1. Uzman
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. Stres Vucudumuzun Acı Veren Olaylara Verdiği Bir Tepki Olabilir mi?

Stres Vucudumuzun Acı Veren Olaylara Verdiği Bir Tepki Olabilir mi?

Stres, kişinin başetme yeteneğini aşan ya da zorlayan bir durum algılandığında ortaya çıkan bir tepki olarak tanımlanır. Bireyin başetme yetenekleri, stresli olayın üstesinden gelebilecek düzeyde olduğu sürece, kişi kendini aşırı gerilimden uzak tutabilir. Ancak olayın gerektirdikleri, kişinin başetme kaynaklarından daha ağır ise, bir dengesizlik durumu gelişir ve bedene fiziksel ve psikolojik taşıma kapasitesinin üstünde bir ağırlık yüklenir. Belki bu ağır yükü bir yere kadar taşıyabilirsiniz. Bedeniniz geçici bir dengesizliği hoşgörebilir ve silkinerek eski haline dönebilir. Ancak bu durum devam ederse, aşırı stresin işaret-leri belirir ve arkasından bir tükenmişlik durumu ya da stresle ilgili diğer hastalıklar gelir.

Bedenimiz, kendine özgü bazı stres göstergeleriyle donanmıştır. Bu göstergeler, “savaşma ya da kaçma” tepkisi diye adlandırılır ve bedenimizin belli bir mücadeleye hazırlanırken yaptığı seferberliğin başlıca sonucudur. Kalp atışları yükselir. Böylece kasların harekete geçebilmesi için gerekli olan kan miktarı ilgili bölgelere ulaştırılır. Kaslar gerilir ve hazır hale gelir. Gözbebekleri büyür. Solunum hızlanır ve kan basıncı artar. İhtiyaç duyulduğu takdirde, gerekli olacak enerjiyi sağlayabilmek için stres durumuna özgü bazı kimyasal maddeler salgılanır. Gaz pedalına basılmış bir araba gibi, insanın moturu da son hızla harekete geçer. Stres belirtilerimiz, bir otomobilin sıcaklığının birden ve aşırı derecede arttığını sinyalleyen ısı göstergesine benzer. Bir şeyler yapılmadığı takdirde, durumun tehlikeli noktalara ulaşabileceğini bildirmeye çalışır.

Stres Belirtileri

Stres belirtileri üç değişik biçimde ortaya çıkabilirler: fizyolojik (bedensel), psikolojik ya da davranışsal değişiklikler. Kişinin kendine özgü stres belirtilerinin farkına varması, stresin yol açacağı dengesizliğe karşı uyanık olmak ve bu dengesizliğin potansiyel nedenini anlayıp tanımlamak açısından oldukça önemlidir.

Fizyolojik belirtiler arasında adele ağrıları, mide bozuklukları, hazımsızlık, başağrıları, kalp çarpıntıları, ishal/halsizlik, ellerin terlemesi, ağız kuruluğu, yerinde duramama ya da yorgunluk sayılabilir. Psikolojik belirtiler ise endişelenme, konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık, sinirlilik ya da kontrolsüzlük duygusu, kendini üzüntülü, kızgın ya da zaman baskısı altında hissetme şeklinde sıralanabilir. Davranışsal belirtilere örnek olarak da şunlar verilebilir: bir maddeye aşırı düşkünlük (alkol, ilaç ya da yemek gibi), uykusuzluk ya da aşırı uyuma, gevşeme ya da sakinleşme açısından güçlükler, telaşla oradan oraya koşuşturmak, sosyal ortamlardan kaçınma, huzursuzluk, kızgınlık ya da sakarlık.

Stresin Nedenleri Nelerdir?

Yaşantı içerisinde pek çok faktör stres kaynağı olabilir. İş, okul, ev değişikliği, üniversiteye başlamak, okulu bitirmek, terfi gibi yaşam olaylarından sevilen kişinin kaybı, hastalık, doğal afetler, kaza gibi travmatik olaylara kadar pek çok etken, stres kaynağı olabilir. İlişkisel güçlükler, yoğun iş şartları, çocuk sahibi olmak, evlenmek, boşanmak, maddi zorluklar da stres yaratan yaşam olayları arasında yer alabilir. Ancak stres, her zaman çevresel faktörlerden kaynaklanmayabilir.

Kaygılı, karamsar bir mizaca sahip olmak, aşırı derecede edişe duymak, irrasyonel tarzda düşünce yapısında olmak da bireyin içsel stres tetikleyicileri arasında yer almaktadır. Belirsizliği tolere edememek, esneme becerisinin zayıf olması, mükemmeliyetçilik, ya hep-ya hiç tarzı düşünceler, kendilik değeriyle ilgili olumsuz algı, olumsuz yöndeki iç seslerin fazla olması (olmayacak, yapamayacaksın gibi) gibi durumlar da stresin içsel nedenleri arasında gözlenen faktörleri oluşturmaktadır.

Strese neden olan bir olayla karşılaşıldığında, vücut stres yaratan durumla mücadele için kendini hazırlar ve bazı biyokimyasal olaylar zinciri meydana gelir. Bu bakımdan vücutta stres halinde çeşitli hormonlar salgılanır ve hormonlara bağlı bazı fizyolojik mekanizmalar hayata geçirilir. Stres yaşayan kişilerde aşağıdaki gibi biyolojik tepkiler izlenebilir:

  • Kişinin nabzı hızlanır, kalp hızı artar, kan basıncı yükselir.
  • Kan şekeri düzeyi artar.
  • Kişi daha enerjik hissetmeye başlar, etrafa olan farkındalığı artar, konsantrasyonu güçlenir.
  • Solunum hızlanır.
  • Terleme artar.
  • Kaslara giden kan akımı artar ve kişinin hareket kabiliyeti kolaylaşır.
  • Metabolizma hızlanır, yağ yakımı uyarılır.

Bu mekanizmalar kişinin stresli olayla mücadele edebilmesi için vücut tarafından geliştirilse de stres yanıtının orantısız şekilde gerçekleşmesi, stres yaratan durumun ortadan kalkmasına rağmen stres yanıtının devam etmesi ya da sık sık stres yaşanması halinde vücutta bazı sorunlar ortaya çıkar. Bu sorunlar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

  • Stres hormonlarının uzun süre salgılanmasına bağlı kan basıncı yükselmeye başlar.
  • Kalp damarlarında hasar gelişebilir ve kalp damar hastalığı riski artar.
  • Kan şekeri düzeyi yüksek seyreder.
  • Beyin damarlarında tıkanıklık veya kanama riski artar.
  • Uyku problemleri gelişebilir.
  • Uzun süre kan şekerinin yüksekliğiyle birlikte kilo alımı olabilir.
  • Kaygı bozukluğu, depresif duygu durum hali tetiklenerek psikolojik rahatsızlıklar gelişebilir.

Yaşam sürecinde anlık stres durumlarında vücudun geliştirdiği stres yanıtı fizyolojik bir durum kabul edilir ve normal şartlar altında sağlık problemine yol açmaz. Akut stres olarak kabul edilen bu durumda vücudun olağan dışı yanıt göstermesi ya da ciddi vücutta fiziksel veya ruhsal yıkıma yol açabilecek strese maruz kalınması halinde ise önemli sağlık problemleri ortaya çıkabilir.

Akut stresin dönemsel olarak sık tekrarlanması halinde de vücudun fiziksel ve ruhsal sağlığı olumsuz etkilenebilir. Tekrarlayan akut stres vakaları yaşanması halinde stres yanıtı uzun süreli olarak vücutta etkisini devam ettirir ve sağlık bozulabilir. Uzun dönem boyunca stres yanıtının devam ettiği kronik stres halindeyse belirli sağlık sorunlarının gelişimi mümkündür. Stres yanıtına yol açabilen koşullar aşağıdaki gibi özetlenebilir:

  • Doğal afet veya insan hatasına bağlı gelişen yıkıcı olaylara maruz kalmak
  • Kronik hastalığın varlığı
  • Hayatı tehdit eden bir durumla veya hastalıkla karşılaşmak
  • Fiziksel bir travmaya maruz kalmak
  • Tecavüz, yaralanma gibi bir suça maruz kalmak veya tanıklık etmek
  • Aile içinde ilişki sorunları yaşamak, mutsuz evlilik hayatı yaşamak
  • Demans gibi yönetimi zor kronik hastalığı olan yakınlarına bakıcılık yapmak
  • Askerliğe gitmek
  • Evlenmek
  • Başka bir şehre taşınmak
  • Tehlikeli bir işte çalışmak
  • İşsiz olmak, ciddi fakirlik veya evsizlik problemiyle karşı karşıya kalmak, finansal sorunlar yaşamak
  • Ev-iş dengesinin bozulması, kişinin kendine vakit ayıramaması, sevilmeyen işin uzun süre yapılması

Stresin Fizyolojik ve Psikolojik Etkileri

Bireylerin fiziksel ve ruhsal iyi oluşları üzerinde önemli bir rolü olan stresin, çeşitli fizyolojik ve psikolojik etkileri bulunmaktadır. Zihin tarafından tehlike olarak algılanan olaylar karşısında yaşanan zihinsel uyarılma devamında bedensel uyarılmaya dönüşmektedir. Bu süreçten sonra bedensel tepkiler ve stresin vücuda etkileri ortaya çıkmaktadır.

Kalp ve Damar Hastalıkları

Stres anında vücuda daha çok enerji vermek amacıyla kalp atışları ve damarlardaki kan akışı hızlanır. Bu sebeple stresin etkileri arasında sayılabilecek en önemli rahatsızlıklar kalp ve damar hastalıklarıdır.

Kronik Ağrılar

Stres anında salgılanan stres hormonları bağışıklık sistemini etkileyen hormonlardır. Bağışıklık sistemi kaynaklı bir rahatsızlık olan romatoid artrit vücutta kronik ağrıların oluşmasına yol açmaktadır. Kas iskelet sistemi ağrılarının oluşuma neden olan fibromiyalji sendromu ve romatoid artrit hastalarının stresli dönemlerde ağrılarında artış olduğu saptanmıştır.

Bağışıklık Sistemi

Stres bağışıklık sistemini olumsuz yönde etkilemektedir. Otoimmün bozukluğu olan hastaların stresli dönemlerde rahatsızlıklarında artış yaşanmaktadır.

Sindirim Sistemi

Aşırı stres sonucu sindirim sistemi dengesinde bozulmalar meydana gelmekte, mide ve bağırsak hastalıkları ortaya çıkmaktadır.

Psikolojik Stres Tepkileri

Stres psikolojik sağlıkla yakından ilişkili bir kavramdır. Stresin etkileri arasında yer alan depresyon ve kaygı bireyin psikolojisini olumsuz yönde etkilemektedir.

Bireyler aşırı stres sonucunda bedensel ve ruhsal sağlıkları açısından birçok olumsuzlukla karşılaşmaktadır. Bunlara ek olarak gündelik yaşamı etkileyen durumlar da bulunmaktadır; uyku düzensizlikleri, yeme bozuklukları, cinsel yaşam düzeninin bozulması, kazalarda artış, iş verimliliğinde düşüş, sosyal ilişkilerde bozulma stresin diğer etkileri olarak sayılabilmektedir.

Kronik Stresin Etkileri Nelerdir?

Stres, her zaman olumsuz sonuçlar yaratmaz. Belirli miktardaki stres, itici bir güçtür ve motivasyonu arttırır. Ancak süreğen şekilde strese maruz kalmak bir müddet sonra kronikleşir; bireyin hayatında yorgunluk ve aşırı yüklenmiş hissetme duygusu yaratır. Yaklaşan sınavlar, evle ilgili sorumluluklar, teslim tarihi gelen iş yükü gibi pek çok konu kronik stresi ortaya çıkarabilir. Çalışma prensibi gereği, bu denli yoğunluk gerektiren durumlarda zihin tetiklenir ve ortada gerçek bir tehlike varmışçasına hareket etmeye başlar. Bir tür alarm sistemi devreye girer ve özellikle bedensel olarak değişimler gözlenir. Kalp atım hızı artar, nefes alıp verme yoğunlaşabilir. Kronik olarak strese maruz kalınan durumlarda kaygı bozuklukları, depresyon, uyku sorunları, düşünce ve bellekle (unutkanlık gibi) ilgili klinik tablolar ortaya çıkabilir. Stres anında vücut, ortada bir tehdit varmışçasına hareket etmeye başlar; dolayısıyla beden harekete geçer. Yoğun ve kronik stres durumunda, bedenin alarm sistemini (Savaş-Kaç tepkisi) çalıştırmasıyla beraber otoimmün hastalıklar, kronik ağrılar, gastrointestinal sorunlar (reflü, ülser gibi), kardiyovasküler hastalıklar (kalp, tansiyon gibi), iştahsızlık, cilt sorunları (egzama, ürtiker/kurdeşen gibi) ortaya çıkabilir.


Stres Kaynakları

Stres çevreden ya da kişinin kendinden kaynaklanabilir. Dış koşullar ve zorluklar strese yol açarken, bizim davranışlarımız ve tepkilerimiz de aynı şekilde stres yaratabilir ve gelecekteki stresli olayları hazırlar. Örneğin, her gece yüksek sesle gürültülü müzik çalarak oda arkadaşını uyutmayan biri, bir anlamda sert tepkilerle karşılaşacağı stresli bir ortamı kendisi için hazırlıyor demektir. Bu nedenle, hangi streslerin dış zorlamalardan kaynaklandığının, hangilerinin de kendi ellerimizle ortaya çıkarıldığının bilinmesi çok önemlidir.

Çevresel Stresler önemli yaşam olaylarını ve günlük sıkıntıları içerir. Önemli yaşam olayları, örneğin üniversiteye başlamak, bir yerden bir yere taşınmak, bir aile bireyinin ölümü ya da ciddi hastalığı gibi, büyük bir değişim ya da uyumu gerektiren olaylardır. Ancak stresin en büyük kaynakları, sıradan, günlük sıkıntılardır. Örneğin, oda arkadaşıyla sorunlar, birşey kaybetmek, başarısızlıklar, aşırı iş yükü ya da ekonomik kaygılar gibi. Bu ketleyici olayların sıklığının artmasının, vücudun bağışıklık sistemini zayıflatma ve hastalıklara karşı direncini azaltma gibi fizyolojik sonuçlara yol açtığı, günümüzde artık çok iyi bilinmektedir.

Kişisel Stres Kaynakları ise, zihinsel faaliyetlerimizle (düşüncelerimiz ve kendi kendimize söylediklerimiz) ya da davranışlarımızla (alışkanlıklarımız ya da beceri eksikliklerimiz) ilişkili olabilir. Yaşam olaylarına yaklaşırken ve onlarla uğraşırken kendimizle yaptığımız diyaloğun şekli yaşadığımız stresin yoğunluğunu azaltır ya da artırır. Kendi kendimize, “Davranışlarım ve dünya, ………(şu ya da bu şekilde) olmak zorunda” ya da “olmalı” dediğimizde, strese davet ediyoruz demektir. Çünkü ne kendi davranışlarımızın ne de dünyanın her zaman bizim istediğimiz şekilde olması mümkün değildir. Olmak zorunda da değildir. İnsanda stres yaratan üç genel inanç vardır: “Herkes beni sevmeli.” “Her zaman mükemmel davranmalı ve hiç hata yapmamalıyım” ve “Dünya adaletli olmalı”. Dikkat ederseniz bu inançların üçü de gerçekdışıdır ve “ya hep ya hiç” özelliği taşımaktadır. Benzer şekilde, kişiyi zorlayabilecek bir olayın yaklaşması da bazen olabilecek en kötü sonuç için endişelenmeye neden olur. “Biliyorum, bu sınavda başarılı olamayacağım”. İnsanın kendisiyle bu türden diyaloglarda bulunması, öz değer duygularının temelini zayıflatır, kaygı ve sıkıntısını artırır; dolayısıyla da sorunun çözümü gecikir.

Eğlenceye herşeyden çok zaman ayırmak, sınavlara çalışmak için son dakikaya kadar beklemek, ya da derslerde uyumak gibi, kişinin kendini yenilgiye uğratan davranışları da stresin alışılagelen kaynaklarındandır. Bu davranışlar, kısa dönemde ödüllendirici olabilmelerine karşın, uzun dönemde yoğun sıkıntılara yol açabilmektedirler.

Sosyal etkileşim sırasında insiyatif alabilme, zamanı iyi kullanma, problemlere etkili çözüm yolları bulma gibi belli yaşam becerileri aslında kolayca öğrenilebilir ve bunlardaki aksaklıklar bir irade sorunu değildir. Başkalarıyla nasıl bir etkileşim içine girileceğini öğrenmek, zamanı akıllıca kullanmak ve öncelikleri belirlemek, bu tür stres kaynaklarını ortadan kaldırabilir.

Stresle başaçıkmada kullanılan becerilerden önemli bir tanesi stresinizi neyin başlattığını belirlemektir. Bunu yapabilirseniz başetme çabalarınızı uygun hedef üzerinde odaklaştırabilirsiniz.

Belirlediğiniz bu stres kaynaklarını günlük kayıtlar tutarak izleyin. Bu kayıtlarda yoğun stres yaşadığınız yeri, olayı, gösterdiğiniz davranışsal tepkiyi ve stres düzeyinizi belirtin. Eğer bu işi doğru olarak yaparsanız çok kısa zamanda hangi davranışların, olayların, yerlerin ve insanların, size stres tepkisi yaşatmada “yüksek risk” taşıdığını anlayacaksınız.

Stresle Başaçıkma Yöntemleri

Stres tepkinizi ateşleyen durumları belirledikten sonra, muhtemelen bunlardan bazılarının değiştirilebilir ve kontrol edilebilir olduğunu, bazılarının da kontrolünüz dışında kaldığını ve yalnızca kabullenilmeyi ve katlanılmayı gerektirdiklerini göreceksiniz. Kontrol edilebilir ve değiştirilebilir stres kaynaklarıyla başaçıkmak için tasarlanan stratejiler, probleme odaklanan bir yaklaşım tarzını gerektirir. Bu da problem yaratan durumla mücadele etmek anlamındadır. Diğer deyişle problemi yaratan durumun değiştirilmesine, kontrol edilmesine çalışılır.

Değiştirilmesi pek mümkün olmayan durumlar karşısında ise o duruma gösterilen duygular ve tepkiler üzerinde çalışılır. Bu duyguları kontrol etmek ve değiştirmek için uğraşılır.

Bazen yaşadığınız stresin bir kısmı stresli bir durumda yanlış başaçıkma mekanizmalarını kullanmanızdan kaynaklanabilir. Örneğin, bazı öğrenciler önemli bir sınavın baskısıyla uğraşırken, sınava hazırlanmak yerine (probleme ve duruma odaklaşmak; bilgi düzeyini artırarak durumu değiştirmek), o sınav durumunun kendilerine yaşattığı başarısızlık korkusu ya da karamsarlık gibi duyguların üzerinde yoğunlaşarak, bunun hiç değişmeyeceğine, herşeyin daha kötüye gideceğine inanmaya ve bu durumu kabullenmeye başlarlar. Ya da bir kazada bir organını kaybetmiş olan bir kişi, veya boyu istediğinden biraz daha kısa olan biri, bu değiştiremiyeceği durumu kabullenip de bununla ilgili yas duygularının üzerinde yoğunlaşıp, onları yaşamak yerine, doktor, doktor dolaşıp durumu değiştirmek için uğraşabilir. Bunu yapamayınca da yoğun bir stres yaşar.

Kontrol Edilebilir Durumlarda Kullanılabilecek Yöntemler: Stres kaynağının zayıflamasına ya da ortadan kalkmasına yardım edecek şekilde probleme odaklaşan yöntemlerdir.

Davranışsal yöntemler:

  1. Yapmak istediğiniz bir işi önceden planlamak ya da düzenlemek.
  2. Sorunları çözümlemek için bilgi istemek.
  3. Yardımcı olabilecek kişilerle konuşmak.
  4. Stres yaratan kişiyle yüzleşmek.
  5. Stresi ateşleyen durumlardan kaçınmak.
  6. Başaçıkmayı teşvik için ortam yaratmak.
  7. İstenen davranışı başarmak için kendi kendine anlaşma yapmak.

Bilişsel yöntemler:

  1. Başaçıkmak için kendinizle olumlu diyalogda bulunmak (olumlu, hedefe yönelik düşünceler).
  2. Zihinde canlandırma (kendinizi durumla başaçıkarken canlandırmak).
  3. Gerçekçi olmayan inançlarla savaşmak (kendinizle neyin mantıklı ve gerçeğe dayalı olduğu üzerinde tartışmak).

Kontrol Edilemeyen Durumlarda Kullanılabilecek Yöntemler: Yaşadığınız stres tepkinizi azaltmak ve duruma daha kolay katlanabilmenize yardımcı olmak için duygularınıza odaklaşan yöntemlerdir.

Davranışsal yöntemler :

  1. İnsana acı çektiren şeyleri hatırlatan durumlardan kaçınmak,
  2. Gerilimi azaltmak için fiziksel egzersiz yapmak,
  3. Kas gevşetme, zihinsel dinginlik ve derin nefes egzersizleri,
  4. Boş zamanlarda keyifli etkinliklerde bulunmak,
  5. Sosyal destek.

Bilişsel yöntemler:

  1. Endişe yaşadığınız süreyi sınırlı tutmak.
  2. Yeniden değerlendirme: olayların iyi taraflarını aramak.
  3. Aklınıza olumsuz düşünceler geldiğinde bunları durdurmak.
  4. Kendi durumunuzun diğer insanlarla olumlu karşılaştırmasını yapmak.

Stresle Başaçıkma İlkelerinin Gözden Geçirilmesi

Stres, yaşam zorluklarının, onlarla başetme becerilerimizi aştığını algıladığımız zaman ortaya çıkan bedensel, psikolojik ve davranışsal belirtilerle kendini gösteren bir tepkidir. Bu belirtiler potansiyel stres kaynağını belirlememiz ve durumun düzelmesini sağlayacak davranışı bulmamız için bizi uyarır. Bazı stres kaynakları dışsal durumlara bağlıyken, diğerleri, bizi yenilgiye uğratan alışkanlıklarımız, kendimizle yaptığımız olumsuz diyaloglar ve gerçekçi olmayan inançlarımızın bir sonucudur. Potansiyel stres kaynağını bir kez tanıyınca, onunla başedebilmek için doğru stratejiyi seçmeye dikkat edin. Unutmayın, ihtiyacınız olan şey değiştirebileceğiniz durumları değiştirmek için cesaret, değiştiremeyeceklerinizi kabullenmek için sabır, ikisi arasındaki farkı belirleyebilmek için de aklınızı kullanmaktır

Yayınlanma: 08.05.2024 11:18

Son Güncelleme: 16.08.2024 17:34

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 1799
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...

Vorolus Sancısı ve Psikolojik Yaklaşımlar

Vorolus sancısı çekiyorum” ifadesi, belki de kulağa alışılmadık gelebilir, ancak bu ifade, kişinin iç dünyasında yaşadığı derin bir duygusal veya zihinsel rahatsızlığı, belki de varoluşsal bir sancıyı ifade ediyor olabilir. Türkçede “vorolus sancısı” diye bir terim tıbbi veya psikolojik literatürde doğrudan yer almasa da, bu ifadeyi metaforik bir şekilde ele alarak, kişinin yaşadığı duygusal, zihinsel veya varoluşsal bir acıyı anlamaya ve bu acıya psikolojik bir perspektiften yaklaşmaya çalışacağım. Bu makalede, vorolus sancısını, kişinin içsel çatışmaları, kaygıları veya varoluşsal sorgulamaları olarak yorumlayarak, bir psikolog ve psikoterapist gözüyle bu sancıya nasıl yaklaşılabileceğini, hangi yöntemlerle destek sağlanabileceğini ve kişinin bu süreçte nasıl bir iyileşme yolculuğuna çıkabilir.Vorolus Sancısı Nedir?Vorolus sancısı, kişinin zihninde ve ruhunda hissettiği, belki de tanımlamakta zorlandığı bir huzursuzluk, kaygı veya varoluşsal bir boşluk hissi olarak düşünülebilir. Bu sancı, modern yaşamın karmaşası, ilişkisel zorluklar, kişisel kayıplar, anlam arayışı veya kimlik bunalımları gibi pek çok kaynaktan beslenebilir. Psikoloji literatüründe bu tür bir sancı, genellikle kaygı bozuklukları, depresif belirtiler, varoluşsal krizler veya travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi durumlarla ilişkilendirilebilir. Ancak, vorolus sancısı, kişinin bu duyguları kendi dilinde, belki de metaforik bir şekilde ifade etme çabası olarak da görülebilir.Kişi, “vorolus sancısı çekiyorum” dediğinde, muhtemelen yalnızlık, anlamsızlık, korku veya kontrol kaybı gibi yoğun duygularla mücadele ediyor olabilir. Bu sancı, fiziksel bir ağrı gibi hissedilmese de, zihinsel ve duygusal olarak kişiyi derinden etkileyebilir. Psikoterapi, bu tür sancıların altında yatan nedenleri anlamak ve kişinin bu duygularla başa çıkmasına yardımcı olmak için güçlü bir araçtır.Psikolojik Perspektiften Vorolus Sancısına YaklaşımBir psikolog veya psikoterapist olarak, vorolus sancısına yaklaşırken öncelikle kişinin bu sancıyı nasıl tanımladığını, ne zaman ve hangi durumlarda hissettiğini anlamaya odaklanırım. İlk adım, güvenli bir terapötik ilişki kurmaktır. Kişinin kendini ifade edebileceği, yargılanmadan dinleneceği bir alan sağlamak, sancının kökenine inmek için kritik bir öneme sahiptir.Duyguların Tanımlanması ve İfade EdilmesiVorolus sancısı, genellikle karmaşık ve belirsiz duyguların bir yansıması olabilir. Terapist olarak, kişiye bu duyguları isimlendirme konusunda rehberlik ederim. Örneğin, “Bu sancı, bir kaygı mı, yoksa bir kayıp hissi mi? Belki de bir şeylerin eksik olduğu hissi mi?” gibi sorularla kişinin duygularını daha net bir şekilde ifade etmesine yardımcı olurum. Sanat terapisi, yazma egzersizleri veya rehberli imgelem gibi yöntemler, bu süreçte kişinin iç dünyasını keşfetmesine olanak tanır.Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ile Olumsuz Düşünceleri Yeniden ÇerçevelemeEğer vorolus sancısı, kişinin kendini değersiz hissetmesi, gelecekten korkması veya sürekli olumsuz senaryolar düşünmesi gibi bilişsel çarpıtmalarla ilişkiliyse, Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) etkili bir yöntem olabilir. BDT, kişinin otomatik olumsuz düşüncelerini fark etmesine ve bunları daha gerçekçi, yapıcı düşüncelerle değiştirmesine yardımcı olur. Örneğin, “Her şey anlamsız” düşüncesi yerine, “Şu an anlam bulmakta zorlanıyorum, ama bu geçici bir durum olabilir” gibi bir bakış açısı geliştirilebilir.Varoluşsal Terapi ile Anlam ArayışıVorolus sancısı, kişinin hayatın anlamını sorguladığı bir varoluşsal krizle bağlantılı olabilir. Varoluşsal terapi, kişinin yaşamındaki anlam, özgürlük, yalnızlık ve ölüm gibi temel temaları keşfetmesine yardımcı olur. Terapist olarak, kişiye “Hayatınızda neyi değerli buluyorsunuz?” veya “Sizi ne motive ediyor?” gibi sorular sorarak, kişinin kendi anlamını inşa etmesine destek olurum. Bu süreç, sancının yarattığı boşluk hissini doldurmak için güçlü bir adım olabilir.Duygu Odaklı Terapi (EFT) ile Duygusal DerinlikDuygu Odaklı Terapi, kişinin sancısının altında yatan duygusal yaraları keşfetmesine ve bunları dönüştürmesine odaklanır. Örneğin, vorolus sancısı, geçmişte yaşanmış bir reddedilme, terk edilme veya travma ile bağlantılı olabilir. EFT, kişinin bu duyguları güvenli bir şekilde yeniden deneyimlemesine ve bunları kabul ederek iyileşmesine olanak tanır.Mindfulness ve Somatik YaklaşımlarVorolus sancısı, zihinsel olduğu kadar bedensel bir deneyim de olabilir. Mindfulness temelli yaklaşımlar, kişinin anda kalmasına, sancıyı yargılamadan gözlemlemesine yardımcı olur. Nefes egzersizleri, meditasyon veya yoga gibi uygulamalar, kişinin kaygı ve huzursuzlukla başa çıkmasını destekler. Somatik terapi ise, sancının bedende nasıl hissedildiğine odaklanır ve kişinin bu fiziksel duyumları anlamasına yardımcı olur.İyileşme Yolculuğunda Kişisel GüçlendirmeVorolus sancısı, kişinin hayatında bir dönüm noktası olabilir. Bu sancı, yüzeyde bir sorun gibi görünse de, aslında kişinin kendini yeniden keşfetmesi, değerlerini gözden geçirmesi ve daha otantik bir yaşam sürmesi için bir fırsat sunar. Terapist olarak, kişiyi bu sancıyı bir düşman olarak görmek yerine, bir rehber olarak kabul etmeye teşvik ederim.Kişisel güçlendirme, bu süreçte önemli bir rol oynar. Kişiye, kendi içsel kaynaklarını fark ettirmek, güçlü yönlerini vurgulamak ve zorluklarla başa çıkma kapasitesini artırmak, iyileşme yolculuğunun temel taşlarıdır. Örneğin, bir günlük tutma alışkanlığı, kişinin sancısıyla ilgili düşüncelerini düzenlemesine ve duygularını daha iyi anlamasına yardımcı olabilir. Ayrıca, sosyal destek sistemlerini güçlendirmek, kişinin yalnızlık hissini azaltabilir.Toplumsal ve Kültürel BağlamVorolus sancısı, yalnızca bireysel bir deneyim değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bağlamla da ilişkilidir. Modern toplumda, bireyler genellikle başarı, mükemmeliyetçilik ve sürekli üretkenlik baskısı altında hisseder. Türkiye gibi kolektif değerlerin güçlü olduğu toplumlarda ise, aile beklentileri, toplumsal roller veya ekonomik zorluklar, bu sancıyı derinleştirebilir. Terapist olarak, kişinin bu dışsal faktörleri nasıl içselleştirdiğini anlamak ve bunları terapi sürecinde ele almak önemlidir.SonuçVorolus sancısı, kişinin iç dünyasında yankılanan, belki de tanımlaması zor bir acıdır. Ancak bu sancı, doğru yaklaşımlarla bir yıkım değil, dönüşüm fırsatı olabilir. Psikoterapi, kişinin bu sancıyı anlamasına, duygularını ifade etmesine ve hayatında yeni bir anlam bulmasına yardımcı olur. Bilişsel davranışçı terapi, varoluşsal terapi, duygu odaklı terapi ve mindfulness gibi yöntemler, bu süreçte güçlü araçlar sunar. Terapist olarak, kişinin bu sancıyla yüzleşmesine, onu kucaklamasına ve kendi iyileşme yolculuğunu inşa etmesine rehberlik etmek, en büyük hedefimdir.Eğer siz de vorolus sancısı gibi bir duygusal yükle mücadele ediyorsanız, bir uzmana ulaşmak, bu yolculukta yalnız olmadığınızı hissettirebilir. Unutmayın, sancılarımız bizi zayıflatmaz; aksine, onlarla yüzleştiğimizde bizi daha güçlü ve bilge kılabilir.

Eşinizin Stresle Tetiklenen Panik Ataklarıyla Başa Çıkma Rehberi

Panik atak, yoğun korku veya kaygı dalgalarının aniden ortaya çıktığı, fiziksel ve zihinsel belirtilerle kendini gösteren bir durumdur. Eşinizin strese bağlı panik atak geçirdiğini gözlemlemek hem sizin için hem de eşiniz için zorlayıcı bir deneyim olabilir. Bu makalede, bir psikolog ve psikoterapist bakış açısıyla, panik atakların ne olduğunu, nasıl yönetilebileceğini ve eşinize nasıl destek olabileceğinizi kapsamlı bir şekilde ele alacağız.Panik Atak Nedir ve Neden Ortaya Çıkar?Panik atak, genellikle ani bir korku veya tehdit hissiyle başlar ve birkaç dakika içinde zirveye ulaşır. Fiziksel belirtiler arasında kalp çarpıntısı, nefes darlığı, göğüs ağrısı, terleme, titreme, baş dönmesi ve mide bulantısı yer alabilir. Zihinsel olarak ise kişi, kontrolünü kaybetme korkusu, ölme korkusu veya çıldırma hissi yaşayabilir. Stres, panik atakların en yaygın tetikleyici faktörlerinden biridir. İş yerinde yoğun baskı, ailevi sorunlar, maddi zorluklar veya travmatik olaylar gibi stres kaynakları, vücudun "savaş ya da kaç" tepkisini aktive ederek panik atağı tetikleyebilir.Panik ataklar, genellikle panik bozuklukla ilişkilendirilse de, tek başına bir olay olarak da ortaya çıkabilir. Eşinizin yaşadığı atakların strese bağlı olduğunu belirtmeniz, bu durumun altında yatan duygusal veya çevresel faktörlerin önemini gösteriyor. Bu nedenle, hem semptomları hafifletmek hem de altta yatan nedenleri ele almak için bütüncül bir yaklaşım benimsemek kritik.Panik Atak Anında Ne Yapmalı?Eşiniz panik atak geçirirken, sakin kalmak ve destekleyici bir tavır sergilemek oldukça önemlidir. İşte bu anlarda yapabilecekleriniz:Sakin ve Güven Verici Olun: Panik atak sırasında eşiniz yoğun bir korku içindedir. Sakin bir ses tonuyla, "Buradayım, güvendesin, bu geçecek" gibi cümleler kurun. Panik atakların tehlikeli olmadığını ve birkaç dakika içinde geçeceğini hatırlatın.Nefes Egzersizleri Uygulayın: Yavaş ve derin nefes almak, panik atak sırasında hızlanan solunumu düzenler. Eşinize, burnundan dört saniye nefes almasını, dört saniye tutmasını ve ağzından sekiz saniye vermesini önerin. Bu egzersizi birlikte yapabilirsiniz.Fiziksel Teması Düşünün: Eğer eşiniz fiziksel temasa açıksa, elini tutmak veya omzuna hafifçe dokunmak güven hissi verebilir. Ancak, bazı kişiler bu sırada dokunulmaktan rahatsız olabilir; bu yüzden eşinizin tepkilerini gözlemleyin.Dikkatini Dağıtmaya Çalışın: Eşinizin dikkatini çevresine yönlendirin. Örneğin, "Etrafında gördüğün beş şeyi say" veya "Şu an duyduğun sesleri tarif et" gibi basit yönlendirmeler, zihnini panik döngüsünden çıkarabilir. Tetikleyici Ortamdan Uzaklaşın: Eğer atak belirli bir ortamda (kalabalık bir yer, stresli bir durum) başladıysa, eşinizi sakin bir alana götürmeye çalışın.Uzun Vadeli Yönetim ve Destek StratejileriPanik atakların tekrarlamasını önlemek ve eşinizin stresle başa çıkma becerilerini güçlendirmek için uzun vadeli adımlar atılabilir. İşte bu süreçte yapabilecekleriniz:1. Profesyonel Destek ArayınPanik ataklar, özellikle strese bağlıysa, bir psikolog veya psikoterapistin rehberliğinde etkili bir şekilde yönetilebilir. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), panik atakların tedavisinde en etkili yöntemlerden biridir. BDT, eşinizin panik ataklara yol açan düşünce kalıplarını tanımasına ve bunları değiştirmesine yardımcı olur. Ayrıca, bir psikiyatristle görüşmek, gerekirse ilaç tedavisi için uygun bir seçenek olabilir. Eşinizi profesyonel yardım almaya teşvik ederken, bu sürecin bir zayıflık olmadığını, aksine bir güç göstergesi olduğunu vurgulayın.2. Stres Yönetimi Tekniklerini ÖğreninStres, panik atakların ana tetikleyicilerinden biri olduğu için, eşinizin stresle başa çıkma becerilerini geliştirmesi önemlidir. Aşağıdaki yöntemler bu konuda yardımcı olabilir:Mindfulness ve Meditasyon: Günlük mindfulness pratikleri, eşinizin zihnini sakinleştirmesine ve stresle daha bilinçli bir şekilde başa çıkmasına yardımcı olur.Fiziksel Aktivite: Düzenli egzersiz, endorfin salgısını artırarak stresi azaltır. Birlikte yürüyüş yapmak veya yoga gibi aktiviteler hem fiziksel hem de duygusal bağınızı güçlendirebilir.Uyku ve Beslenme: Yetersiz uyku ve dengesiz beslenme, stresi ve panik atakları tetikleyebilir. Eşinizin düzenli uyku alışkanlıkları edinmesine ve sağlıklı beslenmesine destek olun.3. Tetikleyici Faktörleri TanıyınEşinizle birlikte, panik atakların hangi durumlarda ortaya çıktığını analiz edin. Örneğin, belirli bir iş yükü, ailevi tartışmalar veya sosyal durumlar tetikleyici olabilir. Bu faktörleri belirlemek, atakları önlemek için proaktif adımlar atmanızı sağlar. Örneğin, eşinizin iş yerinde fazla mesai yapması atakları tetikliyorsa, iş-yaşam dengesini yeniden düzenlemek için birlikte plan yapabilirsiniz.4. Duygusal Destek SağlayınEşinizin yaşadığı panik ataklar, sadece fiziksel bir deneyim değil, aynı zamanda duygusal bir yük de getirir. Onun duygularını yargılamadan dinlemek, empati göstermek ve yalnız olmadığını hissettirmek büyük fark yaratır. "Bunu nasıl hissediyorsun?" veya “Sana nasıl yardımcı olabilirim?” gibi sorular, eşinizin duygularını ifade etmesine olanak tanır.5. Kendi Sağlığınıza Dikkat EdinEşinize destek olurken, kendi duygusal ve fiziksel sağlığınızı ihmal etmemelisiniz. Yakın birinin panik ataklarıyla başa çıkmak, zaman zaman sizi de yorabilir. Kendi stres seviyenizi yönetmek için zaman ayırın, gerekirse bir terapistten destek alın veya bir hobiyle meşgul olun. Unutmayın, kendinize iyi bakarsanız, eşinize daha etkili bir şekilde yardımcı olabilirsiniz.Eşinize Destek Olurken Dikkat Edilmesi GerekenlerSabırlı Olun: Panik ataklar, bir anda çözülebilecek bir sorun değildir. İyileşme süreci zaman alabilir, bu yüzden eşinize karşı sabırlı ve anlayışlı olun.Suçlayıcı Olmayın: “Neden bu kadar panikliyorsun?” veya “Sakin ol, bu kadar büyütme” gibi ifadeler, eşinizin kendini daha kötü hissetmesine neden olabilir. Bunun yerine, destekleyici bir dil kullanın.Kendi Sınırlarınızı Belirleyin: Eşinize yardımcı olmak için elinizden geleni yapabilirsiniz, ancak onun iyileşme süreci tamamen sizin sorumluluğunuzda değildir. Profesyonel destek, bu yükü paylaşmanıza yardımcı olur.Son SözEşinizin strese bağlı panik atakları, hem onun hem de sizin için zorlayıcı bir durum olsa da, doğru adımlarla bu süreç yönetilebilir. Panik atak anında sakin kalarak eşinize destek olabilir, uzun vadede ise profesyonel yardım, stres yönetimi teknikleri ve duygusal destekle atakların sıklığını ve şiddetini azaltabilirsiniz. Unutmayın, bu yolculukta yalnız değilsiniz. Birlikte, sabırla ve sevgiyle, bu zorluğun üstesinden gelebilirsiniz. Eğer profesyonel destek arayışındaysanız, bir psikolog veya psikoterapist bulmak için yerel sağlık kuruluşlarına başvurabilir veya çevrimiçi terapi platformlarını değerlendirebilirsiniz.Eşinizin yanında olduğunuzu hissettirmek, onun için en büyük güç kaynağı olacaktır. Birlikte attığınız her adım, hem eşinizin hem de ilişkinizin daha sağlıklı bir geleceğe doğru ilerlemesini sağlayacaktır. (kaynak sorular )

Psikolojik Destek Nedir, Ne Değildir?

Psikolojik Destek Almak Neden Gereklidir? “Keşke daha önce bu sürece başlasaydım.” Bu cümle aslında, psikolojik destek alma konusundaki çekincelerin ve yanlış inanışların ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Oysa duygusal olarak zorlandığımızda, hayatın yükünü tek başımıza taşımaya çalışmak yerine bir uzmana başvurmak ve destek almak, daha iyi olmanın ve gelişmenin en sağlıklı yoludur. Psikolojik Sağlık, Fiziksel Sağlık Kadar Önemlidir.Bir yerimiz ağrıdığında doktora gitmekten, kilo aldığımızda diyetisyene gitmekten ya da sivilcelerimiz için dermatoloğa gitmekten çekinmeyiz; ancak ruhumuzdaki değişimleri çoğu zaman görmezden geliriz, “Geçer” deriz, bastırırız ya da yok sayarız. Ancak bilinmelidir ki; kaygı, tükenmişlik, öfke patlamaları ya da huzursuzluk gibi duygular da en az fiziksel belirtiler kadar bizleri etkileyen durumlardır ve bu durumlar da dikkate alınmalıdır. Ruh sağlığımıza dikkat etmemek, ruh sağlığımızın artarak zarar görmesine, devamında ise zamanla hem bedenimizi hem ilişkilerimizi hem de yaşam kalitemizi olumsuz etkiler göstermeye neden olur.Yapılan birçok çalışmada, birçok sorunun temelde uzun süredir bastırılan ya da fark edilmeyen duygulardan kaynaklandığını görülmektedir. Bu noktada psikolojik destek, bastırılmış ya da fark edilmeyen duygularla sağlıklı bir şekilde yüzleşmeyi, onları anlamayı ve yönetmeyi öğrenmek için güçlü bir araç olmaktadır. İç dünyamıza dönüp bakmak ve geçmiş duyguların farkına varmak; bizi sadece geçmişin yüklerinden kurtarmakla kalmaz, aynı zamanda geleceğe daha sağlam adımlarla atmamıza yardımcı olur. Bir Psikolog Ne Yapar?Psikolojik destek süreci; ilk adımda güven, gizlilik ve anlayış üzerine kurulur. Psikologlar yargılamadan, suçlamadan, sadece anlamaya ve yol göstermeye odaklanırlar. Bu güvenli alan oluştuğunda, birey kendini psikoloğa karşı daha özgürce ifade edebilir ve bu süreç de zihinsel karmaşalarını düzenleyebilmesine olanak sağlar. Bu süreç, sadece konuşmayı değil, kişinin kendisini tanımasını da sağlayan bir olanaktır. Bu tanıma, kendiliğin farkındalığı ile başlar ve devam eder. Bazen farkında olmadığınız bir duygunuzun veya hislerinizin, hayatınızda ne kadar büyük bir rol oynadığını görmek bile büyük bir değişim başlatmaya yarayabilir.Arkadaşınıza Anlatıyorsunuz, Psikoloğa Da Anlatmak Şart Mıdır?Destekleyici bir arkadaş çevresi, kişinin en değerli hazinelerinden biridir. Ancak yakınlarımız, çoğu zaman taraflıdır, bizi tanıdıkları için bizi desteklemeleri gerektiğini düşünebilirler, duygusal olarak olaylara karışmış olabilirler. Psikolog, sizi profesyonel bir mesafe ile dinler; psikoloğunuz sizin arkadaşınız değildir, bilimsel bilgi ve deneyimiyle yaşadığınız sorunlara farklı bir bakış açısı sunan bir uzmandır. Psikolog sizi dinler ve size farkındalık kazandırmayı hedefler. Farkındalık kazanmak, psikolojik destek sürecinde iyileşmeye giden bir adımdır.Psikoterapi Sürecinde Neler Olur?Psikolojik destek almak, sadece birkaç görüşme yapmak ve var olan sorunlara hızlıca çözüm bulmak anlamına gelmez. Psikolojik destek, tek bir seansta tüm soruların cevaplanması ve her sorunun üstesinden gelinmesi değildir. Psikologlar, sihirli dokunuşlara sahip insanlar değildir ve bu yüzden hiçbir psikolog ilk görüşmede karşısındaki kişiyi psikolojik olarak sağlam olarak gönderemez. Bu süreç kişiye özel ilerler; bireyin yaşam öyküsü, duygusal yapısı ve ihtiyaçları göz önünde bulundurularak şekillenir. Bu aşamalar kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Bazı danışanlar kısa sürede fark edilebilir değişiklikler yaşarken, bazı süreçlerdeki danışanlar daha uzun ve derin aşamalar kaydedebilir. Ancak her durumda temel hedef, bireyin yaşamla daha sağlıklı bir ilişki kurabilmesini sağlamaktırPsikoloğa Gitmek İçin Yeterli Sebebiniz Var Mı?Psikoloğa gitmek için yeterli sebep diye bir anlayış yanlıştır. Her insan her sorunun üzerinden aynı şekilde gelemeyebilir. Herkes farklı sorunlar yaşayabilir, herkes aynı olaydan farklı şekillerde etkilenebilir. Bu gibi düşünceler aslında duygularımızı bastırmamıza ve zamanla daha büyük sorunların oluşmasına neden olabilir. Psikolojik destek almak için illa büyük travmalar yaşamış olmak gerekmez. Kendini ruhsal olarak yorgun hissetmek, son zamanlarda çok fazla mutsuz olmak, ilişkide sorunların tekrar etmesi gibi birçok nedenle psikolojik destek alınabilir. Bunlara ek olarak kişi sadece kendini tanımak için bile psikoloğa gönül rahatlığı ile başvurabilir.Toplum tarafından yaygınlaşmış birçok yanlış inanış bulunmaktadır. Bu inanışlar da, kişinin psikoloğa başvurmasında engeller yaratabilmektedir.“Psikoloğa gitmek delilik belirtisidir” inanışı, kişinin ruhsal ihtiyaçlarının karşılanması konusunda en büyük ve en yaygın engellerden biridir. Psikolojik destek almak, insanın ruhunu ciddiye almasını, çözüm arayışında olmasını ve hem ruhsal hem bedenen hem de zihnen iyi oluş haline geçmesini sağlar. Bu durum bir zayıflık değil, aksine güçlü ve sorumluluk sahibi olmanın göstergesidir. “Psikolog seni tanımıyorsa sana yardımcı olamaz.” düşüncesinin aksine bu durum aslında hem danışan hem de psikolog için avantajlıdır. Psikolog, karşısındaki danışanı objektif ve ön yargısız dinler, tanımadığı için daha iyi analiz eder ve sizi anlattıklarınızla anlamaya çalışır. Danışan bu durumu bilerek psikolojik destek aldığında, psikoloğa karşı daha rahat ve güvenerek yaklaşır. “Psikolog görüşmeleri sonsuza kadar sürer ve bir şey değişmez.” Bakış açısı da diğerleri gibi doğru değildir. Bu süreç, psikolojik desteğin ihtiyacına göre belirlenir. Birkaç seansta tamamlanabilir ya da aylarca sürebilir. Burada önemli olan kişinin hedefleri doğrultusunda bu sürecin verimli tamamlanmasıdır. Sadece daha iyi hissetmek için de sürece devam edilebilir.Hangi Durumlarda Psikolojik Destek Alınmalıdır?Önceki başlıkta da belirtildiği gibi, psikolojik destek almak için belli başlı nedenler olmasına gerek yoktur. Psikolojik destek, sadece kaygı bozuklukları ya da depresyon gibi tanımlanmış rahatsızlıklar için değil; yaşam kalitesini artırmak ve psikolojik sağlamlık isteyen herkes için gereklidir. Sınırlandırılamayacak bu nedenler için birkaç örnek durum verilmesi gerekirse;Sürekli stres yaşamak,Uykusuzluk, iştahsızlık,Motivasyon kaybıİlişkilerde tekrarlayan çatışmalar,Geçmiş travmaların etkisinden çıkamamak,Kendini tanıma ve yön bulma isteği,Yas ve ayrılık gibi zorlayıcı yaşam olayları,Özgüven sorunları, karar verme güçlüğü,Sosyal fobi, panik atak, takıntılar gibi rahatsızlıklar.Psikolojik Destek İyileştirmekle Kalmaz, Aynı Zamanda Geliştirir. Psikolojik destek sürecinde, insanlar sadece duygusal acılarını dindirmekle kalmıyor; aynı zamanda daha güçlü, daha bilinçli ve daha kararlı hale gelebiliyorlar. Bu süreç, kişinin içsel kaynaklarını keşfetmesine ve bunları yaşamında etkin şekilde kullanmasına yardımcı olur. Kişi, sadece hayatına bakış açısını değil kendisine olan bakış açısını da gözlemleyerek de değiştirip geliştirebilir.Ayrıca, kendini tanımak ve geliştirmek isteyen bireyler için “farkındalık” , yolculuğun önemli bir parçasıdır. Özellikle son yıllarda kişisel gelişim, farkındalık, mindfulness gibi kavramların yaygınlaşması, insanların ruhsal dünyalarını daha çok merak etmesine neden olmuştur. Ancak tüm bu yaklaşımların etkili olabilmesi için temel bir ruhsal dengeye; psikolojik desteğe ve uzman yardımına ihtiyaç vardır.Sonuç olarak,Psikolojik destek almak, insanın kendisine, hayatına ve duygularına duyduğu saygının bir göstergesidir. Psikoloğa gitmek; sorunların çözümsüz olmadığını fark etmek, değişimin mümkün olduğuna inanmak ve daha sağlıklı bir yaşam kurmak için atılan değerli bir adımdır. Herkes zaman zaman desteğe ihtiyaç duyar ve bu oldukça insani bir durumdur. Ruh sağlığınız için bir adım atmak, hayatınızı bambaşka bir yöne çevirebilir. Ruhumuz, ilgiyi ve sevgiyi en az bedenimiz kadar hak eder.

Pelin BAYIN 17.05.2025