İclal Havva KÖPRÜCÜ DUVAR - Blog Yazıları

Çocukluk çağındaki deneyimlerimiz ileri yaşlarımızdakine nazaran benliğimizde daha büyük bir etkiye sahiptir. Çocukluk dönemindeki deneyimler, her zaman bir anı olarak tüm görselliği ya da yarattığı duyusal etkilerle hatırlanamasa bile karakterimiz, dünya görüşümüz ve ilişkilerimiz üzerinde etkilidir. Çocukluk çağında olumlu pek çok deneyim gibi olumsuz deneyimler de yaşanabilmektedir. 18 yaşından önce deneyimlenen olumsuz bazı durumlar çocukluk çağı travmaları olarak adlandırılmaktadır.Çocukluk travması, çocukken maruz kalmış olabileceğiniz üzücü deneyimlerin tamamıdır. Bu üzücü olaylar fiziksel, cinsel veya duygusal istismarlar veya fiziksel ya da duygusal ihmal olabilir. Sevilen bir kişinin kaybı, terk edilme, dehşete düşmenize sebep olabilecek herhangi bir yaşam olayı (kazalar, afetler, tartışmalar vb.), fiziksel şiddet gibi travmatik olaylar gelişim çağında yaşandığında yetişkinlik döneminde de hayatın neredeyse her alanında etkilerini yaşamak mümkündür.Çocukluk döneminde çocuk, bakım vereni tarafından yeterince ilgi, şefkat, sevgi, destek görürse; fiziksel ihtiyaçları iyi bir şekilde karşılanırsa yetişkinlik döneminde travmayla ilgili belirtiler yaşama ihtimali de azalıyor. Öte yandan; olumsuz yaşam olayları, bakım veren kişinin ilgisiz olması, gelişme döneminde çocuğa yeterli desteğin verilmemesi, ihtiyaçlarının karşılanmaması çocuğun travma yaşamasına sebep olabiliyor.Travmatik olaya birden çok defa maruz kalan çocuklar yetişkinlikte psikiyatrik rahatsızlıklara yakalanmak konusunda, bir defa maruz kalanlara göre daha yüksek bir orana sahip oluyorlar. Ayrıca araştırmalara göre bazı travma türleri ile ruhsal sorunlar arasında bağlantılar bulunuyor. Örneğin, cinsel ve fiziksel istismara maruz kalma ile borderline kişilik bozukluğu arasında güçlü bir ilişki bulunuyor. Diğer yandan travma sonrasında yaşanan benlik saygısında düşüş ve umutsuzluğun depresyona sebep olduğu düşünülüyor. Çocukluk çağı travmalarının yetişkinlikte ilişkili bulunduğu diğer sorunlar ise travma sonrası stres bozukluğu, kaygı bozuklukları, yeme bozuklukları, somatizasyon bozukluğu, psikotik bozukluklar olarak sıralanabilir.-Duygusal bağları, insanlarla ilişkiler kurmayı hayatlarımızın erken dönemlerinde öğrenmeye başlarız. Yaşamımızın ilk yıllarında, hayatta kalabilmek için ihtiyaç duyduğumuz, güvendiğimiz ve bağlandığımız kişiler bize zarar verdiğinde ya da bu kişilerin eksikliğini duyduğumuzda ilişki kurmak konusunda yanlış bir öğrenme sürecine maruz kalmış oluruz. Bu yüzden çocukluk çağında yaşadığımız travmalar, yetişkinlik döneminde ilişkilerimizi olumsuz yönde etkileyebiliyor.BAĞLANMA STİLLERİBağlanma Teorisi (Bowlby, 1969), çocukluk ve yetişkinlikteki yakın ilişkilerimizi anlamlandırmak amacıyla geliştirilen teoriler arasında belki de psikoloji biliminde en çok etki bırakan ve bilimsel kanıtlar açısından en zengin teori olarak görülüyor.İlk zamanlarda çocuk-ebeveyn ilişkisini daha iyi anlayabilmek amacıyla ortaya atılmış olsa da artık yetişkinlerin ilişkilerini incelemekte de sıklıkla kullanılıyor. Bu teorinin temelinde insanlarıngüven, huzur, sevgi gibi ihtiyaçlarını bir başkasından sağlama ihtiyacı yatıyor. Bağlanma teorisine göre, bu ihtiyaç çocuklukta ebeveynlere karşı hissedilirken ileri yaşlarda bu figürün yerini genellikle romantik partnerler alıyor.-Teoriye göre, erken çocukluk döneminde ebeveynlerimizle yaşadığımız deneyimler, ileride yakın olduğumuz insanlara karşı beklentilerimizi de şekillendiriyor.• Güvenli BağlanmaBu bağlanma stiline sahip kişiler, diğer insanlarla güvene dayalı ve yakın ilişkiler kurmaya yatkındırlar. Sevmekten ve sevilmekten çekinmezler. Yakınlıktan kaçınmazlar ve sevdiği kişilere bağlı olma eğilimindedirler.• Kaygılı-Kaçıngan BağlanmaKaygılı-kaçıngan bağlanan kişiler bir yandan yakınlık kurmak isterken diğer yandan başkasına güvenmekten korktukları için samimi ilişkiler kurmakta güçlük çekiyorlar. Sevdiklerinin onları önemsemediğini ve umursamadığını hissedebilirler.• Kaçıngan BağlanmaKaçıngan bağlanan kişiler, çevresindekilerle yakınlık kurmaktan korkarlar. Birileriyle yakın ilişkiler kurduklarında özgürlükleri elinden alınmış gibi hissedebilirler. İlişki kurduğu kişilere güvenmeyebilirler, onlarla derin duygularını paylaşmazlar. Duygusal olarak ulaşılamaz gibi görünürler. Sevdiklerinin de duygusal ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanabilirler. Önemli gördükleri kişilerden ilgi ve sevgi beklerler ancak aynı düzeyde sevgi ve ilgiyi karşı tarafa vermekten kaçınırlar. Sevgi ve ilgi ihtiyaçları olsa da özellikle romantik ilişkilerden uzak dururlar.• Kaygılı BağlanmaKaygılı bağlanma eğiliminde olan kişiler sürekli terk edilme korkusu yaşarlar. Sevdiklerinin onları terk edip gideceklerini düşünürler. Romantik ilişkilerde partneriyle uzak kaldığında aldatılmaktan endişe duyarlar. İlişkilerini hayatlarının merkezine alırlar ve ilişkileri hakkında çok fazla düşünürler.BAĞLANMA DÜZLEMİ-Bilişsel düzeyde, güvenli bağlanma türüne sahip kişiler diğer insanlara güvenme konusunda daha olumlu oluyorlar ve diğer insanların yakınlık beklentilerini karşılayabileceklerine inanıyorlar. Diğer bağlanma türlerinin bu konuda genel olarak olumsuz olduğu görülüyor. Kaygılı veya kaçıngan bağlanan kişiler, diğer insanlara güvenemeyeceklerini düşünüyorlar.-Duygusal düzeyde, güvenli bağlanan kişiler her zaman arkalarını kollayacak ve ihtiyaç duyduklarında danışabilecek birileri olduğunun farkında oluyor ve sosyal ilişkilerinde kendilerini daha güvenli ve rahat hissediyor. Bu nedenle de hayatı normal temposunda yaşamak ve sosyalleşmek bu kişiler için daha kolay oluyor. Öte yandan, bağlanma kaygısı yüksek olan kişiler ilişkilerine dair daimi bir korku ve kaygı hissi taşıyor; diğer insanların onlara ihtiyaç anında destek vermeyeceği konusunda endişeleniyorlar. Bağlanma kaçınması yüksek olan insanlar ise kaçınma ve öfke gibi negatif duygular taşıyor. Bu kişiler diğer insanlarla olan ilişkilerini sınırlama ve diğer insanların yanındayken kendilerini rahatsız hissetme eğilimi gösteriyorlar.-Davranışsal düzeye bakıldığında, güvenli bağlanan kişiler bir sorunları olduğunda genellikle yakınlarıylasağlıklı iletişimkuruyor ve onlardan destek alıyorlar. Bağlanma kaygısı yüksek olanlar isestressinyalleri yayıyor ve bunların başkaları tarafından anlaşılmasını bekliyorlar. Ek olarak, sıklıkla ilgi talep etme veöfkegösterme gibi davranışlar sergiliyorlar. Bağlanma kaçınması yüksek olan kişiler ise genellikle diğer kişilerden bir beklentiye girip talepte bulunmak yerine kendilerini geri çekiyorlar.Yukarıda detaylarından bahsettiğimiz bağlanma stillerinden güvenli bağlanma dışındaki tüm bağlanma stilleri sağlıksızdır. Çocukluk travmalarının sebep olabileceği bu sağlıksız bağlanma stillerinin, yetişkinlik döneminde yaşadığımız tüm ilişkileri şekillendirebilecek kadar kuvvetli etkileri vardır. Bağlanma stillerinize göre ilişkiler kuruyor fakat bunu her gün bilinçli bir şekilde karar vererek yapmıyor olabilirsiniz. Kontrolünüz dışında gerçekleşiyor ve çocukluk travmalarınızdan kaynaklanıyor olabilir. Fakat bu, size çaresiz hissettirmemeli. Çünkü böyle devam etmek zorunda değil. Sizler de bu bağlanma stillerinden herhangi birine kendinizi yakın hissediyorsanız, iyileşmek için zamana ve sabırlı olmaya ihtiyacınızın olduğunu unutmamalısınız. Bir uzman yardımıyla üzerinde çalışabilir ve üstesinden gelebilirsiniz.Sevgilerimle…Devamını oku

Yayınlanma: 17.04.2022 00:17

Son Güncelleme: 17.04.2022 00:17

TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞUKişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik oluşturan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkilere ruhsal travma denir.Ruhsal açıdan travmatik bir olaya maruz kalan kişide aşağıda belirten belirtilerin bir aydan daha uzun sürmesi ve işlevsellikte bozulmaya neden olması halinde Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısı konulur.-DSM-5’te TSSB belirtileri 4 grupta toplanmıştır:İstem dışı travmatik olayın yeniden deneyimlenmesi :•Yaşanan olaya ilişkin tekrarlayıcı anılar ve kabuslar.* •Disosiyatif tepkiler (Flashback). Çocuklarda oynanan oyunlarda travmanın yeniden canlandırılması.*•Travmatik olayı çağrıştıran uyaranlarla karşılaşınca ruhsal sıkıntı yaşama.*(savaş alanını çağrıştıran helikopter sesi)Olayla İlgili Uyaranlardan Kaçınma:•Olay(lar)ı simgeleyen içsel uyaranlardan (düşünce, duygu, anı vb.) kaçınma.•Olay(lar)ı simgeleyen dışsal uyaranlardan (insanlar, yerler, nesneler vb.) kaçınma.[Bir gece canlı canlı toprağa gömülen bir Türk depremzede kapalı mekanlarda uyumaktan kaçınmıştır (McNally,2003).]Duygudurum ve Bilişsel Değişimler:•Travmatik olayın belirli bir yönünü hatırlayamama.•Abartılı ve tekrarlayıcı olumsuz inançlar.•Olaylar için kendini veya başkalarını suçlama.•Olumsuz duygudurum•Önemli aktivitelere duyulan ilgide veya katılımda azalma.•Başkalarından kopma ya da yabancılaşma (7 yaş altı, sosyal içe çekilme).•Sürekli biçimde olumlu duygular yaşayamama.Artmış Uyarılmışlık ve Tepkisellik:•Saldırganlık, öfke patlamaları, kızgınlık.*•Sakınmaksızın davranma veya kendine zarar verici davranışlarda bulunma.•Her an tetikte olma.•Abartılı irkilme tepkisi gösterme.•Konsantrasyon bozukluğu.•Uyku bozukluğu.TSSB geliştiği zaman belirtiler kronik olabilmektedir. TSSB tanısı alan insanlarla yapılan bir çalışmanın ardından birkaç yıl sonra tekrar görüşüldüğünde hastaların yarısında tanı kriterlerini taşıyan belirtilerin hâlâ sürdüğü gözlenmiştir (Perkonigg, 2005).-Tanı için bu belirtilerin 1 aydan fazla sürmesi gerekmektedir.Belirtiler 3 aydan az sürüyorsa Akut TSSB,3 aydan fazla sürüyorsa Kronik TSSB,Belirtiler olaydan en az 6 ay sonra başlıyorsa Geç Başlangıçlı denir. Belirtiler 1 aydan kısa sürüyorsa Akut Stres Bozukluğu adını alır. EPİDEMİYOLOJİEpidemiyoloji, stresin yoğunluğuna göre değişir.Genel yetişkin nüfustaki yaygınlığı % 1-%12 arasında değişir.TSSB belirtileri tecavüz kurbanlarının % 94’ünde, savaş gazilerinin % 40’ında bulunmaktadır. (?)Kadınlar erkeklerden iki kat daha fazla oranda TSSB geliştirme olasılığına sahiptir (Breslau ve ark., 1999).Tekrar yaşama ile ilgili belirtiler başlangıçta ön plandayken, daha sonra kaçınma belirtileri belirginleşebilir.TSSB, daha çok genç erişkin, bekar, boşanmış, dul, ekonomik yönden zayıf ya da sosyal yönden izole kişilerde görülmektedir. Risk altındaki kişilerde (savaş, çatışma, cinayet ya da doğal afet yaşama gibi) oran %58’e kadar çıkabilmektedir.İnsanların neden olduğu travmaların, doğal felaketlerden daha fazla TSSB oluşturduğu bilinmektedir. Savaşı yaşamış kişilerde; %17-45İşkence görmüş gruplarda; %23-54Tecavüz kurbanlarında; %25-50Doğal afet popülasyonunda: %3-59Savaşın şiddetine maruz kalmış sivil halkta TSSB oranı askerlere oranla çok daha yüksek ØBosna’da, savaştan sonra yapılan bir araştırmada, sivil halk arasında TSSB oranı %60’tan yüksek bulunmuşØVietnam savaşı sonrasında askerler arasında yapılan araştırmada; farklı travmalara maruz kalan erkeklerin %15.2’sinin, kadınların ise %8.5’inin TSSB tanı ölçütlerini karşıladığı belirlenmişØAraştırma sonuçları savaşa katılmış 3.140.000 erkek askerin yaklaşık 479.000’inin araştırmanın yapıldığı dönemde TSSB tanısı aldığını gösteriyorØFalkland Savaşı’nda görev alan bir grup İngiliz askeriyle savaştan 5 yıl sonra yapılan görüşmede, araştırmaya katılan askerlerin %22’sinde TSSB saptanmışØFarklı savaşlarda benzer sonuçlar…Vakalarda, TSSB’nin yanı sıra diğer birçok rahatsızlık eştanı olarak görülebilmektedir. Araştırmacılar, temsil edici bir toplum örneklemi ile yapılan bir çalışmada, katılımcılarla 3 yaşından 26 yaşına kadar düzenli aralıklarla tanıya yönelik değerlendirme görüşmeleri yapmışlardır. 26 yaşına kadar TSSB tanısı alan insanların hemen hemen %93'ünün 21 yaşına kadar bir başka psikolojik rahatsızlık tanısı daha aldığı görülmüştür. En yaygın olarak görülen rahatsızlıklar arasında kaygı bozuklukları, majör depresif bozukluk, madde kullanımı ve davranım bozukluğu yer almaktadır (Koenen, Moffitt, Poulton ve ark.,2007).ØTSSB’de yaşam boyu komorbid psikiyatrik bozukluk gelişme riski %70 civarındadır (Breslau ve ark. 1997). ETİYOLOJİTSSB’nin etiyolojisinde birden fazla etmenin yer aldığı düşünülmektedir. Stresör, temel ortaya çıkarıcı etken olmakla birlikte, aynı travmatik olayı yaşayan herkeste TSSB ortaya çıkmamaktadır. Stres kaynağının hasta için öznel anlamının önemi üzerinde giderek birleşilmektedir. Çeşitli etnik-kültürel, psikolojik, biyolojik, ailesel ve sosyal etkenlerin bozukluğun patogenezinde yeri vardır.Ø15 yaşından önce psikolojik travma yaşamış olma, sosyal desteğin yetersiz olması psikiyatrik hastalığa yatkınlık özellikle anksiyete bozukluğu ve major depresyon gibi hastalıklar geçirmiş olma, 10 yaşına gelmeden aileden ayrılmış olma, yatkınlığı gösteren faktörler olarak düşünülmektedir (Özgen ve Aydın, 1999).TEDAVİTravma sonrası stres bozukluğu tedavisinde ilaçla tedavinin etkisini inceleyen seçkisiz atamalı ve kontrollü uygulamaların yer aldığı bazı çalışmaların varlığı bilinmektedir (Stein, Ipser ve Seedat, 2000). seçici seretonin geri alım inhibitörü (SSRI) adı verilen bir grup antidepresanın, travma sonrası stres bozukluğunun tedavisinde de etkili olduğu gösterilmiştir ancak ilaçla tedavi sonlandığında nüksetmenin oldukça yaygın olduğu bilinmektedir. Bundan dolayı ilaç tedavisiyle birlikte travma alanında çalışan bir uzmandan terapi desteği almak çok çok önemlidir.SONUÇTravmanın şiddeti bir kişinin TSSB geliştirip geliştirmeyeceğini belirlemektedir.TSSB, travmayla karşılaşınca ya da sonraki birkaç yıl içinde başlamakta, bundan sonraki birkaç yılda semptomlar artmakta ve plato çizerek sürmektedir. Belirtiler zamanla dalgalanmalar gösterebilmekte, stresli dönemlerde yoğunlaşabilmektedir.Hastaların yaklaşık %30’u tam olarak düzelme gösterirken, %60’ının belirtileri hafif – orta derecede sürmekte, %10’unun belirtileri ise değişmeden kalmakta ya da daha da kötüleşmektedir. Tedaviden yararlananlarda, yıllar sonra yine ciddi bir stresörle karşılaşma durumunda belirtilerin yeniden ortaya çıkması sık karşılaşılan bir durumdur. Travma süresi uzadıkça TSSB’nin ortaya çıkma ve kronikleşme potansiyeli de artmaktadır.**İyi sosyal desteğe sahip bireyler, hastalığa ve özellikle ağır formlarını yaşamaya daha az eğilimlidirler.Devamını oku

Yayınlanma: 09.04.2022 01:10

Son Güncelleme: 09.04.2022 01:10

TRAVMA VE TÜM BELİRTİLERİTravma Nedir?Kişinin başa çıkmakta zorlandığı, Bütünlüğünü tehdit edici olarak hissettiği, Ölüm düşüncesinin zihninde dolaştığı,Normal yaşam deneyimlerinin dışındaki olaylara travma denir.*Freud “travma”yı normal zamanlarda egoyu içsel ve dışsal uyaranların akınından koruyan, koruyucu kalkanında bir yırtılma, delinme olarak ifade etmektedir.Ruhsal Travma;Kişi, gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisinin veya başkalarının fiziksel bütünlüğüne bir tehdit olayını yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir. (DSM IV) ØKişinin tepkileri arasında aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme görülür.(Not: Çocuklar bunların yerine dağınık (dezorganize) ya da ajite davranışlarla tepkilerini dışa vurabilirler.) Travmatik OlayDoğrudan yaşanılan ya da doğrudan tanıklık edilen ya da aile bireyi ya da yakın arkadaşın başına gelen ya da mesleki olarak deneyimlenen gerçek göz korkutucu bir biçimde ölümle ya da ağır yaralanmayla karşı karşıya gelmiş ya da cinsel saldırıya uğramış olma (DSM-5)ØTravma göreceli bir şeydir; bir durumun özellikleri (tehdit edicilik) ile kişinin özellikleri (kişisel başa çıkma mekanizmaları) arasındaki bir ilişkidir. Tehlikenin doğası, bireyin başa çıkma yeteneğinden daha ağır basarsa “tutarsızlık deneyimi” ortaya çıkar ve bu yüzden de çok çarpıcı bir duruma dönüşür. Bu nedenle herhangi bir kişi bir durum yalnızca stresli ve zor olarak yaşarken bir başkası için aynı durumun travmatize edici olması anlaşılır bir şeydir (Ruppert, 2011). Bir başka deyişle travmayı oluşturan şey yaşanan olaydan öte o olayı yorumlama biçimimizle ilgilidir.Yaş, deneyim, cinsiyet, farkındalık veya önceden travma deneyimine sahip olma durumlarının herhangi biri yaşanan olayın travmatize edici olup olmamasını belirleyebilir.Travma temel olarak duygularımız düzeyinde etkin olur. Travmatik durum duyguları karmakarışık yapar ve zarar verebilecek olağanüstü bir duyarlılık oluşturur. Travmatik Olay SınıflamasıDoğal olaylar ( deprem, sel, yangın )İnsan elinden kasıtlı olarak çıkan olaylar ( savaş, şiddet, taciz )Kazalar (iş ve trafik vb.)Travma Yaşantılarının Ortak Özellikleri Kontrolün devre dışı kalmasıİnsan kavrayışının dışında olmasıAni ve beklenmedik olaylar olmasıO anda yaşanan olaydan kaçısın olmamasıKişiyi kendi yaralanabilirliğiyle yüzleştiriyor olmasıKişiyi yoğun korku, dehşet, çaresizlik içinde bırakmasıKendimize / yakınlarımıza / sevdiklerimize karşı gerçek tehdit algısıTravma Sonrasında Görülen Duygusal BelirtilerŞokKorku ve kaygıÜzüntüKendini SuçlamaÖfke ve HuzursuzlukÇaresizlikDisosiyasyonSaldırganlıkDonuklukÜmitsizlikTravma Sonrasında Görülen Bilişsel BelirtilerKarar almada güçlük çekmeZaman kavramını algılamada değişiklikTravmatik durumlara karşı aşırı bir duyarlılık haliGerçek dışı imgelenmelerKarşılaştığı travmaya inanamamaDikkat dağınıklığıHafıza bozukluğuİntihar DüşünceleriFlashbeckler yaşama (Olayla ilgili görüntüler ve olayı tekrar tekrar yaşama )Beden algısındaki değişikliklerTravma Sonrasında Görülen Fiziksel BelirtilerYorgunlukBitkinlikUykusuzluk ve uyku sorunlarıBedensel yakınmalarAşırı uyarılmaİştah Bozuklukları (artma ve azalma)Baş ağrısıGürültüye karşı hassasiyetKalp sıkışmasıNefes darlığıMide yanması mide bulanmasıTravma Sonrasında Görülen Sosyal ve Davranışsal BelirtilerSürekli aynı şeyle uğraşmaÜrkeklikAlkol ve madde kullanımıKendiyle ilgilenmeme, içe kapanmaYeme ve uyku bozukluğuOlayı hatırlayabilecek yerlerden durumlardan kaçınmaKonuşmamaHiçbir şey olmamış gibi davranma*Travmatik yaşantı sonucunda temel inançlarımızda (güven, değer, sevgi, önem) bazı sarsılmalar meydana gelir:Güvende değilim ve bir daha asla güvende olmayacağım.Kendi evim ve başka hiçbir yer benim için güvenli bir yer değil.Benim dünyamda da hiçbir şeyi önceden kestirmek mümkün değil.Tehlikelerden korunabilmem mümkün değil.Terk edileceğim.Yalnız kalamam. Önemsizim.Benim yüzümden oldu. Bu bir yıkım ve o da bana verilmiş bir ceza.Tekrardan aynı şeyi yaşayacağım ve elimden hiçbir şey gelmeyecek.Temel inançlarımızdaki bu ve benzeri sarsılmaları onarmazsak yerini psikopatolojik bir rahatsızlığa bırakabilir.(Travmalardan sonra en çok görülen iki hastalık depresyon ve travma sonrası stres bozukluğudur. İlerleyen süreçte bu iki hastalığı da ele alacağız.)Travmanın Israrcı YapısıTravmayı anlamaktan “zaman her şeyin ilacıdır” sözünün geçerli olmadığını bilmek çok önemlidir. Genelde endişe ve stres yaratan durumlarda huzur ve sessizlik zamanları büyük yarar sağlar, vücudun, ruhun ve maneviyatın sağlığını yeniden kazanmasını beraberinde getirir. Ama travma için genelde tersi geçerlidir. Ruhsal dengeyi sürdürme mücadelesi süregider. Travmayı bilinçli farkındalığın uzağına itebilmek için yapılan bölüme ve bölüp ayırma (splitting and splitting-off) süreci ruhsal güç ve enerjiyi sürekli tüketerek kaynakları bitirir. İçsel ruhsal yapı ve onun uyumu ve esnekliği zaman geçtikçe ciddi bir biçimde kaybedilebilir.Travma yaşamış kişi için dışarıdan bakıldığında durum zamanla normale dönmüş gibi görünse de içsel olarak travmanın üstesinden gelme süreci sanıldığı kadar kolay gerçekleşmeyebilir. Hatta zamanla iyileşmek yerine kötüleştiği bile söylenebilir. Kişinin kendi incinebilirliği ile yüzleşmesi ve bunu kabul etmesi zor bir süreçtir. Hasar görmüş kişiliği kontrol altında tutmak ve tüm ruhsal sistemi yeterince sabit halde tutabilmek için gitgide artan miktarda enerjiye ihtiyaç duyulur. Bu ise zamanla kişiye büyük bir yorgunluk bırakır.İnsan doğası travmadan kurtulmak için acil durum stratejileri sağlasa da travmanın ilişkisel ruhsal düzeyde tamamen alt edilebilmesi doğal yolla kendi kendine iyileşme kapsamında gerçekleşmez. Travmayı yenmek çok katmanlı bir süreçtir.Kötü yaşantıların üstesinden gelmek için tek başınıza savaşmak zorunda değilsiniz. Profesyonel destek almak işleri çok kolaylaştıracaktır.Kendinizde veya yakınlarınızda travmatik yaşantılar sonucunda ruhsal sorunlar gözlüyor iseniz, psikoterapi hizmetine başvurmaktan çekinmeyin.Sevgilerimle…Devamını oku

Yayınlanma: 27.03.2022 16:35

Son Güncelleme: 27.03.2022 16:35

Psikoterapi Nedir?Psikoterapi, Yunanca “therapeuein”, “iyileşmek” ya da “iyileştirmek” anlamlarına gelir, bu sebeple psikoterapi tam anlamıyla “ruh iyileştirmesi” demektir. Genel anlamda ise ötekinin psikolojik açıdan iyiliğinin amaçlandığı sosyal bir uygulama, bir uzman terapistin yardımıyla, hayatın zorluklarıyla baş edebilme yeteneğinin geliştirilmesidir (Sayar, 2017).Psikoterapi Neyi Amaçlar?Psikoterapi size, yaşadığınız zorluklar ya da sıkıntılarla ilgili içgörü kazandırmayı, düşünce ve davranışlarınızda değişiklikler meydana getirmek için motivazsyonunuzu arttırmayı ve bu değişiklikler için uygun yollar bulmanıza yardımcı olmayı amaçlar.Psikoterapi neyi iyileştirmeye taliptir?Bu soruya verilecek en kolay cevap ruhsal sıkıntı ve hastalığı işaret eder. Ancak günümüzde pek çok birey kimlik karmaşaları, ikilemler, kriz durumları veya ilişkisel zorluklar gibi durumlardan ötürü terapistlere müracaat etmektedirler. Bir toplumda hangi durumun sıkıntı verici olduğu o toplumun kültürünün ürünü olan kuramlarla belirlenir. Bir kültürün belirlediği ahlaki konumdan bakıldığında patolojik sayılabilen bir davranış, başka bir kültürde ruhsal kuvvetin kanıtı olarak görülebilir (Frank ve Frank, 1991).Ruhu iyileştirme, sadece beyin kimyasını değiştiren ilaçlarla gerçekleşecek bir ihtiyaç değildir. Ruhu iyileştirmek pek çok farklı yöntemle mümkün olabilir. Bunlardan başlıcası psikoterapi sürecidir.Terapist-Danışan İlişkisi“Terapi, biri diğerinden daha dertli iki insanın buluşmasıdır.” diyor Yalom. Orlinsky ve Howard (1986) etkin terapinin olmazsa olmaz unsuru olarak, terapinin ardındaki kurama değil de terapistlerin danışanlarıyla kurdukları bağa işaret etmişlerdir. Danışanlar “iyi bir terapist”i kendi dünya görüşlerine empatik ve önyargısız olarak yaklaşan kişi olarak tanımlamışlardır. Bir başkasının, seni, derdini, ıstırabını kısmen de olsa anlayabileceğine olan inancın derinden derine iyileştirici bir etkisinin olacağı düşünülmektedir (Sayar, 2017)."PSİKOTERAPİ YENİ BİR DÜNYANIN DOĞDUĞU EŞSİZ BİR BULUŞMADIR."Psikoterapiyi arkadaş ile dertleşmekten ayıran özellikler nelerdir?Terapist ile danışan arasındaki ilişki, profesyonel, sınırları belli olan, etik kurallara bağılı ve tedavi edici bir ilişkidir. Terapist, sizi eleştirmez, yargılamaz, yorum yapmaz, nasihatte bulunmaz. Sizin kişisel özelliklerinizin farkına varmanıza yardımcı olur. Sizi bugün buraya getiren nedenleri ve olası çözümleri değerlendirir. Hedeflenen değişimi gerçekleştirebilmeniz için işbirliği içinde çalışır, bilgi ve deneyimini kullanarak değişimi mümkün kılar. Yani sizi gideceğiniz yere doğrudan bırakmaz, bu yolculukta size eşlik eder.Psikoterapi ne zaman gereklidir?Depresyon, OKB, Anksiyete Bozuklukları, Panik Bozukluk, Fobiler gibi psikiyatrik sorunlarda,Ayrıca;Devam eden, yoğun mutsuzluk, çaresizlik ve umutsuzluk duyguları yaşıyorsanızYaşadığınız duygusal zorluklar, kaygı ve korkularınız yaşamınızı olumsuz etkiliyorsaÖfke kontrol problemi yaşıyorsanızYaşadığınız duygusal zorluklar nedeniyle aileniz ya da yakınlarınızla karşı karşıya kalıyorsanızİş performansınızla ilgili kaygınız varsaSınava hazırlık sürecinde desteğe ihtiyaç duyuyorsanızDönemsel yahut yaşamsal krizlerle baş etmekte zorlanıyorsanızpsikoterapiye başvurabilirsiniz.Terapi Sırasında Sizi Neler Bekliyor?İlk seansta, terapist sizi tanımaya ve geliş nedeninizi anlamaya çalışır. Çeşitli sorular sorarak sizinle ilgili bilgi edinir. Bu bilgiler ışığında bir tedavi planı oluşturur.Her birey birbirinden farklı olduğu için sonraki seansların içeriği de kişiye göre değişecektir. Psikoterapistiniz duygularınızı, deneyimlerinizi paylaşmanız ve keşfetmeniz için sizi teşvik edecektir. Uzmanın eğitimine ve bağlı olduğu kurama göre uyguladığı teknikler de farklılık gösterecektir.Hayat meşakkat dolu bir mücadele alanı. Zaman zaman karşılaştığımız problemlerle, duygu ve düşüncelerimizle baş edemediğimizi fark ederiz. Böyle zamanlarda yalnız olmadığımızı bilmek bize güç verir. Kendinize bir iyilik yapmaktan çekinmeyin.Sevgilerimle,Psikolog İclal Havva Köprücü DuvarSözlerime son verirken sizinle çok sevdiğim bir şiiri de paylaşmak istiyorum:Ruknettin'in Kalbi İçin Kehanetler - Kemal SayarRuknettin'in aynalarda ağladığı kadar var.Bir mevsimin kıyısından tutarsan RuknettinKurak ovalara yağmurlar yağar,Ayak bileklerinden kavrarsan bir harfi,Kalbin şiir olup vadilerini sular.Senin de vadilerin vardır Ruknettin!Kehanetler kurarsın,yağmalarsın kendiniKurtarıp o yangında ilk önce kalbiniNiyedir,aynalarda azalır sesin.DoktorumBen bu kalbimi sarınır örtünürümKış gecelerinde o nu yakar ısınırımÜşürsem helak olacağımdan korkarım.DoktorumGayya kuyusuna inmek istememBana bir ip uzat,yağmurlar istememAynaları kırarım,suretimi istememMevsimler dönedursun,bu dünyayı istememBen Allah'ı isterim.Ben hep aynalardan geçerim doktorAynalar benden geçer.Araf'tan bir sepet sarkıtırım aşağı,Doluşur içine narin böceklerYaşamayı yeni öğrenmiş kelebeklerÜşüşür ben kalbimi sarkıtınca aşağıBen hep aynalardan geçerim doktor!Günahları için ağlayan kim varsaKanatlarıyla okşar onu meleklerHep böyle midirKalbin hep böyle yavaş mıdır Ruknettin?Aynalar sana bir savaş mıdır Ruknettin?Yarin dudaklarından trenler geçer deKalbiyin istasyonunda durmaz mıSen hiç satrançta yenilmez misinAtına binip hep gider misinBilmez misin,atından ayrı düşen bir vezirZehir gibi çoğaltır kanında yalnızlığıVe nihayet şahlar da aynalardan geçerBir sen mi kalırsın bu rüyada RuknettinHerhalde hep böyledirBu dünya sevenlere bir tuzaktır Ruknettin!Buraya kalbinizi kuşatmaya geldiydikKonuşmayı unuttuyduk,hal diliyle söylediydik.Dua okuduyduk,yağmur dilediydikKalbinizi kuşatmaya geldiydik.Hoşgeldiniz. Buyrun. İşte kalbim.Adımı unuttuğum zamanlarda RUKNETTİN'imGövdesi ihlal edilmiş bir yetimim.Şu kapıdan buyurun, az ilerisi kalbim.Benim kalbim bir ıslahevidir doktor.Yetim bir çocuk durmadan azarlanır içindeBenim kalbim gövdesi ıslahevlerine çakılı bir kuşturUçmayı bilmeden ölür kenar otellerdeKalbim ıslah olmaz bir kuştur doktorTıkanır, ölür metropollerde.Bir çiçeği uyandırmak için miSöner bu ateşgahlarKaldırmak için mi yeraltınıO derin uykusundanKurur bu gölNe var ve ne oluyorNeden türkü söylüyor fesleğenlerUzakta biri mi göründüBiri İncil okurken düşüp bayıldı mıBir rüya mı gördü yalnız keşişlerNe oldu?...Devamını oku

Yayınlanma: 18.03.2022 17:35

Son Güncelleme: 18.03.2022 17:35

BİR BEN VAR, BENDEN İÇERİ! (ÇOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞU)Hepimiz hayatımız boyunca mutlaka bizi sarsacak bazı olaylar yaşamışızdır. Ölüm, kayıp, ayrılık, doğal afet, istismar… Kimimizin çok etkilendiği bir olaydan kimimiz daha az etkilenebiliriz. Belki de kötü bir olaydan ne kadar etkilendiğimizi belirleyen etken başa çıkma gücümüzle ilgilidir. Beynimiz zor durumlarda çözüm üretmeye programlanmış bir sisteme bağlıdır. Genelde böyle anlarda savunma mekanizmalarımız devreye girer ve duruma el atar. Bazen de bizim dışımızda gelişen psikolojik rahatsızlıklar devreye girebilir. Bunlardan biri ‘Disosiyatif Kimlik Bozukluğu’dur. Disosiyatif Kimlik Bozukluğu, tek bir kişide davranışı kontrol eden iki veya daha çok ayrı kimliğin ya da kişiliğin var olması durumudur. Genellikle her kişilik kendi adına, yaşına ve de kendine özgü hatıra ve karakteristik davranışlara sahiptir. (APA,2000)Disosiyatif Kimlik Bozukluğu’nda;*Kişinin en az 2 tane birbirinden ayrı kişiliklere, farklı var oluşlara, düşünce, duygu ve davranışlara sahip olması ve bu kişiliklerin de birbirinden habersiz olması ve farklı zamanlarda belirmesi gerekir.*Hangi kişiliğin kontrolünde ise kişinin aktivitesini ve doğasını o belirler.*Her bir kişilik, kendi davranış örüntüleri, bellekleri ve ilişkileri ile oldukça karmaşık olabilir.*Genellikle tüm kişiliklerin özellikleri birbirinden oldukça farklıdır.Psikodinamik teoriye göre, Disosiyatif Kimlik Bozukluğu travma oluşturan olayların bastırılması sonucunda oluşurlar. Bu modele göre hatıralar unutulur ya da disosiye olur. Çünkü bunlar istenmeyen hatıralardır.Tek bir bedeni paylaşan farklı kişilikler her açıdan birbirinden farklı olabilir. Asıl karakteri 40 yaşında bir öğretmen olan birinin alt karakterleri farklı yaşlarda, farklı meslek gruplarına sahip kişilikler olabilir. Üstelik bu kişilikler farklı fiziksel görünümlere sahip de olabilirler. Hatta birinin gözleri bozukken, bir diğerinin gözleri oldukça keskin bir görüş açısına sahip olabilir. Bununla beraber çoğu zaman bu karakterler birbirinden habersizdir.Bu kişilik bozukluğu mutlaka bir travma ya da sarsıntı sonucu ortaya çıkar. Daha çok çocukluk döneminde yaşanan travmalar sonucu kendini gösterir. Kişilik bozukluğunu yaşayan kişilerde birden fazla benlik, beyinde faaliyet gösterir. Peki kaç karakter mümkündür? Bunun için net bir şey söylemek mümkün değildir. Çünkü şu ana kadar görülmüş vakalar bu sayının 100’e kadar varabileceğini ortaya koymaktadır. Ancak bu rakamlara ulaşan kişilik sayıları genel olarak yanıltıcıdır. Çünkü bir noktadan sonra sahte kişiliklerde yaratabilmektedir. Hastaları içinde bulunduğu kişilik durumlarından en az ikisi sürekli olarak denetim altında tutar. Hastaları etkileyen bu kişilik sayıları genelde 5-10 kadardır. Bunların sayısı hastanın yaşadığı travmanın şiddetiyle orantılıdır. Travma şiddeti ne kadar büyükse kişilik sayısı da o kadar artabilmektedir.Bir kişilikten diğerine geçiş genellikle çok ani olur.İlk Çoklu Kişilik Bozukluğu Vakası:Louis VivetÇoklu kişilik bozukluğuna dair tıp tarihindeki ilk kayıt Louis Vivet’e ait. 12 Şubat 1863 tarihinde doğan bu Fransız çocuk, tüm çocukluğu boyunca ihmal edildi. 8 yaşına geldiğinde ise Vivet artık bir suçluydu. İlk gençlik yıllarında tutuklanan Vivet bir süre ıslah evinde kaldı.17 yaşında bir üzüm bağında çalışmaya başlayan Vivet, burada bir engerek yılanıyla karşılaştı. Yılan onu sokmamasına rağmen o an yaşadığı şok ile bir çeşit felç geçirdi. 1 yıl boyunca yürüyemeyen Vivet bu süre boyunca bir bakım evinde kaldı. 18 yaşındayken bakım evinden ayrıldı ve çok uzun süre boyunca bakım evlerinden uzakta kalamadı. Bu dönemde Vivet’in karakterinde de farklılıklar görülmeye başlandı. Artık daha karanlık ve soğuk bir karaktere sahipti.Uzun yıllar boyunca sık sık hastaneye yatan genç adama çoklu kişilik teşhisi konuldu. Hipnoz ve metallotheraphy (vücuda konulan metallerle uygulanan bir çeşit terapi) uygulanan genç adamın10 farklıkarakteri olduğu tespit edildi. İlerleyen yıllarda ise doktorlar Vivet’in sadece 3 karakteri olduğunu iddia ettiler.Chris Costner Sizemore VakasıChris’in ilk hatırladığı kişilik bölünmesi 2 yaşına kadar uzanıyor. 2 yaşındayken bir adamın bir çukurun içinden çekildiğini görmüş ve onun öldüğünü düşünmüş. Aynı olayı izleyen başka bir küçük kızı gördüğünü de belirtiyor. Bu olay Chris’in ilk kişilik bölünmesi olarak biliniyor.Şu ana kadar gördüğümüz diğer örneklerden farklı olan, Sizemore küçükken herhangi bir suistimale maruz kalmamış bir isim. Oldukça sevgi dolu bir ailede büyüyen Sizemore için gördüğü bir işyeri kazası biraz çarpıcı olmuş. Kendisinin bu olaydan sonra oldukça tuhaf davranmaya başladığı söyleyen Sizemore’un hafızasında bazı kayıplar oluşmaya başlamış.İlk kızı Taffy’i 20’li yaşlarında doğuran Sizemore oldukça trajik bir olay yaşamış. Bir gün Sizemore’un karakterlerinden biri olanEve Blackçocuğu boğmaya kalmış. Çocuğu kurtaransa bir başka karakter olanEve Whiteolmuş.Bu olaydan sonra 1950’lerin başındaCorbett H. Thigpen isimli terapiste görünmeye başlayan Sizemore’a çoklu kişilik bozukluğu teşhisi konmuş. Terapiler sırasında ismi Jane olan 3. bir kişilik daha ortaya çıkmış. 25 yıl boyunca 8 farklı psikiyatristle birlikte çalışan Sizemore toplamda 22 farklı kişilik yaratmış. Bu karakterlerin tamamı birbirinden farklı kilo, yaş ve karakterdeydi. 1974 yılına gelindiğindeyse en sonunda tüm karakterler bir araya gelmeyi başarmış.Beynimizi ve kalbimizi parçalara ayıran bu hastalığın temel tedavi yöntemi psikoterapidir. Psikoterapi bir arayışla ilgilidir; kişinin kendisine dönük bir arayış. İçinde bir merak taşır, içten içe bir umut… Hepimizin zor zamanları olmuştur, büyük küçük travmatik olaylar yaşamışızdır. Yapmamız gereken zor zamanlarla baş etmek için çaba harcamayı seçmektir. Kimi zamanlar istemeden kendimiz olmaktan çıkarız. Arkamıza dönüp “Bunu ben mi yaptım? Bu sözleri ben mi söyledim?” dediğimiz zamanlar olmuştur. Önemli olan bunu fark ettiğimizde duruma müdahale etmektir. “Herkesin kalbinde karanlık bir bodrum vardır. Eğer onu görmezden gelir ve terk edilmiş halde bırakırsanız karanlık koyulaşır. Cesur olmalı ve aşağı inip ışıkları yakmalısınız! Eğer tek başına yapmaya korkuyorsanız, biri elinizi tutabilir.”Devamını oku

Yayınlanma: 20.02.2021 18:51

Son Güncelleme: 20.02.2021 18:51