1. Uzman
  2. Funda ŞAHIN
  3. Blog Yazıları
  4. Deprem çocuklara nasıl anlatılmalı?

Deprem çocuklara nasıl anlatılmalı?

Değerli Okurlarım, Bugün sizlere depremin çocuklara nasıl anlatılması gerektiğinden bahsetmek istiyorum. Öncelikle İzmir’e büyük geçmiş olsun dileklerimi iletiyor; hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum.


Ülkemiz doğal afetlerin çok olduğu bir ülke olduğu için depremi yaşayan veya deprem haberlerine tanık olan çocuklar büyük korku ve kaygı yaşamaktadırlar. Bu noktada çocuklara depremi nasıl anlattığımız önemlidir. Öncelikle ebeveynler olarak sizler, çocuklarınıza korkularınızı ve kaygılarınızı hissettirmemelisiniz. Bu noktada çocuklara depremi anlatmanın en uygun yolu oyun diyebilirim. Oyun çocuğun hayatına girmenin en sağlıklı yollarından biridir.Bu sebeple depremi hiç yaşamamış fakat belki televizyondan belki sosyal medyadan belki de aile içi konuşmalardan depremle ilgili yıkımları ve kayıpları duymuş veya görmüş olan bir çocuğun korkuları oluşabilir. Çocuğun bilmediği bu kavram kaygılara sebep olabilir ve çeşitli semptomlar gösterebilir. Örneğin, uyku sorunları, tırnak yeme, alt ıslatma, okul reddi, yeme problemleri, hassasiyet, sürekli ağlama ve uyum sorunları gibi. Bu sebeple deprem olgusunu çocuğun yaşına uygun bir dille anlatmak ve bilinmezliği ortadan kaldırmak çok önemlidir.

Çocukların yanında depremle ilgili yaşanan travmatik sahneleri konuşmamak gerekir. Çünkü onlar çoğu zaman konuşulanları duymuyormuş gibi görünüp aslında her şeyi bir kaset gibi zihinlerine kaydederler. Bazı çocuklar depremi kendi işledikleri bir suç ya da yaptıkları bir hata sebebiyle başlarına gelen bir cezalandırma yöntemi olarak düşünebilir. Bu sebeple depremi çocuğa anlatırken kafasında bir soru işareti bırakmadan bunun bir doğal afet olduğunu, yağmurun çok yağıp sel oluşması gibi net, basit ve açık bir durum olduğunu anlatmak gerekir. Bunları anlatırken hikâye tekniği en az oyun kadar etkili ve kolay bir yöntemdir.


LEGOLARLA ANLATIN

Deprem kavramını çocuğa anlatırken gereksiz detaylara girmeden ve en önemlisi kendi kaygınızı gerek ses tonuyla gerek beden diliyle çocuğa yansıtmadan anlatmak gerek. Bu sebeple kurduğunuz bir lego oyununda deprem yaşayan küçük bir kasaba oluşturup, sarsıntıları çocuğa anlatabilirsiniz. Bu sarsıntılar sırasında insanların başına gelenleri travmatize etmeden öğretici bir şekilde ne yapılması gerektiği konusunda yol gösterici olarak hem depremi anlatıp hem de deprem anında doğru olan korunma tekniklerini basit cümlelerle çocuğa oyun esnasında öğretebilirsiniz. Yani 'Toprağın altında birikmiş olan bir enerji var o dışarı çıkmak istiyor ve çıkarken de bu şekilde yeryüzünü sarsılıyor' gibi cümleler... Bu sayede çocuk bilmediği bir kavram olan ve kaygı oluşturan bu olguyu artık öğrenmiş ve başına geldiğinde nasıl davranması gerektiğini bildiği için daha güvende hisseder.


MASALLAR TERAPİ GİBİ

Hikayenin kahramanlarını hayvanlar aleminden seçerek, 'Bir varmış bir yokmuş, bir tavşan ailesi varmış evlerinde mutlu mesut yaşarken küçük bir sarsıntı gelmiş ve evin içindeki bazı eşyalar bu sarsıntıda kırılmış. Bu sırada baba ve anne tavşan çocuklarını alıp evin önceden belirledikleri en güvenli yerinde birbirlerine sarılıp sarsıntının bitmesini beklemişler' gibi hikâyeyi çok detaylandırmadan ve çocuğu korkutmadan hem de o anda yapılması gereken şeyleri öğretici cümleler kurarak anlatmak doğrudur.

Masallar çocukların zihninde çok kalıcıdır ve bu sebeple etkili bir yol olarak terapi seanslarında gerekli görülen pek çok yerde kullanılır. Bu teknik kullanılırken anne-baba eğer kaygılıysa beden dili ve ses tonuyla mutlaka çocuğa geçecektir. Bu sebeple bu işi çocuğun güvendiği ve kaygı düzeyi düşük bir aile üyesine devretmek daha doğru olur. Aile içinde ciddi bir deprem korkusu varsa ve yetişkin hiç kimse çocuğa bu durumu anlatacak ruhsal yapıya sahip değilse bir çocuk psikoloğundan destek alınmalı gerekirse psikolog eşliğinde ya da psikoloğun çocuğa yardımıyla deprem olgusu çocuğa anlatılmalıdır."

Yayınlanma: 04.11.2020 14:29

Son Güncelleme: 04.11.2020 15:20

Psikolog

Funda

ŞAHIN

Uzman Klinik Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları, Depresyon ve Mutsuzluk, Sosyal Fobi
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 2000
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 45 dk
ücret 3000
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Evlilik Süreci: Romantizmden Gerçek Bağa

Toplumumuzda evlilik genellikle görkemli bir düğün günüyle, o "büyük gün" ile özdeşleştirilir. Filmler "sonsuza dek mutlu yaşadılar" sahnesiyle biter. Oysa psikolojik gerçeklikte, film tam da orada başlar. İmza atıldıktan, gelinlik ve damatlık çıkarıldıktan sonra geriye kalan şey, hayatın en karmaşık, en zorlu ama aynı zamanda en doyurucu yolculuğudur: İki ayrı "ben"den, sağlıklı bir "biz" yaratma süreci.Evlilik, sadece aynı evi paylaşmak veya yasal bir sözleşme imzalamak değildir. Bireylerin zihinsel, duygusal, sosyal ve kültürel bagajlarıyla birbirine temas ettiği, sürekli değişen ve yaşayan bir organizmadır. Peki, o ilk günlerin yoğun romantizmi yerini rutinlere bıraktığında, evliliği ayakta tutan asıl harç nedir?Bu yazıda, evliliğin psikolojik evrelerine, Gottman’ın "Sağlam İlişki Evi" teorisine ve bu uzun yolculukta terapinin neden bir can simidi olduğuna değineceğiz.Romantizmden Gerçekliğe: Biyolojik Bir Yanılsama mı?Evliliğin veya ilişkinin ilk dönemleri genellikle "balayı evresi" olarak adlandırılır. Bu dönemde beyin dopamin, oksitosin ve norepinefrin gibi nörokimyasallarla yıkanır. Partnerimizi kusursuz, esprilerini komik, hatalarını ise "sevimli" buluruz. Ancak psikolojik araştırmalar, bu yoğun tutku döneminin (limerence) ortalama 6 ay ila 2 yıl sürdüğünü gösterir.Bu kimyasal fırtına dindiğinde, "gerçek bağ" sınavı başlar.Partnerimizin aslında o kadar da düzenli olmadığını, iletişim tarzının bazen kırıcı olabildiğini veya stres altındayken içine kapandığını fark etmeye başlarız. İşte bu nokta, evliliğin kırılma ya da güçlenme noktasıdır. Romantizm, sizi bir araya getiren kıvılcımdır; ancak evliliği sürdüren şey, bilinçli bir "sevme kararı" ve emektir.Sağlıklı Evliliğin Anatomisi: Gottman’ın BulgularıDünyanın önde gelen ilişki uzmanlarından John Gottman, 40 yılı aşkın süren araştırmalarında binlerce çifti "Aşk Laboratuvarı"nda incelemiş ve evliliğin sürdürülebilirliğini sağlayan temel dinamikleri ortaya koymuştur. Gottman’a (2011) göre sağlıklı bir evlilik, şans eseri oluşmaz; belirli prensipler üzerine inşa edilir.1. Sevgi Haritaları (Love Maps) OluşturmakEşinizin en sevdiği filmi biliyorsunuz, peki şu an onu en çok endişelendiren şeyi, patronuyla yaşadığı son gerginliği veya çocukluktaki en büyük hayal kırıklığını biliyor musunuz? Gottman, mutlu çiftlerin birbirlerinin iç dünyalarına dair geniş bir "haritaya" sahip olduklarını belirtir. Birbirini tanımak, bir kez yapılan bir işlem değil, ömür boyu süren bir keşiftir.2. İlgi ve Beğeni PaylaşımıMutlu evliliklerde kritik bir oran vardır: 5’e 1 Kuralı. Tartışma anlarında bile, her bir olumsuz etkileşime karşılık en az beş olumlu etkileşim (bir gülümseme, bir dokunuş, bir onaylama cümlesi) koyabilen çiftler, ilişkilerini koruyabilirler.3. Çatışmayı Yönetmek (Çözmek Değil)İlginç bir veri şudur: Evliliklerdeki sorunların %69’u çözülemez sorunlardır (Gottman, 2011). Bunlar kişilik farklılıklarından veya köklü alışkanlıklardan kaynaklanır. Sağlıklı evlilik, her sorunu çözmek demek değildir; çözülemeyen sorunlarla, birbirini hırpalamadan yaşayabilme sanatıdır.4. Ortak Anlam YaratmakEvlilik, sadece faturaları ödemek ve çocuk büyütmekten ibaret olmamalıdır. Çiftin birlikte paylaştığı ritüeller (pazar kahvaltıları, bayram gelenekleri), ortak hedefler ve manevi değerler, ilişkinin ruhsal sütunlarını oluşturur. "Biz kimiz ve bu hayatta birlikte neyi inşa ediyoruz?" sorusunun cevabıdır.Evliliği Sınayan DönemeçlerHiçbir evlilik cam fanus içinde yaşanmaz. Hayatın getirdiği stres faktörleri, ilişkinin bağışıklık sistemini zorlar:İlk Yılların Krizleri: İki farklı aile kültüründen gelen bireylerin (örneğin; birinin ailesinde sorunlar bağırarak çözülürken, diğerinde küserek çözülüyor olabilir) ortak bir dil oluşturma çabası sancılı olabilir.Ebeveynliğe Geçiş: Bir bebeğin doğumu mucizevi olsa da, evlilik doyumunun istatistiksel olarak en çok düştüğü dönemlerden biridir. Uykusuzluk, rol karmaşası ve azalan baş başa kalma süresi, çiftleri birbirinden uzaklaştırabilir.Maddi Zorluklar ve Kariyer: Finansal stres, çiftlerin güvenlik algısını tehdit eder ve çatışmaları tetikler.Neden Çift Danışmanlığı? "Sorun Çıkmadan" Gitmek Mümkün mü?Toplumumuzda genellikle "bıçak kemiğe dayandığında" veya boşanma kelimesi telaffuz edildiğinde çift danışmanlığına başvurulur. Oysa araştırmalar, çiftlerin sorun yaşamaya başladıktan ortalama 6 yıl sonra profesyonel yardım aldığını göstermektedir. Bu süre zarfında kırgınlıklar kemikleşir ve onarılması zorlaşır.Evliliğin ilk yılları, ilişkinin "DNA'sının" yazıldığı dönemdir. Bu dönemde alınacak danışmanlık veya terapi desteği şu açılardan hayatidir:İletişim Kazalarını Önlemek: Suçlayıcı dil ("Sen hep böylesin") yerine ihtiyaç odaklı dil ("Benim buna ihtiyacım var") kullanmayı öğrenmek.Duygusal Banka Hesabını Doldurmak: İlişkinin zor zamanlarında harcanmak üzere, iyi zamanlarda duygusal yatırım yapmayı öğrenmek.Güvenli Alan: Çiftlerin evde konuşmaktan kaçındığı "halı altına süpürülen" konuları, tarafsız bir uzman eşliğinde güvenle konuşabilmesi.Psikolojik danışmanlık, evliliği "tamir etmek" için değil, onu "beslemek ve güçlendirmek" için de gidilen bir gelişim alanıdır. Tıpkı hasta olmadan sağlığı korumak için spora gitmek gibi, ilişki sağlıklıyken danışmanlık desteği almak da bağları kuvvetlendirir.Sonuç: Emek Verilen Bahçe Çiçek AçarEvlilik, durağan bir durum değil, dinamik bir süreçtir. Erich Fromm'un dediği gibi, "Sevmek bir eylemdir, bir duyguya kapılmak değil."Romantizmin o ilk büyüleyici sisi dağıldığında, karşınızdaki insanı tüm çıplaklığıyla, hatalarıyla ve güzellikleriyle görüp, "Evet, ben bu yolda seninle yürümeye devam etmek istiyorum" diyebilmek, gerçek bağın ta kendisidir.Bu yolculukta tökezlemek normaldir. Önemli olan düştüğünüzde birbirinizi suçlamak değil, birbirinize el uzatıp "Bunu birlikte nasıl aşarız?" diyebilmektir. Unutmayın, mükemmel evlilik yoktur; zorlukların üstesinden gelmeyi başaran ve vazgeçmeyen iki insan vardır. Kaynakça:Gottman, J. M., & Silver, N. (2011). The Seven Principles for Making Marriage Work. Harmony Books.Gottman, J. M. (1999). The Marriage Clinic: A Scientifically Based Marital Therapy. W.W. Norton & Company. Yazarın Notu: İlişkinizde iletişim kopukluğu, sürekli tekrar eden tartışmalar veya duygusal uzaklaşma hissediyorsanız, bir çift terapistinden destek almak, ilişkinize verebileceğiniz en değerli hediyedir.

Boşanma Süreci: Psikolojik Açıdan Ne Yaşarız?

İmzadan Ötesi: Boşanmanın Psikolojik Anatomisi ve Yeniden İnşa SüreciToplumda boşanma, genellikle adli bir süreç, mal paylaşımı veya çocukların velayeti gibi teknik detaylarla konuşulur. Ancak psikolojik perspektiften baktığımızda, mahkeme salonunda atılan o son imza, aslında devasa bir buzdağının sadece görünen kısmıdır.Boşanma, yaşayan bir organizma olan "ilişkinin" ölümü ve "biz" kimliğinin kaybıdır.Bu süreç, sadece medeni halin değişmesi değil, bireyin tüm yaşam haritasının yeniden çizilmesini gerektiren derin bir duygusal yeniden yapılanma dönemidir. Peki, bu zorlu virajı alırken zihnimizde ve ruhumuzda neler olur? Neden bazıları hemen toparlanırken, bazıları yıllarca bu enkazın altında kalmış hisseder?Bu yazıda, boşanmanın psikolojik katmanlarına, Amato’nun araştırmaları ışığında kritik ilk iki yıla ve terapinin iyileştirici gücüne odaklanacağız."Duygusal Boşanma" ve Yasal Boşanma Arasındaki FarkÇoğu çift için psikolojik süreç, mahkeme tarihinden çok önce başlar. Buna literatürde "Duygusal Boşanma" denir. İlişki içindeki bağların kopması, yabancılaşma ve hayal kırıklığı ev içinde yaşanırken, yasal boşanma sadece bu durumu tesciller. Ancak yasal süreç tamamlandığında, birey gerçeklikle yüzleşir ve yoğun bir duygu kokteyli ile baş başa kalır.Boşanma sonrası en sık karşılaşılan duygusal duraklar şunlardır:1. Kökten Sarsılan Güven ve "Kayıp" HissiBoşanma, sadece eşin kaybı değildir. Aynı zamanda ortak arkadaşların, statünün, alıştığınız evin, pazar kahvaltısı ritüellerinin ve en önemlisi "gelecek hayalinin" kaybıdır. Birey, yaşanmamış bir geleceğin yasını tutar. Bu çoklu kayıp hali, kişide derin bir boşluk ve yönsüzlük hissi yaratır.2. Öfke ve Suçluluk SarmalıÖfke, bu sürecin en sadık yoldaşıdır. Eski eşe, araya giren ailelere, hatta bazen "neden daha önce bitirmedim" diye kendine duyulan öfke... Öfke aslında hissedilen acıya karşı bir savunma mekanizmasıdır; bizi kırılgan hissetmekten korur.Bununla birlikte suçluluk duygusu ("Çocuklara haksızlık mı ettim?", "Daha çok çabalasa mıydım?") zihni sürekli geçmişi yeniden yazmaya zorlar. Bu "keşke"ler, süreci uzatan en büyük zihinsel tuzaklardır.3. Belirsizlik ve AnksiyeteEvlilik, iyi ya da kötü, bilindik bir limandır. Boşanma ise bireyi açık denize fırlatır. Ekonomik kaygılar, yalnız yaşama korkusu, sosyal çevrenin tepkisi gibi belirsizlikler, yoğun bir anksiyete (kaygı) yaratır.Kritik Dönem: İlk 1-2 Yıl Neden Çok Önemli?Boşanma araştırmaları alanında önde gelen isimlerden Paul R. Amato (2010), yaptığı kapsamlı incelemelerde boşanma sonrası sürecin doğrusal olmadığını, ancak belirli risk dönemleri barındırdığını ortaya koymuştur.Amato’ya göre, boşanmanın ardından gelen ilk 1 ila 2 yıl, psikolojik uyum açısından en zorlu ve en kritik dönemdir. Buna "Akut Dönem" diyebiliriz. Bu süreçte bireylerde depresif belirtiler, uyku bozuklukları, odaklanma sorunları ve bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi durumlar zirve yapabilir.Bu dönemde yaşanan zorluklar kalıcı bir hasara dönüşmek zorunda değildir. Araştırmalar, bu 2 yıllık süreci sağlıklı atlatan bireylerin, boşanma öncesi mutluluk seviyelerine geri dönebildiklerini, hatta bazı durumlarda -özellikle yüksek çatışmalı evliliklerden çıkanlarda- eskisinden daha iyi bir ruh sağlığına kavuştuklarını göstermektedir. Ancak bu iyileşme kendiliğinden olmaz; sosyal destek ve duygusal işleme kapasitesi burada belirleyici faktördür.Süreci Etkileyen Değişkenler: Herkes Aynı Acıyı Mı Çeker?Neden bazı insanlar boşanmayı bir "yıkım" olarak yaşarken, diğerleri bir "kurtuluş" olarak görür? Psikolojik etkiyi belirleyen birkaç temel faktör vardır:Boşanmanın Şekli: Karşılıklı anlaşmalı bir boşanma ile aldatma veya şiddet içeren çekişmeli bir boşanmanın yarattığı travma düzeyi aynı değildir.Çocukların Durumu: Ebeveynler için en büyük stres kaynağı genellikle çocuklardır. Çocuğun sürece tepkisi, velayet savaşları ve "tek ebeveynlik" (single parenting) yükü, stres katsayısını artırır. Ancak Amato (2010), ebeveynlerin psikolojik sağlığının doğrudan çocukların iyilik halini etkilediğini vurgular. Yani ebeveyn iyileşmeden, çocuk iyileşemez.Sosyal Destek: Yargılamayan, sadece dinleyen bir dost çevresi veya aile desteği, boşanma travmasının etkilerini tamponlayan en güçlü ilaçtır. Yalnızlaşma ise depresyon riskini artırır.Psikolojik Danışma Neden Lüks Değil, Bir İhtiyaçtır?Boşanma sürecinde profesyonel destek almak, "zayıflık" değil, süreci yönetme becerisidir. Danışma odası, dış dünyadaki gürültünün sustuğu ve bireyin kendi iç sesini duyabildiği güvenli bir alandır.Psikolojik danışma bu süreçte size nasıl yardımcı olur?Duygusal "Detoks": Bastırılan öfke, utanç veya üzüntünün sağlıklı bir şekilde dışa vurulmasını sağlar. İşlenmemiş duygular, psikosomatik ağrılar (baş ağrısı, mide sorunları vb.) olarak bedende birikir.Bilişsel Çarpıtmaların Düzenlenmesi: "Ben başarısızım", "Bir daha asla sevilmeyeceğim", "Hayatım bitti" gibi felaketleştirici düşünce kalıpları psikolojik danışmanlık ile yerini gerçekçi ve işlevsel düşüncelere bırakır.Ebeveynlik Becerileri: Eski eş ile "karı-koca" ilişkisini bitirip "anne-baba" iş birliğini kurabilmek (co-parenting) zordur. Psikolojik danışma çocuğun bu süreçten en az hasarla çıkması için ebeveynlere rehberlik eder.Benliğin Yeniden İnşası: En önemlisi, psikolojik danışma bireyin "Biz"den "Ben"e geçişine eşlik eder. Kişinin kendi değerlerini, sınırlarını ve hedeflerini yeniden keşfetmesini sağlar.Sonuç: Bir Son Değil, Zorlu Bir DönemeçBoşanma, hayat kitabının son sayfası değil, sadece bir bölümün bitişidir. Evet, acı vericidir, yorucudur ve kaotiktir. Ancak aynı zamanda kişinin kendi gücünü fark ettiği, sınırlarını yeniden çizdiği ve hayatla daha otantik bir bağ kurduğu bir dönüşüm fırsatıdır.Unutmayın; bir ilişkiyi bitirmek başarısızlık değildir. Bazen asıl başarı, yürümeyen bir kurgunun içinden çıkıp, kendi gerçeğine yürüyebilme cesaretini göstermektir. Eğer şu an o "ilk 1-2 yıllık" zorlu tünelin içindeyseniz, tünelin ucunda ışık olduğunu ve bu yolda yalnız yürümek zorunda olmadığınızı kendinize hatırlatın. Kaynakça:Amato, P. R. (2010). Research on divorce: Continuing trends and new developments. Journal of Marriage and Family, 72(3), 650–666. https://doi.org/10.1111/j.1741-3737.2010.00723.xHetherington, E. M., & Kelly, J. (2002). For Better or For Worse: Divorce Reconsidered. W.W. Norton & Company.Wallerstein, J. S., & Lewis, J. M. (2004). The unexpected legacy of divorce: A 25 year landmark study. Psychoanalytic Psychology, 21(3), 353–370. Yazar Notu: Bu içerik bilgilendirme amaçlıdır. Boşanma süreciyle başa çıkmakta zorlanıyorsanız, lütfen bir ruh sağlığı uzmanından destek almayı ihmal etmeyin.

Yas Süreci: Kayıptan Sonra Hayatı Yeniden Kurmak

Hayat, sürekli bir "merhaba" ve "elveda" döngüsüdür. Ancak bazı elvedalar, diğerlerinden çok daha derin izler bırakır. Yas, sevilen birinin kaybına, bir ilişkinin bitişine veya hayatımızdaki köklü bir değişikliğe verilen doğal, evrensel ve kaçınılmaz bir duygusal tepkidir. Çoğu zaman yası sadece ölümle ilişkilendirsek de, psikolojik perspektiften baktığımızda yasın tanımı çok daha geniştir.Bu yazıda, yasın psikolojik altyapısına, Kübler-Ross’un evrelerine ve bu zorlu sürecin nasıl sağlıklı bir şekilde dönüştürülebileceğine derinlemesine bakacağız.Yas Nedir? Sadece Ölüm Mü?Yas, kaybettiğimiz şeye verdiğimiz değerin bir ölçüsüdür. Psikiyatristlerin sıkça dile getirdiği gibi; "Yas, sevginin bedelidir." Eğer bir şeye veya birine derin bir bağ ile bağlıysanız, onun yokluğu sisteminizde bir şok etkisi yaratır.Genel algının aksine yas süreci yalnızca biyolojik bir ölümün ardından yaşanmaz. İnsan zihni, alıştığı ve güven duyduğu her türlü "nesnenin" (bu bir insan, bir statü veya bir hayal olabilir) kaybında yas tepkisi verir.Boşanma ve Ayrılıklar: Bir partnerin kaybı, yaşayan bir yas sürecidir.İş ve Statü Kaybı: Kariyer, bireyin kimliğinin bir parçasıdır. İşini kaybeden biri, sadece gelirini değil, toplumsal rolünü de kaybeder.Sağlık Kaybı: Kronik bir hastalık tanısı almak, "sağlıklı benlik" algısının yitirilmesidir.Göç ve Yer Değiştirme: Alışılan çevrenin, kokuların ve seslerin kaybı da bir yas türüdür.Her birey bu süreci parmak izi kadar kendine özgü yaşar. Kimisi dünyası başına yıkılmış gibi hissederken, kimisi dışarıdan "donuk" veya "hissiz" görünebilir. Her iki tepki de bu anormal duruma verilen normal tepkilerdir.Yasın 5 Evresi: Kübler-Ross ModeliYas literatürünün en temel taşı olan Elisabeth Kübler-Ross ve David Kessler, yas sürecini anlamlandırmak için beş aşamalı bir model geliştirmiştir. Ancak burada kritik bir uyarı yapmak gerekir: Yas doğrusal (lineer) bir süreç değildir.Bu aşamalar bir merdiven basamağı gibi sırayla çıkılmaz. Yas daha çok bir "lunapark treni" veya "dalgalı bir deniz" gibidir. Bir gün kabullenme aşamasındayken, ertesi gün öfke aşamasına geri dönebilirsiniz.1. İnkâr (Denial)"Bu gerçek olamaz.", "Hata yapmış olmalılar." İnkâr, zihnin şok anında acıyı hafifletmek için kullandığı bir tampon mekanizmadır. Gerçek o kadar ağırdır ki, psişe bunu hemen kabul edemez. Birey hayat hiçbir şey olmamış gibi devam ediyormuş gibi davranabilir veya olayı rüya gibi algılayabilir. Bu, ruhun "ben bu kadar acıyı şu an kaldıramam" deme şeklidir.2. Öfke (Anger)"Neden ben?", "Bu hiç adil değil!", "Doktorlar neden daha fazlasını yapmadı?" İnkârın koruyucu kalkanı düştüğünde, acı yüzeye çıkar fakat bu acı genellikle öfke olarak yansıtılır. Öfke, kontrolsüzlük hissine karşı verilen güçlü bir tepkidir. Birey öfkesini kendine, kaybettiği kişiye, doktorlara, sisteme veya inançlarına yöneltebilir. Öfke, yasın en dışavurumcu ve enerji yüklü halidir.3. Pazarlık (Bargaining)"Allah'ım, onu geri getirirsen bir daha asla yalan söylemeyeceğim.", "Keşke o gün doktora daha erken gitseydik." Bu aşama, kaçınılmaz sonu değiştirmek için zihnin çaresizce çıkış yolu aramasıdır. "Keşke" ve "Acaba" soruları bu döneme hakimdir. Birey, geçmişteki olayları zihninde değiştirerek bugünkü acıdan kaçmaya çalışır. Bu, kontrolü yeniden ele alma çabasıdır.4. Depresyon (Depression)"Artık hiçbir şeyin anlamı yok.", "Onsuz nasıl devam edeceğim?" Pazarlığın işe yaramadığı ve gerçeğin tüm çıplaklığıyla algılandığı andır. Bu, klinik bir depresyondan ziyade, büyük bir kayba verilen uygun bir hüzün yanıtıdır. Birey içine kapanır, enerjisi düşer, iştah ve uyku düzeni bozulabilir. Bu sessiz dönem, aslında bireyin kaybı en derinden "işlediği" ve vedaya hazırlandığı dönemdir.5. Kabullenme (Acceptance)"Bu oldu ve ben bunu değiştiremem. Ama hayatıma devam edebilirim." Kabullenme, "mutlu olmak" veya kaybı "unutmak" demek değildir. Kabullenme, kayıpla birlikte yaşamayı öğrenmektir. Yeni bir gerçeklik inşa edilir. Kayıp hala oradadır, ancak artık acı, yaşamın merkezinde değil, bir parçası halindedir.Yas Sürecinde "Döngüsellik" ve TetikleyicilerYukarıdaki aşamalar teorik bir çerçevedir. Gerçek hayatta yas, düz bir çizgide ilerlemez. Yıllar sonra duyulan bir şarkı, özel bir gün veya koku, kişiyi bir anda "depresyon" veya "öfke" aşamasına geri götürebilir. Buna yas dalgaları denir.Özellikle "Hakkı Verilmeyen Yas" (Disenfranchised Grief) kavramı da önemlidir. Toplumun yas tutmayı meşru görmediği durumlar (örneğin bir evcil hayvanın kaybı veya düşük yapmak), bireyin duygularını bastırmasına neden olabilir. Bastırılan her duygu ise, gelecekte daha karmaşık psikolojik sorunlar olarak karşımıza çıkar.Neden Yas Tutmalıyız? Bastırılan Yasın TehlikesiModern toplumda "güçlü olmak" ve "hayata hemen dönmek" yüceltilir. Ancak yasın yaşanmasına izin vermemek, iyileşmeyi engeller. Yas, bir yara gibidir. Eğer üzerini hemen kapatırsanız enfeksiyon kapar.Bastırılan yas (Komplike Yas); kronik depresyon, anksiyete bozuklukları, psikosomatik ağrılar (açıklanamayan vücut ağrıları) ve madde kullanımı gibi sorunlara yol açabilir. Duyguları işlememek, onları yok etmez; sadece bilinçaltına iter ve orada büyümelerine neden olur.Psikolojik Danışmanlık Nasıl Yardımcı Olur?Yas sürecinde psikolojik danışmanlık, acıyı "geçirmek" için değil, acının içinde "büyümek" için vardır. Bir ruh sağlığı uzmanı eşliğinde yürütülen süreç şunları sağlar:Duyguların İfadesi: Yargılanmadan, "artık üzülme" denmeden ağlayabilmek ve anlatabilmek iyileştiricidir.Yarım Kalmışlıkların Tamamlanması: Kaybedilen kişiye veya duruma karşı söylenmemiş sözler, terapi odasında sembolik olarak ifade edilebilir (boş sandalye tekniği veya mektup yazma gibi).Yeni Kimliğin İnşası: "O'nsuz ben kimim?" sorusuna yanıt aramak ve hayatı yeniden anlamlandırmak terapinin temel hedeflerindendir.Başa Çıkma Mekanizmaları: Yoğun acı dalgaları geldiğinde, bireyin kendini sakinleştirebilmesi için araçlar sunulur.Sonuç: Acının İçinden GeçmekYasla yüzleşmek, kaybettiğimiz şeyi unutmak değil, aksine onunla kurduğumuz bağı dönüştürerek içimizde yaşatmaktır. Ünlü yazar Helen Keller’ın dediği gibi: "Bir zamanlar derinden sevdiğimiz şeyi asla kaybedemeyiz. Derinden sevdiğimiz her şey, bizim bir parçamız olur."Eğer siz de veya bir yakınınız yoğun bir yas sürecinden geçiyorsa, bu duyguların doğal olduğunu, zamana ihtiyaç duyulduğunu ve gerektiğinde profesyonel destek almanın bir güç göstergesi olduğunu unutmayın. Yas, iyileşmenin ta kendisidir. Bowlby, J. (1980). Attachment and Loss: Vol. 3. Loss: Sadness and Depression. Basic Books.Kübler-Ross, E., & Kessler, D. (2005). On Grief and Grieving: Finding the Meaning of Grief Through the Five Stages of Loss. Scribner.Worden, J. W. (2018). Grief Counseling and Grief Therapy: A Handbook for the Mental Health Practitioner. Springer Publishing Company.