1. Uzman
  2. İrem AKKAN
  3. Blog Yazıları
  4. ÇOCUK PSİKOTERAPİSİNİN GÜNCEL YAKLAŞIMLARI ÜZERİNE BİR DERLEME ÇALIŞMASI

ÇOCUK PSİKOTERAPİSİNİN GÜNCEL YAKLAŞIMLARI ÜZERİNE BİR DERLEME ÇALIŞMASI


Özet


Bu makalenin amacı son 20 yılda çocuk terapisinin gelişimini gözlemlemektir. Bu çalışmada oyun terapisi ve çeşitleri üzerinden nelerin değiştiğine odaklanılmıştır. Çocuk psikoterapisinin temelleri S. Freud tarafından atılmış olsa da Anna Freud ve Melanie Klein gibi önemli isimler çocuk psikoterapisin gelişiminde önde gelen isimlerdir. Çocuk psikoterapisinin güncelliğini korumasının yanında kökeninin değişmediğini günümüzdeki teknoloji, kültürel değişiklikler gibi faktörler ile birlikte çocuk terapisinin de kendisini yenilediği sonucuna varmak mümkündür. Liteatürün kısıtlılığı nedeniyle bu çalışmada da sınırlılıklar mevcuttur.


Anahtar Kelimeler: çocuk, oyun terapisi, psikoterapi yaklaşımları, çocuk psikolojisi


Giriş


  Çocuk psikoterapisinin yetişkin psikoterapisinden kronolojik olarak daha geç uygulanmaya başlandığı söylenebilir. Çocuk psikoterapisinin temelleri yetişkinlere uygulanan yöntemlerin çocuklara uyarlanması ile gerçekleşmiştir. Psikanalitik yöntemden günümüz ekollerine kadar birçok yöntem çocuklarla da denenmiştir. En etkili yöntemlerin çocuklarla oyun üzerinden olduğunu söylemek mümkündür. Bu makalede çocuk psikoterapisinin güncel yaklaşımları ele alınmaktadır. Çalışmada, son 20 yılda çocuk psikoterapisinde nelerin değiştiği üzerinde durulmaya çalışılmaktadır.


1.     Çocuk Psikoterapisinin Temelleri   


  Psikoanalizin tarihçesi içerisinde çocuk ve ergen terapisi psikoanalizin üvey evladı tabiri ile anılmaktadır, bunun sebebi 1920lerden bu yana çocuk ve ergen terapisi hak ettiği değeri bulamamaktadır (Holder, 2005, s. 1). Çocuk ve ergenler için psikanaliz her ne kadar yetişkinlerden farklı da olsa uygulanabilirlik düzeyinin olduğu da iddia edilmektedir. Çocuklar yetişkinlere uygulanan şekilde uzanıp serbest çağırışım yöntemi ile analiz edilemeseler de çocukların analiz edilme yöntemi de oyun oynatılmasından ve resim yapılmasından geçer. Bu da bir nevi çocukların serbest çağırışım yöntemi olabilmektedir (Holder, 2005, s. 2). Çocuklarda psikoanalizin başlangıcını Sigmund Freud’un “Küçük Hans” (Beş Yaşında Bir Çocuğun Fobi Analizi, 1909) vakası ile başlandığı söylenebilir (Klein, 2020, s. 19). Bunun dışında Dr. H. Hug Hellmuth’da çocuk psikoanalizi üzerinde önemli çalışmalar yapmış isimlerdendir. MacLean’e göre, Hellmuth dünyadaki ilk çocuk psikanaliz uygulayıcısıdır aynı zamanda çocuk psikanalizine oyunu katan ve sistematik çocuk gözlemini psikanaliz çerçevesinde uygulayan ilk kişidir (MacLean, 1986). Bu bilgiler ışığında, ilerleyen çalışmalarda gelişen oyun terapisinin temellerini atan kişinin Hellmuth olduğu söylenebilir.


  Çocuk psikoterapisinin yapı taşlarının oluşmasında bir diğer önemli isim ise Anna Freud’dur. Anna Freud çocuğu benliği ile alakalı olarak ele almış ve de gizil dönemdeki çatışmalar üzerinde durmuştur (Klein, 2020, s. 20). Oyun terapisinin gelişimi Anne Freud ve Melanie Klein tarafından gerçekleştirildiği söylenebilir (Holder, 2005, s. 22). Anna Freud “ Çocuk Analizinin Kısa Tarihi” adlı bir çalışmaya sahiptir. Bu çalışmayı Amerikan Çocuk Psikanalizi Derneği’nin ilk bilimsel toplantısında sunduğu bir makaleden esinlenerek yazdığı bilinmektedir. Anna Freud’un Viyana Psikanaliz derneğinde verdiği eğitimlerin ardından 1920lerin sonunda Viyana’da da çocuk psikanalizinin gelişimi ilerlemiştir (Holder, 2005, s. 29). Anna Freud 1952 yılında ilk çocuk analizi eğitimi enstitüsünü kurmuştur. O zamanki adı “Hampstead Çocuk Terapisi Kursu” iken şu an “Anna Freud Merkezi” olarak bilinmektedir. Bu kuruluşun yetişkin eğitiminden bağımsız ve yalnızca çocuk eğitimi üzerine kurulan ilk kurum olduğu bilinmektedir (Holder, 2005, s. 30). Anna Freud çocukla terapötik bağın önemini vurgulamaktadır yani olumlu aktarımın öneminden bahsedilmektedir. Anna Freud çocuk ile terapist bağ kurduktan sonra serbest oyunların yorumlanabileceğini savunmuştur (Geldard, Geldard, & Foo, 2019, s. 41).


  Melanie Klein da Anna Freud gibi çocuk analizi adına önemli çalışmalara sahip olan bir analisttir. Klein 1921 yılından itibaren çocuklarla çalışmaya başlamıştır. 1926 yılında Londra’ya yerleşene kadar birçok çocuk ile çalışmış ve bu yıllar içerisinde de serbest çağırışımın çocuklar için eşdeğer şekli olan oyun tekniğini geliştirmiştir (Holder, 2005, s. 37). Klein’a göre, çocuk zihninin daha ilkel oluşu çocuğa yönelik bir analiz yönteminin oluşmasını gerekli kılmaktadır bu da oyun analizini ortaya çıkartmıştır. Oyun analizi, çocuğun derinlerde kalmış ve bastırılmış deneyimlerini ortaya çıkartmak içindir (Klein, 2020, s. 40). Yetişkin analizi ve çocuk analizinin işleyişi aynıdır ancak sadece yaş ve kapasiteye yönelik yöntem farklarının olduğu söylenebilir. Klein’ın analizinin içeriğinde birçok oyuncak masanın üzerinde konulur ve çocuğun bunlardan hangisini seçtiği ve nasıl oyunlar kurduğu incelenerek analiz edilmektedir (Klein, 2020, s. 41). Klein, Anna Freud’dan farklı olarak terapötik bağın kurulmasını beklemeden oyunları yorumlamıştır. Bunu yaparken yönlendirmelerden uzak durarak serbest çağırışımı hedeflemektedir (Geldard, Geldard, & Foo, 2019, s. 41).


2.     Oyun Terapisi


  Oyun terapisi çocuğun yaşadığı zorluklar ve travmalarla başa çıkmasında destek olmaya ve iyileştirmeye yarayan bir ekol türüdür (Teke & Avşaroğlu, 2020). Çocuk psikoterapisi yıllar içerisinde değişimlere uğrayarak bugünkü halini almıştır. Çocuk terapisinin birçok farklı çeşidi de bulunmaktadır. Çocuk merkezli oyun terapisi, deneyimsel oyun terapisi, zaman sınırlı oyun terapisi, anlatmaya dayalı terapi (Narrative Terapi), bilişsel davranışçı terapi, EMDR, filial terapi gibi bir çok yöntem bulunmaktadır (Geldard, Geldard, & Foo, 2019, s. 54).


2.1 Çocuk Merkezli Oyun Terapi (ÇMOT)


  Çocuk merkezli oyun terapisinin temelleri Carl Rogers’ın “Birey Merkezli Terapi” ekolünden gelmektedir (Türe & Barut , 2020).Çocuk merkezli oyun terapisi yapılandırılmamış bir yöntemdir ve Virgina Axline tarafından bulunmuştur. ÇMOT yapılandırılmamış bir yöntem olmasının yanında çocuğa oyunu yönetmesi için sorumluluk verilen bir ekoldür. Ancak bu şekilde olduğunda ekolün en verimli halini aldığı öne sürülmektedir (Guerney, 2001). Axline’ın yarattığı bu ekolün çalışması için danışan ile koşulsuz kabulün olduğu ve empatinin yoğun olduğu bir ilişki kurulmuş olmalıdır (Türe & Barut , 2020).Bu yöntem çocuğun problemlerinden öte çocuğun kendisine odaklanmaktadır. 1947 yılından bu yana geçerliliğini koruyan bir yöntemdir. Kaynaklara bakıldığında çocuk merkezli oyun terapisinin sağlam temellerle oluşturulduğunu ve olumlu sonuçlar veren bir yöntem olduğunu söylemek mümkündür. Şizofreni ve ağır otizm dışında çocukların yaşadığı her probleme ağırlıklı olarak olumlu sonuç vermektedir. Şizofreni ve ağır otizmde bu oran hiç yok değildir ancak daha az etkili olduğu bilinmektedir (Guerney, 2001). Ancak ilerleyen yıllarda otizmli çocukların sosyal becerilerinin gelişiminde olumlu yönde önemli etkilerinin olduğu görülmektedir (Deniz, 2019).  


  Günümüzde oyun terapisi üzerinde fazlasıyla durulmaktadır. Bu durum var olan eğitimlerden ve materyallerden de anlaşılmaktadır (Teke & Avşaroğlu, 2020). Son yıllarda yapılan çalışmalarla oyun terapisi geliştirildiği söylenebilir.


2.2 Deneyimsel Oyun Terapisi


  Deneyimsel oyun terapisinde bilişsel yapılarla çalışmak yerine deneyimlere odaklanan bir ekoldür. Çocuk merkezli oyun terapisi ve ilişkisel oyun terapisinin geliştirilmiş ve harmanlanmış versiyonu olduğu söylenebilmektedir (Teke & Avşaroğlu, 2020). Eski yöntemlerin geliştirilerek ve birleştirilerek oluşturulmasından kaynaklı olarak deneyimsel oyun terapisi yönteminin yeni bir yöntem olduğu yorumunu yapmak mümkündür.


2.3 Anlatmaya Dayalı Terapi (Narrative Terapi)


  Anlatmaya dayalı terapi ekolü Michel White ve David Epston tarafından bulunmuştur (White & Epston, 1990). Bu ekolde çocuğa verilmeye çalışılan destekte dil kullanılmaktadır ve öyküleştirilme yapılmaktadır. Bu terapinin amacı sorun ve çocuğun kişiliğini birbirinden ayırmaktır yani sorun çocuktan ayrıştırılmak amaçlanmaktadır (Geldard, Geldard, & Foo, 2019). Anlatmaya bağlı terapinin birçok ekol ile benzer özelik göstermektedir (Payne, 2006, s. 6). Dilin kullanımı birçok ekolde önem arz etmektedir bu da diğer yöntemler ile benzerliğini açıklayabilir.


2.4 Bilişsel Davranışçı Oyun Terapisi


  Bilişsel davranışçı oyun terapisi Beck tarafından geliştirilen BDT ( Bilişsel Davranışçı Terapi) yönteminin çocuklar için uyarlanmış versiyonu olarak tanımlanabilir (Geldard, Geldard, & Foo, 2019, s. 48). BDT yönteminin yapı taşları bilişsel psikoloji ve öğrenme teorilerinin katkıları ile ortaya çıkmıştır (Karakaya & Öztop, 2013). Mary Cover Jones çocuklarda BDT ekolünü uygulayan ilk kişilerdendir. Başlarda eleştirel yaklaşılmış olsa da etkili olduğu görüldükçe yaygınlaşmaya başlamıştır. Başarılı olunduğunun duyulması 1960-1970lere dayanmasının yanında BDT ekolünün çocuk ve ergenlerde de uygulanabilir ve etkili olduğu inanışı net olarak 1990lı yılların sonrasında anlaşılmıştır (Karakaya & Öztop, 2013).


  Çocuk merkezli ve deneyimsel oyun terapisinden farklı olarak bu yöntem yapılandırılmış bir yöntemdir (Türe & Barut , 2020). Burada yıllar içerisinde yeni yöntemler geliştikçe çocuklar için de farklı yöntemlerin kullanılmaya başladığı söylenebilir. Oyun terapisinin temeli yapılandırılmamış oluşuydu ancak bu yöntem ile yapılandırılmış bir terapi yönteminin de çocuklar üzerinde etkili olacağının yıllar içerisinde gelişmiş olduğu söylenebilir.


2.5 Çocuklarda EMDR Terapisi


  Yetişkinlere oranlar çocukların yaşam olaylarından etkilenme düzeyi daha yüksektir. Çocukların travma ile baş etme düzeyleri düşük olduğundan onlarla çalışılan bir çok yöntemin yanında EMDR yönteminin de çocuklar üzerinde uygulanması üzerine çalışmalar 1999 yılından itibaren başlamıştır (Merdan Yıldız, Kumpasoğlu, Eltan , & Tutarel Kışlak , 2020).


  Yetişkin ve çocuklarda uygulanan EMDR tedavisinde en önemli farkın çocukların ebeveynlerinin de dahil edilişi olduğu söylenmektedir. EMDR 8 aşamadan oluşan bir sistematik duyarsızlaştırma işlemi olarak tanımlanabilir (Merdan Yıldız, Kumpasoğlu, Eltan , & Tutarel Kışlak , 2020). Çocuklarda kullanılan farklı yöntemler mevcuttur çünkü onların algı kapasitesi ve soyut düşünme yetenekleri yetişkinlere oranla daha az gelişmiştir. Çocuklarda resim çizme, tüy üfleme, küpler ve kartlar, kelebek dokunuşu, baget vuruşu gibi yöntemler kullanılmaktadır. En çok başvurulan ise kelebek dokunuşudur (Merdan Yıldız, Kumpasoğlu, Eltan , & Tutarel Kışlak , 2020). EMDR yöntemi çok eski yıllara dayanmayan bir yöntemdir. Çocuk psikoterapisinin başladığı yıllardan bu yana düşünecek olunursa çok yeni bir yöntem olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle çocuklarla ilgili olarak kullanımı son 20-25 yıla dayanmaktadır. Birçok çalışmanın gösterdiği üzere EMDR yöntemi yetişkinlerde olduğu gibi çocuk ve ergenler üzerinde de etkili bir biçimde çalışmaktadır (Merdan Yıldız, Kumpasoğlu, Eltan , & Tutarel Kışlak , 2020).


2.6 Filial Terapi


  Filial terapi, çocuk merkezli oyun terapisi uygulanan çocukların ailelerine psikoeğitim vermek ve bu terapi süresince çocuklarına rehberlik edebilmek adına oluşturulmuş bir terapi yöntemidir. Bu yöntem yapılandırılmış ve de kısa süreli bir terapi modelidir (Özkaya, 2015). Diğer oyun terapisi yöntemlerinden farklı olarak bu yöntemde terapötik değişimden sorumlu olan kişiler terapistler değil ebeveynlerdir (Özkaya, 2015). Filial terapi yöntemi genellikle 2,5- 12 yaş grubuna uygulanmaktadır ancak bazen daha büyük yaş grupları için de yeniden düzenlemeler ile uygulanabilmektedir. Bu yöntemin kökeni 1960 yıllarına dayanmaktadır ancak yıllar içerisinde gelişim ve değişim göstererek oyun terapisine dahil edilmiş kanıta dayalı bir terapi yöntemi halini almıştır (Özkaya, 2015). Filial terapinin yıllar içerisinde değişip ÇMOT ile çalışmasıyla bugünkü halini aldığını ve güncel bir yöntem olduğunu söylemek mümkündür.


2.7 Zaman Sınırlı Oyun Terapisi


  Zaman sınırlı oyun terapisi psikodinamik kökenli bir yöntemdir. Çocuklarda bu yöntemin uygulanışı psikodinamik kökenli kısa terapi bilgilerinin çocuklar üzerinde kullanılması ile oluşmuştur (Geldard, Geldard, & Foo, 2019, s. 50). 1990lı yılların ortalarında geliştirilmiş yeni bir yöntemdir. 12 seans şeklinde planlanan ve de geleceğe odaklanan bir yapıya sahiptir. Çocuğun getirdiği gündem konu ile çalışılmaktadır (Geldard, Geldard, & Foo, 2019, s. 50). Her terapi yönteminde olduğu gibi bu yöntem de her çocukta etkili olmayabilir. Zaman sınırlı oyun terapisinin özellikle TSSB (Travma sonrası stres bozukluğu), uyum sorunları, ebeveyn kaybı gibi konularda iyi çalıştığı açıklanmaktadır (Geldard, Geldard, & Foo, 2019, s. 50).


 


Tartışma ve Sonuç


  Bu makalede güncel çocuk psikoterapisi yaklaşımları ile ilgili literatür taraması yapılmaktadır. Literatüre göre çocuk psikoterapisinde son 20-30 yılda gelişim gösteren birçok ekol bulunduğunu söylemek mümkündür. Çocuk terapisi yetişkin terapisi kadar geçmişe dayalı görülmese de aslında Freud’un “Küçük Hans” vakasından itibaren çocuk psikoterapisinin temellerinin atıldığı görülmektedir (Klein, 2020). Çocuk psikoterapisi birçok ekolün çocuklara göre değiştirilerek uyarlanmış hallerini içermektedir. ÇMOT itibari ile çocuk ve oyun kavramının daha fazla üzerinde durulduğu yorumunu yapmak mümkündür.


  Çocuklar duygularını yetişkinler gibi ifade edememektedirler. Onlar resimlerle ve oyunlarla yaşadıklarını ifade etmeye çalışmaktadırlar. Bu durumdan kaynaklı olarak son yıllarda gelişen ve geliştirilen çalışmaların çoğunda terapinin yapı taşına oyunun koyulduğu gözlemlenmektedir. Sonuç olarak, çocuk psikoterapisinin tarihçesine ve günümüzdeki duruşuna bakıldığında, gelişen teknoloji kültürel yapılar ve de entelektüellik seviyesinin gelişimi ile doğru orantıda çocuk psikoterapisi de kendini güncellemektedir. Bunun yanında temellerde köklü değişimler olduğu söylenemez eski bilgilerin üzerine yeni teknikler ve güncel bilgiler katarak gelişmeye devam etmektedir.


  Literatürede bu alan ile ilgili eksikler olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle Türkçe kaynakların kısıtlılığından dolayı, son 20 yıl içerisinde çocuk terapisinin gelişimini ele almak konusunda kısıtlayıcı bir etken oluşturmaktadır. Bu makalede spesifik olarak çocuk terapisinin güncel gelişimi ele alındığından gelecekteki çalışmalara ışık tutabileceği ön görülmektedir.


 


 


 


 


 


 


 


KAYNAKÇA


 


Bartholomew, K., & Horowitz, L. M. (1991). Attachment Styles Among \bung Adults: A Test of a Four-Category Model. Journal of Personality and Social Psychology, 226-244.


Deniz, E. A. (2019). Çocuk Merkezli Oyun Terapisinin Otizmli Çocuklarda Sosyal Becerilerin Gelişimine Etkisinin İncelenmesi. Konya, Türkiye: Necmettin Erbakan Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü .


Geldard, K., Geldard, D., & Foo, R. Y. (2019). Çocuk Psikoterapisi Giriş Niteliğinde Uygulamalı Bir Rehber (5. b.). (G. Erden , & Ç. Kudiaki, Çev.) Ankara: Nobel.


Guerney, L. (2001). Child-Centred Play Therapy . International Journal of Play Therapy, 13-31.


Holder, A. (2005). Anna Freud, Melanie Klein and The Psychoanalysis of Children and Adolescents. (P. Slotkin, Çev.) Great Britain: Karnac.


Karakaya, E., & Öztop, D. B. (2013). Kaygı Bozukluğu Olan Çocuk ve Ergenlerde Bilişsel Davranışçı Terapi. Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 2, 10-24.


Klein, M. (2020). Çocuk Psikanalizi (2. b.). (A. Demir, Çev.) İstanbul: Pinhan.


MacLean, G. (1986). A Brief Story About Dr. Hermine Huq-Hellmuth. CANADIAN JOURNALOF PSYCHIATRY, 586-589.


Merdan Yıldız, E., Kumpasoğlu, G. B., Eltan , S., & Tutarel Kışlak , Ş. (2020). Çocuk ve ergenlerde EMDR: Travma sonrası stres bozukluğu tedavisindeki etkililiği üzerine bir derleme. Klinik Psikoloji Dergisi, 213-228. doi:https://doi.org/10.5455/kpd.26024438m000041


Özkaya, B. T. (2015). Ebeveyn-Çocuk İlişkisi Üzerine Odaklanan Bir Oyun Terapisi Yaklaşımı: Filial Terapi. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 208-220. doi:10.5455/cap.20140825122141


Payne, M. (2006). Narrative Therapy : An Introduction for Counsellors . London: Sage Publication.


Teke , E., & Avşaroğlu, S. (2020). Çocuklarda Oyunun ve Oyun Terapisinin Terapötik Kullanımı ve İyileştirici Etkileri: Kavramsal Bir Analiz. Smart Journal , 1078-1087.


Türe , E., & Barut , Y. (2020). Türkiye'de Yapılan Oyun Terapisi Çalışmalarının İncelenmesi. Yaşam Becerileri Psikoloji Dergisi, 127-138. doi: 10.31461/ybpd.837024


White, M., & Epston, D. (1990). Narrative Means To Therapeutic Ends . London : Norton.


 


 


 


Yayınlanma: 28.06.2022 17:59

Son Güncelleme: 28.06.2022 17:59

Psikolog

İrem

AKKAN

Psikolog

Uzmanlıklar:

Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları, Depresif Bozukluklar, Yeme Bozuklukları
Online TerapiOnline Ter...
süre 55 dk
ücret 200
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 55 dk
ücret 300
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

BASTIRILAN DUYGULAR NE KILIĞA GİRER?

BASTIRILAN DUYGULAR NE KILIĞA GİRER?Günlük hayatın temposu içinde birçok insan “güçlü” kalabilmek adına duygularını bastırmayı öğrenir. Küçük yaşlardan itibaren ağlamamak, sessiz olmak, uyumlu olmak ve sorun çıkarmamak öğretilir. Zamanla bu davranışlar birer tercih olmaktan çıkar ve bir yaşam stratejisine dönüşür. Oysa insan ruhu bastırılan hiçbir duyguyu gerçekten silmez. Sadece onu derinlere iter ve zamanı geldiğinde bambaşka şekillerde karşısına çıkarır.Toplum içinde “iyi çocuk”, “sorunsuz birey”, “olgun insan” olmak çoğu zaman duyguların bastırılmasıyla karıştırılır. Oysa olgunluk, duyguları bastırmak değil, onları anlayabilmektir. Çocukken üzüntüsüne yer açılmayan bir birey, ilerleyen yaşlarda kendi duygusuna yabancılaşabilir. Kızdığında dinlenmeyen bir çocuk, yetişkin olduğunda öfkesini ya kontrolsüz şekilde dışa vurabilir ya da tamamen içine gömebilir.Bastırılan duygular zihinden silinmez. Bilinçdışında birikir, büyür ve uygun bir zemin bulduğunda kendine başka bir çıkış yolu yaratır. Bu bazen tekrarlayan ilişki sorunlarıyla, bazen iş hayatında yaşanan tükenmişlikle, bazen de bedende ortaya çıkan ağrılarla kendini gösterir. Kişi bu belirtileri çoğu zaman anlamlandıramaz ve “Ben zaten böyleyim” diyerek kendini etiketler. Ancak çoğu zaman mesele kişilik değil, bastırılmış duyguların yüküdür.Her duygu aslında insanı korumak için vardır. Öfke, sınırların ihlal edildiğini haber verir. Üzüntü, bir kaybın sindirilmesine yardımcı olur. Korku, tehlikeye karşı bir alarm görevi görür. Utanç ve değersizlik hisleri ise kabul görme ve ait olma ihtiyacının izlerini taşır. Bu duygular bastırıldığında işlevini yitirir, ancak farklı kılıklara girerek yeniden kendini hatırlatır.Bastırılan öfke, en sık dönüştürülen duygulardan biridir. Açıkça ifade edilemeyen öfke, pasif-agresif davranışlara dönüşebilir. Kişi doğrudan konuşmak yerine iğneleyici sözler söyler, alttan alta karşısındakini suçlar ya da sessizlikle cezalandırır. Öfke biriktikçe, en küçük olayda büyük patlamalar yaşanabilir. Bu tür patlamalar çoğu zaman bugünün meselesi değil, yılların birikimidir.Bastırılan üzüntü ise çoğunlukla beden üzerinden kendini anlatır. Sürekli bir yorgunluk hali, isteksizlik, keyif alamama, boşluk hissi ve anlamsızlık duygusu bastırılmış üzüntünün işaretleri olabilir. Kimi zaman bu durum psikosomatik belirtilerle ortaya çıkar: mide ağrıları, kas gerginliği, baş ağrıları, uyku problemleri… Zihin üzülmemek için mücadele ederken, beden bu yükü taşımaya çalışır.Korkular bastırıldığında genellikle kontrol ihtiyacı şeklinde açığa çıkar. İnsan korktuğunu kabul etmek yerine her şeyi kontrol etmeye çalışır. Geleceği aşırı planlamak, sürprizlerden kaçınmak, belirsizliğe tahammül edememek bu durumun yaygın örnekleridir. Kontrol, kişiye kısa süreli bir güven hissi sağlasa da uzun vadede kaygıyı artırır. Çünkü hayatın doğası gereği her şey kontrol edilemez.Bastırılan değersizlik hissi ise sürekli onay arayışına dönüşür. Kişi kendi değerini içerden hissedemediğinde, bunu dışarıdan almaya çalışır. Takdir edilmek ister, beğenilmek ister, görülmek ister. Eleştiriler ise olduğundan çok daha derin yaralar açar. Çünkü eleştiri, sadece bugünkü davranışı değil, geçmişten taşınan “yetersizim” inancını da harekete geçirir. Bu yüzden kişi hep daha fazlasını yapar ama hiçbir zaman gerçekten yeterli hissetmez.Duygular bastırıldığında değil, hissedildiğinde dönüşür. Bir duyguyu bastırmak onu yok etmez, sadece erteler. Hissedilen duygu ise yavaş yavaş yumuşar ve insanın içinde bir akış başlar. Ağlamak rahatlatır. Kızmak sınırları fark ettirir. Korkmak, gerçekçi adımlar atmayı sağlar. Utanmak, insanın kendi hassas noktalarını görmesine yardımcı olur. İnsan duygularına alan açtıkça, kendiyle ilişkisi daha sahici bir hâl alır.Birçok insan için duyguları bastırmak bilinçli bir seçim değildir. Bu bir başa çıkma mekanizmasıdır. Çocukken duyguları görülmeyen, küçümsenen veya cezalandırılan bireyler, bastırmayı bir güvenlik yolu olarak öğrenir. Bu davranış biçimi o zamanlar işe yaramıştır; kişiyi hayatta tutmuştur. Ancak yetişkinlik döneminde aynı mekanizma artık zarar vermeye başlar.Bu noktada kişinin kendini suçlaması gerekmez. Bu senin “yanlış” olduğunun göstergesi değildir. Aksine, bugüne kadar elinden gelen en iyi şekilde hayatta kalmaya çalıştığının bir kanıtıdır. Asıl önemli olan, artık bu kalıpları fark edebilmek ve yavaş yavaş dönüştürmeye başlamaktır.Bazen dönüşüm büyük adımlarla gelmez. Bazen sadece bir durup nefes almakla başlar. “Ben şu an ne hissediyorum?” sorusu, sandığından çok daha güçlü bir kapıdır. Bu soruyu kendine sordukça, bastırılan duygular yavaş yavaş görünür hâle gelir. Ve görülen her duygu, biraz daha yumuşamaya başlar.Duyguların düşman olmadığını hatırlamak gerekir. Onlar, ruhun kendini korumak için kurduğu bir dil gibidir. Bastırıldıklarında daha karmaşık hâle gelirler. Hissedildiklerinde ise sadeleşirler. Her bastırılmış duygu, aslında görülmek isteyen bir parçandır. Bu parçalarla temas kurdukça, insan kendi bütünlüğüne biraz daha yaklaşır.Sonuç olarak, bastırılan duygular yok olmaz. Sadece kılık değiştirir. Bazen öfke olur, bazen korku olur, bazen bitmeyen bir yorgunluk, bazen de derin bir boşluk hissi… Ama hangi kılığa girerse girsin, hepsinin tek bir isteği vardır: Görülmek, anlaşılmak ve hissedilmek.Unutma:Duygular bastırıldığında değil, hissedildiğinde dönüşür.Ve sen, hissetmeye izin verdiğin ölçüde iyileşirsin.. . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .

Bağlanma Stilleri: Hayatımızı Sessizce Şekillendiren Görünmez Dinamikler

Kendimizi Tanımaya Çalışırken Atladığımız Gerçek: Bağlanma ModelimizBir insan neden ilişkilerde hep aynı döngüleri yaşar? Neden biri sevgiyi doyasıya yaşarken diğeri sürekli kaygı duyar? Neden bazı insanlar yakınlaşmaktan korkar, bazıları ise fazla bağlanır?Tüm bu soruların cevabı, çocukluk dönemimizde kurduğumuz bağlanma stilinde saklıdır. Üstelik bağlanma tarzımız, yalnızca romantik ilişkilerimizi değil; arkadaşlıklarımızı, iş hayatımızdaki davranışlarımızı, kriz anlarındaki tepkilerimizi ve duygusal dünyamızı da büyük ölçüde etkiler.İlginç olan şu: Birçok kişi kendi bağlanma stilini bilmeden yaşar. Sorunlarının sebebini karakter zanneder, oysa mesele karakter değil, öğrenilmiş bir duygusal kalıptır.Bu nedenle bağlanma stilleri, psikolojinin hem en derin hem de en gözden kaçırılan konularından biridir.Bağlanma Nedir ve Neden Bu Kadar Önemlidir?Bağlanma, çocuklukta bakım veren kişiyle kurulan ilişki biçimidir. Bebek için bakım veren kişi (çoğu zaman anne), dünyanın tamamı demektir. Onun sevgisi, dokunuşu, tepkisi ve tutarlılığı, bebeğin “Dünya güvenli bir yer mi?” sorusuna verdiği ilk cevaptır.Yani bağlanma, sadece “sevgi” değildir.Güven hissidir.Kendine değer duygusudur.Sevilmeye layık olduğumuza dair temel beklentidir.Başkalarına ne kadar güveneceğimizin temelidir.Ve bu bağlanma stili, yetişkinlikte aynen devam eder.Yetişkinlikte Dört Bağlanma Stili ve Hayata Etkileri1. Güvenli Bağlanma – Sevginin Sağlıklı HaliBu kişiler:Duygularını ifade etmekten çekinmez.Yakınlıktan korkmaz.Karşı tarafı kontrol etmeye çalışmaz.Sorunları konuşarak çözebilir.Sevildiğini bilir, sevdiğini hissettirebilir.Güvenli bağlanan yetişkinler, ilişkilerde en sağlıklı dinamiği kuran gruptur. Fakat toplumda oranı düşündüğünüz kadar yüksek değildir.2. Kaygılı Bağlanma – “Ya giderse?” Korkusunun Gölgesinde YaşamakKaygılı bağlanan bireyler genellikle şunları yaşar:Partnerinin sevgisinden emin olmakta zorlanır.Onay alma ihtiyacı yüksektir.Terk edilme korkusu yoğundur.Küçük davranışları bile büyük anlamlara yorar.Aşırı düşünme, mesaj bekleme, kuruntu yapma sık görülür.Bu insanlar aslında sevilmek ister; ama sevgiyi kaybetme ihtimali onları yorar. Çoğu kaygılı bağlanan kişi, “Neden hep beni yoran ilişkileri seçiyorum?” diye kendine sorar.3. Kaçıngan Bağlanma – Yakınlıktan KorkmakBu kişiler için ilişki demek:Kısıtlanmak,Yük hissetmek,Özgürlüğün tehdit edilmesi… anlamına gelebilir.Belirgin özellikleri:Hislerini kolay açamazlar.Aşırı bağımsız görünürler.Yakınlık artınca geri çekilirler.Duygusal mesafe onlar için güvenlik barikatıdır.Bu insanlar sevmeyi bilmez değildir; Sadece yakınlık onların sistemini alarma geçirir.4. Düzensiz Bağlanma – Kafası Karışık YakınlıkPsikolojide en karmaşık bağlanma stilidir. Çünkü kişi hem yakınlık ister hem de yakınlıktan korkar. Bir adım yaklaşır, iki adım uzaklaşır.Güvensiz çocukluk deneyimleri sebebiyle yetişkinlikte duyguları çok hızlı değişebilir. Hem kaygılı hem kaçıngan davranışlar aynı kişide görülebilir.Peki Bağlanma Stilim Yaşamımı Nasıl Etkiliyor?Bu soruyu birçok kişi terapide ilk kez sorar.Aslında bağlanma stiliniz:Kime aşık olacağınızı,Neden aynı tip ilişkileri yaşadığınızı,Kırıldığınızda nasıl tepki verdiğinizi,Güçlü bağlar kurup kuramayacağınızı,Kendinizi nasıl gördüğünüzü,Güven ve özgürlük dengenizi,Hayat boyu duygusal ihtiyaçlarınızı belirler.Örneğin kaygılı bağlanan biri “beni neden hep duygusal olarak ulaşılmaz insanlar çekiyor?” diye düşünür.Kaçıngan bağlanan biri “ilgi gösterince kaçıyorum ama yalnız kalınca üzülüyorum” der.Düzensiz bağlanan biri ise “kimseyi tam içeri alamıyorum, ama bensiz de yapamıyorum” duygusunu taşır.Tüm bu döngüler, çocuklukta öğrenilmiş bir bağlanma modelinin yetişkinlikteki yansımalarıdır.Bu yüzden bağlanma stilleri psikolojide hem çok özel hem de çok dönüştürücü bir alandır.Bağlanma Stili Değişebilir mi?Evet. Bu yazının en umut veren kısmı burası.Bağlanma stilimiz kader değildir. İnsan değişir. Beyin değişir. Duygusal örüntüler değişir.Ve en güçlü değişim, terapi ile gerçekleşir.Terapi, kişinin duygusal yaralarını fark etmesini, onları şefkatle iyileştirmesini ve kendi içinde güvenli bir bağ kurmasını sağlar.Daha güvenli bir bağlanma geliştikçe:Kaygı azalır,Duygusal istikrar artar,Sağlıklı ilişkiler kurmak kolaylaşır,Kişi kendini daha çok sever,Yakınlık korkusu hafifler,Duygusal iletişim güçlenir.Terapi Bağlanma Süreçlerini Nasıl İyileştirir?1. Güvenli Bir İlişki Alanı SunarTerapi, yargısız bir alandır. Kişi ilk kez “güvenli bir bağ” deneyimler. Bu deneyim, çocukluktan gelen kırılganlığı yumuşatır.2. Duyguları Tanımayı ÖğretirBirçok kişi aslında ne hissettiğini bile bilmez. Terapi, duyguların dilini öğretir.3. Geçmişin Görünmez İzlerini Ortaya ÇıkarırKişi, döngülerinin nereden geldiğini fark eder. “Demek ki problem bende değil, bağlanma stilimde.” diyerek suçluluk ortadan kalkar.4. Yeni İlişki Becerileri GeliştirirSınır koymak, kaygıyı yönetmek, yakınlığı artırmak, sağlıklı iletişim kurmak değişebilir becerilerdir.5. İçsel Güven İnşa EdilirEn önemlisi budur. Kişi “Ben sevilebilir biriyim.” duygusunu yeniden kazanır.Bu dönüşüm terapiyle mümkün olur ve hayatın her alanına yansır.Bağlanma Stilini Merak Eden Herkes Terapiye Bir Adım Daha YakındırBir insan kendi bağlanma stilini merak ediyorsa… İlişkilerindeki döngüleri sorguluyorsa… Geçmişiyle barışmak istiyorsa… Duygusal derinlik arıyorsa…Aslında terapiye hazırdır.Çünkü bağlanma çalışmaları, psikolojide en derin ve en dönüştürücü alanlardan biridir. Bu alanda uzman bir terapistle çalışmak, kişinin çocukluk yaralarını iyileştirmesine, yetişkinlikte daha sağlıklı ilişkiler kurmasına ve en önemlisi kendine güvenli bir alan yaratmasına yardımcı olur.Son Söz: Kendini Anlama Cesareti En Büyük DönüşümdürHerkes değişebilir. Hiçbir bağlanma stili “kader” değildir. Kırılganlıklar iyileştirilebilir, duygular düzenlenebilir, ilişkiler güzelleştirilebilir.Tek gereken ilk adımdır: bu ilk adımı atabilecek tek kişi sizsiniz. Kendi içsel dünyasını anlamaya cesaret etmek.Eğer sen de ilişkilerinde benzer döngüleri yaşıyorsan, duygularını anlamlandırmakta zorlanıyorsan veya kendini daha güvenli bir bağ içinde görmek istiyorsan…Bu alan üzerine çalışan bir terapist ile çalışmak, hayatında büyük bir fark yaratabilir.
Eylem CAN 06.12.2025

Kendini Anlamanın Gücü: Terapiye Başlamayı Düşünenler İçin

Terapi Neden Her Geçen Gün Daha Fazla İlgi Görüyor?Son yıllarda terapiye olan ilginin belirgin şekilde arttığını fark etmek zor değil. Artık insanlar yalnızca yaşadıkları sorunları çözmek için değil, kendilerini daha iyi anlamak ve hayatlarını daha bilinçli bir şekilde yönetmek için de terapi desteği alıyor. Modern yaşamın yoğun temposu, ilişkilerin karmaşıklığı, iş yükünün artması, sosyal çevrenin beklentileri ve kişisel hedeflerin baskısı, bireyleri içsel bir denge arayışına yönlendiriyor. Terapi ise bu arayışın en güvenli ve en etkili yollarından biri olarak öne çıkıyor.Birçok kişi terapiye başlamadan önce, “Acaba terapi bana iyi gelir mi?” diye düşünür. Bu soru, kişinin kendisiyle ilgili farkındalık geliştirmeye hazır olduğunun işaretidir. Çünkü terapi, sadece bir konuşma alanı değil; kişinin iç dünyasını keşfetmesine, duygularını anlamlandırmasına ve hayatındaki örüntüleri çözümlemesine yardımcı olan bir süreçtir.Terapi Yalnızca Problem Yaşayanlar İçin DeğildirToplumda sıkça karşılaşılan yanlış bir inanç vardır: Terapiye giden insanlar mutlaka ciddi bir sorun yaşıyordur. Oysa bu düşünce oldukça sınırlayıcıdır. Terapi, ruhsal bir “acil durum müdahalesi” değil; kişinin kendisiyle kurduğu ilişkiyi güçlendiren bir gelişim alanıdır.Kimi insan ilişkilerinde daha sağlıklı iletişim kurmak için, kimi karar vermede zorlandığı için, kimi kaygılarını anlamak için, kimi ise sadece hayatını daha dengeli yaşamak için terapiye başvurur.Bir kişinin terapiye gitmesi, zayıf olduğu anlamına gelmez. Tam aksine, kendine değer veren ve gelişime açık olan bireylerin tercih ettiği bir adımdır. Fiziksel sağlığımız için nasıl düzenli kontroller yaptırıyorsak, zihinsel ve duygusal sağlığımız için de profesyonel destek almak aynı derecede önemlidir.Terapiye Başlamadan Önce Zihni Meşgul Eden Sorular Çok DoğaldırTerapi sürecine girmeden önce pek çok kişinin zihninde soru işaretleri belirir. Bu sorular, sürecin anlaşılmaya çalışılmasının doğal bir parçasıdır.En yaygın sorulardan bazıları:“Terapide ne konuşacağım?” Belirli bir konuya sahip olmanıza gerek yoktur. Terapist, sizin duygularınızı ve düşüncelerinizi anlamlandırabilmeniz için doğru soruları sorarak süreci doğal akışında ilerletir.“Ya terapist beni yargılarsa?” Terapinin en temel prensiplerinden biri, yargısız bir alan yaratmaktır. Profesyonel bir terapist, danışanı koşulsuz kabul eder, dinler ve destekler.“Gerçekten işime yarayacak mı?” Terapinin etkisi kişiden kişiye değişse de, çoğu danışan süreç ilerledikçe duygularını daha net anlamaya, stresini yönetmeye ve davranışlarını bilinçli bir şekilde yönlendirmeye başlar.“Duygularımı açmakta zorlanıyorum, bu sorun olur mu?” Birçok insan terapiye ilk başladığında kendini ifade etmekte zorlanır. Bu çok normaldir. Zaman içinde duygularınızı paylaşmak daha kolay ve daha doğal hale gelir.Bu sorular, terapiye başlamak için bir engel değil; aksine kişinin süreç hakkında sağlıklı bir merak taşıdığının göstergesidir.Küçük Farkındalıklar, Büyük Yaşam Değişimlerine Kapı AçarTerapinin en güçlü taraflarından biri, kişinin zaman içinde yaşadığı farkındalık anlarıdır. Bu anlar bazen çok küçük görünür ama kişinin hayatında büyük bir dönüşüm yaratır.Örneğin:Yıllardır aynı ilişkisel hataları yaptığınızı fark edersiniz.Kaygılarınızın aslında bastırılmış bir korkudan kaynaklandığını görürsünüz.Öfkenizin altında kimin ya da neyin yattığını keşfedersiniz.Kendinizi sürekli geri planda bırakmanızın sebebinin onaylanma ihtiyacı olduğunu anlarsınız.Hayatınızdaki döngülerin aslında çocukluk dönemindeki deneyimlerden beslendiğini fark edersiniz.Bu farkındalıklar kişiye bir şey öğretir: Otamatik davranmak yerine bilinçli davranmak mümkündür.Terapiden önce kişi çoğu davranışını refleksle yapar, neden böyle hissettiğini ya da böyle düşündüğünü fark etmez. Ancak terapi sayesinde kişi kendini daha iyi tanır, davranışlarını anlamlandırır ve yaşama daha bilinçli tepkiler vermeye başlar. Bu değişim, dışarıdan bakıldığında küçük görünse de, kişinin hayat kalitesini derin bir şekilde etkiler.Terapi, Duygusal ve Bilişsel Beceriler KazandırırTerapinin sadece konuşma üzerine kurulu bir süreç olduğu düşüncesi yanlıştır. Modern terapi yaklaşımları danışana çok sayıda duygusal ve bilişsel beceri kazandırmayı hedefler.Terapide kazanılabilecek beceriler arasında şunlar bulunur:Kaygı yönetimi teknikleri: Nefes egzersizleri, düşünce yeniden yapılandırma, beden farkındalığı.Duygu düzenleme becerileri: Yoğun duyguları tanıma, anlamlandırma ve sağlıklı şekilde ifade etme.İletişim becerileri: Kendini doğru ifade etmek, karşı tarafı dinlemek, empati kurmak.Sınır koyma: Kişinin kendi alanını koruması, gereksiz yükleri taşımayı bırakması.Stres yönetimi: Zihinsel ve duygusal yükleri hafifletme yöntemleri.Sağlıklı ilişki kurma: Bağ kurma, güven inşa etme ve ilişkisel kalıpları fark etme.Bu beceriler sadece terapi odasında kalmaz; kişinin günlük yaşamında aktif olarak yer bulur. Kişi zamanla daha sağlıklı kararlar verir, daha net iletişim kurar ve daha sakin bir ruh haline kavuşur.Terapi Bir Cesaret Yolculuğudur; Ama Sonu ÖzgürlüktürTerapinin en zor kısmı genellikle başlamaktır. Çünkü terapi, kişinin önce kendisiyle yüzleşmesini gerektirir. Bu yüzleşme bazen duygusal olarak zorlayıcı olabilir; ancak büyük bir özgürleşmenin başlangıcıdır.Birçok kişi birkaç seans sonra şu cümleyi kurar: “Keşke daha önce başlasaydım.”Çünkü terapi, kişinin zihinsel düğümlerini çözer, duygusal yüklerini hafifletir ve yaşamına daha sağlıklı bir yön vermesine yardımcı olur. Terapistin görevi yol göstermek, kişinin kendi iç sesini duymasına yardımcı olmaktır. Değişimi yaratan ise danışanın kendisidir.Terapinin sonunda kişi:Kendi değerini fark etmeye,Duygularını daha açık anlamaya,Sağlıklı ilişkiler kurmaya,Geçmiş yüklerini bırakmaya,Kendisiyle barışmaya başlar.Bu süreç hem derin hem dönüştürücüdür.Kendine Yapabileceğin En Değerli YatırımTerapi, kişinin kendine sunduğu en kıymetli hediyelerden biridir. Çünkü insan hayatı boyunca birçok duygu, olay ve düşünceyle karşılaşır. Zaman zaman bunların altında ezilmek mümkündür. Terapi ise bu yükü hafifletir, kişiye kendine dair daha net bir bakış açısı kazandırır ve hayatı daha anlamlı bir şekilde yaşamasına yardımcı olur.Eğer sen de duygularını daha iyi anlamak, davranışlarını düzenlemek, ilişkilerini iyileştirmek veya kendine yeni bir bakış açısı kazandırmak istiyorsan terapi bu yolculuğun en doğru başlangıcı olabilir.Kendini tanıyan biri, hem bugününü hem de geleceğini çok daha sağlıklı temellere oturtabilir. Terapi ise bu farkındalığın kapılarını açan güçlü bir araçtır.
Eylem CAN 06.12.2025