1. Uzman
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. Ayrılık Psikolojisini Anlamak !?

Ayrılık Psikolojisini Anlamak !?

Ayrılıkları şüphesiz ki hepimiz acı verici ve olumsuz birer deneyim olarak yaşıyoruz. Ancak, diğer olumsuz deneyimler gibi, bu süreçle nasıl başa çıktığımız, süreç içerisindeki eylemlerimiz ve tepkilerimiz iyilik halimizi etkileyebilecek güçteler. Bu yüzden ayrılık sonrası süreçleri öğrenmek, ayrılıkların neden acı verici olduğunu ve onlardan neler öğrenebileceğimizi anlamak, iyilik halimize katkı sunmamızı sağlıyor. Peki bunu nasıl yapabiliriz?

-Yas duygusuna ve hüzne izin ver: Ayrılığın yasını tutmak için kendimize izin vermek psikolojik sağlığımız için çok önemli. Süreci inkar etmek ve kaybımızın önemini azaltarak duygularımızdan kaçmak yas sürecini sağlıklı bir şekilde deneyimlememizi engelliyor. Zorlayıcı bir deneyimi, maalesef çevresinden dolanarak geride bırakamıyoruz, bu adeta bu deneyimin çevresinde dönüp durmamıza ancak bir türlü tam olarak onu geride bırakamamamıza yol açıyor. Ancak bu deneyimin içinden geçerek, kendi acılarımıza sahip çıkarak gerçek bir ilerleme yaşayabiliyoruz. 

-Biten ilişkini gözden geçir: Bir ayrılıktan sonra kendimizi kötü hissettiğimizde, bu duyguyu neyin yaratmış olabileceğine iyice bir göz atmamız gerekiyor. Hissettiğimiz hüzün gerçekten ilişkinin kaybına mı dayanıyor yoksa ilişkiyle ilgili bir yanılsamamıza mı? Bazen ilişkimiz bittiğinde gerçekten kaybettiğimiz şey bir zamanlar partnerimizle hissettiğimiz yakınlık değil, kendimizi inandırdığımız yanılsamalı bir güvenlik ve mutluluk duygusu olabiliyor. Böyle bir durumda partnerimizle hep mutlu olacağımız günlerin hayalini kurabiliyoruz, ayrıldığımızda ise bunun gerçekleşmeyeceğini görmüş oluyoruz. Bu durumda kaybımız direkt partnerin kendisiyle ilgili olmayabiliyor, daha çok bizim beklentilerimizi ve hayallerimizi kapsayabiliyor. İlişkimizi gerçekçi bir bakış açısından değerlendirmek kaybımızın hangi noktasının bizi üzdüğünü anlamamızı sağlayabiliyor. Üzüldüğümüz şeyi bulduğumuzda, kendimize bu konuda dürüst olabildiğimizde süreci daha rahat atlatabiliyoruz. Aksi halde, gerçek sebeplerimizi inkar ederek daha sancılı bir sürece giriyoruz. 

Böyle bir durumda kendimize aşağıdaki soruları sorabiliriz: 

-Birbirimize gerçekten sevgi dolu bir şekilde mi davrandık? 

-Aramızda gerçekten saygı ve sevgi dolu bir iletişim var mıydı?

-Gerçekten gerektiğinde birbirimizin yanında mıydık?

-İkimiz de birbirimize karşı dürüst müydük?

-Birbirimizin büyüyüp gelişmesine katkıda bulunuyor muyduk?

-Eleştirel iç sesini sustur: Ayrılıktan sonra reddedilmiş hissettiğimizde genellikle öz güvenimize ve benlik saygımıza saldıran eleştirel iç sesimizi dinleyebiliyoruz. Bu yıkıcı düşünceleri dinlediğimizde kaybımızla ilgili bir üzüntü yerine aşağılanma hissetme olasılığımız daha yüksek olabiliyor. Eleştirel iç sesimiz çoğu zaman kimsenin bizi sevmeyeceğini, yalnız kalacağımızı, kimse için önemli olmadığımızı söyleyerek ayrılık sonrası sürecimizi zorlaştırıyor. Unutmayın, eleştirel düşüncelerimiz nadiren gerçeğe dayalı oluyor. Bu nedenle kendimize olumlu yanlarımızı hatırlatmamız ve şefkat göstermemiz ayrılığı daha kolay atlatmamızı sağlayabiliyor.

-Sana iyi gelen aktiviteleri günlük rutinine ekle: Ayrılık sonrası dönemde hissettiğimiz olumsuz duyguların etkisiyle, bazen de bilinç dışı bir öz cezalandırma güdüsüyle, bize iyi gelen aktivitelerden uzaklaşabiliyoruz. Spor yapmak, sevdiğimiz dizi ve filmleri izlemek, ihtiyacı olanlara yardım etmek ve öz bakım aktivitelerine özen göstermek bu dönemde olumsuz duygu ve düşüncelere karşı güçlenmemizi sağlayabiliyor.  

-Duygusal desteğe yer aç: Zor zamanlarda bize en iyi gelen şey yalnız olmadığımızı hissetmek. Bu nedenle hiç istemediğimiz zamanlarda bile sevdiklerimizle, arkadaşlarımızla ya da aile bireylerimizle sosyalleşmek ayrılık sonrası dönemde bize destek oluyor ve içinde bulunduğumuz olumsuz döngüden sıyrılmamıza yardımcı oluyor.  

-Kendini meşgul tut: Olumsuz düşüncelerin hücum etmesine engel olmanın en güzel yolu zihnimizi meşgul tutmak. Hüznümüzü hissetmek için kendimize alan açmak çok önemli fakat bunun yıkıcı bir hal almasını engellemek için zaman zaman düşüncelerimizi farklı noktalara yönlendirmemiz gerekebiliyor. Bir kitap okuyabilir, uzun zamandır merak ettiğimiz bir kursa yazılabilir, alışverişe çıkabilir ya da kendimize yeni beceriler katmak için çaba sarf edebiliriz. 

-Sosyal medyaya ara ver: Ayrılık sonrasında partnerimizi fiziksel olarak görmenin bize iyi gelmemesi gibi partnerimizi sosyal medyada da görmek aynı derecede iyilik halimize zarar verebiliyor. Partnerimizi sosyal medyadan takip etmenin ve onun hakkında bilgi sahibi olmaya çalışmanın ayrılığın ilk günlerinde bize iyi gelmeme olasılığı çok yüksek. Bu nedenle sanal dünyaya biraz ara vermek, kendimize dönmek ve kafamızda kuracağımız senaryoları engellemek için iyi bir fırsat oluyor. 

-Öz şefkatine önem ver: Ayrılık sonrası dönemde yıkıcı duygularla baş etmenin en güzel yollarından biri kendi değerimizi ve benliğimizi hatırlamak. Güçlü yönlerimizi hatırlamak, olumlu özelliklerimizin altını çizmek ve sevilmeye layık olduğumuzu kendimize tekrarlamak bu süreçte bize yardımcı olabiliyor. Unutma, ilişkimizi kaybetmek kimliğimizi tamamen kaybettiğimiz anlamına gelmiyor ve bizler partnerimiz olmadan da yeterli ve tam bireyler olabiliyoruz.

Ayrılık Sonrası Yapılmaması Gerekenler

Ayrılık kendi başına acı verici bir deneyim. Fakat bu olumsuz tecrübenin etkisini ve süresini azaltmak için atabileceğimiz adımlar ve kaçınmamız gereken bazı düşünce kalıpları ve davranışlar bulunuyor. Bu noktalara dikkat etmek ayrılık sürecini daha kolay yaşamamıza yardımcı olabiliyor.

- Değersizleştirmekten kaçın: Bir ilişkinin bitmiş olması ya da bitiş şeklinin yaralayıcı olması ilişkinin tamamının kötü bir tecrübe olduğunu göstermiyor. Bu dönemde kendimize “İlişkimiz iyi olsaydı bitmezdi”, “Her şey bir aldatmaca mıydı?”, “Beni hiç sevmedi mi?” gibi cümleler kurmak çok gerçekçi bir bakış açısı olmayabileceği gibi daha fazla zarar görmemize neden olabiliyor. Tecrübemizi değersizleştirmek yerine onu olduğu gibi kabul edip ilişkinin bütün bir süreç olduğunu ve yalnızca bitişiyle özetlenemeyeceğini kendimize hatırlatmalıyız.

- Yerine birini bulmaya çalışarak acını maskelemeye çalışma: Bazen ilişkimiz bittikten sonra yaşadığımız acıyı azaltmak için bir yara bandı ilişkisine yönelebiliyoruz. Aslında bilinçli olmayan bir şekilde kaybımızdan doğan boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Fakat yara bandı ilişkiler genellikle kısa vadeli oluyorlar ve yalnızca hüznü yaşamamızı erteliyorlar.

- Acele kararlar alma: Ayrılıktan sonra içinde bulunduğumuz olumsuz ruh halinden kurtulmak için bazen aceleci ve iyi düşünülmemiş kararlar almaya yatkın olabiliyoruz. Yeni bir eve taşınmak, şehir değiştirmek, işten ayrılmak gibi eylemler o anki duygularımızdan kaçmaya yarayabiliyor ancak uzun vadede iyilik halimize zarar verme olasılıkları yüksek oluyor. Böyle kararlar almayı düşünüyorsanız kendinize biraz zaman vererek gerçekten istediğinizin bu olup olmadığını sorgulayabilirsiniz.

- Partnerinin seninle her istediğinde iletişim kurmasına izin verme: Bir ilişkinin bitmesi partnerlerin birbirlerinin hayatlarından tamamıyla çıkmaları anlamına gelmeyebiliyor. Hatta sağlıklı biten bir ilişkiden geriye birbirine saygı duyan ve gerektiğinde birbiriyle iletişim kurabilen iki birey kalması hepimizin arzuladığı bir durum. Fakat bu iletişimin ayrılık sonrasında hemen kurulmaya çalışılması taraflar için yıpratıcı olabiliyor. Bu bağlamda partnerimizin ayrılık sonrasında bizim belirleyeceğimiz sınırlar çerçevesinde bizimle temasa geçmesi kendi yaşamımızla ilgili kontrolü kaybetmediğimizi hissettirerek iyilik halimizi arttırabiliyor.

- Çok fazla yalnız kalma: Ayrılık sonrası süreçte duygularımızı ve düşüncelerimizi anlamak için şüphesiz ki yalnız kalmaya ihtiyacımız var. Fakat yalnız kaldığımız sürelerin bir sosyal izolasyona dönüşmesine izin vermeyerek dengeyi sağlamamız iyileşme sürecimiz için önemli. Yani belli bir süre tek başımıza zaman geçirsek de sosyal destek kanallarımızı açık tutmamız gerekiyor. Arkadaşlarımızla bir kahve içmek, ailemizden biriyle sinemaya gitmek, sevdiğimiz biriyle yürüyüş yapmak gibi aktiviteler bu dönemde duygusal dayanıklılığımızı artırıyor.

Ayrılık Acısı Nasıl Geçer? Ne Kadar Sürer?

Ayrılık acısı hepimizin tecrübe ettiği en olumsuz duygulardan birisi. Bu sebeple bu duygudan hızla kurtulmak isteyebiliyoruz. Fakat hüzün ve yas da istemeden tecrübe etsek de olumlu duygularımız gibi doğal ve insani. Bu duygudan hemen kurtulmaya çalışmaktansa bunun bir süreç olduğunu kabul etmek ve küçük adımlarla ilerleyerek duygularımızı tanımak kendimize kalıcı katkılar sağlamamıza olanak veriyor. Bu sürecin nasıl geçeceği ilişkinin süresi, ilişki deneyiminin niteliği, ayrılığın şekli, içinde bulunduğumuz şartlar ve o dönemdeki duygusal dayanıklılığımız gibi birçok farklı etmene bağlı. Yine de bu süreci kısaltmak ve daha az yıpratıcı bir hale getirmek için aşağıdaki noktalara dikkat ememiz faydalı olabiliyor.

- Felaketleştirmekten kaçınmak: Yaşadığımız durumları felaketleştirmek durumu kendi gerçekliğinden ve güncel etkisinden kopartıp daha şiddetli ve genel bir hale getirmek anlamına geliyor. Ayrılık sonrası süreçte de bu tecrübeyi hayatımızın bir özeti ve etkisi ve acısı asla değişmeyecek olumsuz bir deneyim olarak görebiliyoruz. Örneğin kendimizi bu acının asla geçmeyeceğine, partnerimizin bizi mutlu edebilecek tek kişi olduğuna ya da bir daha asla iyi hissetmeyeceğimize inandırabiliyoruz. Bunun yerine en kötü sonucu düşünmektense diğer olasılıkları da göz önünde bulundurmamız, daha iyi hissedeceğimiz ve bu döngüden çıkacağımız günlerin var olma ihtimalini de kendimize hatırlatmamız iyileşmemizi hızlandırıyor.

- Ruminasyondan kaçınmak: Ruminasyon, zihinsel aktivitelerimizi kesintiye uğratarak olumsuz tecrübelerimizi sürekli zihnimizde canlandırmamıza deniyor. Ayrılık sonrası ruminasyon döngüsüne girdiğimizde kendimize “Keşke şunu farklı yapsaydım.”,”Böyle söyleseydim ayrılmazdık.”, “Acaba şu davranışımdan dolayı mı ayrıldık?” gibi cümleler kurmaya yatkın oluyoruz. Bu soruların cevaplarını aramak ayrılığımızı anlamlandırmak için önemli olsa da bunu tekrarlayan, bizi yıpratan ve sağlıklı düşünmemize engel olan bir şekilde yapmak ayrılık acısını artırabiliyor. Varsayımlarımızı ve olumsuz ihtimalleri düşünmek yerine gerçekten olan duruma objektif bir şekilde odaklanmak faydalı olabiliyor.

- Bittiğini kabul etmek: Ayrılığı kabullenmek çok acı verici olsa da ayrılık sonrası atabileceğimiz en iyi adımlardan birisi ilişkimizin bittiğini kabul etmek. Barışmakla ilgili planları ve düşünceleri rafa kaldırmak yolumuza bakmamızı sağlıyor. İlişkinin bittiğini kabul etmek yeni deneyimlere yer açmamızı sağlayarak ayrılığı yerimizde saymadığımız bir süreç olarak yaşamamıza fırsat veriyor.

- Benlik duygusunu hatırlamak: Özellikle hayatları yıllarca ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiş çiftlerin, bir ayrılığın ardından kimlik krizine benzer bir tecrübe yaşamaları çok olası. İlişkiden önce de bir birey olduğumuzu, güçlü yanlarımızın varlığını ve tek başımıza da yeterli olduğumuzu hatırlamak ayrılığın öz güvenimiz üzerindeki etkilerini azaltarak iyileşmemizi hızlandırabiliyor. 

Ayrılık Sonrası Psikolojik Evreler

Hayatımızın önemli bir yerinde bulunan romantik ilişkimiz sonlandığında hayatımızda birçok şey değişiyor. Ayrılığın ardından rutinlerimiz ve alışkanlıklarımız değişime uğruyor. Hatta bu kayıp, bir yakınımızı ölüm nedeniyle kaybettiğimizde hissettiğimiz duygulara benzer şeyler hissetmemize sebep oluyor. Tıpkı yas sürecinde 5 aşamadan geçtiğimiz gibi ayrılıktan sonra da 5 aşamadan geçebiliyoruz. Bu aşamalar inkar, kızgınlık, pazarlık, depresyon ve kabullenme olarak isimlendiriliyor.

1. İnkar aşamasında ilişkinin bittiğini bilsek de kabul etmek istemiyor, ilişkiyi kurtarmak için içimizde kalan son umut tanelerine tutunmaya çalışıyoruz.

2. Kızgınlık evresinde eski partnerimizin olumsuz yanlarını sürekli hatırlıyor, arkadaşlarımıza onunla ilgili kızgınlıklarımızdan bahsediyoruz.

3. Üçüncü aşamada ise ilişkiyi kurtarmak için yapabileceklerimizi ve ilişkiye geri dönmek için neleri değiştirebileceğimizi düşündüğümüz bir pazarlık yapma kısmına geçiyoruz.

4. Depresyon aşamasında ise bir çöküş yaşıyor ve hiçbir şey yapmak istemiyoruz.

5. Son olarak durumu kabulleniyoruz ve bize üzüntü veren hisler azalmaya başlıyor. Bu evre çok uzaklarda gibi görünse de bu noktaya erişmek imkansız değil.

Farklı sebeplerle sonlanan ilişkimizin getirdiği hüzne karşı çaresiz değiliz. Biten ilişkimizin ardından bize fayda sağlayacak gelişmeler de kaydedebiliyoruz. Travma sonrası veya stresle ilişkili büyüme teorisine göre stresli durumlar aynı zamanda bizim için bir gelişim kaynağı olabiliyor. Örneğin; çevremizdekilerle ilişkilerimizde, ilişki sürdürme davranışlarımızda veya bağımsızlık hissi duymak gibi kişilik özelliklerimizde olumlu değişimler olabiliyor. Ayrılmanın ardından geçirdiğimiz süreçler sayesinde dayanıklılık (resilience) geliştirebiliyor ve içgörü kazanabiliyoruz. Bu kadar olumsuz şekilde ilerleyen ve bizi yıpratan böyle bir sürecin nasıl olumlu süreçler getireceğini kendi içinde sorguluyor olabilirsin. İşte tam burada Relate “Ayrılık Sonrası Toparlanmak” isimli yolculuğumuza başlayabilirsin. Bu yolculuk, ayrılık deneyiminin ardından kendimizi tekrar keşfetmemizin, geliştirmemizin mümkün olduğunu gösteriyor ve bu konuda atabileceğimiz adımları gösteriyor.

Ayrılık Sonrası Arkadaş Kalmak

Biten ilişkilerimizden sonra çoğunlukla sorduğumuz sorulardan biri “Arkadaş kalabilir miyiz?” oluyor. Karşımızdaki kişiyi tamamen kaybetmemek adına ve o kişiye verdiğimiz değerden dolayı hayatımızdan tamamen çıkmasını istemeyebiliyoruz. Peki bu mümkün mü ? Bazı durumlarda, ayrılığın üzerinden bir süre geçtikten sonra bunun olabileceğini ve dostluk kurmayı başaran çiftler olduğunu biliyoruz. Fakat unutmamalıyız ki bu zor bir süreç olabiliyor. Bunun yürümesi için her iki "arkadaşın" da neden arkadaş kalmak istedikleri ve arkadaşlıktan ne bekledikleri konusunda gerçekten açık olmaları gerekiyor. Aynı şekilde taraflar arkadaşlık ve romantizm arasındaki sınırları net olarak belirleyebiliyorsa ve neyin uygun neyin uygun olmadığı hakkında ortak bir noktaya ulaşabiliyorsa bunu başarabiliyorlar.

Kendinize aşağıdaki soruları yöneltmek gerçekten bunu isteyip istemediğinizi ve istiyorsanız bunun sebebini anlamanıza yardımcı olabiliyor.

- Ayrılığı bir başarısızlık olarak gördüğüm için mi yeni bir ilişki kurmaya çalışıyorum?

- Duygusal destek aradığım için mi arkadaş olmaya çalışıyorum? Bu duygusal desteği karşımdaki bana sağlayabilir mi?

- İçten içe yeniden bir araya gelmeyi mi umuyorum?

- Kendimi yalnız hissettiğim için mi en azından arkadaş olmaya çalışıyorum?

- Bir noktada eski sevgilim başka bir romantik ilişkiye girebilir. Bu yeni aşk deneyiminde onun arkadaşı olmak ve yeni ilişkisine tanıklık etmek bana iyi gelecek mi?

Bu gibi soruları yanıtlarken, yanıtlarınızın ihtiyaca mı yoksa tercihe mi dayalı olduğuna dikkat etmeniz yararlı olabiliyor. İhtiyaca dayalı kurulan bir arkadaşlık , örneğin “Sensiz hayatımda bir boşluk var! Beni bırakma!” gibi bir noktadan kurulan ilişkiler, her iki kişi için de sağlıklı olmayabiliyor. Tercihe dayalı bir arkadaşlık ise, örneğin "Sana saygı duyuyorum. Bunca zaman hayatımda olumlu bir etki yarattın. İkimiz de değiştik ama benim tercihim benim dünyamda kalman yönünde.” diyebildiğimiz ilişkiler, bilinçli alınmış ve sürmesi daha olası olan bir dostluğun habercisi oluyor.

Ayrılık Sonrası Kişisel Gelişim

Ayrılık acısını azaltmak ve ayrılık sonrası ilerlemek için kişisel gelişimimize özen göstermemiz gerekiyor. Ayrılık, olumsuz bir tecrübe olsa da ilişkinin bitmesinden doğan boşluğu kendi gelişimimize odaklanarak doldurmamız mümkün. Hepimiz hayatın akışı içerisinde sıklıkla iyilik halimize özen göstermeyi, yeteneklerimizi geliştirmeyi ya da ilgilendiğimiz konulara eğilmeyi kısacası kendi gelişimimiz için harekete geçmeyi unutabiliyoruz. Ayrılık sonrası kişisel gelişimimize özen göstererek öz güvenimizi artırmak ayrılığın yıpratıcı etkilerini daha az yaşamamızı sağlayabiliyor. Bu dönemde:

- Yeni bir kursa yazılabilir,

- Ayrılık ve psikolojik süreçler hakkında bilgi edinmek için araştırmalar yapabilir,

- Yeni bir spor rutini edinebilir,

- Yeteneklerini öne çıkaran aktivitelere katılabilir,

Kaynak :therelate.app

Yayınlanma: 27.10.2024 10:35

Son Güncelleme: 27.10.2024 10:35

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri, Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları, Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 2100
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Yaşam Tuzakları: Uyum Bozucu Şemalar

Her bireyin doğuştan gelen ve karşılanması gereken bir takım duygusal ihtiyaçları vardır. Ancak vurgulanması gereken nokta hepimizin bunlara ihtiyacı olduğudur. Bu ihtiyaçların derecesi/şiddeti anlamında farklılıklar görülse de temelde evrensel bir benzerlik yatar. Bu ihtiyaçların tamamı dünyaya gelen her insan için temel ve evrenseldir. Temel, evrensel ve duygusal ihtiyaçlardan bahsetmek gerekirse; bunlardan ilki diğerlerine güvenli bağlanmadır. Birey, diğerleri yani dış dünya ile güvenli, tutarlı, bakım ve kabul içeren ilişkiler kurmalıdır. Gereksinim ve duygularını ifade etme özgürlüğüne sahip olmalıdır. Doğduğu aile ve içerisinde yetiştiği çevre tarafından yeterlilik ve kimlik algısı zedelenmemelidir. Aynı aile ve sosyal çevresi tarafından gerçekçi sınırlarla karşılaşmalı ve öz denetimini sağlayabilmelidir. Ek olarak, her birey spontanlık ve oyun haklarına sahip olmalıdır. Şema Terapi kuramını geliştiren Amerikalı psikolog Jeffrey Young’a göre, bahsi geçen duygusal ihtiyaçlar bireyin erken yaşam dönemlerinden itibaren karşılanması gereken temel gereksinimleridir.Duygusal ihtiyaçlarımız çocukluktan itibaren varlıklarını sürdürür. Bu evrensel temel duygusal ihtiyaçlara ek olarak, yetişkinlikte ortaya çıkan ihtiyaçların varlığı da kabul edilir. Ancak yaşamın erken dönemlerinde bir duygusal ihtiyaç yeterli şekilde karşılandığı zaman, bireylerin daha sonraki ihtiyaçları ile oldukça iyi başa çıkma kapasitesine sahip oldukları görülür.Gereksinimlerin bireyin ruhunu zedeleyici seviyede engellenmesi, ihmal ve istismar, aşırı hoşgörü ve aşırı koruma gibi iyi şeylerin de aşırı verilmesi, seçici içselleştirme veya özdeşleşme gibi etmenler ise kişinin ihtiyaçlarının karşılanmasını engeller. Yaşamın erken dönemlerinden itibaren karşılanamayan ihtiyaçlar da kişinin ruhunda derin izler bırakır. Bu izler; duygusal, düşünsel ve davranışsal olarak çok çeşitli olumsuz sonuçlara yol açar ve “şema” adı verilen uyum bozucu örüntüleri oluşturur.Uyum bozucu şemalar, ruhsal yapıya derinlemesine kök salmış kalıplardır. Genel ve yayılımcı içerik örüntüleridir. Anılar, duygular, bilişler ve fiziksel duyumlardan oluşurlar. Çocukluk veya gençlikte ortaya çıkarlar. Bununla birlikte çevrenin de etkisiyle pekişerek yaşam boyu gelişebilirler. Kendilerini sürdürürler. Kısa dönemli yöntemlerle değişemeyecek kadar dirençli ve kuvvetlidirler. Kişinin kendisi ve çevresiyle ilişkisini konu alırlar. Yoğun duygular ile kişinin kendisine veya başkalarına zarar verebileceği sonuçlar yaratabilirler. Belli bir derecede işlevselliği bozarlar. Özgürlük, bağlanma ve kendini açmayı engelleyebilirler. Biyolojik bir duygu-durum veya yaşam olayları ile tetiklenerek aktif hale gelirler. Tıpkı bir tuzak gibi yaşam içerisindeki çeşitli durumlarda bireyi zorlayıcı etkileri vardır.Söz konusu tanımlara göre, bireyin davranışı şemanın bir parçası değildir. Aksine uyumsuz davranışların şemalara karşı mantıklı tepkiler olarak geliştiği düşünülmektedir. Yani davranışlar şemalar tarafından güdümlenir ancak onların parçası değillerdir. Çoğu davranış şemalarla nasıl başa çıktığımızı yansıtır. Şemaların kendilerini koruyup sürdürmeleri nedeniyle kişi yetişkinlikte de farkında olmadan aynı ihtiyaçların karşılanmasını önlemeye devam eder. Süregelen bu dinamiği kırmanın ilk adımı, sahip olunan şemalar ile ilgili bilgi edinmek ve onların farkına varmaktır. Bu doğrultuda temel ihtiyaçların oluşturduğu 5 şema alanına göre sınıflandırılan uyum bozucu şemaları inceleyelim.Alan 1- Ayrılma ve Reddedilme: Güvenlik, emniyet, istikrar, bakım, empati, duyguların paylaşılması, kabul ve saygı gibi temel evrensel ihtiyaçların karşılanmaması ile ilişkili şemaları içerir.Terk Edilme, Güvensizlik, Duygusal Yoksunluk, Kusurluluk ve Sosyal İzolasyon şemaları.Alan 2- Zedelenmiş Özerklik: Özerklik ve rekabet gibi temel evrensel ihtiyaçların ihlali ile ilişkili şemaları içerir.Bağımlılık/yetersizlik, Dayanıksızlık, İç İçe Geçme/gelişmemiş Benlik, Başarısızlık şemaları.Alan 3- Zedelenmiş Sınırlar: İçsel sınırlar, başkalarına karşı sorumluluk veya uzun süreli hedef odaklılıkta eksikliklerle ilişkili şemaları içerir.Haklılık/Büyüklenmecilik, Yetersiz Özdenetim şemaları.Alan 4- Diğeri Yönelimlilik: Kendi yönelimli olma ihtiyacının karşılanmasındaki eksikliklerle ilişkili şemaları içerir.Boyun Eğicilik, Fedakarlık, Onay Arayıcılık şemaları.Alan 5- Aşırı Tetikte Olma ve Bastırılmışlık: Kendiliğindenlik ve oyun gibi temele evrensel ihtiyaçların yok sayılması ile ilişkili şemaları içerir.Karamsarlık, Duyguların Bastırılması, Yüksek Standartlar, Cezalandırıcılık şemaları.Bir şema ne kadar şiddetliyse sonuçları da aynı orantıda ciddi olacaktır. Şemaların aktifleşmesiyle bireyler farkında olmaksızın onlarla başa çıkmak için uyum bozucu yollar yaratmaktadır. Kişi; şemanın getirdiği duygu ve düşünceye teslim olarak, tam zıttını yapmaya çalışıp aşırı telafiye giderek veya kaçınarak şemalarıyla sağlıksız şekilde baş etmeye çalışır. Bu baş etme yöntemleri anı kurtarma, tanıdık geldiği için iyi hissettirme özellikleri olsa da uzun vadede kişinin yaşamına zarar verir. Öte yandan her bir uyum bozucu baş etme yöntemi şemayı besleyerek şiddetini artırır.Kaygı, depresyon, madde kötüye kullanımı ve psikosomatik bozukluklar gibi belirtilerin altında genellikle erken dönem uyumsuz şemalar ve bireylerin onlarla başa çıkmak için öğrendiği uyum bozucu yollar yatmaktadır. Aynı zamanda bağımlılık, kaçınma, ilgi Arayıcılık veya mükemmelliyetçilik gibi kronik belirtilerin de temelini oluştururlar. Şemalar bilişsel/duygulanımsal kişilik özellikleridir ve dolayısıyla derecelendirilebilirler. Şema ne kadar şiddetliyse etkinleşmesi de o kadar kolaydır.Bireyler şemalarının farkında olarak, onların kökenlerine inerek ve sağlıklı baş etme biçimleri geliştirerek söz konusu yaşam tuzaklarıyla mücadele etmeyi öğrenebilirler. Jeffrey Young’ın geliştirdiği Şema Terapi çerçevesinde, kişinin sahip olduğu uyum bozucu şemaların aktivite düzeyi söndürülebilmekte ve daha sağlıklı örüntüler oluşturulabilmektedir. Şema Terapi ile danışana, şimdiki davranışlara geçmişin etkisi fark ettirilir. Yaşantısal tekniklerle duygulara ulaşılmaya çalışılır. Davranışçı tekniklerle de kişinin davranış değişimi sağlanmaya çalışılır.Uyum bozucu şemalarınızın farkına varmak, zorlayıcı yaşam deneyimlerinizle sağlıklı biçimde baş edebilmek ve yinelenen duygu, düşünce ve davranış dinamiklerinizi değiştirebilmek için profesyonel bir uzmandan destek alabilirsiniz. Uzm. Psk. Dan. Merve Behice AL CANKI Kaynak:Young, J., Bernstein, D.P., & Rafaeli, E., (2015). Şema Terapi: Ayırıcı Özellikler (M. Şaşıoğlu, Çev. ). Psikonet Yayınları.Young, J. E., Klosko, J. S. & Weishaar, M. E. (2009). Şema Terapi (T. V. Soylu, Çev.). Litera Yayıncılık.Young, J.E., Klosko, J.S.…, & Weishaar, M.E. (2013) Şema Terapi. Litera Yayıncılık.

Online Terapi Desteğine Başlamak

Online psikolog, bireyin yaşantısını destekleme, kişisel gelişimlerini güçlendirme ve ilişkilerini daha işlevsel bir noktaya taşıma konusunda önemli avantajlar sunar. Geleneksel terapi yöntemlerine kıyasla çok daha esnek bir yapı sunan online terapi, yaşamın yoğun temposuna kolayca uyum sağlar.Online psikolog görüşmelerinin başlıca faydaları:Kendinizi daha iyi anlamanıza yardımcı olurPsikolojik denge kurma sürecinizi desteklerHayatınızdaki sorunları çözme becerinizi geliştirirDuygusal yükünüzü hafifleterek stres yönetimini kolaylaştırırTerapiye ulaşımda yaşadığınız engelleri ortadan kaldırırPsikolog Doğukan Dankoz ile yapılan online psikolog görüşmeleri, bireyin kendine dair farkındalığını artırarak hem duygu durumunu düzenlemesine hem de yaşamındaki sorunları çözme becerisini geliştirmesine katkı sağlar. Online terapi süreci, bireyin stresle başa çıkma kapasitesini güçlendirirken, karşılaştığı zorluklara karşı daha dayanıklı bir ruh haline kavuşmasına destek olur.Ayrıca online terapi, yoğun iş hayatı veya sosyal yaşamın getirdiği baskılar nedeniyle psikolojik destek almakta zorlanan bireylere büyük kolaylık sağlar. Bu yöntem, hem zaman hem de mekân kısıtlamalarını minimize ederek kişinin günlük yaşamına rahatlıkla entegre edilebilir bir terapi deneyimi sunar. Gizlilik ilkeleri doğrultusunda yürütülen online görüşmelerde kişisel bilgilerin korunması da güvenle sağlanır.Kısacası, Psikolog Doğukan Dankoz için online terapi hizmeti, ruhsal dengeyi desteklemek, yaşam kalitesini artırmak ve kişisel gelişimi güçlendirmek isteyen bireyler için etkili ve erişilebilir bir çözümdür.Online Psikolog Hizmeti Kimler İçin Uygundur?Online terapi, çeşitli psikolojik zorlanmalar, duygusal problemler ve klinik düzeydeki birçok durum için etkili bir destek sağlar. Benden online terapi alabilecek kişiler, ruhsal olarak yıpratıcı süreçlerden geçen, günlük yaşam işlevselliğinde bozulmalar yaşayan ya da psikolojik belirtilerini kontrol etmekte zorlanan bireylerdir. Kaygı bozuklukları, takıntılı düşünceler, yoğun panik ataklar, sürekli endişe hâli ve nefes darlığıyla seyreden anksiyete belirtileri yaşayan kişiler online terapi sürecinden önemli ölçüde fayda görebilir. Aynı şekilde depresif duygudurum, isteksizlik, hayata karşı ilgi kaybı, uyku düzeninde bozulmalar, enerjide düşme, sürekli yorgunluk ve yoğun suçluluk duyguları yaşayan bireyler için online terapi önemli bir destek süreci sunar.Travma sonrası stres belirtileri yaşayan, geçmiş yaşantılarına bağlı yoğun korku, tetiklenme, kabus, kaçınma davranışları ve bedensel gerginlik yaşayan kişiler de online terapi aracılığıyla bu belirtileri yönetme ve iyileştirme konusunda önemli adımlar atabilir. Çocukluk travmaları, duygusal ihmal deneyimleri, ilişkisel travmalar ya da kayıp süreçleri yaşayan bireylerde online ortamda terapi almak, güvenli bir alan oluşturarak travmayla yüzleşmeyi daha kolay hâle getirebilir.Bağlanma problemleri, duygusal iniş çıkışlar, ani öfke patlamaları, yoğun kıskançlık, terk edilme korkusu ve ilişkilerde tekrarlayan çatışma döngüleri yaşayan kişiler de online terapi sürecine uygun bir gruptur. Özellikle ilişkilerde kontrol kaybı hisseden, iletişimde zorlanan veya partnerine aşırı bağımlı ya da uzak duran bireyler, terapiyle ilişkisel dinamiklerini daha sağlıklı bir noktaya taşıyabilir. Ayrıca kimlik karmaşası, özgüven düşüklüğü, değersizlik hissi ve sürekli kendini yetersiz görme gibi içsel örüntülerle mücadele eden kişiler de online terapi aracılığıyla daha güçlü bir benlik algısı geliştirme fırsatı bulur.Takıntılı düşünceler, zihinde sürekli dönen senaryolar, kontrol etme davranışları, temizlik ritüelleri ya da düzen takıntıları gibi obsesif-kompulsif belirtileri olan bireyler de online terapi sayesinde bu döngüyü kırmayı öğrenebilir. Yeme bozukluklarıyla mücadele eden, duygusal yeme davranışları sergileyen veya beden algısıyla ilgili zorlanmalar yaşayan kişiler için online terapi süreci farkındalık, duygu düzenleme ve kontrol becerileri kazandırır. Ayrıca kronik stres, tükenmişlik sendromu, işlevselliği azaltan yoğun baskı ve motivasyon kaybı yaşayan kişiler de online terapiye başvurabilir.Sosyal kaygı, insanlarla iletişim kurarken yoğun gerginlik, topluluk önünde konuşamama, dikkat odağı olma korkusu ve sürekli yargılanma düşünceleri yaşayan bireyler için online terapinin sağladığı güvenli ortam, belirtilerin daha kolay çalışılmasını sağlar. Ayrıca sağlık kaygısı yaşayan, bedensel belirtileri olduğundan daha tehditkâr algılayan ve sürekli kötü bir şey olacakmış hissiyle hareket eden kişiler de psikolojik destek alabilir.Kısacası duygusal, bilişsel veya davranışsal düzeyde zorlanmalar yaşayan, yaşam kalitesinde düşüş hisseden, günlük rutinlerini sürdürmekte güçlük çeken, zihinsel ve ruhsal süreçlerinde karmaşa yaşayan herkes benden online terapi alabilir. Terapi süreci güvenli, gizli, kişiye özel ve profesyonel bir şekilde ilerler.Online Terapiye Başlama Çekincesi?Online terapiye başlamaya çekinen kişiler için bu süreç, sanıldığından çok daha güvenli, anlaşılır ve adım adım ilerleyen bir yapıya sahiptir. İlk kez terapi alacak olmak birçok insanda belirsizlik, utanç, yanlış anlaşılma korkusu ya da “acaba sorunlarımı ifade edebilir miyim?” düşüncesi yaratabilir. Ancak online terapi, başlangıç sürecini kolaylaştıran daha yumuşak, daha esnek ve kişinin kendini rahat hissedebileceği bir ortam sağlar. Ev ortamında olmak, tanıdık bir alanda seansa bağlanmak ve ekran aracılığıyla iletişim kurmak, özellikle ilk adımı atmakta zorlanan bireylerin kendilerini daha güvende hissetmesine yardımcı olur.Başlamakta çekinen kişiler çoğu zaman nasıl konuşacaklarını, nereden başlayacaklarını ya da duygularını ifade edip edemeyeceklerini düşünürler. Oysa terapi sürecinde tüm sorumluluk danışanda değildir; terapist süreci adım adım yönlendirir, uygun sorularla güvenli bir iletişim alanı oluşturur ve kişinin kendini açmasını kolaylaştırır. İlk seanslar, karşılıklı tanışma, ihtiyaçların belirlenmesi ve kişinin kendini rahatlatması üzerine kurulur. Bu nedenle “yanlış bir şey söyleme” ya da “yeterince açık olamama” gibi düşünceler sürecin doğal ve olağan parçalarıdır. Duygularını ifade etmekte zorlanan, paylaşım yaparken tedirgin olan ya da yeni bir sürece dahil olmaktan korkan bireyler için online terapi, yüz yüze görüşmelere kıyasla çok daha yumuşak bir geçiş sağlar. Kamera açma zorunluluğu olmaması, seans ortamını kişiye göre düzenleyebilme imkânı ve mekânsal rahatlık, kaygıyı azaltır ve terapötik ilişkiye daha doğal şekilde adım atılmasına yardımcı olur. Ayrıca online terapi gizlilik açısından da yüksek bir koruma sunar; kişisel bilgiler güvenli şekilde saklanır ve görüşmeler profesyonel etik kurallar çerçevesinde yürütülür. Bazı kişiler terapiye başlamayı erteleyerek sorunlarının kendi kendine geçmesini umabilir ya da “benimki o kadar önemli bir sorun değil” diyebilir. Oysa terapiye başlamak için belirli bir sorun seviyesine ulaşmak gerekmez; duygusal sıkışmışlık, zihinsel yorgunluk, motivasyon kaybı ya da ilişkilerde tekrar eden problemler bile terapi için yeterli bir sebeptir. İlk adımı atmak zor gibi görünse de çoğu danışan, sürece başladıktan sonra bunun sandığından çok daha rahat, anlaşılır ve destekleyici olduğunu fark eder.Kısacası, terapiye başlamaya çekinen herkes için online terapi, daha düşük kaygıyla, daha rahat bir başlangıç yapmaya olanak tanır. Süreç, kişinin hızına göre ilerler; güvenli, yargılayıcı olmayan ve destekleyici bir alan sunar. Başlamakta zorlanmak doğal olsa da ilk adım atıldığında farkındalık ve içsel rahatlama için önemli bir kapı aralanmış olur.

Romantik İlişkilerin Yeni Üçüncü Kişisi: Medya

Romantik ilişkiler, modern dünyanın dijital dokusu içinde giderek daha karmaşık bir hâl alıyor. Aşk, artık yalnızca iki kişinin deneyimleriyle şekillenmiyor; sosyal medya akışları, dizi senaryoları, viral içerikler, YouTube vlogları, podcast konuşmaları ve hatta internetteki anonim yorumlar bile ilişki dinamiklerini belirgin şekilde etkiliyor. Bu durum, medyayı yalnızca ilişkilerin arka planındaki bir unsur olmaktan çıkarıp ilişkilerin aktif bir katılımcısı hâline getiriyor. Holmes (2007), “medyanın romantik beklentileri yeniden biçimlendiren güçlü bir psikososyal faktör olduğunu” vurgulayarak tam da bu dönüşüme işaret eder. Bugün, çiftlerin ilişkileri yalnızca kendi yaşadıkları deneyimlere değil; sürekli maruz kaldıkları dijital temsillere göre anlamlandırılmaktadır.İlişkilerin Hikayeleştirilmesi ve DramatizasyonuMedyanın en belirgin etkilerinden biri, ilişkileri sürekli dramatize edilmiş bir hikâye gibi sunmasıdır. Romantik dizilerdeki kriz–barışma döngüleri, filmlerdeki yoğun duygusal sahneler veya sosyal medyada viral olan romantik sürpriz videoları, gerçek ilişkilerde benzer yoğunlukların yaşanması gerektiğine dair yanlış bir algı yaratır. Gerçekte ise ilişkiler çoğunlukla sakin bir akışa, günlük rutine, küçük bağlanma anlarına ve sürdürülebilir iletişime dayanır. Fardouly ve Vartanian’ın (2016) belirttiği gibi, medya temsilleri “gerçeklikten kopuk bir romantik standart yaratarak bireylerin ilişki doyumunu dolaylı biçimde etkiler.”Bu dramatizasyonun bir diğer sonucu, çiftlerin ilişkiyi “hikaye anlatımı” çerçevesinde değerlendirmeye başlamasıdır. Birçok birey, yaşadığı ilişkiyi adeta izleyiciye sunulacak bir içerik gibi kurgular; bu da partnerle gerçek bağ kurma kapasitesini düşürür. Örneğin, “Neden romantik sürpriz yapmıyor?”, “Bizim ilişkimiz neden dramatik değil?”, “Neden viral bir çift gibi görünmüyoruz?” gibi sorular partnerin davranışlarından ziyade medyanın sunduğu kurgusal normlara dayanır.Sosyal Karşılaştırma Döngüsünün DerinleşmesiTiggemann ve Slater’ın (2014) çalışmaları sosyal medyanın yarattığı karşılaştırma döngüsünün yalnızca görünüşle sınırlı olmadığını; yaşam tarzı, ilişki kalitesi ve mutluluk düzeyi gibi alanları da etkilediğini göstermiştir. Bu döngü, ilişkilerde şu hatalı çıkarımlara yol açabilir:“Diğer çiftler daha mutlu, bizde bir sorun var.”“Başka ilişkilerde bu kadar sürpriz var, bizimkinde yok.”“Onların partneri daha düşünceli, benimki neden böyle değil?”Bu karşılaştırmaların tehlikeli yanı, kişilerin kendi ilişkilerini gerçek değil, medyada sunulan seçilmiş versiyonlarla kıyaslamasıdır. Medya, “en iyi 5 saniyeyi” sunarken gerçek ilişkiler saatler, günler ve yıllar boyunca yaşanan karmaşık dinamiklere dayanır.Algılanan Yetersizlik ve Değersizlik DöngüsüSosyal medyanın ayrılmaz bir parçası olan beğeni, takipçi, yorum ve görünürlük kültürü, bireylerin yalnızca kendilerini değil ilişkilerini de performatif bir alana dönüştürür. Bu performans baskısı ilişkilerde bir dizi duygusal zorluğa yol açabilir:Partnerin paylaşım yapmaması “yetersiz sevgi” olarak yorumlanabilir.Çift fotoğrafı azlığı, ilişkinin değersiz olduğu algısı yaratabilir.Gösterilmeyen sevgi jestleri, partnerin ilgisiz olduğu düşüncesini tetikleyebilir.Bu tür çıkarımlar çoğu zaman gerçeklerden uzaktır ancak medya, bu düşüncelerin meşrulaşmasına katkı sağlar. Çünkü sosyal medya, ilişkinin iç dinamiğini değil, yalnızca vitrinini sunar.Dijital Kıskançlık ve Sürekli İzleme KültürüMarshall’ın (2012) araştırması, sosyal medya gözetimi davranışlarının ilişkide güvensizliği artırdığını ortaya koyar. Bugün bu gözetim kültürü daha da genişlemiş ve otomatikleşmiştir. Partnerin kimin fotoğrafını beğendiği, hangi videoyu izlediği, kimi takip ettiği, ne paylaştığı ya da ne paylaşmadığı üzerine oluşturulan senaryolar ilişkileri yıpratır.Dijital kıskançlık, geleneksel kıskançlıktan farklı olarak daha görünmez ve daha sürekli bir yapıya sahiptir. Çünkü sosyal medya 24 saat erişilebilir olup ilişkide sürekli bir karşılaştırma ve kontrol alanı yaratır.Bu durum, ilişkide “duygusal yakınlıktan çok dijital iz sürmeye” dönüşen bir iletişim modeli ortaya çıkarır.Filtrelenmiş Gerçeklik ve Bireysel Kimlik AlgısıMedya yalnızca ilişkilere değil, bireylerin kendilik algısına da müdahale eder. Beden, başarı, yaşam tarzı, romantizm ve ilişki kalitesi gibi alanlarda sunulan ideal temsiller, bireylerin kendilerini ve partnerlerini değerlendirdiği referans noktalarını değiştirir. Bu durum hem öz-değer hem de ilişki doyumu üzerinde zorlayıcı etkiler yaratır:Birey kendini “yetersiz partner” olarak görmeye başlayabilir.İlişkideki sıradanlık “başarısızlık” gibi algılanabilir.Çiftler kendi hikâyelerini küçümseyebilir.Holmes (2007), bu durumun romantik ilişkilerde “gerçekçi olmayan kaderci beklentilere” dönüşebileceğini ve bireyleri sürekli hayal kırıklığına sürükleyebileceğini belirtir.Medya Okuryazarlığı Becerilerinin İlişkilerdeki Koruyucu RolüMedyanın güçlü etkisi karşısında en etkili çözüm, medya okuryazarlığı becerisinin ilişkiler özelinde geliştirilmesidir. Bu beceri:Kurgusal içerik ile gerçek ilişki dinamiklerini ayırt etmeyi,Sosyal medyanın seçiciliğini fark etmeyi,İdealize edilmiş romantik temsillerin yanılttığını anlamayı,Kendi ilişkisinin özgün değerini görmeyi,Dijital ipuçlarını doğru yorumlamayı,Algılanan kusurları dramatize etmemeyimümkün kılar.Bu farkındalık çiftlerin birbirine daha şefkatle yaklaşmasını ve ilişkiyi medya normlarına göre değil, kendi ihtiyaçlarına göre yapılandırmasını sağlar.Sonuç: Medya Bir Ayna Değil, Bir SahnedirMedya, romantik ilişkileri yansıtan bir ayna değildir; onları dramatize ederek sunan bir sahnedir. Bu nedenle ilişkileri medya sahnesiyle kıyaslamaya başladığımızda gerçekliği kaybederiz. Sağlıklı ilişki:görünürlük değil bağ,beğeni değil güven,performans değil iletişim,dramatik sahneler değil sürdürülebilir yakınlık,tıklanabilirlik değil duygusal emeküzerine kurulur.İlişkiler dijital kalıplara değil, iki insanın birbirine gösterdiği gerçek özen ve duyguya dayanır. Medya bu sürece eşlik edebilir; ancak ilişkiyi yönetmesine izin verilmemelidir.KaynakçaFardouly, J., & Vartanian, L. R. (2016). Social media and body image concerns: Current research and future directions. Current Opinion in Psychology, 9, 1–5.Holmes, B. M. (2007). In search of my “one and only”: Romance‐related media and beliefs in romantic relationship destiny. Electronic Journal of Communication, 17(3–4).Marshall, T. C. (2012). Facebook surveillance of former romantic partners. Cyberpsychology, Behavior, and Social Networking, 15(10), 521–526.Tiggemann, M., & Slater, A. (2014). NetGirls: The Internet, Facebook, and body image concerns in adolescent girls. International Journal of Eating Disorders, 47(6), 630–643.