1. Uzman
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. Romantik İlişkimlerimde beni sevmeyen insanlara bağlanıyorum sorun bende mi?

Romantik İlişkimlerimde beni sevmeyen insanlara bağlanıyorum sorun bende mi?

Bağlanma, her canlının yaşamında yeme içme kadar doğal bir ihtiyaçtır. Bu yazımızda sizlere ilişkilerde bağlanma stilleri hakkında sizlere bilgi vereceğiz.

İnsanın bağ kurması, desteklenmesi, zor zamanlarında birinin kendisini iyi hissettirmesi, sevmek, sevilmek, onaylanmak, takdir edilmek, zorlukları birlikte aşabilmek; bunların hepsi bağ kurmanın önemli unsurlarındandır. Her insan hayatında bu unsurlara ihtiyaç duyar. Hatta bu ihtiyaçlar nedeniyle de insanlar bir araya gelirler, derinlikli ilişkiler kurarlar, evlenirler ve ailelerini genişletirler. Bu şekilde kurulan ilişkilerin temelinde güven faktörü yatar. 

Sağlıklı bağlanan kişiler ilişki içinde kendilerini güvende hissederler ve çiftler aralarında sağlam bir bağın olduğunu bilirler. Bu bağların nasıl kurulduğu, ilişkide güvende olma hissinin nasıl sağlandığına yönelik bazı düşünce ve davranış kalıpları vardır. Bunlara ilişkilerde bağlanma stilleri adı verilir. İlişkilerde bağlanma stilleri; güvenli bağlanma stili ve güvensiz bağlanma stilleri olarak iki gruba ayrılır.

Güvenli bağlanma stili dünyanın her yerinde aynı unsurlara dayanan ve sağlıklı bağlanma olarak da bilinen ilişkilerde bağlanma stilleri arasında tekken, güvensiz bağlanma stilleri grubunun içerisinde kaygılı bağlanma, kaçıngan bağlanma ve korkulu kaçınmacı bağlanma (hem kaçıngan hem de kaygılı bağlanma stilinin kombinasyonu) yer alır. 

İlişkide Kaygılı Bağlanma Stili

Kaygılı Bağlanan Kişiler İlişkide Nasıl Düşünürler?

Kaygılı bağlanma, adının da üzerinde olduğu gibi bağlanma ilişkisiyle alakalı kaygıları olan kişilerin ilişkilerde bağlanma stillerindendir. Bu bağlanma stiline sahip kişilerin zihinlerinde ilişkileriyle ilgili tehdit algısı vardır. Kişi ilişkisinin eninde sonunda sıkıntıya gireceğini, terk edileceğini, büyük acılar çekeceğini, mutlu olamayacağını, kendisine değer verilmeyeceğini, kimsenin kendisini sevmeyeceğini ve bu yüzden de ömrünün hep yalnız bir şekilde geçeceğini düşünür. Dolayısıyla da kimseye güvenemeyeceğine yönelik bir inanç geliştirir.

Kişinin bağlanma ihtiyacı duyması son derece normal olduğu halde kişinin zihninde kaygılı bağlanmaya hizmet eden bu tarz düşünceleri var ise kişi bu durumdan dolayı çok rahatsız olabilir. Çünkü sürekli bir sorun yaşayacağına dair inançları ve düşünceleri bir süre sonra kişiye duygusal olarak acı verir. Bu kişiler içlerinde hissettiği acıya da seyirci kalmak istemezler. Dolayısıyla acıyı gerçek anlamda yaşatacak durumlar içine girmemeye çalışırlar. Acı çekmemek için yakınlık kurarken bir taraftan da içten içe hep temkinli olmak ister.

Kaygılı bağlanma stiline sahip kişiler ilişkinin belli dönemlerinde kendilerini geri çekebilirler. Özellikle ilişkinin daha çok derinleşeceği bir boyut olan evlilik planlamalarının yapıldığı zamanlarda bu durum daha sık gözlenir. Bu kişiler genellikle evlenmekten korku duyarlar. Kişi evlenirse daha derinlikli bir ilişki yaşayacağından dolayı olası bir terk edilmenin vereceği sıkıntılar daha büyük olur korkusuyla ilişkilerden uzak durmayı tercih edebilirler. Fakat bir noktadan sonra kişide yakınlık kurma ihtiyacı baskın gelip ilişki içine girerler. 

Kaygılı Bağlanan Kişiler Hangi Düşünce Çarpıtmalarının Etkisindedirler?

İlişkilerde bağlanma stillerinden kaygılı bağlanma stiline sahip olan kişiler, korktukları şeylerin başlarına gelmemesi için birtakım davranışlar gösterirler. Genelde bu davranışlar üzücü bir şekilde ilişki içinde başka sorunların ortaya çıkmasına neden olur. Böyle kişiler ilişkide sorunlu olarak algılanabilir, ortaya çıkan davranışları ilişkinin doğasının bozulmasına sebep olabilir.

Aslında bu durum kişinin gerçekten korktuğu şeylerin başına gelmesine neden olabilir. Kaygılı bağlanan kişi partnerini bunaltabilir, bazı davranışları partnerindeki farklı duyguları tetikleyebilir, partnerinin kendisine olan sevgisi, saygısı azalabilir. Böylelikle de kaygılı bağlanan kişi “ben zaten bu ilişkinin de sonunun olmadığını biliyordum, kimseye güvenilmez, kimse beni sevmiyor, herkes beni sorunlu görüyor.” gibi düşüncelerle boğuşur. Aslında bu kişi farkında olmadan kendisini etki altına alan bir dramayı yaşamaya başlar. Bu tür döngüleri tekrar tekrar yaşayan kişiler bunun sonucunda partnerlerine fazla yapışabilirler.

Bu durum aynı bir çocuğun annesi evden gidecekken çocuğun kapı önünde annesinin bacağına yapışıp gitmemesi için yalvarması, annesine yapışması gibidir. Kaygılı bağlanan kişiler çocuk gibi partnerinin her zaman yanında olmasını isterler, partnerinin ilgisine çok yoğun bir şekilde ihtiyaç duyarlar. Kişi partneri yanında olmadığı zaman tıpkı annesinin bacağına yapışan çocuğun annesine duyduğu ayrı kalma kaygısı gibi bu kişi de partnerini kendisinden uzaklaşıp gidecekmiş gibi hisseder.  

Kaygılı Bağlanan Kişilerin Gözünden Partnerleri Nasıldır?

Kaygılı bağlanan kişiler partnerlerini her şeyleri olarak görürler ve partnerine arkadaş, anne, baba, seven, onaylayan, değer veren, mutlu hissettiren, destek veren, zorluklarla baş etmesini sağlayan kişi olarak tüm rol sorumluluklarını yüklerler. Kişi doğal olarak her şeyi onda bulduğu partnerine daha çok yapışma eğilimi gösterir. Durum böyle olunca da kişi işine, sosyal hayatına, kendi ailesine odaklanmak yerine kendi ilişkisini fazlaca ön planda tutar.

Kaygılı bağlanan kişiler partnerlerine karşı kıskançlık duyabilirler. Kişi partneriyle kurduğu bağı kaybetmekle alakalı büyük endişe duyduğu için sürekli kendisini diken üstünde hissederler. Dolayısıyla bu kişiler partnerlerinin gitmesi, terk etmesi, kendisini sevmemesi konusunda büyük korku duyarlar. Partnerinin kendisine verdiği değeri, sevgiyi başkasına verebileceğiyle ilgili çeşitli olumsuz düşünceler geliştirirler. Bu durum da ilişkide yüksek oranda kıskançlık yaşanmasına sebep olabilir.

İlişkide Kaçıngan Bağlanma Stili:

Kaçıngan Bağlanan Kişiler İlişkinin İçerisinde Nasıl Düşünürler?

Her ilişkide olması gereken önemli faktörler vardır. Bu faktörler; değer verilmek, ilgi görmek, sevilmek, eş ve çocuklarla zaman geçirilmesi, çocuklara bakım verilmesi, finansal konuların düzenlenmesi, öz ailelerle ilişkileri sürdürebilmek gibi birçok önemli noktaya dayanmaktadır.

Bahsedilen bu gibi noktalarda belli sorunlar varsa ya da geçmişte yaşanılan belli kırgınlıklar varsa, bu tarz konular açıldığında kaçıngan bağlanan partnerin konuyu konuşmak istemediği, konuyu kapatmaya çalıştığı ve bu konuları konuşuyorken anlamak ya da çözmek için de herhangi bir çaba içine girmediği gözlemlenir. Bu yüzden partnerlerden diğeri, kaçıngan bağlanan partnerinin kendisinden uzak ve kopuk olduğunu, güven bağını kurmakla ilgili pek de istekli olmadığını, daha bireysel hareket ettiğini düşünebilir.

İlişkilerde bağlanma stillerinden kaçıngan bağlanma stiline sahip olan kişi partnerine davranışlarıyla “sana ihtiyacım yok” mesajını verebilir. Bu durum da partnerinin kendisini değersiz hissetmesine yol açabilir. Sorunlarla alakalı konuşmak, sorunu çözmeye çalışmak, sorumluluk almak gibi konular kaçıngan bağlanan kişileri ilgilendirmiyormuş gibi görünür.

Kaçıngan bağlanan kişinin partneri aradaki kopukluğun, uzaklığın sadece kendisine rahatsızlık verdiğini, onun bu durumdan rahatsızlık duymadığını düşünebilir. Dolayısıyla da kişi kaçıngan bağlanan partneriyle kurduğu ilişkide kendisini oldukça yalnız ve anlaşılmamış hissedebilir. Kişi bu durumu çözmek için kaçıngan bağlanan partneriyle konuşup, sorunları çözmek isteyebilir ancak bu girişimleri çoğunlukla sonuçsuz kalır. Çünkü diğer partner bu tarz çabalar içine girdiğinde, kaçıngan bağlanma stili olan partnerinin kendisini daha da geriye çektiğini, daha da mesafe koyduğunu fark eder. 

Kaçıngan Bağlanma Stiline Sahip Kişiler Neden Böyle Davranırlar?

Herkesin olduğu gibi kaçıngan bağlanan kişilerin de bağ kurmaya, bağlanmaya ihtiyacı vardır. Ancak kaçıngan bağlanan kişilerin bu ihtiyacını belli etme şekilleri biraz farklıdır. Burada farklı olan şey, bu ihtiyaç karşılanmadığında bunu nasıl talep edeceğini doğru şekilde bilememesidir. Kaçıngan bağlanan kişiler gergin bir durumla karşılaştıklarında zihninde bir tehdit algısı oluşabilir ve o tehdit algısı sadece bireysel algılanan bir tehdit değildir. Bu kişiler, partnerinin kendisine yakınlaşmasını özellikle ilişki içinde bir tehdit algısı olarak anlarsa, aradaki bağın bozulacağıyla alakalı endişe duyarlar. Bu endişeyle birlikte partneri ona yüksek sesle konuştuğunda ve yargılayıcı bir şekilde yaklaştığında kaçıngan bağlanan kişi ilişkiyle alakalı hissettiği tehdit algısında haklı olduğunu hisseder.

Kaçıngan bağlanan partnerin “kendi duygularımı olduğu haliyle açarsam yani öfkemi yüksek tonda ifade edersem o zaman partnerim daha da öfkelenecek, bana karşı daha da agresifleşecek.” gibi kaygıları olur. Bunun sonucunda her iki taraf da kavga edince ilişkinin kopma noktasına geleceğini düşünmeye başlar. Bu yüzden kaygılı bağlanan kişiler kaçıngan tavırlar gösterirler ve bir sorunla karşılaştıklarında bildiği yol olan “konuyu kapatma” yöntemini tercih ederler ki bu yaklaşımları da kaçıngan bağlanan kişinin partnerinin hiç hoşuna gitmeyen bir durum olarak karşımıza çıkar.

İlişkilerde Korkulu Kaçıngan Bağlanma (Kaygılı-Kaçıngan)

Korkulu Kaçınmacı Bağlanan Kişiler İlişkinin İçerisinde Nasıl Düşünürler?

İlişkilerde bağlanma stillerinden korkulu kaçıngan bağlanma stiline sahip olan kişiler, aslında partnerlerinin varlığını kaybetme konusunda ciddi bir korku yaşarlar. Bu yüzden de korkulu-kaçıngan bağlanan kişiler partnerlerine kimi zaman çok fazla yapışarak sürekli birlikte hareket etmek isterlerken, kimi zamanda aynı kişiler yakınlıktan korkmaya başlayabilir.

Örneğin, ilişkisinde korkulu kaçınmacı bağlanan kişi, belli bir süre partneriyle görüşüp, çok güzel zaman geçirebilir ama daha sonrasında bu yakınlığın tez ayrılık getireceğini, terke edileceğini düşünerek ya da partnerinin kendi kişisel alanına çok fazla müdahale ettiğini hissederek uzun bir süre örneğin bir ay kadar partnerini aramak istemeyebilir ya da partneriyle görüşmek istemeyebilir.

Korkulu-kaçınmacı bağlanan kişiler aslında reddedilme hassasiyetine sahip kişilerdir. Bu reddedilme hassasiyetinden dolayı olası bir ayrılık durumunda kendilerini koruyabileceği, acı çekmeyeceği bir şekilde reddedilme haline hazırlarlar. Yani o beni terk etmeden ben onu terk edeyim algısı korkulu kaçınmacı bağlanan kişilerin düşünce biçimleridir. Fakat bu kişileri hayatlarında gerçekte bir terk edilme hali yoktur. Korkulu-kaçınmacı kişiler partnerlerinden gelen duygusal, sözlü ve sözsüz ipuçlarına aşırı duyarlılık gösterirler. Bu kişiler önce çok istekli bir şekilde ilişki kurmak için can atarlar, o yakınlık gerçekleştiğinde “Ben hazır değilim” deyip ilişkiden uzaklaşırlar. 

Korkulu-Kaçınmacı Bağlanma Stili Nasıl Ortaya Çıkar?

Korkulu kaçınma örüntülerini ortaya çıkaran iki durum vardır. Bu durumlar ya kişi kırılganlaştığında veya zorlandığında ya da ilişkide bağlanılan kişinin korkulu-kaçınmacı partnere ihtiyaç duyduğunda ortaya çıkar. Her iki durum da kişide tetiklenen büyük bir terkedilme korkusu ortaya çıkar.

Bu durumu bir örnekle açıklamak gerekirse, diyelim ki ilişkideki partnerin bir iş seyahati olsun ve bu kişinin evden gitmesi gereksin. Böyle bir durumda korkulu-kaçınmacı bağlanan kişinin hayatındaki odak merkezi partnerine doğru kayar ve kişi başka bir stresörle baş başa kalır. Çünkü korkulu-kaçınmacı birisi için partnerinin kendisinden uzaklaşmasının kendisinde hissettirdiği duygular daha farklıdır. Sanki partneri iş seyahatine değil de kendisinden tamamen uzaklaşıyormuş, ilişkiyi bitirip gidiyormuş gibi bir ağrıya, acıya ve bağlanma sistemini tetikleyen bir korkuya dönüşür. Bu örüntü sebebiyle korkulu-kaçınmacı bağlanan kişi ortada gerçek bir ayrılık sebebi yokken kendisini ilişkiye daha çok kapatır yani kaçıngan hale gelir.

Kaçıngan hale gelen kişide “Ben partnerime ne kadar üzüldüğümü, etkilendiğimi aktaramıyorum. Ayrıca aktarmak da istemiyorum. Çünkü aktardığımda kendi kırılganlığım olduğu gibi ortaya çıkacak ve ben kırılganlığımı ortaya koymaktan çok korkuyorum. Çünkü ben aslında reddedilmekten çok fazla korku duyuyorum. Eğer kırılganlığımı ortaya koyarsam ve karşıdaki insan beni anlamazsa bu bir felaket olur.” şeklinde düşünceler gelişebilir. Dolayısıyla bu bağlanma stiline sahip kişilerin ilişkisinde yüksek iniş çıkışlar görülür.

İlişkilerde Güvenli Bağlanma Stili 

Herkesin en temelde ihtiyaç duyduğu bağlanmanın en sağlıklı türü güvenli bağlanma stilidir. Güvenli bağlanma stiline sahip olan insanlar şefkat dolu, yakınlıktan korkmayan ve genellikle ilişkilerinden memnun olan insanlardır. Güvenli bağlanan kişiler partnerlerine şefkat göstermekte zorluk çekmezler. Karşısındakinin duygusal ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabilirler. Sevilmeme ya da reddedilme korkusu taşımadan düşüncelerini, duygularını karşılarındaki kişiye rahatlıkla açabilirler. Partnerleriyle bir tartışma yaşadıklarında ilişkinin tamamını sorgulamazlar.

İlişkilerde bağlanma stillerinden güvenli bağlanan kişiler çözüm odaklıdırlar. Bu kişiler ilişkilerinde çok fazla alıngan davranmazlar, bir sorunu drama çevirmezler, partnerlerine sinirlendiklerinde düşmanca tavırlar sergilemezler. Bu kişiler partnerleriyle bir ayrılık yaşasalar duygusal olarak ayrılığın getirdiği üzüntüyü yaşadıktan sonra hızlı toparlanırlar ve hayatlarına kaldığı yerden devam edebilirler. 

Güvenli bağlanma stili huzurlu ve sağlıklı ilişkiler açısından en ideal olanıdır. Güvenli bağlanma stilinde, ilişkide partnerlerin oluşturdukları güven bağı sayesinde güvenli bir ilişki kurulur. 

Elbette her ilişki içinde sorunları, sıkıntıları barındırabilir fakat güvenli ilişki, çiftlerin birbirlerinin hatalarını biraz daha tolere edebildiği, partnerine yakın olmayı bir tehdit olarak algılamadığı, her şeyi sürekli birlikte yapma ihtiyacı hissetmediği, birbirlerine alan açtıkları, aslında birbirlerini kısıtlamadıkları, birbirlerine bağlanmaktan korkmadıkları bir ilişki olarak tanımlanabilir. Yani bu kişiler aşkı, sevgiyi ve kendi duygularını ilişkinin içerisinde hissederek yaşarlar. Bu yüzden güvenli bağlanma stiline sahip kişiler ilişkilerini zor bir mesele olarak görmezler. Güvenli bağlanan kişiler rahatça kendilerini partnerleriyle anı yaşamaya bırakabilirler.

Neden Bir Psikolojik Destek Destek Almalısınız?

Hepimiz bazen hayatlarımıza hep benzer türde insanları çeker ve benzer kişilerle hep belli ilişki döngülerini tekrar tekrar yaşarız. Eğer siz de bağlanma türlerinden en sağlıklı olan güvenli bağlanma stiline sahip değilseniz; kaygılı, kaçıngan veya korkulu kaçıngan stillerde partnerinize bağlanıyor ya da size de aynı stillerde bağlanan partnerleri hayatınıza alıyorsunuz demektir. Bu durumda da ilişkide düzenli olarak çeşitli sorunların ortaya çıkması kaçınılmazdır. 

Örneğin bir kaygılı bir de kaçıngan bağlanma stilinde olan iki partnerin ilişkilerinde kurmaya çalıştığı bağ çok sağlıklı değildir. Çünkü bu iki bağlanma türündeki insanların konuştukları dil farklıdır. Biri partnerini kaybetme korkusuyla aşırı yapışırken diğeri yine partnerini kaybetme korkusundan dolayı partnerine karşı daha soğuk ve mesafeli durabilir. Bu durumda ilişkide sorunların çözülememesine dolayısıyla da anlaşmazlıklarla ilişkinin bitmesine sebep olabilir. İlişki bittikten sonra ise bu gibi güvensiz bağlanma stillerine sahip partnerlerin duygusal açıdan toparlanmaları çok zor olabilir ve ilişkinin ardından duygusal olarak çok acı çekebilir. 

Siz de kendi ilişkinizde bu gibi durumları yaşıyorsanız çok beklemeden bir uzmandan destek alarak kendi bağlanma stilinizi öğrenebilir, ilişkinizdeki döngüleri yaşamamak adına bağlanma stilinizi güvensiz bağlanmadan güvenli bağlanma türüne çekmek için size uygun olan terapi yöntemleriyle çalışmaya başlamanız gerekebilir. Bağlanma stilleri ile ilgili en çok çalışılan terapi yöntemlerinden Şema terapi, çift terapisi ve EMDR gibi terapi yöntemlerinin kazandırdığı sağlıklı düşünme biçimlerini psikologlar eşliğinde öğrenerek siz de kendi yaşantınızda ve ilişkinizde güzel bir dönüşüme gidebilirsiniz.

kaynak :mutluyasam

Yayınlanma: 09.07.2024 12:36

Son Güncelleme: 16.08.2024 17:31

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 1799
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...

Daha Sakin Bir Sen: Öfke Kontrolü Nedir, Belirtileri Nelerdir ve Neler Yapılmalıdır?

Öfke: Doğal Ama Yönetilmesi Gereken Bir DuyguÖfke, tıpkı mutluluk, üzüntü ya da korku gibi doğal bir duygudur. Ancak diğer duygulardan farkı; kontrol altına alınmadığında hem kişiye hem çevresine zarar verebilmesidir. Günlük yaşamda birçok insan, farkında olmadan öfkesinin kontrolünü kaybedebilir. Bu durum ilişkilerde çatışmalara, iş yerinde verimsizliğe ve psikolojik sağlığın bozulmasına yol açabilir. Özellikle yoğun iş temposu ve sosyal baskılar, öfke patlaması riskini artırır. Bu nedenle, öfke yönetimi teknikleri öğrenmek hem kişisel hem de sosyal yaşam kalitesini yükseltmek için kritik önem taşır.Peki, öfke kontrolü nedir?, belirtileri nelerdir ve daha sakin bir sen mümkün mü?Bu yazıda öfkenin ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını, hangi sinyalleri verdiğini ve onu sağlıklı yollarla nasıl yöneteceğinizi tüm yönleriyle ele alacağız.Öfke Kontrolü Nedir?Öfke kontrolü, bireyin sinirlendiği ya da öfkelendiği bir durumda verdiği tepkileri fark etmesi, anlamlandırması ve bu tepkileri uygun yollarla ifade edebilmesidir. Bu süreç, duygularla baş etme becerilerinin gelişmesini ve bireyin hem kendisine hem de çevresine zarar vermeyecek şekilde davranmasını sağlar. Ayrıca, duygusal zeka geliştirme ve stres yönetimi becerileri öfke kontrolünde oldukça etkilidir. Bu beceriler sayesinde, kişi duygu ve düşüncelerini daha sağlıklı şekilde ifade ederek çatışmaları en aza indirebilir.Öfkenin Belirtileri Nelerdir?Öfke sadece bir duygu değil, aynı zamanda fizyolojik ve davranışsal tepkilerle de kendini gösteren bir durumdur. İşte öfkenin başlıca belirtileri:Fiziksel Belirtiler:Kalp atışında hızlanmaNefes alışverişinde artışKaslarda gerginlikYüz kızarmasıTerlemeDavranışsal Belirtiler:Bağırmak, küfretmekEşyaları fırlatmak ya da kapıları çarpmakFiziksel şiddete eğilimSosyal ilişkilerde mesafe koymakSessiz kalma ya da pasif-agresif davranmakDuygusal Belirtiler:Kontrolsüz öfke patlamalarıSürekli huzursuzluk hissiDeğersizlik ya da anlaşılmama duygusuSuçluluk ve pişmanlıkÖfke Kontrolü Neden Önemlidir?Kontrolsüz öfke; aile içi ilişkilerde kırgınlıklar yaratabilir, iş hayatında performans düşüklüğüne yol açabilir ve fiziksel sağlık sorunlarını tetikleyebilir. Uzun süreli bastırılan ya da yanlış yönlendirilen öfke; depresyon, anksiyete ve psikosomatik hastalıklara neden olabilir. Günlük hayatta uygulanan gevşeme teknikleri ve nefes egzersizleri gibi yöntemler, öfkenin tetiklenmesini önlemeye yardımcı olur. Psikoloji alanında yapılan araştırmalar, öfke kontrolünü öğrenmenin, bireyin yaşam doyumunu artırdığını ve öz-farkındalık geliştirmeye katkı sağladığını göstermektedir.Öfke Kontrolü Nasıl Sağlanır?İşte “öfke kontrolü nasıl yapılır?” sorusuna yanıt olabilecek etkili yöntemlere aşağıda detaylıca bakabiliriz:Tetikleyicileri Tanıyın: Öfke genellikle belli olaylarla tetiklenir: haksızlık, görmezden gelinme, alay edilme ya da yoğun stres. Kendi tetikleyicilerinizi fark etmek, ilk adımı oluşturur. Örnek: “Trafikte sıkıştığımda ya da iş yerinde fikirlerim yok sayıldığında sinirleniyorum.”Zihinsel Mola Verin: Zihni sakinleştirmek için molalar vermek ve zihnin kendisini dinlemesine imkan tanımak önemlidir.Öfkenizi kontrol etmekte zorlandığınız anlarda kısa bir mola verin. Fiziksel ortamdan uzaklaşmak ve birkaç dakika yalnız kalmak, tepkinizi daha sağlıklı hale getirebilir.Derin Nefes ve Gevşeme Egzersizleri: Nefes almak sadece bedeni değil, zihni de rahatlatır. 4-7-8 nefes tekniği gibi basit tekniklerle öfke anında kendinizi regüle edebilirsiniz.“Sen” Dili Yerine “Ben” Dili Kullanmanın: Sen dili yerine ben dilini deneyerek dilinizi suçlayıcı dilden daha sakin bir dile yaklaştırabilirsiniz.İletişim sırasında suçlayıcı olmaktan kaçının. “Sen hep böylesin!” demek yerine, “Bu durumda kendimi değersiz hissediyorum” gibi ifadeler kullanmak çatışmaları azaltır.Fiziksel Aktiviteye Zaman Ayırın: Spor yapmak, biriken stresi boşaltmanın etkili bir yoludur. Düzenli egzersiz, endorfin salgısını artırarak ruh halini olumlu yönde etkiler ve sinir sistemini sakinleştirir. Günlük yürüyüşler, yoga veya tempolu egzersizler, sinir sistemini rahatlatır ve öfke kontrolünü kolaylaştırır.Profesyonel Destek Alın: Bireysel terapi, öfkenizin altında yatan duygu ve düşünceleri keşfetmenize yardımcı olur. Bir psikologla çalışmak, hem iç görü kazanmanızı hem de öfkeyle baş etme stratejileri geliştirmenizi sağlar. Öfke kontrolü terapisi ve psikolojik danışmanlık, uzun vadede kalıcı çözümler sunar.Daha Sakin Bir Sen Her Zaman Mümkün!Unutmayın, öfkenizi bastırmak değil, anlamak ve yönetmek sağlıklı olan yoldur. Kendinize karşı şefkatli ve sabırlı olun. Her insan zaman zaman öfkelenebilir; önemli olan bu duygunun sizi yönetmesine izin vermemektir. Duygusal zeka geliştirme, stres yönetimi ve öfke kontrolü egzersizleri ile “daha sakin bir sen” mümkündür. Bu süreç farkındalık, pratik ve istekle gelişir. Böylece hem kendinizle hem de çevrenizle daha uyumlu ilişkiler kurabilirsiniz.Öfke kontrolü, duygusal sağlığın ve ilişkilerinin kalitesi için kritik bir beceridir. Unutma, bu yolculukta destek almak, güçlü ve sağlıklı adımlar atmanı sağlar. Kendi iç dünyanı anlamak ve daha sakin bir hayat sürmek için hemen iletişime geçebilirsin. İstersen, seninle birlikte öfke yönetimi konusunda etkili yöntemleri deneyimleyelim ve daha huzurlu bir yaşam için birlikte çalışabiliriz.Eğer sen de öfke kontrolü konusunda zorlandığını düşünüyorsan, yalnız değilsin. Öfke duygusunu yönetmek bazen zorlayıcı olabilir ve bu süreçte profesyonel destek almak oldukça faydalıdır. psikologmerkezi.com üzerinden bana kolayca ulaşabilir, ücretsiz olarak sorularını iletebilir ve ihtiyaç duyarsan bireysel seanslar alabilirsin. Burada, öfkenin altında yatan sebepleri birlikte keşfedip, sana özel etkili baş etme stratejileri geliştirebiliriz.Seans almak için hazırsan başlayabiliriz.Kaynakça:Spielberger, C. D. (1999). State-Trait Anger Expression Inventory (STAXI). Psychological Assessment Resources.Novaco, R. W. (2000). Anger and psychopathology. In M. Lewis & J. M. Haviland-Jones (Eds.), Handbook of Emotions.American Psychological Association (APA). (2022). Controlling Anger Before It Controls You.Türk Psikologlar Derneği. (2023). Öfke ile Başa Çıkma Rehberi.Cognitive Behavioral Therapy for Anger Management – NHS UK (2021)

Evlilik Öncesi Çiftlerin Uyumluluğu için Birbirine Sorması Gereken Sorular neler olabilir?

Evlilik Öncesi Çiftlerin Birbirine Sorması Gereken Sorular: Uyumluluğu Test Etmek İçin Bilimsel Bir YaklaşımEvlilik, bireylerin yaşamlarında aldıkları en önemli kararlardan biridir ve uzun vadeli bir bağlılık gerektirir. Evlilik öncesi dönemde çiftlerin birbirine uygunluğunu değerlendirmek, sağlıklı ve sürdürülebilir bir ilişkinin temelini oluşturur. Psikoloji ve psikoterapi alanındaki araştırmalar, çiftlerin evlilik öncesi dönemde açık iletişim kurarak değerlerini, beklentilerini ve hedeflerini tartışmalarının, evlilik memnuniyetini artırdığını göstermektedir. Bu makalede, çiftlerin birbirine sorması gereken temel soruları, bilimsel temellere dayandırarak ve bir psikolog/psikoterapist perspektifiyle ele alacağız. Bu sorular, çiftlerin uyumluluğunu test etmek ve potansiyel çatışma alanlarını önceden belirlemek için tasarlanmıştır.1. Değerler ve Hayat Görüşü: Evlilik, yalnızca romantik bir bağ değil, aynı zamanda ortak bir yaşam vizyonu gerektirir. Çiftlerin temel değerler ve inançlar konusunda uyumlu olmaları, uzun vadeli mutluluk için kritik öneme sahiptir. Gottman Enstitüsü’nün araştırmalarına göre, çiftlerin paylaştığı değerler, evlilikteki çatışmaları azaltmada önemli bir rol oynar. Sorulması gereken bazı sorular şunlardır::Hayatta en çok neye değer veriyorsun ve bu değerler benimle ne kadar uyumlu?Bu soru, bireylerin önceliklerini ve hayat felsefelerini anlamaya yardımcı olur. Örneğin, biri için kariyer ön plandayken diğeri için aile öncelikli olabilir. Bu farklılıklar, erken dönemde tartışılmazsa çatışmalara yol açabilir.Dini veya manevi inançların hayatında ne kadar önemli?Dini inançlar, çiftlerin yaşam tarzlarını, çocuk yetiştirme yaklaşımlarını ve hatta günlük rutinlerini etkileyebilir. Araştırmalar, dini uyumluluğun evlilik doyumunu artırdığını göstermektedir (Mahoney et al., 2001).Toplumsal ve politik görüşlerin nelerdir?Siyasi ve sosyal konulardaki farklılıklar, özellikle kutuplaşmış toplumlarda, ilişkilerde gerilim yaratabilir. Bu nedenle, çiftlerin bu konularda açık bir şekilde konuşması önemlidir.2. Finansal Beklentiler ve AlışkanlıklarPara, evliliklerde en sık çatışma nedenlerinden biridir. Finansal uyumluluk, çiftlerin ortak hedeflere ulaşma yeteneğini doğrudan etkiler. Journal of Family and Economic Issues’da yayımlanan bir çalışma, finansal konularda şeffaf iletişimin evlilik stresini azalttığını ortaya koymuştur (Dew, 2011). Önerilen sorular:Para harcama ve biriktirme alışkanlıkların nelerdir?Biri savurgan, diğeri tutumluysa, bu durum uzun vadede gerilim yaratabilir. Çiftlerin bütçe yönetimi ve tasarruf alışkanlıklarını tartışması gerekir.Ortak finansal hedeflerimiz neler olmalı?Ev almak, yatırım yapmak veya çocuk eğitimi gibi büyük hedefler, çiftlerin finansal planlamada uyum içinde olmasını gerektirir.Borç veya maddi yükümlülüklerin var mı?Finansal şeffaflık, güvenin temel taşlarından biridir. Gizli borçlar veya mali sorunlar, evlilikte ciddi sorunlara yol açabilir.3. Aile ve Çocuk YetiştirmeÇocuk sahibi olma ve aile dinamikleri, evlilikte önemli bir yer tutar. Çocuk sahibi olma kararları ve ebeveynlik tarzları, çiftlerin uyumluluğunu derinden etkiler. Psikolojik araştırmalar, çocuk yetiştirme konusunda uyumsuzluk yaşayan çiftlerin daha yüksek boşanma oranlarına sahip olduğunu göstermektedir (Twenge et al., 2003). Sorulması gereken sorular:Çocuk sahibi olmak istiyor musun, ve eğer istiyorsan kaç çocuk hayal ediyorsun?Bu soru, çiftlerin çocuk sahibi olma konusundaki beklentilerini netleştirmek için kritik öneme sahiptir. Çocuk istememe kararı da aynı derecede önemlidir.Çocuk yetiştirme konusunda hangi disiplin yöntemlerini benimsersin?Ebeveynlik tarzları (örneğin, otoriter mi, demokratik mi) çiftlerin çocuk yetiştirme sürecinde uyum içinde olmasını etkiler.Geniş aile ile ilişkilerimiz nasıl olacak?Kayınvalide, kayınpeder veya diğer aile üyeleriyle kurulacak sınırlar, evlilikte önemli bir rol oynar. Çiftlerin bu konuda net beklentiler oluşturması gerekir.4. İletişim ve Çatışma ÇözmeSağlıklı iletişim, evliliğin temel taşlarından biridir. John Gottman’ın çift terapisi çalışmalarına göre, çiftlerin çatışmaları nasıl yönettikleri, evliliğin uzun ömürlü olup olmayacağını öngörebilir. Çiftlerin şu soruları tartışması önemlidir:Çatışmaları nasıl çözüyorsun?Bazı bireyler tartışmalarda sessiz kalmayı tercih ederken, diğerleri doğrudan yüzleşmeyi seçer. Bu farklılıklar, çiftlerin iletişim tarzlarını anlamalarını gerektirir.Benden beklentilerin nelerdir, özellikle zor zamanlarda?Bu soru, çiftlerin birbirine nasıl destek olacağı konusunda netlik sağlar. Örneğin, biri duygusal destek beklerken diğeri pratik çözümler sunmayı tercih edebilir.Eleştiriye veya geri bildirime nasıl tepki verirsin?Çiftlerin birbirine yapıcı eleştiriler sunabilmesi ve bunları sağlıklı bir şekilde kabul edebilmesi, ilişkinin olgunluğunu gösterir.5. Kariyer ve Yaşam TarzıKariyer hedefleri ve yaşam tarzı tercihleri, çiftlerin günlük yaşamlarını ve uzun vadeli planlarını etkiler. Özellikle modern toplumlarda, kariyer odaklı bireylerin evlilik beklentileri farklılık gösterebilir. Sorulması gerekenler:Kariyer hedeflerin neler ve bunlar ilişkimizi nasıl etkileyecek?Örneğin, sık seyahat gerektiren bir iş, çiftin birlikte geçirdiği zamanı sınırlayabilir.Boş zamanlarını nasıl değerlendirmeyi seversin?Birinin sosyal etkinlikleri sevmesi, diğerinin ise evde vakit geçirmeyi tercih etmesi, uyumsuzluk yaratabilir.Ev işleri ve sorumluluk paylaşımı konusunda nasıl bir düzen istersin?Geleneksel veya eşitlikçi roller konusundaki beklentiler, çiftlerin günlük yaşamda uyum içinde olmasını etkiler.6. Cinsellik ve YakınlıkCinsellik ve duygusal yakınlık, evlilikte önemli bir bağ oluşturur. Çiftlerin bu konuda açıkça konuşması, olası yanlış anlamaları önler. Araştırmalar, cinsel uyumluluğun evlilik doyumunu artırdığını göstermektedir (McNulty et al., 2016). Önerilen sorular:Cinsel ihtiyaçların ve beklentilerin nelerdir?Bu, çiftlerin fiziksel yakınlık konusundaki tercihlerini anlamalarını sağlar.Duygusal yakınlığı nasıl ifade etmeyi seversin?Bazıları fiziksel temasla, diğerleri ise sözlü ifadelerle yakınlık kurar. Bu farklılıkların bilinmesi önemlidir.SonuçEvlilik öncesi dönemde çiftlerin birbirine sorduğu sorular, yalnızca uyumluluğu test etmekle kalmaz, aynı zamanda güven, şeffaflık ve karşılıklı anlayışı güçlendirir. Psikoloji ve psikoterapi alanındaki bilimsel bulgular, açık iletişimin ve ortak değerlerin evlilik başarısını artırdığını göstermektedir. Yukarıda belirtilen sorular, çiftlerin birbirini daha iyi tanımasına ve potansiyel çatışma alanlarını önceden ele almasına olanak tanır. Evlilik, dinamik bir süreçtir ve bu sorular, çiftlerin bu yolculuğa daha bilinçli ve hazırlıklı bir şekilde başlamasını sağlar. Çift terapisi veya evlilik öncesi danışmanlık, bu soruları daha derinlemesine keşfetmek için profesyonel bir rehber sunabilir. Unutmayın, sağlıklı bir evlilik, sadece aşk değil, aynı zamanda bilinçli bir çaba ve uyum gerektirir.Kaynaklar:Dew, J. (2011). Financial disagreements and marital conflict. Journal of Family and Economic Issues.Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work.Mahoney, A., et al. (2001).Religion in the home. Journal of Marriage and Family.

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden?

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden Stratejiler ve Sorular*Özet* Yetişkinlikte anne-baba ilişkilerindeki sorunlar, bireyin duygusal sağlığı, öz-değeri ve sosyal ilişkileri üzerinde önemli etkiler yaratabilir. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla kötüleşen ilişkilerini iyileştirmek için psikoterapi, yapılandırılmış ve etkili bir yöntem sunar. Bu makale, psikolog ve psikoterapistlerin kullandığı yaklaşımları inceleyerek, duygusal farkındalık, sağlıklı sınırlar ve etkili iletişim yoluyla ilişkisel onarımı ele almaktadır. Ayrıca, psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru önerisi sunulmakta ve bu soruların anne-baba ilişkilerini anlamada ve iyileştirmede nasıl katkı sağladığı bilimsel bir çerçevede tartışılmaktadır. Makale, bağlanma teorisi ve sistemik aile terapisi gibi teorik temellere dayanarak, bireyin aile dinamiklerini anlamasına ve ilişkilerini geliştirmesine yönelik pratik öneriler sunar.*Giriş* Yetişkinlikte anne-baba ilişkileri, çocukluk deneyimlerinden, aile dinamiklerinden ve kültürel faktörlerden derinden etkilenir. Psikologlar, bu ilişkilerin bireyin mental sağlığı üzerindeki etkisini anlamak için bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi yaklaşımlardan yararlanır. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkilerinin “kötü” olduğunu ifade etmesi, geçmiş kırgınlıklar, iletişim kopuklukları, sınır ihlalleri veya duygusal mesafe gibi sorunlara işaret edebilir. Psikoterapi, bu dinamikleri anlamak ve onarmak için güvenli bir alan sağlar. Psikologlar, bireyin duygularını ifade etmesine, geçmiş deneyimlerini anlamlandırmasına ve yapıcı adımlar atmasına yardımcı olmak için açık uçlu, empatik sorular kullanır. Bu makale, psikoterapi temelli stratejileri ve anne-baba ilişkilerini anlamak için kullanılabilecek 20 soruyu bilimsel bir bağlamda sunarak, ilişkisel iyileşme sürecini ele almaktadır.*Yöntem: Psikoterapi ile Anne-Baba İlişkilerini İyileştirme* Psikoterapi, bireyin duygusal farkındalığını artırarak, aile dinamiklerini anlamasını ve ilişkisel sorunlara müdahale etmesini sağlar. Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları anlamak için açık uçlu, yargılamayan ve empatik sorular kullanır. Bu sorular, bireyin duygularını, beklentilerini ve geçmiş deneyimlerini keşfetmesine olanak tanır. Psikoterapi sürecinde, bireyin kendi sorumluluğunu tanıması, sağlıklı sınırlar koyması ve etkili iletişim becerileri geliştirmesi hedeflenir. Aşağıda, anne-baba ilişkilerini anlamak ve iyileştirmek için psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru listelenmektedir.### Psikoterapi Sürecinde Kullanılabilecek 20 Soru#### 1. İlişki Dinamiklerini Anlama1. Anne-babanızla ilişkinizi “kötü” yapan şeyler nelerdir? Hangi durumlar veya olaylar bu hissi yaratıyor? Amaç: Sorunların spesifik kaynaklarını belirlemek ve duygusal tetikleyicileri anlamak.2. Anne-babanızla iletişim kurarken kendinizi nasıl hissediyorsunuz? (Örneğin, gergin, anlaşılmamış, suçlu) Amaç: Duygusal farkındalığı artırmak ve bireyin içsel deneyimini anlamak.3. Geçmişte anne-babanızla yakın hissettiğiniz bir anı hatırlıyor musunuz? O anı özel kılan neydi? Amaç: Pozitif anıları hatırlatarak iyileşme için bir temel oluşturmak.4. Anne-babanızla yaşadığınız en büyük çatışma veya kırgınlık nedir? Bu sizi nasıl etkiledi? Amaç: Geçmiş travmalar veya kırılganlıkları belirlemek.5. Anne-babanızın sizi nasıl gördüğünü düşünüyorsunuz? Bu, kendi kendinizi görüşünüzle uyumlu mu? Amaç: Algılanan ebeveyn yargılarını ve öz-değeri değerlendirmek.#### 2. Duygular ve Beklentiler6. Anne-babanıza karşı hangi duyguları sık sık hissediyorsunuz? (Örneğin, öfke, üzüntü, hayal kırıklığı) Amaç: Duygusal repertuarı anlamak ve duygusal düzenlemeyi desteklemek.7. Anne-babanızdan ne tür bir destek veya anlayış bekliyorsunuz? Bu beklentiler karşılanıyor mu? Amaç: Gerçekçi olmayan beklentileri tanımlamak ve yeniden yapılandırmak.8. Anne-babanıza söylemek istediğiniz ama şimdiye kadar söyleyemediğiniz bir şey var mı? Amaç: Bastırılmış duyguları ifade etmeye teşvik etmek.9. Anne-babanızla ilişkinizde hangi konular konuşulduğunda kendinizi rahatsız hissediyorsunuz? Amaç: Sınır ihlallerini veya hassas konuları belirlemek.10. Anne-babanızla aranızdaki mesafeyi kapatmak için hangi konuları konuşmak faydalı olabilir? Amaç: İletişim köprüleri kurmak için fırsatları keşfetmek.#### 3. Geçmiş ve Kökenler11. Çocukluğunuzda anne-babanızla ilişkiniz nasıldı? Şimdiki durumla benzerlikler veya farklılıklar neler? Amaç: Bağlanma dinamiklerini ve geçmişin etkisini anlamak.12. Anne-babanızın kendi ailelerinden aldıkları yetiştirilme tarzı, sizinle ilişkilerini nasıl etkiledi? Amaç: Aile sistemindeki transgenerasyonel etkileri değerlendirmek.13. Geçmişte anne-babanızla yaşadığınız ve sizi derinden etkileyen bir olay var mı? Amaç: Travmatik veya biçimlendirici deneyimleri ortaya çıkarmak.14. Anne-babanızın birbirleriyle olan ilişkisi, sizin onlarla ilişkinizi nasıl şekillendirdi? Amaç: Sistemik aile dinamiklerini anlamak.15. Anne-babanızla ilişkinizde hangi kalıpların tekrar ettiğini fark ediyorsunuz? Amaç: Tekrarlayan davranışsal döngüleri belirlemek.#### 4. Değişim ve Çözüm16. Anne-babanızla ilişkinizi iyileştirmek için küçük bir adım olarak ne yapabilirsiniz? Amaç: Uygulanabilir hedefler belirlemek.17. Anne-babanızla daha sağlıklı bir iletişim kurmak için neye ihtiyacınız var? Amaç: İletişim becerilerini geliştirmek için ihtiyaçları tanımlamak.18. Anne-babanızın hangi davranışlarını değiştirmesini isterdiniz? Peki, siz kendi davranışlarınızda neyi değiştirebilirsiniz? Amaç: Karşılıklı sorumluluğu teşvik etmek.19. İlişkinizi düzeltmek için profesyonel bir destek (örneğin, aile terapisi) almayı düşünür müydünüz? Amaç: Psikoterapiye olan açıklığı değerlendirmek.20. Anne-babanızla ilişkinizin ideal olarak nasıl olmasını hayal ediyorsunuz? Amaç: Gelecek vizyonunu netleştirerek motivasyonu artırmak.*Tartışma: Psikoterapi ile İyileşme Süreci* Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları ele alırken bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi çerçevelerden yararlanır. Psikoterapi, bireyin çocuklukta ebeveynleriyle kurduğu bağın yetişkinlikteki ilişkilerini nasıl etkilediğini anlamasına olanak tanır. Örneğin, kaygılı veya kaçıngan bağlanma stilleri, yetişkinlikte ebeveynlerle çatışmalara yol açabilir. Psikoterapistler, yukarıdaki sorularla bireyin öz-farkındalığını artırır ve duygusal yaraları onarmasına yardımcı olur. Ayrıca, Gottman ve Silver (1999) tarafından önerilen etkili iletişim teknikleri, “Ben” dili kullanımı gibi stratejilerle, ebeveynlerle iletişimi yumuşatabilir. Psikologlar, bireyin toksik dinamikleri (örneğin, aşırı eleştiri, sınır ihlalleri) tanımlamasına ve sağlıklı sınırlar koymasına rehberlik eder.*Öneriler: Pratik Adımlar* Psikolog ve psikoterapist olarak, 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkisini iyileştirmek için şu adımları önerebilirim: 1. *Duygusal Farkındalık*: Psikoterapi, bireyin öfke, suçluluk veya hayal kırıklığı gibi duygularını anlamasını sağlar. Günlük tutma veya rehberli meditasyon, bu farkındalığı artırabilir. 2. *Sağlıklı Sınırlar*: Psikologlar, bireyin hassas konuları konuşmaktan kaçınmak için net sınırlar koymasına yardımcı olur. 3. *İletişim Becerileri*: Psikoterapi, “Ben” dili gibi teknikleri öğreterek çatışmaları azaltır. Örneğin, “Beni dinlemediğini hissettiğimde üzülüyorum” gibi ifadeler etkilidir. 4. *Empati Geliştirme*: Psikoterapistler, anne-babanın bakış açısını anlamayı teşvik ederek empatiyi artırır. 5. *Profesyonel Destek*: Aile terapisi, anne-babanın da istekli olması durumunda, ilişkileri onarmada etkili bir yöntemdir. *Sonuç* Psikoterapi, yetişkinlikte anne-baba ilişkilerini iyileştirmek için güçlü bir araçtır. Psikologlar, bireyin duygusal yaralarını anlamasına, sağlıklı sınırlar koymasına ve etkili iletişim kurmasına yardımcı olur. Bu makalede sunulan 20 soru, psikoterapi sürecinde öz-farkındalığı artırarak ve aile dinamiklerini anlamlandırarak ilişkisel onarımı destekler. Gelecek çalışmalar, bu soruların farklı kültürel bağlamlarda nasıl uyarlanabileceğini inceleyebilir.*Kaynaklar* - Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books. - Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work. Harmony Books. - Minuchin, S. (1974). Families and Family Therapy. Harvard University Press.