1. Uzmanlar
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. Bipolar Hastalık nedir? Belirtileri neler olabilir ?

Bipolar Hastalık nedir? Belirtileri neler olabilir ?

BİPOLAR BOZUKLUĞUN KLİNİK BELİRTİLERİ

Bipolar hastalığın belirtileri üç ayrı dönem şeklinde ortaya çıkabilir: Mani-hipomani, depresyon ve karma dönemler.

A. MANİ DÖNEMİ

1. Duygudurum alanı: Öfori ya da irritabilite.

Hastada patolojik (gerçek durumla ve normal davranışlarıyla uygunsuz) bir şekilde kendini çok iyi hissetme, neşe, keyif, mutluluk, coşku hali (öfori) yaşantılanmaktadır. Hasta şarkılar söyleyerek, gülerek, espriler yaparak, yüksek sesle müzik dinleyerek dolaşmaya başlar. Çarpıcı renkli giyimler, aşırı makyaj ve baştan çıkarıcı tavırlar içinde olabilir. Bu duygusunu, 'Her şey bana büyük bir zevk veriyor. Kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim. Yeniden doğmuş gibiyim. Herşeyden büyük bir zevk alıyorum, içim içime sığmıyor’ vb şekillerde ifade edebilir. Ailesi bu durumu, ‘Birden aşırı neşelendi, her şeye gülüyor, kahkahalar atıyor, sabaha kadar yüksek sesle müzik çalıyor, şarkı türkü söylüyor, dans edip oynuyor kimseyi umursamıyor’ vb şeklinde anlatabilir.

Ancak bazen, bu neşe yerine, aşırı bir sinirlilik, hırçınlık, öfke (irritabilite) görülür. Bu durum, ‘Çok çabuk sinirlenmeye, bağırıp çağırmaya, vurup kırmaya başladı, her şeye saygısızca davranıyor, küfürlü konuşmaya başladı’ şeklinde anlatılabilir.

Manik dönemde genellikle öfori ya da irritabiliteden biri baskındır, ama duygudurum bunlar arasında dalgalanan bir çizgide de olabilir. Bunlara, çok kısa süreli hüzün ve ağlama gösterilerinin eklenmesi de maniye ters bir bulgu değildir ve karma dönem tanısını gerektirmez.

Bilişsel alan: Benlik değer yükselişi (grandiyözite-megalomani), psişik hızlanma (psişik eksitasyon) ve psikotik belirtiler:

Benlik değer duygusu ve kendine güven abartmalı yükselmiştir (grandiyözite / megalomani). Hasta bunu, ‘Korkunç güçlüyüm, yapamayacağım hiç bir şey yok, verin bir değnek dünyayı yerinden oynatayım’ şeklinde yaşantılamaktadır. Aşırı bir rahatlık ve girişkenlik sergilenmektedir. Aile bunu, ‘Hiç yapmazken babası yanında ayak ayak üstüne atmaya, sigara içmeye, saygısızca konuşmaya, kendini herkesten üstün görmeye başladı’ vb şekilde anlatabilir.

Tüm zihinsel aktiviteler artmış ve hızlanmıştır (psişik eksitasyon). Hasta, ‘Sanki zihnimdeki bir pas gitti, beynim saat gibi çalışıyor, düşüncelerim hızlandı, bir çok şeyi aynı anda düşünebiliyorum’ şeklinde konuşabilir. Dikkat kolayca çelinebilir durumda olup, gereksiz bir çok şeye dikkatinin yöneldiği ama belli bir konuya odaklanamadığı (distraktibilite) farkedilir. Bellek de güçlenmiştir ve eski olaylar hatırlanıp, bunlardan dolayı başkalarını suçlamaya başlama sık görülür. Konuşma çok artmış (lögore), hızlanmış, yüksek tonda ve bazen sözü kesilemez (basınçlı konuşma) şekildedir. Çağrışımın çok hızlanması nedeniyle, konudan konuya atlayarak dağılan bir konuşma (düşünce uçuşması) sergilenebilir. Aile bu durumu, ‘Konuşması sürekli dağılıyor, daldan dala atlayarak ilişkisiz şeylerden söz ediyor’ şeklinde anlatabilir.

Manik dönemlerin yarıdan fazlasında psikotik belirtiler de bulunur. Bu durumda, sanrı (delüzyon) ve varsanılar (hallüsinasyon) tabloya eklenir. Bunların teması tipik olarak megalomanik niteliktedir: 'Erdim, peygamberim, Tanrı'yım, Atatürk'üm, padişah soyundan geliyorum, milyarderim, başbakanım, dünyanın kralıyım, herkesi ben yönetiyorum, Tanrı tarafından özel görevlerle seçilmiş bir kişiyim, dünyayı kurtaracağım, bana kurşun işlemez, bunları bana söyleyen sesler var, bunları ima eden mesajlar, işaretler alıyorum’ gibi. Bazen psikotik belirtiler, megalomanik temayla ilişkili görünmeyen, paranoid-şizofrenik özellikte de olabilir: ‘Beni izliyorlar, kötülük yapacaklar, düşmanlarım komplo kuruyor, cihazlarla dinliyorlar, zehirliyorlar’; ya da ‘Bana emir veren, beni yöneten sesler var’ gibi.

3. Motor alan: Hareketlerin artma ve hızlanması, riskli davranışlar.

Hastanın enerji ve hareketleri çok artmış ve hızlanmıştır. Bu durum, ‘Yerinde duramıyor, hiç durmadan gezmek istiyor, evden kaçıp gitmiş haftalar sonra haber geldi ki uzak bir şehirdeki bir akrabamızı ziyaret etmiş, yorulmak bilmeden gece gündüz anormal bir enerjiyle çalışmaya, yazıp çizmeye başladı’ vb şekilde anlatılabilir.

Hastadaki aşırı büyüklük hissi (grandiyözite) nedeniyle, o an için zevk verici görünen davranışlar, sonuçları düşünülmeksizin sergilenebilir (riskli davranışlar). Örneğin, aşırı ve gereksiz para harcama, eşyalarını herkese dağıtma, tanımadığı kişilerlerle özel hayatını konuşma, kendini ilgilendirmeyen şeylere müdahale etme, kavga etme, aşırı alkol alma, aşırı hızlı araba kullanma, rastgele ilişkilere girme, düşünmeden girdiği saçma iş yatırımlarıyla büyük paralar kaybetme vb gibi.

4.Bedensel belirtiler: Uykuya gereksinim azalması, libido artışı.

Uyku çok azalmış olmasına rağmen uykusuzluk hissedilmemektedir. Cinsel istek ve performans artmıştır. Uygunsuz ortamlarda cinsellikle ilgili konuşma, espri ve davranışlar sergilenebilir.

TANI

Manik dönemde yukarda anlatılan belirtilerden hepsi ya da bazıları çeşitli şiddetlerde sergilenebilir. Tablo bazen psikotik ve çok ağır şiddette ortaya çıkarken, bazen oldukça hafif (hipomanik) nitelikte olabilir. Hipomani, manidekinden farklı olarak, işlevselliğin büyük ölçüde bozulmadığı bir durumu anlatır. Ancak, hipomanin sınırının nerde bittiği ve hafif maninin nerde başladığı sorusu tam yanıtlanabilmiş değildir. Ayrıca, hipomani hafif bir durum gibi görünse de, riskli davranışlara ve dolayısıyla ciddi sorunlara yol açma kapasitesi yüksek bir durumdur. Amerikan Tanı ve Sınıflandırma Sistemi (DSM)’nin son versiyonu (DSM-IV) manik dönem tanısı için aşağıdaki belirtileri önermektedir.

MANİK DÖNEM BELİRTİLERİ

A.En az 1 hafta süreyle (ya da hastaneye yatış gerekiyorsa süreye bakılmaksızın) anormal ve sürekli bir şekilde öforik, irritabl ya da taşkın (her türlü aktiviteye girmeye yatkın) bir duygudurum döneminin varlığı.

B.Bu dönem sırasında aşağıdaki belirtilerden en az 3’ü̈nün (duygudurum yalnızca irritabl ise 4’ünün) belirgin bir derecede ve sürekli varlığı:

1.Abartılı yükselmiş benlik değer duygusu ya da grandiyözite

2.Uyku gereksiniminde azalma

3.Her zamankinden daha konuşkan olma ya da baskılı konuşma

4.Düşünce ucuşması ya da öznel olarak düşüncelerinin cok hızlandığını hissetme

5.Distraktibilite

6.Amaca yönelik aktivite artışı (sosyal, iş, okul ya da cinsel aktivitede) ya da psikomotor taşkınlık

7.Önemli zararlar yaratabilecek zevk verici etkinliklere kolayca girme (Örn.sonucları düşünülmeksizin girilen cinsel ilişkiler, iş yatırımları ve aşırı harcama)

(Ayrıca, belirtilerin sosyal, iş, kendine bakım vb işlev alanlarında önemli bozulmaya neden olması gerekir.)

B. MAJOR DEPRESİF DÖNEM BELİRTİLERİ

Aşağıda anlatılacak olan depresif belirtilerden bazıları, hafif şekilde ve yaşam olaylarına tepkisel olarak herkeste, kısa süreli olarak, zaman zaman yaşantılanabilir. Bu depresyon hastalığı var anlamına gelmez. Hastalık anlamı taşıması için, ‘major’ denen bir nitelik ve şiddette ortaya çıkması ya da bu minor depresif belirtilerin sürekli bir hal almış olması gerekir.

1. Duygudurum alanı: Çökmüş (deprese) duygudurum, ilgi ve zevk yitimi.

Hasta kederli, hüzünlü, hiç bir şeyden zevk alamaz, mutsuz, ağlama eğilimli ya da tümüyle donukluk, hissizlik ve boşluk duygusundadır (depresif duygudurum). Ya da tüm istek, ilgi ve dürtülerini kaybetmiş bir durumdadır (ilgi ve zevk yitimi).

Duygularını 'Hiç bir şeyden zevk alamıyorum, hiçbir istek, ilgi ve dürtüm kalmadı, yaşam anlamsız, boş. Sürekli bir keder, ruhsal acı, sıkıntı içindeyim. En basit şeyler bile dağ gibi büyüyor gözümde, zor geliyor. Yaşamak bir yük ve işkence gibi geliyor. Odun gibi oldum, hislerim öldü. Sürekli bir korku ve çaresizlik içindeyim’..vb şekilde anlatabilir.

2.Bilişsel alan: Benlik değer çöküşü, kendini-dış dünyayı ve geleceği olumsuzlama, psişik yavaşlama (psişik retardasyon) ve psikotik belirtiler:

Hastanın kendine güveni kaybolmuş, kendini değersiz, başarısız, yetersiz, çirkinleşmiş, aşağılık, hatalı, suçlu hissetmektedir. Geçmiş davranışlarını abartılı ve yersiz suçluluk duygularıyla anımsar (benlik değer çöküşü-kendini olumsuzlama). Dış dünyaya bakışı da her şeyin olumsuz olduğu, daha kötüye gittiği şeklindedir (dış dünyayı olumsuzlama); bu olumsuzlukları da kendi suç, hata ve günahkarlığıyla bağlantılama eğilimlidir. Geleceği de karamsar görmekte, hiç bir şeyin düzelmeyeceğini, herşeyin daha kötüye gideceğini, hiç bir umut ve çare kalmadığını düşünmektedir (geleceği olumsuzlama). Bu nedenlerle de, yaşamayı hak etmediği, ölmesi gerektiğini düşünüp, özkıyım (intihar) plan ve girişimlerine yönelebilir. Ayrıca, hastanın konuşması çok azalmış ve yavaşlamıştır, suskun, durgun, zihin karışıklığı içersinde, şaşkın, anlama kavrama güçlüğünde, karar veremeyen, unutkan, konsantre olamayan, düşünemeyen, beyninin çalışmadığını düşünen bir durumdadır (psişik retardasyon).

Bu düşünce ve duygular, 'Çok değersiz, işe yaramaz, beceriksiz, aşağılık, tiksinilecek bir yaratığım; bütün yaşamım bir hatalar, beceriksizlikler zinciri, şimdiye kadar hiç bir şey başaramadım; gelecek yok, en ufak bir umut yok, her şey bitti benim için; yaşamayı hak etmiyorum, ölmem gerek; çirkinleştim, vücudum yüzüm bozuldu; suçluyum, başkalarını da üzüp yük oluyorum, onlara da kötülük yapıyorum; her şeyi unutuyorum, dikkat edemiyorum, konsantre olamıyorum, anlayamıyorum, kavrayamıyorum, beynim durdu, bunadım, kafamın içi saman dolu gibi çalışmıyor' vb şekillerde ifade edilebilir.

Bu tabloya psikotik belirtiler de eklenirse, bu gerçek dışı algı ve inançların, tipik olarak ‘depresif temalarda’ olması beklenir (değersizlik, suçluluk, günahkarlık, cezalandırılma ve felaket beklentisi, yoksulluk, yadsıma). Bunlar ‘Suçluyum, günahkarım, bu hastalık da Allah’ın bana verdiği bir ceza, cehennemliğim, savaş çıkacak, kıyamet kopacak, sevdiklerim ölecek, mahvolduk, iflas ettik, evimiz yandı yıkıldı, aç kalıp sokaklara düşeceğiz, öldüm, ben yokum, iç organlarım çürüdü’ vb şekillerde anlatılabilir. Bu inançlara uygun gaipten sesler ve görüntüler gibi hallüsinasyonlar bulunabilir. Bazen ise, psikotik belirtiler paranoid, şizofrenik özellikte ortaya çıkar: Bana kötülük etmek isteyen, komplo kuran, işkence yapan, zehirleyen, takip eden düşmanlarım var; bana emir veren, beni yöneten, davranışlarımı yorumlayan sesler var' gibi.

Motor alan: Konuşma ve hareketlerin azalması ve yavaşlaması (motor retardasyon) ve huzursuzluk (ajitasyon)

Hareketler çok azalmış ve yavaşlamış, baş öne eğik, ses çok hafif, konuşma ürkek ve kararsızdır. Konuşmayı başlatamıyor ya da hemen hiç konuşmuyor, sorulara ancak ısrar edilirse sıkıntı ve tereddütle ve bir kaç sözcükle yanıt verme eğiliminde, konuşma monoton, ifadesiz, yanıt ancak uzun bir suskunluk ardından gelebiliyor durumdadır. Lokmaları uzun süre ağzında tutarak, yavaş çiğneyerek yutabiliyor, gözlerini seyrek kırpan, donuk-boş bakan, cümleleri yarım bırakan ve kendine bakımı bozuk görünümdedir (motor retardasyon). Ayrıca, huzursuz, çok sıkıntılı, eliyle saçını ya da vücudunu sürekli oğuşturuyor, saçlarını yoluyor, elbiselerini çekiştiriyor, yerinde duramayıp kıpırdanıyor, geziniyor, inliyor, ofluyor, ağlıyor, çığlık atıyor bir durumda da olabilir (motor ajitasyon).

Çevresi bu durumu, 'Durgunlaştı ve suskunlaştı, yatağından ve odasından çıkmak istemiyor, kimseyle görüşmüyor, sessiz, zorla konuşuyor, kendine ve evine bakımı bozuldu, işe gitmiyor, evden çıkmıyor, sıkıntılı, huzursuz, inliyor, ölmek istediğini söylüyor, yerinde duramıyor, ağlıyor' vb şekilde anlatabilir.

4.Bedensel belirtiler: Uykusuzluk, iştahsızlık, cinsel isteksizlik, bitkinlik.

Hasta uykusuzluktan yakınmakta, uykuya dalamadığını, uykusunun kesikli olduğunu, çok erken uyanıp bir daha uyuyamadığını, ya da sabaha kadar hiç gözünü kırpmadığını söyleyebilir. İştahsızdır, yediklerinden tad almıyor, pek az yiyebiliyor ya da zorla yedirilebiliyor olup, ciddi kilo kaybı içindedir. Cinsel istekleri azalmış ya da kaybolmuştur. Şiddetli bir bitkinlik ve enerjisizlikten yakınmaktadır.Ancak, uyku ve iştahın azalma yerine arttığı, kişinin günü uyuyarak ve sürekli yiyerek geçirmeye başladığı bir depresyon tipi de vardır (atipik depresyon).

TANI

Major depresif bir dönemde, yukarda anlatılan belirtilerden hepsi ya da bazıları çeşitli şiddetlerde sergilenebilir. Tablo bazen psikotik ve çok ağır şiddette ortaya çıkarken, bazen oldukça hafif ama gene de major depresyon ölçütlerine uyan, yaşamı önemli derecede bozan bir nitelikte olabilir. Amerikan Tanı ve Sınıflandırma Sistemi (DSM)’nin son versiyonu (DSM-IV) major depresif dönem tanısı için aşağıdaki belirtileri önermektedir.

Major depresif dönemler hem bipolar bozuklukta hem de major depresif bozuklukta görülür. Depresif hastalıkların depresyonları ile bipolar hastalığın depresyonları arasında bir farklılık olup olmadığı sürekli bir tartışma konusu olmuştur. Başlangıçta böyle bir farklılığın olmadığı düşünülmüştü. Bugünkü bakışla da, bir çok hastada bu iki tip depresyon arasında pek fark olmadığı görülmektedir. Ancak, son dönemlerde, bazı hastalarda gözlemlenen bazı farklılıklar, bu iki tip depresyonu ayırt etmek açısından ipuçları sunmaktadır. Bu konu önemlidir, çünkü bipolar hastalık da bir depresif dönemle başlamış olabilir (aslında sıkılıkla da böyle olur) ve hastaya yanlışlıkla major depresif hastalık tanısı konarak buna göre bir koruma uygulanır. Daha sonra (belki bir kaç depresyon dönemi ardından), bir manik, hipomanik ya da karma dönem ortaya çıkarak, tanının aslında bipolar bozukluk olduğu anlaşılır. Oysa bu iki hastalığın koruyucu tedavileri temelde farklıdır. Bu nedenle, bipolar hastalık olasılığından erken dönemde kuşkulanarak hastayı izlemek, olası bazı riskleri azaltmak anlamına gelecektir.

Bu iki hastalığın depresyonları arasında saptanan farklılıklar şöyle sıralanabilir:

1.Bipolar depresyonda atipik depresyon özellikleri (özellikle uykunun azalma yerine artması, aşırı uyumaya başlama) daha sık görülür.

2.Bipolar depresyonda psikotik özelliklerin eşlik etmesi daha sıktır.

3.Bipolar depresyonda maniyi çağrıştıran bazı özelliklerin (hareket artışı, düşünce hızlanması, hırçın-huzursuz olma gibi) görülmesi daha sıktır.

4.Bipolar depresyonda birinci derece akrabalarda (anne-baba-kardeşler) bipolar bozukluk bulunma oranı çok daha fazladır.

5.Bipolar depresyon çok daha erken yaşlarda başlayabilir.

6.Bipolar depresyonlar daha kısa sürme ve daha sık yineleme eğilimlidir.

7.Hastanın “normal” kişilik yapısının çok aktif, enerjik çizgide olması (hipertimi) bipolar depresyonda daha fazla görülür.

8.Kadın hastada depresyon lohusalık döneminde ortaya çıkmışsa, bipolar depresyon olma olasılığı fazladır.

MAJOR DEPRESİF DÖNEM TANISI

Tanı ölçütleri için bkz. “Depresif Bozuklukların Klinik Belirtileri” bölümü.

C.KARMA DÖNEM

Manik ve depresif belirtilerin karışık şekilde birlikte bulunduğu dönemlere karma dönem adı verilir. Bu belirtiler ayni anda sergileniyor olabilir. Örneğin, çok konuşma, düşünce uçuşması ve aşırı hırçın-öfkeli olma yanında suçluluk ve özkıyım (intihar) düşünceleri bulunabilir. Ya da, manik ve depresif tablolar kısa süreyle ardarda dalgalanıyor olabilir. Karma dönem tanı ölçütleri konusunda henüz tam bir fikir birliğine varılamamış görünmektedir. Bu dönemler, psikotik olma ve tedaviye daha geç yanıt verme eğilimli olup, özkıyım riski de yüksektir.

kaynak

http://www.olcayyazici.com.tr/hastalik/belirtiler/20/


Yayınlanma: 20.11.2023 11:16

Son Güncelleme: 16.08.2024 17:43

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)
5 Yorum
Bedensel Belirti Bozuklukları (Somatizasyon)
Boşanma Süreci Sorunları
Çatışma Çözme Becerileri
Depresif Bozukluklar
+7
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 2100
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

BASTIRILAN DUYGULAR NE KILIĞA GİRER?

BASTIRILAN DUYGULAR NE KILIĞA GİRER?Günlük hayatın temposu içinde birçok insan “güçlü” kalabilmek adına duygularını bastırmayı öğrenir. Küçük yaşlardan itibaren ağlamamak, sessiz olmak, uyumlu olmak ve sorun çıkarmamak öğretilir. Zamanla bu davranışlar birer tercih olmaktan çıkar ve bir yaşam stratejisine dönüşür. Oysa insan ruhu bastırılan hiçbir duyguyu gerçekten silmez. Sadece onu derinlere iter ve zamanı geldiğinde bambaşka şekillerde karşısına çıkarır.Toplum içinde “iyi çocuk”, “sorunsuz birey”, “olgun insan” olmak çoğu zaman duyguların bastırılmasıyla karıştırılır. Oysa olgunluk, duyguları bastırmak değil, onları anlayabilmektir. Çocukken üzüntüsüne yer açılmayan bir birey, ilerleyen yaşlarda kendi duygusuna yabancılaşabilir. Kızdığında dinlenmeyen bir çocuk, yetişkin olduğunda öfkesini ya kontrolsüz şekilde dışa vurabilir ya da tamamen içine gömebilir.Bastırılan duygular zihinden silinmez. Bilinçdışında birikir, büyür ve uygun bir zemin bulduğunda kendine başka bir çıkış yolu yaratır. Bu bazen tekrarlayan ilişki sorunlarıyla, bazen iş hayatında yaşanan tükenmişlikle, bazen de bedende ortaya çıkan ağrılarla kendini gösterir. Kişi bu belirtileri çoğu zaman anlamlandıramaz ve “Ben zaten böyleyim” diyerek kendini etiketler. Ancak çoğu zaman mesele kişilik değil, bastırılmış duyguların yüküdür.Her duygu aslında insanı korumak için vardır. Öfke, sınırların ihlal edildiğini haber verir. Üzüntü, bir kaybın sindirilmesine yardımcı olur. Korku, tehlikeye karşı bir alarm görevi görür. Utanç ve değersizlik hisleri ise kabul görme ve ait olma ihtiyacının izlerini taşır. Bu duygular bastırıldığında işlevini yitirir, ancak farklı kılıklara girerek yeniden kendini hatırlatır.Bastırılan öfke, en sık dönüştürülen duygulardan biridir. Açıkça ifade edilemeyen öfke, pasif-agresif davranışlara dönüşebilir. Kişi doğrudan konuşmak yerine iğneleyici sözler söyler, alttan alta karşısındakini suçlar ya da sessizlikle cezalandırır. Öfke biriktikçe, en küçük olayda büyük patlamalar yaşanabilir. Bu tür patlamalar çoğu zaman bugünün meselesi değil, yılların birikimidir.Bastırılan üzüntü ise çoğunlukla beden üzerinden kendini anlatır. Sürekli bir yorgunluk hali, isteksizlik, keyif alamama, boşluk hissi ve anlamsızlık duygusu bastırılmış üzüntünün işaretleri olabilir. Kimi zaman bu durum psikosomatik belirtilerle ortaya çıkar: mide ağrıları, kas gerginliği, baş ağrıları, uyku problemleri… Zihin üzülmemek için mücadele ederken, beden bu yükü taşımaya çalışır.Korkular bastırıldığında genellikle kontrol ihtiyacı şeklinde açığa çıkar. İnsan korktuğunu kabul etmek yerine her şeyi kontrol etmeye çalışır. Geleceği aşırı planlamak, sürprizlerden kaçınmak, belirsizliğe tahammül edememek bu durumun yaygın örnekleridir. Kontrol, kişiye kısa süreli bir güven hissi sağlasa da uzun vadede kaygıyı artırır. Çünkü hayatın doğası gereği her şey kontrol edilemez.Bastırılan değersizlik hissi ise sürekli onay arayışına dönüşür. Kişi kendi değerini içerden hissedemediğinde, bunu dışarıdan almaya çalışır. Takdir edilmek ister, beğenilmek ister, görülmek ister. Eleştiriler ise olduğundan çok daha derin yaralar açar. Çünkü eleştiri, sadece bugünkü davranışı değil, geçmişten taşınan “yetersizim” inancını da harekete geçirir. Bu yüzden kişi hep daha fazlasını yapar ama hiçbir zaman gerçekten yeterli hissetmez.Duygular bastırıldığında değil, hissedildiğinde dönüşür. Bir duyguyu bastırmak onu yok etmez, sadece erteler. Hissedilen duygu ise yavaş yavaş yumuşar ve insanın içinde bir akış başlar. Ağlamak rahatlatır. Kızmak sınırları fark ettirir. Korkmak, gerçekçi adımlar atmayı sağlar. Utanmak, insanın kendi hassas noktalarını görmesine yardımcı olur. İnsan duygularına alan açtıkça, kendiyle ilişkisi daha sahici bir hâl alır.Birçok insan için duyguları bastırmak bilinçli bir seçim değildir. Bu bir başa çıkma mekanizmasıdır. Çocukken duyguları görülmeyen, küçümsenen veya cezalandırılan bireyler, bastırmayı bir güvenlik yolu olarak öğrenir. Bu davranış biçimi o zamanlar işe yaramıştır; kişiyi hayatta tutmuştur. Ancak yetişkinlik döneminde aynı mekanizma artık zarar vermeye başlar.Bu noktada kişinin kendini suçlaması gerekmez. Bu senin “yanlış” olduğunun göstergesi değildir. Aksine, bugüne kadar elinden gelen en iyi şekilde hayatta kalmaya çalıştığının bir kanıtıdır. Asıl önemli olan, artık bu kalıpları fark edebilmek ve yavaş yavaş dönüştürmeye başlamaktır.Bazen dönüşüm büyük adımlarla gelmez. Bazen sadece bir durup nefes almakla başlar. “Ben şu an ne hissediyorum?” sorusu, sandığından çok daha güçlü bir kapıdır. Bu soruyu kendine sordukça, bastırılan duygular yavaş yavaş görünür hâle gelir. Ve görülen her duygu, biraz daha yumuşamaya başlar.Duyguların düşman olmadığını hatırlamak gerekir. Onlar, ruhun kendini korumak için kurduğu bir dil gibidir. Bastırıldıklarında daha karmaşık hâle gelirler. Hissedildiklerinde ise sadeleşirler. Her bastırılmış duygu, aslında görülmek isteyen bir parçandır. Bu parçalarla temas kurdukça, insan kendi bütünlüğüne biraz daha yaklaşır.Sonuç olarak, bastırılan duygular yok olmaz. Sadece kılık değiştirir. Bazen öfke olur, bazen korku olur, bazen bitmeyen bir yorgunluk, bazen de derin bir boşluk hissi… Ama hangi kılığa girerse girsin, hepsinin tek bir isteği vardır: Görülmek, anlaşılmak ve hissedilmek.Unutma:Duygular bastırıldığında değil, hissedildiğinde dönüşür.Ve sen, hissetmeye izin verdiğin ölçüde iyileşirsin.. . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .

Bağlanma Stilleri: Hayatımızı Sessizce Şekillendiren Görünmez Dinamikler

Kendimizi Tanımaya Çalışırken Atladığımız Gerçek: Bağlanma ModelimizBir insan neden ilişkilerde hep aynı döngüleri yaşar? Neden biri sevgiyi doyasıya yaşarken diğeri sürekli kaygı duyar? Neden bazı insanlar yakınlaşmaktan korkar, bazıları ise fazla bağlanır?Tüm bu soruların cevabı, çocukluk dönemimizde kurduğumuz bağlanma stilinde saklıdır. Üstelik bağlanma tarzımız, yalnızca romantik ilişkilerimizi değil; arkadaşlıklarımızı, iş hayatımızdaki davranışlarımızı, kriz anlarındaki tepkilerimizi ve duygusal dünyamızı da büyük ölçüde etkiler.İlginç olan şu: Birçok kişi kendi bağlanma stilini bilmeden yaşar. Sorunlarının sebebini karakter zanneder, oysa mesele karakter değil, öğrenilmiş bir duygusal kalıptır.Bu nedenle bağlanma stilleri, psikolojinin hem en derin hem de en gözden kaçırılan konularından biridir.Bağlanma Nedir ve Neden Bu Kadar Önemlidir?Bağlanma, çocuklukta bakım veren kişiyle kurulan ilişki biçimidir. Bebek için bakım veren kişi (çoğu zaman anne), dünyanın tamamı demektir. Onun sevgisi, dokunuşu, tepkisi ve tutarlılığı, bebeğin “Dünya güvenli bir yer mi?” sorusuna verdiği ilk cevaptır.Yani bağlanma, sadece “sevgi” değildir.Güven hissidir.Kendine değer duygusudur.Sevilmeye layık olduğumuza dair temel beklentidir.Başkalarına ne kadar güveneceğimizin temelidir.Ve bu bağlanma stili, yetişkinlikte aynen devam eder.Yetişkinlikte Dört Bağlanma Stili ve Hayata Etkileri1. Güvenli Bağlanma – Sevginin Sağlıklı HaliBu kişiler:Duygularını ifade etmekten çekinmez.Yakınlıktan korkmaz.Karşı tarafı kontrol etmeye çalışmaz.Sorunları konuşarak çözebilir.Sevildiğini bilir, sevdiğini hissettirebilir.Güvenli bağlanan yetişkinler, ilişkilerde en sağlıklı dinamiği kuran gruptur. Fakat toplumda oranı düşündüğünüz kadar yüksek değildir.2. Kaygılı Bağlanma – “Ya giderse?” Korkusunun Gölgesinde YaşamakKaygılı bağlanan bireyler genellikle şunları yaşar:Partnerinin sevgisinden emin olmakta zorlanır.Onay alma ihtiyacı yüksektir.Terk edilme korkusu yoğundur.Küçük davranışları bile büyük anlamlara yorar.Aşırı düşünme, mesaj bekleme, kuruntu yapma sık görülür.Bu insanlar aslında sevilmek ister; ama sevgiyi kaybetme ihtimali onları yorar. Çoğu kaygılı bağlanan kişi, “Neden hep beni yoran ilişkileri seçiyorum?” diye kendine sorar.3. Kaçıngan Bağlanma – Yakınlıktan KorkmakBu kişiler için ilişki demek:Kısıtlanmak,Yük hissetmek,Özgürlüğün tehdit edilmesi… anlamına gelebilir.Belirgin özellikleri:Hislerini kolay açamazlar.Aşırı bağımsız görünürler.Yakınlık artınca geri çekilirler.Duygusal mesafe onlar için güvenlik barikatıdır.Bu insanlar sevmeyi bilmez değildir; Sadece yakınlık onların sistemini alarma geçirir.4. Düzensiz Bağlanma – Kafası Karışık YakınlıkPsikolojide en karmaşık bağlanma stilidir. Çünkü kişi hem yakınlık ister hem de yakınlıktan korkar. Bir adım yaklaşır, iki adım uzaklaşır.Güvensiz çocukluk deneyimleri sebebiyle yetişkinlikte duyguları çok hızlı değişebilir. Hem kaygılı hem kaçıngan davranışlar aynı kişide görülebilir.Peki Bağlanma Stilim Yaşamımı Nasıl Etkiliyor?Bu soruyu birçok kişi terapide ilk kez sorar.Aslında bağlanma stiliniz:Kime aşık olacağınızı,Neden aynı tip ilişkileri yaşadığınızı,Kırıldığınızda nasıl tepki verdiğinizi,Güçlü bağlar kurup kuramayacağınızı,Kendinizi nasıl gördüğünüzü,Güven ve özgürlük dengenizi,Hayat boyu duygusal ihtiyaçlarınızı belirler.Örneğin kaygılı bağlanan biri “beni neden hep duygusal olarak ulaşılmaz insanlar çekiyor?” diye düşünür.Kaçıngan bağlanan biri “ilgi gösterince kaçıyorum ama yalnız kalınca üzülüyorum” der.Düzensiz bağlanan biri ise “kimseyi tam içeri alamıyorum, ama bensiz de yapamıyorum” duygusunu taşır.Tüm bu döngüler, çocuklukta öğrenilmiş bir bağlanma modelinin yetişkinlikteki yansımalarıdır.Bu yüzden bağlanma stilleri psikolojide hem çok özel hem de çok dönüştürücü bir alandır.Bağlanma Stili Değişebilir mi?Evet. Bu yazının en umut veren kısmı burası.Bağlanma stilimiz kader değildir. İnsan değişir. Beyin değişir. Duygusal örüntüler değişir.Ve en güçlü değişim, terapi ile gerçekleşir.Terapi, kişinin duygusal yaralarını fark etmesini, onları şefkatle iyileştirmesini ve kendi içinde güvenli bir bağ kurmasını sağlar.Daha güvenli bir bağlanma geliştikçe:Kaygı azalır,Duygusal istikrar artar,Sağlıklı ilişkiler kurmak kolaylaşır,Kişi kendini daha çok sever,Yakınlık korkusu hafifler,Duygusal iletişim güçlenir.Terapi Bağlanma Süreçlerini Nasıl İyileştirir?1. Güvenli Bir İlişki Alanı SunarTerapi, yargısız bir alandır. Kişi ilk kez “güvenli bir bağ” deneyimler. Bu deneyim, çocukluktan gelen kırılganlığı yumuşatır.2. Duyguları Tanımayı ÖğretirBirçok kişi aslında ne hissettiğini bile bilmez. Terapi, duyguların dilini öğretir.3. Geçmişin Görünmez İzlerini Ortaya ÇıkarırKişi, döngülerinin nereden geldiğini fark eder. “Demek ki problem bende değil, bağlanma stilimde.” diyerek suçluluk ortadan kalkar.4. Yeni İlişki Becerileri GeliştirirSınır koymak, kaygıyı yönetmek, yakınlığı artırmak, sağlıklı iletişim kurmak değişebilir becerilerdir.5. İçsel Güven İnşa EdilirEn önemlisi budur. Kişi “Ben sevilebilir biriyim.” duygusunu yeniden kazanır.Bu dönüşüm terapiyle mümkün olur ve hayatın her alanına yansır.Bağlanma Stilini Merak Eden Herkes Terapiye Bir Adım Daha YakındırBir insan kendi bağlanma stilini merak ediyorsa… İlişkilerindeki döngüleri sorguluyorsa… Geçmişiyle barışmak istiyorsa… Duygusal derinlik arıyorsa…Aslında terapiye hazırdır.Çünkü bağlanma çalışmaları, psikolojide en derin ve en dönüştürücü alanlardan biridir. Bu alanda uzman bir terapistle çalışmak, kişinin çocukluk yaralarını iyileştirmesine, yetişkinlikte daha sağlıklı ilişkiler kurmasına ve en önemlisi kendine güvenli bir alan yaratmasına yardımcı olur.Son Söz: Kendini Anlama Cesareti En Büyük DönüşümdürHerkes değişebilir. Hiçbir bağlanma stili “kader” değildir. Kırılganlıklar iyileştirilebilir, duygular düzenlenebilir, ilişkiler güzelleştirilebilir.Tek gereken ilk adımdır: bu ilk adımı atabilecek tek kişi sizsiniz. Kendi içsel dünyasını anlamaya cesaret etmek.Eğer sen de ilişkilerinde benzer döngüleri yaşıyorsan, duygularını anlamlandırmakta zorlanıyorsan veya kendini daha güvenli bir bağ içinde görmek istiyorsan…Bu alan üzerine çalışan bir terapist ile çalışmak, hayatında büyük bir fark yaratabilir.
Eylem CAN 06.12.2025

Kendini Anlamanın Gücü: Terapiye Başlamayı Düşünenler İçin

Terapi Neden Her Geçen Gün Daha Fazla İlgi Görüyor?Son yıllarda terapiye olan ilginin belirgin şekilde arttığını fark etmek zor değil. Artık insanlar yalnızca yaşadıkları sorunları çözmek için değil, kendilerini daha iyi anlamak ve hayatlarını daha bilinçli bir şekilde yönetmek için de terapi desteği alıyor. Modern yaşamın yoğun temposu, ilişkilerin karmaşıklığı, iş yükünün artması, sosyal çevrenin beklentileri ve kişisel hedeflerin baskısı, bireyleri içsel bir denge arayışına yönlendiriyor. Terapi ise bu arayışın en güvenli ve en etkili yollarından biri olarak öne çıkıyor.Birçok kişi terapiye başlamadan önce, “Acaba terapi bana iyi gelir mi?” diye düşünür. Bu soru, kişinin kendisiyle ilgili farkındalık geliştirmeye hazır olduğunun işaretidir. Çünkü terapi, sadece bir konuşma alanı değil; kişinin iç dünyasını keşfetmesine, duygularını anlamlandırmasına ve hayatındaki örüntüleri çözümlemesine yardımcı olan bir süreçtir.Terapi Yalnızca Problem Yaşayanlar İçin DeğildirToplumda sıkça karşılaşılan yanlış bir inanç vardır: Terapiye giden insanlar mutlaka ciddi bir sorun yaşıyordur. Oysa bu düşünce oldukça sınırlayıcıdır. Terapi, ruhsal bir “acil durum müdahalesi” değil; kişinin kendisiyle kurduğu ilişkiyi güçlendiren bir gelişim alanıdır.Kimi insan ilişkilerinde daha sağlıklı iletişim kurmak için, kimi karar vermede zorlandığı için, kimi kaygılarını anlamak için, kimi ise sadece hayatını daha dengeli yaşamak için terapiye başvurur.Bir kişinin terapiye gitmesi, zayıf olduğu anlamına gelmez. Tam aksine, kendine değer veren ve gelişime açık olan bireylerin tercih ettiği bir adımdır. Fiziksel sağlığımız için nasıl düzenli kontroller yaptırıyorsak, zihinsel ve duygusal sağlığımız için de profesyonel destek almak aynı derecede önemlidir.Terapiye Başlamadan Önce Zihni Meşgul Eden Sorular Çok DoğaldırTerapi sürecine girmeden önce pek çok kişinin zihninde soru işaretleri belirir. Bu sorular, sürecin anlaşılmaya çalışılmasının doğal bir parçasıdır.En yaygın sorulardan bazıları:“Terapide ne konuşacağım?” Belirli bir konuya sahip olmanıza gerek yoktur. Terapist, sizin duygularınızı ve düşüncelerinizi anlamlandırabilmeniz için doğru soruları sorarak süreci doğal akışında ilerletir.“Ya terapist beni yargılarsa?” Terapinin en temel prensiplerinden biri, yargısız bir alan yaratmaktır. Profesyonel bir terapist, danışanı koşulsuz kabul eder, dinler ve destekler.“Gerçekten işime yarayacak mı?” Terapinin etkisi kişiden kişiye değişse de, çoğu danışan süreç ilerledikçe duygularını daha net anlamaya, stresini yönetmeye ve davranışlarını bilinçli bir şekilde yönlendirmeye başlar.“Duygularımı açmakta zorlanıyorum, bu sorun olur mu?” Birçok insan terapiye ilk başladığında kendini ifade etmekte zorlanır. Bu çok normaldir. Zaman içinde duygularınızı paylaşmak daha kolay ve daha doğal hale gelir.Bu sorular, terapiye başlamak için bir engel değil; aksine kişinin süreç hakkında sağlıklı bir merak taşıdığının göstergesidir.Küçük Farkındalıklar, Büyük Yaşam Değişimlerine Kapı AçarTerapinin en güçlü taraflarından biri, kişinin zaman içinde yaşadığı farkındalık anlarıdır. Bu anlar bazen çok küçük görünür ama kişinin hayatında büyük bir dönüşüm yaratır.Örneğin:Yıllardır aynı ilişkisel hataları yaptığınızı fark edersiniz.Kaygılarınızın aslında bastırılmış bir korkudan kaynaklandığını görürsünüz.Öfkenizin altında kimin ya da neyin yattığını keşfedersiniz.Kendinizi sürekli geri planda bırakmanızın sebebinin onaylanma ihtiyacı olduğunu anlarsınız.Hayatınızdaki döngülerin aslında çocukluk dönemindeki deneyimlerden beslendiğini fark edersiniz.Bu farkındalıklar kişiye bir şey öğretir: Otamatik davranmak yerine bilinçli davranmak mümkündür.Terapiden önce kişi çoğu davranışını refleksle yapar, neden böyle hissettiğini ya da böyle düşündüğünü fark etmez. Ancak terapi sayesinde kişi kendini daha iyi tanır, davranışlarını anlamlandırır ve yaşama daha bilinçli tepkiler vermeye başlar. Bu değişim, dışarıdan bakıldığında küçük görünse de, kişinin hayat kalitesini derin bir şekilde etkiler.Terapi, Duygusal ve Bilişsel Beceriler KazandırırTerapinin sadece konuşma üzerine kurulu bir süreç olduğu düşüncesi yanlıştır. Modern terapi yaklaşımları danışana çok sayıda duygusal ve bilişsel beceri kazandırmayı hedefler.Terapide kazanılabilecek beceriler arasında şunlar bulunur:Kaygı yönetimi teknikleri: Nefes egzersizleri, düşünce yeniden yapılandırma, beden farkındalığı.Duygu düzenleme becerileri: Yoğun duyguları tanıma, anlamlandırma ve sağlıklı şekilde ifade etme.İletişim becerileri: Kendini doğru ifade etmek, karşı tarafı dinlemek, empati kurmak.Sınır koyma: Kişinin kendi alanını koruması, gereksiz yükleri taşımayı bırakması.Stres yönetimi: Zihinsel ve duygusal yükleri hafifletme yöntemleri.Sağlıklı ilişki kurma: Bağ kurma, güven inşa etme ve ilişkisel kalıpları fark etme.Bu beceriler sadece terapi odasında kalmaz; kişinin günlük yaşamında aktif olarak yer bulur. Kişi zamanla daha sağlıklı kararlar verir, daha net iletişim kurar ve daha sakin bir ruh haline kavuşur.Terapi Bir Cesaret Yolculuğudur; Ama Sonu ÖzgürlüktürTerapinin en zor kısmı genellikle başlamaktır. Çünkü terapi, kişinin önce kendisiyle yüzleşmesini gerektirir. Bu yüzleşme bazen duygusal olarak zorlayıcı olabilir; ancak büyük bir özgürleşmenin başlangıcıdır.Birçok kişi birkaç seans sonra şu cümleyi kurar: “Keşke daha önce başlasaydım.”Çünkü terapi, kişinin zihinsel düğümlerini çözer, duygusal yüklerini hafifletir ve yaşamına daha sağlıklı bir yön vermesine yardımcı olur. Terapistin görevi yol göstermek, kişinin kendi iç sesini duymasına yardımcı olmaktır. Değişimi yaratan ise danışanın kendisidir.Terapinin sonunda kişi:Kendi değerini fark etmeye,Duygularını daha açık anlamaya,Sağlıklı ilişkiler kurmaya,Geçmiş yüklerini bırakmaya,Kendisiyle barışmaya başlar.Bu süreç hem derin hem dönüştürücüdür.Kendine Yapabileceğin En Değerli YatırımTerapi, kişinin kendine sunduğu en kıymetli hediyelerden biridir. Çünkü insan hayatı boyunca birçok duygu, olay ve düşünceyle karşılaşır. Zaman zaman bunların altında ezilmek mümkündür. Terapi ise bu yükü hafifletir, kişiye kendine dair daha net bir bakış açısı kazandırır ve hayatı daha anlamlı bir şekilde yaşamasına yardımcı olur.Eğer sen de duygularını daha iyi anlamak, davranışlarını düzenlemek, ilişkilerini iyileştirmek veya kendine yeni bir bakış açısı kazandırmak istiyorsan terapi bu yolculuğun en doğru başlangıcı olabilir.Kendini tanıyan biri, hem bugününü hem de geleceğini çok daha sağlıklı temellere oturtabilir. Terapi ise bu farkındalığın kapılarını açan güçlü bir araçtır.
Eylem CAN 06.12.2025