1. Uzman
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. İnsan Neden Sürekli Geçmişe Özlem Duyar?

İnsan Neden Sürekli Geçmişe Özlem Duyar?


Ruminasyon stresli durumlara dair tekrarlayıcı, sürekli ve problem çözümüne odaklanmadan yapılan aşırı düşünme olarak tanımlanabilir6. Aynı zamanda yaşanan olayların neden, anlam ve sonuçları ile ilgili tekrar tekrar düşünmek, bilişsel şekilde geviş getirmek anlamını da taşımaktadır.

Zihinsel geviş getirmede olumsuz anılar harekete geçmektedir ve bu durum kişinin problem çözme becerilerini ve motivasyonunu kaybetmesine sebep olmaktadır. Kişi motivasyon ve problem çözme becerilerini kaybettiğinde ise olumsuz ruh haline dönmesi kolaylaşır. Yani ruminasyon olumsuz ruh halini tetikleyen bir düşünce döngüsüdür.

Ruminasyon bozukluğunda kişi psikolojik semptomları ile baş etmek için daha uyumsuz baş etme yöntemlerini kullanmakta ve çoğu planı gerçekleştirme konusunda kötümser davranmaktadır. Bu uyumsuz baş etme sürecinde kişi “ Nasıl bu durumu atlatıcam?” “Bu neden benim başıma geliyor?”, “Asla geçmeyecek.” gibi cümlelere benzer düşünceleri devamlı aklından geçirmektedir. Bu düşünceler kişinin problem çözmesine yardımcı olmamakta, aksine kişiyi bitmek bilmeyen bir düşünce döngüsüne sokmaktadır.

Ruminasyon Belirtileri

Ruminasyon ne demek ve belirtileri nelerdir sorularının ortak noktası kişinin belirli düşüncelere takılıp kalması ve bunları zihinsel olarak sürekli tekrar etme, üzerine aşırı düşünme halinde olmasını ifade eder. Ruminasyon belirtileri ile genellikle profesyonel yardım alarak ve bilişsel davranış terapi gibi psikoterapi ekolleri ile mücadele edilebilir. Ruminasyon yapıp yapmadığınızı anlamak için bakabileceğiniz bazı belirtiler:

  • Geçmiş olaylar ile ilgili tekrar tekrar düşünme hali
  • Başa gelen stresli durumların nedenleri ile ilgili sürekli kafa yorma
  • Planları gerçekleştirme konusunda motivasyon eksikliği
  • Problem çözme becerilerinin azalması
  • Olayların çözümlerinden çok nedenlerine ve sonuçlarına odaklanma


Ruminasyon ile İlgili Psikolojik Sorunlar

Araştırmalar ruminasyonun depresyon, anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu ve obsesif kompulsif bozukluk gibi birçok psikolojik sıkıntının belirtilerinde var olduğunu göstermektedir.

1. Ruminasyon ve Depresyon

1987’de Nolen-Hoeksema, ruminasyonu depresyondaki ruh hali sebebiyle ortaya çıkan bir tepki biçimi olarak tanımlamış ve bu teoriye “Tepki Biçimleri Teorisi” ismini vermiştir. Bu tanımda ruminasyon, tamamen depresyona ait bir semptom gibi görülmüş, bu sebeple “kişilerin depresif belirtilerine ve bu belirtilerin nedenlerine dair sürekli ve tekrarlayıcı düşünce tarzı” olarak açıklanmıştır 7.

Bu teoriye göre ruminasyon, depresyonu aktive eden, sürdüren ve şiddetlendiren bir düşünce tarzıdır. Ruminasyonun olumsuz düşünme, sorunlarla baş etme yeteneğinde azalma, davranışsal tutumlarda azalma ve sosyal destekte azalma gibi etkileri olduğu için depresyonu sürdürmekte veya şiddetlendirmektedir.

Olumsuz Düşünme

Ruminasyon yapan kişiler depresif duygudurumun da etkisiyle olumsuz düşünce ve anılarına daha fazla odaklanmakta ve karamsar bir düşünce yapısına bürünmektedirler.

Sorunlarla Baş Etme Yeteneğinde Azalma

Zihinsel yinelemeye sahip kişiler yaşadıkları olaylara ve olayların sürekliliğine dair karamsar bir duygulanımda olduklarından problem çözümü konusunda da karamsar olmaktadırlar. Yaşadıkları problemlerin çözülemeyeceğine inanan kişilerin sorunlarıyla baş etme yeteneği azalmakta ve mutsuzlukları artmakta, bu da depresyonun devam etmesine yol açabilmektedir.

Davranışsal Tutumlarda Azalma

Ruminasyon yapan kişiler çoğu zaman yalnızca kendi sorunlarına odaklanmaktadır. Sadece kendi sorunlarına odaklanmak kişinin efor gerektiren her çeşit olaya isteksiz yaklaşmasını sağlamakta, bu isteksizlik depresyonu tetiklemekte ve geliştirebilmektedir.

Sosyal Destekte Azalma

Zihinsel yineleme durumunun kronikleşmesi sosyal hayatı etkilemekte ve çevreden gelen sosyal desteği azaltmaktadır. Sosyal destek kaybı ise depresyonun artmasına sebep olabilmektedir.

2. Ruminasyon ve Anksiyete

Kaygı ve ruminasyona bakıldığında ortak özellikleri dikkat çekmektedir. İkisinde de aşırı genelleştirme, problem çözme konusunda zorluk çekme, konsantrasyonun azalması, dikkatini olumsuz durumlardan başka durumlara çekmede zorlanma ve son olarak yaşam olaylarına ve kendilerine odaklı sürekli düşünme süreçleri gerçekleşmektedir.

Fakat ruminasyon ve anksiyetenin birbirinden oldukça farklı yönleri de vardır. Öncelikle kişinin sürekli olarak düşündüğü zaman dilimi farklıdır, ruminasyon geçmişe dönük olumsuz olayları içerirken kaygı geleceğe dair olumsuz olayları düşünmektir.

Anksiyete çoğu zaman geleceğe yönelik olsa da bazen geçmişte yaşanan olumsuzlukların gelecekte yine yaşanabileceğine dair düşünceler olarak da ortaya çıkabilmektedir1. Yine ruminasyonun içeriği de geleceğe yönelik endişeleri içerebilmektedir.

3. Ruminasyon ve Travma

Travma sonrası stres bozukluğu olan kişilerde yaşadıkları travmatik olaya dair rahatsız edici düşüncelerin varlığı sıkça gözükmektedir. Bu düşünceler tekrarlayıcı düşünce takıntısı olarak adlandırılan ruminasyonlardır.

Travmatik olaylarda kişiler çoğunlukla neden bu olayın kendi başlarına geldiğini veya olayların ilerleyiş şekillerini sorgulamaktadırlar. Bu sorgu süreci uzun ve sürekli olduğunda etkisiz bir baş etme durumu yani zihinsel yineleme söz konusudur.

2009 yılında Ehring ve arkadaşlarının travmayla bağlantılı ruminasyonların travma sonrası stres bozukluğu belirtilerini sürdürüp sürdürmediğini anlamak için yaptıkları araştırmada, ruminasyonun travma sonrası stres bozukluğunun devam etmesinde önemli bir rol oynadığı sonucuna varılmıştır.

Yine 2000 yılında Ehlers ve Clark’ın travma sonrası stres bozukluğu tanısının alınmasında etkili olan faktörleri incelemek adına yaptıkları çalışmada, travma sonrası stres bozukluğunun oluşumunda ruminasyonun önemli bir etkisi olduğu görülmüştür.

Travmatik olayın hemen ardından gelen ruminasyonlar bazen kişide travma sonrası büyüme gibi pozitif etkiler yaratırken, olaydan uzun süre sonra istemsizce ve sürekli gelen ruminasyonların ise negatif etki yarattığı görülmektedir2.

4. Ruminasyon ve Obsesyon

Kafa karışıklığı yaşatan ruminasyon ilk olarak obsesif kompulsif bozukluk için yapılan çalışmalarda ortaya çıkmış ve kompulsiyon olmadan sadece obsesif düşüncelerin olduğu durumlar için kullanılmıştır.

İstenmeden gelen ve uygunsuz düşünceler olarak tanımlanan obsesyon ile düşünce takıntısı olarak da adlandırılan ruminasyon arasında büyük farklar bulunmaktadır. Obsesyonlarda kişi düşüncelerin getirdiği kaygıyı azaltmak için kompulsiyonlara yönelir ve obsesif- kompulsif döngü oluşur. Fakat zihinsel yinelemede kişi düşüncelere devam ederse bir cevap bulacağına inanmaktadır.

Obsesyonlar kişiye istenmeden ve yabancı geldiği için kişiyi kaygılı bir duruma sokarken ruminasyonda düşünceler çoğu zaman istemsiz değildir. Aksine kişi sorunlarını anlamak, çözmek ve hatalarını fark edebilmek için geçmişte yaşadığı olayları teker teker ve sürekli olarak düşünmeye çalışmaktadır.

Ruminasyonun Sosyal Hayata Etkileri

Ruminasyonun insan hayatına oldukça büyük etkileri vardır. İnsanlar içinde bulundukları durumu çözmek için sürekli olarak nedenleri, sonuçları ve yaşananları düşündüklerinde kendilerini sosyal hayattan soyutlamakta ve yalnızca problemlerine veya problemlerinin getirdiği negatif duygulara odaklanmaktadırlar.

Ruminatif düşünce ile problem çözebileceğini düşünen kişiler çoğu zaman olayların olumsuz yönlerine daha çok odaklanmakta ve olumsuz olayların getirilerini normalden uzun süre hissetmektedirler. Bu kişilerin odakları çoğu zaman kendi düşünceleri olduğu için sosyal hayatta problem yaşamaktadırlar ve problem çözme becerilerini geliştiremezler. Aynı zamanda çoğunlukla problemlerden kaçmaya ve dürtüsel davranmaya meyillilerdir.

Sürekli olumsuz durumları düşünen ve ruminatif düşünce tarzına sahip insanlarda öfke kontrolü ve özgüven sorunları görülmektedir. Bu kişilerin kendileri için daha az çaba sarf ettikleri ve başarılarını göz ardı ettikleri bilinmektedir.

İçine kapanık, negatif düşünceleriyle meşgul ve öfkeli olan kişiler sosyal hayatta zorlanmaktadırlar. Bu düşünce takıntısını yaşayan kişiler anda kalmakta zorlandıkları için sosyal ortamlarda aktif olamazlar bu durum ise etraflarındaki insanların uzaklaşmalarına sebep olabilmekte veya kişilerin sosyal ortamlardan soğumasına sebep olabilmektedir.


Ruminasyonla Baş Etmek için 7 Öneri

1. Ruminatif Düşünceleri Fark Edin

Kişinin kendi düşünce örüntüsünü tanıması düşüncelerini kontrol edebilme sürecinde hayati rol oynamaktadır. Ruminatif düşüncenin durdurulabilmesi için önce fark edilmesi gerekmektedir. Bu düşünce örüntülerinin fark edilebilmesi için negatif düşünceler, tekrarlayıcı düşünceler ve işlevsel olmayan düşünceler gibi minik işaretlere dikkat edilmelidir. Düşünceyi fark etmek, ruminasyon etkisini hafifletmede oldukça önemlidir.

2. Negatif Düşünceleri Değiştirin

Ruminasyon sendromu kendi kendine negatif konuşma veya düşünme ile kendini göstermektedir. Bu düşünceler geldiğinde bunların doğruluğunu, önemini ve kanıtlarını sorgulamak negatif düşüncelerin sakinlemesine ve azalmasına sebep olmaktadır.

Bunun için “Buna dair ne gibi kanıtlarım var?”, “Bu düşüncem benim varsayımım mı yoksa bir gerçek mi?” veya “ Daha farklı düşünecek olsam ne düşünürdüm?” gibi sorular kişinin ruminasyonlarının azalmasını sağlamaktadır.

3. Soruna Uygun Çözümler Geliştirin

Soruna uygun çözümü geliştirmek için kişinin sorunu küçük ve yönetilebilir parçalara bölmesi mantıklıdır. Daha sonra var olan problemin çözümlerini düşünmek gerekmektedir.

Sorunu tanımlamak ve olabildiğince çok çözüm üretmek problem çözme becerisinin ilk adımıdır. Daha sonra üretilen çözümlerden en mantıklı olanları seçip onları küçük adımlara bölmek ve adımları birer birer uygulamak gerekmektedir.

4. Düşünce Odağınızı Değiştirin

Kişiler ruminatif düşünce yaparken çoğu zaman yalnızca probleme odaklanmakta ve çözümünü düşünmemektedir. Yaşanılan problemlerin çözümleri üzerine düşünmek ve çözümleri uygulamak ruminatif düşünceyi azaltmaktadır.


Öncelikle problemlerin sonsuz olmadığının ve her problemin bir çözümü olduğunun farkına varmak oldukça önemlidir. Problemin çözümü her zaman kolay olmayabilir fakat zor olan çözüm yolları bile kişiyi bir süre sonra rahatlığa götürmekte ve problem anındaki kaygılardan uzaklaştırmaktadır.

Kişi genelde kısa süreli sakinlikler için kaçınma yöntemlerine yönelir ve zor olan çözüm yollarından uzak durur. Böyle bir durumda kişinin kendine sorması gereken soru “Uzunca süre devam eden ve aralıklarla sakinlikler getiren negatif düşünceler mi daha acı verici yoksa kısa süren, zor olan ama bittiğinde sürekli sakinlik getiren çözüm yolları mı? “ olmalıdır.

5. Tetikleyicilerinizi Fark Edin

Ruminatif düşünceleri tetikleyen durum, olay ve kişileri fark etmek oldukça önemlidir. Eğer kişi sürekli olarak negatif olayı hatırlatacak davranışlarda bulunuyorsa ruminasyon çoğalmaktadır. Örneğin kişi sürekli olarak eski sevgiliyle olan geçmiş mesajları okuyorsa bu durum ruminatif düşünceleri aktifleştirmekte ve “Neden olmadı?”, “Neyi farklı yapabilirdim?” gibi soruları tetiklemektedir.

Aynı zamanda depresif şarkılar ve depresif sohbetler de ruminasyon için tetikleyici olabilmektedir. Her insanın yaşamı kendine özel ve farklı olduğu için tetikleyicileri de farklıdır. Kişinin kendi tetikleyicilerini bulması ve onlardan mümkün ölçüde uzak durması gerekmektedir.

6. Meditasyon ve Nefes Egzersizleri Yapın

Meditasyon türleri kişinin anda kalıp geçmiş düşünceleri ve gelecek kaygılarından uzak olmasını sağlamaktadır. Meditasyon sürecinde kişi düşüncelerini gözlemleme, anda kalma ve farkındalık gibi özelliklerini güçlendireceğinden meditasyon yapmak oldukça önemlidir.

Kişi meditasyon sayesinde düşüncelerine olan farkındalığını arttırdığında ruminatif düşünceleri daha pozitif düşünceler ile değiştirebilmektedir.

7. Sosyal Destek Alın

Ruminasyonun sosyal hayata etkileri oldukça negatif olsa da, sosyal destek sistemini ayakta tutmak ve onlardan yardım alabiliyor olmak olaylara bakış açısını değiştirmekte çok önemlidir.

İnsanlar sevdiklerine destek verirken kendilerine karşı olduklarından çok daha mantıklı düşünür ve daha doğru açılardan bakarlar. Bu sebeple bir arkadaşla veya aile bireyi ile konuşmak farklı bakış açıları kazanmak açısından ve doğru açıları fark etmede oldukça yararlıdır.

Kişi sosyal desteğe ulaşamayacak durumda olduğu zaman kendine “Bu negatif cümleleri bir arkadaşım kursa ona ne cevap verirdim?” diye sorarak mantıklı bakış açısına ulaşabilmektedir.

Ruminasyon İçin Ne Zaman Destek Alınmalı?

Zaman zaman ruminasyon yaşamak, negatif düşüncelere kapılmak veya mutsuz hissetmek oldukça normaldir. Yaşanılan her mutsuzluğa depresyon denmediği gibi her negatif düşünceye de ruminasyon denmemektedir.

Profesyonel destek için öncelikle yaşanılan olayın bir süredir devam ediyor olması önemlidir. Günün uzun süreleri bu negatif durumla geçiyor ve kendi kendine kullanılabilecek baş etme yöntemleri yetersiz kalıyorsa mutlaka uzman psikologlardan yardım alınmalıdır.

Düşünce yinelemeleri ve kafa karışıklıkları sıklıkla devam ediyor, günlük hayattaki işlevselliği etkiliyor ve düşünce döngüsü sebebiyle sosyal hayat etkileniyorsa psikolojik destek almak oldukça faydalı olabilir.

İnsan Neden Sürekli Geçmişe Özlem Duyar?

Sürekli geçmişe dönme isteği bir hastalık veya takıntı olmadığı gibi yaşlılık belirtisi de değildir. Hemen her yaştan insana sirayet edebilecek olağan bir durumdur. Ancak bu isteğin derininde hayatla ilgili çok önemli bir gerçeklik var. Ben bu hakikatin farkına vardığımda yaşama karşı düşüncelerim baştan aşağı değişmişti, umarım bu yazıyı okuyacak olanlara da aynı değişimi yaşatabilirim.

İnsanın fiili olmasa bile zihni olarak hareket etmesi gerekir, buna siz müdahale edemezsiniz. Kalbiniz nasıl çarpıyorsa beyniniz de aynı oranda çalışıyor ve bu sürekli bir hareketi doğuruyor. Burada bahsettiğim zihni hareket “bir şeyler bulma” veya “bir şeylerden kurtulma” gayreti olarak gösteriyor kendisini. Yani insan ya arayıcı ya da toplayıcı konumundadır. Her iki durumda da belirlenen bir hedef vardır. Hedef dedim, tartışmaya açık bir kelime kullandım. Amaçsız yaşadığını, hayattan bir şey beklemediğini düşünen insanlar gelip bu önermeye itiraz edebilirler. O nedenle önce bu iki kalıp yargıyı yıkmak istiyorum.

Hayattan bir şey beklemeyenler yaşam dediğimiz şeyi yanlış tanımlıyor. Yaşamak bir sürecin devam ettirilmesi değildir, ritüel değildir, yeni güne başlamak hiç değildir. Yaşamak sadece bilincin açık olma halidir. Bilinç kaybı, uyku vs. gibi olayların dışında insan her zaman yaşıyordur ve bunu hissediyordur. Eğer bir insan gerçekten amaçsızsa, hiçbir hedefi ya da beklentisi olmadığını iddia ediyorsa bir odada durmalı ve bilinci kapanana kadar beklemeli sonra da ölmelidir. Çünkü yaşamak dediğimiz şey tam olarak budur; bilincin açık olmasıdır. Bunun üzerine kondurulan diğer tanımlamalar, yaşama “farklı bir anlam yüklediğinizin” sonucudur ki bu sizin nihilist olmadığınızı gösterir. Hayattan bir şey beklemiyorsunuz ancak yaşamınıza son verecek kadar cesur değilsiniz diyelim, ölümden korkuyorsunuz; tam bu saatte korkunuz ve ölüm bir anlam kazanmış oluyor. Yani hayattan bir şey talep ediyorsunuz, yani sizi hala yaşama tutan bazı şeyler var. Küçük de olsa anlam teşkil eden her şey insanın yaşama olan bağlılığıdır. Bu nedenle amaçsız yaşamak, beklentisiz yaşamak gibi bir durum söz konusu olamaz. Amaçsızsa zaten onun adı yaşamak olmaz. Bu konuya açıklık getirdiğimize göre devam edelim.

İnsan hayatını devam ettirecek derecede güçlü bir takım hedefler belirler ki bunların en bilineni mutluluktur. Mutluluk arayışı, din, dil, ırk, sınıf fark etmeksizin bütün insanoğlunun ortak bir noktada buluştuğu duygudur. Pek çok insan hedeflerini mutlulukla harmanlama yolunu seçer. İsteğim dünyayı gezmek. Bu isteğimi parlattığım duygu ise mutluluk; ben dünyayı gezersem mutlu olacağıma inanıyorum. Bu manzarada mutluluk yemeklerin aromasını arttıran bir Çin tuzu görevi görüyor aslında. İnsanlar da hayallerini ona göre kuruyor, hedeflerini ona göre şekillendiriyor. Burada bir sorun çıkıyor ortaya; insan güzel bir geleceği düşlüyor düşlemesine ama şartlar bazen daha ağır basıyor. Birey içinde olduğu dönem dolayısıyla geleceğe umutla bakamıyor. İnsan umut neredeyse mutluluğu da oraya yerleştirmek ister. Geleceğin çok kötü olduğu belliyse, hayallerin gerçekleştirilmesi çok uzak ihtimalse ve insan, bu zamana kadar yaşamına anlam katan mutluluğu gelecekte konumlandıramazsa ne olur? Cevap veriyorum: onu yeniden konumlandırmak ister. Çünkü buna mecburdur. Kişinin yaşamasını sağlayan o ereğin sürekli taze kalması gerekir. Siz bunu istemeseniz bile daima harekete alışmış olan beyin bunu kendiliğinden halledecektir. İnsan yaşadığı zamanda huzurlu olsaydı mutluluğu geleceğe koymazdı, gelecekte de aradığı yoksa geriye ne kalıyor? Geçmiş. Yaşadığı zamandan mutsuz olup mutluluğu geleceğe taşıyamayan, bir anda yaşanan ortam değişikliğinden kaynaklı depresyona giren insanların geçmişe dönme isteğinde bu yatıyor işte. İnsanoğlunun hayatı mutluluğu konumlandırmakla geçer ve onun bir yerde mutlaka olması gerekir ki yürüyüş devam etsin. Gelecekte görünmeyen bu hayat amacı mecburen geçmişe koyulur ve kişilerde bir özlem belirir. Hedefler belli engellerin ardına koyulur, hareket bu şekilde sağlanır. Çünkü geçmişin canlandırılamayacağı bilinir, işte bir engel daha. Bu engel beyni rahatlatır. Ulaşılması gereken bir türlü elde edilemez ve hayat devam eder. Ulaşılmazlık sürekli hale gelmezse insan yaşayamaz.

Basit olaydan çıkarılacak felsefi derinliği açıklamak için çözmemiz gereken son aşamaya geldik: Şimdiki zaman. İnsanın mutluluğu geleceğe ya da geçmişe koyma isteğini açıkladım. Buna karşın neden yaşadığı anda mutlu olamadığını sorgulamadım. Yaşanan anda mutluluğu sorguluyorsak artık onun tanımını iyi bir şekilde yapmamız gerekecek. Bu tanım aradığımız sorunun da cevabını verecek.

Mutluluk bir duygu durumudur.

Çok basit görünen bu tanım aslında insanoğlunun ezelden beri yaptığı bir yanlışa ışık tutuyor. Hayatımızı mutluluk adına şekillendirirken onun bir duygu olduğunu unutuyoruz çoğu zaman. Daha net anlaşılması için şöyle bir kıyaslama yapayım: İnsan ağlamak için yaşar mı, hedeflerini bunun için gerçekleştirmek ister mi? İleride çok sinirli bir insan olacağınızı düşünüp kendinizi kamçılar mısınız? Bunlar kulağa nasıl garip geliyorsa “mutlu olmak için yaşamak” da aynı oranda garip gelmeli. Çünkü bu verdiğim örnekler aynı. Mutluluk bir duygu durumudur ve süresi çok kısadır. Askerlik bittiğinde dünyanın en mutlu insanı olursunuz ancak bu bir süre devam eder. Eğer mutluluk süreklilik teşkil eden bir duygu olsaydı bugün askerliği bitirmiş bütün insanların sonsuza kadar mutlu yaşaması gerekirdi. Bu yüzden yaşanan anda mutluluğun ömrü kısadır, gelecekte yaşanacak mutluluğun da ömrü kısadır. Bütün bunlar beynin insanı harekete mecbur bırakmak için icat ettiği oyundan başka bir şey değildir. Bugün sizin için ıstırap gelen şu saatleri bundan beş yıl sonra büyük bir özlemle anacaksınız. Gerçekleştirdiğinizde sizi dünyanın en mutlu insanı yapacak o hayaller, gerçekleştikten sonra derin bir hüzün bırakacak sizde. Bütün bunlar hareketin devamı için, tabiat böyle ilerliyor. Mutluluğun anlık bir duygu durumu olduğu bilinmesine rağmen onun üzerine milyonlarca hayat inşa ediliyor. Ben bunun bir kısır döngü olduğunu anladığımda, insanlara, hayallerime ve hayata karşı bakış açım tamamen değişmişti. Kendimi eskisinden daha özgür hissetmeye, hayatı sandığımdan daha renkli görmeye başladım. Çünkü kısır döngüler başlangıcın ve bitişin sürekli tekrar edeceğini müjdeler; hiçbir şey için geç kalınmış değil, hiçbir şey tam anlamıyla bitmiş değil, başlangıçlar her zaman olası. Bütün bunların yanında yaşamanın sandığımdan daha kolay olduğunu keşfettim. Eskisi kadar heyecanlı değilim, sanırım ilk defa büyüdüğümü hissettim.

Hiçbir şeyi toparlayamayacağım hissi beni dehşete düşürürdü. Bu nedenle sonlardan her zaman korktum. Çünkü bir daha beklediğim fırsatların gelemeyeceğini sandım. Hayatın işleyişini çözdükten sonra bu korkumu yendim. Ben istesem de istemesem de kartlar yeniden dağıtılacak, hayatta olduğum için oyuncu masasında kalmaya devam edeceğim. Bir değil on kere kaybetsem bile bu gerçek değişmeyecek. Hayatın yaşadığım müddetçe bana aynı yemeği vereceğini biliyorum. Bir önceki öğünde yeteri kadar karnımı doyurmamış olabilirim. Bu bir şeyi değiştirmez. Çünkü bir kere daha gelecek. Mükemmel değil mi? Umarım bu yazıyı okuyan insanlar da benimle aynı şeyleri yaşar. Bu da demek oluyor ki hevesim kırılmış, yenilgilerden moralim bozulmuş olsa da yeniden ayağa kalkmak için her zaman fırsatım olacak. Ve ben bu fırsatları değerlendirmeye başladım bile. Benimle iletişime geçebilirsiniz. Kaynak :medium.com


Yayınlanma: 16.11.2024 12:51

Son Güncelleme: 16.11.2024 12:51

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 1998
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Online Terapi: Bilmeniz Gerekenler

Online Terapi: Bilmeniz GerekenlerOnline terapi, son yıllarda hem zamandan hem de mekandan bağımsız olarak psikolojik destek almak isteyenler için giderek daha popüler hale geldi. Türkiye'de de bu alanda sunulan hizmetler çeşitleniyor. Ancak, yüz yüze terapiye kıyasla daha yeni bir yöntem olması nedeniyle, akıllarda birçok soru işareti oluşabiliyor. Bu yazıda, online terapiye başlamadan önce bilmeniz gereken en önemli noktaları derledim.Güvenilir Bir Platform ve Terapist Nasıl Bulunur?Online terapiye adım atarken en kritik konulardan biri, doğru ve güvenilir bir platform seçimi yapmaktır. Bu platformlar, genellikle lisanslı psikolog, psikiyatrist veya psikolojik danışmanları bünyelerinde barındırır. Bu platformun veri gizliliği politikalarını ve güvenlik önlemlerini mutlaka inceleyin, güvenilir olduğunu kendi gözlerinizle görün.. Kişisel bilgilerinizin ve seans kayıtlarınızın nasıl korunduğunu net bir şekilde anlamanız önemlidir.Platformun güvenilirliğini sağladıktan sonra, terapistin kendisinin de yetkinliğini sorgulamak gerekir. Türkiye'de bir psikoloğun mesleğini icra edebilmesi için gerekli lisanslara sahip olması şarttır. Terapi alacağınız kişinin diplomasının olduğunu kontrol etmek, çok çok önemlidir.. Çoğu güvenilir platform, terapistlerin eğitim bilgilerini, uzmanlık alanlarını ve lisans numaralarını açıkça paylaşır. Bu platform ise bu bilgileri uzmanlarından e-devlet onaylı mezuniyet belgesi talep edip kontrollerini sağlayarak kayıtlarını oluşturuyor. Yani burada lisanslı terapistler olarak sizlere güvenli hizmet sağladığımızdan emin olabilirsiniz. Fakat elbette terapistlerin yetkinliğini ancak deneyimleyerek anlayabilirsiniz. Bunun için uzmanlık almak istediğiniz konulara dair uzmanınızın ek sertifikalar alıp almadığına bakabilirsiniz. Bu sertifikaları bu platformun sertifikalar kısmından inceleyebilmeniz mümkündür. Seans Ücretleri ve Ödeme YöntemleriOnline terapinin maliyeti, yüz yüze terapide olduğu gibi terapistin deneyimine, uzmanlık alanına ve seansın süresine göre değişebilir. Türkiye'deki online terapi platformları genellikle seans başına ücretlendirme yapar ve bu ücretler geniş bir aralıkta seyredebilir. Terapistin size seans başı alacağı ücreti hangi aralıkta tuttuğu tamamen kendisiyle ilgili bir durumdur. Pahalı olan iyidir gibi bir düşünce doğru olmadığı gibi ekonomik koşulları göz önünde bulundurduğunuzda değerinin çok altında seans ücretleri talep edilmesini de sorgulayabilirsiniz. Bu platform, belirli aralıklarla taban seans fiyatı belirlemektedir. Bundan dolayı ödeyeceğiniz ücretlerin uzmanın kendi eğitim-uzmanlık-titr-mesleki deneyim yılına göre çok çeşitli faktörlerle belirlediğini unutmayınız. Ödeme yöntemleri de platformdan platforma farklılık gösterir. Kredi kartı, banka havalesi veya online ödeme sistemleri en yaygın kullanılan yöntemlerdir. Ödemenin platform üzerinden güvenli bir şekilde yapıldığından emin olmanız, olası sorunların önüne geçmenize yardımcı olur. Bu platform için herhangi bir sorun yaşamadan güvenli bir şekilde ödeme yapacağınız ve 24 saatten fazla olması koşuluyla seanslarınızı iptal etmek ya da değiştirmek istediğinizde yüzde yüz para iadesi alabileceğinizi hatırlatmak isterim. Seanslara gelmeden önce ödeme yapmanız hem sizin seans saatinizi güvence altına almanız hem de terapistinizin o saati size özel kullanmak üzere seans oluşturması için elzemdir. Kimi özel durumlar haricinde son dakika iptalleri terapistleri zor duruma sokabilmektedir. Bundan dolayı katılamayacağınız ihtimali olan seanslar için terapistinizi zor duruma sokmamak adına seansınızı ertelemek ya da yeni seans gün ve saati oluşturmak gibi yollara baş vurabilirsiniz. Online Terapinin Avantaj ve DezavantajlarıOnline terapinin en büyük avantajı, zaman ve mekan esnekliği sunmasıdır. Büyük şehirlerde yaşayanlar için trafik derdini ortadan kaldırır. Aynı şekilde, fiziksel hareket kısıtlılığı olanlar veya yurt dışında yaşayanlar için de psikolojik destek almayı kolaylaştırır. Kendinizi en rahat hissettiğiniz ortamda, evinizin konforunda seanslara katılabilirsiniz.Ancak, online terapinin bazı dezavantajları da olabilir. Teknik aksaklıklar (internet bağlantı sorunları, ses kesintileri) seansın akışını bozabilir. Bundan dolayı lütfen seanslardan önce sessiz, rahatsız edilmeyeceğiniz bir odada olduğunuzdan ve internet hızınızın en az 16 Mbps olduğundan emin olunuz. Görüntünüzün uygun bir şekilde terapistiniz tarafından görülebilmesi için de mümkünse cep telefonunuzdan değil tablet ya da bilgisayarınızdan bağlanmanız ve belinizden yukarısının görünüyor olabildiği bir pozisyonda oturuyor olmanız önemlidir.Bazı insanlar için yüz yüze iletişimin sunduğu beden dili ve mimiklerin tam olarak anlaşılamaması bir eksiklik olarak görülebilir. Bu nedenle, ilk seansı deneme amaçlı kullanarak online terapinin size uygun olup olmadığına karar verebilirsiniz. Şunu akılda tutmakta fayda var. Terapistinizle kuracağınız ya da kuramayacağınız ilişki tamamen yolda belli olacaktır. Kimi zaman terapistin mizacının size uygun olmadığını düşünebilirsiniz. Kimi zaman terapistin uyguladığı terapi ekolünün sizin hayat görüşünüzü yansıtmadığını düşünebilirsiniz. Bu ve benzer tüm durumlar için terapistinizle terapötik ilişki kuramadığınızı ya da yargılandığınızı hiissettiğinizi veya rahatlıkla konuşamadığınızı fark ettiğini düşünüyorsanız başka terapistler aramanız gerektiğini belirtmek gerekir. Bu her zaman terapistin iyi ya da kötü oluşuyla ilgili olmayabilir. Doğru ekol, doğru uzmanlık ve danışan ilişkisi kurulabildiğini ya da kurulamadığını görmek ancak seanslar devam ederken anlaşılabilir.İlk Seansa Nasıl Hazırlanmalıyım?İlk seans, genellikle tanışma ve ihtiyaçlarınızı konuşma seansı olur. Seans öncesi, kendinize sessiz, rahat ve mahremiyetinize özen gösteren bir alan ayarlayın. İyi bir internet bağlantınızın olduğundan emin olun ve kulaklık kullanmak, daha iyi bir ses kalitesi sağlayabilir.Terapistinize kendinizi tanıtın, terapiye başlama nedenlerinizi ve beklentilerinizi açıkça ifade edin. Hatta aklınızdaki soruları (terapinin süreci, yöntemleri vb.) not alarak seansa girmek, daha verimli bir başlangıç yapmanızı sağlar. Fakat bunları yapmanız için zaten terapistiniz size uygun soruları sorup yönledirecektir. Ne anlatacağım diye endişelenmenize hiç gerek yoktur.Unutmayın, terapi bir maraton değil, bir süreçtir. Online terapi, bu süreci size daha ulaşılabilir ve esnek bir şekilde sunar. Önemli olan, kendinize en uygun yolu ve terapisti bulmaktır.SİZ DE ONLİNE TERAPİYLE KENDİNİZE YATIRIM YAPMAYA BAŞLAMAK İÇİN ŞİMDİ TAKVİMİMDE BELİRTTİĞİM SEANS SAATLERİNDEN BİRİNİ AYIRTARAK BENİMLE GÖRÜŞMEYE BAŞLAYABİLİRSİNİZ.
Fatma MISIR 03.09.2025

Cinsel Terapiye İhtiyacım Var Mı?

Cinsel Terapi Nedir ve Ne Zaman Cinsel Terapiye Baaşvurmalıyım?Cinsel terapi, bireylerin ve çiftlerin cinsel işlev bozuklukları, cinsel kimlik veya yönelim sorunları, ilişki dinamikleri ve cinsel yaşamla ilgili diğer zorlukları aşmalarına yardımcı olan bir psikoterapi dalıdır. Bu terapi, bireylerin cinsel sağlıklarını ve genel refahlarını iyileştirmeyi hedefler. Cinsel terapi, genellikle alanında uzmanlaşmış bir psikolog tarafından uygulanır. Cinsel terapiye başladığınız ilk seanstan itibaren psikoloğunuz sizden partnerinizle cinsel perhiz uygulamanızı yani uzmanınız söyleyene kadar cinsel ilişkiye kesinlikle girmemenizi söyler. Bu perhize uymanız, psikoloğunuzun sizlere vereceği ev ödevlerini uygulamak ve seansların sizin lehinize gitmesi için çok önemlidir. Cinsel Terapiye Ne Zaman Başvurulmalıdır?Cinsel terapiye başvurmak için birçok sebep olabilir. Eğer cinsel yaşamınızda veya ilişkinizde aşağıdakine benzer sorunlar yaşıyorsanız, bir uzmana danışmayı düşünebilirsiniz:Cinsel İşlev Bozuklukları: Cinsel isteksizlik, sertleşme sorunu, vaninismus, erken veya geç boşalma, orgazm olamama, ağrılı cinsel ilişki gibi durumlar.İlişki Sorunları: Partnerle cinsel uyumsuzluk, cinsel iletişim eksikliği, aldatma sonrası yaşanan güven sorunları veya cinsel yaşamın rutinleşmesi.Psikolojik Faktörler: Cinsellikle ilgili anksiyete, depresyon, özgüven eksikliği, cinsel travma geçmişi veya vücut algısı sorunları.Cinsel Kimlik ve Yönelimle İlgili Sorunlar: Cinsel kimlik veya yönelimle ilgili kafa karışıklığı, kabul görmeme hissi veya toplum baskısı.Cinsel İşlev Bozukluklarının Kısaca TanımıVajinismus: Vajinismus, vajina girişindeki kasların, cinsel ilişki veya vajinal penetrasyonu engelleyecek şekilde istemsiz ve tekrarlayıcı bir şekilde kasılması durumudur. Bu kasılmalar, kişinin kendi kontrolü dışında gerçekleşir ve genellikle ağrı, yanma, batma veya gerilme hissine neden olur. Vajinismus, cinsel ilişkiyi, jinekolojik muayeneyi, tampon kullanımını veya diğer vajinal penetrasyon gerektiren eylemleri imkansız hale getirebilir veya son derece zorlaştırabilir.Vajinismusun psikolojik ve fiziksel olmak üzere birçok nedeni olabilir. Genellikle, cinsel ilişkiye veya vajinal penetrasyona dair korku, kaygı, travmatik deneyimler, yanlış bilgiler veya yetiştirilme tarzından kaynaklanır. Ancak, fiziksel bir rahatsızlık (örneğin enfeksiyon veya kist) nedeniyle ağrı hissetme korkusu da vajinismusa yol açabilir.Tedavisi genellikle cinsel terapi, psikoterapi ve fiziksel egzersizleri içerir. Terapist, bireyin vajinismusa neden olan korku ve kaygılarını anlamasına yardımcı olurken, aynı zamanda vajinal kasları gevşetmeye yönelik özel egzersizler ve teknikler öğretir. Doğru bir uzmandan destek almak, bu sorunun üstesinden gelmek için atılan en önemli adımdır.Erken Boşalma:Erken boşalma (prematüre ejakülasyon), cinsel aktivite sırasında kişinin veya partnerinin istediğinden daha kısa sürede, genellikle penetrasyondan hemen sonra veya hemen önce boşalması durumudur. Bu durum, bireyin kontrol mekanizmasının dışında gerçekleşir ve genellikle cinsel yaşamda sıkıntıya, kaygıya, utanç duygusuna ve özgüven kaybına yol açar.Erken boşalma psikolojik ve biyolojik faktörlerin birleşiminden kaynaklanabilir. Yaygın nedenleri arasında cinsel performans kaygısı, stres, depresyon, ilişki sorunları ve cinsel travma geçmişi yer alabilir. Biyolojik faktörler ise hormonal düzensizlikler, tiroid sorunları veya prostat iltihabı gibi durumları içerebilir.Bu durumun tedavisi genellikle multidisipliner bir yaklaşımla ele alınır. Cinsel terapi, psikoterapi, ilaç tedavisi veya davranışsal teknikler (örneğin dur-başla veya sıkma tekniği) gibi yöntemler uygulanabilir. Önemli olan, bu durumu bir hastalık olarak görmek yerine, uzman bir profesyonelden yardım alarak aşılabilecek bir sorun olduğunu bilmektir.Geç Boşalma:Geç boşalma (gecikmiş boşalma), cinsel aktivite sırasında kişinin arzu etmesine ve yeterli cinsel uyarılmaya rağmen boşalamaması veya boşalmanın normalden çok daha uzun sürmesi durumudur. Bu durum, bireyin veya partnerinin cinsel tatminini engelleyebilir ve hem kişide hem de ilişkide hayal kırıklığına, endişeye ve strese yol açabilir. Geç boşalmanın altında yatan nedenler genellikle psikolojik, fiziksel veya farmakolojik faktörlerin bir kombinasyonudur.Psikolojik Nedenler: Cinsel performans kaygısı, partnerle yaşanan ilişki sorunları, cinsel fantezilere aşırı odaklanma veya cinsel birleşmeyi 'doğru' yapmaya dair mükemmeliyetçi düşünceler bu duruma yol açabilir. Ayrıca, çocuklukta veya geçmişte yaşanan cinsel travmalar da geç boşalmanın psikolojik kökenlerinden biri olabilir.Fiziksel Nedenler: Diyabet, sinir hasarı, hormonal dengesizlikler, prostat ameliyatı gibi tıbbi durumlar geç boşalmaya neden olabilir. Bu nedenle, bir uzmana başvurulduğunda öncelikle tıbbi bir değerlendirme yapılması önemlidir.Farmakolojik Nedenler: Antidepresanlar, yüksek tansiyon ilaçları veya alkol gibi bazı maddelerin kullanımı da geç boşalmaya yol açabilir.Geç boşalma tedavisinde en etkili yöntemlerden biri, duruma özel olarak tasarlanmış bir cinsel terapiprogramıdır. Bu terapi, bireyin cinsel performans üzerindeki kaygılarını azaltmasına, cinsel fantezilerini anlamasına ve partneriyle daha açık iletişim kurmasına yardımcı olur. Gerekli durumlarda, ilaç tedavisi veya yaşam tarzı değişiklikleri de (alkol tüketiminin azaltılması gibi) tedavi planına dahil edilebilir. Önemli olan, bu sorunun üstesinden gelinebileceğini ve yalnız olmadığınızı bilmektir. Bir cinsel terapistten veya ürologdan destek almak, hem kişisel hem de ilişkisel refahınız için atılacak en doğru adımlardan biridir.Anorgazmi:Anorgazmi, yeterli cinsel uyarılma olmasına rağmen kişinin cinsel ilişki veya mastürbasyon yoluyla orgazm olamaması veya orgazmın belirgin bir şekilde gecikmesi durumudur. Bu durum, bireyin cinsel yaşamında hayal kırıklığına, kaygıya ve tatminsizliğe yol açabilir. Anorgazmi genellikle iki ana kategoriye ayrılır:Birincil Anorgazmi: Bireyin hayatı boyunca hiç orgazm deneyimlememiş olması durumudur.İkincil Anorgazmi: Bireyin geçmişte orgazm yaşayabilmişken, daha sonra orgazm olma yeteneğini kaybetmesidir. Bu durum, genellikle yaşam tarzı değişiklikleri, stres, ilişki sorunları veya tıbbi durumlar gibi bir tetikleyici faktörle ilişkilidir.Anorgazmi, tek bir nedene bağlı olmayabilir ve genellikle psikolojik, fizyolojik ve farmakolojik faktörlerin birleşiminden kaynaklanır.Psikolojik Nedenler: Cinsel performans kaygısı, stres, depresyon, cinsel travma, utanç veya suçluluk duyguları, partnerle iletişim sorunları ve cinsel mitler anorgazmiye yol açabilir.Fizyolojik Nedenler: Hormonal dengesizlikler, sinir sistemi rahatsızlıkları, diyabet, pelvik bölgeye uygulanan ameliyatlar veya kronik ağrılar orgazm yeteneğini etkileyebilir.Farmakolojik Nedenler: Antidepresanlar, yüksek tansiyon ilaçları ve bazı antipsikotik ilaçlar gibi maddeler anorgazmiye neden olabilir veya durumu kötüleştirebilir.Anorgazmi tedavisinde, altta yatan nedenlerin doğru bir şekilde teşhis edilmesi çok önemlidir. Tedavi planı, duruma özel olarak tasarlanır ve genellikle şunları içerir:Cinsel Terapi: Bireyin veya çiftin cinsel kaygılarını, yanlış inançlarını ve iletişim sorunlarını ele almasına yardımcı olur. Terapist, cinsel uyarılma ve orgazm hakkında doğru bilgileri sağlayarak danışanın kendi vücudunu keşfetmesine destek olur.İlaç Tedavisi ve Tıbbi Müdahale: Fizyolojik bir neden saptanması halinde, altta yatan tıbbi durumun tedavisi veya kullanılan ilaçların değiştirilmesi gerekebilir.Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Alkol ve sigara kullanımının azaltılması, düzenli egzersiz ve sağlıklı beslenme gibi yaşam tarzı değişiklikleri de genel cinsel sağlığı olumlu yönde etkileyebilir.Anorgazminin üstesinden gelmek mümkündür ve bir cinsel terapistten destek almak, cinsel yaşam kalitenizi artırmak için atabileceğiniz en önemli adımlardan biridir.Sertleşme Bozukluğu:Sertleşme bozukluğu (erektil disfonksiyon), cinsel ilişki için yeterli sertliğe ulaşamama veya bu sertliği sürdürememe durumudur. Bu durum, yalnızca penisin fiziksel bir tepkisi olmakla kalmayıp, aynı zamanda bir erkeğin özgüvenini, benlik saygısını ve partneriyle olan ilişkisini de derinden etkileyebilir. Sertleşme bozukluğu, karmaşık bir durumdur ve genellikle tek bir nedene bağlı değildir. Hem fiziksel hem de psikolojik faktörler rol oynayabilir.Fiziksel Nedenler: Bu durumun en yaygın nedenlerinden biri fiziksel sağlık sorunlarıdır. Kalp ve damar hastalıkları, diyabet, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve hormonal dengesizlikler, sertleşme için gerekli olan kan akışını etkileyebilir. Ayrıca, bazı ilaçların yan etkileri, sigara ve alkol kullanımı da sertleşme bozukluğuna yol açabilir.Psikolojik Nedenler: Stres, anksiyete, depresyon, cinsel performans kaygısı ve ilişki sorunları, sertleşme bozukluğunun önemli psikolojik nedenlerindendir. Bazen sorun, fiziksel bir nedenden başlar ancak zamanla psikolojik bir kaygıya dönüşerek durumu daha da kötüleştirebilir.Sertleşme bozukluğunun tedavisi, altta yatan nedenlere göre değişiklik gösterir. İlk adım, bir ürolog veya androloji uzmanına başvurarak kapsamlı bir tıbbi değerlendirmeden geçmektir. Tedavi seçenekleri şunları içerebilir:Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz, sigarayı bırakma ve alkol tüketimini azaltma gibi değişiklikler kan akışını iyileştirerek duruma olumlu etki edebilir.İlaç Tedavisi: Oral yolla alınan ilaçlar (fosfodiesteraz-5 inhibitörleri) kan akışını artırarak sertleşmeye yardımcı olabilir.Cinsel Terapi: Sertleşme bozukluğunun psikolojik nedenleri varsa veya durum fiziksel bir sebepten kaynaklansa bile psikolojik kaygılar yaratıyorsa, cinsel terapi çok etkili bir yöntemdir. Terapist, performans kaygısını azaltmaya, özgüveninizi yeniden kazanmaya ve partnerinizle sağlıklı iletişim kurmaya yardımcı olur.Sertleşme bozukluğu, tedavi edilebilir bir sağlık sorunudur ve utanç duyulacak bir durum değildir. Bu sorunla başa çıkmak için doğru adımları atmak, hem cinsel sağlığınız hem de genel yaşam kaliteniz için büyük önem taşır.Cinsel İsteksizlik:Cinsel isteksizlik (hipoaktif cinsel istek bozukluğu), kişinin cinsel aktiviteye karşı devamlı veya tekrarlayan bir şekilde ilginin veya fantazilerin azalması veya tamamen yok olması durumudur. Bu durum, bireyin kendisi veya partneri için önemli bir sıkıntı kaynağı olduğunda klinik olarak tanımlanır. Cinsel istek, oldukça karmaşık bir konudur ve birçok farklı faktörden etkilenir. Bu faktörler psikolojik, fiziksel ve ilişkisel olarak gruplandırılabilir.Psikolojik Faktörler: Stres, anksiyete, depresyon, özgüven eksikliği, geçmiş cinsel travmalar veya vücut algısı sorunları cinsel isteği doğrudan etkileyebilir. Özellikle yoğun iş temposu, finansal sorunlar gibi günlük yaşam stresi, cinsel isteksizliğin yaygın bir nedenidir.Fiziksel Faktörler: Hormonal dengesizlikler (tiroid sorunları, testosteron seviyesindeki düşüş), diyabet, kalp hastalıkları veya kronik yorgunluk gibi tıbbi durumlar cinsel isteği azaltabilir. Ayrıca, bazı antidepresanlar, tansiyon ilaçları veya doğum kontrol hapları gibi ilaçların yan etkileri de isteksizliğe yol açabilir.İlişkisel Faktörler: Partnerle yaşanan iletişim eksikliği, çatışmalar, aldatma veya cinsel yaşamın monotonlaşması, cinsel isteksizliğe neden olabilir. İlişkideki sorunlar, genellikle cinsel isteğe de yansır.Cinsel isteksizlik, doğru yaklaşımla üstesinden gelinebilecek bir durumdur. Öncelikle bir uzmana (ürolog, jinekolog veya cinsel terapist) başvurmak ve altta yatan tıbbi veya psikolojik nedenleri belirlemek önemlidir. Tedavi genellikle şunları içerir:Cinsel Terapi: Bir cinsel terapist, bireyin veya çiftin cinsel isteksizliğin altında yatan psikolojik veya ilişkisel nedenleri anlamasına yardımcı olur. Terapist, açık iletişimi teşvik eder, cinsel mitleri yıkar ve cinsel yaşama dair yeni yaklaşımlar sunar.İlaç ve Hormon Tedavisi: Tıbbi bir neden saptanması durumunda, doktorunuz uygun ilaç tedavisine başlayabilir veya hormon seviyelerini düzenlemeye yönelik tedaviler önerebilir.Yaşam Tarzı Değişiklikleri: Stres yönetimi teknikleri (meditasyon, yoga), düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme ve yeterli uyku gibi yaşam tarzı değişiklikleri de cinsel isteği artırmaya yardımcı olabilir.Cinsel isteksizlik, bireysel veya ilişkisel bir problemden kaynaklanabilir. Önemli olan, bu durumu açıkça konuşmak ve bir uzmandan yardım alarak cinsel yaşam kalitenizi artırmak için adımlar atmaktır.Cinsel Terapi Süreci Nasıl İşler?Cinsel terapi süreci, danışanın ihtiyaçlarına göre şekillenir. Terapi genellikle aşağıdaki aşamalardan oluşur:İlk Görüşme ve Değerlendirme: Terapist, danışanın veya çiftin sorunlarını, cinsel geçmişini ve beklentilerini anlamak için kapsamlı bir değerlendirme yapar. Bu aşamada, sorunların fiziksel mi yoksa psikolojik mi olduğunu anlamak için gerekli durumlarda tıbbi muayeneye yönlendirme de yapılabilir. Bundan dolayı eğer orgazm olamama, vajinismus, erken ya da geç boşalma ve ağrılı ilişkiden yakınıyorsanız önce üroloji/jinekoloji doktoruna görünmeniz; doktorunuzu organik sebepli değil psikolojik kaynaklı bir sorununuz olduğunu belirttiğinde cinsel terapi için psikoloğa başvurmanız uygun olacaktır. Terapi Planı: Terapist, elde ettiği bilgilere dayanarak kişiye özel bir tedavi planı oluşturur. Bu plan, bireysel veya çift seanslarını içerebilir ve çeşitli terapi tekniklerini kapsar. Sizlere çift olarak hem ilişkinizdeki uyumu hem cinsel hayatınızdaki uyumu bulmanız yolunda danışmanlık verilir.Terapi Seansları: Seanslar sırasında, terapist ve danışan, sorunların kökenlerini anlamaya çalışır. Bu, cinsel mitleri ve yanlış inançları yıkmak, cinsel iletişim becerilerini geliştirmek veya travmatik deneyimlerle yüzleşmek gibi konuları içerebilir.Ev Ödevleri: Terapist, seanslar arasında danışanlara cinsel yaşamlarına yönelik "ev ödevleri" verebilir. Bu ödevler, partnerle daha fazla iletişim kurmayı, yeni cinsel deneyimler denemeyi veya rahatlama egzersizleri yapmayı içerebilir. Fakat planlanmış bu ödevlerde cinsel perhiz kuralını unutmamanız gerektiği de hatırlatılır. Cinsellik yalnızda cinsel organların birleşimi değildir ve bunu kavramak, bedenlerinizi keşfetmekle başlayacaktır.Cinsel Terapide Neler Yapılır ve Neler Yapılmaz?Neler Yapılır:Gizlilik ve Güven: Cinsel terapi seansları tamamen gizlidir. Terapistinizle açık ve dürüst bir şekilde konuşmaktan çekinmemelisiniz. Bilgileriniz kesinlikle başka taraflarla paylaşılmaz.Eğitim ve Bilgilendirme: Terapist, cinsel işlevler, vücudun anatomisi ve cinsel tepki döngüsü hakkında doğru bilgileri sağlar. Bunları bilmiyor olmanız gayet doğaldı. Ülkemizde cinsel anatomi dersleri verilmemektedir. İletişim Becerileri: Çiftler arasındaki cinsel iletişim eksikliğini gidermek için danışanlara pratik yöntemler öğretilir.Kabul ve Adanmışlık Terapisi Teknikleri: Sorunlara yol açan olumsuz düşünce kalıpları ve inançlar üzerinde çalışılır; onlar dönüştürülmeye çalışılmaz. Bedensel farkındalıkla onlara verilen tepkileri dönüştürme üzerinde çalışılır. Neler Yapılmaz:Fiziksel Temas: Terapist ve danışan arasında hiçbir şekilde fiziksel temas yaşanmaz. Cinsel terapi, konuşmaya dayalı bir süreçtir. Çiftler birbirine ancak oturur pozisyonda temas edilecek kadar temas eder. Terapistiniz sizden cinsel terapi esnasında cinsel temasa dair pratikleri sergilemenizi kesinlikle isteyemez.Yargılama: Terapist, danışanların cinsel tercihleri, deneyimleri veya sorunları hakkında yargılayıcı bir tutum sergilemez. Cinsel yöneliminiz ve bu doğrultuda deneyimlediğiniz bozukluklar için de terapistinize başvurmaktan çekinmemelisiniz.Sihirli Çözüm Beklemek: Cinsel terapi, sorunları bir anda çözen sihirli bir yöntem değildir. Başarı, danışanın sürece olan katılımına ve çabasına bağlıdır. Belirlenmiş formülasyonlar olsa bir bozukluğun tedavisi; çiftlerin ne kadar dönüşmeye gönüllü olduğuyla ilgili olarak kısa ya da uzun sürebilir. Net bir seans sayısı vermek pek mümkün değildir.SİZDE YUKARIDA SIRALADIĞIM SORUNLARDAN BİRİNE SAHİP OLDUĞUNUZU DÜŞÜNÜYORSANIZ ÇİFT OLARAK CİNSEL TERAPİ İÇİN BİREYSEL OLARAK CİNSEL DANIŞMANLIK İÇİN İLK SEANSINIZI OLUŞTURABİLİRSİNİZ.
Fatma MISIR 03.09.2025

Psikolojik Sorunlar: Nasıl Hissettiriyorlar ve Çözüm Önerileri

Psikolojik Sorunlar: Nasıl Hissettiriyorlar ve Çözüm ÖnerileriPsikolojik sorunlar, modern yaşamın karmaşık yapısında bireylerin sıkça karşılaştığı bir durumdur. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, dünya nüfusunun önemli bir kısmı hayatlarının bir döneminde ruh sağlığı sorunlarıyla mücadele eder [1]. Bu sorunlar, bireyin düşünce, duygu ve davranışlarını etkileyerek sosyal, mesleki ve kişisel yaşamını sekteye uğratabilir. Psikolog Hidayet ÇALIŞKAN, yılların deneyimine dayanarak, bu sorunların erken fark edilmesinin ve uygun müdahalelerle ele alınmasının önemini vurgular. ÇALIŞKAN’a göre, psikolojik sorunlar genellikle bastırılmış duygusal yaralar veya bilinçdışı çatışmalarla bağlantılıdır ve doğru yaklaşımlarla yönetilebilir. Bu makalede, psikolojik sorunların bireyde nasıl hissettirdiğini bilimsel temellerle açıklayacak ve özellikle bütüncül psikoterapi odaklı çözüm önerilerini detaylı bir şekilde ele alacağız. Çocuk, ergen, genç, yetişkin, aile ve çiftler için uygulanabilecek yöntemleri tartışarak, Psikolog Hidayet ÇALIŞKAN’ın uzman görüşlerinden yararlanacağız.Psikolojik Sorunlar Nasıl Hissettiriyor?Psikolojik sorunlar, bireyde geniş bir yelpazede duygusal ve fiziksel belirtilerle kendini gösterir. Anksiyete bozuklukları, örneğin, sürekli bir kaygı hali, huzursuzluk, konsantrasyon güçlüğü, sinirlilik ve hatta fiziksel semptomlar (terleme, çarpıntı) ile karakterizedir [3]. Bu durum, bireyi adeta bir “tehlike çanları” çalan zihinsel durumda bırakır; her an kötü bir olay olacakmış gibi bir his yaratır. Psikolog Hidayet ÇALIŞKAN, bu tür kaygıların genellikle çocuklukta yaşanan güvensizlik, reddedilme veya travmatik deneyimlerden köken aldığını belirtir. Örneğin, ebeveynlerden gelen tutarsız davranışlar, yetişkinlikte anksiyete olarak ortaya çıkabilir.Depresyon, bir başka yaygın psikolojik sorundur ve yoğun üzüntü, enerji kaybı, motivasyon eksikliği ve günlük aktivitelerden zevk alamama gibi belirtilerle kendini gösterir [6]. Birey, kendini değersiz hissedebilir, iştah ya da uyku düzeninde değişiklikler yaşayabilir ve hatta intihar düşünceleriyle karşı karşıya kalabilir [0]. Dünya Sağlık Örgütü, depresyonun küresel olarak en yaygın ruh sağlığı sorunlarından biri olduğunu ve sosyal izolasyon, iş kaybı veya ilişkisel problemler gibi ciddi sonuçlara yol açtığını vurgular [1]. Psikolog Hidayet ÇALIŞKAN, depresyonun bireyi “boşlukta sürüklenen bir gemi” gibi hissettirdiğini ifade eder; bu durum, kişinin yaşam enerjisini tüketerek ilişkilerini ve üretkenliğini olumsuz etkiler.Kişilik bozuklukları da önemli bir psikolojik sorun kategorisidir. Örneğin, borderline kişilik bozukluğu, yoğun duygusal dalgalanmalar, terk edilme korkusu ve impulsif davranışlarla kendini gösterir [10]. Bu, bireyin sürekli bir “duygusal fırtına” içinde olmasına neden olur ve özellikle yakın ilişkilerde çatışmalara yol açar. Travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ise, geçmiş bir travmanın yeniden yaşanması gibi hissettiren flashback’ler, kabuslar ve hipervijilans (aşırı tetikte olma) ile karakterizedir [9]. Psikolog Hidayet ÇALIŞKAN, bu tür sorunların sadece zihinsel değil, fiziksel etkiler de yarattığını belirtir; uyku bozuklukları, kronik yorgunluk ve iştah değişiklikleri sıkça görülür [8].Çocuklarda psikolojik sorunlar, aşırı ağlama, okul reddi veya agresif davranışlar gibi şekillerde ortaya çıkarken, ergenlerde kimlik bunalımları, sosyal çekilme veya riskli davranışlar görülebilir. Yetişkinlerde ise iş stresi, ailevi sorumluluklar veya ekonomik baskılarla birleştiğinde, tükenmişlik sendromu gibi durumlar sıkça yaşanır. Ulusal Akıl Sağlığı İttifakı’na göre, bu sorunlar bireyin sosyal ve mesleki işlevselliğini ciddi şekilde bozar, yalnızlık ve umutsuzluk hislerini derinleştirir [4].Çözüm Önerileri: Bütüncül Psikoterapi ve Diğer YaklaşımlarPsikolojik sorunların çözümünde bütüncül yaklaşımlar, en etkili yöntemler arasında yer alır. Psikolog Hidayet ÇALIŞKAN, çocuk, ergen, genç, yetişkin, aile ve çiftler için bütüncül psikoterapiyi öncelikli olarak önerir. Bütüncül psikoterapi, bilişsel-davranışçı terapi (BDT), psikoanalitik yaklaşımlar, mindfulness ve somatik deneyimleme gibi teknikleri entegre ederek bireyi zihin, beden ve ruh bütünlüğü içinde ele alır [14]. Bu yaklaşım, stresin azaltılmasında, travma tepkilerinin hafifletilmesinde ve genel iyilik halinin artırılmasında etkili olduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır [29].Tetikleyicileri TanımlamakPsikolojik sorunların yönetiminde ilk adım, tetikleyicileri tanımlamaktır. BDT teknikleri, bireyin duygusal tepkilerini tetikleyen durumları (örneğin, belirli bir kişi, ortam veya anı) fark etmesine yardımcı olur [39]. Psikolog Hidayet ÇALIŞKAN, hastalarına duygusal tetikleyicileri kaydetmek için günlük tutmayı önerir; bu, farkındalığı artırarak bireyin hangi durumlarda tepki verdiğini anlamasını sağlar. Örneğin, bir tartışma sonrası yaşanan öfke, aslında altta yatan bir değersizlik hissinin tetiklenmesi olabilir.Sağlıklı Başa Çıkma StratejileriSağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirmek, psikolojik sorunlarla mücadelede kritik bir adımdır. Derin nefes egzersizleri, ilerleyici kas gevşetme ve mindfulness meditasyonu gibi yöntemler, anksiyete ve öfke gibi yoğun duyguları yönetmede etkilidir [44, 40]. Psikolog Hidayet ÇALIŞKAN, hastalarına bu teknikleri günlük rutinlerine entegre etmelerini önerir. Örneğin, 5 dakikalık bir nefes egzersizi, sinir sistemini sakinleştirerek anksiyete krizlerini hafifletebilir. Ayrıca, fiziksel aktiviteler (yürüyüş, yoga) ve düzenli uyku, zihinsel sağlığı destekler [32].İlaç TedavisiBazı durumlarda, psikoterapiyi desteklemek için ilaç tedavisi gerekli olabilir. Antidepresanlar veya anksiyolitikler, semptomları hafifleterek bireyin terapiye katılımını kolaylaştırır [53]. Araştırmalar, psikoterapi ve ilaç kombinasyonunun, özellikle depresyon ve anksiyete bozukluklarında, tek başına tedavilerden daha etkili olduğunu göstermektedir [54]. Ancak Psikolog Hidayet ÇALIŞKAN, ilaçların yalnızca gerektiğinde ve psikososyal müdahalelerle birlikte kullanılması gerektiğini vurgular; çünkü ilaçlar, sorunun kökenine inmez, yalnızca semptomları hafifletir.Farklı Gruplar için YaklaşımlarÇocuk ve ergenlerde bütüncül psikoterapi, oyun terapisi ve aile entegrasyonunu içerir [20]. Oyun terapisi, çocukların duygularını ifade etmelerine olanak tanır; aile terapisi ise ebeveyn-çocuk ilişkisini güçlendirerek davranış sorunlarını azaltır [15]. Yetişkinlerde, bütüncül yaklaşım stres yönetimi için yoga ve meditasyonu entegre eder [32]. Çiftler için ise iletişim becerileri ve empati egzersizleri, ilişkisel çatışmaları çözmede etkilidir [17]. Psikolog Hidayet ÇALIŞKAN, her bireyin ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş bir yaklaşımın önemini vurgular.Psikoterapinin FaydalarıPsikoterapi, bireyin duygusal sorunlarını anlamasında ve yönetmesinde temel bir rol oynar. Psikolog Hidayet ÇALIŞKAN, terapinin sunduğu faydaları dört ana başlıkta özetler:Sebep Araştırma: Psikoterapist, duygusal sıkıntının altında yatan nedenleri (örneğin, çocukluk travmaları veya bilinçdışı çatışmalar) belirlemede yardımcı olur [45].Strateji Geliştirme: Bireye, duygusal zorluklarla başa çıkmak için araçlar ve teknikler sunar; örneğin, olumsuz düşünce kalıplarını değiştirme [45].Duygusal Destek: Terapi, yargılanmadan duyguların ifade edilebileceği güvenli bir alan sağlar [45].Düşünce Kalıplarını Değiştirme: Olumsuz düşünce döngülerini kırarak daha sağlıklı bir zihinsel bakış açısı geliştirilir [45].SonuçPsikolojik sorunlar, bireyi duygusal ve fiziksel olarak yıpratan karmaşık durumlardır; ancak bütüncül psikoterapi gibi bilimsel temelli yaklaşımlarla yönetilebilir. Psikolog Hidayet ÇALIŞKAN’ın vurguladığı gibi, erken müdahale ve bireye özgü yöntemler, kalıcı iyileşme için kritik öneme sahiptir. Çocuk, ergen, yetişkin, aile veya çift fark etmeksizin, herkes için uygun bir terapi yaklaşımı vardır. Eğer siz de bu tür sorunlar yaşıyorsanız, profesyonel destek almak için bir adım atabilirsiniz – profilinizden seans oluşturarak başlayabilirsiniz. Sağlıklı, huzurlu ve mutlu bir yaşam için kendinize bu şansı verin.Kaynaklar:Dünya Sağlık Örgütü, mental sağlık sorunlarının küresel yaygınlığı.Anksiyete bozukluklarının semptomları ve etkileri.Depresyonun duygu durum bozuklukları üzerindeki etkisi.İntihar düşünceleri ve depresyon bağlantısı.Borderline kişilik bozukluğu belirtileri.Travma sonrası stres bozukluğu semptomları.Psikolojik sorunların fiziksel yansımaları.Ulusal Akıl Sağlığı İttifakı, psikolojik sorunların yaşam üzerindeki etkileri.Bütüncül psikoterapinin temel prensipleri.Bütüncül psikoterapinin stres azaltıcı etkileri.Bilişsel-davranışçı terapide tetikleyici tanımlama.Mindfulness ve nefes egzersizlerinin anksiyete yönetimindeki rolü.Sağlıklı başa çıkma stratejilerinin etkinliği.İlaç tedavisi ve psikoterapi kombinasyonu.Kombine tedavilerin etkinliği üzerine araştırmalar.Çocuk ve ergenlerde oyun terapisi.Aile terapisinin davranış sorunları üzerindeki etkisi.Yetişkinlerde yoga ve meditasyonun stres yönetimi.Çift terapisinde iletişim teknikleri.Psikoterapinin duygusal destek ve düşünce kalıplarını değiştirme faydaları.