1. Uzman
  2. İclal Havva KÖPRÜCÜ DUVAR
  3. Blog Yazıları
  4. İLİŞKİMDE YAŞADIĞIM PROBLEMLER ÇOCUKLUK ÇAĞI TRAVMALARIMLA İLGİLİ OLABİLİR Mİ?

İLİŞKİMDE YAŞADIĞIM PROBLEMLER ÇOCUKLUK ÇAĞI TRAVMALARIMLA İLGİLİ OLABİLİR Mİ?

Çocukluk çağındaki deneyimlerimiz ileri yaşlarımızdakine nazaran benliğimizde daha büyük bir etkiye sahiptir. Çocukluk dönemindeki deneyimler, her zaman bir anı olarak tüm görselliği ya da yarattığı duyusal etkilerle hatırlanamasa bile karakterimiz, dünya görüşümüz ve ilişkilerimiz üzerinde etkilidir. Çocukluk çağında olumlu pek çok deneyim gibi olumsuz deneyimler de yaşanabilmektedir. 18 yaşından önce deneyimlenen olumsuz bazı durumlar çocukluk çağı travmaları olarak adlandırılmaktadır.

Çocukluk travması, çocukken maruz kalmış olabileceğiniz üzücü deneyimlerin tamamıdır. Bu üzücü olaylar fiziksel, cinsel veya duygusal istismarlar veya fiziksel ya da duygusal ihmal olabilir. Sevilen bir kişinin kaybı, terk edilme, dehşete düşmenize sebep olabilecek herhangi bir yaşam olayı (kazalar, afetler, tartışmalar vb.), fiziksel şiddet gibi travmatik olaylar gelişim çağında yaşandığında yetişkinlik döneminde de hayatın neredeyse her alanında etkilerini yaşamak mümkündür.

Çocukluk döneminde çocuk, bakım vereni tarafından yeterince ilgi, şefkat, sevgi, destek görürse; fiziksel ihtiyaçları iyi bir şekilde karşılanırsa yetişkinlik döneminde travmayla ilgili belirtiler yaşama ihtimali de azalıyor. Öte yandan; olumsuz yaşam olayları, bakım veren kişinin ilgisiz olması, gelişme döneminde çocuğa yeterli desteğin verilmemesi, ihtiyaçlarının karşılanmaması çocuğun travma yaşamasına sebep olabiliyor.

Travmatik olaya birden çok defa maruz kalan çocuklar yetişkinlikte psikiyatrik rahatsızlıklara yakalanmak konusunda, bir defa maruz kalanlara göre daha yüksek bir orana sahip oluyorlar. Ayrıca araştırmalara göre bazı travma türleri ile ruhsal sorunlar arasında bağlantılar bulunuyor. Örneğin, cinsel ve fiziksel istismara maruz kalma ile borderline kişilik bozukluğu arasında güçlü bir ilişki bulunuyor. Diğer yandan travma sonrasında yaşanan benlik saygısında düşüş ve umutsuzluğun depresyona sebep olduğu düşünülüyor. Çocukluk çağı travmalarının yetişkinlikte ilişkili bulunduğu diğer sorunlar ise travma sonrası stres bozukluğu, kaygı bozuklukları, yeme bozuklukları, somatizasyon bozukluğu, psikotik bozukluklar olarak sıralanabilir.


-Duygusal bağları, insanlarla ilişkiler kurmayı hayatlarımızın erken dönemlerinde öğrenmeye başlarız. Yaşamımızın ilk yıllarında, hayatta kalabilmek için ihtiyaç duyduğumuz, güvendiğimiz ve bağlandığımız kişiler bize zarar verdiğinde ya da bu kişilerin eksikliğini duyduğumuzda ilişki kurmak konusunda yanlış bir öğrenme sürecine maruz kalmış oluruz. Bu yüzden çocukluk çağında yaşadığımız travmalar, yetişkinlik döneminde ilişkilerimizi olumsuz yönde etkileyebiliyor.


BAĞLANMA STİLLERİ

Bağlanma Teorisi (Bowlby, 1969), çocukluk ve yetişkinlikteki yakın ilişkilerimizi anlamlandırmak amacıyla geliştirilen teoriler arasında belki de psikoloji biliminde en çok etki bırakan ve bilimsel kanıtlar açısından en zengin teori olarak görülüyor.


İlk zamanlarda çocuk-ebeveyn ilişkisini daha iyi anlayabilmek amacıyla ortaya atılmış olsa da artık yetişkinlerin ilişkilerini incelemekte de sıklıkla kullanılıyor. Bu teorinin temelinde insanların güven, huzur, sevgi gibi ihtiyaçlarını bir başkasından sağlama ihtiyacı yatıyor. Bağlanma teorisine göre, bu ihtiyaç çocuklukta ebeveynlere karşı hissedilirken ileri yaşlarda bu figürün yerini genellikle romantik partnerler alıyor.

-Teoriye göre, erken çocukluk döneminde ebeveynlerimizle yaşadığımız deneyimler, ileride yakın olduğumuz insanlara karşı beklentilerimizi de şekillendiriyor.

• Güvenli Bağlanma 

Bu bağlanma stiline sahip kişiler, diğer insanlarla güvene dayalı ve yakın ilişkiler kurmaya yatkındırlar. Sevmekten ve sevilmekten çekinmezler. Yakınlıktan kaçınmazlar ve sevdiği kişilere bağlı olma eğilimindedirler. 

• Kaygılı-Kaçıngan Bağlanma

Kaygılı-kaçıngan bağlanan kişiler bir yandan yakınlık kurmak isterken diğer yandan başkasına güvenmekten korktukları için samimi ilişkiler kurmakta güçlük çekiyorlar. Sevdiklerinin onları önemsemediğini ve umursamadığını hissedebilirler. 

• Kaçıngan Bağlanma 

Kaçıngan bağlanan kişiler, çevresindekilerle yakınlık kurmaktan korkarlar. Birileriyle yakın ilişkiler kurduklarında özgürlükleri elinden alınmış gibi hissedebilirler. İlişki kurduğu kişilere güvenmeyebilirler, onlarla derin duygularını paylaşmazlar. Duygusal olarak ulaşılamaz gibi görünürler. Sevdiklerinin de duygusal ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanabilirler. Önemli gördükleri kişilerden ilgi ve sevgi beklerler ancak aynı düzeyde sevgi ve ilgiyi karşı tarafa vermekten kaçınırlar. Sevgi ve ilgi ihtiyaçları olsa da özellikle romantik ilişkilerden uzak dururlar.

• Kaygılı Bağlanma

Kaygılı bağlanma eğiliminde olan kişiler sürekli terk edilme korkusu yaşarlar. Sevdiklerinin onları terk edip gideceklerini düşünürler. Romantik ilişkilerde partneriyle uzak kaldığında aldatılmaktan endişe duyarlar. İlişkilerini hayatlarının merkezine alırlar ve ilişkileri hakkında çok fazla düşünürler. 

 

BAĞLANMA DÜZLEMİ

-Bilişsel düzeyde, güvenli bağlanma türüne sahip kişiler diğer insanlara güvenme konusunda daha olumlu oluyorlar ve diğer insanların yakınlık beklentilerini karşılayabileceklerine inanıyorlar. Diğer bağlanma türlerinin bu konuda genel olarak olumsuz olduğu görülüyor. Kaygılı veya kaçıngan bağlanan kişiler, diğer insanlara güvenemeyeceklerini düşünüyorlar.

-Duygusal düzeyde, güvenli bağlanan kişiler her zaman arkalarını kollayacak ve ihtiyaç duyduklarında danışabilecek birileri olduğunun farkında oluyor ve sosyal ilişkilerinde kendilerini daha güvenli ve rahat hissediyor. Bu nedenle de hayatı normal temposunda yaşamak ve sosyalleşmek bu kişiler için daha kolay oluyor. Öte yandan, bağlanma kaygısı yüksek olan kişiler ilişkilerine dair daimi bir korku ve kaygı hissi taşıyor; diğer insanların onlara ihtiyaç anında destek vermeyeceği konusunda endişeleniyorlar. Bağlanma kaçınması yüksek olan insanlar ise kaçınma ve öfke gibi negatif duygular taşıyor. Bu kişiler diğer insanlarla olan ilişkilerini sınırlama ve diğer insanların yanındayken kendilerini rahatsız hissetme eğilimi gösteriyorlar.

-Davranışsal düzeye bakıldığında, güvenli bağlanan kişiler bir sorunları olduğunda genellikle yakınlarıyla sağlıklı iletişim kuruyor ve onlardan destek alıyorlar. Bağlanma kaygısı yüksek olanlar ise stres sinyalleri yayıyor ve bunların başkaları tarafından anlaşılmasını bekliyorlar. Ek olarak, sıklıkla ilgi talep etme ve öfke gösterme gibi davranışlar sergiliyorlar. Bağlanma kaçınması yüksek olan kişiler ise genellikle diğer kişilerden bir beklentiye girip talepte bulunmak yerine kendilerini geri çekiyorlar.

 

Yukarıda detaylarından bahsettiğimiz bağlanma stillerinden güvenli bağlanma dışındaki tüm bağlanma stilleri sağlıksızdır. Çocukluk travmalarının sebep olabileceği bu sağlıksız bağlanma stillerinin, yetişkinlik döneminde yaşadığımız tüm ilişkileri şekillendirebilecek kadar kuvvetli etkileri vardır. Bağlanma stillerinize göre ilişkiler kuruyor fakat bunu her gün bilinçli bir şekilde karar vererek yapmıyor olabilirsiniz. Kontrolünüz dışında gerçekleşiyor ve çocukluk travmalarınızdan kaynaklanıyor olabilir. Fakat bu, size çaresiz hissettirmemeli. Çünkü böyle devam etmek zorunda değil. Sizler de bu bağlanma stillerinden herhangi birine kendinizi yakın hissediyorsanız, iyileşmek için zamana ve sabırlı olmaya ihtiyacınızın olduğunu unutmamalısınız. Bir uzman yardımıyla üzerinde çalışabilir ve üstesinden gelebilirsiniz.

 

Sevgilerimle…

 


Yayınlanma: 17.04.2022 00:17

Son Güncelleme: 17.04.2022 00:17

İclal Havva KÖPRÜCÜ DUVAR
İclal Havva KÖPRÜCÜ DUVAR
Psikolog(*)(*)(*)(*)(*)
Uzmanlıklar: İlişki / Evlilik Problemleri, Obsesif Kompulsif Bozukluk, Travma ve İlişkili Bozukluklar
Merhaba, ben Psikolog İclal Havva K Devamını oku
Online Terapi
süre 45 dk
ücret 800
Yüz Yüze Terapi
süre 50 dk
ücret 1000
Bunları da sevebilirsiniz...

Unutmak bazen bir nimet bazen de lanetimiz. Eğer bir sınavda yada mülakatta isek unutmaktan öyle korkarız ki hatırlayamama korkusu ve beraberinde cezvede köpüren kahve gibi yükselen kaygı seviyesi , hatırlanması istenilen bilgiye odaklanmayı ve dolayısıyla o hatırlamaya iliştirdiğimiz pek çok hayali ve hedefi engeller.Fakat diğer yandan yaşadığımız travmatik anıları, ayrılıkları, kırgınlıkları, aldatılmaları, büyük acıları ya da öfkeden deliye döndüğümüz o olayı unutmak, yeni deneyimlere daha uyumlu tepkiler vermeyi, daha sağlıklı kararlar almayı sağlar. Yaşamın akışını yakalayabilmek, tekrar tat alabilmek çok büyük nimettir. Bunu farketmiş olacak ki “Her şeyi hatırlamak, bir tür deliliktir” der Freud.Peki nasıl çalışır bu unutmak?Bundan on sene öncesine kadar, araştırmacılar unutmanın, kullanılmayan bilgilerin ve anıların güneş ışığında kalan bir fotoğraf gibi zamanla solduğu, bozulduğu pasif bir süreç olduğunu düşünüyordu. Fakat daha sonra zihinsel süreçler üzerinde yakın zamanda yapılan çalışmalar istemediğimiz anıları da unutabileceğimizi gösterdi.Aktif unutma diye bir şey mümkün olabilir mi, bir şeyi önemsiz olduğu için değil de, hatırlamak istemediğimiz için unutmak diye bir şey?Teksas Üniversitesinde, hatırlama ve unutma sırasında beyin aktivitesini izlemek için fMRI (fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme) kullanarak bir çalışma yürütüldü ve Psikoloji ve Sinirbilim alanında yardımcı doçent Jarrod Lewis-Peacock, bilinçli ve aktif olarak bir şeyleri unutabilme yeteneğine sahip olduğumuzu, anıları silmenin pasif bir süreç olmadığını söyledi. Yine aynı ekipten psikolog Tracy Wang bilinçli olarak unutmanın, unutmak istediğimiz olaya tam bir odaklanma ile mümkün olduğunu söyledi. Bu çalışmada yapılan şaşırtıcı gözleme göre beyin bir olayı gerçekten unutmaya niyetlendiği anda hafızanın hareketliliği ciddi şekilde artıyor ve bu aktivasyon en üst düzeye geldiğinde aklımızdan çıkarmak istediğimiz anılar hızlı bir şekilde unutuluyor. Fakat beynin bunu nasıl yaptığı halâ bilinmiyor.Bu çalışma, unutmanın, dikkati istenmeyen deneyimlerden uzaklaştırarak veya hafızanın geri çağrılmasını bastırarak değil de unutmak istediğimiz o yapışkan anıları bütünüyle ele alıp dikkatimizi yoğunlaştırarak mümkün olabileceğini anlatıyor. Bu bana, çok sevdiğim bir yazar olan Elif Şafak’ın 2012’deki TED konuşmasında bahsettiği “çemberin gücü”nü anımsattı. Yazar orada anneannesinin, istenmeyen bir sivilcenin yada cilt lekesinin etrafına bir daire çizip problemli bölgeye odaklanınca kısa sürede o lekelerin yok olup gittiğinden bahsediyordu. Yöntemleri çok benzer. Eğer hayatınızda bir şeyi yok etmek, istiyorsanız, bir yara izini yada size kötü hissettiren bir olayı, yapmanız gereken onu bir çember ile çevreleyip, odaklanıp, tetikleyicilerini ortadan kaldırmak ve kurutmak. Çemberin gücünün aktif unutma ile daha net bir bağlantısını kuracak olursam; silmek istediğin anıyı bir çember içine al, üzerine derinlemesine düşün, onu besleyen kanalları keşfet ve tıka, o konuyla ilgili dile getirdiğin anılara dikkat et ki kendi dilin sana çelme takmasın ve unutuyorum derken daha da canlandırma, bu hafızayı kötüye kullanmak olur. Bilinçli ve aktif yürüttüğün tüm bu süreç sonucunda hatırlamak istemediğin o anı çizdiğin o çemberin içinde kuruyup gidecek.Kulağa mucizevi geliyor. Aktif unutma konusundaki araştırmalar çoğaldıkça ve biz beynin daha nelere muktedir olabileceğini öğrendikçe yaşanılan karmaşık deneyimlerin içinden daha az tahribatla çıkabileceğiz ve belki de birçok hastalığın tedavisi için inanılmaz atılımlar gerçekleştirilecek.Psikolog & Aile Danışmanı Ayşenur Akman. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yazıyı Oku

Uzman: Ayşenur AKMAN

Yayınlanma: 17.11.2021

travma-sonrasi-stres-bozuklugu

TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞUKişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik oluşturan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilere ruhsal travma denir.Ruhsal açıdan travmatik bir olaya maruz kalan kişide aşağıda belirten belirtilerin bir aydan daha uzun sürmesi ve işlevsellikte bozulmaya neden olması halinde Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısı konulur.-DSM-5’te TSSB belirtileri 4 grupta toplanmıştır:İstem dışı travmatik olayın yeniden deneyimlenmesi :•Yaşanan olaya ilişkin tekrarlayıcı anılar ve kabuslar.* •Disosiyatif tepkiler (Flashback). Çocuklarda oynanan oyunlarda travmanın yeniden canlandırılması.*•Travmatik olayı çağrıştıran uyaranlarla karşılaşınca ruhsal sıkıntı yaşama.*(savaş alanını çağrıştıran helikopter sesi)Olayla İlgili Uyaranlardan Kaçınma:•Olay(lar)ı simgeleyen içsel uyaranlardan (düşünce, duygu, anı vb.) kaçınma.•Olay(lar)ı simgeleyen dışsal uyaranlardan (insanlar, yerler, nesneler vb.) kaçınma.[Bir gece canlı canlı toprağa gömülen bir Türk depremzede kapalı mekanlarda uyumaktan kaçınmıştır (McNally,2003).]Duygudurum ve Bilişsel Değişimler:•Travmatik olayın belirli bir yönünü hatırlayamama.•Abartılı ve tekrarlayıcı olumsuz inançlar.•Olaylar için kendini veya başkalarını suçlama.•Olumsuz duygudurum•Önemli aktivitelere duyulan ilgide veya katılımda azalma.•Başkalarından kopma ya da yabancılaşma (7 yaş altı, sosyal içe çekilme).•Sürekli biçimde olumlu duygular yaşayamama.Artmış Uyarılmışlık ve Tepkisellik:•Saldırganlık, öfke patlamaları, kızgınlık.*•Sakınmaksızın davranma veya kendine zarar verici davranışlarda bulunma.•Her an tetikte olma.•Abartılı irkilme tepkisi gösterme.•Konsantrasyon bozukluğu.•Uyku bozukluğu.TSSB geliştiği zaman belirtiler kronik olabilmektedir. TSSB tanısı alan insanlarla yapılan bir çalışmanın ardından birkaç yıl sonra tekrar görüşüldüğünde hastaların yarısında tanı kriterlerini taşıyan belirtilerin hâlâ sürdüğü gözlenmiştir (Perkonigg, 2005).-Tanı için bu belirtilerin 1 aydan fazla sürmesi gerekmektedir.Belirtiler 3 aydan az sürüyorsa Akut TSSB,3 aydan fazla sürüyorsa Kronik TSSB,Belirtiler olaydan en az 6 ay sonra başlıyorsa Geç Başlangıçlı denir. Belirtiler 1 aydan kısa sürüyorsa Akut Stres Bozukluğu adını alır. EPİDEMİYOLOJİEpidemiyoloji, stresin yoğunluğuna göre değişir.Genel yetişkin nüfustaki yaygınlığı % 1-%12 arasında değişir.TSSB belirtileri tecavüz kurbanlarının % 94’ünde, savaş gazilerinin % 40’ında bulunmaktadır. (?)Kadınlar erkeklerden iki kat daha fazla oranda TSSB geliştirme olasılığına sahiptir (Breslau ve ark., 1999).Tekrar yaşama ile ilgili belirtiler başlangıçta ön plandayken, daha sonra kaçınma belirtileri belirginleşebilir.TSSB, daha çok genç erişkin, bekar, boşanmış, dul, ekonomik yönden zayıf ya da sosyal yönden izole kişilerde görülmektedir. Risk altındaki kişilerde (savaş, çatışma, cinayet ya da doğal afet yaşama gibi) oran %58’e kadar çıkabilmektedir.İnsanların neden olduğu travmaların, doğal felaketlerden daha fazla TSSB oluşturduğu bilinmektedir. Savaşı yaşamış kişilerde; %17-45İşkence görmüş gruplarda; %23-54Tecavüz kurbanlarında; %25-50Doğal afet popülasyonunda: %3-59Savaşın şiddetine maruz kalmış sivil halkta TSSB oranı askerlere oranla çok daha yüksek ØBosna’da, savaştan sonra yapılan bir araştırmada, sivil halk arasında TSSB oranı %60’tan yüksek bulunmuşØVietnam savaşı sonrasında askerler arasında yapılan araştırmada; farklı travmalara maruz kalan erkeklerin %15.2’sinin, kadınların ise %8.5’inin TSSB tanı ölçütlerini karşıladığı belirlenmişØAraştırma sonuçları savaşa katılmış 3.140.000 erkek askerin yaklaşık 479.000’inin araştırmanın yapıldığı dönemde TSSB tanısı aldığını gösteriyorØFalkland Savaşı’nda görev alan bir grup İngiliz askeriyle savaştan 5 yıl sonra yapılan görüşmede, araştırmaya katılan askerlerin %22’sinde TSSB saptanmışØFarklı savaşlarda benzer sonuçlar…Vakalarda, TSSB’nin yanı sıra diğer birçok rahatsızlık eştanı olarak görülebilmektedir. Araştırmacılar, temsil edici bir toplum örneklemi ile yapılan bir çalışmada, katılımcılarla 3 yaşından 26 yaşına kadar düzenli aralıklarla tanıya yönelik değerlendirme görüşmeleri yapmışlardır. 26 yaşına kadar TSSB tanısı alan insanların hemen hemen %93'ünün 21 yaşına kadar bir başka psikolojik rahatsızlık tanısı daha aldığı görülmüştür. En yaygın olarak görülen rahatsızlıklar arasında kaygı bozuklukları, majör depresif bozukluk, madde kullanımı ve davranım bozukluğu yer almaktadır (Koenen, Moffitt, Poulton ve ark.,2007).ØTSSB’de yaşam boyu komorbid psikiyatrik bozukluk gelişme riski %70 civarındadır (Breslau ve ark. 1997). ETİYOLOJİTSSB’nin etiyolojisinde birden fazla etmenin yer aldığı düşünülmektedir. Stresör, temel ortaya çıkarıcı etken olmakla birlikte, aynı travmatik olayı yaşayan herkeste TSSB ortaya çıkmamaktadır. Stres kaynağının hasta için öznel anlamının önemi üzerinde giderek birleşilmektedir. Çeşitli etnik-kültürel, psikolojik, biyolojik, ailesel ve sosyal etkenlerin bozukluğun patogenezinde yeri vardır.Ø15 yaşından önce psikolojik travma yaşamış olma, sosyal desteğin yetersiz olması psikiyatrik hastalığa yatkınlık özellikle anksiyete bozukluğu ve major depresyon gibi hastalıklar geçirmiş olma, 10 yaşına gelmeden aileden ayrılmış olma, yatkınlığı gösteren faktörler olarak düşünülmektedir (Özgen ve Aydın, 1999).TEDAVİTravma sonrası stres bozukluğu tedavisinde ilaçla tedavinin etkisini inceleyen seçkisiz atamalı ve kontrollü uygulamaların yer aldığı bazı çalışmaların varlığı bilinmektedir (Stein, Ipser ve Seedat, 2000). seçici seretonin geri alım inhibitörü (SSRI) adı verilen bir grup antidepresanın, travma sonrası stres bozukluğunun tedavisinde de etkili olduğu gösterilmiştir ancak ilaçla tedavi sonlandığında nüksetmenin oldukça yaygın olduğu bilinmektedir. Bundan dolayı ilaç tedavisiyle birlikte travma alanında çalışan bir uzmandan terapi desteği almak çok çok önemlidir.SONUÇTravmanın şiddeti bir kişinin TSSB geliştirip geliştirmeyeceğini belirlemektedir.TSSB, travmayla karşılaşınca ya da sonraki birkaç yıl içinde başlamakta, bundan sonraki birkaç yılda semptomlar artmakta ve plato çizerek sürmektedir. Belirtiler zamanla dalgalanmalar gösterebilmekte, stresli dönemlerde yoğunlaşabilmektedir.Hastaların yaklaşık %30’u tam olarak düzelme gösterirken, %60’ının belirtileri hafif – orta derecede sürmekte, %10’unun belirtileri ise değişmeden kalmakta ya da daha da kötüleşmektedir. Tedaviden yararlananlarda, yıllar sonra yine ciddi bir stresörle karşılaşma durumunda belirtilerin yeniden ortaya çıkması sık karşılaşılan bir durumdur. Travma süresi uzadıkça TSSB’nin ortaya çıkma ve kronikleşme potansiyeli de artmaktadır.**İyi sosyal desteğe sahip bireyler, hastalığa ve özellikle ağır formlarını yaşamaya daha az eğilimlidirler. Yazıyı Oku

Uzman: İclal Havva KÖPRÜCÜ DUVAR

Yayınlanma: 09.04.2022

travma-nedir-travmanin-belirtileri-nelerdir

TRAVMA VE TÜM BELİRTİLERİTravma Nedir?Kişinin başa çıkmakta zorlandığı, Bütünlüğünü tehdit edici olarak hissettiği, Ölüm düşüncesinin zihninde dolaştığı,Normal yaşam deneyimlerinin dışındaki olaylara travma denir.*Freud “travma”yı normal zamanlarda egoyu içsel ve dışsal uyaranların akınından koruyan, koruyucu kalkanında bir yırtılma, delinme olarak ifade etmektedir.Ruhsal Travma;Kişi, gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisinin veya başkalarının fiziksel bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir. (DSM IV) ØKişinin tepkileri arasında aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme görülür.(Not: Çocuklar bunların yerine dağınık (dezorganize) ya da ajite davranışlarla tepkilerini dışa vurabilirler.) Travmatik OlayDoğrudan yaşanılan ya da doğrudan tanıklık edilen ya da aile bireyi ya da yakın arkadaşın başına gelen ya da mesleki olarak deneyimlenen gerçek göz korkutucu bir biçimde ölümle ya da ağır yaralanmayla karşı karşıya gelmiş ya da cinsel saldırıya uğramış olma (DSM-5)ØTravma göreceli bir şeydir; bir durumun özellikleri (tehdit edicilik) ile kişinin özellikleri (kişisel başa çıkma mekanizmaları) arasındaki bir ilişkidir. Tehlikenin doğası, bireyin başa çıkma yeteneğinden daha ağır basarsa “tutarsızlık deneyimi” ortaya çıkar ve bu yüzden de çok çarpıcı bir duruma dönüşür. Bu nedenle herhangi bir kişi bir durum yalnızca stresli ve zor olarak yaşarken bir başkası için aynı durumun travmatize edici olması anlaşılır bir şeydir (Ruppert, 2011). Bir başka deyişle travmayı oluşturan şey yaşanan olaydan öte o olayı yorumlama biçimimizle ilgilidir.Yaş, deneyim, cinsiyet, farkındalık veya önceden travma deneyimine sahip olma durumlarının herhangi biri yaşanan olayın travmatize edici olup olmamasını belirleyebilir.Travma temel olarak duygularımız düzeyinde etkin olur. Travmatik durum duyguları karmakarışık yapar ve zarar verebilecek olağanüstü bir duyarlılık oluşturur. Travmatik Olay SınıflamasıDoğal olaylar ( deprem, sel, yangın )İnsan elinden kasıtlı olarak çıkan olaylar ( savaş, şiddet, taciz )Kazalar (iş ve trafik vb.)Travma Yaşantılarının Ortak Özellikleri Kontrolün devre dışı kalmasıİnsan kavrayışının dışında olmasıAni ve beklenmedik olaylar olmasıO anda yaşanan olaydan kaçısın olmamasıKişiyi kendi yaralanabilirliğiyle yüzleştiriyor olmasıKişiyi yoğun korku, dehşet, çaresizlik içinde bırakmasıKendimize / yakınlarımıza / sevdiklerimize karşı gerçek tehdit algısıTravma Sonrasında Görülen Duygusal BelirtilerŞokKorku ve kaygıÜzüntüKendini SuçlamaÖfke ve HuzursuzlukÇaresizlikDisosiyasyonSaldırganlıkDonuklukÜmitsizlikTravma Sonrasında Görülen Bilişsel BelirtilerKarar almada güçlük çekmeZaman kavramını algılamada değişiklikTravmatik durumlara karşı aşırı bir duyarlılık haliGerçek dışı imgelenmelerKarşılaştığı travmaya inanamamaDikkat dağınıklığıHafıza bozukluğuİntihar DüşünceleriFlashbeckler yaşama (Olayla ilgili görüntüler ve olayı tekrar tekrar yaşama )Beden algısındaki değişikliklerTravma Sonrasında Görülen Fiziksel BelirtilerYorgunlukBitkinlikUykusuzluk ve uyku sorunlarıBedensel yakınmalarAşırı uyarılmaİştah Bozuklukları (artma ve azalma)Baş ağrısıGürültüye karşı hassasiyetKalp sıkışmasıNefes darlığıMide yanması mide bulanmasıTravma Sonrasında Görülen Sosyal ve Davranışsal BelirtilerSürekli aynı şeyle uğraşmaÜrkeklikAlkol ve madde kullanımıKendiyle ilgilenmeme, içe kapanmaYeme ve uyku bozukluğuOlayı hatırlayabilecek yerlerden durumlardan kaçınmaKonuşmamaHiçbir şey olmamış gibi davranma*Travmatik yaşantı sonucunda temel inançlarımızda (güven, değer, sevgi, önem) bazı sarsılmalar meydana gelir:Güvende değilim ve bir daha asla güvende olmayacağım.Kendi evim ve başka hiçbir yer benim için güvenli bir yer değil.Benim dünyamda da hiçbir şeyi önceden kestirmek mümkün değil.Tehlikelerden korunabilmem mümkün değil.Terk edileceğim.Yalnız kalamam. Önemsizim.Benim yüzümden oldu. Bu bir yıkım ve o da bana verilmiş bir ceza.Tekrardan aynı şeyi yaşayacağım ve elimden hiçbir şey gelmeyecek.Temel inançlarımızdaki bu ve benzeri sarsılmaları onarmazsak yerini psikopatolojik bir rahatsızlığa bırakabilir.(Travmalardan sonra en çok görülen iki hastalık depresyon ve travma sonrası stres bozukluğudur. İlerleyen süreçte bu iki hastalığı da ele alacağız.)Travmanın Israrcı YapısıTravmayı anlamaktan “zaman her şeyin ilacıdır” sözünün geçerli olmadığını bilmek çok önemlidir. Genelde endişe ve stres yaratan durumlarda huzur ve sessizlik zamanları büyük yarar sağlar, vücudun, ruhun ve maneviyatın sağlığını yeniden kazanmasını beraberinde getirir. Ama travma için genelde tersi geçerlidir. Ruhsal dengeyi sürdürme mücadelesi süregider. Travmayı bilinçli farkındalığın uzağına itebilmek için yapılan bölüme ve bölüp ayırma (splitting and splitting-off) süreci ruhsal güç ve enerjiyi sürekli tüketerek kaynakları bitirir. İçsel ruhsal yapı ve onun uyumu ve esnekliği zaman geçtikçe ciddi bir biçimde kaybedilebilir.Travma yaşamış kişi için dışarıdan bakıldığında durum zamanla normale dönmüş gibi görünse de içsel olarak travmanın üstesinden gelme süreci sanıldığı kadar kolay gerçekleşmeyebilir. Hatta zamanla iyileşmek yerine kötüleştiği bile söylenebilir. Kişinin kendi incinebilirliği ile yüzleşmesi ve bunu kabul etmesi zor bir süreçtir. Hasar görmüş kişiliği kontrol altında tutmak ve tüm ruhsal sistemi yeterince sabit halde tutabilmek için gitgide artan miktarda enerjiye ihtiyaç duyulur. Bu ise zamanla kişiye büyük bir yorgunluk bırakır.İnsan doğası travmadan kurtulmak için acil durum stratejileri sağlasa da travmanın ilişkisel ruhsal düzeyde tamamen alt edilebilmesi doğal yolla kendi kendine iyileşme kapsamında gerçekleşmez. Travmayı yenmek çok katmanlı bir süreçtir.Kötü yaşantıların üstesinden gelmek için tek başınıza savaşmak zorunda değilsiniz. Profesyonel destek almak işleri çok kolaylaştıracaktır.Kendinizde veya yakınlarınızda travmatik yaşantılar sonucunda ruhsal sorunlar gözlüyor iseniz, psikoterapi hizmetine başvurmaktan çekinmeyin.Sevgilerimle… Yazıyı Oku

Uzman: İclal Havva KÖPRÜCÜ DUVAR

Yayınlanma: 27.03.2022