1. Uzmanlar
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. Mastürbasyon nasıl ve neden sertleşme bozukluğu yaratır ?

Mastürbasyon nasıl ve neden sertleşme bozukluğu yaratır ?


Kendi kendine kontrol altında tatmin eylemine mastürbasyon diyoruz . Anket çalışmalarında her yaşta erkeğin sıklıkla mastürbasyon yaptığını görmekteyiz. Peki mastürbasyon nasıl ve neden sertleşme bozukluğu yada cinsel rahatsızlıklar meydana getirir.

 

4 temel  problem vardır mastürbasyon eyleminde  

1. Sayı odaklı ,skor takıntılı olarak yapmak.

2. Travmatik olarak mastürbasyon yapmak.

3 Evlilik içinde mastürbasyon yapmak.

4. Porno ile beraber yapılması.

 Erkekler mastürbasyon yapmayı genel olarak ilk gençlik yıllarında yada ergenlik çağında akranlarından , kendi kendine yada internetten öğrenir. Ne yazıkki çoğu erkek cinsel tecrübesi başlamadan yüzlerce yada binlerce mastürbasyon  yapar . Biraz önce değindiğim durumlarda mastürbasyon yapmak kişinin cinsel hayatı başladığı dönemde problemler ortaya çıkarır. 


Skor takıntısı nedir ?

  yarım saat içinde 2 kere yaptım bugün sabahtan akşama kadar 6 kere yatım şeklinde sadece sonuca ,orgazma odaklı olarak penis üzerinde gezen elin  hasassiyetine  mastürbasyon esanasında alınan hazzı düşünmeden hızlıca , kısa sürede yapılan  mastürbasyondur. Bu tür mastürbasyon yapılması kişiye cinsel hayatı başladığı zaman erken boşalma , boşalma kontrolünde yetersizlik  ve bunun getirdiği sorunlarla  debelenme bırakır.

Travmatik mastürbasyon ?

Travmatik mastürbasyon aşırı derecede zorlayarak , yüksek basınç altında , kuru olarak  vucudu ile sürtünerek  yapılan  haz hissi için penisin zorlandığı mastürbasyon tipidir. Bu tür mastürbasyonda  yaşanan sıkıntılar  kişi cinsel hayatı başladığı zaman vagenden aynı basınç ve duyuyu alamaz haz seviyesi beklenti altında kalır , haz alamadığı için ereksiyonu devam ettirmede problem yaşayabilir yada erken boşalma geç boşalma gibi problemler yaşayabilir . Hatta pertnerinin vageninin gemiş olduğu düşünerek  kadının  vagen daraltma opersyonu olmasını isteyebilir . Neyseki tedavisi olan bir durum .

Evlilik içi mastürbasyon 

Evlilik içi mastürbasyon  neden problem çıkartır ? Cinsel yönden sağlıklı bir çift için bakıcak olursak bireyler mastürbasyon yapmaz eğer çift içinde kin nefret öfke duyguları  ilişki içindeki sevgi saygı tutku ihtiras duygularının önüne geçmeye başlamış çift  yataklarını birbirinden ayrmış ise erkek mastürbasyona yönelebilir . Sonuç olarak  baktığınızda mastürbasyon soununda kişini alacağı haz cinsel ilişki sonrası alacagı hazzın çok üstünde değildiir . Beyin yavaş yavaş bir alışkanlık geliştirir ise kişi eşiyle ilişkiye girmektense mastürbasyon yapmayı yeğliyebilir. Mastürbasyon eylemi yapı itibari ile basit, kısa ,ve az efor gerektiren bir eylem iken cinsel ilişki için önce partnerin hazırlanması ,gönül alma , güler yüz, hediyeler ilişki sonrası birbirine sarılma gibi birçok ritüelin yapılması gereken törensel bir eylem kıvamına dönebilir . Benim önerim  evlilik içi mastürbasyon eğer evlilik içi problem yoksa kesnilikle yapılmaması gereken bir eylemdir kişiyi eşinden soğutur çift ilişkisi içinde tedavi edilemez yaralar açabilir.

Pornografi ile beraber mastürbasyon

Porno yada porngrafi 90 lı yılların sonlarında günlük hayatımıza giren  tüm dünyada çok yaygın olarak izlenen bir durum . Aslına bakılıcak olursa insanlar için çok çok düşük miktarda bakılırsa öğretici olabilir . bundan 25 sene önceki jenerasyon  pornografik metaryellere ulşamak için gazate bayilerinde kaçak satılan dergilere ( dergi yüzlerce insanın elinden geçmiş olurdu ) , kaçak alman porno  video kasetlere ( bir kaset yıllarca seyredilirdi )  yada kaçak porno flim oynatan sinemelara giderlerdi  (sineme salonunda yüzlerce kişi aynı anda mastürbasyon yapardı ) . Pornografinin bir kıymeti vardı mahrem ve az bulunan bir materyeldi Ama şimdi porno ya ulaşmak gençler için bir telefon kadar yakın istediği anda arama motoruna porno yazıldığı zaman binlerce materyele ulaşılıyor . Bu da dışardan gelen cinsel uyaranlara karşı kişiyi kör ve duyarsız kılıyor . Kişi aç olduğunda bir koku sadece peçenini üzerindeki bir göz bile ereksiyon sağayabilirken aşırı derecede beyine gelen pornografik materyal  dışardan gelen cinsel uyarıları anlamsız kılıyor . Sonrasında gelişen piskojenik sertleşme bozukluğu genç yaştaki  erkekler için problem olmaya başlıyor diyebiliriz

Sonuç olarak bakıldığında mastürbasyonun cinsel problem yapmaması için skor odaklı değil haz odaklı yapılması,travmatik olarak yapılmaması,evlilik içinde yapılmaması ,pornografi ile beraber yapılmaması öneriler içinde onun dışında haftada 2 yada 3 kez yapılmasında  herhangi bir sakınca olduğunu düşünmüyorum 


Travmatik Mastürbasyon Sendromu (TMS) nedir?

Travmatik Mastürbasyon Sendromu’nun ilk kez 1998 yılında Dr. Lawrence Sank tarafından tanımlandığını söyleyen CİSED Başkanı Cem Keçe; “Travmatik Mastürbasyon Sendromu (TMS) bazı erkeklerin yatağa yüzüstü (yüzükoyun) pozisyonda uzanarak ve penislerini yatağa, yastığa, döşemeye ya da ellerine sürterek mastürbasyon yapma alışkanlıklarına verilen isimdir.” dedi.

 

Yüzüstü şekilde mastürbasyon yapmanın sakıncaları var mı?

Yüzüstü şekilde mastürbasyon yapmanın sakıncalarına dikkat çeken CİSED Genel Sekreteri Psk. Gülüm Bacanak; “Yüzüstü bir şekilde mastürbasyon yapmak penise ve özellikle de penis tabanına aşırı bir baskı uygulanmasına neden olmakta ve bu etki normal bir mastürbasyon ya da cinsel ilişkiyle sağlanamamaktadır. Bu da yüzüstü şekilde mastürbasyon yapmaya alışan kişilerin normal cinsel ilişki kurmalarına engel olabilmektedir.” dedi.

 

Travmatik Mastürbasyon Sendromu yaşayan erkekler misyoner pozisyonunu tercih ediyorlar

Travmatik Mastürbasyon Sendromu yaşayan erkeklerde en sık görülen cinsel işlev bozukluklarının anorgazmi ya da geç boşalma olduğunu söyleyen CİSED Başkanı Cem Keçe; “Ayrıca Travmatik Mastürbasyon Sendromu yaşayan çoğu erkekte ereksiyon sorunları da görülebilmektedir. Bu sorunu yaşayan erkeklerde; cinsel ilişkiyi yarım saatten fazla sürdürdükten sonra orgazma ulaşamama ve penisi vajinadan çıkararak partnerin bacağına ya da yatağa bastırarak boşalma çok yaygındır. Bu erkeklerin partnerleri bu durumu rahatsız edici ve garip olarak nitelendirirler. Hatta erkeğin cinsel ilişkiyle orgazma ulaşamamasını kendi suçları olarak bile görebilirler. Yüzüstü (yüzü koyun) pozisyonda mastürbasyon yapan erkeklerin %60’ı cinsel ilişkilerinin çoğunda anorgazmi ve geç boşalma sorunundan şikayet ederken, sırtüstü uzanmış bir şekilde mastürbasyon yapan erkeklerin sadece %4’ü aynı şikayetlerde bulunmaktadır. Yine yüzüstü mastürbasyon yapan erkeklerin üçte biri ereksiyon sorunları yaşarken, bu oran sırtüstü uzanarak mastürbasyon yapan erkeklerde sadece %5’dir. Ayrıca yüzüstü şekilde mastürbasyon yapmaya alışan erkeklerin çoğu -eğer cinsel ilişki kurabiliyorlarsa- misyoner pozisyonunu tercih ettiklerini ve oral seksten de zevk almadıklarını bildirmişlerdir. Ancak partnerlerinin penislerini elle uyarması hoşlarına gitmektedir.” dedi.

 

Travmatik Mastürbasyon Sendromu nasıl oluşur?

Erkeklerin %90’ından fazlasının mastürbasyonu kişisel keşif yoluyla öğrendiğine dikkat çeken CİSED Genel Sekreteri Psk. Gülüm Bacanak; “Travmatik Mastürbasyon Sendromu yaşayan erkeklerin yanlış bir keşif yapmış oldukları söylenebilir. Mastürbasyonu başkasından öğrenenler genellikle geleneksel mastürbasyon yöntemini öğrenirler. Erkeklerin %90’dan fazlası arkalarına yaslanıp penisi bir elleriyle aşağı yukarı sıvazlayarak mastürbasyon yaparlar. Travmatik Mastürbasyon Sendromu yaşayan erkeklerin çoğu da bu yöntemi bilir, ancak kendi yöntemleri onlara normal mastürbasyondan daha az zararlı ya da daha eğlenceli gelebilir. Ayrıca kendilerini sanki misyoner pozisyonunu taklit ediyormuş gibi de hissedebilirler. Ancak gerçekte geleneksel yolla mastürbasyon yapanların, yüzüstü şekilde mastürbasyon yapmaya alışan erkeklere göre cinsel ilişkiye daha kolay uyum sağladıkları görülmektedir.” dedi.

 

Travmatik Mastürbasyon Sendromu’nun tedavi nasıl olur?

Travmatik Mastürbasyon Sendromu’nun tedavisinin olduğunu söyleyen CİSED Başkanı Cem Keçe; “Öncelikle bu kişilerin yüzüstü uzanarak mastürbasyon yapma alışkanlığından vazgeçmesi ve geleneksel mastürbasyona alışmaları gerekmektedir. Bu biraz zaman alacaktır ve bu sürede orgazm olma güçlüğü yaşanabilir. Yüzüstü şekilde mastürbasyon yapmaya alışan erkekler genellikle bunu her gün yaparlar. Bu dönemde mastürbasyon sınırlaması konulup, haftada birkaç defaya indirilebilir. Böylece bir süre mastürbasyon yapılmadığında penis duyumlara karşı daha hassaslaşacaktır ve geleneksel yönteme alışmak kolaylaşacaktır.Çoğu erkek uyku öncesi yataktayken ya da uykuya dalmayı kolaylaştırmak için mastürbasyon yapmayı tercih eder. Eğer mastürbasyona ara vermek uyku sorunun devamına yol açıyorsa, önce uyku sorunun çözümü ile ilgili bir tedavi uygulanması da faydalı olacaktır.En az 1 ay boyunca kişi geleneksel mastürbasyona alıştıktan sonra, cinsel ilişkiye uyum sağlama evresine geçilmelidir. Cinsel ilişki kurma ile Travmatik Mastürbasyon Sendromu tedavi olmaz. Travmatik Mastürbasyon Sendromu’dan kurtulmanın yolu geleneksel mastürbasyonun öğrenilmesidir. Bu sabır isteyen bir süreçtir. Ayrıca yüzüstü şekilde mastürbasyon yapmaktan vazgeçmek o kişileri cinsel açıdan deneyimlere daha açık hale getirecektir.” dedi.

           

            CİSED 20 erkek üzerinde bir araştırma yaptı

CİSED 20 erkek üzerinde bir araştırma yaptığını söyleyen CİSED Genel Sekreteri Psk. Gülüm Bacanak; “CİSED olarak erektil disfonksiyon (iktidarsızlık) tanısı almış 20 erkek üzerinde yürüttüğümüz bir çalışmada; mastürbasyon alışkanlıklarının ve Travmatik Mastürbasyon Sendromu’nun erektil disfonksiyon üzerinde %20 oranında etkili olduğu gördük. Ayrıca Travmatik Mastürbasyon Sendromu tek başına bir cinsel işlev bozukluğuna sebep olmasa bile, ortaya çıkartıcı bir etken olarak diğer nedenlerle birlikte rol oynayabilir.” dedi.

kaynak

https://www.cised.org.tr/sayfa102.html#:~:text=Bu%20sorunu%20ya%C5%9Fayan%20erkeklerde%3B%20cinsel,edici%20ve%20garip%20olarak%20nitelendirirler.

https://www.omurerdemakkaya.com/masturbasyon-nasil-ve-neden-sertlesme-bozuklugu-yaratir


Yayınlanma: 26.11.2023 12:07

Son Güncelleme: 16.08.2024 17:40

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)
3 Yorum
Bedensel Belirti Bozuklukları (Somatizasyon)
Depresif Bozukluklar
Varoluşsal Anlam Arayışı
Yalnızlık
İlişki / Evlilik Problemleri
+6
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 2100
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

Kontrol Etme İhtiyacı Nereden Gelir ve Neden Bu Kadar Yorar

Günlük hayatta birçok kişi, farkında olmadan kontrol etmeye çalışarak yaşamını sürdürür. Planların aksamasına tahammül edememek, belirsizlik karşısında yoğun kaygı yaşamak, başkalarının davranışlarını sürekli takip etmek ya da her şeyin “doğru” şekilde ilerlemesini istemek bu ihtiyacın farklı görünümleridir. Kontrol etme çabası çoğu zaman dışarıdan güçlü, düzenli ve sorumluluk sahibi bir duruş gibi algılansa da, iç dünyada ciddi bir zihinsel ve duygusal yorgunluk yaratabilir.Kontrol ihtiyacının temelinde genellikle güvenlik arayışı yatar. Kişi, yaşadığı belirsizlikleri ya da geçmişte deneyimlediği kontrol kayıplarını telafi etmek için çevresini, ilişkilerini ve hatta kendi duygularını yönetmeye çalışır. Bu durum kısa vadede rahatlatıcı bir etki yaratsa da uzun vadede kaygıyı azaltmak yerine artırabilir. Çünkü yaşam, tüm değişkenleriyle kontrol edilebilecek bir yapı değildir.Kontrol ihtiyacı arttıkça kişinin esneklik alanı daralır. Beklenmedik bir durumla karşılaşıldığında yoğun huzursuzluk, öfke ya da çaresizlik hissi ortaya çıkabilir. Kişi, her şeyin planlandığı gibi gitmemesini kişisel bir tehdit olarak algılayabilir. Bu algı, hem kişinin kendisiyle hem de çevresiyle kurduğu ilişkileri zorlayabilir. Özellikle yakın ilişkilerde kontrol etme eğilimi, zamanla çatışmalara ve duygusal mesafeye yol açabilir.Birçok kişi kontrol etme ihtiyacını fark etmez; bunu “tedbirli olmak”, “sorumluluk almak” ya da “işleri yolunda tutmak” olarak tanımlar. Oysa kontrol ile sağlıklı sorumluluk arasındaki fark, niyette değil duygusal tepkide gizlidir. Kontrol ihtiyacı, kişinin rahatlayabilmesi için her şeyin belirli bir şekilde olmasına ihtiyaç duymasını içerir. Bu ihtiyaç karşılanmadığında ise yoğun bir içsel gerilim ortaya çıkar.Kontrol etmeye çalışılan alanlar çoğu zaman kişinin kendi iç dünyasını da kapsar. Bazı kişiler duygularını kontrol etmeye çalışır; üzülmemek, kızmamak ya da kırılmamak için duygularını bastırır. Ancak bastırılan duygular ortadan kaybolmaz. Zamanla bedensel belirtiler, ani duygusal patlamalar ya da tükenmişlik hissi şeklinde kendini gösterebilir. Kontrol etmeye çalıştıkça duygular daha yönetilemez bir hale gelebilir.Terapi süreci, kontrol etme ihtiyacını doğrudan ortadan kaldırmayı değil; bu ihtiyacın neyi telafi ettiğini anlamayı hedefler. Kişi, kontrol etmeye çalıştığı alanların arkasında hangi korkuların, inançların ya da geçmiş deneyimlerin bulunduğunu fark etmeye başlar. Bu farkındalık, kişinin kendisine karşı daha gerçekçi ve şefkatli bir tutum geliştirmesine yardımcı olur.Terapi ortamında kişi, her şeyin kontrol altında olmadığı durumlarda da güvende olabileceğini deneyimleme fırsatı bulur. Bu deneyim, yalnızca konuşarak değil; duygularla temas ederek ve yeni baş etme yolları geliştirerek gerçekleşir. Kişi, belirsizlikle kalabilme becerisini güçlendirdikçe kontrol ihtiyacının doğal olarak azaldığını fark edebilir.Kontrol ihtiyacının azalması, kişinin pasifleşmesi ya da sorumluluk almaması anlamına gelmez. Aksine, kişi kontrol edemeyeceği alanlarla edebileceği alanları ayırt etmeyi öğrenir. Bu ayrım, zihinsel enerjinin daha verimli kullanılmasını sağlar. Kişi, sürekli tetikte olmak yerine anda kalabilmeye başlar. Bu durum hem ruhsal hem de bedensel rahatlama yaratabilir.Zamanla kişi, kontrol etmeye çalışmak yerine esnek olabilmenin de bir güç olduğunu fark eder. Her şeyin mükemmel olması gerekmediğini, bazı belirsizliklerin yaşamın doğal bir parçası olduğunu kabul edebilmek psikolojik dayanıklılığı artırır. Bu kabul, kişinin kendisiyle ve çevresiyle daha dengeli bir ilişki kurmasına katkı sağlar.Sonuç olarak kontrol etme ihtiyacı, kişinin zayıflığını değil; güvende olma arzusunu yansıtır. Ancak bu ihtiyacın yaşamı yönetmesine izin vermek, uzun vadede kişinin yükünü ağırlaştırabilir. Terapi, kontrol etme çabasının ardındaki ihtiyaçları anlamak ve daha esnek baş etme yolları geliştirmek için güvenli bir alan sunar. Kişi, her şeyi kontrol etmek zorunda olmadığını fark ettikçe, yaşamla kurduğu ilişki daha akışkan ve sürdürülebilir hale gelir.Kontrol etme ihtiyacıyla yaşamak, çoğu zaman kişinin kendi sınırlarını fark etmesini de zorlaştırır. Sürekli tetikte olmak, zihnin dinlenmesine izin vermez ve kişi fark etmeden kendisiyle sert bir ilişki kurmaya başlar. Bu sertlik, zamanla hem duygusal hem de fiziksel yorgunluk olarak kendini gösterebilir. Baş ağrıları, uyku problemleri, kas gerginliği ya da sürekli bir huzursuzluk hali, kontrol ihtiyacının bedende bıraktığı izlerden bazılarıdır. Kişi çoğu zaman bu belirtileri yalnızca yoğun tempoya ya da dış koşullara bağlasa da, altta yatan içsel baskı gözden kaçabilir.Terapi süreci, bu içsel baskıyı fark edebilmek ve yumuşatabilmek için bir durma alanı sunar. Kişi, kontrol etme çabasının ardındaki duyguları tanımaya başladıkça kendisine karşı daha esnek bir tutum geliştirebilir. Belirsizlikle temas etmek, ilk etapta zorlayıcı gelse de, zamanla kişinin dayanıklılığını artırır. Her şeyi yönetmeye çalışmak yerine, yönetilemeyen alanlarla birlikte var olabilmeyi öğrenmek, içsel dengeyi güçlendirir. Bu denge, yalnızca zorlayıcı dönemlerde değil; gündelik yaşamın içinde de daha sakin ve bilinçli tepkiler verebilmeyi mümkün kılar.Zamanla kişi, kontrolün azalmasının bir kayıp değil; aksine bir hafifleme olduğunu fark eder. Enerji, sürekli olası riskleri hesaplamaya değil; yaşamın içinde kalmaya yönelir. Kişi, kendisiyle daha şefkatli bir ilişki kurabildiğinde, çevresiyle olan ilişkileri de daha gerçekçi ve sürdürülebilir bir hale gelir. Terapi, bu dönüşümü dayatarak değil; adım adım ve güvenli bir çerçevede destekler. Böylece kişi, her şeyi kontrol etmek zorunda kalmadan da güçlü olabileceğini deneyimleyerek öğrenir.Sonuç olarak kontrol etme ihtiyacı, kişinin kendini güvende hissetme çabasının bir yansımasıdır. Ancak bu çaba yaşamın her alanını yönettiğinde, kişiyi korumak yerine sınırlandırmaya başlar. Terapi, bu ihtiyacı yargılamadan ele alarak daha esnek ve sürdürülebilir baş etme yolları geliştirmeyi destekler. Kişi, kontrol edemediklerine rağmen ilerleyebileceğini fark ettikçe içsel güveni güçlenir. Bu güven, mükemmel olma zorunluluğundan değil; belirsizlikle birlikte hareket edebilme becerisinden doğar. Terapi süreci, tam da bu beceriyi inşa etmeye alan açar.

Tetikleyiciler: Travmatik Belleğin Yeniden Canlanması ve Kendini Koruma Stratejileri

Tetikleyiciler: Travmatik Belleğin Yeniden Canlanması ve Kendini Koruma StratejileriTetikleyiciler (Triggers), geçmişte yaşanan travmatik veya zorlayıcı deneyimlerin anılarını, duygularını ve bedensel duyumlarını beklenmedik bir şekilde yeniden canlandıran çevresel veya içsel uyaranlardır. Bu uyarıcılar, bir ses, bir koku, belirli bir görüntü, bir durum, hatta bir duygu hali olabilir. Tetiklendiğinde, kişi mevcut güvenli ortamda bulunmasına rağmen, adeta geçmişteki travmatik olayı tekrar yaşıyormuş gibi yoğun kaygı, panik, öfke, çaresizlik veya aşırı uyarılmışlık (hyperarousal) duyguları deneyimleyebilir (Van der Kolk, 2014).Bessel van der Kolk’un (2014) öncü eseri Beden Kayıt Tutar: Travmanın İyileşmesinde Beyin, Zihin ve Beden’de vurguladığı gibi, travmatik bellek genellikle açık, sözlü bir anlatı (narrative memory) şeklinde depolanmaz. Bunun yerine, bedensel duyumlar, duygusal durumlar ve algısal parçalar halinde depolanır. Tetikleyiciler, beynin normal bilişsel filtrelerini atlayarak doğrudan duygusal merkez olan amigdalayı harekete geçirir ve bu durum, kişinin aniden "savaş, kaç ya da don" (fight, flight, or freeze) tepkisi vermesine neden olur.Tetikleyicilerin Psikolojik MekanizmasıTetikleyicilerin gücü, beynin travma sırasındaki işleyiş biçimiyle yakından ilişkilidir. Travma anında, beynin mantık ve zaman algısından sorumlu bölgesi olan prefrontal korteks ve olayları sıraya koyan hipokampüs düzgün çalışamaz. Duygusal alarm merkezi olan amigdala ise aşırı aktif hale gelir. Tetikleyici, bu parçalı ve duygusal yüklü anı parçacıklarını yeniden etkinleştirdiğinde, beyin, tehlikenin şu an gerçekleştiği yanılsamasına kapılır.Tetikleyiciler genellikle iki ana kategoriye ayrılır:Dışsal Tetikleyiciler (External Triggers): Çevreyle ilgili uyaranlardır.İnsanlar: Travmatik olayı hatırlatan biri, belirli bir yüz ifadesi veya ses tonu.Yer ve Zaman: Kazanın veya olayın olduğu yer, yıl dönümleri, belirli saatler.Duyusal Uyaranlar: Bir koku (örneğin yangın kokusu), yüksek ses, belirli bir müzik.İçsel Tetikleyiciler (Internal Triggers): Kişinin kendi düşünce ve beden durumuyla ilgilidir.Duygular: Çaresizlik, utanç, öfke veya yoğun kaygı hissetmek.Bedensel Duyumlar: Kalp çarpıntısı, nefes darlığı, kas gerginliği (panik atak hisleri).Düşünceler: Olumsuz otomatik düşünceler veya travmayla ilgili çarpıtılmış inançlar.Kendini Koruma ve Başa Çıkma StratejileriTetikleyicilerle başa çıkmak, sadece onlardan kaçınmak değil, aynı zamanda onlarla karşılaşıldığında duygusal tepkiyi düzenlemeyi öğrenmeyi de içerir. İyileşme yolunda, bireyin kendine şefkatle yaklaşması ve travma sonrası stres tepkilerini anlaması kritik adımlardır.1. Tetikleyicileri Tanıma ve Farkındalık GeliştirmeTetikleyicilerle başa çıkmanın ilk adımı, kişinin bu uyarıcıları ve onlara verdiği tipik tepkileri (savaş, kaç, don) tanımasıdır.Günlük Tutma: Hangi olayların, yerlerin veya duyguların yoğun tepkilere yol açtığını kaydetmek, örüntüleri belirlemeyi sağlar.Erken Uyarı İşaretlerini Öğrenme: Yoğun duygusal tepki tam olarak ortaya çıkmadan önce hissedilen bedensel duyumları (örn. mide kasılması, nefesin hızlanması) tanımak, müdahale için zaman kazanmayı sağlar.2. Güvenli Alanlar Yaratma ve Sınır KoymaFarkındalık geliştirildikten sonra, birey kendisini korumak için çevresel ve ilişkisel sınırlar koymalıdır.Fiziksel Güvenlik: Tetikleyicilerden (mümkün olduğunca) uzak durmak veya onlara maruz kalmayı en aza indirmek. Evde veya işte, kendini güvende hissettiği "güvenli bir köşe" veya zihinsel bir sığınak belirlemek.İlişkisel Sınırlar: Başkalarına hangi konuların veya davranışların tetikleyici olduğunu açıkça ifade etmek ve bu sınırlara saygı gösterilmesini talep etmek. Bu, kişinin kendi kontrol hissini geri kazanmasına yardımcı olur.3. Zeminleme ve Düzenleme Teknikleri (Grounding and Regulation)Tetiklenme anında amaç, kişinin dikkatinin tehlike algısından mevcut ana, yani güvenli gerçekliğe geri çekilmesini sağlamaktır. Bu teknikler, hiper-uyanıklığı azaltarak amigdalanın aktivitesini sakinleştirmeye yardımcı olur.5-4-3-2-1 Tekniği: Kişinin çevredeki 5 şeyi görmesi, 4 şeyi hissetmesi, 3 şeyi duyması, 2 şeyi koklaması ve 1 şeyi tatması istenir. Bu, dikkati zorla şimdiki zamana ve duyulara yönlendirir.Nefes Çalışması: Yavaş, ritmik ve derin nefes alma (örneğin 4 saniye nefes alma, 6 saniye nefes verme), parasempatik sinir sistemini aktive ederek sakinleşmeye yardımcı olur.Dokunma: Soğuk su, buz veya rahatlatıcı bir doku (yumuşak bir kumaş) gibi dışsal bir uyarıcıya odaklanmak, bireyin bedeninde kalmasına yardımcı olur.Travma Odaklı Danışmanlık ve İyileşmeTetikleyicilerin kökeninde travmatik bir deneyim yattığı için, uzun vadeli iyileşme genellikle profesyonel destek gerektirir. Danışmanlık süreçlerinde, özellikle Travma Odaklı Bilişsel Davranışçı Danışmanlık (TF-CBT) ve EMDR (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme) gibi travma odaklı danışmanlık yöntemleri kullanılır.Bu danışmanlıklarda tetikleyiciler güvenli, kontrollü ve destekleyici bir ortamda ele alınır. Amaç, tetikleyicileri tamamen ortadan kaldırmak değil, bireyin tetikleyiciye verdiği duygusal tepkinin yoğunluğunu azaltmaktır. Bu süreç, travmatik anıların duygusal yükünün boşaltılmasını ve mantıklı bir anlatıya entegre edilmesini sağlar. Kişi, artık geçmişten gelen uyarıcılar tarafından otomatik olarak yönetilmek yerine, bu uyarıcılara karşı bilinçli bir seçimle tepki verme yeteneği kazanır. Bu, kişinin yaşam kalitesini ve günlük işlevselliğini önemli ölçüde artırır.SonuçTetikleyiciler, beynin travmaya verdiği derin ve koruyucu bir tepkinin somutlaşmış halleridir. Van der Kolk’un (2014) belirttiği gibi, beden bu skorları tutar ve tetikleyiciler aracılığıyla geçmişi mevcut ana taşır. Ancak farkındalık geliştirme, kişisel sınırları netleştirme ve zeminleme gibi aktif başa çıkma stratejileri ile birey, tetiklenme döngüsünü kırabilir. Profesyonel travma odaklı danışmanlık, bu sürecin temelini oluşturur ve bireyin travmatik belleği güvenli bir şekilde işlemesine, böylece tetikleyicilerin gücünü azaltmasına ve özerk bir yaşam sürmesine olanak tanır. Kendini koruma, kişinin kendi deneyimlerini onaylaması ve kendine şefkatle yaklaşmasıyla başlar. KaynakçaOgden, P., & Fisher, J. (2015). Sensorimotor psychotherapy: Interventions for trauma and attachment. W. W. Norton & Company.Van der Kolk, B. A. (2014). The Body Keeps the Score: Brain, Mind, and Body in the Healing of Trauma.Viking.Zlotnick, C., Sprich, S., Johnson, J., & Dube, K. (2019). The efficacy of eye movement desensitization and reprocessing (EMDR) in the treatment of post-traumatic stress disorder (PTSD). Clinical Psychology Review, 71, 56–75.Daha bilinçli ve anlam dolu bir yaşam sürmek için farkındalık kazanma yolculuğunda size eşlik etmek üzere seanslara davet ediyorum.Randevu oluşturmak ve size uygun saat dilimlerini görmek için takvime göz atabilirsiniz.Sevgilerle…Uzman Psikolojik Danışman Sena İğdeli Sevinç

Öz Şefkat: Kendinle Barışmanın Gücü ve Psikolojik Dayanıklılığın Anahtarı

Öz Şefkat: Kendinle Barışmanın Gücü ve Psikolojik Dayanıklılığın AnahtarıÖz şefkat, kişinin başarısızlık, hata ya da acı karşısında kendisine şefkatli, anlayışlı ve destekleyici yaklaşabilmesidir. Modern psikoloji literatüründe Dr. Kristin Neff’in öncülüğünü yaptığı çalışmalar, bu kavramın sadece duygusal bir destek mekanizması değil, aynı zamanda psikolojik iyi oluşun ve dayanıklılığın temelini oluşturan kritik bir beceri olduğunu göstermektedir (Neff, 2003). Öz şefkat, bireyin kendisine karşı eleştirel bir yargılayıcı olmak yerine, deneyimlediği zorlukları insan olmanın doğal ve evrensel bir parçası olarak kabul etmesini sağlayan içten bir anlayış geliştirme sürecidir.Öz Şefkatin Üç Temel BileşeniKristin Neff (2003) öz şefkati deneysel olarak ölçülebilir ve geliştirilebilir üç temel bileşen üzerinden tanımlamıştır:Şefkatli Özgörüş (Self-Kindness) ve Yargılamama: Bireyin acı çektiği anlarda kendisine karşı eleştirel ve sert olmak yerine, destekleyici, anlayışlı ve sabırlı bir tutum sergilemesidir. Bu, hataları kınamak yerine, bir öğrenme fırsatı olarak görmeyi ve kişinin kendisini aktif olarak rahatlatmasını içerir.Ortak İnsanlık (Common Humanity) ve İzolasyon: Yaşanan zorlukların ve kusurların yalnızca kişiye ait olmadığını, aksine insan olmanın evrensel ve ortak bir parçası olduğunu kabul etme bilincidir. Bu bileşen, başarısızlık anlarında hissedilen izolasyon ve "yalnızca ben" hissini azaltır; çünkü acı çekmenin ve kusurlu olmanın tüm insanlar için geçerli olduğu fark edilir.Bilinçli Farkındalık (Mindfulness) ve Aşırı Özdeşleşmeme: Acı ve zorlayıcı duyguların deneyimini olduğu gibi kabul etmek, ancak bu duygularla aşırı derecede özdeşleşmemektir. Bilinçli farkındalık, kişinin yaşadığı olumsuz duyguları ne bastırmasına ne de onları büyütmesine izin verir; bu duygulara dengeli ve yargılayıcı olmayan bir mesafeden yaklaşılmasını sağlar. Bu sayede duygusal tepkisellik azalır ve duyguların geçici doğası anlaşılır.Psikolojik İyi Oluş ve Dayanıklılık Üzerindeki EtkileriLiteratürdeki geniş kapsamlı araştırmalar, öz şefkatin psikolojik sağlığın hemen hemen her alanında önemli faydalar sağladığını tutarlı bir şekilde göstermektedir. Neff ve Germer’in (2013) Bilinçli Öz Şefkat Programı (Mindful Self-Compassion Program - MSC) üzerindeki çalışmaları, bu tür yapılandırılmış müdahalelerin bireylerin öz şefkat düzeylerini anlamlı ölçüde artırarak yaşam kalitelerini yükselttiğini ortaya koymuştur.Depresyon ve Anksiyeteyle İlişki: Araştırmalar, öz şefkat düzeyi yüksek bireylerin daha az depresif belirti ve anksiyete gösterdiğini ortaya koymuştur. Kendine şefkatli yaklaşım, ruminasyon (olumsuz düşünceleri sürekli zihinde evirip çevirme) eğilimini azaltarak duygusal düzenlemeye yardımcı olur (Barnard & Curry, 2011).Yaşam Doyumu ve Mutluluk: Öz şefkat, dışsal onay beklentisine olan bağımlılığı azaltır ve kişinin kendi iç kaynaklarına yönelmesini sağlar. Bu durum, bireylerin kendi değerlerini hatalarına rağmen koruyabilmelerini ve dolayısıyla daha yüksek yaşam doyumuna sahip olmalarını destekler.Motivasyon ve Başarı: Yaygın inanışın aksine, öz şefkat tembelliğe yol açmaz. Aksine, kendini eleştirme döngüsünün kırılması ile bireyler başarısızlık karşısında daha çabuk toparlanır ve yeni denemeler yapma konusunda daha motive olurlar (Breines & Chen, 2012). Öz şefkat, kişiyi "mükemmel olmak zorundasın" baskısından kurtararak, çabalamaya ve öğrenmeye odaklanmaya teşvik eder.Beden İmajı ve Sağlıklı Davranışlar: Özellikle yeme bozuklukları ve beden imajı kaygıları alanında, öz şefkatli bir yaklaşım, bireylerin kusurlu bedenlerini kabul etmelerine ve kendilerini yargılamadan sağlıklı beslenme ve egzersiz alışkanlıkları geliştirmelerine olanak tanır (Kelly et al., 2014).Terapötik Süreçte Öz Şefkatin RolüDanışmanlık süreçlerinde öz şefkat becerilerinin geliştirilmesi, danışanın kendisiyle barışmasını ve içsel kaynaklarını daha sağlıklı kullanmasını sağlayan merkezi bir araçtır. Geleneksel terapilerde bazen dolaylı olarak ele alınan bu kavram, üçüncü dalga davranışçı terapiler, özellikle de Şefkat Odaklı Danışmanlık ve Bilinçli Öz Şefkat Programı (MSC) gibi yaklaşımlarla doğrudan hedef alınmaktadır.Öz şefkatli bir bakış açısı, bireyin kendisini olduğu gibi kabul etmesini kolaylaştırır; bu kabul, değişim için zorunlu olan zemin hazırlar. Danışanlar, içlerindeki acımasız iç sesi (iç eleştirmeni) fark etmeyi ve bu sese karşı daha nazik ve destekleyici bir ses (öz şefkatli ses) geliştirmeyi öğrenirler. Bu süreç, danışanın hem kendisiyle hem de başkalarıyla daha sağlıklı, daha az savunmacı ve daha doyurucu ilişkiler kurmasına zemin hazırlar. Özellikle utanç ve suçluluk gibi duyguların yoğun olduğu travma ve bağımlılık tedavilerinde, öz şefkat, iyileşmenin önündeki en büyük duygusal engellerden biri olan kendi kendini suçlamayı etkili bir şekilde hafifletir.SonuçÖz şefkat, yalnızca zor zamanlarda uygulanan geçici bir rahatlama stratejisi değil, psikolojik sağlığın ve sağlamlığın kalıcı bir özelliğidir. Bireyin kendisine karşı sergilediği şefkat, onun duygusal olarak daha esnek, zorlayıcı yaşam olaylarında daha esnek tepkiler veren ve zorluklar karşısında daha hızlı toparlanabilen (rezilyans) bir yapıya sahip olmasını sağlar. Öz şefkatin geliştirilmesi, bireylerin insan olmanın kusurluluğunu kucaklayarak, kendileriyle barış içinde bir yaşam sürmelerinin anahtarını sunar. Bu güçlü beceri, kişinin kendi acısıyla yüzleşme gücünü artırır ve uzun vadede daha yüksek bir yaşam doyumuna ve psikolojik iyi oluş düzeyine ulaşmasına katkıda bulunur. Öz şefkat, bireyin en iyi dostu olmayı öğrenmesi, dolayısıyla kendisi için en büyük şifa kaynağını aktive etmesi anlamına gelir. KaynakçaBarnard, L. K., & Curry, J. F. (2011). The relationship of mindfulness and self-compassion to psychological adaptation. Mindfulness, 2(3), 165–171.Breines, J. G., & Chen, S. (2012). Self-compassion increases self-improvement motivation. Personality and Social Psychology Bulletin, 38(9), 1133–1143.Kelly, A. C., Zuroff, D. C., Leybman, M. J., & Gilbert, P. (2014). Self-compassion and psychological symptoms: When does the relationship hold? Journal of Social and Clinical Psychology, 33(9), 819–836.Neff, K. D. (2003). The development and validation of a scale to measure self-compassion. Self and Identity, 2(3), 223–250.Neff, K. D., & Germer, C. K. (2013). A pilot study and randomized controlled trial of the mindful self-compassion program. Journal of Clinical Psychology, 69(1), 28–44.Daha bilinçli ve anlam dolu bir yaşam sürmek için farkındalık kazanma yolculuğunda size eşlik etmek üzere seanslara davet ediyorum.Randevu oluşturmak ve size uygun saat dilimlerini görmek için takvime göz atabilirsiniz.Sevgilerle…Uzman Psikolojik Danışman Sena İğdeli Sevinç