
Nihal ARAPTARLI
Uzman Klinik Psikolog
Hakkında
Çalışma Grupları
Terapi Yaklaşımları
Eğitimler
Sertifikalar
Blog Yazıları
MÜKEMMELİYETÇİLİK SAĞLIĞINIZI NASIL ETKİLER?
Günümüzün rekabetçi ve acımasız iş yaşamı insanların giderek daha çok mükemmeliyetçi davranış biçimleri geliştirmelerine neden oluyor.Mükemmellik, kusursuzluk, dört dörtlükifadeleriçok sık duyduğumuz,kullandığımız ama gerçek anlamı üzerinde pekdüşünmediğimizkelimelerdir.Hepimiz çocukluğumuzdan beri hep daha iyisini yapmak, sürekli kendimizi geliştirmek için çabalıyoruz.Ancak "mükemmel olma isteği" ile "mükemmelliyetçilik" arasında büyük fark vardır.Mükemmeliyetçilik,obsesifkompulsifkişilik yapısının en önemli özelliklerinden biridir.Bir öğrencininnotlarınıbelli bir seviyeninüzerinde olması için uğraşması, ilgilendiği spor dalında başarılı olmaya çalışması mükemmeliyetçilik değildir. Bu davranış; performansı geliştirme isteğidir ve sağlıklı bir çaba olarak kendimizi geliştirmemizi, hedeflerimize ulaşmamızı sağlar. Ama mükemmeliyetçilik bu sağlıklı çabadan çok farklıdır.İsviçre’de yapılan bir araştırmaya göre, yaptıklarında sürekli olarak en iyiyi arayanlar büyük bir psikolojik baskı altında kalıyor ve bu tip baskılar da birtakım sağlık sorunlarını beraberinde getiriyor.Bu araştırma,mükemmeliyetçi insanların kendilerini maruz bıraktıkları psikolojik baskı nedeniyle bazı sağlık sorunları yaşayabildiklerini ortaya koydu.Yani mükemmeliyetçi olmak yapılan işin sonuçları ve kalitesi açısından iyi sonuçlar doğursa da ruh sağlığı açısından o kadar da olumlu değil.Yapılan testlerdekusursuzluğu kendisine ilke edinenlerin daha fazla stres hormonu salgıladığı ortaya çıkmaktadır. Hep en iyisini yapmak gerektiğini düşünenlerin ayrıca daha çabuk yorulduğu, daha çabuk sinirlendiği ve morallerinin daha fazla bozulduğu tespit edildi.Mükemmeliyetçi bireyler,kendisi ve çevresindekidiğer insanlar için ulaşılması neredeyseimkânsızhedeflerbelirlerve bu hedefleri gerçekleştirme konusunda gerçekçi olmayan, çok yüksek performans beklerler.Bu kişiler sadece başarılı olduğunda, hiç hata yapmadığında kendini iyiHisseder ve kendine güvenebilir.Mükemmeliyetçiler, kusursuz olma konusundaki kararlılıklarının, kendilerini başarıya, kabul görmeye, sevgiye ve doyuma ulaştıracağıinancındadırlar. Ancak, kendilerine ilişkin kuşkuları ya da onaylanmama, aptal gibi görülme ve reddedilme korkuları yüzünden, yaptıkları işte yeterince etkili olamamaktadırlar.Başarıya ulaştıkları zaman bile kullanmış oldukları yöntem yüzünden, elde etmek istedikleri o sevgi ve onaydan yoksun kalırlar.Mükemmeliyetçi Kişilik Özellikleri:Hata ve başarısızlıklara karşı aşırı duyarlıdırlar.Katıve çokacımasız biçimdekendini eleştiripve cezalandırdığı gibi yoğun suçluluk duyguları da yaşarlar.Sürekliolarakyaptığıişin yeterince iyi olmadığından şüphe duyar,her yaptığı işte hata bulmaya çalışır,başarılarındanhiçbir zamantatmin olmazlar.Düzen, kontrol veplanlama konusunda hep aşırı uçlardadırlar.Mükemmeliyetçilerinçokkatıinanç ve kurallarıvardır.Örneğin“İnsanların bana değer vermesi, beni sevmesiiçin hiç hata yapmamam gerekir”, “İnsan bir işi iyi yapamıyorsa hiç yapmasın dahaiyi”, “Bir işte tümüyle başarısız olmakla yarı yarıya başarısız olmak arasındabirfarkyoktur”gibi.Ya hep ya hiç şeklinde düşünüp, performanslarıtamanlamıyla kusursuz değilse kendini başarısız olarak değerlendirirler.Aşırıgenellemeler yaparak tek bir duruma ya da davranışa bakarak kendisive diğerinsanlarla ilgili önyargılara sahiptirler. “Asla,her zaman, daima,hiç kimse,herkes, kesinlikle” gibi katılık içeren kelimeleri sıkça kullanırlar.Olumsuzlukları büyütüp, yalnızca olumsuz ayrıntılara odaklanabilir, bu sırada olumluolayları, gelişmeleri dikkate almayıp, onları yok sayarlar.Tüm bu düşünce hataları ve katı kurallar sonucunda daolumsuz duyguve durumlarlakarşı karşıya kalırlar. Yoğun suçluluk, utanç, kaygı, kararsızlık,çökkünlük, yetersizlik duyguları yaşayabilir, kendine olan güven ve saygılarıazalabilir.Mükemmeliyetçi Davranışın Sonuçları:Bu olumsuz duyguların yanındamükemmeliyetçiliklebağlantılı birtakım sağlıksız davranışlar da geliştirirler.Bir ödevi/işidefalarca yapmak, doldurulanbir formu,sınavkâğıdınıdefalarcakontrol etmek,yapılacakher işi aşırı şekilde, en küçük ve basit ayrıntılarına kadarplanlamak, işi yaparken atılanadımları aşırıbiçimdetekrarlamakveya sürekli kontrol etme ihtiyacı duymak gibi.Ayrıca öncelikli ve önemli işleri sürekli erteleyebilir, başlamaktan kaçınabilir veyabaşlansa bile en ufak bir hatada vazgeçip,yarımbırakabilirler.Erteleme ve karar vermegüçlüğü yüzünden çok yavaş davranabilir, zamanı iyi kullanamayabilirler.İşleri iyive doğru şekilde yapamayacaklarını düşündükleriiçin diğer insanlara sorumlulukvermekten kaçınabilir, bu yüzden ekip çalışmalarında başarısızlık yaşayabilirler.Diğer insanlarla ortak çalışma yapmak zorunda kaldıklarında isesürekli onları izleyipkontrol etme ve onların davranışlarını değiştirmeye çalışlar ki bu durumda diğerleri ile sürekli çatışma yaşamaları nedeniyle sağlıklı kişiler arası ilişkilere sahip olamazlar.Mükemmeliyetçilik, kişinin başkaları ile olan ilişkisini genellikle istenmeyen bir biçimde etkiler.Tümbu olumsuz duygu, inanç ve davranışlar fiziksel ve psikolojik sağlığı, iş,okul ve ev hayatını, insanlarla ilişkileri olumsuz yönde etkiler.Mükemmeliyetçilik,getirdiği yoğun stresnedeniylesindirim, dolaşım, sinir ve bağışıklık sistemini etkileyerek birçok fiziksel sorunun, hastalığın oluşmasına neden olur.Mükemmeliyetçilik, depresyon, kaygıbozukluğu, yeme bozuklukları gibi çeşitli psikolojik problemlerede zemin hazırlar. Bunların yanı sıra okulve işhayatında verimsizlik, yaratıcılıkta düşüş, kişilerarası ilişkilerde yoğun çatışma ve güvensizlik, yakın arkadaşlıklar kuramama gibi tüm hayatı kapsayabilecek etkilere sahiptir.MükemmeliyetçilikleNasılBaşedilebilir?Mükemmeliyetçilik, hayatınpek çokalanını etkilediği ve tek başına üstesinden gelinmesi zor bir durum olduğundan bir uzmandan destek almak başa çıkmayı kolaylaştırır.Katı, kuralcı ve kontrolcü kişilik özellikleri değişime karşı da dirençli olmayı getirir.Mükemmeliyetçidavranışları sağlıklı çabaya dönüştürmek içinilk adımmükemmeliyetçiliğinistenmeyen,bireyezarar verebilecek bir durum olduğunu kabullenmektir.Sadece başarısızlık ve kendini küçümseme ile sonuçlanacak kadar yüksekbeklentiler yerinebireyselsınırlar, yetenekler,ilgi ve ihtiyaçlarla uyumlu,ulaşabilecekhedefler belirlemeye çalışılmalıdır. Bununiçinkoyulanhedeflerin ulaşılabilir, sözel olarak ifade edilebilir, belirli, net veölçülebilir olmasına dikkat edilmelidir.Sadece hatalara odaklanıp, yetersizlik ve suçluluk hissetmek yerine hataları kabul edip, onları bir öcü gibi değil, gelişmeyisağlayan deneyimler olarak görmeyi öğrenmek gerekir.Olumsuz olduğu düşünülenözellikler yanındaolumlu, iyi yanlarında görülmeye çalışılması, bireyin kendine birbütün olarakbakmayı öğrenmesi gerekir.Mükemmeliyetçiliğibesleyen, zarar veren düşünce ve davranışlardeğiştirilip, yerine daha uygun alternatifler koyma denenebilir.Yeni deneyimlerekazanılıp-kaybedilen durumlar olarak değil;öğrenmek, gelişmek için fırsatlar olarak bakmayaçalışılmalıdır.Bir işi planlarken;ne yapılması gerektiğinden değilneyapılabileceğinden başlamak gerekir.Yapılan heretkinliğinsadecesonucuna değil, bu etkinliği yaparken yaşananlarada odaklanmayaçalışılmalıdır.Mükemmel olmaya çalışmak normaldir, yaptığımız her işi olabilecek en iyi biçimde yapmaya, tamamlamaya çalışmak bizi başarıya götürür ancak mükemmeliyetçilik hayatı zorlaştıran bir kişilik özelliğidir, bu kişiler kendilerine koydukları yüksek standartlara çoğu zaman ulaşmadıkları için sürekli kendilerini suçlayıp, yargılarlar ve mutsuzdurlar. Böyle bir yapınız varsa uzman desteği alarak hayatınızı kolaylaştırıp, daha sağlıklı ve huzurlu yaşayabilirsiniz.
İÇİMDEKİ BEN
Yaşamımızın çeşitli dönemlerinde kendimizi tanımaya daha fazla ihtiyaç duyup (özellikle ergenlik ile diğer yaş geçiş dönemleri ve sorunlarımızla başaçıkamaz duruma geldiğimiz, çıkış ve çözüm yolları aradığımız bazı kriz durumlarında) “Ben kimim?”“Neden böyle davranıyorum?” “Beni ben yapanlar neler?” gibi sorular zihnimizi tırmalarama cevabını bulmak hiç de kolay olmaz.Çoğunlukla diğerlerini tanımlamakta zorlanmaz, rahatlıkla onların kişiliği üzerine yorumlar, eleştiriler, öngörüler sıralayabilirken;kendimizi tanımlamakta oldukça zorlanırız.Başkalarınıtanımak akıllı olmayı yani doğru gözlem, değerlendirme ve yorum yapabilmeyi gerektirir. Ancak kişininkendini tanımasıiçindaha büyük meziyetlere sahip olmasıgerekir.Başkalarınındüşüncesini, gizlerini, sorunlarınıbilme arzumuz aslında kendimizibilmeyişimizdenya da bilmek istemeyip, kendimizden kaçmamızdankaynaklanır. Çevremizdeki sorunları çözümlemek, daha yaşanılır bir dünya yaratmak için hep diğerlerinideğiştirmeyi düşünür ve bunu savunuruzamaçoğumuz değişime önce kendimizden başlamamız gerektiğini düşünmeyiz.Çünkü diğerlerinin değişmesini istemek; savunma mekanizmalarımızı kırıp, kendimizle yüzleşmekten, eksiklerimizin ve hatalarımızın farkına varmaktan daha kolaydır.Yaşamdaki temel amacımız mutlu olmaktır. Ve en büyük mücadelemizi de mutluluğu yakalamak için veririz.Savunma mekanizmalarımızın desteğiyle oluşturduğumuz suni benliğimize sarılıp,ona sığınarakve kendimizi diğerlerine bu benlikçerçevesindentanıtarak;zayıflık, ihtiyaç ve çatışmalarımızı bastırıp yokfarz ederekmutlu olmayaçalışırya damutluluğuuzaklarda, hiç ulaşamayacağımız farklı şeylerde arayıp dururuz. Oysa ki gerçekmutluluk;ne çok uzaklardaaranacak,ne de büyük savaşlar sonucunda ulaşılabilecekbir şeydeğildir.Başkalarının davranışlarına değil,sadecebize bağlıolup, ilkadımıkendini tanıma ve bilmeisteğinden oluşanbir sürecin sonucudur.Yaşamın temel amacına ulaşmak için kendimizden, içimizin derinliklerindenyolaçıkmalıyız.Kendimizi tanımaya çalışırken belirli durum ve olgular karşısındaki duygu, düşünce, davranışlarımızla diğerlerinden aldığımız geribildirimleri dayanak alırız. Ancakbilinç düzeyindeki bu değerlendirme veyorumlarımız; içinde bulunduğumuz duygu durumunu ve davranışlarımızın nedenleriniçözümlemekte her zamanyeterli olmaz.Çünkükendimizle ilgiliherşeysadecebilincimizde değildir.Beyinhücrelerimizin ancak %28’lik bir kısmını oluşturan, üst beyin ya da korteks dediğimiz kısmı bilincimizi oluşturur. Bu sayede düşünür, felsefe yapar, diğer insanlarla iletişime geçer, okur, meslek edinip para kazanırız.Zekamızın ölçülebildiği, IQ dediğimiz bölümüdür. Oysa beyin hücrelerinin %72’likkısmınıoluşturan alt beyin dediğimiz çok daha büyük bir hazinemiz var. Burasıtüm duygularımızın ve içgüdülerimizin kaynağıoluprefleksifolarak iç organlarımızınçalışmasını sağlar.RNA yoluyla atalarımızdan gelen bilgi şifrelerini depolar.Beynimizin EQ (duygusalzeka) diye tanımlanan bölgesidir.İnsanlıktarihinin nekadar eskilere dayandığıve tek bir RNA molekülünün 20 milyon bilgi çipi taşıdığını düşünürsekalt beynimizinnasıl bir hazine olduğunuçokdaha iyianlayabiliriz.Bu hazineye ulaşabilmemiz, gerçek kendimize ulaşmamızdır.Bilinçaltı, bilincimizdekiherşeyin kaynağıvekökeni,geri plandadaimabizim için düşünen içimizdeki sesimiz, gerçek kişiliğimizdir.Unutmak istediklerimizi, yokfarz etmeyeçalıştıklarımızıattığımızbirçöp kutusudeğilgerçeközümüzdür.Bilinçaltınıtanımak için yapabileceğimiz en iyişeybilinçlenmek,bilinçlenmek için yapabileceğimiz en iyişeyise bilinçaltınıtanımakyanikarakutuyuaçmak, incelemeye almaktır.Bilinçaltı yalnızca unutmak üzere gömdüğümüz içsel kötülüklerimizin, zayıflıklarımızın bulunduğu yerdeğil, tüm hatıralarımızın ve duygularımızın ikamet ettiği, özlerimizin bulunduğu yerdir. Gerçek bize ulaşmak için bilinçaltını araştırmak zorundayız. Kendimizi ve diğerlerini kısaca insanoğlunu anlamanın en önemli ve temel yolu budur.Bilinçaltı olmasaydı yaşamın anlamı sadece gözle gördüğümüz şeylerle sınırlı kalır,herşeyisadece beş duyumuzun olanakları kadar algılardık. Takıntılarımız, içsel çatışmalarımız, bir türlü anlamlandıramadığımız sıkıntı ve sorunlarımız da olmazdı tabii. Psikolojik sorunlarımız olmadığı için psikolog ve psikiyatristlere de ihtiyaç duyulmaz, bu bilim dalları davarolmazdı. İçgüdülerimiz ve dürtülerimizle hareket eder, sığ ve yalın bir yaşam sürerdik. Tıpkı dünyamızdaki diğer canlı varlıklar gibi. Kısıtlar ve sınırlar içinde hareket edip, sadece mevcut olanakları kullanan, yaratmadan, üretmeden ve gelişmeden; doğar, yaşar sonra da ardımızda hiçbir eser, iz bırakmadan ölüpgiderdik...Henüz ana rahminde bulunduğumuz günlerdenitibarenbeynimiz bilgiyi algılar, işler ve kayıt eder. Bir anlamda bir bilgisayar gibi. Ancak üretilmiş mevcut bilgisayarların hepsinden çok daha kapsamlı, çapraşık, hızlı ve işlevsel.Bilgisayara bir bilgi girip, sonra bunu kullanmak istediğimizde kayıt ettiğimiz dosya ve klasörü açmamız yeterlidir. Artık bu bilgiye ihtiyaç duymayacağımızı düşünüp sildiğimiz zaman da bir daha ona ulaşamayız. Ancak bilgiler beynimize henüz çözümleyemediğimiz farklı kod ve şifrelerle kayıt edilir. İhtiyaç duyduğumuzda hızlı bir şekilde açılır ve işleme konur. Beyin müthiş bir bilgi yöneticisidir ve mükemmel bir dosyalama sistemine sahiptir. Sık kullandığımız bilgiler kolay ulaşılabilirbölgelerde muhafazaedilirken;sık kullanmadığımız, unutmak istediğimiz şeylerisebilinçli düşünme ve çabayla hatırlanamayacak kadar derinlerde arşivlenir.Tüm bu kayıtlarınarasına bir sınır çizip çizginin bir tarafına bilinçdiğertarafınabilinçaltıdiyemiyoruz.Çünkübilinç ve bilinçaltıçoğu yerde iç içe geçmiştir vesürekli olarakbirbirlerini etkilerler. Bu etkileşim sonucunda duygu, düşünceve davranışlarımız oluşur.Her ikisi birlikte yaşantımızı etkileyip,yönlendirmekle birlikte bilinçaltının gücü ve etkinliğisahip olduğu hücre sayısıyla orantılı olarakdaha fazladır. Yani çoğu zaman yaşamımızın kontrolünde ipler içimizdeki benin elindedir. Bilinçaltımızdaki duygular davranışa dönüşerek yaşamımızı etkilerken, önemli yaşam olayları da bilinçaltımızda yer edinir. Önemli olan tüm kontrolün bilinçaltının eline geçmesine fırsat vermemek, yaşamımızın kontrolünde bilinç düzeyinin etkisini artırabilmek, yaşamdaki olayların bizi nasıl ve ne derece etkilediğinin farkında olabilmektir.Çünkü yaşamın kontrolünün tamamıyla bilinçaltının eline geçmesi,psikozlarınyanipsikotikhastalıkdurumlarınınoluşmasıdemektir.Doğduğumuzda sadece içgüdülerimiz ve bilinçaltımız vardır.Yaşamın ilk aylarında tüm tutum ve davranışlarımızı bunlar yönlendirir. Bebekiçin evrenin merkezi sadece kendisidir, kendi ihtiyaç ve isteklerinin karşılanmasından daha önemli birşeyyoktur. Zamanladış dünyayı ve çevresindekileri algılamaya başlayarak yeni bilgiler kaydetmeye, diğerlerinin (anne, baba ve yakın çevrenin) kendinden farklı varlıklar olduğunufarketmeye, deneme ve taklit yoluyla öğrenmeye başladıkça beynin korteks dediğimiz bölümü yani bilinç oluşmaya ve gelişmeye başlar.İnsanoğlunun her anlamdaki değişim vegelişimi doğumdan ölüme kesintisizolarak devam etmesine karşınen az değişenşey bilinçaltının yapısal özellikleridir.Bebek doğduktan sonra belirli bir süre boyunca istek ve ihtiyaçlarının karşılanması için içgüdüsel olarak ağlamaktanve çoğu zaman anlamlandıramadığımız sesler çıkarmaktan başka bir dil bilmez. Tıpkı dilin keşfinden önceki devirlerde ilk insanlar gibi.Zamanla korteksin gelişmesiyle bu sembolik dilin yerini sözel dil alır. İlişkilerimizi bu sözel dille kurar, yaşamımızı bununla yapılandırırız. Ancak bilinçaltıinsanlığın en eski dili olanbusembolik dilikullanmaya devam eder,rüyalarımızda bizeresimler çizerek bizimleiletişim kurmayaçalışır. Tıpkı ilkel mağara adamının duvarlara resimler çizerek mesaj vermeye çalışması gibi.Psikolojik sorun ve hastalıklarda ortaya çıkan semptomlar dabilinçaltının sembolikdille ifadeleridir.Tümpsikolojik sorunlarzihnin bilinçaltıtabakasındaoluşur veya ilk kaynaklarıbilinçaltıdır. Budurumlardakişininkendi kendine yaptığıbilinçli çabalarve çevresinin yardımayönelikiyiniyetlitutumlarıgenellikle sorunlarıçözmekte yetersiz kaldığı gibi daha da kötüye götürebilir.İşte bu nedenle uzman desteği almak önemlidir.KarakutuyuAçmak; Bilinçaltına Yolculuğun Araçları:Bu yolculuk için en etkin ve güvenli yol, uzman bir terapist eşliğinde yapılan yolculuk yani psikoterapi sürecidir.Bu süreçte terapist,uzmanlık alanına göre serbest çağrışım, rüya analizi,hipnoterapi(hipnoz),psikodramayöntemleri gibi araçları kullanarakkarakutuyuaçmaya ve bilinçaltının içeriği ortaya çıkarmaya çalışır.Eğer herhangi bir psikolojik sorununuz (depresyon, panik atak, fobiler ve diğernevrotikrahatsızlıklar gibi) yok ve sadece kendinizi daha iyi tanımak ve anlamak için “İçinizdeki Ben” e ulaşmak istiyorsanız, kendi kendinize gerçekleştirebileceğiniz ve bilinçaltınız hakkında ipuçları yakalayabileceğiniz bazı pratikleri uygulayabilirsiniz.Bunlardan en önemlisi “Konsantrasyon” çalışmalarıdır. Konsantre olmak bilinçaltını, kara kutunuzu açmaya yardımcı sihirli bir anahtardır. Bunun niçin nefes egzersizleri, yoga ve meditasyon çalışmaları yararlı olur. Konsantre olduğumuzda istediğimiz önemli duygu ve düşüncelerimizi bilinçaltına gönderip, onu etkileyebilir ve oradakilerin de bilinç düzeyine yükselmesinikolaylaştırırız.Çok kızdığınızanları ve en sevdiğinizşeyinellinizden alındığı ya da çok istediğiniz bir şeye sahip olmanızınengellendiğidurumlarda nasıl davrandığınız, ne konuştuğunuzkonusunda sizi iyi tanıyan birinden geribildirim alın.Çünkü bu durumlardaki tutum ve konuşmalarınızgenellikle bilinçaltıiçeriklerdir.Bazen derin düşüncelere dalıp adeta içinizdeki diğer benile konuştuğunuzufark edersiniz. Bu konuşmalarınızı unutmadan kaydetmeye, not almaya çalışın. Çünkü o sizin bilinçaltınızdır. Bu konuşmalar bilinçaltınız hakkında önemli ip uçları verir.Konuşmalarınızdasık sık kullandığınızkelimelerbilinçaltınızhakkında fikir verir.Geçmişte yaşadığınız önemli bazıolaylarla,şu anda kiduygu, düşüncevedavranışlarınız arasındaki bağlar, benzerlikve ilişkiler bilinçaltının önemli oranda içeriğini oluştururlar.Monoton işler yaparken bilinçaltınabirkaçadım daha yaklaşırız. Bilinçaltının derinliklerindeki bir sürü düşünce, özel bir dikkat ve bilinç durumu gerektirmeyen işler yaparken su yüzüne çıkabilir. Bu durumların farkında olmaya ve nelerin çıktığına dikkat etmeye çalışın.Yine uğraşıp,uğraşıp da bir türlü bir işe konsantre olamadığımız anlarda aklımızagelen belirli belirsiz, saçma sapan düşüncelerdeaslındabilinçaltının ürünüdürler. Bu durumlarda ip uçlarını iyi değerlendirip, dikkatle analiz etmeye ve bağlantılar kurmaya çalışmak; kendini tanımak ve “İçimizdekiBen”eyaklaşmak için yapılabilecek pratik yöntemlerdir. Ancak bu yolculuğun risk taşımaması, fayda ararken çapraşık ve sorunlu yollara girerek zararlı çıkılmasını önlemek için bir uzmanın yönlendirmesi ile yapmak en doğru olandır. Çünkübilinçaltınınsembolik dili herkesin bilinç düzeyinde kolayca çözümleyip, anlamlandırılabileceği bir dil değildir.
Adresi
Mecidiyeköy, Mecidiyeköy Yolu Cd., 34381 Şişli/İstanbul, Türkiye
