Özet
Bu çalışmada Aristoteles’in psikoloji bilimini ilgilendiren konularda görüşlerinin derlendiği bu çalışmada; ruh, akıl, duyumlar, ruh ve beden ilişkisi, iyi ve mutluluk kavramları açıklanarak bu kavramların modern psikoloji biliminin oluşmasında ne gibi katkılarının bulunduğunu açıklamak amaçlanmıştır. Özellikle psikoloji bölümüne katkısı bakımından duyum ve bilginin kaynağı üzerinde durularak öğrenme psikolojisinin temellerini hazırlayan Aristoteles görüşlerine yer verilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Aristoteles, Etken ve Edilgin Akıl, Ruh ve Beden, Duyum
Yunan dünyasının Platon’dan sonraki en önemli düşünürü olan Aristoteles, döneminin bütün bilim alanlarıyla ilgilenmiş olan büyük bir bilgindir(Gökberk 1980:76). Aristoteles yaşadığı dönemde ahlak, siyaset, mantık, fizik, metafizik gibi bilgi alanlarında çeşitli çalışmalar yapmıştır. Aristoteles ayrıca psikoloji bilimini yakından ilgilendiren konulara da değinmiştir. Ruh ve beden, duyumlar, etken ve edilgen aklın varlığı, iyi ve mutluluk gibi çeşitli konularla ilgili kitaplar yazmş ve bu kavramları kendisinden önceki düşünürlerin de bilgilerinden yararlanarak yeni bir sisteme oturtmuştur. Özellikle hocası Platon’dan oldukça etkilenmiş, yıllarca Platon’un okulunda öğrenim görmüş ve hocalık yapmıştır. Ancak bilginin kaynağı, bilginin nasıl elde edileceği ve ruh-beden kavramlarını açıklaması bakımından görüşleri hocası Platon’un görüşlerinden farklıdır. Psikoloji bilimini yakından ilgilendiren bu görüşleri anlatmak ve açıklık getirmek için bu çalışmanın amacı Aristoteles’in psikoloji bilimine ne gibi katkılarının olduğunun anlaşılmasını sağlamaktır.
İyi ve Mutluluk
Aristoteles iyi ve mutluluğun herkes için aynı anlama karşılık gelmediğini bu sebeple ortak bir iyi ve ortak bir mutluluktan bahsedilemeyeceğini belirtir(Aristoteles,2007). Nitekim bütün iyilerin altında toplanabileceği ortak bir iyi olamaz, çünkü var olan kaç şekilde dile getiriliyorsa –var olanı dile getirme biçimi olarak kategoriler- iyi de o kadar şekilde dile getirilebilir(Aristoteles, 2007: 1096a20-29).
İyi söz konusu olduğunda olanlardan yola çıkılacağından Platon’un ileri sürdüğü gibi tümel bir kavramdan hareket edilmesi, doğru bir başlangıç noktası değildir(Molacı,M, 2018 ss.41). Mutluluğun insan için ifade ettiği şeyin insanın erdemine bağlı olduğunu belirtir Aristoteles. Bu konuda insanı öteki canlılardan ayıran aklın varlığından söz etmek gerekir ki akıl mutluluğun kaynağını oluşturacak ruhtan bağımsız değildir. Erdemi ise Melike Molacı şöyle açıklamıştır: “Erdemli kişi gerektiği zaman, gerken şeylere, gereken kişilere karşı, gerektiği için, gerektiği gibi eyleyerek orta olanı ve en iyiyi yapandır.”(Molacı M, 2018 ss.45)
Ruh ve Beden
Beden kişinin organlarla oluşturulan maddi varlığını ifade ederken ruh ise bedenin ilk formunun temsil eder. Ruh canlı bir varlığın formu ya da edimselliğidir. Ruh, canlı bir cismin ilk edimselliğidir. Bir insan uykudayken bile ruha sahiptir, ama o bu durumda bütünüyle edimsel değildir, bitkisel işlevi hariç, onun işlevleri bu sırada uyku halindedir. Canlı bir cisim organlarla donatılmış, yani farklı etkinliklere ustalıkla uyarlanmış bir kısımlar çeşitliliği içeren bir cisimdir. Dolayısıyla ruh ‘organlarla donatılan doğal bir cismin ilk edimselliğidir(Aristoteles, 2000).
Aristoteles ruh ve bedeni dualistik bir bakış açısıyla ele almayıp beden ve ruhu bir bütün olarak ele alır ancak ruhun bedende önce ve bedenden sonra da yani bir forma dahil olmadan önce ve bir forma sahip olduktan sonra da asıl forma bağlı olduğunu söylemiştir(Aristoteles, 2007). Descartes’e kadar geçerliliğini sürdüren bu görüş Descartes’ten sonra yerini dualistik bakış açısına bırakmıştır. Aristoteles beden ve ruhu birbirinden ayırmamış, beden ve ruhu birbirlerini tamamlayan iki unsur olarak görmüştür. Ruhun ve bedenin dünya içinde bilgilerinin varlığı ise Platon’un ve Aristoteles’in görüşlerinde farklılık göstermektedir. Bu konuda Afşar Timuçin şöyle söylemiştir: “...ruh göçüne inanan ülkücü Platon’da ruh bilgiyle ilgili deneylerini düşünülür Dünya’da yapmakta, bu dünyaya bilgiyle yüklü olarak gelmektedir; oysa Aristoteles’de bilgi ancak ve ancak bu dünyanın bilgisidir.”(Timuçin, 1976, ss.111).
Ruh ve Yetileri
Aristoteles ruhun bitkilerde, hayvanlarda, insanlarda ve Tanrı’da bulunduğunu söylemiş ve ruhun yetileri olduğundan bahsetmiştir. Ruh bitki ve hayvanda basit haliyle insan ve Tanrı’da ise üst düzeyde vardır. Ruhun yetileri farklıdır ve farklı amaçlara hizmet ederler(Aristoteles, 2000). Ruhun yetileri canlılarda birbirlerine eklenerek ilerler. Bitkide olan yeti hayvanda da vardır bu sebeple hayvanda olan tüm yetiler insanda da vardır ve en son ruhun doruk noktasına ulaştığı Tanrı’da, ruhun bütün yetileri bulunmaktadır.
Aristoteles’in ruhu; bedeni hareket ettiren, onun doyumunu sağlayan, duyumlamasını ve düşünmesini sağlayan formdur. Bu bakımdan Aristoteles’in ruh tanımlamasının günümüzdeki zihin anlayışına benzerliği görülebilir. Elbette günümüzde zihnin işlevleri o zaman fark edilenden çok daha fazladır. Ruhun insanda bulunan yetileri sıralanırken algı, bellek ve tahayyülden bahseder Aristoteles ve bahsi geçen kavramlar günümüzde bilişsel psikolojinin uğraş alanlarıdır.
Beslenme
Bitki ruhun fizyolojik, kimyasal, mekanik işlemlerinden sorumludur. Beslenme ise ruhun bitkilerde bulunan yetisi olmakla beraber en temel yetidir. Canlının hayatını sürdürmesi için ihtiyaç duyduğu gıdayı almasıdır. Bitki ihtiyaç duyduğu gıdayı bağlı olduğu topraktan alıp canlılığını sürdürmeye çalışır. Aristoteles beslenme yetisiyle beraber üreme yani neslin devamından da bahseder. Üreme, bireyselliğin devamından ayrı bir şey olup türün devamının sağlanmasıyla asıl form olan Tanrıyla bir olmanın bir yoludur. Aristoteles ruhun bir yanının akıldan yoksun olduğunu bir yanının ise akılla beraber olduğunu belirterek akıldan yoksun olan yanının bitkilerde bile bulunan beslenme gibi faaliyetlerden oluştuğunu akıldan yoksun olmayan, akılla beraber olan yanının ise hayvanlarla ortaklaşa sahip olunan iştiha yani arzular, hazlar isteklerdir. Canlılar âleminde bitkilerin sadece beslenme yetisine sahip olmalarına karşın, diğer canlılar beslenme yetisiyle birlikte duyum yetisine de sahiptirler(Aristoteles, 2000).
Dokunma ve Hareket
Farklı duyumlamalar arasında bütün hayvanlara ait temel bir duyumlama vardır: bu dokunmadır(Aristoteles, 2000, ss.73) Hayvanlarda ruhun beslenme yetisinin yanında dokunma yetisi de vardır. Öteki duyumlardan farklı olarak hayvanda dokunma duyumu bulunur. Hayvanlar dokunarak haz alır. Hareket etme vardır ve bu hareket her zaman belirli bir amaca yönelir ancak bu yönelme için aklın varlığı gerekli değildir. Dokunma ve beslenme hayvan ruhunun bir yetisidir ve ruhun işlevlerinden olan hareket etme sayesinde bitkilerden farklı olarak beslenmek için yiyeceğine doğru hareket eder. Dokunmada ise yine amaca yönelik hareket vardır. Amaç dokunsal ve arzusal hazdır.
Duyum ve Duyumdan Elde Edilen Bilgi
Aristoteles, sürekli değişim içinde olan dış dünya hakkında mutlak bilgiye deneyimler yoluyla ulaşılabileceğini savunmuştur. Bilgiye edinmek için tümevarımsal yöntemi tercih etmemiş, tümdengelimin daha önemli olduğunu savunmuştur(Timuçin, 1976). Tümdengelim, zihnin evrensel bir doğrudan yola çıkarak daha az evrensel bir doğruyu ortaya koyma işlemidir(Timuçin, 1976, ss.77).
Aristoteles’in İkinci Analitikler’in birinci kitabının ikinci bölümünü Afşar Timuçin şöyle özetler: “Bir şeyin bilimine sofistler gibi rastgele değil ama mutlak bir biçimde sahip olduğumuza inanıyoruz, bir şeyi var eden nedeni tanıdığımıza, bu nedenin o şeyin nedeni olduğunu bildiğimiz, ayrıca o şeyin olduğundan başka şey olmasının olanaksız olduğuna inandığımız zaman. Bilimsel bilginin yapısı budur işte.”(Timuçin, 1976, ss.82). Sofistler mutlak bilginin olmayacağını, değişen dünya ile birlikte algılarımızın da değiştiğini ileri süren eski Yunanda yaşayan öğretmenlerdir. Mutlak bilginin olmayacağını ancak yararlı bilginin olacağını düşünürler. Bu yüzden o dönemin Yunanlılarını ahlaklı, erdemli ve iyi olmaya davet etmiş, öğretilerde bulunmuşlardır. Aristoteles, sofistlerle bilginin deneyimlerle öğrenileceği görüşünü paylaşır ancak mutlak bilginin olmayacağı konusunda görüşleri farklılaşır.
Aristoteles bilgi edinmenin yolunun deneyimler olduğunu ileri sürer ve bilgiyi işleyebilmek için kişinin doğuştan getirdiği aklın kullanılması gerektiğini de ekler. Nesnelerden gelecek etki, duyu organımızla duyumlar şeklinde aklımızda işlenir ve bu şekilde kişi aklını kullanarak mutlak bilgiye ulaşmış olur. Insan ruhu akıl sayesinde dış dünyayla ilgili duyumlarını organize edebilir.Deneyimleri kaydeder ve zihnindeki bu kayıtlı deneyimleri bilgiye dönüştürebilir. İnsan ruhunun yaratma(yeni bilgi elde etme) özelliği vardır ve bu yeni bilgiyi de kaydeder. Deneyimlerin kaydedilmesi ve hatırlanması ise belirli kurallara göre olur: yakınlık, zıtlık ve benzerlik.
a) Yakınlık: Kaydedilen son bilginin hatılanmasının daha kolay olması, zamansal olarak en yakın zamandaki işlenen bilginin daha kolay hatırlanmasını içerir.
b) Zıtlık: Nesnelerin, eylemlerin zıttıyla var olması ve kaydedip hatırlarken bu ilkenin kullanılmasını içerir. Aydınlığı hatırlayabilmek için karanlık bilinmelidir ya da güzel ancak çirkinlerin varlığında anlaşılır.
c) Benzerlik: Bir tözün kaydedilmesi aynı zamanda benzer olduğu başka tözlerin varlığıyla da ilgilidir. Daha önce duyumların işlenmesiyle zihnimize kaydettiğimiz bilgiye benzer bir duyumdan bilgi aldıysak, bu benzerle birlikte zihnimize kaydetmemiz ve hatırlamamız daha kolay olur. Çam ağacını zihnimize kaydettikten sonra çınar ağacını görüp zihnimize kaydetmemiz daha kolay olacaktır çünkü ikisinin de ortak özelliklerinin üstüne inşa edilen ve birbirinden ayrılan özellikleri bulunur. Bu ortak özellikler kaydetmemizi kolaylaştırır.
Aristoteles ruhun yetilerinden bahsederken bir hiyerarşinin olduğundan ve en tepede yani doruk noktasında Tanrı’nın bulunduğundan bahseder. Tanrı’dan önce olan insan ruhunun yetilerinin içinde ortak bir duyu olduğundan bahseder. Aristoteles, ortak duyuyu çeşitli nesneleri algılayan beş duyuya bağlı bir duyuymuş gibi ele almaktadır. Ortak duyunun temel işlevi duyulabilir objelerin algılanmasıdır. Ortak duyunun faaliyeti zihnin üst bir faaliyeti gibi görünmektedir. Fakat bu faaliyet, diğer duyu organlarının duyumsamış olduğu şeylerden ve kendilerinde kalan izlenimlerden tamamen bağımsız, kendi başına bir faaliyet olmayıp, onlarla bir bağlantı içindedir. Üst bir faaliyete sahip olan ortak duyu, aynı zamanda deneyin oluşmasına da yardımcı olmaktadır. Kısacası ortak duyu, duyu organlarında meydana gelen duyumların üzerine bir duyumdur, yani duyumun duyumu durumundadır(Arslan,2007).
Duyulardan Elde Edilen Bilginin Yanlışlığı ve Algı
Duyulardan elde edilen bilgi akıl süzgecinden geçer ve bu sayede kaydedilip daha sonra hatırlanmak üzere belleğe kaydedilir. Aristoteles aklın varlığını kabul eder ve mutlak bilginin duyulardan gelen duyumların akıl ile işlenmesiyle oluştuğu söyler. Ancak akıl o bilgiyi her zaman doğru işleyemeyebilir. Bu noktada algı önemli rol oynar. Bilginin yanlışlığı duyum veya algıdan oluşmaz, bu duyum ve algının yanlış yorumlanmasından oluşur. Bu konuda Ahmet Arslan şöyle söylemiştir: “ ... Aristoteles doğru ve yanlışın duyum veya algıdan değil, duyum veya algı hakkında bulunduğumuz yargıdan ileri geldiği görüşündedir. Güneş bize Dünya’dan daha küçük görünmektedir. Bu görme algımızın kendisinde herhangi bir hata yoktur. Güneş’in bize Dünya’dan daha küçük “göründüğü” doğrudur. Eğer Güneş’in bize Dünya’dan daha küçük görünmediğini söylersek bunun bir hata oalcağı kesindir.”(Arslan, 2007, ss.71-72). Görüyoruz ki hatalı olan algı değil, algıladığımız şeyi yanlış yorumlamamızdır.
İmgelem(Tahayyül)
İmgelem(tahayyül) yani hayal etme, duyumlardan ve düşünmeden farklıdır ancak bunlar olmadan imgelemden de bahsedemeyiz. İmgelem aslında var olmayan bir durumdur. Duyumlar gerçek hayatın yansımalarıdır ancak imgelemin gerçekle bir bağlantısı olmayabilir. Gerçek olan şey hayal edilebileceği gibi gerçek olmayan şeyler de hayal edilebilir. Hayaller de zihinde belirli bir yeri kaplar ve kendine ait geçmiş bir hafıza oluşturur böylece aslında sadece hayal ettiğiniz ve hiç var olmamış bir şeyi düşünüp hazırlayabilirsiniz. Aristoteles rüyaları da tahayyülün içerisinde kabul etmiştir. Bu durum bilinçli olarak duyumlanmayan ya da düşünülmeyen imgelemin uyku esnasında açığa çıkması olarak yorumlanabilir(Arslan, 2007; Aristoteles, 2000).
Etkin Akıl ve Edilgin Akıl
Etkin ve edilgin akıl Aristoteles’in görüşlerinin doruk noktasıdır. Etkin ve edilgin aklı aklın iki ayrı yönü olarak düşünmek yanlış olacaktır. Bu ayrımı yapmak iki ayrı aklın da üstünde bir aklın varlığını kabulü mecbur kılar. Etkin akıl tam manasıyla Tanrısal akıl olarak görülmez ancak Tanrısal aklın insan ruhunda bulunan -algılama ve düşünme yetilerinin üstünde- tezahürüdür. Edilgin aklı ise kavrama terimiyle açıklamak yerindedir. Edilgin akıl dış dünyanın bilgisini kavrar ancak bu arada etkin akıl zaten bu bilgiyi biliyordur, denilebilir. Etkin akıl ruhta varlığını sürdürürken edilgin akıl insanın dış dünya duyumlarının farkına varmasını ve işleyip bilgi haline dönüştürmesini sağlar(Aristoteles, 2000). Aristoteles etkin aklın bedenden bağımsız olduğunu, ruhta olduğunu belirtir ve gerçekleşmemiş hiçbir potansiyel içermediğini, bir zaman bildiği şeyi her zaman bildiğini söyler.
Sonuç
Aristoteles’in tartıştığımız kavramlar hakkındaki görüşlerine günümüz psikoloji bilimi de açıklamalar getirmiştir. Psikoloji biliminin, özellikle öğrenme psikolojisinin temel aldığı esasları Aristoteles döneminin şartlarında belirlemiş ve kendi görüşleri çerçevesinde harmanlayarak bir sisteme oturtmuştur. Özellikle duyum ve algı konusundaki görüşlerinin öğrenme psikologlarını, iyi-mutluluk kavramları, etkin ve edilgin akıl kavramları ve duyulardan gelen bilginin işlenmesi hakkındaki görüşlerinin adli psikologları ilgilendirmesi bakımından önemlidir.
Tartışma
Aristoteles’in bakış açısının; Platonla ve sofistlerle karşılaştırılması Aristoteles’in görüşleri dışında görüşlerin varlığının görülmesi ve Aristoteles’in diğer düşünürlerden hangi bakımlardan farklılaştığını görmek açısından yararlı olduğu düşünülüyor. Aristoteles’in psikolojiye yaptığı katkılarının anlaşılması açısından önemli olan bu çalışma, alandaki görüşleri anlamak, yorumlayabilmek ve tarihçesini anlayabilmek açısından yararlı görülüyor. Ancak ileriki çalışmalar için genel hatlarıyla anlatılan kavramların daha derinlemesine açıklanması ve psikolojiyi ilgilendirdiği düşünülen başka kavramların da eklenmesi; ileride bu alanda çalışma yürütecekler için yararlı olacaktır.
KAYNAKÇA
Aristoteles, (2001) Ruh Üzerine (Zeki Özcan, Çev.). İstanbul: Alfa Yayınları.
Arslan, A. (2007). İlkçağ Felsefe Tarihi. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Köz, İ.(2002). Aristoteles Mantığı ile Felsefe-Bilim İlişkisi. AÜİFD, 2, 355-374
Molacı, M.(2018). Aristoteles’in Etik Görüşü. Medeniyet ve Toplum/ Bahar, 32-57
Timuçin, A. (1976). Aristoteles Felsefesi. İstanbul: Kavram Yayınları.
Muhammed Cihad
IŞIK
Psikolog
Uzmanlıklar:
Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları , Varoluşsal Anlam Arayışı / Değersizlik SorunlarıAkran Zorbalığını Önlemek
Barış AYTAÇ 28.05.2025
Dijital Dünya ve Etkileri
Pelin BAYIN 26.05.2025
Duygularımız, İçinde Büyüdüğümüz Dünyadan İzler Taşır: Kültürel Bağlam
Hidayet ÇALIŞKAN 26.05.2025