1. Uzmanlar
  2. Meryem SAMUR
  3. Blog Yazıları
  4. Travmanın Bilgeliği, Dijital Detoks, Storyler ve Müzikler

Travmanın Bilgeliği, Dijital Detoks, Storyler ve Müzikler

Travmanın Bilgeliği


Rahimdeyken yaşadığımız ilk deneyimler;

Kimliğimizi görme şeklimizi,

Diğer insanlara bakış şeklimizi,

Onlara güvenme derecemizi ve dünyadaki yerimizin şablonunu oluşturmaya yarar.’ diye başlıyor Travmanın Bilgeliği.


Gabor Mate emekli bir tıbbi doktor. 30 yılı aşkın bir süre bağımlılık ile çalışmış ve bunun sonuncunda şöyle bir çıkarım yaptığını söylüyor:

Neredeyse tüm hastalıkların, ruhsal hastalıkların, fiziksel rahatsızlıkların ardında aslında travma var.  Travmatik tepkilerimizin ve izlerimizin kendimizin olmadığını, bunların üstesinden gelebileceğimizi ve böylece kendimiz olabileceğimizi fark ettiğimizde travmadaki bilgeliği fark ederiz.


Pek çok insanla konuştuğumda çocukken yaşadığı travmatik deneyimleri sırtınızda taşıdığınız bir maymun gibi kendileri ile taşımakta olduklarını gördüm.

Travma nasıl başa çıkacağınızı bilmediğiniz kuvvetli bir tehdittir. Travma başınıza gelen kötü şeyler değildir. Başınıza gelen şey sonucu içinizde yaşadığınız şeylere travma denir.


Travma temel olarak benlikle bağlantı kopuşu demektir. Neden kendimizle bağlantımız kopar?

Çünkü kendimiz olmak acı verir. Ardından bu hayat boyu süren bir dinamik olur. Artık duygularımı kontrol etmeyi bilmiyorum. İncinmiş hissettiğim ilişkilerimde hemen geri çekiliyorum ve böylece nasıl uğraşacağımı bilmediğim o duygularla uğraşmıyorum. İçgüdüsel hislerim olduğu zaman bu hisleri takip etmiyorum. Kendime riskli durumlar yaratıyorum. 


Travmalar beynimizin gelişme şeklini etkilemekte. Nasıl tepki verdiğimiz, nasıl kendimizi düzenlediğimiz, stresle nasıl başa çıktığımız diğer insanlarla nasıl etkileşime girdiğimiz, ne kadar öngörü ve empatiye sahip olduğumuz beyinle alakalı bir durumdur. Mid-frontal korteksin bu işlevleri, travma tarafından sınırlandırılır ve daraltılır. Artık beynin çevre ile etkileşim içerisinde geliştiğini biliyoruz. Travma geçiren çocukların beyinleri, geçirmeyenlere göre farklı gözükür.  

Daha sonra hapishanede yapılan bir grup çemberi ve bağımlılıkları bulunan bir grupla terapiden örnekler veriliyor. Buradan çıkan sonuç travmaların sonucundaki duygularını görmezden gelip korunma içgüdüsü ile davranmanın nesilden nesile aktarılan bir özellik olduğu.


Acı olduğunda ve bunu paylaşacak kimse olmadığında ve çocuğun bununla başa çıkmak çok sınırlı kaynakları olduğunda çocuğun yaptığı şey kendisinden kopmaktır. Kendinizden koptuğunuzda ise kendiniz olmazsınız. Kendinizi kaybedersiniz. Travmadan konuşurken genelde başına kötü şeyler gelen birinden bahsederiz. Ancak travma tam olarak bu değildir. Travma, başınıza gelen kötü şey ile ilgili olmayabilir.


Yani çocuklar incindikleri için travma yaşamazlar. Çocuklar acıyla yalnız kaldıkları için travma yaşarlar.


Dr. Gate bebeklerle fiziksel temasın öneminden bahsediyor sonrasında. Kuzey Amerika’da bebeklerin ağlamalarını görmezden gelerek uyumalarına yardımcı olmayı öğreten büyük bir düşünce okulu var.’ ,deyip bu düşüncenin çok yanlış olduğundan bahsediyor. Bebeklerin bağ kurmak için tutunmaya ihtiyacı vardır. Bir bebeğin ebeveynlerinin kucağında uyumasından daha doğal bir şey yoktur. Kendi bebeğinizi ağlamaya bırakacak kadar içgüdülerinize yabancılaşmayın diyor Dr. Gate. Çocuklar ilişkiye muhtaçtır.

Bağımlı kişilerle yaptığı bir grup terapisinde, kişilere neden madde kullandıklarını soruyor. Oradaki kişilerden gelen cevaplar; daha özgür hissettiğim için, daha canlı hissettirdiği için, tamamlandığım için ve özgüvenimi arttırdığı için oluyor. Dr. Gate:

-Bağımlılıklar kötü seçimlerin sonucudur denince öyle olmadığını biliyoruz. Bu aslında bir sorunun çözümü.

Bağımlılığın öncül sorun olmadığını anlayabilirsek ve bunun aslında travmaya bir cevap olduğunu görebilirsek bağımlılığı tedavi etme yolunun travma tedavisinden geçtiğini anlayabiliriz. Yani kişiyi buna iten yarayı bulmamız gerekir. Travmatize olmuş bireyin altında kendini hayatı boyunca ifade edememiş sağlıklı bir birey vardır. Kendini ifade edememiştir çünkü kendisini ifade edecek alan ona hiç sağlanmamıştır ve kendi özgün kişiliklerini destekleyecek ilişkiler sağlanmamıştır.


Pek çok kişide travmaya neden olacak sosyal bir yapı söz konusu. Bu pek çok kişi gerçeklerden kaçan bağımlılık yaratan davranışı teşvik eder. Bu iç eğilimler toplumun dışarıdan görünüşü ile aynı hizadadır. Bu durum genel hatları ile normal görülmeye başlar. Temelde mesaj şudur:


Dünyayı zihnimizde oluştururuz. Eğer dünyanın berbat bir yer olduğu bakış açısına sahipsem agresif, şüpheci ve rekabetçi olan bir dünyada yaşamam gerekir. Bu yüzden büyüklenmeci ve kurnaz olmam gerekir çünkü içinde yaşadığım dünya da böyle. Bu tarz insanlar toplumumuzda GÜÇ ile ödüllendiriliyor.

Travma sahibi bireyler çocukluklarındaki travmayı gördüklerinde ve etrafındaki insanları fark ettiklerinde gelişim olur. Ötekileştirme gider, insanlık devreye girer. Bu toplum olarak ulaşmamız gereken bir noktadır. Birbirimizi görmekle başlamalıyız. Ne yaşandığını görmeliyiz sorunumuz ne diye bakmamalıyız.


Gabor Gate 30’lu yaşlarında işkolik başarılı bir doktorken kendi travmasını fark ettiğini söylüyor.

-Neden işkolik bir doktordum? Çünkü bebekken aldığım mesaj; dünyanın beni istemediği mesajıydı. (Öncesinde bir yerde, annesinin Nazilerden kaçarken daha bebekken onu bir süre bir akrabasına bırakmak zorunda oluşundan bahsetmişti.) İstenmemek ile nasıl başa çıkarsınız? Kendini gerekli kılarsınız. Travmaya uğramışsanız ve sevilebilir olduğunuzu düşünmüyorsanız tıp fakültesine gidin. O zaman sizi hep isteyeceklerdir.’ diyerek bahsediyor kendi öyküsünden.

Travmatize olmuş kişiliğin altında, bu hayatta karşılığını bulamamış sağlıklı bir birey var. Bunu görürseniz o zaman travma bilgisine sahip olursunuz. Mesele travmayı iyileştirmek ya da olanlarla ilgili anılardan kurtulmak değil, tüm bu duygulara yer olması için o kişini zihnin genişlemesine yardımcı olmaktır.


Gabor gate’in eşinin sözleri ile bitiyor belgesel.

İkimiz için de manevi bir iş oldu ve ben bu ilişki içinde büyüdüm. İlişki içinde iyileştim ve hala iyileşiyorum. Bu benim için inanılmaz bir aşk hikayesi. Nasıl değiştiği gerçekten ilham olunası cinsten. Yaşlandıkça bir şekilde özgürleştik ve gençleştik.

Dr. Gate:

Travma ömür boyu süren bir bastırmayı, muazzam bir enerji harcamasını ve acıyı hissetmemeyi içerir. İyileştikçe aynı enerji hayatımızı ve anda kalmayı kolaylaştırır.


Dijital Detoks


Geçmişte haber almak/haberdar olmak bir lüks ve ayrıcalık olarak görülürken günümüz dünyasında sürekli temkinli olmamızı gerektiren bir hal aldı. Nenelerimizin günlük ilgi alanı kendi köyleri, hiç olmadı şehirleriyken, bizim haberdar olma özgürlüğümüz sınırsızlaştı.


Bu durum; bazı ruhların objektifliğini beslerken, bazı ruhların fanatizmini arttırdı. Haberdar olduklarımızı seçme özgürlüğümüzü sınırlandıran ise sosyal medyanın algoritmaları oldu.

Bu algoritmalar sürekli veri toplama halinde. Tıkladıklarınız, izledikleriniz, sadece bakıp geçtikleriniz; her ne hareketiniz varsa, sizi o mecrada daha fazla tutmak için veri depoluyor. Zamanla bu veriler akışınızı sizin ilgileneceğiniz şekilde çıkarmayı başarıyor. Komplo teorilerine inanan biri iseniz, o grupların çoğunlukta olduğuna sizi algoritma inandırabilir, aşı karşıtı iseniz savınızı destekleyecek bir çok bilgiye ulaşmanız çok kolaydır. Herkes inandığı ve inanmak istediği şeylerin güdümünde yürütür etkinliklerini. Biz fark etmeden bizi tarikatlaştıran, sosyal medya platformlarının algoritmalarıdır.


İşin bu tarafını bir pencere olarak açık bırakıp bir de şu açıdan yaklaşmak istiyorum:


Sosyal medya genel olarak insanların iyi ruh hallerini, gezdiklerini, gördüklerini, yediklerini, içtiklerini paylaştığı bir platform. Bir hesap açarken bunun farkında olarak açıyoruz ve ‘Güzel anılar biriktiriyorum.’ cümlesine çoğumuz aşinayızdır. Fakat diğer insanlardan çok fazla haberdar olmak ve kendimiz sıkıntılı bir haldeyken sürekli yiyen ve gezen insanların paylaşımlarını takip etmek sıkıntılı ruh haline bir de kıskançlık duygusunu ekleyebiliyor. Yok canım ne kıskançlığı; ‘gezsin görsün, yesin yarasın’ gibi savunmalar dilinize vursa da, içinizi bir süre dinlediğinizde; herkes geziyor sen evdesin, millet neler yiyor sen bir cafeye gidemedin. Şunun düğününe bak nasıl cafcaflı, ötekinin doğum günü kutlamasının organizasyonuna bak! Aa işte en özel evlilik teklifi bu olmalı!


Farkında olmadan, hayattaki beklentilerinizi sosyal medya şekillendirir hale geliyor. Sürprizli evlilik teklifiniz, deliler gibi eğlendiğiniz kına geceniz, bebeğinizin doğumunda süslü loğusa terlikleriniz ve her anı kayda alan bir fotoğrafçınız, çocuğunuz her doğum gününde ayrı bir konseptiniz olmazsa hayatınızı eksik kalacakmış gibi geliyor.

İnsanın bazen bu mecraları birkaç günlüğüne de olsa kapatıp habersiz kalma özgürlüğünü yaşaması gerekiyor. Diğerleri ne yapıyor bilmeden, kendinize ve gününüze odaklanarak vakit geçirmeniz, günün boş anlarında hemen elinizin sosyal mecralara gittiği zamanlara, birkaç günlüğüne ara verip; o zamanların nasıl değerlendirildiğine bakılması lazım.


Bu mecraların bir kullanım kılavuzu olsaydı şu maddeyi eklerdim:


‘’Beyninizin ve kalbinizin iyiliği için senenin 365 günü kullanmaktan kaçının.’’



Storyler ve Müzikler



Küçükken dizi izlerken arka fonda birden çıkan duygusal müziklere bayılırdım. Keşke, derdim biz yaşarken de böyle arkadan durumlara uygun müzikler çıksa. Uzaktan bir kamera çekse hayatımı. Üzüldüğümde ağlatmalı bir fon çalsa, neşeliyken kahkahalar patlasa derdim. Kendi hayatımın dizisini görecek olmak heyecanlandırırdı beni. İnstagram sağolsun. O zamanlar hayal ettiklerimi şimdi yaşıyorum.


Dün karın yağmasıyla birlikte mesela, storyler izledik. Herkes hikâyesini paylaştı kendince. Hikâyelerin olmazsa olmazı; mutluluk, çay ve kahveydi. Çayın ve kahvenin hayatımızın keyifli anlarında bize eşlik etmesi ve kalabalık güzellikler hatırlatması, İnstagram storylerinin baş rolü kılıyordu onları. Sonra herkes sevdiği müzikleri yerleştiriyordu hayatının arkasına. ‘’Sevdiğim müzikler, sevdiğim eşlikçiler ve sevdiğim anlarla, işte ben de buradayım arkadaşlarım!’’ diyorduk. Sosyalleşiyorduk.


Şimdi buradan ‘’Ah eskiler!’’ demeyeceğim. Yaşadığım çağın en iyi çağ, yaşadığım anın tek anım olduğunu düşünüp arkaya güzel bir müzik açacağım ve mutluluğumu paylaşacağım arkadaşlarımla. Çünkü sosyalleşerek mutlu oluyoruz, mutlu olmak için de sosyalleşiyoruz. Gerçeklerden kopmadığımız müddetçe ne zararı olsun. Yaşamı iyi ve kötüsüyle kabullendiğim gibi, iyi ve kötüsünü bilerek kullanıyorum instagramı. Zamanımın küçük bir kısmı olarak kalsın, mutluluk amacım olmasın yeter.

Yayınlanma: 27.12.2021 09:15

Son Güncelleme: 28.09.2022 19:24

Psikolog

Meryem

SAMUR

Psikolojik Danışman

(*)(*)(*)(*)(*)
5 Yorum
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 750
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 60 dk
ücret 750
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

BASTIRILAN DUYGULAR NE KILIĞA GİRER?

BASTIRILAN DUYGULAR NE KILIĞA GİRER?Günlük hayatın temposu içinde birçok insan “güçlü” kalabilmek adına duygularını bastırmayı öğrenir. Küçük yaşlardan itibaren ağlamamak, sessiz olmak, uyumlu olmak ve sorun çıkarmamak öğretilir. Zamanla bu davranışlar birer tercih olmaktan çıkar ve bir yaşam stratejisine dönüşür. Oysa insan ruhu bastırılan hiçbir duyguyu gerçekten silmez. Sadece onu derinlere iter ve zamanı geldiğinde bambaşka şekillerde karşısına çıkarır.Toplum içinde “iyi çocuk”, “sorunsuz birey”, “olgun insan” olmak çoğu zaman duyguların bastırılmasıyla karıştırılır. Oysa olgunluk, duyguları bastırmak değil, onları anlayabilmektir. Çocukken üzüntüsüne yer açılmayan bir birey, ilerleyen yaşlarda kendi duygusuna yabancılaşabilir. Kızdığında dinlenmeyen bir çocuk, yetişkin olduğunda öfkesini ya kontrolsüz şekilde dışa vurabilir ya da tamamen içine gömebilir.Bastırılan duygular zihinden silinmez. Bilinçdışında birikir, büyür ve uygun bir zemin bulduğunda kendine başka bir çıkış yolu yaratır. Bu bazen tekrarlayan ilişki sorunlarıyla, bazen iş hayatında yaşanan tükenmişlikle, bazen de bedende ortaya çıkan ağrılarla kendini gösterir. Kişi bu belirtileri çoğu zaman anlamlandıramaz ve “Ben zaten böyleyim” diyerek kendini etiketler. Ancak çoğu zaman mesele kişilik değil, bastırılmış duyguların yüküdür.Her duygu aslında insanı korumak için vardır. Öfke, sınırların ihlal edildiğini haber verir. Üzüntü, bir kaybın sindirilmesine yardımcı olur. Korku, tehlikeye karşı bir alarm görevi görür. Utanç ve değersizlik hisleri ise kabul görme ve ait olma ihtiyacının izlerini taşır. Bu duygular bastırıldığında işlevini yitirir, ancak farklı kılıklara girerek yeniden kendini hatırlatır.Bastırılan öfke, en sık dönüştürülen duygulardan biridir. Açıkça ifade edilemeyen öfke, pasif-agresif davranışlara dönüşebilir. Kişi doğrudan konuşmak yerine iğneleyici sözler söyler, alttan alta karşısındakini suçlar ya da sessizlikle cezalandırır. Öfke biriktikçe, en küçük olayda büyük patlamalar yaşanabilir. Bu tür patlamalar çoğu zaman bugünün meselesi değil, yılların birikimidir.Bastırılan üzüntü ise çoğunlukla beden üzerinden kendini anlatır. Sürekli bir yorgunluk hali, isteksizlik, keyif alamama, boşluk hissi ve anlamsızlık duygusu bastırılmış üzüntünün işaretleri olabilir. Kimi zaman bu durum psikosomatik belirtilerle ortaya çıkar: mide ağrıları, kas gerginliği, baş ağrıları, uyku problemleri… Zihin üzülmemek için mücadele ederken, beden bu yükü taşımaya çalışır.Korkular bastırıldığında genellikle kontrol ihtiyacı şeklinde açığa çıkar. İnsan korktuğunu kabul etmek yerine her şeyi kontrol etmeye çalışır. Geleceği aşırı planlamak, sürprizlerden kaçınmak, belirsizliğe tahammül edememek bu durumun yaygın örnekleridir. Kontrol, kişiye kısa süreli bir güven hissi sağlasa da uzun vadede kaygıyı artırır. Çünkü hayatın doğası gereği her şey kontrol edilemez.Bastırılan değersizlik hissi ise sürekli onay arayışına dönüşür. Kişi kendi değerini içerden hissedemediğinde, bunu dışarıdan almaya çalışır. Takdir edilmek ister, beğenilmek ister, görülmek ister. Eleştiriler ise olduğundan çok daha derin yaralar açar. Çünkü eleştiri, sadece bugünkü davranışı değil, geçmişten taşınan “yetersizim” inancını da harekete geçirir. Bu yüzden kişi hep daha fazlasını yapar ama hiçbir zaman gerçekten yeterli hissetmez.Duygular bastırıldığında değil, hissedildiğinde dönüşür. Bir duyguyu bastırmak onu yok etmez, sadece erteler. Hissedilen duygu ise yavaş yavaş yumuşar ve insanın içinde bir akış başlar. Ağlamak rahatlatır. Kızmak sınırları fark ettirir. Korkmak, gerçekçi adımlar atmayı sağlar. Utanmak, insanın kendi hassas noktalarını görmesine yardımcı olur. İnsan duygularına alan açtıkça, kendiyle ilişkisi daha sahici bir hâl alır.Birçok insan için duyguları bastırmak bilinçli bir seçim değildir. Bu bir başa çıkma mekanizmasıdır. Çocukken duyguları görülmeyen, küçümsenen veya cezalandırılan bireyler, bastırmayı bir güvenlik yolu olarak öğrenir. Bu davranış biçimi o zamanlar işe yaramıştır; kişiyi hayatta tutmuştur. Ancak yetişkinlik döneminde aynı mekanizma artık zarar vermeye başlar.Bu noktada kişinin kendini suçlaması gerekmez. Bu senin “yanlış” olduğunun göstergesi değildir. Aksine, bugüne kadar elinden gelen en iyi şekilde hayatta kalmaya çalıştığının bir kanıtıdır. Asıl önemli olan, artık bu kalıpları fark edebilmek ve yavaş yavaş dönüştürmeye başlamaktır.Bazen dönüşüm büyük adımlarla gelmez. Bazen sadece bir durup nefes almakla başlar. “Ben şu an ne hissediyorum?” sorusu, sandığından çok daha güçlü bir kapıdır. Bu soruyu kendine sordukça, bastırılan duygular yavaş yavaş görünür hâle gelir. Ve görülen her duygu, biraz daha yumuşamaya başlar.Duyguların düşman olmadığını hatırlamak gerekir. Onlar, ruhun kendini korumak için kurduğu bir dil gibidir. Bastırıldıklarında daha karmaşık hâle gelirler. Hissedildiklerinde ise sadeleşirler. Her bastırılmış duygu, aslında görülmek isteyen bir parçandır. Bu parçalarla temas kurdukça, insan kendi bütünlüğüne biraz daha yaklaşır.Sonuç olarak, bastırılan duygular yok olmaz. Sadece kılık değiştirir. Bazen öfke olur, bazen korku olur, bazen bitmeyen bir yorgunluk, bazen de derin bir boşluk hissi… Ama hangi kılığa girerse girsin, hepsinin tek bir isteği vardır: Görülmek, anlaşılmak ve hissedilmek.Unutma:Duygular bastırıldığında değil, hissedildiğinde dönüşür.Ve sen, hissetmeye izin verdiğin ölçüde iyileşirsin.. . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .. . . . . . . .

Bağlanma Stilleri: Hayatımızı Sessizce Şekillendiren Görünmez Dinamikler

Kendimizi Tanımaya Çalışırken Atladığımız Gerçek: Bağlanma ModelimizBir insan neden ilişkilerde hep aynı döngüleri yaşar? Neden biri sevgiyi doyasıya yaşarken diğeri sürekli kaygı duyar? Neden bazı insanlar yakınlaşmaktan korkar, bazıları ise fazla bağlanır?Tüm bu soruların cevabı, çocukluk dönemimizde kurduğumuz bağlanma stilinde saklıdır. Üstelik bağlanma tarzımız, yalnızca romantik ilişkilerimizi değil; arkadaşlıklarımızı, iş hayatımızdaki davranışlarımızı, kriz anlarındaki tepkilerimizi ve duygusal dünyamızı da büyük ölçüde etkiler.İlginç olan şu: Birçok kişi kendi bağlanma stilini bilmeden yaşar. Sorunlarının sebebini karakter zanneder, oysa mesele karakter değil, öğrenilmiş bir duygusal kalıptır.Bu nedenle bağlanma stilleri, psikolojinin hem en derin hem de en gözden kaçırılan konularından biridir.Bağlanma Nedir ve Neden Bu Kadar Önemlidir?Bağlanma, çocuklukta bakım veren kişiyle kurulan ilişki biçimidir. Bebek için bakım veren kişi (çoğu zaman anne), dünyanın tamamı demektir. Onun sevgisi, dokunuşu, tepkisi ve tutarlılığı, bebeğin “Dünya güvenli bir yer mi?” sorusuna verdiği ilk cevaptır.Yani bağlanma, sadece “sevgi” değildir.Güven hissidir.Kendine değer duygusudur.Sevilmeye layık olduğumuza dair temel beklentidir.Başkalarına ne kadar güveneceğimizin temelidir.Ve bu bağlanma stili, yetişkinlikte aynen devam eder.Yetişkinlikte Dört Bağlanma Stili ve Hayata Etkileri1. Güvenli Bağlanma – Sevginin Sağlıklı HaliBu kişiler:Duygularını ifade etmekten çekinmez.Yakınlıktan korkmaz.Karşı tarafı kontrol etmeye çalışmaz.Sorunları konuşarak çözebilir.Sevildiğini bilir, sevdiğini hissettirebilir.Güvenli bağlanan yetişkinler, ilişkilerde en sağlıklı dinamiği kuran gruptur. Fakat toplumda oranı düşündüğünüz kadar yüksek değildir.2. Kaygılı Bağlanma – “Ya giderse?” Korkusunun Gölgesinde YaşamakKaygılı bağlanan bireyler genellikle şunları yaşar:Partnerinin sevgisinden emin olmakta zorlanır.Onay alma ihtiyacı yüksektir.Terk edilme korkusu yoğundur.Küçük davranışları bile büyük anlamlara yorar.Aşırı düşünme, mesaj bekleme, kuruntu yapma sık görülür.Bu insanlar aslında sevilmek ister; ama sevgiyi kaybetme ihtimali onları yorar. Çoğu kaygılı bağlanan kişi, “Neden hep beni yoran ilişkileri seçiyorum?” diye kendine sorar.3. Kaçıngan Bağlanma – Yakınlıktan KorkmakBu kişiler için ilişki demek:Kısıtlanmak,Yük hissetmek,Özgürlüğün tehdit edilmesi… anlamına gelebilir.Belirgin özellikleri:Hislerini kolay açamazlar.Aşırı bağımsız görünürler.Yakınlık artınca geri çekilirler.Duygusal mesafe onlar için güvenlik barikatıdır.Bu insanlar sevmeyi bilmez değildir; Sadece yakınlık onların sistemini alarma geçirir.4. Düzensiz Bağlanma – Kafası Karışık YakınlıkPsikolojide en karmaşık bağlanma stilidir. Çünkü kişi hem yakınlık ister hem de yakınlıktan korkar. Bir adım yaklaşır, iki adım uzaklaşır.Güvensiz çocukluk deneyimleri sebebiyle yetişkinlikte duyguları çok hızlı değişebilir. Hem kaygılı hem kaçıngan davranışlar aynı kişide görülebilir.Peki Bağlanma Stilim Yaşamımı Nasıl Etkiliyor?Bu soruyu birçok kişi terapide ilk kez sorar.Aslında bağlanma stiliniz:Kime aşık olacağınızı,Neden aynı tip ilişkileri yaşadığınızı,Kırıldığınızda nasıl tepki verdiğinizi,Güçlü bağlar kurup kuramayacağınızı,Kendinizi nasıl gördüğünüzü,Güven ve özgürlük dengenizi,Hayat boyu duygusal ihtiyaçlarınızı belirler.Örneğin kaygılı bağlanan biri “beni neden hep duygusal olarak ulaşılmaz insanlar çekiyor?” diye düşünür.Kaçıngan bağlanan biri “ilgi gösterince kaçıyorum ama yalnız kalınca üzülüyorum” der.Düzensiz bağlanan biri ise “kimseyi tam içeri alamıyorum, ama bensiz de yapamıyorum” duygusunu taşır.Tüm bu döngüler, çocuklukta öğrenilmiş bir bağlanma modelinin yetişkinlikteki yansımalarıdır.Bu yüzden bağlanma stilleri psikolojide hem çok özel hem de çok dönüştürücü bir alandır.Bağlanma Stili Değişebilir mi?Evet. Bu yazının en umut veren kısmı burası.Bağlanma stilimiz kader değildir. İnsan değişir. Beyin değişir. Duygusal örüntüler değişir.Ve en güçlü değişim, terapi ile gerçekleşir.Terapi, kişinin duygusal yaralarını fark etmesini, onları şefkatle iyileştirmesini ve kendi içinde güvenli bir bağ kurmasını sağlar.Daha güvenli bir bağlanma geliştikçe:Kaygı azalır,Duygusal istikrar artar,Sağlıklı ilişkiler kurmak kolaylaşır,Kişi kendini daha çok sever,Yakınlık korkusu hafifler,Duygusal iletişim güçlenir.Terapi Bağlanma Süreçlerini Nasıl İyileştirir?1. Güvenli Bir İlişki Alanı SunarTerapi, yargısız bir alandır. Kişi ilk kez “güvenli bir bağ” deneyimler. Bu deneyim, çocukluktan gelen kırılganlığı yumuşatır.2. Duyguları Tanımayı ÖğretirBirçok kişi aslında ne hissettiğini bile bilmez. Terapi, duyguların dilini öğretir.3. Geçmişin Görünmez İzlerini Ortaya ÇıkarırKişi, döngülerinin nereden geldiğini fark eder. “Demek ki problem bende değil, bağlanma stilimde.” diyerek suçluluk ortadan kalkar.4. Yeni İlişki Becerileri GeliştirirSınır koymak, kaygıyı yönetmek, yakınlığı artırmak, sağlıklı iletişim kurmak değişebilir becerilerdir.5. İçsel Güven İnşa EdilirEn önemlisi budur. Kişi “Ben sevilebilir biriyim.” duygusunu yeniden kazanır.Bu dönüşüm terapiyle mümkün olur ve hayatın her alanına yansır.Bağlanma Stilini Merak Eden Herkes Terapiye Bir Adım Daha YakındırBir insan kendi bağlanma stilini merak ediyorsa… İlişkilerindeki döngüleri sorguluyorsa… Geçmişiyle barışmak istiyorsa… Duygusal derinlik arıyorsa…Aslında terapiye hazırdır.Çünkü bağlanma çalışmaları, psikolojide en derin ve en dönüştürücü alanlardan biridir. Bu alanda uzman bir terapistle çalışmak, kişinin çocukluk yaralarını iyileştirmesine, yetişkinlikte daha sağlıklı ilişkiler kurmasına ve en önemlisi kendine güvenli bir alan yaratmasına yardımcı olur.Son Söz: Kendini Anlama Cesareti En Büyük DönüşümdürHerkes değişebilir. Hiçbir bağlanma stili “kader” değildir. Kırılganlıklar iyileştirilebilir, duygular düzenlenebilir, ilişkiler güzelleştirilebilir.Tek gereken ilk adımdır: bu ilk adımı atabilecek tek kişi sizsiniz. Kendi içsel dünyasını anlamaya cesaret etmek.Eğer sen de ilişkilerinde benzer döngüleri yaşıyorsan, duygularını anlamlandırmakta zorlanıyorsan veya kendini daha güvenli bir bağ içinde görmek istiyorsan…Bu alan üzerine çalışan bir terapist ile çalışmak, hayatında büyük bir fark yaratabilir.
Eylem CAN 06.12.2025

Kendini Anlamanın Gücü: Terapiye Başlamayı Düşünenler İçin

Terapi Neden Her Geçen Gün Daha Fazla İlgi Görüyor?Son yıllarda terapiye olan ilginin belirgin şekilde arttığını fark etmek zor değil. Artık insanlar yalnızca yaşadıkları sorunları çözmek için değil, kendilerini daha iyi anlamak ve hayatlarını daha bilinçli bir şekilde yönetmek için de terapi desteği alıyor. Modern yaşamın yoğun temposu, ilişkilerin karmaşıklığı, iş yükünün artması, sosyal çevrenin beklentileri ve kişisel hedeflerin baskısı, bireyleri içsel bir denge arayışına yönlendiriyor. Terapi ise bu arayışın en güvenli ve en etkili yollarından biri olarak öne çıkıyor.Birçok kişi terapiye başlamadan önce, “Acaba terapi bana iyi gelir mi?” diye düşünür. Bu soru, kişinin kendisiyle ilgili farkındalık geliştirmeye hazır olduğunun işaretidir. Çünkü terapi, sadece bir konuşma alanı değil; kişinin iç dünyasını keşfetmesine, duygularını anlamlandırmasına ve hayatındaki örüntüleri çözümlemesine yardımcı olan bir süreçtir.Terapi Yalnızca Problem Yaşayanlar İçin DeğildirToplumda sıkça karşılaşılan yanlış bir inanç vardır: Terapiye giden insanlar mutlaka ciddi bir sorun yaşıyordur. Oysa bu düşünce oldukça sınırlayıcıdır. Terapi, ruhsal bir “acil durum müdahalesi” değil; kişinin kendisiyle kurduğu ilişkiyi güçlendiren bir gelişim alanıdır.Kimi insan ilişkilerinde daha sağlıklı iletişim kurmak için, kimi karar vermede zorlandığı için, kimi kaygılarını anlamak için, kimi ise sadece hayatını daha dengeli yaşamak için terapiye başvurur.Bir kişinin terapiye gitmesi, zayıf olduğu anlamına gelmez. Tam aksine, kendine değer veren ve gelişime açık olan bireylerin tercih ettiği bir adımdır. Fiziksel sağlığımız için nasıl düzenli kontroller yaptırıyorsak, zihinsel ve duygusal sağlığımız için de profesyonel destek almak aynı derecede önemlidir.Terapiye Başlamadan Önce Zihni Meşgul Eden Sorular Çok DoğaldırTerapi sürecine girmeden önce pek çok kişinin zihninde soru işaretleri belirir. Bu sorular, sürecin anlaşılmaya çalışılmasının doğal bir parçasıdır.En yaygın sorulardan bazıları:“Terapide ne konuşacağım?” Belirli bir konuya sahip olmanıza gerek yoktur. Terapist, sizin duygularınızı ve düşüncelerinizi anlamlandırabilmeniz için doğru soruları sorarak süreci doğal akışında ilerletir.“Ya terapist beni yargılarsa?” Terapinin en temel prensiplerinden biri, yargısız bir alan yaratmaktır. Profesyonel bir terapist, danışanı koşulsuz kabul eder, dinler ve destekler.“Gerçekten işime yarayacak mı?” Terapinin etkisi kişiden kişiye değişse de, çoğu danışan süreç ilerledikçe duygularını daha net anlamaya, stresini yönetmeye ve davranışlarını bilinçli bir şekilde yönlendirmeye başlar.“Duygularımı açmakta zorlanıyorum, bu sorun olur mu?” Birçok insan terapiye ilk başladığında kendini ifade etmekte zorlanır. Bu çok normaldir. Zaman içinde duygularınızı paylaşmak daha kolay ve daha doğal hale gelir.Bu sorular, terapiye başlamak için bir engel değil; aksine kişinin süreç hakkında sağlıklı bir merak taşıdığının göstergesidir.Küçük Farkındalıklar, Büyük Yaşam Değişimlerine Kapı AçarTerapinin en güçlü taraflarından biri, kişinin zaman içinde yaşadığı farkındalık anlarıdır. Bu anlar bazen çok küçük görünür ama kişinin hayatında büyük bir dönüşüm yaratır.Örneğin:Yıllardır aynı ilişkisel hataları yaptığınızı fark edersiniz.Kaygılarınızın aslında bastırılmış bir korkudan kaynaklandığını görürsünüz.Öfkenizin altında kimin ya da neyin yattığını keşfedersiniz.Kendinizi sürekli geri planda bırakmanızın sebebinin onaylanma ihtiyacı olduğunu anlarsınız.Hayatınızdaki döngülerin aslında çocukluk dönemindeki deneyimlerden beslendiğini fark edersiniz.Bu farkındalıklar kişiye bir şey öğretir: Otamatik davranmak yerine bilinçli davranmak mümkündür.Terapiden önce kişi çoğu davranışını refleksle yapar, neden böyle hissettiğini ya da böyle düşündüğünü fark etmez. Ancak terapi sayesinde kişi kendini daha iyi tanır, davranışlarını anlamlandırır ve yaşama daha bilinçli tepkiler vermeye başlar. Bu değişim, dışarıdan bakıldığında küçük görünse de, kişinin hayat kalitesini derin bir şekilde etkiler.Terapi, Duygusal ve Bilişsel Beceriler KazandırırTerapinin sadece konuşma üzerine kurulu bir süreç olduğu düşüncesi yanlıştır. Modern terapi yaklaşımları danışana çok sayıda duygusal ve bilişsel beceri kazandırmayı hedefler.Terapide kazanılabilecek beceriler arasında şunlar bulunur:Kaygı yönetimi teknikleri: Nefes egzersizleri, düşünce yeniden yapılandırma, beden farkındalığı.Duygu düzenleme becerileri: Yoğun duyguları tanıma, anlamlandırma ve sağlıklı şekilde ifade etme.İletişim becerileri: Kendini doğru ifade etmek, karşı tarafı dinlemek, empati kurmak.Sınır koyma: Kişinin kendi alanını koruması, gereksiz yükleri taşımayı bırakması.Stres yönetimi: Zihinsel ve duygusal yükleri hafifletme yöntemleri.Sağlıklı ilişki kurma: Bağ kurma, güven inşa etme ve ilişkisel kalıpları fark etme.Bu beceriler sadece terapi odasında kalmaz; kişinin günlük yaşamında aktif olarak yer bulur. Kişi zamanla daha sağlıklı kararlar verir, daha net iletişim kurar ve daha sakin bir ruh haline kavuşur.Terapi Bir Cesaret Yolculuğudur; Ama Sonu ÖzgürlüktürTerapinin en zor kısmı genellikle başlamaktır. Çünkü terapi, kişinin önce kendisiyle yüzleşmesini gerektirir. Bu yüzleşme bazen duygusal olarak zorlayıcı olabilir; ancak büyük bir özgürleşmenin başlangıcıdır.Birçok kişi birkaç seans sonra şu cümleyi kurar: “Keşke daha önce başlasaydım.”Çünkü terapi, kişinin zihinsel düğümlerini çözer, duygusal yüklerini hafifletir ve yaşamına daha sağlıklı bir yön vermesine yardımcı olur. Terapistin görevi yol göstermek, kişinin kendi iç sesini duymasına yardımcı olmaktır. Değişimi yaratan ise danışanın kendisidir.Terapinin sonunda kişi:Kendi değerini fark etmeye,Duygularını daha açık anlamaya,Sağlıklı ilişkiler kurmaya,Geçmiş yüklerini bırakmaya,Kendisiyle barışmaya başlar.Bu süreç hem derin hem dönüştürücüdür.Kendine Yapabileceğin En Değerli YatırımTerapi, kişinin kendine sunduğu en kıymetli hediyelerden biridir. Çünkü insan hayatı boyunca birçok duygu, olay ve düşünceyle karşılaşır. Zaman zaman bunların altında ezilmek mümkündür. Terapi ise bu yükü hafifletir, kişiye kendine dair daha net bir bakış açısı kazandırır ve hayatı daha anlamlı bir şekilde yaşamasına yardımcı olur.Eğer sen de duygularını daha iyi anlamak, davranışlarını düzenlemek, ilişkilerini iyileştirmek veya kendine yeni bir bakış açısı kazandırmak istiyorsan terapi bu yolculuğun en doğru başlangıcı olabilir.Kendini tanıyan biri, hem bugününü hem de geleceğini çok daha sağlıklı temellere oturtabilir. Terapi ise bu farkındalığın kapılarını açan güçlü bir araçtır.
Eylem CAN 06.12.2025