1. Uzman
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. Toksik insan ne demek? Toksik insan özellikleri neler?

Toksik insan ne demek? Toksik insan özellikleri neler?

Toksik insan ne demek? Muhtemelen "toksik insan" olarak tanımlanan birilerinden bahsedildiğini duymuşsunuzdur. Ama bu gerçekte ne anlama geliyor? Zehirli bir kişi, çevresindekileri olumsuz etkileyebilecek belirli davranışlar sergileyen kişidir. Etrafındakilere zarar verici ve yıpratıcı bir şekilde davranabilir. Toksik insanların davranışları, sözleri ve enerjileri, farkında olsunlar ya da olmasınlar, diğerlerini olumsuz etkileyebilir. 

Örneğin, psikolojik manipülasyon, narsisizm, kişisel sınırlara saygısızlık, sürekli eleştiri ve kendini üstün gösterme eğilimi gibi davranışlar sergileyebilir. Hayatınızın bir noktasında, bu tür özelliklere sahip biriyle karşılaşabilirsiniz. Belki de bir iş arkadaşı, sevgili, kardeş ya da hatta bir ebeveyn olabilir. Bu kişiyle ilişkiniz ne kadar yakınsa, onların davranışlarının ve eylemlerinin ne kadar sağlıksız olduğunu fark etmek o kadar zor olabilir. Bu makalede, toksik davranışların belirtilerini ve bu zorlu ilişkilerle nasıl başa çıkabileceğinizi birlikte keşfedeceğiz.

Toksik insan özellikleri Toksik insanlar, çeşitli özelliklerle karşımıza çıkabilir ve davranışları hem bizim iyi hissetmemizi hem de ilişkilerimizi olumsuz yönde etkileyebilir. İnsanların karmaşık varlıklar olduğunu ve toksik davranışların farklı biçimlerde ve şiddette sergilenebileceğini unutmamak önemli. Ancak, sıklıkla karşılaşılan özellikler şöyle: yargılayıcı ihtiyaç sahibi, beklenti içinde kaba dürüst olmayan inkârcı narsist kontrol edici hesaplayıcı sözlü veya fiziksel olarak şiddete meyilli duygusal olarak tutarsız Toksik insan davranışları nelerdir? Bu davranışları tanımak, hayatınızdaki toksik insanları belirlemenize yardımcı olabilir. Unutmayın, toksik insanlar, işlevselliği bozan bazı savunma mekanizmalarının karmaşık bir kombosudur. Bir insanın stres ve üzüntüyü işleme kabiliyetinin yetersizliği, zaman zaman başkalarına karşı toksik davranışlara dönüşebilir. 1) Manipülasyon: Toksik insanların bir kısmı manipülatörler, kendi çıkarları doğrultusunda başkalarını etkileme ve kontrol etme konusunda çekince hissetmeyen kişilerden oluşur. Dürüst olmamanın, toksik davranışlara sahip birçok kişinin temel özelliği olduğunu söyleyebiliriz. Kendi çıkarları için sizinle yalan konuşabilir veya bir duruma aşırı tepki göstererek durumu manipüle etmek isteyebilirler. Duygusal manipülasyon, karşısındakini suçlu hissettirme veya gasligthing gibi yöntemler kullanarak sizi kendinizden şüphe etmeye itebilir ve sonunda onların iradelerine boyun eğmeye başlayabilirsiniz.

Kendinden şüphe etmene neden olan 16 gaslighting cümlesi 2) Sürekli eleştirme: Toksik insanların bir kısmı da sürekli olarak başkalarını eleştiren ve küçümseyen kişilerdir. Hatalarınıza, eksikliklerinize veya zayıf yanlarınıza odaklanarak özgüveninizi ve benlik saygınızı aşındırabilirler. Bunları yapma sebebi genellikle başkalarını aşağı çekmek veya kendilerini daha iyi hissetmek, daha fazla dikkat çekmek gibi niyetlerden kaynaklanır. Görünüşünüzü, hareketlerinizi ve kararlarınızı eleştirebilirler, bu durum sizi ne kadar incittiğinin umurlarında olmayabilir. Kendi davranışlarını üzerinde nadiren düşünür, ama başkalarını eleştirmek için fırsat kollamakta acele ederler. 🏁 Özellikle toksik yöneticiler bu konuda insanın psikolojisini olumsuz etkileyebilir. Bu tür davranışlarla karşılaştığınızda, kendinizi düşük hissetmek yerine, bu tür zehirli etkileşimlerin farkında olmak önemlidir. 3) Drama yaratma, abartma: Drama eğilimli insanlar, ilişkilerinde çatışma ve drama yaratmayı veya tansiyonu tırmandırmayı severler. Durumları abartabilir, kendilerini kurbanmış gibi sunabilir veya her şeyi kendileriyle ilgili hale getirerek dikkat çekmeye çalışabilirler. Toksik bir belirti olarak bunu fark etmek genellikle zaman alır çünkü içgüdüsel olarak problemlerini ifade eden birine empati yapma eğilimindesinizdir. Ancak, sürekli ve yersiz bir mağdur zihniyeti, sizden acıma bekleme ve ilgi çekmeye çalışan toksik kişilerde yaygındır. Gerçek bir sorun yoksa, sadece sempati ve destek çekmek için bir sorun üretebilirler. Burada en belirgin detay, tüm dramanın arkasından şefkatiniz takdir edilmez ve karşılıksız kalır; bu kişi problemlerinizi küçümser veya tamamen görmezden gelir.

Karpman drama üçgeni | İlişkilerde kısır döngüden kaçınmak 4) Enerji emici olma: Enerji vampirleri, sürekli şikayetleri, negatiflikleri ve çözülmemiş kişisel sorunları yoluyla duygusal ve zihinsel enerjinizi tüketirler. Onların yanında olmak, duygusal olarak tükenmiş ve enerjisi boşalmış hissettirebilir. Burada onları toksik yapan şey görmek istedikleri ilgiyi ve dikkati bu şekilde sizi yorarak sizden alıyor olmalarıdır. 

Duygusal vampirler | Enerji emici insan tipleri 5) Kıskançlık yapma ve Rakip hissetme: Toksik insanlar yoğun bir kıskançlık duygusu ve başkalarını geçme ihtiyacı tarafından yönlendirilirler. Dürtüsel olarak sürekli çevresindekilerle kendilerini kıyaslar ve başkalarının başarısını baltalamak için pasif-agresif davranışlarda bulunabilirler. Kısacası minik sabotajcılara dönüşebilirler. Örneğin, toksik özelliklere sahip bir insan bazen yanlış bir şey söylediğinde veya yaptığında bunu kabul etmeyi reddedebilir. Kendi davranışlarının sorumluluğunu almayabilir veya özür dileme gereği duymayabilir. Bir şekilde suçu size atmanın bir yolunu bulabilir veya saldırgan davranışlarını savunmaya çalışabilirler. 🚨Genellikle toksik ve istirmarcı ilişkilerde bu davranış çok belirgindir. İstismarcı kişi karşısındaki kurbanı, onu tahrik ettiği veya istismarı haklı çıkaracak bir şey yaptığı suçlaması ile bastırmaya çalışacaktır. 6) Başkalarının sınırlarını ihlal etme: Kişisel sınırları, fiziksel ve duygusal olarak görmezden gelen bu toksik insanlar sürekli olarak alanınıza müdahale edebilir veya duygularınızı ve ihtiyaçlarınızı önemsemeyebilirler. Toksik insanlar sınırların ne olduğunu bilmeyi geçtik, sınırlara saygı duymazlar. Sağlıklı ve makul bir sınır koyduğunuzda, üzerinden tüm ağırlıklarıyla geçerler. Sınırınız ihlal edildiğinde üzülürseniz, bunu sizin "fazla hassas" veya "aşırı ketum" olmanızdan kaynaklandığını bile iddia edebilirler. 

Birine mesafe koymak bazen en sağlıklı ve işlevsel olandır! İnsan neden toksik olur ? Bir insanda toksik özellik ve toksik davranışlara sebep olan şeyler neler? İnsan neden ve nasıl toksik birisine dönüşür? İnsanların neden toksik davranışlarda bulunduğunu anlamak karmaşık bir mesele, çünkü nedenler kişiden kişiye değişiklik gösterebiliyor. Psikolojik sorunlar Kişilik, bireyler arasındaki farklılıkları açıklamak için kullanılan bir kavram ve bireyin sürekli ve tutarlı davranışlarına dayanarak tanımlanıyor. Bu farklılıkları yaratabilecek birçok pozitif ve negatif (karanlık) kişilik özellikleri bulunmakta. Bu bağlamda, toksik insanların kişilik özellikleri negatif anlamda ağır basıyor diyebiliriz. İnsanın kişilik özelliklerinin negatif taraflarının ortaya çıktığı durumlarda anksiyete, depresyon, bipolar, borderline vb. kişilik bozuklukları gibi altta yatan psikolojik sorunlardan bahsedilebilir. Kişi kendi duygusal mücadeleleriyle başa çıkmak için toksik davranışlarda bulunur. Örneğin, empati eksikliği veya güç ve kontrol isteği gibi motivasyonlar, tıpkı narsisistik kişilik bozukluğu olan kişilerde olduğu gibi başkalarını manipüle etmek ve üstünlük hissini yaşamak için toksik davranışlara neden olabilir. 

Özellikle ani öfke patlamaları, övgü ihtiyacı, irritabilite ve büyüklük duygusu gibi semptomlar yaşadığınızı farkettiyseniz bir profesyonelden destek almak en iyi seçenek olacaktır. Çevresel faktörler Sadece genetik veya karakter yapısı gibi faktörler kişilik üzerinde etkili değildir. Çevresel faktörler de rol oynayabilir. Çocukluk döneminde yaşanan travmalar, istismar veya ihmal edilen çocuklar, sağlıklı başa çıkma stratejileri veya sınırlar öğrenemediklerinden, yetişkinliklerinde zehirli davranışlar sergileme olasılıkları yüksektir.

Çocukluk Travmaları Yetişkinlikte Bizi Nasıl Etkiler? + her insan bazen biraz toksik olabilir! "Çok toksik bir insan" diye çağırdığımız insanların çoğunun özünde nazik insanlar olduklarını düşünüyorum. Hepimizin zaman zaman toksikleşebilmesi bence insanın bu aciz tarafını gözler önüne sürüyor. Toksik insanlar karanlık tarafına yenik düşerek onları seven insanları uzaklaştıran olumsuz davranışlar sergileyebiliyorlar. Çünkü yukarıda saydığımız toksik davranışlar, mutlu ve kendine güvenen bir insanın göstergesi değil, genellikle acı çeken ve negatifliğini gizlemeye çalışan bir insanın göstergesidir. Yoğun ve derinden hissettikleri yalnızlıkları, bastırılmış öfkeleri, narsistik yaraları, vb. insanlara bağımlı ancak onları kendinden uzaklaştıran etkileşimlere neden oluyor olabilir. Böylelikle sevilmeye değer olmadıkları yönündeki öz-algılarını doğrularlar. İşte bu kırılganlık, toksik bireyin sert, dikenli ve toksik bir dış cephe ile korumaya çalıştığı şey yani birer psikolojik savunma mekanizması tezahürüdür. 

Toksik davranışların arkasında bir neden olması, olumsuz etkisini azaltmaz. Bazı nedenler toksik bireyin doğrudan kontrolü altında olmasa da, davranışlarını yönetmek hala onların sorumluluğundadır. Çözümün bir parçası olabilirsiniz, ama onları düzeltme görevini kendinize yüklememek kritik önem taşır. Toksik insanlar çevresindekileri nasıl etkiler? Zehirli insanlarla başa çıkmak zorlayıcı olabilir fakat doğru bilgiye ve pratiğe sahip olarak kendinizi koruyabilir ve onların negatif girdabına çekilmenizi engelleyebilirsiniz. Toksik insanlarla ilişki kurmanın ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri iyi biliniyor. Toksik davranışların adresindeki kişi maruz kaldığı duygusal stres veya travma sonucunda anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi sorunlar geliştirebilmekte. Toksik insana maruz kalan kişiler, benlik algısı, öz-değer ve öz-saygı algılarında olumsuz hissetmeye başlayabilir. Bu da düşük özgüvene ve kendinden emin olamamaya yol açabilir. 

Toksik insanların değişeceğine dair bir garanti olmadığını anlamak önemlidir çünkü toksiklik içeren bu davranışlar genellikle kişiliklerinin derinlerine kök salmıştır. Bu davranışlar, özellikle toksik ebeveynler tarafından büyütülürken hayatta kalma becerileri olarak gelişmiş olabilir. Bu durumda insanın değiştirmesi zor olan çok katı davranış kalıpları olabilir. Zor bir insan olmak ile toksik insan olmak arasındaki fark nedir? Hepimizin kişilikleri bazı zorlayıcı özelliklerle dolu. Hatta hepimiz ara sıra toksik olabiliriz. Fakat genellikle anlaşmazlıklar iletişimle düzeltilebilirken, toksiklik süreklidir ve ciddi şekilde iyi hissetme halinize zarar verir. Yani iletişim ve ilerleme kaydedemediğiniz kısır döngüsel sorunlu ilişkiler toksik davranışların varlığına işaret. Toksik insanlara karşı mesafemi nasıl belirlerim? Kendi değerinizi her zaman ön planda tutun, sınırlarınızı net ve tutarlı bir şekilde belirleyin ve gerekirse psikolojik veya duygusal yardım istemekten çekinmeyin. Toksik ilişkiyi ne zaman sonlandırmalı? Eğer etkileşimler iyileşme göstermiyorsa ve size zarar vermeye devam ediyorsa, ilişkiyi yeniden değerlendirmenin zamanı gelmiş olabilir.(kaynak:wengood.com)

Yayınlanma: 31.08.2024 14:35

Son Güncelleme: 31.08.2024 15:06

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 1799
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...

Kabullenememek: Görmezden Geldikçe Büyüyen Bir Acı

Hayatta bazen öyle anlar olur ki, olanı olduğu gibi kabul etmek en zor şey haline gelir. Yaşadığımız bir olay, hissettiğimiz bir duygu ya da içimize sinmeyen bir gerçekle yüzleşmek… Bazen o kadar ağır gelir ki, zihnimiz hemen devreye girer:Bu gerçek olamaz...Bunu hak etmedim...Böyle olmamalıydı...İşte tam da burada başlar içsel savaş. Zihin bir yandan inkâr eder, kalp bir yandan ağrır. Ve biz bu ikisinin arasında kalakalırız. Kabullenememek bir savunmadır aslında. Bizi korumaya çalışan, acıyı biraz daha ertelemeye çalışan bir refleks. Ancak her bastırılan duygu gibi, bu da içimizde büyür. Göz ardı ettikçe bizi daha çok zorlayan bir yük haline gelir.“Bu böyle olmamalıydı…”Kabullenemediğimiz şey sadece yaşadıklarımız değil; bazen kendimiz de olabiliriz. Bir davranışımız, bir seçimimiz, bir özelliğimiz... “Ben böyle biri değilim” deriz, “Bunu nasıl yaptım?” deriz ya da “Keşke öyle olmasaydı.” Bu sözlerin arkasında pişmanlık da olabilir, hayal kırıklığı da hatta öfke bile…Kabullenemediğimiz şeyler çoğu zaman günlük hayatımıza da yansır. Örneğin, biten bir ilişkiyi kabullenemediğimizde kendimizi sürekli geçmişte yaşarken buluruz. İş yerinde yaşanan bir haksızlığı kabullenemediğimizde içten içe öfkemizi büyütürüz. Sevdiğimiz birinin artık hayatımızda olmadığını kabullenemediğimizde yas sürecine adım atamaz, içimize kapanırız. Bu örnekler çoğaltılabilir çünkü kabullenememek hayattan uzaklaştırır. Gerçeklikten koparır. Olanla barışamayınca, olmayana tutunuruz.Kabullenmek, pes etmek değildir!Çoğu kişi kabullenmeyi bir yenilgi gibi görür. Oysa kabullenmek, olanı olduğu gibi görmek ve onunla birlikte yaşamanın yollarını bulmaktır. Direnmeyi bırakıp, yavaş yavaş iyileşmeye yer açmaktır. “Evet, bu oldu. Ama ben bununla ne yapabilirim?” sorusunu sorabildiğimiz anda başlar aslında değişim.Kabullenmek, hayata yeniden temas etmektir. Kendini olduğu gibi görmeye, hissettiklerini tanımaya ve içinden geçtiğin süreçlere saygı duymaya başlamak demektir. Bu, çok kıymetli bir adımdır.Peki, neden bu kadar zor?Çünkü insanız. Ve insan olmak bazen acı verir. Her şey kontrolümüzde olsun isteriz. Kalbimiz kırılmasın, hatalar yapmayalım, sevdiğimiz insanlar hep yanımızda olsun... Ama hayat böyle değildir. Ve bu gerçek, her zaman kolay kabullenilmez.Ayrıca çoğu zaman kendimizi güçlü hissetmek zorunda hissederiz. "Ben böyle bir şeyle baş edemem" demek, zayıflık gibi gelir. Oysa en büyük güç bazen çaresizliğimizi kabul edebilmektir. Çünkü ancak kabul ettiğimiz şeyleri dönüştürebiliriz.Duygularla yüzleşmek, içsel direnci kırmak kolay değildir. Bu yüzden birçok kişi, acıyı bastırmak için meşguliyet üretir. Yoğun çalışır, duygulardan uzak durur, eğlencenin içinde kaybolur. Ama ertelenen hiçbir duygu yok olmaz. Uygun bir zaman, bir tetikleyiciyle yeniden kendini hatırlatır. Bu da zamanla daha büyük bir zihinsel yük oluşturur.Unutulmamalıdır ki:Bazen insanlar dışarıdan bakıldığında son derece güçlü, sakin ve kontrollü görünebilir. Ancak iç dünyasında neler olup bittiğini kimse bilmez. “İyiyim” demek kolaydır çünkü gerçek duyguları anlatmak, bazen onları kendine bile itiraf etmek zordur. Ama bastırılan her şey bir yerde kendini gösterir: bir gece aniden gelen ağlama hissinde, durduk yere ortaya çıkan öfke patlamalarında ya da hiçbir şeyden keyif alamadığın o sessiz günlerde…Kabullenememek çoğu zaman duyguların üzerini örtmek gibi görünür, ama aslında o duygular içimizde kendi yolunu bulup dışarı çıkmanın bir yolunu arar. Oysa her duygunun görülmeye, duyulmaya ve anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Bu yüzden kabullenmek, sadece zihinsel bir süreç değil, aynı zamanda kalbe de temas eden bir içsel yolculuktur.Hayatın bazı dönemleri zordur ve insan bazen nereye tutunacağını bilemez. İşte o anlarda biriyle konuşmak, sadece dinlenmek bile çok şey değiştirebilir. İçinden çıkamadığın duyguları paylaşabildiğinde, o yük hafifler. Ve bu hafiflik, zamanla yerini daha sağlam bir iç dengeye bırakır. Zamanla fark edersin ki; bu denge seni aradığın huzura biraz daha yakınlaştırmış ve kara bulutlar artık senin üzerinden kalkmaya başlamıştır.Kabullenmek, psikolojik sağlamlığımız açısından etkili bir nokta olmakla beraber, insanı olgunlaştıran da bir eylemdir. Bu süreç; kişinin kendini tanımasını, duygularıyla yüzleşmesini ve gerçeklerle barışmasını sağlar. Ancak bazı durumlarda bu eylemi gerçekleştirmek, bireyin destek almadan üstesinden gelemeyeceği kadar zorlayıcı olabilir. Özellikle birey bu süreci yaşarken denge kavramını unutmamalıdır; zira bu denge, hem içsel huzur hem de sağlıklı ilerleyiş için temel bir gerekliliktir.Değiştiremeyeceklerimizi kabullenmek bir olgunluksa, değiştirebileceklerimizi fark etmek bir gelişimdir. Hayat, bu ikisi arasındaki dengeyi kurabilme sanatıdır ve bu dengeyi kurabilen birey, yaşamın zorlukları karşısında daha dirençli ve esnek bir duruş sergileyebilir.Terapi bu noktada ne sağlar?İçinde taşıdığın ama adını koyamadığın duygularla yüzleşmek, çoğu zaman tek başına zorlayıcıdır. Bu noktada terapi, sana yargılanmadan dinleneceğin, duygularını anlamlandırabileceğin ve kendi hızında ilerleyebileceğin güvenli bir alan sunar.Ben seanslarımda bilişsel davranışçı terapi ve çözüm odaklı terapi yaklaşımlarını esas alıyor, her süreci danışanın ihtiyacına göre esnek bir şekilde yapılandırıyorum. Terapiye başlamadan önce 5-10 dakikalık kısa bir ön görüşme fırsatı tanıyorum. Bu süreç, senin neye ihtiyaç duyduğunu birlikte anlamak için ilk adımdır. Seanslarımız ortalama 50 dakika sürer.Güven, açıklık ve birlikte yol alma duygusu benim için bu sürecin temelini oluşturur. Çünkü biliyorum ki birinin sadece seni anlamaya çalışması bile bazen çok şey değiştirir.Belki de ilk adım sadece fark etmektir...Kendine sormayı deneyebilirsin: “Hayatımda kabullenmekte zorlandığım ne var?”, “Beni en çok yoran duygu ne?”, “Ne zaman gerçekten kendimle yüzleştim?”Eğer bu sorular sende bir şeyleri harekete geçiriyorsa, yalnız olmadığını bilmeni isterim. Bu duygularla birlikte yaşamanın daha sağlıklı yolları var. Ve bu yolları birlikte keşfetmek mümkün.Hazır hissettiğinde, bu yolculukta sana eşlik etmekten memnuniyet duyarım :)

Tayfun AKGÜN 01.08.2025

Hiçbir Şey Yapmak İstememek: Depresyon mu, Geçici Bir Durum mu?

Günlük yaşamda zaman zaman kendimizi hiçbir şey yapmak istemezken bulmamız oldukça doğaldır. Hayatın temposu, üst üste gelen sorumluluklar, yaşanan duygusal zorluklar ya da fiziksel yorgunluklar kimi günleri daha ağır geçirmemize neden olabilir. Ancak bu durumun süresi uzadığında, kişinin işlevselliğini etkilemeye başladığında ve bazı başka belirtilerle birlikte ortaya çıktığında, altta yatan daha ciddi bir durumun, özellikle de majör depresif bozukluğun habercisi olabilir.Depresyon Belirtisi Olabilir mi?Hiçbir şey yapmak istememe hali, depresyonun en yaygın ve en çok göz ardı edilen belirtilerinden biridir. Kişi, sabahları yataktan kalkmakta zorlanabilir, gün içinde yaptığı işler anlamını yitirmiş gibi hissedebilir ve bir zamanlar ona keyif veren şeyler artık anlamsız ya da yük gibi gelebilir. Özellikle aşağıdaki belirtilerle birlikte görülüyorsa, bu tablo profesyonel bir değerlendirmeyi gerektirebilir: • En az iki haftadır devam eden isteksizlik ve keyif alamama hali • Günlük işleri yerine getirmekte zorlanma • Sabah yataktan kalkmada güçlük • Daha önce zevk alınan aktivitelere karşı ilgi kaybı • Sürekli yorgunluk hissi, enerji düşüklüğü • Dikkat dağınıklığı, karar vermede zorlanma • İştah ya da uyku düzeninde belirgin değişiklikler • Umutsuzluk, değersizlik veya suçluluk duyguları • Ölüm ya da intihar düşünceleriBu belirtiler, kişinin ruhsal sağlığını ciddi ölçüde etkileyebilir ve yaşam kalitesini gözle görülür şekilde düşürebilir. Bu noktada bir uzmandan destek almak, kişinin içinden çıkamadığını düşündüğü bu döngüyü kırmak adına çok önemli bir adımdır.Her İsteksizlik Depresyon Anlamına GelmezBununla birlikte, her “hiçbir şey yapmak istememe” hali depresyonla açıklanamaz. Günümüzde birçok birey; • Yoğun iş ve yaşam stresi • Tükenmişlik sendromu • Mevsimsel geçişler ve hava değişimleri • Uzun süreli fiziksel yorgunluk • Hormonal değişiklikler (örneğin tiroid sorunları, regl döngüsü, menopoz) • Travmatik olaylar (ayrılık, kayıp, taşınma vb.)sonucunda da geçici olarak motivasyon kaybı, isteksizlik, durgunluk ve duygusal yorgunluk yaşayabilir. Bu duygular çoğunlukla normal ve geçici bir süreçtir. Doğru dinlenme, sosyal destek, duygulara alan açma ve bazı yaşam düzenlemeleriyle kişi bu dönemleri atlatabilir.Ancak sürecin uzaması, şiddetlenmesi ve yaşamı aksatacak düzeye ulaşması durumunda bu duygular artık klinik değerlendirme gerektiren bir ruhsal duruma işaret edebilir.Ne Zaman Yardım Alınmalı?İsteksizlik hali sürekli hale geldiyse, kişinin kendine, çevresine ya da yaşamına ilgisi giderek azalıyorsa, günlük sorumlulukları yerine getirmekte zorlanıyorsa ve yukarıda sayılan diğer belirtilerle beraber görülüyorsa, bir uzmana başvurmak ertelenmemelidir. Unutulmamalıdır ki, depresyon zamanla derinleşebilir ve kişinin sosyal, akademik, mesleki ya da ailevi alanlarını olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle erken müdahale, tedavi sürecini kolaylaştırır ve kişinin yaşadığı duygusal yükü hafifletir.Terapi Süreci Neyi Değiştirir?Birçok kişi, “Geçer,” “Herkesin başına geliyor,” ya da “Biraz daha sabretmeliyim,” gibi düşüncelerle yardım almaktan kaçınabilir. Oysa profesyonel destek, kişinin yaşadığı süreci anlamlandırmasına, duygularını düzenlemesine, düşünce kalıplarını fark etmesine ve içsel kaynaklarını yeniden hatırlamasına yardımcı olur.Terapi, sadece tanı koymak ya da semptomları hafifletmek için değil; aynı zamanda kişinin kendini daha iyi tanıması, ihtiyaçlarını fark etmesi ve yaşamla kurduğu ilişkiyi yeniden yapılandırması için güvenli ve destekleyici bir alandır.Yorgunluk Mu, Depresyon Mu?Her isteksizlik depresyon değildir; ama her isteksizlik de hafife alınmamalıdır. Bu farkı anlayabilmek çoğu zaman dışarıdan bakıldığında kolay değildir. Kimi zaman kişi sadece kötü bir dönemden geçmektedir ve bu dönemi destekle, dinlenmeyle ve duygusal farkındalıkla atlatabilir. Kimi zaman ise bu hislerin altında daha derin ve sürekli bir duygusal yük vardır.İşte bu ayrımı yapabilmek çoğu zaman ancak terapi süreci ile mümkün olur.Duyguları Bastırmak Yerine AnlamlandırmakToplumda hâlâ depresyona dair birçok yanlış inanç var. “Güçlü olmalısın”, “Kafana takmazsan geçer” gibi ifadeler, kişilerin yaşadıkları zor duyguları bastırmalarına, utanç duymalarına veya yardım aramaktan çekinmelerine yol açabiliyor. Oysa duygularımız bize bir şey anlatmak ister; onları bastırmak yerine anlamlandırmak, uzun vadede çok daha iyileştirici bir süreçtir.Kendini halsiz, isteksiz, kopuk ya da boşlukta hisseden birey, aslında zihinsel ve duygusal düzeyde bir yük taşıyordur. Bu yükün kaynağı geçmiş travmalar, kronik stres, çocukluk dönemi deneyimleri veya yaşamda bir şeylerin anlamını yitirmiş olması olabilir. Kimi zaman kişi bu duyguların nedenini net şekilde bile tanımlayamayabilir. İşte bu noktada psikoterapi, yalnızca belirtileri hedef almaz; aynı zamanda bu içsel yüklerin kaynağına inmeyi ve kişiye yeniden yön buldurmayı amaçlar.Destek Almak Güçsüzlük Değil, Bilinçli Bir AdımdırDestek istemek, zayıf ya da başa çıkamaz olmak anlamına gelmez. Aksine, bu kişinin kendisine ve yaşamına gösterdiği bir özenin, iyileşme isteğinin göstergesidir. Psikolojik destek almak, sadece semptomları ortadan kaldırmakla kalmaz; bireyin içsel kaynaklarını fark etmesine, duygusal dayanıklılığını artırmasına ve hayatla kurduğu bağları onarmasına da katkı sağlar.Tıpkı fiziksel rahatsızlıklarda doktora başvurduğumuz gibi, ruhsal süreçlerde de profesyonel yardıma başvurmak en doğal haktır. İyileşmek, zaman alır ama mümkündür. Ve bu yolda atılan her adım değerlidir.Unutmayın:Kendinizi uzun süredir tükenmiş, anlamsız ya da yalnız hissediyorsanız, bu duyguların altında yatan nedenleri birlikte keşfetmek mümkün. Hayatın zorlayıcı dönemlerinde destek almak bir lüks değil, ihtiyaçtır. Unutmayın, iyileşmek bir süreçtir ve bu süreçte profesyonel bir eşlikçiyle yola çıkmak hem güven verici hem de dönüştürücü olabilir. Ruh sağlığı, beden sağlığı kadar gerçek ve önemlidir. Kendinizi kötü hissetmeniz, bir şeylerin ters gittiğini gösteriyor olabilir. Ve siz, bu konuda yalnız değilsiniz.Bu Süreçte Size İyi Gelebilecek Bazı ÖnerilerGünlük rutine küçük adımlarla geri dönün:Kendinizi motive hissetmeseniz bile her gün aynı saatte uyanmak, duş almak, kısa yürüyüşler yapmak gibi basit ama düzenli alışkanlıklar zihinsel toparlanmayı destekler.Kendinize karşı nazik olun:Bu dönemde kendinizi yargılamak yerine, yaşadığınız duygulara şefkatle yaklaşın. “Neden böyle hissediyorum?” yerine “Şu an kendime nasıl destek olabilirim?” sorusunu deneyin.Duygularınızı yazıya dökün:Günlük tutmak; bastırılan duyguları fark etmenize, düşünce kalıplarınızı gözlemlemenize ve zihninizi boşaltmanıza yardımcı olabilir.Sosyal izolasyona karşı küçük bağlantılar kurun:Tüm günü yalnız geçirmek yerine bir arkadaşınızla mesajlaşmak, sevdiğiniz biriyle kısa bir telefon görüşmesi yapmak bile ruh halinizi olumlu etkileyebilir.Gerçekçi hedefler belirleyin:Bu süreçte büyük planlar yerine küçük ve ulaşılabilir hedefler koymak, kendinize olan güveni yeniden inşa etmenize yardımcı olur.En önemlisi de çevrenizdeki yakınlarınızdan veya bir uzmandan destek almaktan çekinmeyin.Elif SEÇİLMİŞUzman Klinik Psikolog

Eşler Arası Aldatma ve Aldatılma: Psikolojik, Sosyal ve Ekonomik Analizi

Eşler Arası Aldatma ve Aldatılma: Psikolojik, Sosyal ve Ekonomik Nedenlerin Derinlemesine AnaliziEşler arası aldatma ve aldatılma, insan ilişkilerinin en karmaşık ve duygusal açıdan sarsıcı konularından biridir. Bu durum, yalnızca bireylerin özel hayatlarını değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı ve bireylerin ruhsal sağlığını derinden etkiler. Psikolojik, sosyal ve ekonomik faktörler, aldatma ve aldatılma süreçlerinde önemli roller oynar. Bu makalede, bilimsel olarak kabul edilen nedenleri ele alarak, duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan’ın uzman görüşlerinden de faydalanarak konuyu ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz.Psikolojik Nedenler: Zihnin ve Duyguların KarmaşasıAldatma ve aldatılma, bireylerin iç dünyasında derin izler bırakan psikolojik süreçlerle yakından ilişkilidir. Duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan, aldatmanın genellikle bireyin duygusal tatminsizlik, özgüven eksikliği ve bağlanma sorunlarından kaynaklandığını belirtmektedir. Psikolojik açıdan, aldatma eylemi, bireyin kendi iç dünyasındaki boşlukları doldurma çabasının bir yansıması olabilir. Örneğin, depresyon veya anksiyete gibi ruhsal sorunlar, bireyi sağlıklı olmayan davranışlara yöneltebilir. Araştırmalar, narsisistik veya borderline kişilik özelliklerine sahip bireylerin aldatmaya daha yatkın olduğunu göstermektedir. Bu kişiler, genellikle kendilerini değerli hissetme ihtiyacı duyar ve bu ihtiyacı karşılamak için partnerleri dışında başka ilişkiler arayabilirler. Ayrıca, çocukluk döneminde yaşanan travmalar veya güvensiz bağlanma stilleri, bireylerin yetişkinlikte sadakatsiz davranışlar sergilemesine zemin hazırlayabilir.Aldatılma ise, aldatılan bireyde güvensizlik, değersizlik hissi ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi ciddi psikolojik etkilere yol açabilir. Hidayet Çalışkan, aldatılan bireylerin sıklıkla “Yaşadığımız her şey yalan mıydı?” sorusuyla boğuştuğunu ve bu durumun özsaygı kaybına neden olduğunu ifade eder. Aldatma sonrası bireyler, partnerlerini başka biriyle kıyaslama, öfke, utanç ve kendine acıma gibi duygular yaşayabilir. Bu süreçte, duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan’ın önerdiği gibi, çift terapisi ve bireysel terapi, bu duygusal yaraları iyileştirmek için etkili bir yöntem olabilir. Terapi, bireylerin kendilerini yeniden keşfetmelerine ve duygusal dengelerini sağlamalarına yardımcı olur.Sosyal Nedenler: Toplumun ve Kültürün EtkisiAldatma ve aldatılma, yalnızca bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal normlar ve kültürel dinamiklerle şekillenen bir olgudur. Toplumun tek eşliliğe verdiği önem, aldatmayı bir ihanet olarak tanımlasa da, sosyal medya ve popüler kültür, aldatmayı dolaylı yoldan özendirebilir. Örneğin, sosyal medyanın yaygınlaşması, bireylerin yeni insanlarla tanışma fırsatını artırarak aldatma eğilimini güçlendirmiştir. Hidayet Çalışkan, sosyal medyanın, bireylerin partnerleri dışında duygusal veya cinsel bağlar kurmasını kolaylaştırdığını vurgular. Özellikle iş yerinde sosyalleşme, aldatma vakalarının önemli bir kısmını oluşturur; araştırmalar, aldatmaların en az %50’sinin iş arkadaşlarıyla gerçekleştiğini göstermektedir.Cinsiyet rolleri de aldatma davranışını etkiler. Geleneksel olarak, erkeklerin cinsel aldatmaya, kadınların ise duygusal aldatmaya daha yatkın olduğu düşünülse de, modern toplumda bu farklar azalmaktadır. Kadınların ekonomik bağımsızlık kazanması ve iş hayatında daha aktif rol alması, aldatma oranlarının cinsiyetler arasında eşitlenmesine katkıda bulunmuştur. Hidayet Çalışkan, bu değişimin, kadınların artık duygusal ve maddi ihtiyaçlarını karşılamak için partnerlerine bağımlı olmamasından kaynaklandığını belirtir. Toplumsal cinsiyet normlarının dönüşümü, aldatma ve aldatılma dinamiklerini yeniden şekillendirmiştir. Ayrıca, kültürel farklılıklar da aldatma davranışını etkiler; bazı toplumlarda aldatma daha az tolere edilirken, bazılarında daha kabul edilebilir görülür.Ekonomik Nedenler: Maddi Güç ve Statü ArayışıEkonomik faktörler, aldatma ve aldatılma süreçlerinde göz ardı edilemeyecek bir rol oynar. Maddi güç ve statü, özellikle kadınların partner seçiminde önemli bir kriterdir. Hidayet Çalışkan, ekonomik bağımsızlığın artmasıyla birlikte, kadınların eşlerini statü açısından değerlendirme eğiliminin güçlendiğini ifade eder. Örneğin, bir kadın, eşinin sosyal veya ekonomik statüsünün kendi beklentilerinin altında kaldığını düşünürse, daha yüksek statülü bir partner arayışına girebilir. Bu durum, özellikle iş hayatında aktif olan kadınlar arasında yaygındır.Erkekler için ise ekonomik baskılar, aldatma eğilimini tetikleyebilir. Örneğin, maddi sorunlar nedeniyle kendini yetersiz hisseden bir erkek, özgüvenini başka bir ilişkide arayabilir. Araştırmalar, ekonomik stresin çiftler arasındaki duygusal bağları zayıflatarak aldatmayı kolaylaştırdığını göstermektedir. Hidayet Çalışkan, ekonomik sorunların çiftler arasında iletişimi bozabileceğini ve bu durumun aldatmaya zemin hazırlayabileceğini vurgular. Ekonomik istikrar, sağlıklı bir ilişkinin sürdürülebilirliği için kritik bir öneme sahiptir. Finansal sorunlar, çiftlerin birbirine olan güvenini zedeleyebilir ve duygusal uzaklaşmaya yol açabilir.Aldatma ve Aldatılmanın SonuçlarıAldatma, hem aldatan hem de aldatılan bireyde derin duygusal yaralar bırakır. Aldatan bireyler, suçluluk, utanç ve kaybetme korkusu gibi duygularla mücadele ederken, aldatılan bireyler güvensizlik, öfke ve travma ile karşı karşıya kalır. Ancak, aldatma her zaman ilişkinin sonu anlamına gelmez. Hidayet Çalışkan, çiftlerin bu süreçte profesyonel destek alarak ilişkilerini yeniden yapılandırabileceğini ve hatta daha güçlü bir bağ kurabileceğini belirtir. Çift terapisi, aldatma sonrası güveni yeniden inşa etmek ve iletişimi güçlendirmek için etkili bir yöntemdir. Ayrıca, bireysel terapi, aldatılan bireyin özsaygısını yeniden kazanmasına ve travmayı işlemesine yardımcı olabilir.Sonuç: Çok Boyutlu Bir SorunEşler arası aldatma ve aldatılma, psikolojik, sosyal ve ekonomik faktörlerin karmaşık bir etkileşimiyle şekillenir. Duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan’ın vurguladığı gibi, bu süreçte bireylerin içsel dinamikleri, toplumsal normlar ve ekonomik koşullar belirleyici rol oynar. Aldatmanın ardında yatan nedenleri anlamak, hem bireylerin kendilerini hem de ilişkilerini iyileştirmeleri için ilk adımdır. Profesyonel destek, bu zorlu süreçte çiftlere rehberlik ederek, sağlıklı bir ilişki dinamiği kurmalarına yardımcı olabilir. Unutulmamalıdır ki, her ilişki benzersizdir ve aldatma gibi karmaşık bir konuda genellemelerden kaçınılmalı, her bireyin hikayesi ayrı ayrı ele alınmalıdır.Eşler arası aldatma ve aldatılma, psikolojik, sosyal ve ekonomik faktörlerin karmaşık bir etkileşimiyle şekillenir. Duyarlı psikolog ve psikoterapist Hidayet Çalışkan’ın vurguladığı gibi, bu süreçte bireylerin içsel dinamikleri, toplumsal normlar ve ekonomik koşullar belirleyici rol oynar. Aldatmanın ardında yatan nedenleri anlamak, hem bireylerin kendilerini hem de ilişkilerini iyileştirmeleri için ilk adımdır. Profesyonel destek, bu zorlu süreçte çiftlere rehberlik ederek, sağlıklı bir ilişki dinamiği kurmalarına yardımcı olabilir. Unutulmamalıdır ki, her ilişki benzersizdir ve aldatma gibi karmaşık bir konuda genellemelerden kaçınılmalı, her bireyin hikayesi ayrı ayrı ele alınmalıdır.