1. Uzman
  2. Hidayet ÇALIŞKAN
  3. Blog Yazıları
  4. YETİŞKİNLİKTE VE ÇOCUKLUKTA TOKSİK EBEVEYNLERİNİZ OLDUĞUNU NASIL ANLARSINIZ?

YETİŞKİNLİKTE VE ÇOCUKLUKTA TOKSİK EBEVEYNLERİNİZ OLDUĞUNU NASIL ANLARSINIZ?

Yetişkin halinizle

  • Ebeveynleriniz size hala çocuk gibi davranıyor.
  • Çocuk gibi seviyor
  • Sınırlarınızı ihlal ediyor
  • Aile yaşantınıza müdahale ediyor
  • Fazla korumacı davranıyor
  • İstediklerini yapmanız için duygu sömürüsü yapıyor, size kendinizi suçlu hissettiriyor.
  • Para vererek
  • Para vermeyerek
  • Sizi manipüle ediyor
  • Ebeveynlerinizle bir araya geldikten sonra yoğun fiziksel ağrılar veya duygusal çökkünlük hissediyorsunuz.
  • Bir araya gelmek size iyi hissettirmiyor.
  • Ebeveynlerinizin beklentilerini hiçbir zaman karşılayamayacağınızı hissediyorsunuz.
  • Asla onların istediği mükemmel / hayırlı / başarılı / becerikli / duyarlı çocuk olamadınız.
  • Ebeveynlerinizin kendi hayatı var ve siz o hayatın hiçbir yerinde yoksunuz.
  • Sizi aramıyor, sormuyor.
  • Görmek istemiyor.
  • Duygularınızı yok sayıyor.
  • Artık bir yetişkin olduğunuz için anne babalık görevinin bittiğini düşünüyor.


Diyelim ki; toksik bir ailede yetiştiniz; ama bunu o kadar normalleştirdiniz ki içinizdeki yaraların farkında değilsiniz. Ya da farkındasınız; ama bir türlü  içinizdeki öfkeyi, hayal kırıklığını, üzüntüyü engelleyemiyorsunuz.

Artık bir yetişkinsiniz ve ailenizle belki de çok sıkı bir ilişkiniz olduğunu düşünüyorsunuz. Peki bu sıkı ilişki sağlıklı bir ilişki mi? Yoksa sizi büyümekten, gelişmekten alıkoyan, kendi çekirdek ailenizdeki huzurunuzu bozan bir ilişki mi? Ya da ailenizle hiçbir ilişkiniz yok mu?

Eğer paylaşımdaki sorunları yaşıyorsanız muhtemelen toksik ebeveynlere sahipsiniz. Sağlıklı ve gerekli olan dengeli, herkesin sınırlarını koruduğu, birbirinin sınırlarına saygı duyduğu, birbirine gönülden bağlı fakat birbirinden bağımsız bir ilişki kurabilmek. Biliyorum zor. Özellikle bizimki gibi bazı kültürlerde daha da zor.

Çocukların büyüdüğünü kabul etmemek, çocukken var olan bağımlı ilişkiyi sürdürmeye çalışmakta inat etmek, hayatlarına her türlü müdahaleyi kendine hak görmek birinci madde. Çocuk büyüdükçe anne babanın kontrolünün ve müdahalesinin azalması esas. Büyüdükçe kendi kararlarını verebileceğine inanmak, doğru kararlar alabildiğine güvenmek şart. Bu anne babaların en çok söylediği cümle “ben anneyim/babayım, sen de anne/baba olunca anlarsın”dır. Evet o çocuk anne/baba olunca anlar ama bu sağlıksız ilişki modelini aktarmamayı seçerse gelecek nesillere büyük bir iyilik yapmış olur.

Burada tabii önemli bir nokta anne babanın kendi hayatının olması, kendini sadece çocuklara, torunlara adamamış olmasıdır. Çünkü sadece çocuklara ve torunlara adanmış bir hayat beklentileri çoğaltır. Birbirine girmiş hayatlarda sınır koymak, sınırları korumak zorlaşır.

İkinci madde yetişkin olup anne babasıyla para ilişkisi olan kişiler için geçerli. Toksik anne baba bu maddi gücü çocuklarına istedikleri yönde davranmaları için bir manipülasyon aracı olarak kullanır. Onların istediği davranışları sergilemeyince parayı vermemekle tehdit ederler. Örneğin onların onayladığı kişiyle evlenirlerse ev alacaklarını söyleyebilirler. Çocukları olan kişi onaylamadıkları biriyle evlenirse “gider kirada oturursun, ne haliniz varsa görürsünüz” diyebilirler. Yetişkin olan çocuk da kendi içine sinen kararları değil; anne babasının onaylayacağı kararları alır ve asla kendi hayatını yaşayamaz, kendini gerçekleştiremez.

Benim söylediğim anne baba çocuk arasında hiç para ilişkisi olmasın değil; gerekiyorsa olabilir; ama bunu bir güç faktörü olarak kullanmak yanlıştır. Özellikle aile işletmelerinde para ilişkilerini sıklıkla görüyoruz. Bu ilişki anne babaya çocuklarının hayatını yönetme hakkını vermez.

Üçüncü maddede toksik ebeveynlerin beden üzerindeki olumsuz etkilerinden bahsettim. Onlarla bir araya gelince yargılayıcı tavırlarından ya da genel olarak etiketleyen, eleştiren, beklenti dolu, öfkeli, sevgisiz ortamdan dolayı ruhunuzun yorulduğunu hissedebilirsiniz. Migren ağrıları, omurga ağrıları, duygusal çökkünlük hissedebilirsiniz.

Toksik ebeveynlerin beklentileri bitmez. Bu ebeveynler asla “seninle gurur duyuyorum” demez. Çocuk ne yaparsa yapsın hep yetersizdir. Başkalarının çocuklarından övgüyle bahsederken kendi çocuklarının hep olumsuz yönlerini ön plana çıkarırlar. Bilmem kimin kızı bilmem nereye müdür olmuş, şu kadar maaş alıyormuş. Bilmem kimin oğlu çok iyi bir evlilik yapmış, gelinleri çok saygılıymış vs. Hep bir kıyaslama içindedirler. Kendi çocuklarının iyi yönlerini bilseler de söyleme gereği duymazlar. Hatta bazen çocuklarının yüzüne bile “yetiştiremedik biz seni” “olmadı, hayırlı çıkmadın sen” diyebilirler. Bunu duyan yetişkin kişi yeterince kendine güveni yoksa kendinden şüpheye düşer, hayatta kendini başarısız ve gereksiz hisseder.

Az önce ebeveynler kendini çocuklarına fazla adarsa sınırlar ihlal edilir, toksik etki yapabilir demiştim ya; bunun tam tersinde ebeveynler çok fazla kendi hayatını yaşıyor ve çocuklarına hiç yer açmıyorlarsa da aynı toksik etki olabilir. Ay öyle anne baba var mı dediğinizi duyar gibiyim; ama var. Çocukluktaki ihmalkar anne babalar yetişkinlikte de çocuklarını hiç aramayan sormayan, görme talebinde bulunmayan insanlara dönüşebilirler. Ya da “ben büyüttüm, artık kendi başının çaresine baksın, benim görevim bitti” diye düşünebilirler.

Gerçek şu ki; çocuklar kaç yaşında olursa olsun, birer yetişkin de olsalar her zaman anne babalarının onayını, kabulünü, takdirini görmek, duymak, hissetmek ister. Çocukluktan itibaren bu ihtiyaçlar doyurulduysa, zaten güvenli bir ilişki kurabildilerse zaten kendine güvenli bir yetişkin olarak büyür ve kimden gelirse gelsin kendini her türlü toksik davranıştan korumayı bilir. Ancak zaten toksik ebeveynlerle büyüyen bir insan yetişkin olarak da bu toksik ortam içinde kalırsa içinde hep bir mutsuzluk, yetersizlik, çaresizlik hissedecektir.

Ne dersiniz? Bunları okumak sizde hangi duyguları oluşturdu?

Amacım anne babaları suçlamak değil; gelecek nesillerde sağlıklı ilişkiler kurabilmek için rehberlik etmek.

Bir yetişkin olarak anne babanızla ilişkinizde neler yaşıyorsunuz? Paylaşırsanız çok sevinirim. İçten sevgilerimle…



Çocukluğunuzda Toksik Ebeveynleriniz Olduğunu Nasıl Anlarsınız?

Çocukluğunuzda

  • Ebeveynleriniz size değersiz hissettirdi. Duygusal tacize maruz kaldınız.
  • Salak!
  • Ne beceriksizsin!
  • Off! Bıktım senden!
  • Sizi “disipline etmek” için fiziksel şiddet uyguladılar.
  • Kızınca tokat atmak
  • Canınızı acıtarak sürüklemek
  • Uzaklaştırmak için itmek, tekmelemek


  • Öfkelendiğinizi ya da rahatsız olduğunuz şeyleri ifade edemezdiniz. Onların tepkilerinden korkardınız.
  • Duygularınızı ifade edince kızdılar
  • Sizi terk etmekle tehdit ettiler
  • Sevgilerini geri çektiler. (küserek, surat asarak, odayı terk ederek)
  • Henüz çok küçükken onlarla ilgilenmek zorunda kaldınız.
  • Duygusal iniş çıkışlarında siz destek oldunuz.
  • Anne/babanız çok alkollü olduklarından başınızın çaresine baktınız.
  • Kavga edip eşyalara, birbirlerine zarar verdiler ve siz ilgilenmek / toplamak / temizlemek zorunda kaldınız.
  • Size yaptıkları kötü şeyler hakkında sır tutmanızı istediler. (fiziksel / cinsel taciz gibi)
  • Bu aramızda sır olarak kalacak.
  • Anne/Babalar böyle şeyler yapabilir.
  • Aile içinde olanlar kimseye anlatılmaz.

Beni tanıyanlar biliyor, ebeveynlik yolculuğunda hep kendimizi affetmemizi, bir yanlış yaparsak tamir etmemizi savunanlardanım. Tabii ki hepimiz insanız ve hatalar yapabiliriz. Ama bazı hatalar var ki; bunlar hiç yapılmamalı.

Özellikle son günlerde Elmalı Davası gibi haberler sonrasında bazı insanların hiç ebeveyn olmaması gerektiğini düşündüğüm zamanlar oluyor. Kan dondurucu Elmalı Davası ilk de değil; hepimiz biliyoruz ki ne yazık ki son da olmayacak. Bu tür haberler karşısında ister istemez ümitsizliğe kapılıyorum; ama sonra yeni nesillerde bir fark yaratabilmek için çalışmaya devam etmek gerek diye kendimi toparlamaya çalışıyorum.

Bilinçlenmek, bizlere çocukken yapılan hataları kendi çocuklarımıza aktarmamak için hiçbir zaman geç değil. Paylaşımda aktardığım bazı davranışlar çok sık gözlemlediğim şeyler. Özellikle hakaret etmek, fiziksel şiddet uygulamak, duygusal şiddete maruz bırakmak anne babaların kendi duygu regülasyonunu yapamaması sonucunda karşılaştığımız durumlar. Bunun sonucunda da duygu regülasyonunu öğrenemeyen ve dolayısıyla davranış problemleri gösteren çocuklar çıkıyor karşımıza. Böyle çocuklara ebeveynlik yapmak daha zorlayıcı oluyor, anne babalar zorlandıkça toksik davranışları daha da fazla ortaya koyuyor ve böylece bir kısır döngü yaşanıyor.

En kötüsü de yani toksik ebeveynleri “toksik” yapan şey bunları yapmaya hakları olduğunu düşünmeleri. Ortada bir haksızlık görmediklerinden sonrasında özür dilemek, ya da tamir etmek için bir motivasyonları da olmuyor. Dolayısıyla hasar kalıcı hale geliyor. Bunları sürekli yapıp, her yaptığında nasıl olsa tamir ederim diye düşünmek de bir çözüm değil. Bu davranışları yapmamak üzere kendimizi iyileştirmemiz gerekiyor.

Çocukluğunuza dönüp baktığınızda bu davranışların kendinize yapıldığını anımsıyor musunuz?

Evet, bana yapıldı, ben de çocuğuma yapıyorum dedikleriniz var mı?

Ya da evet bana yapıldı; ama ben sonuçlarını yaşadığım için asla kendi çocuğuma yapmam dedikleriniz var mı?

Şiddet deyince genelde fiziksel şiddeti düşünüyoruz; ancak duygusal şiddet de fiziksel şiddet kadar yaralayıcı çocuklar için. Bir ömür boyu benliklerini zedeleyen sonuçları var. Geçen yazıda sözcüklere yansımasını ele almıştık. Şimdi de davranışlarımıza ve ebeveynlik tarzımıza yansımasını konuşacağız.

  1. Çocuğu kendi malı ve uzantısı olarak görürler. – Toksik anne babalar çocuklarını fazla sahiplenerek kendi malı gibi üzerinde hak iddia ederler. Kendi yaşam tarzlarını, kendi doğrularını, kendi inançlarını mutlak doğru olarak kabul edip çocuğa da bunu empoze etmeye çalışırlar. “Benim çocuğum böyle dans etmez”, “Benim çocuğum zayıf not almaz”, “Benim çocuğum beni üzmez” gibi kendi yakıştırdıkları davranış kalıplarını ve mükemmeliyetçi beklentilerini çocuğun üzerine yüklerler. Böyle ailelerin çocukları hiçbir zaman kendi özgün benliklerini bulamaz, kendilerini gerçekleştirecek alan bulamazlar. Bazen de kendi hayallerini, isteklerini ve ideal yaşam hedeflerini çocukların üzerinden gerçekleştirmeye çalışırlar. Örneğin kendi Anadolu Lisesi kazanamamıştır, çocuğuna kazanması için baskı yapar. Tenis öğrenmek hep içinde kalmıştır, çocuk istemese de mutlaka onu tenis kursuna yazdırır ve devam etmesi için baskı yapar. Bu anne babaların söylediği cümle “Ne var? Kötü bir şey mi istiyorum? Çocuğum için en iyisini istiyorum”dur.. Tabii ki Anadolu Lisesi kazanmak ya da tenis öğrenmek kötü şeyler değil ama buradaki sıkıntı çocuğa kendi yetenekleri ve istekleri doğrultusunda alan açmayıp kendi isteklerini empoze etmektir. Çocuklardan da sıklıkla “ben sen değilim” savunmasını duyarız. Kendi tercihlerini yaşamak istese de çocuk çoğu zaman anne babasını üzmemek, hayal kırıklığına uğratmamak adına boyun eğer. Bazen de gizlice kendi istediklerini yapmaya çalışır; çünkü paylaşırsa asla kabul görmeyeceğini bilir. Ama o zaman da suçluluk duygusu içini kemirir. İç huzuruyla kendi seçimlerinin sonuçlarını yaşayamaz.


  1. Sınır tanımazlar – Toksik ebeveynler çocuklarının sınırlarına saygı duymazlar. Kendi sınırları da yoktur. Çocuk giyinirken odasına dalmak, tuvalette/banyoda bile içeri girmek, günlüklerini okumak, özel eşyalarını karıştırmak, arkadaşlarından çocuğu hakkında gizlice bilgi almak gibi davranışları kendilerine hak görürler. Çocuklarının özel hayatını, sadece kendisiyle güven içinde paylaştığı duygu ve düşüncelerini başkalarına rahatça anlatırlar. Çocuk bunları duyunca annesine/babasına güvenemeyeceğini, hayatıyla ilgili önemli bilgileri paylaşmaması gerektiğini hisseder. Derin bir yalnızlıkla birlikte anne/babasına bile güvenemiyorsa hayatta kimseye güvenilemeyeceğini düşünür. Sınır tanımayan ailelerde “ben” diye bir şeyin varlığına izin verilmez. Kimsenin bağımsızlığı ve ayrı bir hayatı, hobileri olmasına izin verilmez. Sürekli hep birlikte hareket edilmesi, aynı şeylerden keyif alınması beklenir ve bu empoze edilir. Çocuk kendine ait bir zaman ayırmak isterse bunun için suçlanır, dışlanır, duygu sömürüsü yapılır. Böylelikle kimsenin kendine ait bir dünyasının olamayacağını, ailenin bağımlı ilişkilerle bir arada kalabileceğini öğrenir. Yetişkinlik hayatında da bunu modellemiş olduğundan çekirdek ailesinden bunu bekleyebilir ya da bu durumdan çok sıkılarak bir savunma mekanizması geliştirir ve böyle olmaması gerektiğine de inanabilir. Sınır tanımayan toksik ailelerde çocuk yetişkin olup kendi evinde olsa bile çat kapı gidilebilir; çocuk misafirim var ya da işim var dese bile özel hayata saygı duyulmadığından dolayı içeri girip özel alana müdahale edilir. Farklı şehirdeyse de habersiz gelip ne kadar kalacağı belirsiz bir süreyle o evde kalmak kendine hak görülebilir. “Ne var ki kızımın evi, oğlumun evi” mantığı vardır. Kızının ya da oğlunun özel alanının ya da hayatının olması önemsizdir.
  2. Ellerindeki güçle manipüle ederler – Anne babaların doğal olarak çocukları üzerinde bir güçleri vardır. Maddi kaynaklar en küçük yaştan itibaren önemli bir güç kaynağıdır. Toksik ebeveynler var olan güçlerini çocuğu manipüle etmek için kullanırlar. Bu sınavı geç sana tablet alalım, üniversitede şurayı kazan sana araba alalım gibi kendi istediklerini yaptırma yöntemleri kullanırlar. “Bir anne babanın çocuğuna araba almak istemesinde ne sakınca var, keşke imkanı olsa da herkes alsa” diyebilirsiniz. Buradaki sıkıntı çocuğa bu maddi ödüllerin koşullu sunulmasıdır. Çocuklarının sevgisini ve ilgisini satın aldıklarını düşünen anne babalar var. Onlara bırakacaları miras için yaşlılıklarında kendilerine bakmaları ya da iyi davranmalarını bekleyen anne babalar tanıyor musunuz? Özellikle maddi olarak yetişkinlikte çocuklarına destek olmaya devam eden ya da bir aile işini çocuklarının devam ettirdiği toksik anne babalar kendisinin istediği gibi davranmazsa bu maddi desteği kesmekle tehdit ederler. Böylece çocuklarının onların istediği doğrultuda bir hayat yaşamalarını, belki onların doğru bulduğu kriterde bir eş seçmelerini sağlayarak seçimlerini manipüle ederler. Bu manipülasyon maddi kaynakla olmak zorunda değil, toksik aileler psikolojik olarak da manipüle eder çocuklarını. Örneğin çocukları onaylamadığı bir kişiyle arkadaşlık ederse küser, her hafta pazar kahvaltısına gelmezse surat asar, onun istediği davranış kalıplarına uymadığında kapris yapar, duygu sömürüsü yapar vs. Bu davranış modeli çocukta bir yorgunluğa yılgınlığa sebep olur. Anne babayla iletişim keyifli bir zaman alışverişi olmaktan çıkar, bir zorunluluk haline gelir. Çocuk kendi özgün varlığıyla kabul görmediğini, sevilmediğini, değerli olmadığını bilir.
  3. Fazla kontrol ederler – “Sen hala benim bebeğimsin” “Çocuklar annelerinin/babalarının gözünde büyümez” Bu ebeveynler yaşı kaç olursa olsun çocuğa çocuk gibi davranmaya devam ederler. Çocukken uyguladıkları kontrol mekanizmalarını hiç bırakmazlar. Savunmaları da “sen benim gözümde hala çocuksun, anne/baba olunca anlarsın”dır. Bu düşünceyi fikren anlasam da pratikte bu davranış şeklinin çocuğa zarar verici ve sağlıksız olduğunu bilmenizi ve görmenizi isterim. Tabii ki çocuğa duyulan sevgi ilk yıllardaki kadar derin ve sonsuz; ancak nasıl çocuk büyürken onların üzerindeki kontrolümüzü zaman içinde azaltmamız ve onların özerkliğine alan açmamız gerekiyorsa büyüyüp yetişkin olduklarında da onları yetişkin olarak görmek, artık kararlarına güvenmek, onları kontrol etme içgüdüsünü bırakmak gerekiyor. Yani çocuğu kontrol değil; anne babanın kendisini kontrol etmesi gerekiyor. Toksik anne babalar çocuklarının yetişkin olduklarında bile doğru kararlar alabileceğine güvenmez, sürekli sorgular, yargılar ve kendi doğru bildiklerini empoze ederek çocuklarının hayatlarını kontrol etmeye çalışırlar. Bu çocuklar ne karar alırlarsa alsınlar kabul görmeyeceklerini bildiklerinden ya gizli işler çevirirler ya da tamamen boyun eğip bağımlı kişiler haline gelirler.
  4. Bencil davranırlar – Bunlar da ihmalkar, kendi hayatına öncelik veren tipte toksik anne babalardır. Hayattaki yapılması gerekenler listesinde bir maddeyi daha tamamlamak için çocuk sahibi olmuşlardır. Çocuk sahibi olmanın sorumluluğunun farkında değillerdir. Çocuklarının hiçbir duygusal ihtiyacını karşılamazlar. Hiçbir ihtiyaç anında yanında olmazlar. Hep kendi işleri, kendi programları, kendi duygusal sorunları, kendi ihtiyaçları vardır. Hatta çocuklarından ilgi, sevgi, şefkat, saygı beklerler. Böyle anne babaların çocukları çok küçük yaşta kendi hayatlarının sorumluluğunu almak zorunda kalırlar hatta anne babalarına bakım vermek durumunda bile kalabilirler. Hiçbir zaman çocukluklarını yaşayamazlar. Bazen anneanne/babaanne bakımında olabilirler ya da ailenin maddi durumu elverişliyse bir bakıcı ile büyüyebilirler; ama o durumda da bakım verenin zaman zaman değişmesi ve anne babanın sevgi yoksunluğu nedeniyle ciddi güvensiz bağlanma sorunları yaşayabilirler.
  5. Hep borçlu hissettirirler – Bu tip anne babalar sürekli yaptıkları fedakarlıkları, verdikleri emeği, harcadıkları parayı çocuğa ifade ederek çocuğun kendisini borçlu ve minnettar hissetmesini isterler. “Seni tek başıma ne zorluklarla büyüttüm” “Seni ben okuttum” “Sizin için saçımı süpürge ettim” “Bu kötü evliliğe sizin için katlandım” gibi cümleleri sıklıkla söylerler. Aslında bu da manipüle etmelerinin bir yöntemidir. Genelde bu tip cümleler çocuklarından bir şey istediklerinde ortaya çıkar. Çocuğun kendini borçlu ve minnettar hissederek onların istediği yönde karar almasını sağlamaya çalışırlar. Bir kız çocuk dünyaya getirmenin onlara yaşlanınca bakması anlamına geldiğini düşünen pek çok anne babaya rastladım. “Ben sana baktım, yaşlanınca da sen bana bakacaksın” dayatmasına çok küçük yaşlardan başlarlar. Böyle söyleyerek çocuğa aileye karşı bir sorumluluk hissi verdiklerini düşünseler de aslında çocuğa hissettirdikleri şey bu değildir.
  6. Mükemmeliyet çıtaları çok yüksektir – Bazı toksik ebeveynler her şeyi kendilerinin çok mükemmel yaptığını düşündükleri ve kendi doğrularına gönülden inandıkları için çocuklarından da bu standartlarda davranışlar beklerler. Örneğin çok titiz ve mükemmeliyetçi bir anne çocuğunun yatak düzeltmesini beğenmez. Çocuk bir yapar, iki yapar her defasında beğenilmediğini görür, annesi arkasından kendi mükemmel standardında düzeltir. Düzeltirken de “yok öğretemedim ben size, olmadı, içinde yok zaten senin” filan gibi eleştirel, yargılayıcı cümleler kurar. Çocuğun içinde bir daha deneme hevesi kalmaz. Veya işinde çok başarılı olmuş bir baba aile işinde çalıştırdığı oğluna rehberlik edip işi öğretmek yerine sürekli eleştirir, her yaptığını yargılar, hakaret eder ve zamanla çocuk bırakın işi öğrenmeyi, o işin kapısından girmek dahi istemez. Toksik ebeveynler hatayı asla kendinde aramaz. Suçlu, beceremeyen, değersiz ve yetersiz olan her zaman çocuktur. Bu çocuklar bilirler ki ne yaparlarsa yapsınlar asla anne babalarını memnun edemezler, onların standardında bir başarı yakalayamazlar. Zaman içinde kendi başarılarını değersiz görürler; çünkü anne babalarından onay almaları mümkün değildir. Kendilerini küçümserler. Yaptıkları hiçbir işin övgüye layık olmadığına inanırlar.
  7. Fazla müsamaha gösterirler – Yukarıdaki mükemmeliyetçi toksik ebeveynlerin tam tersi olan bir tip daha var ki; onlar da çocukları ne yaparsa yapsın şak şak şak, bravo, süpersin, muhteşemsin diyerek çocuğu çok fazla pohpohlarlar. Çocuk ne yaparsa yapsın alkışlanmayı, onaylanmayı bekler. Gerçekçi bir dünyada yaşamaz. Bu evlerde kurallar, sınırlar pek yoktur. Çocuğa her istediği verilir, ağlamasına kıyılmaz, kafasını sehpaya vursa sehpa suçludur, arkadaşına vurduysa arkadaşın ne yaptı da hak etti diye sorulur. Çocuğun hiçbir hareketinin sorumluluğu alması beklenmez. Hep başkaları ve çevre suçlanır, çocuk göklere çıkarılır. Bu durum çocuğa aşırı bir özgüven verir ve kendini davranış bozuklukları ve sosyal ilişki bozukluklarıyla kendini ortaya koyan kişilik bozukluklarına sebep olur. Empati kuramaz, kurallara uymaz, saygı göstermez, eleştiri kaldırmaz, hatasını kabul etmez, saldırgan tepkiler verir.

Tüm toksik ebeveynlerin çocuklarının güvensiz bağlanma yaşamaları ve kendilerini iyileştirmek için çalışmadıkları sürece ilişki sorunları yaşayacaklarını söylemek yanlış olmaz. Pek çoğumuz yaşadığımız sorunların yetişirken maruz kaldığımız toksik ebeveyn davranış modellerinden kaynaklandığının farkında bile olmayabiliriz.

Kendi anne babanızda ya da evlendiğiniz kişinin anne babasında bu davranışları ve sonuçlarını yaşıyor olabilirsiniz. Artık bir önceki jenerasyonun değişmesi zor olabilir; keşke kendileri fark etse ve bu yanlışlardan psikolojik destekle dönmeleri mümkün olsa. Bizim elimizden gelen sadece bu davranış modellerinin kendimizdeki yansımalarını fark etmek, kendi yaralarımızı sarmak, iyileşme yolculuğunda çaba göstermek ve böylece bu toksik modelleri kendi çocuklarımıza yaşatmamak.

Ne dersiniz? Yapabilir miyiz?

Daha sağlıklı nesiller yetişmesi için elimizden geleni yapmaya devam ederken bence bunu her şeyden çok sevdiğimiz çocuklarımıza borçluyuz.

Bu davranış modelleriyle ilgili deneyimleriniz nasıl?

Bu yazıyı okumak size neler düşündürdü? Neler hissettirdi?

Benimle paylaşırsanız çok sevinirim. İçten sevgilerimle… (Kaynak:ailedeiletisim.com)


Yayınlanma: 30.08.2024 18:04

Son Güncelleme: 30.08.2024 18:04

Psikolog

Hidayet

ÇALIŞKAN

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

İlişki / Evlilik Problemleri , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Depresyon ve Mutsuzluk
Online TerapiOnline Ter...
süre 45 dk
ücret 1799
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...

Daha Sakin Bir Sen: Öfke Kontrolü Nedir, Belirtileri Nelerdir ve Neler Yapılmalıdır?

Öfke: Doğal Ama Yönetilmesi Gereken Bir DuyguÖfke, tıpkı mutluluk, üzüntü ya da korku gibi doğal bir duygudur. Ancak diğer duygulardan farkı; kontrol altına alınmadığında hem kişiye hem çevresine zarar verebilmesidir. Günlük yaşamda birçok insan, farkında olmadan öfkesinin kontrolünü kaybedebilir. Bu durum ilişkilerde çatışmalara, iş yerinde verimsizliğe ve psikolojik sağlığın bozulmasına yol açabilir. Özellikle yoğun iş temposu ve sosyal baskılar, öfke patlaması riskini artırır. Bu nedenle, öfke yönetimi teknikleri öğrenmek hem kişisel hem de sosyal yaşam kalitesini yükseltmek için kritik önem taşır.Peki, öfke kontrolü nedir?, belirtileri nelerdir ve daha sakin bir sen mümkün mü?Bu yazıda öfkenin ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını, hangi sinyalleri verdiğini ve onu sağlıklı yollarla nasıl yöneteceğinizi tüm yönleriyle ele alacağız.Öfke Kontrolü Nedir?Öfke kontrolü, bireyin sinirlendiği ya da öfkelendiği bir durumda verdiği tepkileri fark etmesi, anlamlandırması ve bu tepkileri uygun yollarla ifade edebilmesidir. Bu süreç, duygularla baş etme becerilerinin gelişmesini ve bireyin hem kendisine hem de çevresine zarar vermeyecek şekilde davranmasını sağlar. Ayrıca, duygusal zeka geliştirme ve stres yönetimi becerileri öfke kontrolünde oldukça etkilidir. Bu beceriler sayesinde, kişi duygu ve düşüncelerini daha sağlıklı şekilde ifade ederek çatışmaları en aza indirebilir.Öfkenin Belirtileri Nelerdir?Öfke sadece bir duygu değil, aynı zamanda fizyolojik ve davranışsal tepkilerle de kendini gösteren bir durumdur. İşte öfkenin başlıca belirtileri:Fiziksel Belirtiler:Kalp atışında hızlanmaNefes alışverişinde artışKaslarda gerginlikYüz kızarmasıTerlemeDavranışsal Belirtiler:Bağırmak, küfretmekEşyaları fırlatmak ya da kapıları çarpmakFiziksel şiddete eğilimSosyal ilişkilerde mesafe koymakSessiz kalma ya da pasif-agresif davranmakDuygusal Belirtiler:Kontrolsüz öfke patlamalarıSürekli huzursuzluk hissiDeğersizlik ya da anlaşılmama duygusuSuçluluk ve pişmanlıkÖfke Kontrolü Neden Önemlidir?Kontrolsüz öfke; aile içi ilişkilerde kırgınlıklar yaratabilir, iş hayatında performans düşüklüğüne yol açabilir ve fiziksel sağlık sorunlarını tetikleyebilir. Uzun süreli bastırılan ya da yanlış yönlendirilen öfke; depresyon, anksiyete ve psikosomatik hastalıklara neden olabilir. Günlük hayatta uygulanan gevşeme teknikleri ve nefes egzersizleri gibi yöntemler, öfkenin tetiklenmesini önlemeye yardımcı olur. Psikoloji alanında yapılan araştırmalar, öfke kontrolünü öğrenmenin, bireyin yaşam doyumunu artırdığını ve öz-farkındalık geliştirmeye katkı sağladığını göstermektedir.Öfke Kontrolü Nasıl Sağlanır?İşte “öfke kontrolü nasıl yapılır?” sorusuna yanıt olabilecek etkili yöntemlere aşağıda detaylıca bakabiliriz:Tetikleyicileri Tanıyın: Öfke genellikle belli olaylarla tetiklenir: haksızlık, görmezden gelinme, alay edilme ya da yoğun stres. Kendi tetikleyicilerinizi fark etmek, ilk adımı oluşturur. Örnek: “Trafikte sıkıştığımda ya da iş yerinde fikirlerim yok sayıldığında sinirleniyorum.”Zihinsel Mola Verin: Zihni sakinleştirmek için molalar vermek ve zihnin kendisini dinlemesine imkan tanımak önemlidir.Öfkenizi kontrol etmekte zorlandığınız anlarda kısa bir mola verin. Fiziksel ortamdan uzaklaşmak ve birkaç dakika yalnız kalmak, tepkinizi daha sağlıklı hale getirebilir.Derin Nefes ve Gevşeme Egzersizleri: Nefes almak sadece bedeni değil, zihni de rahatlatır. 4-7-8 nefes tekniği gibi basit tekniklerle öfke anında kendinizi regüle edebilirsiniz.“Sen” Dili Yerine “Ben” Dili Kullanmanın: Sen dili yerine ben dilini deneyerek dilinizi suçlayıcı dilden daha sakin bir dile yaklaştırabilirsiniz.İletişim sırasında suçlayıcı olmaktan kaçının. “Sen hep böylesin!” demek yerine, “Bu durumda kendimi değersiz hissediyorum” gibi ifadeler kullanmak çatışmaları azaltır.Fiziksel Aktiviteye Zaman Ayırın: Spor yapmak, biriken stresi boşaltmanın etkili bir yoludur. Düzenli egzersiz, endorfin salgısını artırarak ruh halini olumlu yönde etkiler ve sinir sistemini sakinleştirir. Günlük yürüyüşler, yoga veya tempolu egzersizler, sinir sistemini rahatlatır ve öfke kontrolünü kolaylaştırır.Profesyonel Destek Alın: Bireysel terapi, öfkenizin altında yatan duygu ve düşünceleri keşfetmenize yardımcı olur. Bir psikologla çalışmak, hem iç görü kazanmanızı hem de öfkeyle baş etme stratejileri geliştirmenizi sağlar. Öfke kontrolü terapisi ve psikolojik danışmanlık, uzun vadede kalıcı çözümler sunar.Daha Sakin Bir Sen Her Zaman Mümkün!Unutmayın, öfkenizi bastırmak değil, anlamak ve yönetmek sağlıklı olan yoldur. Kendinize karşı şefkatli ve sabırlı olun. Her insan zaman zaman öfkelenebilir; önemli olan bu duygunun sizi yönetmesine izin vermemektir. Duygusal zeka geliştirme, stres yönetimi ve öfke kontrolü egzersizleri ile “daha sakin bir sen” mümkündür. Bu süreç farkındalık, pratik ve istekle gelişir. Böylece hem kendinizle hem de çevrenizle daha uyumlu ilişkiler kurabilirsiniz.Öfke kontrolü, duygusal sağlığın ve ilişkilerinin kalitesi için kritik bir beceridir. Unutma, bu yolculukta destek almak, güçlü ve sağlıklı adımlar atmanı sağlar. Kendi iç dünyanı anlamak ve daha sakin bir hayat sürmek için hemen iletişime geçebilirsin. İstersen, seninle birlikte öfke yönetimi konusunda etkili yöntemleri deneyimleyelim ve daha huzurlu bir yaşam için birlikte çalışabiliriz.Eğer sen de öfke kontrolü konusunda zorlandığını düşünüyorsan, yalnız değilsin. Öfke duygusunu yönetmek bazen zorlayıcı olabilir ve bu süreçte profesyonel destek almak oldukça faydalıdır. psikologmerkezi.com üzerinden bana kolayca ulaşabilir, ücretsiz olarak sorularını iletebilir ve ihtiyaç duyarsan bireysel seanslar alabilirsin. Burada, öfkenin altında yatan sebepleri birlikte keşfedip, sana özel etkili baş etme stratejileri geliştirebiliriz.Seans almak için hazırsan başlayabiliriz.Kaynakça:Spielberger, C. D. (1999). State-Trait Anger Expression Inventory (STAXI). Psychological Assessment Resources.Novaco, R. W. (2000). Anger and psychopathology. In M. Lewis & J. M. Haviland-Jones (Eds.), Handbook of Emotions.American Psychological Association (APA). (2022). Controlling Anger Before It Controls You.Türk Psikologlar Derneği. (2023). Öfke ile Başa Çıkma Rehberi.Cognitive Behavioral Therapy for Anger Management – NHS UK (2021)

Evlilik Öncesi Çiftlerin Uyumluluğu için Birbirine Sorması Gereken Sorular neler olabilir?

Evlilik Öncesi Çiftlerin Birbirine Sorması Gereken Sorular: Uyumluluğu Test Etmek İçin Bilimsel Bir YaklaşımEvlilik, bireylerin yaşamlarında aldıkları en önemli kararlardan biridir ve uzun vadeli bir bağlılık gerektirir. Evlilik öncesi dönemde çiftlerin birbirine uygunluğunu değerlendirmek, sağlıklı ve sürdürülebilir bir ilişkinin temelini oluşturur. Psikoloji ve psikoterapi alanındaki araştırmalar, çiftlerin evlilik öncesi dönemde açık iletişim kurarak değerlerini, beklentilerini ve hedeflerini tartışmalarının, evlilik memnuniyetini artırdığını göstermektedir. Bu makalede, çiftlerin birbirine sorması gereken temel soruları, bilimsel temellere dayandırarak ve bir psikolog/psikoterapist perspektifiyle ele alacağız. Bu sorular, çiftlerin uyumluluğunu test etmek ve potansiyel çatışma alanlarını önceden belirlemek için tasarlanmıştır.1. Değerler ve Hayat Görüşü: Evlilik, yalnızca romantik bir bağ değil, aynı zamanda ortak bir yaşam vizyonu gerektirir. Çiftlerin temel değerler ve inançlar konusunda uyumlu olmaları, uzun vadeli mutluluk için kritik öneme sahiptir. Gottman Enstitüsü’nün araştırmalarına göre, çiftlerin paylaştığı değerler, evlilikteki çatışmaları azaltmada önemli bir rol oynar. Sorulması gereken bazı sorular şunlardır::Hayatta en çok neye değer veriyorsun ve bu değerler benimle ne kadar uyumlu?Bu soru, bireylerin önceliklerini ve hayat felsefelerini anlamaya yardımcı olur. Örneğin, biri için kariyer ön plandayken diğeri için aile öncelikli olabilir. Bu farklılıklar, erken dönemde tartışılmazsa çatışmalara yol açabilir.Dini veya manevi inançların hayatında ne kadar önemli?Dini inançlar, çiftlerin yaşam tarzlarını, çocuk yetiştirme yaklaşımlarını ve hatta günlük rutinlerini etkileyebilir. Araştırmalar, dini uyumluluğun evlilik doyumunu artırdığını göstermektedir (Mahoney et al., 2001).Toplumsal ve politik görüşlerin nelerdir?Siyasi ve sosyal konulardaki farklılıklar, özellikle kutuplaşmış toplumlarda, ilişkilerde gerilim yaratabilir. Bu nedenle, çiftlerin bu konularda açık bir şekilde konuşması önemlidir.2. Finansal Beklentiler ve AlışkanlıklarPara, evliliklerde en sık çatışma nedenlerinden biridir. Finansal uyumluluk, çiftlerin ortak hedeflere ulaşma yeteneğini doğrudan etkiler. Journal of Family and Economic Issues’da yayımlanan bir çalışma, finansal konularda şeffaf iletişimin evlilik stresini azalttığını ortaya koymuştur (Dew, 2011). Önerilen sorular:Para harcama ve biriktirme alışkanlıkların nelerdir?Biri savurgan, diğeri tutumluysa, bu durum uzun vadede gerilim yaratabilir. Çiftlerin bütçe yönetimi ve tasarruf alışkanlıklarını tartışması gerekir.Ortak finansal hedeflerimiz neler olmalı?Ev almak, yatırım yapmak veya çocuk eğitimi gibi büyük hedefler, çiftlerin finansal planlamada uyum içinde olmasını gerektirir.Borç veya maddi yükümlülüklerin var mı?Finansal şeffaflık, güvenin temel taşlarından biridir. Gizli borçlar veya mali sorunlar, evlilikte ciddi sorunlara yol açabilir.3. Aile ve Çocuk YetiştirmeÇocuk sahibi olma ve aile dinamikleri, evlilikte önemli bir yer tutar. Çocuk sahibi olma kararları ve ebeveynlik tarzları, çiftlerin uyumluluğunu derinden etkiler. Psikolojik araştırmalar, çocuk yetiştirme konusunda uyumsuzluk yaşayan çiftlerin daha yüksek boşanma oranlarına sahip olduğunu göstermektedir (Twenge et al., 2003). Sorulması gereken sorular:Çocuk sahibi olmak istiyor musun, ve eğer istiyorsan kaç çocuk hayal ediyorsun?Bu soru, çiftlerin çocuk sahibi olma konusundaki beklentilerini netleştirmek için kritik öneme sahiptir. Çocuk istememe kararı da aynı derecede önemlidir.Çocuk yetiştirme konusunda hangi disiplin yöntemlerini benimsersin?Ebeveynlik tarzları (örneğin, otoriter mi, demokratik mi) çiftlerin çocuk yetiştirme sürecinde uyum içinde olmasını etkiler.Geniş aile ile ilişkilerimiz nasıl olacak?Kayınvalide, kayınpeder veya diğer aile üyeleriyle kurulacak sınırlar, evlilikte önemli bir rol oynar. Çiftlerin bu konuda net beklentiler oluşturması gerekir.4. İletişim ve Çatışma ÇözmeSağlıklı iletişim, evliliğin temel taşlarından biridir. John Gottman’ın çift terapisi çalışmalarına göre, çiftlerin çatışmaları nasıl yönettikleri, evliliğin uzun ömürlü olup olmayacağını öngörebilir. Çiftlerin şu soruları tartışması önemlidir:Çatışmaları nasıl çözüyorsun?Bazı bireyler tartışmalarda sessiz kalmayı tercih ederken, diğerleri doğrudan yüzleşmeyi seçer. Bu farklılıklar, çiftlerin iletişim tarzlarını anlamalarını gerektirir.Benden beklentilerin nelerdir, özellikle zor zamanlarda?Bu soru, çiftlerin birbirine nasıl destek olacağı konusunda netlik sağlar. Örneğin, biri duygusal destek beklerken diğeri pratik çözümler sunmayı tercih edebilir.Eleştiriye veya geri bildirime nasıl tepki verirsin?Çiftlerin birbirine yapıcı eleştiriler sunabilmesi ve bunları sağlıklı bir şekilde kabul edebilmesi, ilişkinin olgunluğunu gösterir.5. Kariyer ve Yaşam TarzıKariyer hedefleri ve yaşam tarzı tercihleri, çiftlerin günlük yaşamlarını ve uzun vadeli planlarını etkiler. Özellikle modern toplumlarda, kariyer odaklı bireylerin evlilik beklentileri farklılık gösterebilir. Sorulması gerekenler:Kariyer hedeflerin neler ve bunlar ilişkimizi nasıl etkileyecek?Örneğin, sık seyahat gerektiren bir iş, çiftin birlikte geçirdiği zamanı sınırlayabilir.Boş zamanlarını nasıl değerlendirmeyi seversin?Birinin sosyal etkinlikleri sevmesi, diğerinin ise evde vakit geçirmeyi tercih etmesi, uyumsuzluk yaratabilir.Ev işleri ve sorumluluk paylaşımı konusunda nasıl bir düzen istersin?Geleneksel veya eşitlikçi roller konusundaki beklentiler, çiftlerin günlük yaşamda uyum içinde olmasını etkiler.6. Cinsellik ve YakınlıkCinsellik ve duygusal yakınlık, evlilikte önemli bir bağ oluşturur. Çiftlerin bu konuda açıkça konuşması, olası yanlış anlamaları önler. Araştırmalar, cinsel uyumluluğun evlilik doyumunu artırdığını göstermektedir (McNulty et al., 2016). Önerilen sorular:Cinsel ihtiyaçların ve beklentilerin nelerdir?Bu, çiftlerin fiziksel yakınlık konusundaki tercihlerini anlamalarını sağlar.Duygusal yakınlığı nasıl ifade etmeyi seversin?Bazıları fiziksel temasla, diğerleri ise sözlü ifadelerle yakınlık kurar. Bu farklılıkların bilinmesi önemlidir.SonuçEvlilik öncesi dönemde çiftlerin birbirine sorduğu sorular, yalnızca uyumluluğu test etmekle kalmaz, aynı zamanda güven, şeffaflık ve karşılıklı anlayışı güçlendirir. Psikoloji ve psikoterapi alanındaki bilimsel bulgular, açık iletişimin ve ortak değerlerin evlilik başarısını artırdığını göstermektedir. Yukarıda belirtilen sorular, çiftlerin birbirini daha iyi tanımasına ve potansiyel çatışma alanlarını önceden ele almasına olanak tanır. Evlilik, dinamik bir süreçtir ve bu sorular, çiftlerin bu yolculuğa daha bilinçli ve hazırlıklı bir şekilde başlamasını sağlar. Çift terapisi veya evlilik öncesi danışmanlık, bu soruları daha derinlemesine keşfetmek için profesyonel bir rehber sunabilir. Unutmayın, sağlıklı bir evlilik, sadece aşk değil, aynı zamanda bilinçli bir çaba ve uyum gerektirir.Kaynaklar:Dew, J. (2011). Financial disagreements and marital conflict. Journal of Family and Economic Issues.Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work.Mahoney, A., et al. (2001).Religion in the home. Journal of Marriage and Family.

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden?

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden Stratejiler ve Sorular*Özet* Yetişkinlikte anne-baba ilişkilerindeki sorunlar, bireyin duygusal sağlığı, öz-değeri ve sosyal ilişkileri üzerinde önemli etkiler yaratabilir. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla kötüleşen ilişkilerini iyileştirmek için psikoterapi, yapılandırılmış ve etkili bir yöntem sunar. Bu makale, psikolog ve psikoterapistlerin kullandığı yaklaşımları inceleyerek, duygusal farkındalık, sağlıklı sınırlar ve etkili iletişim yoluyla ilişkisel onarımı ele almaktadır. Ayrıca, psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru önerisi sunulmakta ve bu soruların anne-baba ilişkilerini anlamada ve iyileştirmede nasıl katkı sağladığı bilimsel bir çerçevede tartışılmaktadır. Makale, bağlanma teorisi ve sistemik aile terapisi gibi teorik temellere dayanarak, bireyin aile dinamiklerini anlamasına ve ilişkilerini geliştirmesine yönelik pratik öneriler sunar.*Giriş* Yetişkinlikte anne-baba ilişkileri, çocukluk deneyimlerinden, aile dinamiklerinden ve kültürel faktörlerden derinden etkilenir. Psikologlar, bu ilişkilerin bireyin mental sağlığı üzerindeki etkisini anlamak için bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi yaklaşımlardan yararlanır. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkilerinin “kötü” olduğunu ifade etmesi, geçmiş kırgınlıklar, iletişim kopuklukları, sınır ihlalleri veya duygusal mesafe gibi sorunlara işaret edebilir. Psikoterapi, bu dinamikleri anlamak ve onarmak için güvenli bir alan sağlar. Psikologlar, bireyin duygularını ifade etmesine, geçmiş deneyimlerini anlamlandırmasına ve yapıcı adımlar atmasına yardımcı olmak için açık uçlu, empatik sorular kullanır. Bu makale, psikoterapi temelli stratejileri ve anne-baba ilişkilerini anlamak için kullanılabilecek 20 soruyu bilimsel bir bağlamda sunarak, ilişkisel iyileşme sürecini ele almaktadır.*Yöntem: Psikoterapi ile Anne-Baba İlişkilerini İyileştirme* Psikoterapi, bireyin duygusal farkındalığını artırarak, aile dinamiklerini anlamasını ve ilişkisel sorunlara müdahale etmesini sağlar. Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları anlamak için açık uçlu, yargılamayan ve empatik sorular kullanır. Bu sorular, bireyin duygularını, beklentilerini ve geçmiş deneyimlerini keşfetmesine olanak tanır. Psikoterapi sürecinde, bireyin kendi sorumluluğunu tanıması, sağlıklı sınırlar koyması ve etkili iletişim becerileri geliştirmesi hedeflenir. Aşağıda, anne-baba ilişkilerini anlamak ve iyileştirmek için psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru listelenmektedir.### Psikoterapi Sürecinde Kullanılabilecek 20 Soru#### 1. İlişki Dinamiklerini Anlama1. Anne-babanızla ilişkinizi “kötü” yapan şeyler nelerdir? Hangi durumlar veya olaylar bu hissi yaratıyor? Amaç: Sorunların spesifik kaynaklarını belirlemek ve duygusal tetikleyicileri anlamak.2. Anne-babanızla iletişim kurarken kendinizi nasıl hissediyorsunuz? (Örneğin, gergin, anlaşılmamış, suçlu) Amaç: Duygusal farkındalığı artırmak ve bireyin içsel deneyimini anlamak.3. Geçmişte anne-babanızla yakın hissettiğiniz bir anı hatırlıyor musunuz? O anı özel kılan neydi? Amaç: Pozitif anıları hatırlatarak iyileşme için bir temel oluşturmak.4. Anne-babanızla yaşadığınız en büyük çatışma veya kırgınlık nedir? Bu sizi nasıl etkiledi? Amaç: Geçmiş travmalar veya kırılganlıkları belirlemek.5. Anne-babanızın sizi nasıl gördüğünü düşünüyorsunuz? Bu, kendi kendinizi görüşünüzle uyumlu mu? Amaç: Algılanan ebeveyn yargılarını ve öz-değeri değerlendirmek.#### 2. Duygular ve Beklentiler6. Anne-babanıza karşı hangi duyguları sık sık hissediyorsunuz? (Örneğin, öfke, üzüntü, hayal kırıklığı) Amaç: Duygusal repertuarı anlamak ve duygusal düzenlemeyi desteklemek.7. Anne-babanızdan ne tür bir destek veya anlayış bekliyorsunuz? Bu beklentiler karşılanıyor mu? Amaç: Gerçekçi olmayan beklentileri tanımlamak ve yeniden yapılandırmak.8. Anne-babanıza söylemek istediğiniz ama şimdiye kadar söyleyemediğiniz bir şey var mı? Amaç: Bastırılmış duyguları ifade etmeye teşvik etmek.9. Anne-babanızla ilişkinizde hangi konular konuşulduğunda kendinizi rahatsız hissediyorsunuz? Amaç: Sınır ihlallerini veya hassas konuları belirlemek.10. Anne-babanızla aranızdaki mesafeyi kapatmak için hangi konuları konuşmak faydalı olabilir? Amaç: İletişim köprüleri kurmak için fırsatları keşfetmek.#### 3. Geçmiş ve Kökenler11. Çocukluğunuzda anne-babanızla ilişkiniz nasıldı? Şimdiki durumla benzerlikler veya farklılıklar neler? Amaç: Bağlanma dinamiklerini ve geçmişin etkisini anlamak.12. Anne-babanızın kendi ailelerinden aldıkları yetiştirilme tarzı, sizinle ilişkilerini nasıl etkiledi? Amaç: Aile sistemindeki transgenerasyonel etkileri değerlendirmek.13. Geçmişte anne-babanızla yaşadığınız ve sizi derinden etkileyen bir olay var mı? Amaç: Travmatik veya biçimlendirici deneyimleri ortaya çıkarmak.14. Anne-babanızın birbirleriyle olan ilişkisi, sizin onlarla ilişkinizi nasıl şekillendirdi? Amaç: Sistemik aile dinamiklerini anlamak.15. Anne-babanızla ilişkinizde hangi kalıpların tekrar ettiğini fark ediyorsunuz? Amaç: Tekrarlayan davranışsal döngüleri belirlemek.#### 4. Değişim ve Çözüm16. Anne-babanızla ilişkinizi iyileştirmek için küçük bir adım olarak ne yapabilirsiniz? Amaç: Uygulanabilir hedefler belirlemek.17. Anne-babanızla daha sağlıklı bir iletişim kurmak için neye ihtiyacınız var? Amaç: İletişim becerilerini geliştirmek için ihtiyaçları tanımlamak.18. Anne-babanızın hangi davranışlarını değiştirmesini isterdiniz? Peki, siz kendi davranışlarınızda neyi değiştirebilirsiniz? Amaç: Karşılıklı sorumluluğu teşvik etmek.19. İlişkinizi düzeltmek için profesyonel bir destek (örneğin, aile terapisi) almayı düşünür müydünüz? Amaç: Psikoterapiye olan açıklığı değerlendirmek.20. Anne-babanızla ilişkinizin ideal olarak nasıl olmasını hayal ediyorsunuz? Amaç: Gelecek vizyonunu netleştirerek motivasyonu artırmak.*Tartışma: Psikoterapi ile İyileşme Süreci* Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları ele alırken bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi çerçevelerden yararlanır. Psikoterapi, bireyin çocuklukta ebeveynleriyle kurduğu bağın yetişkinlikteki ilişkilerini nasıl etkilediğini anlamasına olanak tanır. Örneğin, kaygılı veya kaçıngan bağlanma stilleri, yetişkinlikte ebeveynlerle çatışmalara yol açabilir. Psikoterapistler, yukarıdaki sorularla bireyin öz-farkındalığını artırır ve duygusal yaraları onarmasına yardımcı olur. Ayrıca, Gottman ve Silver (1999) tarafından önerilen etkili iletişim teknikleri, “Ben” dili kullanımı gibi stratejilerle, ebeveynlerle iletişimi yumuşatabilir. Psikologlar, bireyin toksik dinamikleri (örneğin, aşırı eleştiri, sınır ihlalleri) tanımlamasına ve sağlıklı sınırlar koymasına rehberlik eder.*Öneriler: Pratik Adımlar* Psikolog ve psikoterapist olarak, 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkisini iyileştirmek için şu adımları önerebilirim: 1. *Duygusal Farkındalık*: Psikoterapi, bireyin öfke, suçluluk veya hayal kırıklığı gibi duygularını anlamasını sağlar. Günlük tutma veya rehberli meditasyon, bu farkındalığı artırabilir. 2. *Sağlıklı Sınırlar*: Psikologlar, bireyin hassas konuları konuşmaktan kaçınmak için net sınırlar koymasına yardımcı olur. 3. *İletişim Becerileri*: Psikoterapi, “Ben” dili gibi teknikleri öğreterek çatışmaları azaltır. Örneğin, “Beni dinlemediğini hissettiğimde üzülüyorum” gibi ifadeler etkilidir. 4. *Empati Geliştirme*: Psikoterapistler, anne-babanın bakış açısını anlamayı teşvik ederek empatiyi artırır. 5. *Profesyonel Destek*: Aile terapisi, anne-babanın da istekli olması durumunda, ilişkileri onarmada etkili bir yöntemdir. *Sonuç* Psikoterapi, yetişkinlikte anne-baba ilişkilerini iyileştirmek için güçlü bir araçtır. Psikologlar, bireyin duygusal yaralarını anlamasına, sağlıklı sınırlar koymasına ve etkili iletişim kurmasına yardımcı olur. Bu makalede sunulan 20 soru, psikoterapi sürecinde öz-farkındalığı artırarak ve aile dinamiklerini anlamlandırarak ilişkisel onarımı destekler. Gelecek çalışmalar, bu soruların farklı kültürel bağlamlarda nasıl uyarlanabileceğini inceleyebilir.*Kaynaklar* - Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books. - Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work. Harmony Books. - Minuchin, S. (1974). Families and Family Therapy. Harvard University Press.