gözlemlemesine yardımcı olur. Nefes egzersizleri, meditasyon veya yoga gibi uygulamalar, kişinin kaygı ve huzursuzlukla başa çıkmasını destekler. Somatik terapi ise, sancının bedende nasıl hissedildiğine odaklanır ve kişinin bu fiziksel duyumları anlamasına yardımcı olur.İyileşme Yolculuğunda Kişisel GüçlendirmeVorolus sancısı, kişinin hayatında bir dönüm noktası olabilir. Bu sancı, yüzeyde bir sorun gibi görünse de, aslında kişinin kendini yeniden keşfetmesi, değerlerini gözden geçirmesi ve daha otantik bir yaşam sürmesi için bir fırsat sunar. Terapist olarak, kişiyi bu sancıyı bir düşman olarak görmek yerine, bir rehber olarak kabul etmeye teşvik ederim.Kişisel güçlendirme, bu süreçte önemli bir rol oynar. Kişiye, kendi içsel kaynaklarını fark ettirmek, güçlü yönlerini vurgulamak ve zorluklarla başa çıkma kapasitesini artırmak, iyileşme yolculuğunun temel taşlarıdır. Örneğin, bir günlük tutma alışkanlığı, kişinin sancısıyla ilgili düşüncelerini düzenlemesine ve duygularını daha iyi anlamasına yardımcı olabilir. Ayrıca, sosyal destek sistemlerini güçlendirmek, kişinin yalnızlık hissini azaltabilir.Toplumsal ve Kültürel BağlamVorolus sancısı, yalnızca bireysel bir deneyim değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bağlamla da ilişkilidir. Modern toplumda, bireyler genellikle başarı, mükemmeliyetçilik ve sürekli üretkenlik baskısı altında hisseder. Türkiye gibi kolektif değerlerin güçlü olduğu toplumlarda ise, aile beklentileri, toplumsal roller veya ekonomik zorluklar, bu sancıyı derinleştirebilir. Terapist olarak, kişinin bu dışsal faktörleri nasıl içselleştirdiğini anlamak ve bunları terapi sürecinde ele almak önemlidir.SonuçVorolus sancısı, kişinin iç dünyasında yankılanan, belki de tanımlaması zor bir acıdır. Ancak bu sancı, doğru yaklaşımlarla bir yıkım değil, dönüşüm fırsatı olabilir. Psikoterapi, kişinin bu sancıyı anlamasına, duygularını ifade etmesine ve hayatında yeni bir anlam bulmasına yardımcı olur. Bilişsel davranışçı terapi, varoluşsal terapi, duygu odaklı terapi ve mindfulness gibi yöntemler, bu süreçte güçlü araçlar sunar. Terapist olarak, kişinin bu sancıyla yüzleşmesine, onu kucaklamasına ve kendi iyileşme yolculuğunu inşa etmesine rehberlik etmek, en büyük hedefimdir.Eğer siz de vorolus sancısı gibi bir duygusal yükle mücadele ediyorsanız, bir uzmana ulaşmak, bu yolculukta yalnız olmadığınızı hissettirebilir. Unutmayın, sancılarımız bizi zayıflatmaz; aksine, onlarla yüzleştiğimizde bizi daha güçlü ve bilge kılabilir.

Eşinizin Stresle Tetiklenen Panik Ataklarıyla Başa Çıkma Rehberi

Panik atak, yoğun korku veya kaygı dalgalarının aniden ortaya çıktığı, fiziksel ve zihinsel belirtilerle kendini gösteren bir durumdur. Eşinizin strese bağlı panik atak geçirdiğini gözlemlemek hem sizin için hem de eşiniz için zorlayıcı bir deneyim olabilir. Bu makalede, bir psikolog ve psikoterapist bakış açısıyla, panik atakların ne olduğunu, nasıl yönetilebileceğini ve eşinize nasıl destek olabileceğinizi kapsamlı bir şekilde ele alacağız.Panik Atak Nedir ve Neden Ortaya Çıkar?Panik atak, genellikle ani bir korku veya tehdit hissiyle başlar ve birkaç dakika içinde zirveye ulaşır. Fiziksel belirtiler arasında kalp çarpıntısı, nefes darlığı, göğüs ağrısı, terleme, titreme, baş dönmesi ve mide bulantısı yer alabilir. Zihinsel olarak ise kişi, kontrolünü kaybetme korkusu, ölme korkusu veya çıldırma hissi yaşayabilir. Stres, panik atakların en yaygın tetikleyici faktörlerinden biridir. İş yerinde yoğun baskı, ailevi sorunlar, maddi zorluklar veya travmatik olaylar gibi stres kaynakları, vücudun "savaş ya da kaç" tepkisini aktive ederek panik atağı tetikleyebilir.Panik ataklar, genellikle panik bozuklukla ilişkilendirilse de, tek başına bir olay olarak da ortaya çıkabilir. Eşinizin yaşadığı atakların strese bağlı olduğunu belirtmeniz, bu durumun altında yatan duygusal veya çevresel faktörlerin önemini gösteriyor. Bu nedenle, hem semptomları hafifletmek hem de altta yatan nedenleri ele almak için bütüncül bir yaklaşım benimsemek kritik.Panik Atak Anında Ne Yapmalı?Eşiniz panik atak geçirirken, sakin kalmak ve destekleyici bir tavır sergilemek oldukça önemlidir. İşte bu anlarda yapabilecekleriniz:Sakin ve Güven Verici Olun: Panik atak sırasında eşiniz yoğun bir korku içindedir. Sakin bir ses tonuyla, "Buradayım, güvendesin, bu geçecek" gibi cümleler kurun. Panik atakların tehlikeli olmadığını ve birkaç dakika içinde geçeceğini hatırlatın.Nefes Egzersizleri Uygulayın: Yavaş ve derin nefes almak, panik atak sırasında hızlanan solunumu düzenler. Eşinize, burnundan dört saniye nefes almasını, dört saniye tutmasını ve ağzından sekiz saniye vermesini önerin. Bu egzersizi birlikte yapabilirsiniz.Fiziksel Teması Düşünün: Eğer eşiniz fiziksel temasa açıksa, elini tutmak veya omzuna hafifçe dokunmak güven hissi verebilir. Ancak, bazı kişiler bu sırada dokunulmaktan rahatsız olabilir; bu yüzden eşinizin tepkilerini gözlemleyin.Dikkatini Dağıtmaya Çalışın: Eşinizin dikkatini çevresine yönlendirin. Örneğin, "Etrafında gördüğün beş şeyi say" veya "Şu an duyduğun sesleri tarif et" gibi basit yönlendirmeler, zihnini panik döngüsünden çıkarabilir. Tetikleyici Ortamdan Uzaklaşın: Eğer atak belirli bir ortamda (kalabalık bir yer, stresli bir durum) başladıysa, eşinizi sakin bir alana götürmeye çalışın.Uzun Vadeli Yönetim ve Destek StratejileriPanik atakların tekrarlamasını önlemek ve eşinizin stresle başa çıkma becerilerini güçlendirmek için uzun vadeli adımlar atılabilir. İşte bu süreçte yapabilecekleriniz:1. Profesyonel Destek ArayınPanik ataklar, özellikle strese bağlıysa, bir psikolog veya psikoterapistin rehberliğinde etkili bir şekilde yönetilebilir. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), panik atakların tedavisinde en etkili yöntemlerden biridir. BDT, eşinizin panik ataklara yol açan düşünce kalıplarını tanımasına ve bunları değiştirmesine yardımcı olur. Ayrıca, bir psikiyatristle görüşmek, gerekirse ilaç tedavisi için uygun bir seçenek olabilir. Eşinizi profesyonel yardım almaya teşvik ederken, bu sürecin bir zayıflık olmadığını, aksine bir güç göstergesi olduğunu vurgulayın.2. Stres Yönetimi Tekniklerini ÖğreninStres, panik atakların ana tetikleyicilerinden biri olduğu için, eşinizin stresle başa çıkma becerilerini geliştirmesi önemlidir. Aşağıdaki yöntemler bu konuda yardımcı olabilir:Mindfulness ve Meditasyon: Günlük mindfulness pratikleri, eşinizin zihnini sakinleştirmesine ve stresle daha bilinçli bir şekilde başa çıkmasına yardımcı olur.Fiziksel Aktivite: Düzenli egzersiz, endorfin salgısını artırarak stresi azaltır. Birlikte yürüyüş yapmak veya yoga gibi aktiviteler hem fiziksel hem de duygusal bağınızı güçlendirebilir.Uyku ve Beslenme: Yetersiz uyku ve dengesiz beslenme, stresi ve panik atakları tetikleyebilir. Eşinizin düzenli uyku alışkanlıkları edinmesine ve sağlıklı beslenmesine destek olun.3. Tetikleyici Faktörleri TanıyınEşinizle birlikte, panik atakların hangi durumlarda ortaya çıktığını analiz edin. Örneğin, belirli bir iş yükü, ailevi tartışmalar veya sosyal durumlar tetikleyici olabilir. Bu faktörleri belirlemek, atakları önlemek için proaktif adımlar atmanızı sağlar. Örneğin, eşinizin iş yerinde fazla mesai yapması atakları tetikliyorsa, iş-yaşam dengesini yeniden düzenlemek için birlikte plan yapabilirsiniz.4. Duygusal Destek SağlayınEşinizin yaşadığı panik ataklar, sadece fiziksel bir deneyim değil, aynı zamanda duygusal bir yük de getirir. Onun duygularını yargılamadan dinlemek, empati göstermek ve yalnız olmadığını hissettirmek büyük fark yaratır. "Bunu nasıl hissediyorsun?" veya “Sana nasıl yardımcı olabilirim?” gibi sorular, eşinizin duygularını ifade etmesine olanak tanır.5. Kendi Sağlığınıza Dikkat EdinEşinize destek olurken, kendi duygusal ve fiziksel sağlığınızı ihmal etmemelisiniz. Yakın birinin panik ataklarıyla başa çıkmak, zaman zaman sizi de yorabilir. Kendi stres seviyenizi yönetmek için zaman ayırın, gerekirse bir terapistten destek alın veya bir hobiyle meşgul olun. Unutmayın, kendinize iyi bakarsanız, eşinize daha etkili bir şekilde yardımcı olabilirsiniz.Eşinize Destek Olurken Dikkat Edilmesi GerekenlerSabırlı Olun: Panik ataklar, bir anda çözülebilecek bir sorun değildir. İyileşme süreci zaman alabilir, bu yüzden eşinize karşı sabırlı ve anlayışlı olun.Suçlayıcı Olmayın: “Neden bu kadar panikliyorsun?” veya “Sakin ol, bu kadar büyütme” gibi ifadeler, eşinizin kendini daha kötü hissetmesine neden olabilir. Bunun yerine, destekleyici bir dil kullanın.Kendi Sınırlarınızı Belirleyin: Eşinize yardımcı olmak için elinizden geleni yapabilirsiniz, ancak onun iyileşme süreci tamamen sizin sorumluluğunuzda değildir. Profesyonel destek, bu yükü paylaşmanıza yardımcı olur.Son SözEşinizin strese bağlı panik atakları, hem onun hem de sizin için zorlayıcı bir durum olsa da, doğru adımlarla bu süreç yönetilebilir. Panik atak anında sakin kalarak eşinize destek olabilir, uzun vadede ise profesyonel yardım, stres yönetimi teknikleri ve duygusal destekle atakların sıklığını ve şiddetini azaltabilirsiniz. Unutmayın, bu yolculukta yalnız değilsiniz. Birlikte, sabırla ve sevgiyle, bu zorluğun üstesinden gelebilirsiniz. Eğer profesyonel destek arayışındaysanız, bir psikolog veya psikoterapist bulmak için yerel sağlık kuruluşlarına başvurabilir veya çevrimiçi terapi platformlarını değerlendirebilirsiniz.Eşinizin yanında olduğunuzu hissettirmek, onun için en büyük güç kaynağı olacaktır. Birlikte attığınız her adım, hem eşinizin hem de ilişkinizin daha sağlıklı bir geleceğe doğru ilerlemesini sağlayacaktır. (kaynak sorular )

Psikolojik Destek Nedir, Ne Değildir?

Psikolojik Destek Almak Neden Gereklidir? “Keşke daha önce bu sürece başlasaydım.” Bu cümle aslında, psikolojik destek alma konusundaki çekincelerin ve yanlış inanışların ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Oysa duygusal olarak zorlandığımızda, hayatın yükünü tek başımıza taşımaya çalışmak yerine bir uzmana başvurmak ve destek almak, daha iyi olmanın ve gelişmenin en sağlıklı yoludur. Psikolojik Sağlık, Fiziksel Sağlık Kadar Önemlidir.Bir yerimiz ağrıdığında doktora gitmekten, kilo aldığımızda diyetisyene gitmekten ya da sivilcelerimiz için dermatoloğa gitmekten çekinmeyiz; ancak ruhumuzdaki değişimleri çoğu zaman görmezden geliriz, “Geçer” deriz, bastırırız ya da yok sayarız. Ancak bilinmelidir ki; kaygı, tükenmişlik, öfke patlamaları ya da huzursuzluk gibi duygular da en az fiziksel belirtiler kadar bizleri etkileyen durumlardır ve bu durumlar da dikkate alınmalıdır. Ruh sağlığımıza dikkat etmemek, ruh sağlığımızın artarak zarar görmesine, devamında ise zamanla hem bedenimizi hem ilişkilerimizi hem de yaşam kalitemizi olumsuz etkiler göstermeye neden olur.Yapılan birçok çalışmada, birçok sorunun temelde uzun süredir bastırılan ya da fark edilmeyen duygulardan kaynaklandığını görülmektedir. Bu noktada psikolojik destek, bastırılmış ya da fark edilmeyen duygularla sağlıklı bir şekilde yüzleşmeyi, onları anlamayı ve yönetmeyi öğrenmek için güçlü bir araç olmaktadır. İç dünyamıza dönüp bakmak ve geçmiş duyguların farkına varmak; bizi sadece geçmişin yüklerinden kurtarmakla kalmaz, aynı zamanda geleceğe daha sağlam adımlarla atmamıza yardımcı olur. Bir Psikolog Ne Yapar?Psikolojik destek süreci; ilk adımda güven, gizlilik ve anlayış üzerine kurulur. Psikologlar yargılamadan, suçlamadan, sadece anlamaya ve yol göstermeye odaklanırlar. Bu güvenli alan oluştuğunda, birey kendini psikoloğa karşı daha özgürce ifade edebilir ve bu süreç de zihinsel karmaşalarını düzenleyebilmesine olanak sağlar. Bu süreç, sadece konuşmayı değil, kişinin kendisini tanımasını da sağlayan bir olanaktır. Bu tanıma, kendiliğin farkındalığı ile başlar ve devam eder. Bazen farkında olmadığınız bir duygunuzun veya hislerinizin, hayatınızda ne kadar büyük bir rol oynadığını görmek bile büyük bir değişim başlatmaya yarayabilir.Arkadaşınıza Anlatıyorsunuz, Psikoloğa Da Anlatmak Şart Mıdır?Destekleyici bir arkadaş çevresi, kişinin en değerli hazinelerinden biridir. Ancak yakınlarımız, çoğu zaman taraflıdır, bizi tanıdıkları için bizi desteklemeleri gerektiğini düşünebilirler, duygusal olarak olaylara karışmış olabilirler. Psikolog, sizi profesyonel bir mesafe ile dinler; psikoloğunuz sizin arkadaşınız değildir, bilimsel bilgi ve deneyimiyle yaşadığınız sorunlara farklı bir bakış açısı sunan bir uzmandır. Psikolog sizi dinler ve size farkındalık kazandırmayı hedefler. Farkındalık kazanmak, psikolojik destek sürecinde iyileşmeye giden bir adımdır.Psikoterapi Sürecinde Neler Olur?Psikolojik destek almak, sadece birkaç görüşme yapmak ve var olan sorunlara hızlıca çözüm bulmak anlamına gelmez. Psikolojik destek, tek bir seansta tüm soruların cevaplanması ve her sorunun üstesinden gelinmesi değildir. Psikologlar, sihirli dokunuşlara sahip insanlar değildir ve bu yüzden hiçbir psikolog ilk görüşmede karşısındaki kişiyi psikolojik olarak sağlam olarak gönderemez. Bu süreç kişiye özel ilerler; bireyin yaşam öyküsü, duygusal yapısı ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak şekillenir. Bu aşamalar kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Bazı danışanlar kısa sürede fark edilebilir değişiklikler yaşarken, bazı süreçlerdeki danışanlar daha uzun ve derin aşamalar kaydedebilir. Ancak her durumda temel hedef, bireyin yaşamla daha sağlıklı bir ilişki kurabilmesini sağlamaktırPsikoloğa Gitmek İçin Yeterli Sebebiniz Var Mı?Psikoloğa gitmek için yeterli sebep diye bir anlayış yanlıştır. Her insan her sorunun üzerinden aynı şekilde gelemeyebilir. Herkes farklı sorunlar yaşayabilir, herkes aynı olaydan farklı şekillerde etkilenebilir. Bu gibi düşünceler aslında duygularımızı bastırmamıza ve zamanla daha büyük sorunların oluşmasına neden olabilir. Psikolojik destek almak için illa büyük travmalar yaşamış olmak gerekmez. Kendini ruhsal olarak yorgun hissetmek, son zamanlarda çok fazla mutsuz olmak, ilişkide sorunların tekrar etmesi gibi birçok nedenle psikolojik destek alınabilir. Bunlara ek olarak kişi sadece kendini tanımak için bile psikoloğa gönül rahatlığı ile başvurabilir.Toplum tarafından yaygınlaşmış birçok yanlış inanış bulunmaktadır. Bu inanışlar da, kişinin psikoloğa başvurmasında engeller yaratabilmektedir.“Psikoloğa gitmek delilik belirtisidir” inanışı, kişinin ruhsal ihtiyaçlarının karşılanması konusunda en büyük ve en yaygın engellerden biridir. Psikolojik destek almak, insanın ruhunu ciddiye almasını, çözüm arayışında olmasını ve hem ruhsal hem bedenen hem de zihnen iyi oluş haline geçmesini sağlar. Bu durum bir zayıflık değil, aksine güçlü ve sorumluluk sahibi olmanın göstergesidir. “Psikolog seni tanımıyorsa sana yardımcı olamaz.” düşüncesinin aksine bu durum aslında hem danışan hem de psikolog için avantajlıdır. Psikolog, karşısındaki danışanı objektif ve ön yargısız dinler, tanımadığı için daha iyi analiz eder ve sizi anlattıklarınızla anlamaya çalışır. Danışan bu durumu bilerek psikolojik destek aldığında, psikoloğa karşı daha rahat ve güvenerek yaklaşır. “Psikolog görüşmeleri sonsuza kadar sürer ve bir şey değişmez.” Bakış açısı da diğerleri gibi doğru değildir. Bu süreç, psikolojik desteğin ihtiyacına göre belirlenir. Birkaç seansta tamamlanabilir ya da aylarca sürebilir. Burada önemli olan kişinin hedefleri doğrultusunda bu sürecin verimli tamamlanmasıdır. Sadece daha iyi hissetmek için de sürece devam edilebilir.Hangi Durumlarda Psikolojik Destek Alınmalıdır?Önceki başlıkta da belirtildiği gibi, psikolojik destek almak için belli başlı nedenler olmasına gerek yoktur. Psikolojik destek, sadece kaygı bozuklukları ya da depresyon gibi tanımlanmış rahatsızlıklar için değil; yaşam kalitesini artırmak ve psikolojik sağlamlık isteyen herkes için gereklidir. Sınırlandırılamayacak bu nedenler için birkaç örnek durum verilmesi gerekirse;Sürekli stres yaşamak,Uykusuzluk, iştahsızlık,Motivasyon kaybıİlişkilerde tekrarlayan çatışmalar,Geçmiş travmaların etkisinden çıkamamak,Kendini tanıma ve yön bulma isteği,Yas ve ayrılık gibi zorlayıcı yaşam olayları,Özgüven sorunları, karar verme güçlüğü,Sosyal fobi, panik atak, takıntılar gibi rahatsızlıklar.Psikolojik Destek İyileştirmekle Kalmaz, Aynı Zamanda Geliştirir. Psikolojik destek sürecinde, insanlar sadece duygusal acılarını dindirmekle kalmıyor; aynı zamanda daha güçlü, daha bilinçli ve daha kararlı hale gelebiliyorlar. Bu süreç, kişinin içsel kaynaklarını keşfetmesine ve bunları yaşamında etkin şekilde kullanmasına yardımcı olur. Kişi, sadece hayatına bakış açısını değil kendisine olan bakış açısını da gözlemleyerek de değiştirip geliştirebilir.Ayrıca, kendini tanımak ve geliştirmek isteyen bireyler için “farkındalık” , yolculuğun önemli bir parçasıdır. Özellikle son yıllarda kişisel gelişim, farkındalık, mindfulness gibi kavramların yaygınlaşması, insanların ruhsal dünyalarını daha çok merak etmesine neden olmuştur. Ancak tüm bu yaklaşımların etkili olabilmesi için temel bir ruhsal dengeye; psikolojik desteğe ve uzman yardımına ihtiyaç vardır.Sonuç olarak,Psikolojik destek almak, insanın kendisine, hayatına ve duygularına duyduğu saygının bir göstergesidir. Psikoloğa gitmek; sorunların çözümsüz olmadığını fark etmek, değişimin mümkün olduğuna inanmak ve daha sağlıklı bir yaşam kurmak için atılan değerli bir adımdır. Herkes zaman zaman desteğe ihtiyaç duyar ve bu oldukça insani bir durumdur. Ruh sağlığınız için bir adım atmak, hayatınızı bambaşka bir yöne çevirebilir. Ruhumuz, ilgiyi ve sevgiyi en az bedenimiz kadar hak eder.

Pelin BAYIN 17.05.2025