1. Uzman
  2. Meryem SAMUR
  3. Blog Yazıları
  4. Travmanın Bilgeliği, Dijital Detoks, Storyler ve Müzikler

Travmanın Bilgeliği, Dijital Detoks, Storyler ve Müzikler

Travmanın Bilgeliği


Rahimdeyken yaşadığımız ilk deneyimler;

Kimliğimizi görme şeklimizi,

Diğer insanlara bakış şeklimizi,

Onlara güvenme derecemizi ve dünyadaki yerimizin şablonunu oluşturmaya yarar.’ diye başlıyor Travmanın Bilgeliği.


Gabor Mate emekli bir tıbbi doktor. 30 yılı aşkın bir süre bağımlılık ile çalışmış ve bunun sonuncunda şöyle bir çıkarım yaptığını söylüyor:

Neredeyse tüm hastalıkların, ruhsal hastalıkların, fiziksel rahatsızlıkların ardında aslında travma var.  Travmatik tepkilerimizin ve izlerimizin kendimizin olmadığını, bunların üstesinden gelebileceğimizi ve böylece kendimiz olabileceğimizi fark ettiğimizde travmadaki bilgeliği fark ederiz.


Pek çok insanla konuştuğumda çocukken yaşadığı travmatik deneyimleri sırtınızda taşıdığınız bir maymun gibi kendileri ile taşımakta olduklarını gördüm.

Travma nasıl başa çıkacağınızı bilmediğiniz kuvvetli bir tehdittir. Travma başınıza gelen kötü şeyler değildir. Başınıza gelen şey sonucu içinizde yaşadığınız şeylere travma denir.


Travma temel olarak benlikle bağlantı kopuşu demektir. Neden kendimizle bağlantımız kopar?

Çünkü kendimiz olmak acı verir. Ardından bu hayat boyu süren bir dinamik olur. Artık duygularımı kontrol etmeyi bilmiyorum. İncinmiş hissettiğim ilişkilerimde hemen geri çekiliyorum ve böylece nasıl uğraşacağımı bilmediğim o duygularla uğraşmıyorum. İçgüdüsel hislerim olduğu zaman bu hisleri takip etmiyorum. Kendime riskli durumlar yaratıyorum. 


Travmalar beynimizin gelişme şeklini etkilemekte. Nasıl tepki verdiğimiz, nasıl kendimizi düzenlediğimiz, stresle nasıl başa çıktığımız diğer insanlarla nasıl etkileşime girdiğimiz, ne kadar öngörü ve empatiye sahip olduğumuz beyinle alakalı bir durumdur. Mid-frontal korteksin bu işlevleri, travma tarafından sınırlandırılır ve daraltılır. Artık beynin çevre ile etkileşim içerisinde geliştiğini biliyoruz. Travma geçiren çocukların beyinleri, geçirmeyenlere göre farklı gözükür.  

Daha sonra hapishanede yapılan bir grup çemberi ve bağımlılıkları bulunan bir grupla terapiden örnekler veriliyor. Buradan çıkan sonuç travmaların sonucundaki duygularını görmezden gelip korunma içgüdüsü ile davranmanın nesilden nesile aktarılan bir özellik olduğu.


Acı olduğunda ve bunu paylaşacak kimse olmadığında ve çocuğun bununla başa çıkmak çok sınırlı kaynakları olduğunda çocuğun yaptığı şey kendisinden kopmaktır. Kendinizden koptuğunuzda ise kendiniz olmazsınız. Kendinizi kaybedersiniz. Travmadan konuşurken genelde başına kötü şeyler gelen birinden bahsederiz. Ancak travma tam olarak bu değildir. Travma, başınıza gelen kötü şey ile ilgili olmayabilir.


Yani çocuklar incindikleri için travma yaşamazlar. Çocuklar acıyla yalnız kaldıkları için travma yaşarlar.


Dr. Gate bebeklerle fiziksel temasın öneminden bahsediyor sonrasında. Kuzey Amerika’da bebeklerin ağlamalarını görmezden gelerek uyumalarına yardımcı olmayı öğreten büyük bir düşünce okulu var.’ ,deyip bu düşüncenin çok yanlış olduğundan bahsediyor. Bebeklerin bağ kurmak için tutunmaya ihtiyacı vardır. Bir bebeğin ebeveynlerinin kucağında uyumasından daha doğal bir şey yoktur. Kendi bebeğinizi ağlamaya bırakacak kadar içgüdülerinize yabancılaşmayın diyor Dr. Gate. Çocuklar ilişkiye muhtaçtır.

Bağımlı kişilerle yaptığı bir grup terapisinde, kişilere neden madde kullandıklarını soruyor. Oradaki kişilerden gelen cevaplar; daha özgür hissettiğim için, daha canlı hissettirdiği için, tamamlandığım için ve özgüvenimi arttırdığı için oluyor. Dr. Gate:

-Bağımlılıklar kötü seçimlerin sonucudur denince öyle olmadığını biliyoruz. Bu aslında bir sorunun çözümü.

Bağımlılığın öncül sorun olmadığını anlayabilirsek ve bunun aslında travmaya bir cevap olduğunu görebilirsek bağımlılığı tedavi etme yolunun travma tedavisinden geçtiğini anlayabiliriz. Yani kişiyi buna iten yarayı bulmamız gerekir. Travmatize olmuş bireyin altında kendini hayatı boyunca ifade edememiş sağlıklı bir birey vardır. Kendini ifade edememiştir çünkü kendisini ifade edecek alan ona hiç sağlanmamıştır ve kendi özgün kişiliklerini destekleyecek ilişkiler sağlanmamıştır.


Pek çok kişide travmaya neden olacak sosyal bir yapı söz konusu. Bu pek çok kişi gerçeklerden kaçan bağımlılık yaratan davranışı teşvik eder. Bu iç eğilimler toplumun dışarıdan görünüşü ile aynı hizadadır. Bu durum genel hatları ile normal görülmeye başlar. Temelde mesaj şudur:


Dünyayı zihnimizde oluştururuz. Eğer dünyanın berbat bir yer olduğu bakış açısına sahipsem agresif, şüpheci ve rekabetçi olan bir dünyada yaşamam gerekir. Bu yüzden büyüklenmeci ve kurnaz olmam gerekir çünkü içinde yaşadığım dünya da böyle. Bu tarz insanlar toplumumuzda GÜÇ ile ödüllendiriliyor.

Travma sahibi bireyler çocukluklarındaki travmayı gördüklerinde ve etrafındaki insanları fark ettiklerinde gelişim olur. Ötekileştirme gider, insanlık devreye girer. Bu toplum olarak ulaşmamız gereken bir noktadır. Birbirimizi görmekle başlamalıyız. Ne yaşandığını görmeliyiz sorunumuz ne diye bakmamalıyız.


Gabor Gate 30’lu yaşlarında işkolik başarılı bir doktorken kendi travmasını fark ettiğini söylüyor.

-Neden işkolik bir doktordum? Çünkü bebekken aldığım mesaj; dünyanın beni istemediği mesajıydı. (Öncesinde bir yerde, annesinin Nazilerden kaçarken daha bebekken onu bir süre bir akrabasına bırakmak zorunda oluşundan bahsetmişti.) İstenmemek ile nasıl başa çıkarsınız? Kendini gerekli kılarsınız. Travmaya uğramışsanız ve sevilebilir olduğunuzu düşünmüyorsanız tıp fakültesine gidin. O zaman sizi hep isteyeceklerdir.’ diyerek bahsediyor kendi öyküsünden.

Travmatize olmuş kişiliğin altında, bu hayatta karşılığını bulamamış sağlıklı bir birey var. Bunu görürseniz o zaman travma bilgisine sahip olursunuz. Mesele travmayı iyileştirmek ya da olanlarla ilgili anılardan kurtulmak değil, tüm bu duygulara yer olması için o kişini zihnin genişlemesine yardımcı olmaktır.


Gabor gate’in eşinin sözleri ile bitiyor belgesel.

İkimiz için de manevi bir iş oldu ve ben bu ilişki içinde büyüdüm. İlişki içinde iyileştim ve hala iyileşiyorum. Bu benim için inanılmaz bir aşk hikayesi. Nasıl değiştiği gerçekten ilham olunası cinsten. Yaşlandıkça bir şekilde özgürleştik ve gençleştik.

Dr. Gate:

Travma ömür boyu süren bir bastırmayı, muazzam bir enerji harcamasını ve acıyı hissetmemeyi içerir. İyileştikçe aynı enerji hayatımızı ve anda kalmayı kolaylaştırır.


Dijital Detoks


Geçmişte haber almak/haberdar olmak bir lüks ve ayrıcalık olarak görülürken günümüz dünyasında sürekli temkinli olmamızı gerektiren bir hal aldı. Nenelerimizin günlük ilgi alanı kendi köyleri, hiç olmadı şehirleriyken, bizim haberdar olma özgürlüğümüz sınırsızlaştı.


Bu durum; bazı ruhların objektifliğini beslerken, bazı ruhların fanatizmini arttırdı. Haberdar olduklarımızı seçme özgürlüğümüzü sınırlandıran ise sosyal medyanın algoritmaları oldu.

Bu algoritmalar sürekli veri toplama halinde. Tıkladıklarınız, izledikleriniz, sadece bakıp geçtikleriniz; her ne hareketiniz varsa, sizi o mecrada daha fazla tutmak için veri depoluyor. Zamanla bu veriler akışınızı sizin ilgileneceğiniz şekilde çıkarmayı başarıyor. Komplo teorilerine inanan biri iseniz, o grupların çoğunlukta olduğuna sizi algoritma inandırabilir, aşı karşıtı iseniz savınızı destekleyecek bir çok bilgiye ulaşmanız çok kolaydır. Herkes inandığı ve inanmak istediği şeylerin güdümünde yürütür etkinliklerini. Biz fark etmeden bizi tarikatlaştıran, sosyal medya platformlarının algoritmalarıdır.


İşin bu tarafını bir pencere olarak açık bırakıp bir de şu açıdan yaklaşmak istiyorum:


Sosyal medya genel olarak insanların iyi ruh hallerini, gezdiklerini, gördüklerini, yediklerini, içtiklerini paylaştığı bir platform. Bir hesap açarken bunun farkında olarak açıyoruz ve ‘Güzel anılar biriktiriyorum.’ cümlesine çoğumuz aşinayızdır. Fakat diğer insanlardan çok fazla haberdar olmak ve kendimiz sıkıntılı bir haldeyken sürekli yiyen ve gezen insanların paylaşımlarını takip etmek sıkıntılı ruh haline bir de kıskançlık duygusunu ekleyebiliyor. Yok canım ne kıskançlığı; ‘gezsin görsün, yesin yarasın’ gibi savunmalar dilinize vursa da, içinizi bir süre dinlediğinizde; herkes geziyor sen evdesin, millet neler yiyor sen bir cafeye gidemedin. Şunun düğününe bak nasıl cafcaflı, ötekinin doğum günü kutlamasının organizasyonuna bak! Aa işte en özel evlilik teklifi bu olmalı!


Farkında olmadan, hayattaki beklentilerinizi sosyal medya şekillendirir hale geliyor. Sürprizli evlilik teklifiniz, deliler gibi eğlendiğiniz kına geceniz, bebeğinizin doğumunda süslü loğusa terlikleriniz ve her anı kayda alan bir fotoğrafçınız, çocuğunuz her doğum gününde ayrı bir konseptiniz olmazsa hayatınızı eksik kalacakmış gibi geliyor.

İnsanın bazen bu mecraları birkaç günlüğüne de olsa kapatıp habersiz kalma özgürlüğünü yaşaması gerekiyor. Diğerleri ne yapıyor bilmeden, kendinize ve gününüze odaklanarak vakit geçirmeniz, günün boş anlarında hemen elinizin sosyal mecralara gittiği zamanlara, birkaç günlüğüne ara verip; o zamanların nasıl değerlendirildiğine bakılması lazım.


Bu mecraların bir kullanım kılavuzu olsaydı şu maddeyi eklerdim:


‘’Beyninizin ve kalbinizin iyiliği için senenin 365 günü kullanmaktan kaçının.’’



Storyler ve Müzikler



Küçükken dizi izlerken arka fonda birden çıkan duygusal müziklere bayılırdım. Keşke, derdim biz yaşarken de böyle arkadan durumlara uygun müzikler çıksa. Uzaktan bir kamera çekse hayatımı. Üzüldüğümde ağlatmalı bir fon çalsa, neşeliyken kahkahalar patlasa derdim. Kendi hayatımın dizisini görecek olmak heyecanlandırırdı beni. İnstagram sağolsun. O zamanlar hayal ettiklerimi şimdi yaşıyorum.


Dün karın yağmasıyla birlikte mesela, storyler izledik. Herkes hikâyesini paylaştı kendince. Hikâyelerin olmazsa olmazı; mutluluk, çay ve kahveydi. Çayın ve kahvenin hayatımızın keyifli anlarında bize eşlik etmesi ve kalabalık güzellikler hatırlatması, İnstagram storylerinin baş rolü kılıyordu onları. Sonra herkes sevdiği müzikleri yerleştiriyordu hayatının arkasına. ‘’Sevdiğim müzikler, sevdiğim eşlikçiler ve sevdiğim anlarla, işte ben de buradayım arkadaşlarım!’’ diyorduk. Sosyalleşiyorduk.


Şimdi buradan ‘’Ah eskiler!’’ demeyeceğim. Yaşadığım çağın en iyi çağ, yaşadığım anın tek anım olduğunu düşünüp arkaya güzel bir müzik açacağım ve mutluluğumu paylaşacağım arkadaşlarımla. Çünkü sosyalleşerek mutlu oluyoruz, mutlu olmak için de sosyalleşiyoruz. Gerçeklerden kopmadığımız müddetçe ne zararı olsun. Yaşamı iyi ve kötüsüyle kabullendiğim gibi, iyi ve kötüsünü bilerek kullanıyorum instagramı. Zamanımın küçük bir kısmı olarak kalsın, mutluluk amacım olmasın yeter.

Yayınlanma: 27.12.2021 09:15

Son Güncelleme: 28.09.2022 19:24

Psikolog

Meryem

SAMUR

Psikolojik Danışman

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

Kişilerarası İletişim Problemleri , Depresyon ve Mutsuzluk , Ölüm/Kriz ve Yas Süreci
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 750
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 60 dk
ücret 750
Bunları da sevebilirsiniz...

Daha Sakin Bir Sen: Öfke Kontrolü Nedir, Belirtileri Nelerdir ve Neler Yapılmalıdır?

Öfke: Doğal Ama Yönetilmesi Gereken Bir DuyguÖfke, tıpkı mutluluk, üzüntü ya da korku gibi doğal bir duygudur. Ancak diğer duygulardan farkı; kontrol altına alınmadığında hem kişiye hem çevresine zarar verebilmesidir. Günlük yaşamda birçok insan, farkında olmadan öfkesinin kontrolünü kaybedebilir. Bu durum ilişkilerde çatışmalara, iş yerinde verimsizliğe ve psikolojik sağlığın bozulmasına yol açabilir. Özellikle yoğun iş temposu ve sosyal baskılar, öfke patlaması riskini artırır. Bu nedenle, öfke yönetimi teknikleri öğrenmek hem kişisel hem de sosyal yaşam kalitesini yükseltmek için kritik önem taşır.Peki, öfke kontrolü nedir?, belirtileri nelerdir ve daha sakin bir sen mümkün mü?Bu yazıda öfkenin ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını, hangi sinyalleri verdiğini ve onu sağlıklı yollarla nasıl yöneteceğinizi tüm yönleriyle ele alacağız.Öfke Kontrolü Nedir?Öfke kontrolü, bireyin sinirlendiği ya da öfkelendiği bir durumda verdiği tepkileri fark etmesi, anlamlandırması ve bu tepkileri uygun yollarla ifade edebilmesidir. Bu süreç, duygularla baş etme becerilerinin gelişmesini ve bireyin hem kendisine hem de çevresine zarar vermeyecek şekilde davranmasını sağlar. Ayrıca, duygusal zeka geliştirme ve stres yönetimi becerileri öfke kontrolünde oldukça etkilidir. Bu beceriler sayesinde, kişi duygu ve düşüncelerini daha sağlıklı şekilde ifade ederek çatışmaları en aza indirebilir.Öfkenin Belirtileri Nelerdir?Öfke sadece bir duygu değil, aynı zamanda fizyolojik ve davranışsal tepkilerle de kendini gösteren bir durumdur. İşte öfkenin başlıca belirtileri:Fiziksel Belirtiler:Kalp atışında hızlanmaNefes alışverişinde artışKaslarda gerginlikYüz kızarmasıTerlemeDavranışsal Belirtiler:Bağırmak, küfretmekEşyaları fırlatmak ya da kapıları çarpmakFiziksel şiddete eğilimSosyal ilişkilerde mesafe koymakSessiz kalma ya da pasif-agresif davranmakDuygusal Belirtiler:Kontrolsüz öfke patlamalarıSürekli huzursuzluk hissiDeğersizlik ya da anlaşılmama duygusuSuçluluk ve pişmanlıkÖfke Kontrolü Neden Önemlidir?Kontrolsüz öfke; aile içi ilişkilerde kırgınlıklar yaratabilir, iş hayatında performans düşüklüğüne yol açabilir ve fiziksel sağlık sorunlarını tetikleyebilir. Uzun süreli bastırılan ya da yanlış yönlendirilen öfke; depresyon, anksiyete ve psikosomatik hastalıklara neden olabilir. Günlük hayatta uygulanan gevşeme teknikleri ve nefes egzersizleri gibi yöntemler, öfkenin tetiklenmesini önlemeye yardımcı olur. Psikoloji alanında yapılan araştırmalar, öfke kontrolünü öğrenmenin, bireyin yaşam doyumunu artırdığını ve öz-farkındalık geliştirmeye katkı sağladığını göstermektedir.Öfke Kontrolü Nasıl Sağlanır?İşte “öfke kontrolü nasıl yapılır?” sorusuna yanıt olabilecek etkili yöntemlere aşağıda detaylıca bakabiliriz:Tetikleyicileri Tanıyın: Öfke genellikle belli olaylarla tetiklenir: haksızlık, görmezden gelinme, alay edilme ya da yoğun stres. Kendi tetikleyicilerinizi fark etmek, ilk adımı oluşturur. Örnek: “Trafikte sıkıştığımda ya da iş yerinde fikirlerim yok sayıldığında sinirleniyorum.”Zihinsel Mola Verin: Zihni sakinleştirmek için molalar vermek ve zihnin kendisini dinlemesine imkan tanımak önemlidir.Öfkenizi kontrol etmekte zorlandığınız anlarda kısa bir mola verin. Fiziksel ortamdan uzaklaşmak ve birkaç dakika yalnız kalmak, tepkinizi daha sağlıklı hale getirebilir.Derin Nefes ve Gevşeme Egzersizleri: Nefes almak sadece bedeni değil, zihni de rahatlatır. 4-7-8 nefes tekniği gibi basit tekniklerle öfke anında kendinizi regüle edebilirsiniz.“Sen” Dili Yerine “Ben” Dili Kullanmanın: Sen dili yerine ben dilini deneyerek dilinizi suçlayıcı dilden daha sakin bir dile yaklaştırabilirsiniz.İletişim sırasında suçlayıcı olmaktan kaçının. “Sen hep böylesin!” demek yerine, “Bu durumda kendimi değersiz hissediyorum” gibi ifadeler kullanmak çatışmaları azaltır.Fiziksel Aktiviteye Zaman Ayırın: Spor yapmak, biriken stresi boşaltmanın etkili bir yoludur. Düzenli egzersiz, endorfin salgısını artırarak ruh halini olumlu yönde etkiler ve sinir sistemini sakinleştirir. Günlük yürüyüşler, yoga veya tempolu egzersizler, sinir sistemini rahatlatır ve öfke kontrolünü kolaylaştırır.Profesyonel Destek Alın: Bireysel terapi, öfkenizin altında yatan duygu ve düşünceleri keşfetmenize yardımcı olur. Bir psikologla çalışmak, hem iç görü kazanmanızı hem de öfkeyle baş etme stratejileri geliştirmenizi sağlar. Öfke kontrolü terapisi ve psikolojik danışmanlık, uzun vadede kalıcı çözümler sunar.Daha Sakin Bir Sen Her Zaman Mümkün!Unutmayın, öfkenizi bastırmak değil, anlamak ve yönetmek sağlıklı olan yoldur. Kendinize karşı şefkatli ve sabırlı olun. Her insan zaman zaman öfkelenebilir; önemli olan bu duygunun sizi yönetmesine izin vermemektir. Duygusal zeka geliştirme, stres yönetimi ve öfke kontrolü egzersizleri ile “daha sakin bir sen” mümkündür. Bu süreç farkındalık, pratik ve istekle gelişir. Böylece hem kendinizle hem de çevrenizle daha uyumlu ilişkiler kurabilirsiniz.Öfke kontrolü, duygusal sağlığın ve ilişkilerinin kalitesi için kritik bir beceridir. Unutma, bu yolculukta destek almak, güçlü ve sağlıklı adımlar atmanı sağlar. Kendi iç dünyanı anlamak ve daha sakin bir hayat sürmek için hemen iletişime geçebilirsin. İstersen, seninle birlikte öfke yönetimi konusunda etkili yöntemleri deneyimleyelim ve daha huzurlu bir yaşam için birlikte çalışabiliriz.Eğer sen de öfke kontrolü konusunda zorlandığını düşünüyorsan, yalnız değilsin. Öfke duygusunu yönetmek bazen zorlayıcı olabilir ve bu süreçte profesyonel destek almak oldukça faydalıdır. psikologmerkezi.com üzerinden bana kolayca ulaşabilir, ücretsiz olarak sorularını iletebilir ve ihtiyaç duyarsan bireysel seanslar alabilirsin. Burada, öfkenin altında yatan sebepleri birlikte keşfedip, sana özel etkili baş etme stratejileri geliştirebiliriz.Seans almak için hazırsan başlayabiliriz.Kaynakça:Spielberger, C. D. (1999). State-Trait Anger Expression Inventory (STAXI). Psychological Assessment Resources.Novaco, R. W. (2000). Anger and psychopathology. In M. Lewis & J. M. Haviland-Jones (Eds.), Handbook of Emotions.American Psychological Association (APA). (2022). Controlling Anger Before It Controls You.Türk Psikologlar Derneği. (2023). Öfke ile Başa Çıkma Rehberi.Cognitive Behavioral Therapy for Anger Management – NHS UK (2021)

Evlilik Öncesi Çiftlerin Uyumluluğu için Birbirine Sorması Gereken Sorular neler olabilir?

Evlilik Öncesi Çiftlerin Birbirine Sorması Gereken Sorular: Uyumluluğu Test Etmek İçin Bilimsel Bir YaklaşımEvlilik, bireylerin yaşamlarında aldıkları en önemli kararlardan biridir ve uzun vadeli bir bağlılık gerektirir. Evlilik öncesi dönemde çiftlerin birbirine uygunluğunu değerlendirmek, sağlıklı ve sürdürülebilir bir ilişkinin temelini oluşturur. Psikoloji ve psikoterapi alanındaki araştırmalar, çiftlerin evlilik öncesi dönemde açık iletişim kurarak değerlerini, beklentilerini ve hedeflerini tartışmalarının, evlilik memnuniyetini artırdığını göstermektedir. Bu makalede, çiftlerin birbirine sorması gereken temel soruları, bilimsel temellere dayandırarak ve bir psikolog/psikoterapist perspektifiyle ele alacağız. Bu sorular, çiftlerin uyumluluğunu test etmek ve potansiyel çatışma alanlarını önceden belirlemek için tasarlanmıştır.1. Değerler ve Hayat Görüşü: Evlilik, yalnızca romantik bir bağ değil, aynı zamanda ortak bir yaşam vizyonu gerektirir. Çiftlerin temel değerler ve inançlar konusunda uyumlu olmaları, uzun vadeli mutluluk için kritik öneme sahiptir. Gottman Enstitüsü’nün araştırmalarına göre, çiftlerin paylaştığı değerler, evlilikteki çatışmaları azaltmada önemli bir rol oynar. Sorulması gereken bazı sorular şunlardır::Hayatta en çok neye değer veriyorsun ve bu değerler benimle ne kadar uyumlu?Bu soru, bireylerin önceliklerini ve hayat felsefelerini anlamaya yardımcı olur. Örneğin, biri için kariyer ön plandayken diğeri için aile öncelikli olabilir. Bu farklılıklar, erken dönemde tartışılmazsa çatışmalara yol açabilir.Dini veya manevi inançların hayatında ne kadar önemli?Dini inançlar, çiftlerin yaşam tarzlarını, çocuk yetiştirme yaklaşımlarını ve hatta günlük rutinlerini etkileyebilir. Araştırmalar, dini uyumluluğun evlilik doyumunu artırdığını göstermektedir (Mahoney et al., 2001).Toplumsal ve politik görüşlerin nelerdir?Siyasi ve sosyal konulardaki farklılıklar, özellikle kutuplaşmış toplumlarda, ilişkilerde gerilim yaratabilir. Bu nedenle, çiftlerin bu konularda açık bir şekilde konuşması önemlidir.2. Finansal Beklentiler ve AlışkanlıklarPara, evliliklerde en sık çatışma nedenlerinden biridir. Finansal uyumluluk, çiftlerin ortak hedeflere ulaşma yeteneğini doğrudan etkiler. Journal of Family and Economic Issues’da yayımlanan bir çalışma, finansal konularda şeffaf iletişimin evlilik stresini azalttığını ortaya koymuştur (Dew, 2011). Önerilen sorular:Para harcama ve biriktirme alışkanlıkların nelerdir?Biri savurgan, diğeri tutumluysa, bu durum uzun vadede gerilim yaratabilir. Çiftlerin bütçe yönetimi ve tasarruf alışkanlıklarını tartışması gerekir.Ortak finansal hedeflerimiz neler olmalı?Ev almak, yatırım yapmak veya çocuk eğitimi gibi büyük hedefler, çiftlerin finansal planlamada uyum içinde olmasını gerektirir.Borç veya maddi yükümlülüklerin var mı?Finansal şeffaflık, güvenin temel taşlarından biridir. Gizli borçlar veya mali sorunlar, evlilikte ciddi sorunlara yol açabilir.3. Aile ve Çocuk YetiştirmeÇocuk sahibi olma ve aile dinamikleri, evlilikte önemli bir yer tutar. Çocuk sahibi olma kararları ve ebeveynlik tarzları, çiftlerin uyumluluğunu derinden etkiler. Psikolojik araştırmalar, çocuk yetiştirme konusunda uyumsuzluk yaşayan çiftlerin daha yüksek boşanma oranlarına sahip olduğunu göstermektedir (Twenge et al., 2003). Sorulması gereken sorular:Çocuk sahibi olmak istiyor musun, ve eğer istiyorsan kaç çocuk hayal ediyorsun?Bu soru, çiftlerin çocuk sahibi olma konusundaki beklentilerini netleştirmek için kritik öneme sahiptir. Çocuk istememe kararı da aynı derecede önemlidir.Çocuk yetiştirme konusunda hangi disiplin yöntemlerini benimsersin?Ebeveynlik tarzları (örneğin, otoriter mi, demokratik mi) çiftlerin çocuk yetiştirme sürecinde uyum içinde olmasını etkiler.Geniş aile ile ilişkilerimiz nasıl olacak?Kayınvalide, kayınpeder veya diğer aile üyeleriyle kurulacak sınırlar, evlilikte önemli bir rol oynar. Çiftlerin bu konuda net beklentiler oluşturması gerekir.4. İletişim ve Çatışma ÇözmeSağlıklı iletişim, evliliğin temel taşlarından biridir. John Gottman’ın çift terapisi çalışmalarına göre, çiftlerin çatışmaları nasıl yönettikleri, evliliğin uzun ömürlü olup olmayacağını öngörebilir. Çiftlerin şu soruları tartışması önemlidir:Çatışmaları nasıl çözüyorsun?Bazı bireyler tartışmalarda sessiz kalmayı tercih ederken, diğerleri doğrudan yüzleşmeyi seçer. Bu farklılıklar, çiftlerin iletişim tarzlarını anlamalarını gerektirir.Benden beklentilerin nelerdir, özellikle zor zamanlarda?Bu soru, çiftlerin birbirine nasıl destek olacağı konusunda netlik sağlar. Örneğin, biri duygusal destek beklerken diğeri pratik çözümler sunmayı tercih edebilir.Eleştiriye veya geri bildirime nasıl tepki verirsin?Çiftlerin birbirine yapıcı eleştiriler sunabilmesi ve bunları sağlıklı bir şekilde kabul edebilmesi, ilişkinin olgunluğunu gösterir.5. Kariyer ve Yaşam TarzıKariyer hedefleri ve yaşam tarzı tercihleri, çiftlerin günlük yaşamlarını ve uzun vadeli planlarını etkiler. Özellikle modern toplumlarda, kariyer odaklı bireylerin evlilik beklentileri farklılık gösterebilir. Sorulması gerekenler:Kariyer hedeflerin neler ve bunlar ilişkimizi nasıl etkileyecek?Örneğin, sık seyahat gerektiren bir iş, çiftin birlikte geçirdiği zamanı sınırlayabilir.Boş zamanlarını nasıl değerlendirmeyi seversin?Birinin sosyal etkinlikleri sevmesi, diğerinin ise evde vakit geçirmeyi tercih etmesi, uyumsuzluk yaratabilir.Ev işleri ve sorumluluk paylaşımı konusunda nasıl bir düzen istersin?Geleneksel veya eşitlikçi roller konusundaki beklentiler, çiftlerin günlük yaşamda uyum içinde olmasını etkiler.6. Cinsellik ve YakınlıkCinsellik ve duygusal yakınlık, evlilikte önemli bir bağ oluşturur. Çiftlerin bu konuda açıkça konuşması, olası yanlış anlamaları önler. Araştırmalar, cinsel uyumluluğun evlilik doyumunu artırdığını göstermektedir (McNulty et al., 2016). Önerilen sorular:Cinsel ihtiyaçların ve beklentilerin nelerdir?Bu, çiftlerin fiziksel yakınlık konusundaki tercihlerini anlamalarını sağlar.Duygusal yakınlığı nasıl ifade etmeyi seversin?Bazıları fiziksel temasla, diğerleri ise sözlü ifadelerle yakınlık kurar. Bu farklılıkların bilinmesi önemlidir.SonuçEvlilik öncesi dönemde çiftlerin birbirine sorduğu sorular, yalnızca uyumluluğu test etmekle kalmaz, aynı zamanda güven, şeffaflık ve karşılıklı anlayışı güçlendirir. Psikoloji ve psikoterapi alanındaki bilimsel bulgular, açık iletişimin ve ortak değerlerin evlilik başarısını artırdığını göstermektedir. Yukarıda belirtilen sorular, çiftlerin birbirini daha iyi tanımasına ve potansiyel çatışma alanlarını önceden ele almasına olanak tanır. Evlilik, dinamik bir süreçtir ve bu sorular, çiftlerin bu yolculuğa daha bilinçli ve hazırlıklı bir şekilde başlamasını sağlar. Çift terapisi veya evlilik öncesi danışmanlık, bu soruları daha derinlemesine keşfetmek için profesyonel bir rehber sunabilir. Unutmayın, sağlıklı bir evlilik, sadece aşk değil, aynı zamanda bilinçli bir çaba ve uyum gerektirir.Kaynaklar:Dew, J. (2011). Financial disagreements and marital conflict. Journal of Family and Economic Issues.Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work.Mahoney, A., et al. (2001).Religion in the home. Journal of Marriage and Family.

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden?

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden Stratejiler ve Sorular*Özet* Yetişkinlikte anne-baba ilişkilerindeki sorunlar, bireyin duygusal sağlığı, öz-değeri ve sosyal ilişkileri üzerinde önemli etkiler yaratabilir. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla kötüleşen ilişkilerini iyileştirmek için psikoterapi, yapılandırılmış ve etkili bir yöntem sunar. Bu makale, psikolog ve psikoterapistlerin kullandığı yaklaşımları inceleyerek, duygusal farkındalık, sağlıklı sınırlar ve etkili iletişim yoluyla ilişkisel onarımı ele almaktadır. Ayrıca, psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru önerisi sunulmakta ve bu soruların anne-baba ilişkilerini anlamada ve iyileştirmede nasıl katkı sağladığı bilimsel bir çerçevede tartışılmaktadır. Makale, bağlanma teorisi ve sistemik aile terapisi gibi teorik temellere dayanarak, bireyin aile dinamiklerini anlamasına ve ilişkilerini geliştirmesine yönelik pratik öneriler sunar.*Giriş* Yetişkinlikte anne-baba ilişkileri, çocukluk deneyimlerinden, aile dinamiklerinden ve kültürel faktörlerden derinden etkilenir. Psikologlar, bu ilişkilerin bireyin mental sağlığı üzerindeki etkisini anlamak için bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi yaklaşımlardan yararlanır. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkilerinin “kötü” olduğunu ifade etmesi, geçmiş kırgınlıklar, iletişim kopuklukları, sınır ihlalleri veya duygusal mesafe gibi sorunlara işaret edebilir. Psikoterapi, bu dinamikleri anlamak ve onarmak için güvenli bir alan sağlar. Psikologlar, bireyin duygularını ifade etmesine, geçmiş deneyimlerini anlamlandırmasına ve yapıcı adımlar atmasına yardımcı olmak için açık uçlu, empatik sorular kullanır. Bu makale, psikoterapi temelli stratejileri ve anne-baba ilişkilerini anlamak için kullanılabilecek 20 soruyu bilimsel bir bağlamda sunarak, ilişkisel iyileşme sürecini ele almaktadır.*Yöntem: Psikoterapi ile Anne-Baba İlişkilerini İyileştirme* Psikoterapi, bireyin duygusal farkındalığını artırarak, aile dinamiklerini anlamasını ve ilişkisel sorunlara müdahale etmesini sağlar. Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları anlamak için açık uçlu, yargılamayan ve empatik sorular kullanır. Bu sorular, bireyin duygularını, beklentilerini ve geçmiş deneyimlerini keşfetmesine olanak tanır. Psikoterapi sürecinde, bireyin kendi sorumluluğunu tanıması, sağlıklı sınırlar koyması ve etkili iletişim becerileri geliştirmesi hedeflenir. Aşağıda, anne-baba ilişkilerini anlamak ve iyileştirmek için psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru listelenmektedir.### Psikoterapi Sürecinde Kullanılabilecek 20 Soru#### 1. İlişki Dinamiklerini Anlama1. Anne-babanızla ilişkinizi “kötü” yapan şeyler nelerdir? Hangi durumlar veya olaylar bu hissi yaratıyor? Amaç: Sorunların spesifik kaynaklarını belirlemek ve duygusal tetikleyicileri anlamak.2. Anne-babanızla iletişim kurarken kendinizi nasıl hissediyorsunuz? (Örneğin, gergin, anlaşılmamış, suçlu) Amaç: Duygusal farkındalığı artırmak ve bireyin içsel deneyimini anlamak.3. Geçmişte anne-babanızla yakın hissettiğiniz bir anı hatırlıyor musunuz? O anı özel kılan neydi? Amaç: Pozitif anıları hatırlatarak iyileşme için bir temel oluşturmak.4. Anne-babanızla yaşadığınız en büyük çatışma veya kırgınlık nedir? Bu sizi nasıl etkiledi? Amaç: Geçmiş travmalar veya kırılganlıkları belirlemek.5. Anne-babanızın sizi nasıl gördüğünü düşünüyorsunuz? Bu, kendi kendinizi görüşünüzle uyumlu mu? Amaç: Algılanan ebeveyn yargılarını ve öz-değeri değerlendirmek.#### 2. Duygular ve Beklentiler6. Anne-babanıza karşı hangi duyguları sık sık hissediyorsunuz? (Örneğin, öfke, üzüntü, hayal kırıklığı) Amaç: Duygusal repertuarı anlamak ve duygusal düzenlemeyi desteklemek.7. Anne-babanızdan ne tür bir destek veya anlayış bekliyorsunuz? Bu beklentiler karşılanıyor mu? Amaç: Gerçekçi olmayan beklentileri tanımlamak ve yeniden yapılandırmak.8. Anne-babanıza söylemek istediğiniz ama şimdiye kadar söyleyemediğiniz bir şey var mı? Amaç: Bastırılmış duyguları ifade etmeye teşvik etmek.9. Anne-babanızla ilişkinizde hangi konular konuşulduğunda kendinizi rahatsız hissediyorsunuz? Amaç: Sınır ihlallerini veya hassas konuları belirlemek.10. Anne-babanızla aranızdaki mesafeyi kapatmak için hangi konuları konuşmak faydalı olabilir? Amaç: İletişim köprüleri kurmak için fırsatları keşfetmek.#### 3. Geçmiş ve Kökenler11. Çocukluğunuzda anne-babanızla ilişkiniz nasıldı? Şimdiki durumla benzerlikler veya farklılıklar neler? Amaç: Bağlanma dinamiklerini ve geçmişin etkisini anlamak.12. Anne-babanızın kendi ailelerinden aldıkları yetiştirilme tarzı, sizinle ilişkilerini nasıl etkiledi? Amaç: Aile sistemindeki transgenerasyonel etkileri değerlendirmek.13. Geçmişte anne-babanızla yaşadığınız ve sizi derinden etkileyen bir olay var mı? Amaç: Travmatik veya biçimlendirici deneyimleri ortaya çıkarmak.14. Anne-babanızın birbirleriyle olan ilişkisi, sizin onlarla ilişkinizi nasıl şekillendirdi? Amaç: Sistemik aile dinamiklerini anlamak.15. Anne-babanızla ilişkinizde hangi kalıpların tekrar ettiğini fark ediyorsunuz? Amaç: Tekrarlayan davranışsal döngüleri belirlemek.#### 4. Değişim ve Çözüm16. Anne-babanızla ilişkinizi iyileştirmek için küçük bir adım olarak ne yapabilirsiniz? Amaç: Uygulanabilir hedefler belirlemek.17. Anne-babanızla daha sağlıklı bir iletişim kurmak için neye ihtiyacınız var? Amaç: İletişim becerilerini geliştirmek için ihtiyaçları tanımlamak.18. Anne-babanızın hangi davranışlarını değiştirmesini isterdiniz? Peki, siz kendi davranışlarınızda neyi değiştirebilirsiniz? Amaç: Karşılıklı sorumluluğu teşvik etmek.19. İlişkinizi düzeltmek için profesyonel bir destek (örneğin, aile terapisi) almayı düşünür müydünüz? Amaç: Psikoterapiye olan açıklığı değerlendirmek.20. Anne-babanızla ilişkinizin ideal olarak nasıl olmasını hayal ediyorsunuz? Amaç: Gelecek vizyonunu netleştirerek motivasyonu artırmak.*Tartışma: Psikoterapi ile İyileşme Süreci* Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları ele alırken bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi çerçevelerden yararlanır. Psikoterapi, bireyin çocuklukta ebeveynleriyle kurduğu bağın yetişkinlikteki ilişkilerini nasıl etkilediğini anlamasına olanak tanır. Örneğin, kaygılı veya kaçıngan bağlanma stilleri, yetişkinlikte ebeveynlerle çatışmalara yol açabilir. Psikoterapistler, yukarıdaki sorularla bireyin öz-farkındalığını artırır ve duygusal yaraları onarmasına yardımcı olur. Ayrıca, Gottman ve Silver (1999) tarafından önerilen etkili iletişim teknikleri, “Ben” dili kullanımı gibi stratejilerle, ebeveynlerle iletişimi yumuşatabilir. Psikologlar, bireyin toksik dinamikleri (örneğin, aşırı eleştiri, sınır ihlalleri) tanımlamasına ve sağlıklı sınırlar koymasına rehberlik eder.*Öneriler: Pratik Adımlar* Psikolog ve psikoterapist olarak, 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkisini iyileştirmek için şu adımları önerebilirim: 1. *Duygusal Farkındalık*: Psikoterapi, bireyin öfke, suçluluk veya hayal kırıklığı gibi duygularını anlamasını sağlar. Günlük tutma veya rehberli meditasyon, bu farkındalığı artırabilir. 2. *Sağlıklı Sınırlar*: Psikologlar, bireyin hassas konuları konuşmaktan kaçınmak için net sınırlar koymasına yardımcı olur. 3. *İletişim Becerileri*: Psikoterapi, “Ben” dili gibi teknikleri öğreterek çatışmaları azaltır. Örneğin, “Beni dinlemediğini hissettiğimde üzülüyorum” gibi ifadeler etkilidir. 4. *Empati Geliştirme*: Psikoterapistler, anne-babanın bakış açısını anlamayı teşvik ederek empatiyi artırır. 5. *Profesyonel Destek*: Aile terapisi, anne-babanın da istekli olması durumunda, ilişkileri onarmada etkili bir yöntemdir. *Sonuç* Psikoterapi, yetişkinlikte anne-baba ilişkilerini iyileştirmek için güçlü bir araçtır. Psikologlar, bireyin duygusal yaralarını anlamasına, sağlıklı sınırlar koymasına ve etkili iletişim kurmasına yardımcı olur. Bu makalede sunulan 20 soru, psikoterapi sürecinde öz-farkındalığı artırarak ve aile dinamiklerini anlamlandırarak ilişkisel onarımı destekler. Gelecek çalışmalar, bu soruların farklı kültürel bağlamlarda nasıl uyarlanabileceğini inceleyebilir.*Kaynaklar* - Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books. - Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work. Harmony Books. - Minuchin, S. (1974). Families and Family Therapy. Harvard University Press.