ÇİFTLERİN SIK YAPTIĞI İLETİŞİM HATALARI
ÇİFTLERİN SIK YAPTIĞI İLETİŞİM HATALARI
1.Yıkıcı eleştiriler yapmak
Sorunlu çiftler genellikle birbirlerini suçlama ve eleştirme eğiliminde olan eşlerden oluşur. Burada eşler yalnızca birbirlerinin olumsuz yönlerine odaklanmakla yetinmemekte, ayrıca ilişkilerinde yaşadıkları olumsuzluklardan birbirlerini sorumlu tutmaktadır. Özetle, seçici bir algılama ile olumlular göz ardı edilmekte ve olumsuzlar yıkıcı ve tekrarlayıcı bir biçimde dile getirilmektedir.
“Zaten bana ayıracak vaktin hiç olmadı ki. Hep işin vardır.”
“Seks ihtiyacı duyduğun zamanlar dışında bana yakınlaştığını görmedim”
“Bana bir kez olsun ‘günün nasıl geçti’ diye sormadın.”
“Sosyal ortamlarda ne zaman biriyle konuşsam hemen kıskanır ve kızarsın.”
Oysa yıkıcı eleştirilerin yapıcı, olumsuzların ise olumluya dönüştürülerek ifade edilebilmesi mümkündür.
“Bana daha çok vakit ayırabilmeni isterdim.”
“Seks sırasında olduğu gibi seks dışındaki zamanlarda da yakın olmana ve şefkat göstermene ihtiyacım var.”
“ Eve gelince bana daha çok zaman ayırabilmeni isterdim.”
“ Bana daha çok güvenmeni ve sevgini kıskançlık dışı yollarla da gösterebilmeni isterdim.” gibi
Ne istendiğini dile getiren ifadeler, ne istenmediğini dile getirenlerden daha anlamlı olacaktır.
2.Genellemeler Yapmak
Tüm genellemeler yanlıştır. Olumsuz genellemeler umutsuzluk, çaresizlik yaşatır, çünkü olumsuzların hep tekrarladığı ve tekrarlayacağı varsayımı üzerine kuruludur.
Örnek: “Beni her fırsatta başkalarının yanında aşağılıyorsun” oysa aynı cümle, “Geçen gün Ahmet’in yanında söylediklerin beni çok utandırdı.” Şeklinde de ifade edilebilir ve böyle bir ifadenin dinleyiciye ulaşma şansı daha fazladır.
Daha da kötü olanı, eşlerin bazı özgül davranışlar yerine, kişiliği hedef alan genellemeler yapmalarıdır.
Örnek: “Sen zaten hep böyle bencilsin.”
Birbirlerine öfkeli eşler bazen hızlarını alamayıp eleştirilerini daha da ileriye götürmekte ve birbirlerini daha çok kırmak amacıyla aileleri de işin içine alan bir üslupla genelleme yapabilmektedir.
Örnek: “Sen hep böyle bencilsin ve biliyor musun, bu özelliğini annenden almışsın!” gibi.
3. Akıl okuma ve yıkıcı niyet getirmek
Burada eşler birbirlerinin söylediklerinden çok, söylemediklerini anlamaya çalışmakta ve söylenenlerin yada yapılanların arkasında örtük bir olumsuz niyet aramaktadırlar.
Bir terapi ortamında eşler arasında geçen şu konuşma çok ilginçtir:
Erkek: “ Şu anda aklından geçenleri biliyorum ve bu nedenle söylemek istediğim şeyleri söylemekten vazgeçtim.”
Kadın: “ Yanılıyorsun. Senin aklımdan geçirdiğimi zannettiğin şeyler benim aklımdan geçenler değil. Asıl ben senin aklından neler geçtiğini biliyorum.
Terapist: “Her ikinizin de birbirinizin aklından geçenleri okumak gibi özel bir yetenekle donatılmış olduğunu anlıyorum. Ancak lütfen bana yardım edip, daha açık olabilir misiniz çünkü benim böyle bir yeteneğim yok.”
Söylenen yada yapılanların arkasında örtük neden aramayla ilgili olarak şu örnekler yine bir terapi oturumundan:
Erkek: “ Bunu benim iyiliğim için söylediğini belirtiyorsun ama senin esas niyetin beni aşağılamak.”
Kadın: “ Bunları terapistimiz dediği için yapıyorsun. O anlamasa da, ben senin bu davranışlarının sahte olduğunu ve hiçbirini içinden gelerek yapmadığını gayet iyi anlıyorum.
4.Geçmişi Getirmek
Sorunlu evliliklerde eşler geçmişte yaşadıkları olumsuzlukları geride bırakmakta güçlük çekerler. Bu durum çoğu kez olumsuzlukların yalnızca geçmişte değil, halen yaşanıyor olmasından kaynaklanır. Bazen içinde bulunulan zaman diliminde sorun yoktur, ancak eşlerden biri geçmişte yaşananların değersizleştirilmesi, önemsizleştirilmesi veya üzerinde yeterince konuşulmamış olmasında rahatsızlık duyuyordur. Çünkü kendisine göre haksızlığıa uğramıştır, ancak kimse bu yaşantsını önemsememiştir. Örnek:
“Evliliğimizin ilk yıllarında ailenin bana yaptığı eziyete kayıtsız kalmanı asla affetmedim ve affetmeyeceğim,” gibi yada , “ On beş yıldır aynı şeyleri söyleyip duruyorum, hala aynı şeyleri yapmakta ısrar ediyorsun,” gibi.
5. İşi yokuşa süren ifadeler kullanmak
Srounlu evliliklerde de olumlu değişiklikler gözlenebilir. Ancak olumlu değişiklikler yeterinde önemsenmemekte hatta gözardı edilmekte, eleştiri olumlu değişikliklere rağmen ısrarla devam etmektedir. Uzun zamandır arzuladığı davranışları nihayet sergilemeye başlayan eşine;
“Şimdi çaba gösteriyorsun, ama artık çok geç, bunları on yıl önce yapmalıydın,” demek işi yokuşa sürmekten öteye ne sağlayabilir ki?
Oysa olumlu değişiklikleri küçük de olsa fark edip altını çizebilmek, bu tür davranışların oluşma sıklığını artıracaktır. Ancak geçmişe yönelik öfke ve geçmişi dile getirme yönündeki ısrarcılık, bunun yapılmasına engel olur. Eğer geçmişi getirmeden bugüne odaklanmak sana çok zor gelirse, o zaman aynı mesajı şöylede verebilirsin.
“ On yıldır yapmadığın şeyleri şimdi yapıyor olduğunu görmek beni umutlandırıyor”. Böyle bir mesaj bir yandan memnuniyeti dile getirirken, diğer yandan da işi yokuşa sürmeden geçmiş sıkıntıların dile getirilmesini sağlayabilir.
6.Kendini tamamen haklı, eşini tamamen haksız konuma sokan söylemlerde bulunmak
Sorunlu evliliklerde eşler aynı tarafta ya da aynı takımda olmayı beceremediklerinden, oluşan sorunlarla ilgili birbirlerini suçlama eğlimindedirler.
Örnek:” Tüm evliliğimiz boyunca hiçbir kavgayı ben başlatmadım.”
Ya da : “Evliliğimizdeki tüm kavgaların nedeni sensin” gibi ifadeler sorunu daha da büyüten ve sorumluluk içermeyen ifadelerdir. Oysa kavga olabilmesi için en azından iki kişi olması gerekir. Karşınızdaki kişi kavga etmek istese bile siz kavgada yer almadığınız müddetçe kavga gerçekleşmeyecektir.
7. Anlamak yerine çözüm bulmaya ve çözüm önermeye yönelik girişimler.
İşyerinde sıkıntılar yaşayan ve bunu eşi ile paylaşmak isteyen bir kadının, paylaşım yerine öğüt alması buna en güzel örnektir. “Sana zamanında söylemiştim, benim dediğim gibi davransaydın başına bunlar gelmezdi.” ya da “ Sen merak etme ben yarın gider sana bu sıkıntıyı yaşatan kişinin ifadesini alırım.” Şeklinde maço tutumların amca uygun olduğunu söylemek zordur. İletişimde amacın dinlemek, anlamak ve paylaşmak olduğu hatırlanacak olursa bu tür tutumların pek de yararlı olmayacağı kolaylıkla anlaşılabilir. Bazen insanlar çözüm bulmak için değil, yalnızca dinlenilmek ve desteklenmek için kendilerini açarlar.
8. Mantığı silah olarak kullanmak
İnsanlar boşanma oranlarının yüksekliğini biliyorlar. Ancak hem yüzde 50 fire veren bir kuruma yatırım yapıyorlar hem de bu yatırımları çok mantıklıymış gibi evliliklerinde beklentilerini mantık üzerine kuruyorlar.
“Bu isteğin için bana mantıklı bir neden göster” , “Ya benim söylediklerimi çürütmelisin ya da benim söylemimi kabul etmelisin,” gibi ifadeler sık duyulan oldukça zorlayıcı, rahatsız edici ve duygudan yoksun söylemler oluyor. Evlilik yaşamı, iş yaşamından farklı olarak mantıksız olanı da isteyebilmek hakkını verebilmeli. “ Şu isteğin için mantıklı bir neden göster” yerine “ Söylediklerin aklıma yatmasa da, çok istiyorsan bunu senin için seve seve yaparım.” Daha insani ve sıcak bir ifade olabilir.
9.Sergilenen davranışlarla ilgili sorumluluk alınmadığını gösteren ifadelerde bulunmak
Sık sık eşine şiddet gösteren bir erkek danışanın karısına söylediği şu sözü hiç unutmam: “Ben aslında sakin bir adamım. Beni kızdıran, çıldırtan, öfkelendiren sensin. Beni öfkelendirdiğin için sana saldırgan oluyorum.
Bu örnekteki erkek hem eşine şiddet göstermekte hem de bunun sorumlusu olarak işini görmekteydi. Oysa temel sorun kendi öfkesini kontrol edememesiydi. Kendisine onu öfkelendiren başka ne tür yaşantılar olduğu sorulduğunda; zaman zaman trafikte öfkelendiğini dile getirdi. Ancak trafikte her öfkelendiğinde kavga çıkarmadığı yada öfkelendiği polislerle kavga etmediği hatırlatıldığında öfke ile ilgili daha gerçekçi bir algı geliştirmesi kolaylaştı. “Birçok ortamda öfkemi kontrol edebildiğim halde eşime öfkelendiğimde böyle bir zahmet içine girmiyor ve şiddet gösteriyorum.”
Eşlerden birinin terapist yada öğretmen rolüne soyunması diğerini en çok rahatsız eden tutumlardan biridir. Böyle bir durumun sempati ile karşılanmayacağı açıktır. Eşler arasında eğitim yada deneyim farkı olduğunda daha da belirginleşen bu tutum, karşı tarafın küçümsenmesi anlamına gelir. “ Senin rahatsızlığının farkındayım. Tedaviye gitmesi gereken sensin.” “ Parası neyse ödeyeyim onu tedavi edin Dr.Bey” yada “Sizin şimdi bizlere söylediğiniz şeyin aynısını ben karıma yıllardır söylüyorum” şeklinde ifadeler kötü bir öğretmen rolüne soyunmaktan öte gitmeyecek ve dirençle karşılaşacaktır
Bu yazı Prof.Dr. Mehmet Z. Sungur’un “Aşk,evlilik,sadakatsizlik” kitabından alınmıştır. (sf 162-168)
Yayınlanma: 17.04.2021 23:17
Son Güncelleme: 17.04.2021 23:17

Bunları da sevebilirsiniz...
Epilepsi’yi duyduğunuzda, muhtemelen televizyonda veya filmlerde gördüğünüz şeyi düşünüyorsunuzdur: Bir tonik-klonik nöbet, yani birinin yere düşmesi ve sarsılması. Ancak epilepsi ile yaşayan herkes, bunun sadece o kadarla sınırlı olmadığını size anlatabilir.Öncelikle, tonik-klonik nöbetler tek tür nöbet değildir. Birisi siz fark etmeden günde yüzlerce kez farkında olmadığınız “absans” nöbetleri yaşayabilir. Nöbetlerin ötesindeyse epilepsi hastaları günlük hayatta mücadele ettikleri birçok başka semptom ve komplikasyonla karşı karşıyadır.Epilepsi ile yaşayan insanlardan daha fazla bilgi edinmek içinEpilepsyDisease.comtarafından “Epilepsi Amerika’da” adlı bir anket düzenlenmiştir. 415 epilepsi hastası anketi tamamlamış ve deneyimlerini paylaşmıştır. Aşağıdaki görsellerde anketin sonuçlarına ilişkin bilgileri bulabilirsiniz.Epilepsi ve Bellek ProblemleriBellek ile ilgili sorunlar yaygındır. Yukarıda bahsedilen anketi dolduran katılımcıların %88’i epilepsi nedeniyle bellek problemleri yaşadığını belirtmiştir. Katılımcılardan biri, “Zihinsel olarak diğerleriyle aynı seviyede olmadığımı hissediyorum. Konuşmamdaki hatalar diğerleri tarafından düzeltiliyor ve diğer insanlardan daha fazla unutkanlık yaşıyorum”.Bu sisli his, birkaç epilepsi hastası tarafından ifade edilmiştir ve katılımcıların %25’i bellek kaybını durumlarıyla ilgili endişelenmelerine neden olan birinci faktör olarak sıralamıştır. Ankete katılanların yaklaşık %14’ü de öğrenme güçlüğü yaşadığını belirtmiştir. Epilepsi İlaçlarını KullanmaEpilepsisi olan birçok insan için ilaç kullanmak günlük yaşamın bir parçasıdır. Doğru ilaçlar kişilerin nöbetsiz kalmasına yardımcı olabilirken, hala günlük yaşamı etkileyen veya daha ciddi olabilen yan etkilerle mücadele etmek gerekebilir.Anket katılımcıları ilaç yan etkilerinin şunları içerdiğini belirttiler:DepresyonBaş dönmesiBilişsel sorunlarYorgunlukUyku sorunlarıAnksiyeteKilo almaBir katılımcı şunları paylaştı: “Bu ilaçlarla kendimi aşırı yüklenmiş ve gerçek benliğimden uzak hissediyorum. Utanıyorum ve topluma bir yük olduğumu düşünüyorum.”Uzun vadeli güvenlik de bir endişedir; katılımcıların %50’si epilepsi ilaçlarının uzun vadeli etkileri hakkında konulardan ilgi duyduklarını belirtti.Psikolojik İyi Oluş ve EpilepsiBirçok epilepsi hastası aynı zamanda zihinsel sağlık sorunlarıyla da mücadele ediyor. Katılımcıların yarısından fazlası anksiyete veya depresyon teşhisi almışken, %9’u bipolar bozukluk veya borderline kişilik bozukluğu gibi bir duygudurum bozukluğuna sahip.Zihinsel sağlığı iyileştirmek ve duygusal desteği artırmak, epilepsi hastalarının %46’sının ilgi alanına giriyor ve %45’i Facebook destek gruplarını kullanarak epilepsi hastalarıyla bağlantı kuruyor.Bir katılımcının dediği gibi, “Benzer bir şeylerden geçmiş olan diğer insanlarla bağlantı kurmak, epilepsinin zaten başlı başına çok izole edici olduğu bir durumda, sizin de bu izolasyon hissinizden kurtulmanıza yardımcı oluyor”.Uyku, Migren, Bitkinlik… ve Daha FazlasıEpilepsiye ek olarak, birçok katılımcı başka sağlık koşullarını da yönetmektedir, bunlar arasında:MigrenUyku apnesiKronik ağrıÖğrenme güçlüğüDiğer nörolojik bozukluklarKatılımcıların yalnızca %15’i epilepsi dışında başka bir sağlık durumu olmadığını belirtti.“Kimse epilepsiyi anlamıyor gibi geliyor…”Birçok katılımcı için epilepsi, hayatları ve ilişkileri üzerinde büyük bir etkiye sahip olur ve bazen onları anlaşılmamış hissettirir. Bir katılımcının dediği gibi, “Arkadaşlarım gitti, ailem tarafından dalga geçildim.”Katılımcıların %49’u, epilepsiyi anlamak ve açıklamak önemli bir ilgi alanıdır. Benzer şekilde, yalnızca %56’sı çevrelerindeki insanların bir nöbet geçirirken nasıl uygun bir şekilde tepki vereceğini bileceklerini belirtti.2021 Epilepsy In America Anketi, Haziran ayından Ağustos 2021’e kadar çevrimiçi olarak yapıldı. Anket, 415 kişi tarafından tamamlandı.Epilepside Sosyal Anksiyete Yaşam Kalitesini NasılEtkiliyor?Son 28 yıldır, Mónica Patricia Molina nöbetler geçiriyor – bunların birçoğu halka açık yerlerde gerçekleşiyor. Şimdi, 42 yaşında, evinden çıkmaktan korkuyor. “Halka açık bir yerde nöbet geçirmek başıma gelen en korkunç şeylerden biri,” diyor Mónica. “İnsanlar ne yapacaklarını bilmiyorlar. Çığlık atıyorlar, kaçıyorlar veya beni acıyarak izliyorlar.”Halka açık bir nöbetin ardından, Molina hastanede, kafası karışmış ve acı içinde uyanabilir ya da yabancılarla çevrili bir şekilde uyanabilir. Mónica yalnız değil – çalışmalar, epilepsisi olan insanların %3 ila %7’sinde sosyal anksiyete bozukluğu olduğunu tahmin ediyor. Genel olarak, epilepsisi olan insanların yaklaşık %23’ü bir tür anksiyeteye sahip; bu, genel nüfusun iki katından fazla bir orandır. Sosyal anksiyete yaşayan kişilerin kim olduğuna bakılmaksızın, bu bozukluğun izolasyon, özsaygı kaybı ve sınırlı bir yaşam tarzı gibi birden fazla, dramatik sonucu olabilir, dedi W. Curt LaFrance, Jr.Sadece birkaç çalışma olmasına rağmen, son araştırmalar, epilepsisi olan kişilerde sosyal anksiyetenin daha önce düşünülenden daha yaygın olabileceğini ve bu durumun teşhis ve tedavisini engelleyebileceğini düşündürüyor. Hastanede tedavi gören 70 epilepsi hastasının yer aldığı bir çalışmada çarpıcı sonuçlar elde edilmiştir. Yaşları 18 ila 74 arasında değişen hastaların %38’inin agorafobi ve %29’unun sosyal anksiyete bozukluğuna sahip olduğu görülmüştür. Ayrıca, hastaların %53’ü depresyon kriterlerini karşılıyordu. Birçok hastada bu tanılar birlikte görülmüştür. Ancak çalışmada hastaların günlük yaşamını asıl etkileyen faktörlerin agorafobi veya sosyal anksiyeteye olduğu da belirtilmektedir.Yine aynı çalışmada nöbet geçiren hastaların, nöbet geçirmeyenlere kıyasla agorafobiye daha yatkın olduğu görüldü. Sosyal anksiyete bozukluğu, birden fazla antiepileptik ilaç alan kişilerde daha yaygındı.Sosyal anksiyete, diğer anksiyete bozukluklarından farklıdır. Bunun, nöbet kontrolüyle ve dış çevreyle – toplumun epilepsiyi nasıl algıladığıyla – çok ilgisi vardır. Molina, nöbet geçirirken insanların onu görmesini istemediği için dışarı çıkmaktan kaçınıyor. Çünkü daha önce halka açık yerlerde birkaç olumsuz deneyim yaşadı. İş ve uğraşı terapisi randevusunda yanında birkaç kişi varken nöbet geçirdi. “Uyandığımda utanmıştım çünkü herkes bana bakıyordu,” dedi. Molina dışarı çıktığında ailesinden birinin mutlaka yanında olmasını istiyor. Ancak yanında ailesi varken bile kendini güvende hissetmiyor. “Bütün bu yıllardan sonra bile, ebeveynlerim hâlâ nöbetlere alışamadı,” diyor. “Babam benimle yalnız kalamaz çünkü bir nöbet geçireceğimden korkuyor. Ve küçük yeğenlerim var, onlar korkuyor ve ağlamaya başlıyorlar ve bana ‘korkuyoruz çünkü ölüyormuş gibi hissediyoruz’ diyorlar.” Ne yazık ki Molina’nın deneyimleri alışılmadık değildir. Nöbet geçiren kişiler, epilepsiye sahip oldukları için farklı hissediyorlar. “Bende bir şeyler yanlış” diye düşünebiliyorlar ve rahatsızlık hissediyorlar.Sosyal anksiyete ve agorafobi için etkili tedaviler epilepsisi olan kişilerde sıkı bir şekilde araştırılmamış olsa da, genel olarak tedavi bilişsel davranışçı terapi, ilaç veya ikisini içerir. Ancak tedavi alabilmek için önce teşhis konulması gerekmektedir. Ve çoğu sosyal anksiyetesi olan insan, bunu doktorlarıyla konuşmaz.Nöbet geçiren birinin yapabileceği en iyi şeylerden biri, doktoruna sosyal anksiyetesini açıkça ifade etmektir. Halka açık yerlerde dolaşmaktan ve sosyal olarak yapmam gereken şeyleri yapmaktan korkuyor ve korktuğum için dışarı çıkmıyorsanız atmanız gereken ilk adımlardan biri, korktuğunuzu kabul etmek ve sonra bunun için yardım aramaktır.Diğer çalışmalar, sosyal anksiyetesi olan epilepsi hastalarının, halka açık yerlerde nöbet geçirmeleri durumunda başkalarının ne söyleyeceği veya düşüneceği konusunda endişeli olduklarını da göstermektedir.2015 yılında yapılan bir Kanada çalışması, epilepsileri hakkında daha fazla bilgi sahibi olan hastaların sosyal anksiyeteye daha az eğilimli olduğunu göstermiştir. Eğer epilepsi televizyonda vb. konuşulan bir konu olsaydı, belki hastalar kendilerini daha rahat hissederlerdi. Nöbet sırasında nasıl tepki vereceklerini bilen insanlar olsaydı, birini yardımcı etmek için, hastaların dışarı çıkması daha kolay olurdu.Molina da aynı fikirde. “Epilepsi ve nöbetler hakkında daha fazla bilgi sahibi olsalar ve bunlara nasıl tepki vereceklerini bilirlerse kendimi daha güvende hissederdim,” diyor. Farkındalığın az olması hastalıkla ilgili birçok yanlış inancı ve hatalı müdahaleyi de beraberinde getiriyor.Sonuç olarak, bir hastanın yardım araması hastanın kendi elindedir, ancak bir kişiyle epilepsi hastası biri karşılaşırsa ne yapacağını bilmek de hepimizin sorumluluğundadır. Yazıyı Oku
Uzman: İlayda DEMIRYayınlanma: 22.09.2023
"Beyin Tümörüyle Yaşamak" yazı dizisine hoş geldiniz. Bu yazı dizisi sizin, ailenizin ve arkadaşlarınızın beyin tümörleri hakkında daha fazla bilgi edinmelerine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Başlangıç olarak, beyin tümörü teşhisini anlamaya çalışırken tedavi kararları vermeniz gereken o kritik ilk saatler ve günler hakkında bilgi vereceğim. Daha sonra, beyin tümörleri, farklı türleri ve etkileri hakkında genel bilgilerden konuşacağız.Kimse “Beyninizde bir tümör var!” cümlesini duymaya hazır değildir ve o anda her şey değişir. Teşhisi kabul etmeniz ve nispeten kısa bir süre içinde bir tedavi süreci hakkında kararlar vermeniz gerekir.Korkmuş ve bunalmış hissetmeniz muhtemeldir. Ama yalnız değilsiniz. Bu süreçte size yol gösterecek bir yazı dizisiyle yanınızda olmaya çalışacağım. Daha önce de belirttiğim gibi beyin tümörü teşhisi almak korku, üzüntü ve öfke gibi çok çeşitli duyguları uyandırabilir. Bu duygulara alışırken, doktorunuzun verdiği karmaşık bilgileri anlamaya çalışmak zor olabilir. Daha da büyük bir zorluk, tedavinizin seyri hakkında önemli kararlar almak için bu bilgileri kullanmaktır.Aşağıdaki bilgiler, bir beyin tümörü teşhisinin ilk günlerinde size yardımcı olacaktır. Ancak her kişinin sürecinin kendine özel olduğunu, yaşayacağınız deneyimleri başkalarınınkiyle kıyaslamamanız gerektiğini lütfen unutmayın. Lütfen sorulması gereken soruların kişiden kişiye değişim gösterebileceğini unutmayın!Nereden Başlamalıyım?Teşhis ile uzlaşmak, onu kabul etmek biraz zaman alabilir. Bazı kişiler teşhisin ardından bu durumu kabul etmekte güçlük çekerken, diğerleri hemen daha fazla bilgi edinmek ister. Neler olup bittiğini anlamak, beyin tümörünüz hakkında daha fazla bilgi edinmek, bilinçli kararlar verebilmek ve size sunulan tedavi seçeneklerini değerlendirmek için zaman ayırmanız önemlidir.Yapılacak ilk şey kendinizi eğitmektir. Ne tür bir beyin tümörünüz var, derecesi nedir ve etkileri nelerdir? Bu sorularakendinizi hazır hissettiğinizzamanvedoğru kaynakları kullanarakyanıt arayın. Kendinizi hazır hissetmek için ihtiyaç duyacağınız zaman kişiye göre değişir. Kendinizi zorlamamaya çalışın. Doğru kaynakları kullanmak hem teşhisi kabul etmenizi kolaylaştıracak hem de yanlış bilgilerin oluşturacağı kaygıyı önleyecektir. Doğru kaynaklar için alanında uzman sağlık çalışanlarına danışın, teşhisiniz için neler okuyabileceğinizi sorun.Tedavi seçenekleri esas olarak tümörün tipine, derecesine, boyutuna ve konumuna bağlıdır. Bazıları kişilerin tümörleri için gidişatı “izlemek ve beklemek” bir seçenek hekiminizin önerdiği bir seçenek olabilir. Diğerleri için, ameliyat ve takip tedavisi hakkında bir kararın derhal verilmesi gerekebilir. Tanınızı öğrendikten sonra tedavi seçeneklerinizi değerlendirin. Bu, kendi araştırmanızı yapmayı, çeşitli tıp uzmanlarıyla konuşmayı ve ikinci bir görüş almayı deneyebilirsiniz.Bu aşamada önemli olan doğru soruları doğru kişilere sormak. Bu sorular o anda aklınıza gelmeyebilir. Aşağıda sizinle ilgilenen sağlık çalışanlarına iletmenizde fayda olan soruları listeledim.Lütfen sorulması gereken soruların kişiden kişiye değişim gösterebileceğini unutmayın!TÜMÖRÜNÜZLE İLGİLİ SORMANIZ GEREKENLER:Beyin tümörüm hakkında bana ne söyleyebilirsiniz?Beyin tümörümün nasıl ilerlemesini bekliyorsunuz?Nüksetme olasılığı ne kadardır?,Bazı kişiler ciddi ve acı verici konular hakkında konuşmaktan çekinirler. Bununla birlikte, sağlık ekibinizle kuracağınız açık, iletişimsel bir ilişki size en iyi sonucu verecektir.TEDAVİ SEÇENEKLERİYLE İLGİLİ SORULAR:Hangi farklı tedavi seçenekleri mevcut?Tedavinin amacı nedir ve bu hedefe ulaşma şansımız nedir?Bu tedavi seçeneklerine nasıl karar verdiniz?Tedavi bekleyebilir mi?Tedavi sürecim hakkında ne kadar sürede karar vermem gerekiyor?Tedavinin etkili olup olmadığını nasıl belirlersiniz?Tedavimin tahmini süresi nedir?Tedavinin yaygın yan etkileri nelerdir?Tedavi sırasında çalışabilir miyim ve/veya araba kullanmak dahil başka aktivitelere devam edebilir miyim?AMELİYAT ÖNCESİ SORULMASI GEREKEN SORULAR:Tümör nerede ve boyutu nedir?Tümörü çıkarmanın riskleri nelerdir? Başka bir deyişle, ameliyat hafızamı, düşünme becerilerimi, fiziksel hareketlerimi ve konuşmamı etkiler mi?Tümör ameliyat edilemez durumdaysa hangi tedavileri önerirsiniz?Ameliyattan sonra beni nasıl bir süreç bekliyor?KLİNİK ARAŞTIRMALAR İLE İLGİLİ SORULAR:Bir klinik araştırmaya katılmanın olası riskleri ve faydaları nelerdir?Hangi klinik deneysel çalışmalar mevcut ve ne zaman katılmaya uygun olurum?Klinik araştırmalarla ilgili bilgileri nereden bulabilirim?Ben bir klinik araştırmaya katılırsam o araştırmayı yürütenler sizinle nasıl iletişim kuracak?SAĞLIK EKİBİNİZ İÇİN GENEL SORULAR:Sağlık ekibimde başka hangi uzmanlar yer alacak (nöro-onkolog, beyin cerrahı, radyasyon onkoloğu, nöropsikolog, hemşire, sosyal hizmet uzmanı, beslenme uzmanı, fizyoterapist)?Bu uzmanların her biri tedavim hakkında sizinle nasıl iletişim kuracak?Ne sıklıkta randevularım olacak ve ne kadar sürecekler?NASIL DESTEK ALABİLECEĞİNİZE DAİR SORULAR:Teşhisimle ilgili daha fazla bilgiyi nereden alabilirim?Ben, ailem ve bakım verenim için hangi destek hizmetleri mevcut?Teşhisim hakkında işverenimle nasıl konuşabilirim?Teşhisim hakkında ailem ve arkadaşlarımla nasıl konuşabilirim?YAŞAM ŞEKLİNİZLE İLGİLİ SORULAR:Beslenme şeklimi değiştirmek zorunda mıyım?Spor yapabilir miyim?Tümör, yaşam kalitemi nasıl etkileyecek ve bu etkiler ne kadar sürecek?Bir bakım verene ihtiyaç duyacak mıyım?KENDİNİZE SORMANIZ GEREKEN SORULAR:Sağlık ekibi sorularımla ilgileniyor mu?Sağlık ekibim benimle yeterince zaman geçiriyor ve endişelerimi gideriyor mu?Doktorun önerileri beni rahatlatıyor mu?Bana her şey benim anlayabileceğim şekilde mi anlatılıyor?Doktor ikinci bir görüş almama açık mı?Tedavi planımda söz sahibi olduğumu düşünüyor muyum?Lütfen sorulması gereken soruların kişiden kişiye değişim gösterebileceğini unutmayın!Teşhisten sonraki sürecinizin aynı sizin gibi tek ve biricik olduğunu unutmayın. Bu süreç herkes için farklı kolaylık ve zorluklara sahiptir. Zor zamanlarınızda neler yapabileceğinizi, ne zaman destek istemeniz gerektiğini ilerleyen yazılarda konuşuyor olacağız.Sevgiler.İlayda "Bu web sitesinde bulunan tüm içerikler Uzm. Psk. İlayda Demir tarafından siteye gelen ziyaretçileri bilgilendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Yazıların telif hakkı Uzm. Psk. İlayda Demir'e ait olup başka şahış, kurum ve/veya marka tarafından izinsiz kopyalanamaz, kullanılamaz ve dağıtılamaz. Sitede yayımlanan bilgiler hiçbir zaman bir tedavinin yerini alamaz. Blog yazılarından yola çıkarak herhangi bir tedaviye başlanması ve/veya mevcut tedavinizin değiştirilmesi kesinlikle tavsiye edilmez. Sitede TCK'nın içeriğine aykırı reklam ve ilan yapılmamaktadır." Yazıyı Oku
Uzman: İlayda DEMIRYayınlanma: 21.09.2023
Deprem, insanlarda psikolojik, fiziksel, sosyal etkiler bırakan insanların hayat akışında aniden gerçekleşen ve yıkıcı sonuçları olabilen bir doğal afet olarak görülmektedir. Hepimiz insanlar olarak belirli hayat döngüsü içerisinde yaşamaya çalışıyoruz. Belirli bir rutine sahibiz ve bu rutin aslında bize bir miktar belirsizliği azaltmakta yardımcı olabiliyor. Deprem söz konusu olduğunda, -her ne kadar bilimsel çalışmalar riskli bölgeleri tespit edebilse de zamanını saptama konusunda net bir bilgi sağlayamadıkları için- yaşam döngümüzü değiştirdiğini görüyoruz. Fiziksel hasarlar bırakması, can kayıpları yaşatması veya ciddi yaralanmalara sebep olması, her türlü sosyal faaliyeti sekteye uğratması depremin yaşam döngümüzü değiştirmesine örnek olarak verilebilir. Aslında bu yüzden insanlar, depremi yaşadıktan sonra bazı psikolojik tepkiler göstermekte ve yaşananları anlamlandırmakta zorlanmaktadırlar. Peki nedir bu deprem sonrası psikolojik tepkiler? Psikolojik belirtiler normal midir? Ne zaman sonra psikolojik destek almalıyız? Deprem yaşamış bir bireyle nasıl iletişim kurmalıyız?Deprem sonrası sıklıkla karşılaşılan psikolojik tepkiler; aşırı uyarılmışlık hali, korku ve kaygının artması, olayı sürekli anlatma isteği, uykusuzluk, sürekli tetikte olma, huzursuzluk, öfke, iştahta problemler, kabus benzeri rüyalar görme, titreme, yerinde duramama, endişe hali veya herhangi bir şekilde tepki vermeme, donup kalma, sessizliğe bürünme gibi tepkiler örnek gösterilebilir. Genelde tepki göstermeyen herhangi bir şekilde iletişim kurmayan insanlar çevresi tarafından daha tedirginlikle karşılanabilmektedir. Ancak bu tepkiler de diğer tepkiler gibi deprem sonrası 1 ay içerisinde görülen “anormal duruma verilen normal tepkiler” olarak değerlendirilmektedir. O yüzden bu psikolojik tepkileri 1 ay içerisinde normal olarak görmekteyiz. 1 ay içerisinde kişinin fiziksel olarak güvenliği sağlandığında, ihtiyaçları karşılandığında bu tepkilerin yavaş yavaş azalmasını ve yukarıda bahsedildiği gibi olabildiği düzeyde yaşam döngüsüne yavaş yavaş dönmesi beklenir. Ancak her birey bu süreyi benzer miktarda atlatamayabilir. Kimi insanlar depremden daha fazla etkilenebilir ve bu tür semptomları 1 ay veya daha fazla geçse de bu belirtileri yaşamaya devam edebilir ve hayata uyum sağlayabilmesi gittikçe zor bir hale gelebilir. Böyle bir durumda kişinin çeşitli psikiyatrik sıkıntılar yaşayabilme ihtimali olduğu için, bir psikiyatri uzmanından veya psikologdan gerekli desteği alması gerekebilir. Deprem sonrası yaşanan psikiyatrik durumlara ilaç tedavisi veya çeşitli psikoterapi ekolleri uygulanabilmektedir. Bu süreçte bireylerin sosyal destek alabilmeleri ve duygularını paylaşabileceği güvenli bir ortama ihtiyaç duyabilecekleri de unutulmamalıdır. Son olarak, bir birey olarak deprem yaşamış kişiyle nasıl iletişim kurabileceğimizle ilgili yapabileceğimiz birkaç noktanın olabileceğini belirtmek isterim. Depremden direkt veya doğrudan etkilenmiş bir kişiyle iletişim kurarken deprem anıyla ilgili sürekli sorular sormak, paylaşması için zorlamak depremzede birey için olumsuz olarak algılanabilmektedir. Bu bireylerin, fiziksel olarak güvende hissetmeye; konuşmasalar bile yanlarında birileri olduğunu bilmeye daha çok ihtiyaçları olabilmektedir. Bu yüzden herhangi bir yakınımız veya bölgede gönüllü olarak çalışmalarda yaklaşımımız bu yönde olmalıdır diye düşünüyorum. Depremzede birey kendisi ne ölçüde paylaşmak isterse ne kadar aktarırsa bizim de o derece dönüt vermemiz gerekir. Ayrıca herhangi bir yakınını kaybetmiş ancak kendisi depremden kurtulabilmiş insanlarla konuşurken dikkat edilmesi gereken birkaç noktadan da söz etmek istiyorum. İyi niyetli olarak veya destek olduğumuzu düşünüp “olsun bak sen kurtuldun, evinize bir şey oldu evet ama siz yaşıyorsunuz veya buna da şükür” gibi cümleler kurmak bireylerin yaşadığı yas sürecine ve hissettikleri acıya empatik bir yaklaşım göstermemektedir. Burada kurduğumuz cümleler kişileri rahatlatmaktan çok daha da anlaşılmamış hissettirebilmektedir. O yüzden iletişim kurarken daha basit cümleler, duygusunu anlamaya çalıştığımız kelimeler veya sadece fiziksel olarak yanında olduğumuzu göstermek yeterli olabilmektedir. Depremden sonra bazı insanlar rutinlerine dönme konusunda zorluk yaşayabilmektedir. Yemek yemede, okula gitmede, arkadaşlarıyla buluşmada, ailesiyle vakit geçirmede vb. noktalarda adım atmaları zor olabilmektedir. Böyle durumlarda yakınları olarak bu kişileri rutinlerine dönme konusunda desteklemeli; bu desteği zorlamadan istedikleri ölçüde vermeliyiz. Bazı insanlar yaşadıklarından kaynaklı yalnız kalmaya, özel alanına çekilmeye de ihtiyaç duyabilirler. Böyle durumlarda da bu kişilere o alanı tanımalı, istedikleri ölçüde yanlarında olmalı ve ara ara bir ihtiyaçları olup olmadığını sorabiliriz. Sonuç olarak deprem birçok olumsuz etkisi olan çok yönlü bir doğal afet olarak karşımıza çıkmaktadır. Etkilerini ortadan kaldırmak, iyileşmek belirli bir zaman alabilmektedir. İyileşmek için sosyal destek, duygusal destek, bağ kurmak, psikiyatri veya psikolog desteği almak gibi birçok seçeneğimiz olduğunu unutmamak ve yaralarımızı birlikte sarabilmenin gücüne inanmanın da umut verici olduğunu düşünüyorum. Alanda çalışan bir psikolog olarak bu konuda elimden geleni yapabileceğimi de belirtmek istiyorum. Depremden kaynaklı psikolojik sorun yaşayan bireyler ve bu sorunlardan kaynaklı travma sonrası stres bozukluğu tanısı almış bireyler ile uygun psikiyatrik tedavi ve terapi yaklaşımı süreç için oldukça önemli olmaktadır. Psikiyatrik tedavinin yanı sıra, etkililiği bilimsel yolla kanıtlanmış ve literatürde birçok çalışması olan Bilişsel ve Davranışçı Terapiler travma sonrası stres bozukluğunda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bilişsel ve davranışçı terapide danışan tarafından depremle ilişkilendirilmiş her türlü uyaran (ses, ışık, hava durumu vb.) veya kaçınma davranışları (evlere girememe, dışarıda giyilen kıyafetler ile uyuma vb.) sistematik olarak değerlendirilir. Değerlendirme sonrası danışan ile birlikte bu tür uyaranlara yönelik çeşitli çalışmalar yapılır. Danışanın bu tür uyaranlara ve kaçınma davranışlarına yönelik yapılan çalışmalar sonrası kaygısını kontrol edebilir hale geldiği görülmektedir. Ancak bu noktada önemli olan bu konuda sorun yaşamış bireylerin uygun tedavi ve terapi hizmetini özellikle travma alanında çalışmış; yetkin kişilerden alması gerekmektedir. Unutmayalım ki herkes psikolojik yardıma ihtiyaç duyabilir.Hepimize geçmiş olsun, sağlıklı günler diliyorum. Yazıyı Oku
Uzman: Eren TUNCAYYayınlanma: 19.09.2023