1. Uzman
  2. Muhammed Cihad IŞIK
  3. Blog Yazıları
  4. FEMİNİST BAKIŞ AÇISIYLA FİLM OKUMASI -BEN SENİN BİLDİĞİN ERKEKLERDEN DEĞİLİM-

FEMİNİST BAKIŞ AÇISIYLA FİLM OKUMASI -BEN SENİN BİLDİĞİN ERKEKLERDEN DEĞİLİM-

İnsanlığın iki cinsi kadın ve erkek. Yıllarca sürmüş olan düzeni sağlamış olan erkeğin zamanla oluşturduğu düzenin bozulmasından sonra kadınların da bu düzende söz sahibi olmaya başlamasıyla sonuçlanmıştır. Bu düzen birçok alana sirayet etmiştir. Siyasi alanda kadınlar ülke yönetiminde kimi milletlerde söz sahibiyken örneğin Türkler kimi milletlerde söz sahibi olamamışlardır örneğin Avrupa. Oy kullanım hakkının kadınlara yıllarca verilmemesi de sosyal alanda kadını geri planda tutan önemli bir etkendi. Iş alanında ise ayrı rütbede çalışan kadın ve erkeğin farklı maaşlar alması ya da ayrı rütbede çalışmalarına rağmen kadının erkekten daha az saygınlık görmesi zamanla kadınların bütün alanlarda daha fazla söz sahibi olmasıyla sonuçlanmıştır.


 


Filmi Feminist Bakış Açısıyla Okumak

“Feminizm, temelde cinsiyet ayrımcılığına karşı tavır alan, kamu ve özel bütün alanlarda kadınların maruz kaldığı baskıların ve denetimlerin ortadan kaldırılması gerekliliğini savunan ve ataerkil yapılanmaların önüne geçerek kadınların meşru haklarına ulaşmada mücadele eden bir yaklaşımdır.”[1] Kadınların yıllardır dile getirmek istedikleri sözleri, açığa vuramadıkları duygularını erkeklere hatta tüm dünyaya göstermelerini sağlayan bir yol olmuştur feminizm. Kadınların ve erkeklerin her alanda eşit olduğu bir dünya tasavvurunu anlatan edebi eserler yazılmış yahut filmler çekilmiştir. Türk sinemasında kadın ve erkeğin rollerini değiştiği “Şendul Şaban” filmi ise buna verilebilecek bir örnektir. Ancak Şendul Şaban filminde sadece iki karakter, karı-koca rollerini değiştirmiştir. Bir de bu durumun tüm dünyaya sirayet etmiş halini düşündüğümüzde düzenin çok farklı olacağı açıktır. Bu durumun örneğini ise incelediğim filmde açıkça görülüyor.


Film Anlatımı ve Günümüz Dünyasıyla İlişkisi

Günümüz Fransa’sında geçen filmin adı “Ben Senin Bildiğin Erkeklerden Değilim”. Filmin henüz başında çeşitli kostümler giymiş çocukları görüyoruz. Cinsiyet ayrımının göze çarpmadığı kostümler giymişler. Pamuk prenses rolünü oynayacak kızın bir sebepten ötürü rolünü oynayamayacak olması sonucu erkek çocuklardan birisi ben oynarım diyerek kostümü giyiyor ancak sahneye çıktığında seyircilerin tamamı pamuk prenses giymiş çocuğa gülüyorlar. Bu durum çocukta travmatik bir etki bırakıyor. Bu travmatik olayı yaşayan çocuğun yıllar sonra psikologuyla yaptığı görüşmede anlatan filmin ana karakteri Damien olarak görüyoruz. Damien genç ve kadınların ilgisini çekebilen çapkın olarak nitelendirilebilecek bir erkek. Kadınlarla rahat bir şekilde iletişim kurabiliyor. Damien’in yazar arkadaşı Christophe’un bir kitabevindeki imza gününe katılan Damien orada etkili bir duruşa sahip olan Alexandra ile karşılaşıyor. Alexandra Christophe’un asistanı ve Damien’in karşılaştığı öteki kadınlardan farklı. Christophe ile oradan çıkan Damien sokakta yürürken göremediği bir direğe başını çarpıyor ve her şeyin değiştiği bir dünyaya uyanıyor. Alışık olduğumuz düzenin tam zıttı bir dünyada gözlerini açıyor. Kadınların doğum yaptığı ancak doğum iznine erkeklerin ayrıldığı, kasapta karı koca olarak çalışan çiftten kadının kasaplık yapıp erkeğin kasada durduğu bir dünya. Alışık olduğumuz dünyada hiç kadın çöpçü yoktur ancak bu dünyada çöpçülük yapanlar kadınlardır. Ağır işler kadının elindedir. Erkek bakıma muhtaç ve bir kadına sırtını yaslaması gereken konumdadır. Tarih boyunca kadının ve erkeğin kendilerine oluşturdukları tüm roller yer değiştirmiştir. Film kadınların yaşadıkları ayrımcılıkları göstermesi açısından faydalıdır. Örneğin bir bar sahnesinde Damien bardaki kadından içki ister ve içmeye başlar o sırada masada oturan başörtülü iki erkek vardır. Onlar da bardaki kadından servis isterler, iki kahve içmek istiyorlardır ancak başörtülü olmaları o barda servis almalarına imkan vermemektedir. Radikal feministler için ütopya olarak görülebilecek bir dünya gözümüzün önündedir ancak geniş perspektiften bakıldığı taktirde aslında yaşadığımız dünyadan bir farkının olmadığı görülmektedir çünkü değişen şey sadece roller. Feminizmin temeli kadın ve erkeğin eşit şartlarda olması üstünedir. Kadının üstün olması feminizmin ilkesi değildir. Bu noktada radikal feministleri dışarıda bırakarak filmde anlatılan dünyanın kadının ve erkeğin yaşadığı zorluklar konusunda empati yapmasını sağlamak olduğu düşünülebilir. Ataerkil dünyada erkeklerin herhangi bir zorluk yaşamadığı ve tüm zorlukları kadının yaşadığı anlatılır ancak doğumdan itibaren sosyal inşacı bir şekilde erkeğe yüklenen sorumluluklar ve zorunluluklar da erkeğin yaşamını güçleştirmektedir. Üstelik kadının yaşadığı zorlukları doğumdan itibaren seçemediği, toplumun ona yüklediği gibi toplum erkeğe de birçok zorluk yüklemektedir. Zeybekoğlu’nun sözleri bu durumu açıklar niteliktedir. Son yıllarda yapılan alan çalışmalarında, erkek olmanın bedellerine “imkansız erkeklik” kavramıyla dikkat çekilmeye başlanmıştır. Ataerkil sistem ile toplumsal cinsiyet pratiklerinin erkek bireye uyguladığı dayatmalardan bahsedilmiştir. “Erkek olabilmek” için bireyin neler yapması gerektiği ve dolayısıyla bütün bunların yalnızca kadınları değil erkekleri de olumsuz etkilediğine ilişkin somut deneyimler ortaya konulmuştur(Zeybekoğlu, 2010: 2). Filmin başındaki dünyada Damien’in kadın versiyonu olarak düşünülebilecek olan Alexandra’dan bahsetmek yerinde olacaktır.


Baskın Kadın Karakter Alexandra

Alexandra, Christophe’un asistanıyken kadın egemen dünyada Alexandra ünlü bir yazar ve Christophe onun asistanıdır. Alexandra yalnız ve güçlü bir kadındır. Birçok günübirlik ilişki yaşar, parası vardır, şöhreti vardır. Ataerkil düzende viski içen erkek bu filmde Alexandradır. Filmlerin genelinde bir klişe olarak gözümüze çarpan durum bu filmde de vardır. Alexandra günübirlik ilişkiler yaşayan, bir kez görüştüğü ve ilişki yaşadığı bir erkekle yeniden görüşmeyen ve bu sebeple kendisine takıntılı erkeklerin olduğu bir kadındır. Yıllara bölünmüş olan kavanozları vardır ve her kavanozda bilyeler bulunmaktadır. Bilyeler beraber olduğu erkekleri simgeler. Bu yolla yıllar içerisinde kendisindeki cinsel dürtüyü hesaplayabilmektedir. İzlediğimizde farklı gelen bu durumda aslında hiçbir gariplik bulunmamaktadır. Toplum bir erkeğin cinsel deneyimlerini genel gelişmesinin belirtileri olarak görmektedir; buna karşılık bir kadının yaşamındaki benzer deneyimlere korkunç bir felaket, şerefin ve insanda iyi ve soylu olan her şeyin yitirilmesi olarak bakılır.[2] Çünkü erkek bunu yapabiliyorsa ve toplum tarafından garip karşılanmıyorsa kadın yaptığı zaman da garip karşılanmamalıdır. Filmin başında Damien’in birçok kadınla beraber olmaya çalışması ya da filmin devamında Alexandra’nın birçok erkekle beraber olması bir nevi fahişelik gibi algılanmamalıdır çünkü “fahişe gerektiği gibi tanımlanacak olursa cinsel ilişkilerini kazanç amacına bağlayan kişi’den başka bir anlama gelmeyecektir.”[3] Her iki karakterin yaşam tarzı günümüzde kadın ve erkeği anlayabilmek ve her iki cinsin empati yapabilmesi açısından önemli karakterlerdir.Ayrıca Alexandra’nın rahat bir şekilde ilişkiler yaşaması elbetteki yalnızlığına da bağlıdır. “Sırasında ilişkiye girebilmek için, kadın olsun erkek olsun insanın yalnız olabilmeyi de bilmesi gerek.”[4]syf 83 Yalnızlık ona birçok avantaj sağlamaktadır ancak filmlerde bulunan bir klişe bu filmde de bulunmaktadır. Bir sahnede Alexandra genç bir erkekle beraber olduktan sonra onu evinden kovar ve elinde içkisiyle pencereden dışarıyı seyrederken karşı dairede romantik bir akşam yemeği için hazırlandığı üzerinde mumun yandığı ve içkilerin hazırlandığı masanın yanında bir erkeği görür. Erkek masayı hazırlamıştır ancak bir kadın göremeyiz zaten birkaç saniye sonra da erkek sandalyeye oturup ağlamaya başlar. Bu sahne Alexandrayı etkiler. Her ne kadar hayatında duygulara pek yer vermeyen yalnız ve güçlü bir kadın portresi çizse de filmlerin klişesi olarak sevgi, yakınlık, bağlılık Alexandra’yı etkilemiştir.           


Christophe’un karısının doğum yapması üzerine Christophe doğum iznine ayrılmalıdır ve Alexandra kendisine asistanlık yapacak birisine ihtiyaç duymaktadır. Elbetteki bu iletişim ve organizasyon becerileri yüksek bir erkek olacaktır. Bu iş için Damien uygun görülür ve bir asistan gibi giyinir çünkü her ne kadar iş için orada bulunsa da toplum normları gereği erkekliğini ortaya koymalı, kısa bir şort ve vücut hatlarını ortaya çıkaran kıyafetler giymelidir. Damien’in öteki dünyada yaşadığı tüm hatıralar belleğindedir zaten bu sebeple yaşadığı dünya ona garip gelmektedir. Elinden bir şey gelmez ve o dünyanın normlarına uygun olarak giyinip gider iş yerine. Karşılaştığı kişi Alexandra’dır. Kitabevindeki imza gününde Alexandra’dan hoşlanmıştır ve bu yüzden onun için çalışmak Damien’e garip geliyordur. Damien’in öteki erkeklere benzememesi ve alışık olmadığı dünyada öteki erkeklere göre daha cüretkar hareketleri, kadını yaslanacak bir duvar olarak görmemesi ise Alexandra’nın Damien ile ilgilenmesini sağlar. Damien’in karşılaştığı her durum kendisine farklı görünmektedir. Sokakta üstsüz koşan kadınlar, bale yapan erkekler, akşam mumları yakıp şarap içen erkekler. Içinde bulunduğu dünyadaki erkeklerden farklı olması ve farklı konulardan bahsetmesi, olayları farklı yorumlaması Alexandra’ya ilgi çekici gelir ve Damien ile daha fazla ilgilenir. Damien ise kendisini gizlemesi ve ortama uyum sağlaması gerektiğini bilmez. Hoşlandığı kadına kendi dünyasından bahsetmektedir. O dünyada kadınların yaptıkları tüm işleri erkeklerin yaptığını, kadınların etek giydiğini anlatır. Anlattıkları o sırada yazacak bir şeyi olmayan Alexandra’ya ilginç gelir ve yeni kitap projesi olarak Damien’i görür. Damien’in hoşuna gidecek şekilde davranmaya başlar ve onu o dünyanın gey barına götürür. Kadınların dekolte giyindiği ve dans ettikleri bu sahnede -sahne her ne kadar abartılı olsa da- Damien kendini evinde gibi hisseder. Bu yolla Alexandra Damien’in gönlünü çalmayı başarır.


 


Filmdeki Erkeklik Rolleri

Film içerisinde küçük sürprizlerden mutlu olan erkek portresi çizilir. Bu duruma en büyük örnek Christophe’dur. O dünyadaki belki de en kabullenmiş erkektir. Karısı kendisini aldatır ancak çocuklarının olması ve sosyal statü sebebiyle karısını terk etmez. Elbette ki günümüzde bu durumu yaşasa bile karısını sevdiği ve bu durumu atlatabileceklerini düşündüğü için karısından ayrılmayan erkekler bulunacaktır. Her ne kadar yıllar içerisinde erkeklerin edindikleri bilgiler ve alıştıkları yaşam tarzı bu duruma ters düşse de dünya değişim halindedir ve erkekte de değişmektedir. Connell ve Messerschmidt’in (2005:836) belirttiği gibi, “erkeklikler bireylerin vücutlarına ya da kişilik özelliklerine gömülü sabir öğeler değildir; toplumsal eylem içerisinde edinilmiş pratiklerin düzenlenmesidir.” Damien’in ailesi kasaplık mesleğiyle uğraşırlar. Bir kasap dükkanları vardır ve anne et kesimi işleriyle uğraşırken boynuna sardığı şalıyla baba kasada durup müşterilerle para alışverişi yapmaktadır. Baba sürekli Damien’e bir kadın bulmasını ve hayatına bir düzen vermesi gerektiğinden bahseder. Baba, anneden çekinmektedir ve annenin sert görüntüsü babada kimi zaman hayranlık uyandırırken kimi zamanda ondan çekinmesine yol açmaktadır. Damien’in annesi babasını gençken aldatmıştır ancak baba bunu tolere etmiştir. Aynı şekilde filmin sonlarına doğru Christophe’un da aldatıldığını öğrenmesi bu üçlüyü şarapların içildiği bir ev oturmasında bir araya getirir. Kadınların arada böyle küçük kaçamaklar yapabileceğini ve bu durumu göz ardı etmek gerektiğinin konuşulduğu gecede Damien, Alexandra’dan bahseder ve bu duruma babanın verdiği duygusal tepkiler bakımveren konumunda olan erkeğin tepkileridir.


Toplum İçinde Kadın ve Erkek Rollerinin Değişkenliği

Kadının ve erkeğin toplumda edindikleri rolleri ve statüleri değişim içindedir. Sabit roller bebekliğimizden hatta çocukluğumuzdan itibaren bizlere öğretilir. Bebekken kızlara pembe renk içerikli kıyafet ve oyuncakların alınması, erkeklere ise mavi renkli kıyafet ve oyuncakların alınması daha o yaşlarda bizi ayrıştımaya doğru götüren bir durumdur. Bebeklikten çocukluğa geçen dönemde kızlar daha çok ev işlerinde annelerine yardımcı olmaya eğitilirler, erkekler ise daha çok dışarıdadırlar. Evin dışında yapılacak sorumlulukları yerine getirirler. Bu durum bir zaman sonra aslında güvenli alan olarak düşünülen evin içinde kalan kızın dışarı özlemini tetikler. Erkek ise sınırlı alanı olan ve yapacak şeyleri sınırlı olan kadını zamanla küçümsemeye başlar. Söz sahibi olan erkek olmaya başlar. Yeni insanlarla tanışan ve hayata karışan erkek zamanla kadını küçümsemeye başlar. Bu konuda Freud’un ataerkil yaklaşmı kadının penis kıskançlığından geldiğini, penisi olan erkeğin daha girişken ve daha toplumun içine karışan cins olduğunu ancak penisi bulunmayan kadının ise daha edilgen yapısı olduğunu söylemesi hem kadın analistler hem de feminist ve profeminist analistler tarafından sürekli eleştirilmiştir. Profeministler ise feminizme destek veren erkekler için kullanılır. Bu konuda Kimmel “Profeminist erkekler, kadın mücadelesinde ilk olarak özellikle oy hakkı,doğum kontrolü, cinsellik gibi konularda kadınların yanında yer alarak onlara destek olmuşlardır(Kimmel, 1987).          


Freud’un penis konusunda söyledikleri cinsellikle alakalıdır ancak örtük manada sosyal olarak kadının daha geri planda kalması gerektiğini dile getirmiş olur. Kadının olaylara bakış açısı belki anaçlığından belki kadınlığın getirdiği hormonal düzenlemelerden dolayı daha ılımlı ve yumuşaktır ancak erkekler mücadelenin gereğinin sertlikten ileri geldiğini düşünebilirler ve bu kadın yaşayış yapısına ters düşebilmektedir. Bu konuda Anne Rupie “Yumuşaklık ve sevgi içermeyen hiç bir ölçü olamaz... Küçük kız penisi görür ve kendi organını araştırmaya başlar. Fakat penis kıskançlığının aynı zamanda sosyolojik anlamı vardır.”[5] Freud’un bahsettiği penis kıskançlığının sosyolojik olarak kadını geri plana ittiğini savunan bir görüş olduğundan bahseder. Freud’un kuramının ilerleyen safhalarında önceki görüşlerinden sapmaya başladığını ataerkil olan kuramını düzeltme yoluna gittiğini görürüz. Freud “Feminist bakış açısına sahip erkek ve kadın analistlerin benim burda söylediklerime karşı çıkması beklenir. Bu tür kavramların erkeklik kompleksinden kaynaklandığı ve erkekte doğuştan varolan kadınları küçümseme ve baskı altında tutma eğilimini kuramsal tabanda haklı çıkarabilmek için ortaya atıldığı düşüncesine karşı çıkmakta da güçlük çekmeyeceklerdir.”[6] Filmde ise aslında penisin varlığının hiçbir önemi yoktur. Kadın ve erkeğin dış görünüş olarak içinde bulunduğumuz dünyadan bir farklılığı yoktur. Kadın doğum yapmaktadır, vajinaya sahip olan kadındır, erkeğin penisi vardır. En temel düzeyde baktığımızda organların varlığı olarak hiçbir farklılık görülmez ancak sahip olunan özellikleri kullanma açısından içerisinde bulunduğumuz dünyadan ayrılır film. Penisin varlığı erkeği üstün yapmaz çünkü sosyal statü de üstünlük kadındadır. Bu durum cinsel ilişki biçimine de yansır. Cinsel ilişki yaşanırken baskın olan taraf kadındır.


Maskulinizm

Filmde göze çarpan bir diğer nokta ezilen erkeğin haklarıyla mücadele eden maskülinist gruplardır. Dünya düzeni insanlığın hangi cinsinin elinde olsa da ezilen tarafta olan cinsin bir şekilde isyan ettiğini görebilmekteyiz. Filmin başında Damien’in erkeğin yıl içerisinde kaç kez cinsel ilişkiye girdiğini ölçen bir telefon uygulaması geliştirmesi ve erkek iş arkadaşlarının takdirini topladığını ancak kadın iş arkadaşının bu uygulamayı saçma bulduğunu görüyoruz. Bu proje sayesinde Damien işinde ilerleme fırsatı kazanacaktır ancak kafasını direğe çarpıp uyandığı yeni dünyada bu uygulamayı saçma bulan iş arkadaşının patron olduğu kendi asıl patronunun ise şirkette düşük rütbeli bir çalışan olduğunu görür. Yeni patronuna karşı agresif tavırlar sergileyen Damien bu tavırlarından dolayı işinden atılır. Bu durumu Christophe ile paylaşır ve Christophe ona maskülinist derneklere başvurmayı önerir. Filmde ilk kez o zaman maskülinist dernek ile karşı karşıya geliriz. Maskülinistler erkeğin sosyal ve iş alanında ezilmişliği ile savaşırlar ve yapay göğüs takarak eylem yaparlar. Günümüzdeki feminist grupların bir benzerlerini de filmde görmekteyiz. Bu durum dünya düzeni kimin elinde olursa olsun eşitlik olmadığı takdirde bozulmaların olacağını göstermektedir.


Filmin Sonu

Filmin sonunda Alexandra ile Damien arasındaki yakınlaşma giderek artar. Beraber arabada giderken kiliseden çıkan bir çifti görürler ve evlenmeyi düşünürler iki tarafta evlenmek istediklerini söylerler ancak daha sonra Damien Alexandra’nın kendisini kandırdığını fark etmiş, Alexandra’nın zaten evli olduğunu öğrenmiştir. Bir bara gidip içerek bu durumu atlatmaya çalışır. Günümüzde de bir kadının yalnız başına bir bara gidip oturması ne derece zor ise filmde de aynısı olur ve birkaç kadın Damien ile konuşmaya çalışır. Onu taciz ederler. Bardaki kadının tanıdık bir kadındır ve Christope’un eşi Lolo’ya haber verir. Lolo, Christophe ve Alexandra Damien’i kurtarmak için bara giderler. Damien’i kurtarırlar ancak Alexandra ve Damien arasında bir tartışma başlar. Tartışma kavgaya dönüşür ve birbirlerine kafa atmaları sonucu bayılırlar. Alexandra tek başına uyanır ve gözünü açtığı dünyanın kendi dünyasından farklı olduğunu görür. Sokakta etek giyen kadınlar olduğunu ve güç gerektiren işleri erkeklerin yaptığını görür. Feminist bir grup kadının yaptığı eylemi şaşkınlıkla izlerken karşıdan seslenen Damien’i görür ve film biter.


Sonuç

Filmi erkek egemen dünyaya bir eleştiri yahut dünya düzeni kimin elinde olursa olsun bozuk bir düzen olur şeklinde okuyabiliriz. Film içerisinde erkeklerin birçok sıkıntı yaşadığını ve aslında o sorunları günümüzde kadınların yaşadığını görebiliyoruz. Günümüzde her kadın ve her erkek toplumun onlara öğrettiği şekilde yaşamıyor. Toplumun onlara öğrettikleri cinsiyet rollerinin gerekliliklerini uygulamayabiliyor çünkü aslında bizlere öğretilen roller aynı zamanda bizi zorunluluklarla başbaşa bırakan rollerdir. Simon de Beauvoir’ın meşhur “kadın doğulmaz, kadın olunur” sözü cinsiyetin toplumsal inşasını en güzel açıklayan örneklerden biridir.[7] Aynı sözü elbette ki erkekler için de söyleyebiliriz. Sonuçta insanlığı kadın ve erkek diye iki cinse ayırıp herkesin belirli rolleri olduğunu belirtmek yerine eşitliğin olduğu bir dünyanın en yaşanılası dünya olacağı düşünülmelidir.


 


 


 


 


KAYNAKÇA


Feminizm 19. Yüzyıl Klasiklerinden Seçmeler, çev., AFA Yayıncılık (İstanbul: AFA      Yayıncılık,          1987).


Freud, Sigmund, “Kadın Cinselliği,” op. cit. 230Kepekçi, Egemen, “(Hegemonik) Bir Erkek Eleştirisi ve Feminizm Birlikteliği    Mümkün                             mü?”Kadın Araştırmaları Dergisi, 2012.

Mitcel, J. Psikanaliz ve Feminizm. çev., Ayşe Kurtulmuş. İstanbul: Yaprak Yayınları: 1984.

Rupie, Anne, “ Kadın Psikanalistler Kadın Özgürlüğü İçin Ne Diyor?” New York             Times, Şubat, 1972.

Taş, Gün, “Feminizm Üzerine Genel Bir Değerlendirme: Kavramsal Analizi, Tarihsel      Süreçleri ve          Dönüşümleri”, Akademik Hassasiyetler, Mayıs, 2016.


 [1]Gün Taş, “Feminizm Üzerine Genel Bir Değerlendirme: Kavramsal Analizi, Tarihsel Süreçleri ve Dönüşümleri”, Akademik Hassasiyetler, Mayıs, 2016, 163.

[2]Feminizm 19. Yüzyıl Klasiklerinden Seçmeler, çev., AFA Yayıncılık (İstanbul: AFA Yayıncılık, 1987), 139.

[3]Feminizm 19. Yüzyıl Klasiklerinden Seçmeler, çev., AFA Yayıncılık (İstanbul: AFA Yayıncılık, 1987), 138-139.

[4]Feminizm 19. Yüzyıl Klasiklerinden Seçmeler, çev., AFA Yayıncılık (İstanbul: AFA Yayıncılık, 1987), 83.

[5]Anne Rupie, “ Kadın Psikanalistler Kadın Özgürlüğü İçin Ne Diyor?” New York Times, Şubat, 1972.

[6]Sigmund Freud “Kadın Cinselliği, op. cit. 230.

[7]Egemen Kepekçi, “(Hegemonik) Bir Erkek Eleştirisi ve Feminizm Birlikteliği Mümkün mü?”, Kadın Araştırmaları Dergisi, 2012, 71.




Yayınlanma: 24.11.2021 12:47

Son Güncelleme: 24.11.2021 12:47

Uzmanlıklar:

Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları , Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları , Varoluşsal Anlam Arayışı / Değersizlik Sorunları
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 450
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 50 dk
ücret 450
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

🧠 Düşünce Hataları: Zihnimizin Bize Oynadığı Küçük Oyunlar

Bazen bir olay yaşarız, ardından zihnimiz hızla yorum yapmaya başlar:“Beceremedim.”“Kesin bana kızdı.”“Zaten her şey hep benim yüzümden oluyor.”Bu cümleler o kadar tanıdık gelir ki, sanki bir gerçekmiş gibi kabul ederiz. Oysa çoğu zaman bu düşünceler, zihnimizin çarpıttığı hikâyelerdir. İşte bu çarpıtmalar, psikolojide “bilişsel çarpıtmalar” ya da “düşünce hataları” olarak adlandırılır. Gerçeği tam olarak yansıtmazlar, duygularımızı yoğunlaştırır, davranışlarımızı da etkilerler. Bu yazıda en yaygın düşünce hatalarına örneklerle değinip, her biri için nasıl farkındalık geliştirebileceğinizi birlikte inceleyeceğiz.1. FelaketleştirmeKüçük bir olayı en kötü senaryoya dönüştürmek. Bir sınavda beklediğin notu alamadığında “Kesin başarısızım, bir daha toparlayamam” demek,patronun mailine cevap vermediğinde “Beni beğenmedi, yakında işten çıkaracak” diye düşünmek… Felaketleştirme, zihnin “en kötü ihtimale” odaklanmasıdır.Nasıl Ele Alabilirsin:Dur ve kendine sor: “Gerçekten en kötü ihtimal bu mu, yoksa bir varsayım mı?”En kötü senaryoyu düşün, sonra “Bu olursa ne yapabilirim?” diye ekle. Bu, kontrol hissini geri kazandırır.“Şu anda elimde ne var, ne biliyorum?” diyerek mevcut veriye dön.Felaketleştirme, geleceği tahmin etmeye çalışmanın bir yoludur ama çoğu zaman gerçeklerle ilgisi yoktur.Zihin seni korumak ister, ama bunu abartılı senaryolarla yapar.2. Zihin OkumaKarşımızdakinin ne düşündüğünü bilmeden varsaymak. Arkadaşın sana kısa mesaj attı diye “Kesin bana kırıldı.” Toplantıda biri sessiz kaldı diye “Yetersiz buldu herhalde.” Zihin okuma, karşıdaki kişinin niyetini ya da düşüncesini kendi korkularımızla doldurmaktır. Bu düşünce biçimi, ilişkilerde yanlış anlamaları ve mesafeyi artırır.Nasıl Ele Alabilirsin:“Gerçekten bunu biliyor muyum, yoksa tahmin mi ediyorum?” diye sor.Eğer emin değilsen, açık iletişim kur: “Biraz sessizsin, bir şey mi var?”Hatırla: Sessizlik her zaman olumsuzluk anlamına gelmez.Zihin okumayı bırakmak, hem ilişkilerde hem içsel huzurda fark edilir bir rahatlama sağlar.3. Ya Hep Ya Hiç (Siyah-Beyaz) DüşünmeHer şeyi uçlarda görmek: “Ya mükemmelim, ya başarısız.”Bu düşünce biçimi özellikle mükemmeliyetçi kişilerde sık görülür.Bir proje yüzde 95 iyi gittiğinde bile o eksik yüzde 5’e takılmak, bir hata yaptı diye kendini tamamen yetersiz hissetmek…Nasıl Ele Alabilirsin:Hayatı “gri alanlar” üzerinden düşünmeyi dene: her şey mükemmel olmak zorunda değil.“Tam olarak doğru olmasa da, yine de iyi bir iş çıkardım.” gibi dengeli cümleler kur.Mükemmel yerine “yeterince iyi” olmayı hedefle.Zihin ya 0 ya 100 görmek ister ama yaşam 50 ton griden oluşur.4. Aşırı GenellemeBir olumsuz deneyimi tüm geleceğe yaymak. “Bir ilişkide incindim, bir daha kimseye güvenmem.” “Bu sınavdan kaldım, demek ki hiçbir şeyi başaramam.” Bir olaydan genelleme yapmak, zihnin “geçmiş = gelecek” varsayımına inanmasıdır. Oysa her yeni durum, yeni bir ihtimaldir.Nasıl Ele Alabilirsin:“Bu hep böyle mi oldu, yoksa sadece bu sefer mi?” diye sor.Geçmişte benzer durumları nasıl farklı yaşadığını hatırla.Her deneyimin seni biraz daha güçlendirdiğini fark et.Bir başarısızlık tüm kimliğini tanımlamaz. Sadece bir andır, bir sonuç değil.5. KişiselleştirmeOlan her şeyin sorumluluğunu kendi üstüne almak. Arkadaşın keyifsizse “Kesin ben bir şey yaptım.” Toplantıda biri suratsızsa “Benim sunumum kötüydü.” Kişiselleştirme, başkalarının duygularını kendi davranışlarınla ilişkilendirmektir. Ancak insanların ruh hâllerini belirleyen sayısız faktör vardır — ve çoğu seninle ilgili değildir.Nasıl Ele Alabilirsin:“Bu durum gerçekten benimle mi ilgili?” diye kendine sor.Alternatif açıklamalar düşün: “Belki o da zor bir gün geçiriyordur.”Sınır koymayı öğren: Başkasının duygusu, senin sorumluluğun değildir.Empati değerli ama aşırı sorumluluk duygusu yıpratıcıdır.6. Olumluyu Görmezden Gelmeİyi olanları yok saymak, dikkati sadece olumsuza vermek. Bir projede herkes seni tebrik etti, ama bir kişi eleştirdi. O tek cümle gün boyunca zihninde dönüp durur. Olumluyu görmezden gelmek, beynin doğal “negatif önyargısı”yla ilgilidir yani beyin, tehlikeyi önceden fark etmek için olumsuza odaklanır. Ama artık hayatta kalma değil, dengeye ihtiyaç duyuyoruz.Nasıl Ele Alabilirsin:Günün sonunda kendine sor: “Bugün iyi giden üç şey neydi?”Takdir almayı küçümseme, “ama” ekini kullanmadan kabul et.Başarını gözden kaçırma, kendine hakkını ver.Olumlu olanı fark etmek, Pollyanna’lık değil; zihinsel dengeyi yeniden kurmaktır.7. EtiketlemeTek bir davranış üzerinden kendini (veya başkasını) tamamen tanımlamak. “Bir hata yaptım, demek ki beceriksizim.” “İşe geç kaldı, kesin sorumsuz biri.” Etiketleme, hem kendine hem başkalarına haksızlık eder. Davranışlar geçicidir; kimlikler değil.Nasıl Ele Alabilirsin:“Beceriksizim” yerine “O gün hata yaptım.” de.İnsanları bir özelliğe indirgeme; davranışı durumdan ayır.Herkesin güçlü ve zayıf yönleri olduğunu hatırla.Etiketler değil, deneyimler seni tanımlar.8. “Gereklilik” Cümleleri (Should Statements) “Yapmalıyım”, “Olmalıyım”, “Asla yapmamalıyım.” Bu tür cümleler, kendine karşı katı bir iç ses yaratır. “Daha başarılı olmalıyım.” “Hiç üzülmemeliyim.” “Daima güçlü durmalıyım.” Bu beklentiler karşılanmadığında suçluluk ve yetersizlik duygusu artar.Nasıl Ele Alabilirsin:“Yapmalıyım” yerine “Yapmak istiyorum çünkü…” demeyi dene.Gerçekçi beklentiler koy: İnsan olmak hata yapmayı da içerir.“Bugün elimden geleni yapıyorum.” cümlesiyle kendine şefkat göster.Kendini motive etmenin yolu, baskı kurmak değil; anlayışla yaklaşmaktır.🌱 Son Söz: Zihnini Gözlemle, Onunla SavaşmaDüşüncelerini tamamen susturmak mümkün değil. Ama onları tanımak, etiketlemek ve sorgulamak mümkün. Bir düşünce geldiğinde hemen inanmak yerine, “Bu gerçekten doğru mu, yoksa zihnimin oyunu mu?” diye sormak, düşüncelerle aranda bir mesafe oluşturur. Zihin bazen abartır, geneller, korkar. Ama sen fark ettiğinde, o düşüncenin esiri değil, gözlemcisi olursun. Eğer zihnin sık sık seni eleştiriyor, suçluyor veya kaygılandırıyorsa, bu döngüden çıkmak mümkündür. Düşünce hatalarını fark etmeyi ve duygularını daha dengeli yönetmeyi öğrenmek için profesyonel destek alabilirsin.📞 Yüz yüze veya online psikolojik destek için: 0505 011 69 59

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) ve Bilişsel Davranışçı Terapi

Zihnimiz, bizi korumak için sürekli çalışan bir sistemdir. Ancak bazen bu sistem fazla uyanık hale gelir; tehditleri olduğundan büyük görür, kontrol etme isteği artar ve kişi kendini bitmek bilmeyen düşünce ve davranış döngülerinin içinde bulur. Bu durum, psikolojide Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) olarak tanımlanır. OKB, kişinin istenmeden gelen rahatsız edici düşünceler (obsesyonlar) ve bu düşüncelerin yarattığı kaygıyı azaltmak için yaptığı tekrarlayıcı davranışlarla (kompulsiyonlar) karakterizedir.OKB’nin merkezinde “kontrol” ve “belirsizliğe tahammülsüzlük” temaları bulunur. Kişi genellikle aklına gelen bir düşüncenin —örneğin “ocağı açık unuttum mu?”, “ellerim mikropla dolu olabilir mi?” veya “ya birine zarar verirsem?”— tehlikeli bir anlam taşıdığını varsayar. Bu düşünceyi uzaklaştırmaya, bastırmaya ya da nötralize etmeye çalışır. Ancak bu çaba, kısa süreli bir rahatlama sağlasa da zihne şu mesajı verir: “Bu düşünce gerçekten tehlikeli, o yüzden tekrar kontrol etmeliyim.” Böylece beyin “tehlike var” sinyalini öğrenir, düşünce tekrar gelir, kişi tekrar davranışı yapar ve kaygı döngüsü güçlenir. Bu döngü, zamanla kişinin günlük yaşamını daraltır. Evden çıkmadan kapı kilidini defalarca kontrol etmek, sürekli el yıkamak, düşüncelerden kaçınmak ya da “ya kötü bir şey olursa” ihtimaliyle hareket etmek yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürür.OKB üç temel bileşenle ilerler: obsesyonlar, kompulsiyonlar ve bu ikisini bağlayan kaygı döngüsü. Obsesyonlar istem dışı, rahatsız edici, tekrar eden düşünceler, imgeler veya dürtülerdir. Kişi bu düşüncelerin mantıksız olduğunu bilir ama zihninden uzaklaştıramaz. Kompulsiyonlar ise bu düşüncelerin yarattığı kaygıyı azaltmak için yapılan tekrarlayıcı davranışlardır; örneğin sürekli el yıkamak, dua etmek, saymak ya da kontrol etmek gibi. Kısa süreli rahatlama sağlasa da, kompulsiyonlar uzun vadede kaygıyı güçlendirir.Bilimsel araştırmalar, OKB tedavisinde en etkili yaklaşımın Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) olduğunu göstermektedir. Özellikle “Maruz Bırakma ve Tepki Önleme” (ERP) yöntemi, OKB tedavisinde altın standart kabul edilir. BDT’nin OKB üzerindeki etkisi, bireyin düşünce-davranış döngüsünü fark etmesine ve değiştirmesine dayanır. Amaç, düşünceleri tamamen ortadan kaldırmak değil; onlara karşı kişinin tutumunu değiştirmektir.Maruz bırakma aşamasında kişi, korktuğu veya kaçındığı durumla kontrollü biçimde yüzleştirilir. Örneğin mikrop kapma korkusu olan biriyle, terapide kademeli olarak kirli bir yüzeye dokunma egzersizi yapılabilir. Bu süreç, beynin öğrenme sistemine yeni bir mesaj gönderir: “Evet, bu durum rahatsız edici, ama düşündüğüm kadar tehlikeli değil.” Kaygı dalgalanır ama sonunda azalır; kişi, korkulan durumun tahmin ettiği kadar yıkıcı olmadığını deneyimleyerek öğrenir.Tepki önleme aşamasında kişi, alışılmış kompulsiyonları yapmadan beklemeyi öğrenir. Bu, terapinin en zor ama en etkili kısmıdır. Kompulsiyon yapılmadığında kaygı artar ama kişi eylemi gerçekleştirmediğinde felaketin gerçekleşmediğini fark eder. Beyin yeni bir öğrenme yapar: “Kontrol etmezsem kötü bir şey olmuyor.” Böylece OKB’nin temelini oluşturan yanlış öğrenme tersine çevrilir.BDT’de yalnızca davranışlara değil, düşünce biçimlerine de odaklanılır. Terapide kişi, düşüncelerini mutlak gerçeklik gibi değil, zihinsel yorumlar olarak görmeyi öğrenir. OKB’de sık karşılaşılan düşünce hataları arasında aşırı sorumluluk alma (“Bir şey olursa suç bende olur”), düşünce-eylem birliği (“Bir şeyi düşünmek onu yapmakla eşdeğer”), kesinlik ihtiyacı (“%100 emin olmalıyım”) ve felaketleştirme (“Kontrol etmezsem kesin kötü bir şey olur”) bulunur. Terapist, bu düşünceleri sorgulamak ve yerine daha gerçekçi, esnek alternatifler yerleştirmek için bilişsel yeniden yapılandırma tekniklerini kullanır. Bu sayede kişi, “belirsizliği tolere etme” becerisi kazanır.BDT’nin etkisi yalnızca psikolojik düzeyde değil, nörobiyolojik düzeyde de gözlenmiştir. Araştırmalar, BDT’nin beynin ön singulat korteksi ve orbitofrontal korteks gibi alanlarında işlevsel değişikliklere yol açtığını göstermektedir. Yani kişi kaygısını düzenlemeyi öğrendikçe, beynin tehdit algısı sistemleri de yeniden yapılanır. Bu, terapinin “beyin düzeyinde yeniden öğrenme” sağladığının güçlü bir kanıtıdır.OKB için BDT süreci genellikle haftada bir seans şeklinde yürütülür. İlk aşamalarda döngünün fark edilmesi ve tetikleyicilerin belirlenmesi hedeflenir. Ardından maruz bırakma planı hazırlanır ve kişi, terapistin rehberliğinde aşamalı olarak korkularıyla yüzleşir. Ev ödevleri terapinin önemli bir parçasıdır; çünkü beyin yalnızca konuşarak değil, deneyimleyerek öğrenir. Maruz kalma egzersizleri, düşünce kayıtları ve kaygı toleransı çalışmaları, terapinin kalıcılığını artırır. Süre kişiye göre değişse de genellikle 12–20 seans arasında belirgin ilerleme sağlanır. Ancak OKB kronik bir yapıya sahip olabileceğinden, kişi kazandığı becerileri uzun vadede sürdürmeyi öğrenir.Bazı vakalarda BDT’ye ek olarak ilaç tedavisi de kullanılabilir. Özellikle SSRI grubu antidepresanlar beyindeki serotonin dengesini düzenleyerek kaygı düzeyini azaltır ve terapiye katılımı kolaylaştırır. Ancak kalıcı değişimi sağlayan unsur, düşünce ve davranış döngüsünün yeniden yapılandırılmasıdır. Bu nedenle BDT, OKB tedavisinin temel bileşeni olarak kabul edilir.BDT, düşünceleri yok etmeye değil, onlarla farklı bir ilişki kurmaya odaklanır. Zihin her zaman yeni düşünceler üretir; ama kişi artık bu düşüncelerin kölesi olmak zorunda değildir. OKB’den iyileşme, düşüncelerin hiç gelmemesiyle değil, geldiğinde sizi yönetememesiyle başlar. Terapinin sonunda kişi “Düşüncelerim benim gerçeğim değil; sadece zihnimden geçen olasılıklar.” diyebilmeyi öğrenir .Yani düşünce ve eylem ayrışması yapılır.OKB, yalnızca kaygı değil, kontrol ve güvenlik ihtiyacının aşırı hale gelmiş bir ifadesidir. Bilişsel Davranışçı Terapi, bu döngüyü kırmak için bilimsel ve pratik bir yol sunar. Kişi düşüncelerini bastırmak yerine onlarla yüzleşmeyi, davranışlarını kaçınma yerine seçerek yapmayı öğrenir. Terapi süreci zaman, sabır ve kararlılık ister; ancak her seans, beynin “tehdit” yerine “güven” algısını güçlendiren yeni bir öğrenmedir.OKB tedavi edilebilir bir rahatsızlıktır ve doğru yaklaşımla kişi zihninin karmaşasından özgürleşebilir. BDT, bu özgürleşme yolculuğunun en etkili ve kalıcı araçlarından biridir. Çünkü insan zihni, farkındalık ve deneyimle işlevsel olarak yeniden eğitilebilir.

PSİKOTERAPİYE NEDEN İHTİYAÇ DUYULUR? TERAPİYE NE ZAMAN VE NEDEN BAŞLAMAK GEREKİR?

PSİKOTERAPİYE NEDEN İHTİYAÇ DUYULUR ?Psikoterapi, bireylerin duygusal, zihinsel ve davranışsal sorunlarını anlamalarına, çözmelerine ve daha sağlıklı bir yaşam sürmelerine yardımcı olmayı amaçlayan bir süreçtir. İnsanlar farklı nedenlerle psikoterapiye ihtiyaç duyabilir ve bu nedenler genellikle kişisel, sosyal veya çevresel faktörlere bağlı olarak değişir. İşte terapiye başlama gerekliliğini açıklayan bazı durumlar :Duygusal Zorluklar :Sürekli üzüntü, kaygı, korku, öfke veya suçluluk duyguları.Duygusal dalgalanmalar veya kontrol edilemeyen hisler.Travma sonrası stres belirtileri (örneğin kazalar, kayıplar, şiddet veya doğal afetler sonrası).Zihinsel Sağlık Sorunları :Depresyon, anksiyete, obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) veya travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi teşhis edilmiş psikolojik rahatsızlıklar.Düşük benlik saygısı, kendilik algısı veya kimlik sorunları.Davranışsal Sorunlar : Kendine zarar verme, yeme bozuklukları, madde bağımlılığı gibi davranışlar.Öfke kontrolü sorunları veya zarar verici davranışlar.İlişki ve Sosyal Sorunlar :Aile, arkadaşlık, romantik ilişki ya da iş yerindeki çatışmalar.Sosyal izolasyon, yalnızlık veya bağ kurma zorlukları.Hayat Değişiklikleri :Ayrılık, boşanma, yeni bir iş, taşınma gibi yaşam olaylarının getirdiği stres.Kayıp ve yas süreci. TERAPİYE NE ZAMAN VE NEDEN BAŞLAMAK GEREKİR ?Uzun Süreli Rahatsızlık Hissi : Eğer kendinizi haftalar ya da aylarca mutsuz, endişeli veya umutsuz hissediyorsanız, bu durum terapiye başlama sinyali olabilir.Günlük İşlevsellikte Zorluk : İş, okul veya günlük sorumlulukları yerine getirmekte zorlanıyorsanız, terapi faydalı olabilir.Destek İhtiyacı : Kendinizi yalnız, anlaşılmamış veya çaresiz hissediyorsanız, bir terapist size destek olabilir.Kendi Çabalarınızın Yetersiz Kalması : Sorunlarınızı kendi başınıza çözmeye çalıştıysanız ve hala bir ilerleme kaydedemediyseniz, profesyonel yardım almanın zamanı gelmiş olabilir.Kronik Fiziksel Belirtiler : Psikolojik kaynaklı olabilecek baş ağrısı, mide rahatsızlıkları veya uyku sorunları gibi fiziksel belirtiler yaşıyorsanız. PSİKOTERAPİ İLE NELER KAZANILIR ?Daha iyi bir kendilik farkındalığı.Sağlıklı baş etme mekanizmalarının geliştirilmesi.İlişkilerde ve iletişimde iyileşme.Duygusal yüklerin hafiflemesi.Daha anlamlı ve tatmin edici bir yaşam.Psikoterapiye başlamak için illa "büyük bir sorun" yaşamanız gerekmez. Kendinizi tanımak, yaşam kalitenizi artırmak veya kişisel gelişim için de terapi alabilirsiniz. Terapiye başlamak, kendinize yapabileceğiniz en önemli yatırımlardan biridir.DUYGUSAL ZORLUKLARLA BAŞ ETMEK İÇİN NELER YAPILABİLİR ?Duygusal zorluklarla başa çıkmak, hayatın doğal bir parçasıdır. Bu süreçte sağlıklı yöntemler kullanmak, duygusal dayanıklılığınızı artırabilir ve zor zamanların üstesinden gelmenizi kolaylaştırabilir. İşte duygusal zorluklarla baş etmek için bazı etkili yöntemler :Kendinizi Anlamaya Çalışın Duygularınızı Tanımlayın : Ne hissettiğinizi anlamaya çalışın. Hüzün, öfke, korku, hayal kırıklığı gibi duyguları isimlendirmek, onların üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmanıza yardımcı olacaktır.Kendi Tepkilerinizi İnceleyin : Hangi durumların bu duyguları tetiklediğini fark etmeye çalışın. Bu farkındalık, başa çıkma stratejilerinizi geliştirmenize yardımcı olur.Kendinize Şefkat Gösterin Kendinizi Eleştirmekten Kaçının : Hatalar yapmak insanidir, bunu aklınıza getirmeye çalışın. Kendinizi yargılamak yerine anlayışlı olmayı deneyebilirsiniz.Kendinize Zaman Tanıyın : Duygularınızın geçmesi için zaman gerektiğini kabul etmelisiniz. Zorlayıcı duygular zannettiğiniz şekliyle kalıcı olmayabilir.Sağlıklı İletişim KurunDuygularınızı Paylaşın : Güvendiğiniz bir arkadaşınızla, aile üyenizle ya da bir terapistle duygularınızı konuşmak, duygusal yükünüzü hafifletebilir.Sınırlar Koyun : Duygusal zorlanmalara neden olan insanlara veya durumlara karşı sınırlar belirlemek, kendinizi korumanıza yardımcı olabilir.Fiziksel Sağlığınıza Özen GösterinDüzenli Egzersiz : Hareket etmek, stres hormonlarını azaltır ve ruh halinizi iyileştirir.Yeterince Uyuyun : Kaliteli uyku, duygusal dengeyi korumanızda önemli bir rol oynar.Sağlıklı Beslenin : Yeterli besin alımı, bedeninizin ve zihninizin daha iyi çalışmasını sağlar.Olumlu Düşünme Alışkanlığı GeliştirinMinnettarlık Pratiği : Gün içinde size iyi gelen şeylere odaklanmak, pozitif bir bakış açısı kazandırabilir.Gerçekçi Hedefler Belirleyin : Küçük ve ulaşılabilir hedefler belirlemek, kendinizi daha güçlü hissetmenize yardımcı olacaktır.Rahatlama Tekniklerini KullanınNefes Egzersizleri : Derin nefes alıp vermek, kaygıyı ve stresi azaltmanızda yardımcı olacaktır.Meditasyon veya Yoga : Zihni sakinleştirmek ve beden farkındalığını artırmak için etkili araçlardır.Sanatsal İfade : Resim yapmak, yazmak veya müzikle uğraşmak gibi yaratıcı aktiviteler, duygularınızı ifade etmenize yardımcı olabilir.Profesyonel Destek AlınEğer duygusal zorluklar günlük yaşamınızı önemli ölçüde etkiliyorsa ve kendi başınıza üstesinden gelemiyorsanız, bir terapist veya psikolojik danışmandan destek almayı düşünebilirsiniz.Duygusal Gücünüzü İnşa EdinSabırlı Olun : Duygusal iyileşme bir süreçtir ve zaman alabilir.Kendi Değerinizi Hatırlayın : Kendinize, duygusal dayanıklılığınızı artırabileceğinizi ve zorlukların üstesinden gelebileceğinizi hatırlatmaya gayret gösterin.Duygusal zorluklarla baş etmek için küçük ama etkili adımlar atmak, kendinizi daha güçlü ve huzurlu hissetmenizi sağlar. Herkesin bu süreçte kendine uygun yöntemler bulması önemlidir. Önemli olan, kendinize iyi bakmayı ve ihtiyaç duyduğunuzda destek istemekten çekinmemeyi öğrenmektir.ZİHİNSEL SAĞLIK SORUNLARIYLA NASIL BAŞA ÇIKABİLİRİZ ? Zihinsel sağlık sorunlarıyla başa çıkmak, hem kişisel hem de profesyonel destek gerektirebilir. Bu süreçte, kişinin kendi çabaları, sosyal çevresi ve gerektiğinde uzman yardımı bir arada çalışarak etkili bir çözüm sunabilir. İşte zihinsel sağlık sorunlarıyla başa çıkmak için öneriler :Zihinsel Sağlık Sorunlarını Kabul EdinKendi Durumunuzu Anlayın : Sorunlarınızı kabul etmek, çözüm sürecinin ilk adımıdır. Kendinizi yargılamadan, ne yaşadığınızı anlamaya çalışın.Utanç ve Stigmayla Mücadele : Zihinsel sağlık sorunlarının fiziksel rahatsızlıklar kadar doğal olduğunu unutmayın. Bu konuda açık olmak, destek almanızı kolaylaştırır.Profesyonel Yardım AlınPsikoterapi : Bir terapistle çalışmak, sorunların kök nedenlerini anlamanıza ve başa çıkma stratejileri geliştirmenize yardımcı olabilir.Psikiyatri Desteği : Gerekliyse, ilaç tedavisi düşünülmelidir. İlaç tedavisi, depresyon, anksiyete veya diğer rahatsızlıkların belirtilerini hafifletebilir.Gruplar ve Destek Toplulukları : Benzer deneyimleri yaşayan insanlarla bir araya gelmek, yalnız olmadığınızı hissettirebilir.Günlük Rutin OluşturunDüzenli Uyku : Her gün aynı saatte yatıp kalkmaya özen gösterin. Kaliteli uyku, zihinsel sağlık üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir, bunu unutmayın.Sağlıklı Beslenme : Dengeli bir diyet, beyninizin daha iyi çalışmasına ve ruh halinizin dengelenmesine katkıda bulunur. (Bu konuda zorlandığınızı düşünüyorsanız bir diyetisyenden destek almayı düşünebilirsiniz.)Fiziksel Aktivite : Düzenli egzersiz, mutluluk hormonu (endorfin) salınımını artırarak stres ve depresyonla başa çıkmada yardımcı olur.Kendinizi İfade Etmeyi ÖğreninDuygularınızı Yazın : Günlük tutmak, zihinsel yükünüzü hafifletebilir ve düşüncelerinizi organize etmenizi sağlayacaktır.Sanatsal Aktiviteler : Resim, müzik veya el sanatları gibi yaratıcı uğraşlar, duygusal ifade için etkili bir araç olabilir.Sosyal Bağlantılarınızı GüçlendirinGüvendiğiniz İnsanlarla Konuşun : Aile üyeleri, arkadaşlar veya meslektaşlar duygularınızı paylaşmanız için bir destek ağı oluşturabilir.Yalnızlıktan Kaçının : Sosyal izolasyon, zihinsel sağlık sorunlarını kötüleştirebilir. Toplumsal etkinliklere veya gönüllü projelere katılarak kendinizi bağlı hissedebilirsiniz.Rahatlama Tekniklerini KullanınMindfulness ve Meditasyon : Şimdiki ana odaklanmayı öğrenmek, endişe ve stresi azaltabilir.Nefes Egzersizleri : Derin nefes alıp verme teknikleri, sinir sisteminizi sakinleştirebilir.Gevşeme Egzersizleri : Yoga veya progresif kas gevşetme gibi yöntemler, bedeninizle zihniniz arasında bir denge kurar.Olumsuz Düşünceleri Yeniden ÇerçeveleyinGerçekçi Düşünme : Kendinizi sürekli eleştiriyorsanız, daha nazik ve gerçekçi bir bakış açısı geliştirmeye çalışın.Minnettarlık Pratiği : Hayatınızdaki olumlu şeylere odaklanmak, ruh halinizi iyileştirebilir.Sınırlarınızı Bilin ve İhtiyaçlarınızı TanıyınHayır Demeyi Öğrenin : Fazla sorumluluk almak, stres seviyenizi artırabilir. Sınırlarınızı belirlemek önemlidir.Kendi İhtiyaçlarınıza Öncelik Verin : Kendinize zaman ayırarak dinlenmeye çalışın ve yenilenin.Uyarıcı Maddelerden KaçınınAlkol ve Madde Kullanımı : Stresle baş etmek için bu tür maddelere başvurmak yerine, sağlıklı baş etme yöntemleri geliştirmeye çalışın.Kafein ve Şeker : Aşırı tüketim, anksiyete ve ruh hali dalgalanmalarını artırabilir.Kendinize Zaman TanıyınSabırlı Olun : Zihinsel sağlık sorunlarının çözümü zaman alabilir. Kendinizi iyileşme sürecinde yargılamaktan kaçınmaya çalışın.Küçük İlerlemeleri Kutlayın : Attığınız her küçük adım önemlidir ve sizi daha iyi bir yere taşır.Zihinsel sağlık, fiziksel sağlık kadar önemlidir ve bakımı süreklilik gerektirir. Eğer kendinizi çaresiz hissediyorsanız, yalnız olmadığınızı ve yardım almanın güçlü bir adım olduğunu unutmayın. DAVRANIŞSAL SORUN YAŞAYANLAR İÇİN NELER YAPABİLİR ?Davranışsal sorunlar kişinin günlük yaşamını, ilişkilerini ve genel yaşam kalitesini etkileyebilir. Bu sorunlarla başa çıkmak için kişinin kendine yönelik farkındalık geliştirmesi, sağlıklı alışkanlıklar oluşturması ve gerektiğinde profesyonel yardım alması önemlidir. İşte davranışsal sorunlarla baş etmek için yapılabilecekler :Sorunu Anlamaya Çalışın Kendi Davranışlarınızı Gözlemleyin : Hangi durumlarda, ne tür davranışlar sergilediğinizi fark etmeye çalışın. Belirli bir tetikleyici, duygu ya da düşünce bu davranışları yönlendiriyor olabilir.Etkilerini Değerlendirin : Davranışlarınızın hem size hem de çevrenizdekilere olan etkisini analiz etmeye gayret gösterin. Bu farkındalık, değişim için önemli bir ilk adımdır.Duygular ve Davranışlar Arasındaki Bağlantıyı AnlayınDuygusal Sebepleri Keşfedin : Öfke, hayal kırıklığı, korku ya da stres gibi duygular, olumsuz davranışları tetikleyebilir. Bu duyguların kaynağını bulmaya çalışın.Alternatif Tepkiler Geliştirin : Sorunlu davranış yerine, benzer durumlarda nasıl farklı tepki verebileceğinizi düşünün.Sağlıklı Alışkanlıklar Geliştirin Öfke Yönetimi : Öfke veya sinir anında derin nefes alıp vermek, kısa bir mola vermek ya da fiziksel bir aktivite yapmak sakinleşmenize yardımcı olabilir, deneyimleyin.Duygusal Düzenleme : Rahatlama teknikleri (nefes egzersizleri, meditasyon, yoga) veya sanatsal aktiviteler (resim yapmak, yazmak) duygusal kontrol sağlar.Hedef Odaklı Davranışlar : Olumsuz alışkanlıklar yerine, hayatınıza pozitif alışkanlıklar katın. (Örneğin, spor yapmak ya da bir hobi edinmek.)Kendinizi Eğitin ve Bilgi EdininKaynak Araştırması : Davranışsal sorunlar hakkında kitaplar, makaleler veya videolar izleyerek bilgi sahibi olun.Davranış Değişimi Modelleri : Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) yaklaşımlarını inceleyerek kendi düşünce ve davranış döngülerinizi anlamaya çalışabilirsiniz.Sosyal Destek AlınGüvendiğiniz Kişilerle Konuşun : Aile veya arkadaşlarınızdan destek istemek yalnız hissetmenizi önleyebilir.Destek Gruplarına Katılın : Benzer sorunları yaşayan insanlarla iletişim kurarak deneyim paylaşabilirsiniz.Profesyonel Yardım Almayı Düşünün Eğer davranışsal sorunlar, yaşam kalitenizi ciddi şekilde etkiliyorsa ve kendi başınıza başa çıkamıyorsanız, bir uzmandan destek almak önemlidir :Psikoterapi : Terapi, davranışlarınızın kökenini anlamanıza ve alternatif yollar geliştirmenize yardımcı olacaktır.Psikiyatri Desteği : Davranışlarınız biyolojik veya nörolojik bir sorundan kaynaklanıyorsa, bir psikiyatr size uygun bir tedavi planı sunacaktır.Kendinizi Motive Edin ve Küçük Hedefler KoyunHedeflerinizi Belirleyin : Değiştirmek istediğiniz davranışları belirleyin ve bunları küçük, ulaşılabilir hedeflere bölün.Başarıları Kutlayın : Olumlu değişiklikler yaptığınızda kendinizi ödüllendirin. Bu, motivasyonunuzu artıracaktır.Riskli Durumlardan KaçınınTetikleyicileri Belirleyin : Sorun olduğunu düşündüğünüz davranışları tetikleyen durumları veya insanları belirleyin. Bu tetikleyicilerden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışın.Sınırlar Koyun : Kendinizi zararlı alışkanlıklardan korumak için net sınırlar belirlemeye çalışın.Sabırlı Olun ve Süreçten VazgeçmeyinDeğişim Zaman Alır : Davranış değişikliği bir süreçtir ve hemen gerçekleşmez. Kendinize zaman tanıyın ve küçük ilerlemeleri kabul edin.Kendinizi Affedin : Hatalar yapsanız bile kendinizi yargılamayın. Önemli olan tekrar denemektir.Kendinize İyi BakınFiziksel Sağlık : Düzenli uyku, sağlıklı beslenme ve egzersiz, zihinsel ve duygusal dengeyi destekler.Rahatlama : Kendinize keyif aldığınız aktiviteler için zaman ayırın. Hobiler ve eğlence, stres yönetiminde yardımcı olabilir.Davranışsal sorunlar, destek ve doğru yöntemlerle yönetilebilir. Önemli olan, değişim sürecinde kararlı olmak ve gerektiğinde yardım istemekten çekinmemektir. Bu süreç, kendinizi daha iyi tanımanıza ve yaşam kalitenizi artırmanıza yardımcı olacaktır. İLİŞKİDEKİ PROBLEMLER VE SOSYAL SORUNLAR NASIL ÇÖZÜLEBİLİR ?İlişki ve sosyal sorunlar, kişinin hem duygusal hem de zihinsel sağlığını etkileyebilen karmaşık durumlar olabilir. Ancak bu sorunlarla başa çıkmak ve ilişkileri iyileştirmek mümkündür. İşte ilişki ve sosyal sorunları çözmek ve sağlıklı ilişkiler kurmak için yapılabilecekler :İletişim Becerilerinizi GeliştirinAçık ve Dürüst İletişim : Hislerinizi, düşüncelerinizi ve ihtiyaçlarınızı net bir şekilde ifade etmeye özen gösterin. Pasif veya saldırgan değil, açık ve saygılı bir ton kullanın.Empati Kurun : Karşınızdaki kişinin bakış açısını anlamaya çalışın. Onun duygularını ve düşüncelerini dikkate almak, karşılıklı anlayışı artırır.Aktif Dinleme : Konuşurken kesintiye uğratmadan, gerçekten anlamak için dinleyin. Sorular sorarak karşınızdakine değer verdiğinizi gösterin.Kendinizi Tanıyın ve Sınırlarınızı BelirleyinKendi Değerlerinizi ve İhtiyaçlarınızı Anlayın : İlişkilerde kendinizden ne beklediğinizi ve karşı taraftan ne istediğinizi belirlemeye çalışın.Sağlıklı Sınırlar Koyun : Kendi sınırlarınızı tanımlayın ve bu sınırların aşılmasına izin vermeyin. Aynı şekilde, başkalarının sınırlarına da saygı gösterin.Çatışmaları Sağlıklı Şekilde ÇözünSorunu Doğru Tanımlayın : Çatışmanın kökenini net bir şekilde belirleyin. Sorunun kişisel değil, davranışsal olduğunu anlamak önemlidir.Savunmacı Olmaktan Kaçının : Eleştiriler karşısında savunmaya geçmek yerine yapıcı bir şekilde çözüm arayın.Ortak Çözüm Bulun : Her iki tarafın da ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir çözüm üzerinde uzlaşmaya çalışın.Güçlü İlişkiler İçin Zaman AyırınBirlikte Kaliteli Zaman Geçirin : Ortak ilgi alanları bulup, birlikte yapmaktan keyif aldığınız etkinliklere zaman ayırın.Destekleyici Olun : İyi bir ilişki, zor zamanlarda birbirini desteklemeyi gerektirir. Karşınızdaki kişiye duygusal destek sunarak bağlılığı güçlendirin.Kendi Duygularınızı Yönetmeyi ÖğreninStres ve Öfkeyi Kontrol Edin : Kızgın veya stresliyken tepki vermek yerine, sakinleşmek için zaman ayırın.Duygusal İfade : Hissettiklerinizi bastırmak yerine yapıcı bir şekilde ifade edin. Örneğin, "Sen hep böylesin" yerine, "Bu davranış beni üzüyor" diyebilirsiniz.Sosyal Bağlantılarınızı GenişletinYeni İnsanlarla Tanışın : İlgi alanlarınıza uygun etkinliklere veya gruplara katılarak yeni bağlantılar kurabilirsiniz.Farklı Perspektifler Edinin : Çeşitli insanlarla ilişki kurmak, sosyal becerilerinizi geliştirir ve sizi daha esnek bir birey yapar.Kendi Özsaygınızı GüçlendirinKendinizi Sevin : Sağlıklı bir ilişki kurabilmek için önce kendinizi sevmeniz ve değer vermeniz önemlidir.Bağımlılıktan Kaçının : İlişkilerinizde kendi kimliğinizi koruyun. Kendi ilgi alanlarınız ve hedefleriniz olsun.Geçmiş Sorunlardan ÖğreninGeçmişteki Hataları İnceleyin : Daha önce yaşadığınız ilişki veya sosyal sorunlardan ders çıkararak gelecekte aynı hataları tekrar etmemeye çalışın.Affetmeyi Öğrenin : Hem kendinizi hem de başkalarını affetmek, duygusal yüklerden kurtulmanıza ve yeni başlangıçlara yer açmanıza yardımcı olur.Geri Bildirim Almaktan ÇekinmeyinAçık Olun : Sosyal becerileriniz veya davranışlarınız hakkında güvendiğiniz insanlardan yapıcı geri bildirim isteyebilirsiniz.Kendinizi Geliştirin : Aldığınız geri bildirimleri kullanarak daha sağlıklı ilişkiler kurmaya çalışın.Gerektiğinde Profesyonel Destek AlınÇift ve Aile Terapisi : İlişkisel çatışmalar, uzman rehberliğiyle daha etkili bir şekilde çözülebilir.Sosyal Beceriler Eğitimi : Sosyal ilişkilerde zorlanan bireyler, bu konuda profesyonel destek alarak becerilerini geliştirebilir.İlişki ve sosyal sorunlar, sabır ve kararlılıkla çözülebilir. Kendinizi ve çevrenizi daha iyi anlamaya çalışmak, sağlıklı ve güçlü ilişkiler kurmanın temel taşlarıdır. Önemli olan, değişime açık olmak ve gerekirse yardım istemekten çekinmemektir. BİRTAKIM HAYAT DEĞİŞİKLİKLERİNDEN DOLAYI ZORLANMA KARŞISINDA NELER YAPABİLİR ?Yaşam olayları, ister olumlu ister olumsuz olsun, önemli değişiklikler getirebilir ve duygusal, zihinsel, hatta fiziksel bir yük oluşturabilir. Bu durumlarla başa çıkmak, uyum sağlamak ve süreci kolaylaştırmak için stratejik adımlar atmak önemlidir. İşte bu tür değişikliklerle başa çıkmak için öneriler :Duygularınızı Kabul Edin ve İfade EdinDuygularınızı Tanıyın : Kaygı, üzüntü, heyecan veya öfke gibi duygular normaldir. Kendinizi kötü hissettiğiniz için suçlamamaya çalışın.Duyguları Paylaşın : Güvendiğiniz bir arkadaşınızla, aile üyesiyle veya bir terapistle duygularınızı paylaşarak yükünüzü hafifletin.Kendi Kendinize Yazın : Bir günlük tutmak, karmaşık duygularınızı anlamanıza ve ifade etmenize yardımcı olabilir.Değişimi Anlamlandırmaya ÇalışınDeğişimin Getirdiklerini Değerlendirin : Bu değişikliğin hayatınıza neler kattığını ve neleri götürdüğünü düşünün. Zorluklarla birlikte gelebilecek fırsatlar üzerinde düşünün.Kendi Hikayenizi Yazın : Bu olayın hayatınızdaki yerini anlamlandırarak, gelecekte sizi nasıl daha güçlü yapabileceğini düşünün.Yapılandırılmış Bir Plan Oluşturun Hedefler Belirleyin : Yeni bir işe başlamak veya taşınmak gibi değişiklikler için kısa ve uzun vadeli hedefler oluşturun.Adımları Belirgin Hale Getirin : Büyük değişiklikler karşısında küçük, yönetilebilir adımlar atın. Bu, kontrol hissinizi artırır.Esnek Olun : Planlarınızı gerektiğinde değiştirmeye açık olun.Kendinize Zaman TanıyınUyum Sürecini Kabul Edin : Büyük değişikliklerin ardından hemen normale dönmek mümkün olmayabilir. Kendinize duygusal ve zihinsel olarak uyum sağlamak için zaman tanıyın.Kendi Hızınızda Hareket Edin : Diğer insanların değişim süreçlerini kendinizle karşılaştırmaktan kaçınmaya çalışın. Herkesin süreci kendine özeldir.Destek Arayın Sosyal Destek : Aile, arkadaşlar veya bir destek grubundan yardım isteyin. Yalnız hissettiğinizde, birine ulaşmak önemli bir fark yaratabilir.Profesyonel Yardım : Eğer değişim sürecinde aşırı zorlanıyorsanız, bir uzman duygusal yükünüzü hafifletmenize yardımcı olabilir.Sağlıklı Alışkanlıklar OluşturunFiziksel Sağlık : Yeterli uyku, düzenli egzersiz ve dengeli beslenme, stresle baş etmenize yardımcı olur.Rahatlama Teknikleri : Nefes egzersizleri, meditasyon veya yoga gibi uygulamalar, zihinsel sakinlik sağlar.Yeni Rutinler : Hayatınızdaki değişikliklere uygun yeni alışkanlıklar ve rutinler geliştirmeye gayret edin.Olumlu Bir Perspektif GeliştirinMinnettarlık Pratiği : Hayatınızdaki olumlu yönlere odaklanarak zihninizi dengeleyebilirsiniz. Her gün birkaç şey için şükretmek bile fark yaratabilir.Zorluklarda Fırsat Görün : Yaşadığınız değişimlerin sizi nasıl büyütebileceğini ve geliştirebileceğini düşünün.Kendinize Yatırım YapınYeni Şeyler Öğrenin : Yaşam değişikliklerini, kendinizi geliştirme fırsatı olarak görebilirsiniz. Yeni bir dil öğrenmek, kurslara katılmak veya hobi edinmek faydalı olabilir.Kendi Kendinize Zaman Ayırın : Kitap okumak, yürüyüş yapmak veya yaratıcı aktivitelerle uğraşmak, kendinizi yenilemenize yardımcı olabilir.Geçmişi Kabul Edin ve Geleceğe OdaklanınGeçmişten Öğrenin : Yaşananları bir kayıp değil, bir öğrenme fırsatı olarak değerlendirin.Şimdiki Ana Odaklanın : Gelecek için plan yaparken, içinde bulunduğunuz anı yaşamayı unutmayın.Gerekirse Hayır Demeyi Öğrenin Fazla Yük Almaktan Kaçının : Hayatınızdaki değişiklikler sırasında kendinize fazla sorumluluk yüklemeyin.Önceliklerinizi Belirleyin : Enerjinizi ve zamanınızı en önemli şeylere odaklamaya çalışın.Sabırlı Olun ve Süreci KabulleninDeğişimin Bir Süreç Olduğunu Hatırlayın : Her değişim zaman alır ve bu süreçte iniş çıkışlar normaldir.Kendinizi Yargılamayın : Duygusal iniş çıkışlar yaşamak normaldir. Kendinize karşı nazik olmaya gayret edin.Bu tür yaşam olayları, kişisel büyüme ve dayanıklılık geliştirme fırsatları sunar. Sabırlı olun, yardım istemekten çekinmeyin ve kendinize iyi bakmayı unutmayın. Her zorluk, sizi daha güçlü bir birey yapma potansiyeline sahiptir.
Bensu ERKIŞI 16.10.2025