1. Uzman
  2. Özge ÖZ BATIR
  3. Blog Yazıları
  4. Disleksi ve Diğer Spesifik Ögrenme Güçlükleri Yaşayan Çocuklarda Eğitsel Sinirbilimi

Disleksi ve Diğer Spesifik Ögrenme Güçlükleri Yaşayan Çocuklarda Eğitsel Sinirbilimi

  Disleksi ve Diğer Spesifik Ögrenme Güçlükleri Yaşayan Çocuklarda Eğitsel Sinirbilimi Çalışmalarının İncelenmesi                                                                 

Sinirbilim ya da nörobilim insan beyin yapısının ve nöronların çalışma yöntemini davranışsal ve bilişsel olarak fonksiyonel yapısını inceleyen farklı disiplinlerin arasında bir alandır. Bir çok bilim alanlarında görüldüğü gibi eğitim alanında da görülmektedir. Eğitim alanı çok geniş bir alan olmakla farklı alanlardan da yaralanmaktadır. Günlük hayatta yanlış inanç olarak bilinen mitler beyin ve sinir bilim alanında yanlış inanışların geliştiğini nöromit kavramı ile açıklamaktadır. Beyinle ilgili bilimsel olmayan fikirler ilk kez 1980 li yıllarda beyin cerrahı olan Alan Crockard tarafından beyinle alakalı bilimsel olmayan fikirler için kullanılmıştır. Bilimsel gerçeklerin yanlış anlaşılması, yanlış okuma, yanlış anlaşılması ya da yanlış aktarılmasından dolayı kavramsal yanılgılar tanımlanmıştır. Sinirbilim temelli araştırmalar 20.yüzyılda başlayarak öğrenme ile ilgili veriler sağlamaktadır. 2000 li yılların başında beyin eğitimi temalı oyunlarla bilişsel becerileri öğretme ve geliştirilmeye çalışma çabalarında artış gerçekleşmiştir. Araştırmacılar beyin sağlığının korunmasında bilişsel ve sosyal bir hayatın etkinliğini önermektedir. Diğer yandan halen güncel olarak araştırmacılar beyin eğitimin önemini gösteren makaleler yayınlamaktadır (Çağıltay ve Tunga, 2022).

Sinirbilime ait bilgiler, moleküler düzeyde insanların bireysel sinir yapılarının incelenmesinde duyusal izlemlerine yönelik çeşitli görüntüleme tekniklerinde ele alınmaktadır. Beyin görüntüleme tekniklerinden basit manyetik rezonans (MR), 3 boyutlu beyin bağlantılarının canlı olarak görüntüleyen fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (FMRI), NIRS, FNIRS, EEG gibi farklı tekniklerle gelişme göstermiştir. Bu görüntüleme teknikleri ile öğrenme ile ilgili genel bakış açısı değişmiş ve olumlu yönde beyinle ilgili fonksiyonel bilgi artışı olmuştur. Tekniklerle beyinin fonksiyonel analizinde öğrenme dışında davranış, duyu ve duygulara yönelik daha detaylı araştırmalara olanak sağlamıştır. İnsan beynindeki sistematik değişiklikler, nöron sayısı, sinaps ve miyelin bağlantıları bireyin öğrenme sürecinde çevresel durumlara göre farklılaşmakta ve değişmektedir. Çocuklarda motivasyon, duygular, dil ve konuşma, kavramsal anlama , problem çözme becerisi, toplumsal yaşam becerileri geçmiş deneyimsel kazanımları sonucu yeni bilgiler sonucunda sağlanabilir. Sinirbilim ve bu alanla ilgili eğitimci uzmanlar araştırma boyunca ekip halinde çalışması bilime katkıda sağlayabilir (Koyuncu, 2017).

Bireyler yaşamlarında bilinçli ya da bilinçsiz anlarında aktif olarak olarak zaman geçirmektedir. Bu zamanlarda bireylerde bilişsel, duygusal ve devinimsel değişimler gerçekleşirse bu durum öğrenme olarak tanımlanır. Birçok araştırma sonucunda öğrenmenin ortak tanımı kalıcı davranış değişikliği kazanılması gerekmektedir. Gelişimi açıklamak gerekirse eğitsel nörobilim bilişsel nörobilimden veriler alarak eğitim ortamlarına sunarak öğrenme ve öğrenmeyi etkileyen faktörleri açıklamaktadır. Beyinle ilgili çalışmaların artmasında Amerika Birleşik Devletleri’nin 1990-2000 yılları arasında “Beynin 10 yılı” olarak belirlenmesi üzerine beynin yapısal ve işlevsel çalışma prensibine önemli kaynaklar sağlanması gelişmelere ön adım olmuştur.

Nörobilim sinir sisteminin yapı ve işleyişini araştırırken beyin görüntüleme tekniklerini kullanır. Nörobilimin alt dallarından bilişsel nörobilim, eğitsel nörobilim sayılabilir. Bilişsel nörobilim hastalıkları açıklamada beyin görüntüleme tekniklerini kullanarak açıklar, eğitsel nörobilim ise öğrenme ve öğrenmeyi etkileyen nörofizyolojik faktörleri açıklamayı hedeflemektedir. Nörobilimin eğitim alanında entegre edilmesi ile beynin nörogenez kavramına açıklık getirilmesi beynin her yaşta öğrenmenin gelişimini bulgularla açıklamaktadır. Nörogenez sürecinde beyin yenilenmesi söz konusu olup bu durumun her yaşta gerçekleşebileceği düşünülmektedir (Şereflioğlu ve Mocan, 2021).

Eğitsel sinirbilim, sinirbilim ve eğitim alanlarında kesişen araştırma alanıdır. Eğitsel sinirbilim hafıza okuma, dil, bilişselve davranışsal bozuklukları üzerine çalışmaları ve bulguları eğitimde uygulama ve yorumlarını araştırmayı hedeflemektedir. Eğitsel sinirbilim hem teorik hem pratik konulara çözüm ve önerilerin ortaya çıkmasını sağlayabilir. Örnek olarak matematiksel düşünme, okuma ve disleksi, otizm spektrum bozukluğu gibi sorunlar üzerine yapılmış sinirbilim çalışmalarının ilgili alanlarındaki eğitim teorisi ve tasarımda etkisi olabilmektedir. Sinirbilim alanında birçok farklı beyin görüntüleme tekniğini kullanılmaktadır. Bu tekniklerin bazıları beynin fizyolojik süreçler ve bazıları da beynin yapısal özellikleri hakkında bilgi verir. Eğitimcilerin beyin görüntüleme tekniklerini yeterince anlama konusunda bilgi eksikliğinden kaynaklı yanlış anlama ve yorumlama meydana gelebilmektedir buna de nöromit denilmektedir.

Gelişimsel Dönem 

Çocukların gelişim dönemlerinden erken çocukluk dönemi 0-8 yaş arasını kapsamaktadır. Birey olmada erken çocukluk dönemi yaşamının büyük kısmının şekillenmesinde bu dönem büyük önem arz etmektedir. Çocukların gelişim dönemleri uygun ve doğru bir şekilde desteklenmelidir. Çocukları değerlendirirken kullanılacak yöntemin belirlenmesinde yapılacak değerlendirmeye uygun amaç belirlenmelidir. Çocuğun yani gelişim düzeyini belirlemek ve bu düzeye göre eğer risk grubunda ise uygun desteğin erken müdahale ile sağlanması ya da sahip olduğu potansiyeli, gelişime açık olduğu alanları belirleyerek desteklenmesi için uygun yöntemler kullanılmalıdır . Çocukların gelişimlerini bütüncül yöntemle değerlendiren, gözlemler yoluyla ve doğrudan çocuklarla çalışmanın birlikte olduğu, ailelerin ve öğretmenlerin de değerlendirme sürecinde yer aldığı, standardize edilmiş materyalleri olan ölçme araçlarının geliştirilmesi veya geçerlik güvenirlik çalışmaları yapılmış ölçme araçlarının kültürlere uygun şekilde adaptasyonu yoluyla çocukların değerlendirilmesinin daha uygun olmaktadır. (Tunçeli ve Zembat, 2017).


Çocuk değerlendirme testleri ruh sağlığı uzmanlarının danışmanlığında çocuk ve ergenlerde kullanılan psikolojik testlerdendir. Testlerin veri toplama alanları dikkat, gelişim, kaba-ince motor gelişimi, dil gelişimi, sosyal beceriler gelişimi ve hafıza gibi bilgiler hakkındadır.Ön test – son test ile çocuğun gelişimi izlenebilir, Çocuğun kronolojik yaşının gelişim düzeyine paralel olup olmadığı düşünülebilmektedir. Çocuktaki gelişimsel sorun objektif bir şekilde tespit edilebilip rapor yazılabilmektedir. Testler vasıtasıyla çocuğun genel durumu ve gelişimi daha iyi analiz edilerek yol haritası çizilir ve uygulanan müdahale yönteminin sağaltımda ne kadar etkili olup olmadığı hakkında fikir edinmek için testler kullanılabilmektedir.Testlerin standart puanlamaları vardır ve sayısal sonuçlar vermektedirler. Ayrıca nesnel yargı tekniklerine sahiptir ve nesnel sonuçlara ulaşılmasını sağlamaktadırlar. Uygulamasının kolay olması, çok vakit almaması ve etkili sonuç vermesi dolayısıyla ruh sağlığı uzmanlarının kullanım tercihidir. Çocuk testleri eğitiminin diğer avantajı, bu testler okullarda, okul öncesi kurumlarda, klinik ve hastane ortamlarında sıklıkla kullanılan testlerdir (Naz, 2024).

Çocuk Objektif Testleri 

Testler Şunlardır;

1.   Agte Ankara Gelişim Envanteri

2.   Gessel Gelişim Figürleri Testi 

3.   Frankfurter Dikkat Testi

4.   Kinder Angst 

5.   Bir Ağaç Çiz

6.   Burdon Dikkat Testi

7.   Sınav Kaygısı Ölçeği

8.   Özgül Öğrenme Güçlüğü Gözlem Formu

9.   SCL-90

10.   Sorun Tarama Listesi

11.   Amerikan Hipekraktivite Ölçeği

12.   Metropolitan Okul Olgunluğu Testi

13.   Beier Cümle Tamamlama Testi

14.   Peabody Resim Kelime Testi

15.   Porteus Labirentleri Zeka Test

16.   Benton Görsel Bellek Testi

17.   Kente.G.Y Zeka Testi

18.   Goodenough - Harris İnsan Resmi Çizme Testi

19.   Psikolojik Orman Testi

20.   Değiştirilmiş Erken Çocukluk Dönemi Otizm Tarama Ölçeği (M-CHAT)

21.   Louisa Duss Psikanalitik Hikaye Testi

22.   Öğrenme Stilleri Envanteri

23.   Holland Mesleki Tercih Envanteri


Öğrenme 

İnsanın öğrenme düzeyinin nasıl olduğunu açıklamak için birçok öğrenme kuramı oluşturulmuştur. Genel olarak öğrenme bilgileri algılama, kaydetme, organize etme, hatırlama ve kullanma sürecidir. Öğrenme için tekrarlar yapılarak ya da yaşantılarla deneyimleyeme sonucunda davranışlarda kalıcı değişikliklerin yaşanma durumdur. Bilginin kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe aktarılmasını sağlayan süreçler algı ve dikkattir. Kısa süreli bellekte bilgiyi saklamanın yollarından sürekli tekrar ve gruplama ile bilgilerin daha kalıcılığı sağlanır. Bilgilerin uzun süreli belleğe aktarılmasındaki süreçte; örtük ve açık tekrar, kodlama/anlamlandırma, genişletme/eklemleme, bellek destekleyici ipuçları kullanılır.

Basit Modelleme Bilgiyi İşleme Kuramına Göre Öğrenme 

Uyaran Bilgiler        Kısa Süreli Bellek        Tekrar Kodlama Organizasyon 


Uzun Süreli            Geri Çağırma               Uzun Süreli Bellek

   

   Bellek              Kullanma


ÖĞRENME


 

Şekil 1: Nörobiyolojik Öğrenme sinaptik aktivite artışı ve sinapsların oluşumu ile gerçekleşir.


Şekil 3: Doğumdan İtibaren Sinaptik Bağlantılar

Özgül Öğrenme Güçlüğü



Şekil 2: ÖÖG’si olan bir çocukta, yapılan bir beyin görüntüleme çalışmasında nöronal bağlantılar çok seyrekken, eğitim sürecinde bu bağlantıların arttığı görülmektedir.

Zekası normal ya da normalin üstünde olan çocukların; yaş, zeka düzeyi ve aldıkları eğitime göre okuma, yazma ve matematik öğrenmede beklenenden geride olmasıdır.Özel Öğrenme Güçlüğü özel eğitim alanında ilk olarak 1962 yılında Samuel Kirk tarafından tanımlanmıştır. Alman eğitim bilimci Adolf Berlin okuma ve yazma güçlüğünü tanımlamak için ilk kez disleksi tanımını kulanmıştır. Ülkemizde 1975 yılından bu zamana kadar literatürde yer almaktadır. Dünyada kabul edilen en yaygın tanı kriterleri DSM-5 kriterleridir.

Okul döneminde ÖÖG olan çocuklarda aşağıdaki alanlarda zorlanma, gecikme

görülebilir:

• Dil gelişimi ve okuma yazma

• Temel kavram kazanımları

• Matematik öğrenme

• Bellek

• Dikkat-Algı-Odaklanma

• Organizasyon

• Motor gelişim

• Psikososyal gelişim


Diskalkuli

Diskalkuli temel aritmetik gerçeklerin öğrenilmesinde, sayısal büyüklüğün işlenmesinde ve doğru ve akılcı hesaplamalar yapılmasında bozulmalarla karakterize edilen belirli bir öğrenme farklılığıdır. Bireyin performansında kronolojik yaşına göre niceliksel olarak beklenenden düşük olması ve aldığı eğitimin, çevresel faktörlerin yetersizliğinden ve zihinsel bir engelden kaynaklanmaması gerekir.

Disgrafi

Disgrafi yazmak için gerekli motor becerileri ve yazılı anlatım gereken düşünme becerilerini öğrenmekte gözlenen bir güçlüktür.

Yazı yazmak, karmaşık bir motor beceri ve bilgi işleme süreci gerektirdiğinden, bir kişinin sadece el yazısı bozukluğunun olması, disgrafi olduğunu söylemek için yeterli değildir. Bu durum okuma yeteneğiyle ilişkisizdir ve zeka geriliğinden kaynaklanmaz.

Dispraksi

Dispraksi, kişinin motor görevlerini planlama ve işleme kabiliyetini etkileyen nörolojik bir farklılıktır. Dispraksileri olan bireylerde genellikle dil problemleri vardır ve bazen düşünme ve algılamada bir miktar zorlanırlar. Dispraksi, bununla birlikte, kişinin zekasını etkilemez; ancak çocuklarda öğrenme problemlerine neden olabilir. Gelişimsel dispraksi hareket organizasyonunun bir olgunlaşmamışlığıdır. Beyin, bilgiyi sinirsel mesajların tam olarak aktarılmasına izin verecek şekilde işlemez.

Özgül öğrenme güçlüğü tıbbi bir tanıdır ve Çocuk ve Genç Ruh Sağlığı ve Hastalıkları alanında uzman doktorlar tarafından yapılan değerlendirmeler sonucunda sağlık kurulları tarafından verilmektedir.Resmi tanı raporu sadece resmi devlet hastaneleri ve tıp fakülteleri tarafından verilmektedir.Öğrenme bozukluklarının nedeni henüz aydınlığa kavuşamamıştır. Bununla beraber yapılan çok sayıda araştırmanın buluştuğu bazı etiyolojik etmenler vardır:

1-)Beyin Hasarı

2-)Genetik-Kalıtımsal Etmen 

3-) Nörolojik Fonksiyonlarda Bozukluk

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu

Çocuklarda okul öncesi ve sonrası dönemde belirgin hale gelen Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) kişinin davranışlarını kontol etmesini ve belli bir konu üzerinde odaklanmasını zorlaştıran psikiyatrik bir bozukluk şeklinde tanımlanabilir.Toplumda görülme sıklığı %4-8 arasında olan bu bozukluk ilk kez 1845 yılında Dr. Henrich Hoffman adlı bir hekim tarafından tanımlanmıştır.Hastalığın neden olduğu davranışlar aralıklı olarak seyrettiğinden tanı koymanın fazlasıyla zorlaştığı söylenebilir.

Hiperaktivite sözcüğü tanım olarak "aşırı fiziksel hareketlilik" anlamına gelir ancak bu tüm DEHB hastalarını kapsayan bir belirti değildir. Yapılan araştırmalar sonucunda aşırı fiziksel

hareketliliğin görülmediği pek çok DEHB olgusunun varlığından söz edilebilir. Bu olgularda gözlemlenen en belirgin şikâyet dikkat süresinin fazlasıyla kısa olmasıdır. Yani DEHB tanılı

kişilerin bir kısmında aşırı fiziksel hareketlilik ve dürtüsellik ön planda olurken bir kısmında dikkat eksikliği ve azalmış dikkat süresi gibi şikâyetler ön planda olabilir. DEHB, anne-babaların veya öğretmenlerin tutum hatalarından kaynaklanmaz. DEHB genetik nedenli, nörobiyolojik bir hastalıktır. DEHB’de ÖÖG görülebilir ama ikisi iki ayrı alandaki güçlükleri tarif eden bozukluklardır ve ayırt edici özellikleri vardır. Bunlar şunlardır;

• DEHB belirtileri gösteren çocukta her alandaki işler bu bozukluğun yarattığı engellemeler nedeniyle etkilenir. Ama ÖÖG’de bir ya da iki alanda sorun varken diğer alanlar bundan bağımsız olabilir.

• ÖÖG olan çocuklar sadece okumada ya da yazmada zorlanırken DEHB olan çocuklar özelliklede hiperaktivite varsa hem okuma hem yazmada sorun yaşayabilir. Zihinsel kapasitelerinden beklenen başarıyı tüm alanlarda gösteremeyebilirler.

• DEHB'nda sıklıkla dil sorunu görülmez. ÖÖG’de dil sorunu daha sık görülür.• DEHB olan çocuklar daha çok ince motor becerilerde zorlanırlar. ÖÖG’de, her ikisi de sorun olarak ortaya çıkabilir.

• Hem DEHB'nda hem ÖÖG’de dikkat sorunu gözlenir. ÖÖG olan çocuklar seçici dikkat sorunu yaşar. Örneğin: ders çalışırken yoğunlaştırmaları gereken noktaya dikkatlerini yoğunlaştıramaz. Dağınık bir çekmeceden istediğini bulamaz ama buna rağmen dikkatini belli bir konuda yoğunlaştırmada sorun olmaz. DEHB olan çocuklar bir materyalle uzun süre uğraşmakta zorlanır.

• ÖÖG’de okul başarısızlığı; görsel, işitsel, dokunsal algı, ayrımlaştırma ve bellek alanlarında ortaya çıkarken, DEHB’de daha çok dikkatini bir konuya yoğunlaştıramamak nedeni ile başarısızlık yaşanır

• Dikkat eksikliği olan çocuk okuma\yazma hatası yaptığında uyarıldığında hatasını düzeltir. Ama ÖÖG olan çocuk hatasını düzeltse bile bu hatayı çok sık yapar.

• DEHB’liler okul öncesinde aşırı hareketlilikleri nedeni ile çabuk tanınır, ÖÖG olan çocuklar okul dönemine kadar fark edilmeyebilir. ÖÖG yaşam boyu sürer, DEHB yaşla değişerek ve azalarak devam eder (Düzbel, 2024).

Gelişimsel Koordinasyon Bozukluğu 

Günlük yaşam aktivitelerini ve akademik başarıyı etkileyen motor koordinayon problemlerini içeren nörogelişimsel bir bozukluktur.Genellikle sakar ve dengesiz eylemleri olabilmektedir. En yaygın kabul görmüş tanı ölçütlerinden Amerikan Psikiyatri Birliği’nin Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı’nın son baskısı (DSM-5) ve tanı-tedavi konusundaki ortak görüş kılavuzlarında “Gelişimsel Koordinasyon Bozukluğu” tercih edilen tanı ismi olarak ortaya çıkmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü, “Hastalıkların Uluslararası Sınıflandırılması” el kitabının 10. baskısında (International Classification of Diseases-ICD-10) GKB’nin tanım ve tanısında DSM-5 kriterlerini kabul eder, GKB’yi “Motor Fonksiyonun Spesifik Gelişimsel Bir Bozukluğu” olarak sınıflandırmaktadır ve bu duruma uygun olarak “Beceriksiz Çocuk Sendromu” ve “Gelişimsel Dispraksi” terimlerini eklemektedir. Dünya Sağlık Örgütü, ICD- 11’de “Gelişimsel Motor Koordinasyon Bozukluğu” olarak sınıflandırmaktadır GKB’nin çeşitli duygusal, sosyal ve öğrenme sorunlarıyla birliktelik gösterdiğine dair güçlü kanıtlar mevcuttur . Ama bazı çocuklarda; davranışsal sorunların ne ölçüde eşlik eden bozukluklara bağlı olduğu ya da uzun süredir devam eden olumsuz deneyimlerin günlük yaşamdaki motor becerilerde zorluklarla sonuçlanmasına bağlı olduğu her zaman belirlenemeyebilir. 2018 yılında yapılan bir çalışmada, 6-12 yaş aralığındaki GKB olan 96 çocuğun hepsinde 2 tane psikiyatrik eş tanısı olduğu saptanmıştır . GKB, Öğrenme Bozuklukları ve Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) arasında büyük bir çakışma olduğu için “eş tanı” terimini sorgulamakta ve “Atipik Beyin Gelişimi” terimini tercih etmektedir (Tunçtürk ve ark., 2019).


Beyin Görüntüleme Teknikleri 

Beyin görüntüleme yöntemleri temel olarak yapısal ve işlevsel (fonksiyonel) olarak ikiye ayrılır. Yapısal yöntemler beyindeki, hücre gruplarından oluşan gri madde ve hücreler arasındaki bağlardan oluşan beyaz madde gibi, yapıların ve bu yapıların bilişsel ve duygusal işlevlerle ilişkisinin incelenmesini sağlar. İşlevsel yöntemler ise beynin belli görevler sırasındaki işlevinin, yani beyin hücrelerinin çalışmasıyla meydana gelen fizyolojik değişikliklerin (ör. yerel damarlardaki oksijenlenme, postsinaptik potansiyellerin neden olduğu elektriksel değişiklikler) ve dolaylı olarak beyinde hangi hücre gruplarının belirli bilişsel süreçleri desteklediğinin, çalışılmasına olanak tanır.

Eğitimsel ve bilişsel sinirbilim çalışmalarında en yaygın olarak kullanılan beyin görüntüleme metotları; beyinde kanın oksijenlenmesi (BOLD sinyali) üzerinden, hangi beyin bölgeleri ve ağlarının belli bilişsel işlevlerde kullanıldığının çalışılmasını sağlayan fMRI (Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme), beyindeki hücre toplulukları (gri madde) ve hücreler arasındaki bağlantı (beyaz madde) dokuları gibi yapısal özellikler ve bunların bilişsel yetilerle ilişkisinin çalışılmasında kullanılan yapısal MR ve kafatasındaki elektriksel değişimler üzerinden beyinsel işlevlerin çalışılmasını sağlayan elektroensefalografidir (EEG). Bunların dışında, özellikle çocuklarla yapılan çalışmalarda, kızılötesi ışınlar yardımıyla kortekste kanın oksijenlenmesini gösteren ve bilişsel işlevlerin çalışılmasına izin veren işlevsel kızılötesine yakın spektroskopi (functional near-infrared spectroscopy; fNIRS) yöntemi kullanılır.

Metodolojik kısıtlamalardan ötürü laboratuvar çalışmaları gerçekçi ortamlarda yer almadıkları ve doğal görevler kullanmadıkları için, bu çalışmalardan elde eden bulguların, insanların özgün ortamdaki davranışlarını ve bilişsel süreçlerini açıklama gücü, yâni ekolojik geçerliliği, sınırlıdır( Keleş, 2015).

Yapısal MR Yöntemleri 

VBM yapısal MR veri analiz metotlarından en yaygın olarak kullanılanıdır. Segmentasyon ismi verilen bir teknik kullanılarak, beyaz madde, gri madde ve beyin-omurilik sıvısı olmak üzere üç kısma ayrılır. Gri madde çoğunlukla beyin hücre çekirdeklerinden oluşan dokulardır. Beyaz madde ise beyin hücrelerini birbirlerine bağlayan sinir demetlerinden oluşur. Sinir liflerini (aksonları) saran ve elektiriksel iletimi kolaylaştıran miyelin kılıf bu dokulara beyaz rengini verir. Soylu ve diğerleri (2019) VBM metodunu kullanarak çocuklarda parmak hissi ile ilişkili gri madde bölgeleri ve bu bağıntıda cinsiyet farklılıkları ile ilgili bulgular ortaya koymuştur. Suárez- Pellicioni ve diğerleri (2021) ise VBM metodunu kullanarak beyinde gri madde hacminin matematiksel gelişim ile ilgisini incelemişlerdir. Beynin yapısal özellikleri gelişimsel olarak da çalışılır. Çocukların gelişimi sı- rasında beynin birçok bölgesinde bir sinaptik budama süreci gerçekleşir Beynin yapısal özellikleri gelişimsel olarak da çalışılır. Çocukların gelişimi sı- rasında beynin birçok bölgesinde bir sinaptik budama süreci gerçekleşir .

Bu süreçte beynin yapısal özellikleri, beynin işlevlerini daha iyi destekle- mek üzere yeniden organize olur. Genel olarak çocuklukta gri/beyaz madde oranı yüksekken (görece olarak daha çok gri ve daha az beyaz madde), gelişimsel süreç neticesinde yetişkinlerde gri/beyaz madde oranı daha düşüktür (görece olarak daha az gri ve daha çok beyaz madde). Bunun sebeplerinden biri sinaptik budama süre- cinde gri maddenin azalması, ancak aynı zamanda nöronlar arasındaki bağlantıların ve bu bağlantıları teşkil eden beyaz maddenin artmasıdır ( Keleş, 2015).

Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme (fMRI) 

İşlevsel (fonksiyonel) MR çalışmaları bilişsel süreçler sırasında meydana gelen fizyolojik değişimlere yoğunlaşır. Bu fizyolojik değişimler, bilişsel süreçler sırasında beyinde hangi bölgelerin ve ağların kullanıldığına dair bilgi verir. Bu yöntemlerden en yaygını fMRI‘dır. fMRI yönteminde beyinde kan oksijen seviyesine bağlı olarak manyetik alanda meydana gelen değişimler izlenir ve buradan hangi bölgelerin kullanıldığı üzerine çıkarımlarda bulunulur. Beyin hücrelerinin faaliyetleri sırasında oksijene ihtiyaç duyulduğu için, hücrelere yakın kılcal damarlarda oksijen yoğunluğu azalır. Bu azalmadan birkaç saniye sonra bu bölgeye oksijenli kan hücum eder ve yaklaşık altı saniye sonra bu bölgedeki kanda oksijen yoğunluğu en yüksek noktasına ulaşır. Daha sonra da oksijen seviyesi normal seviyesine ulaşır. Sinir hücrelerinin faaliyeti sonucunda yerel olarak kanda meydana gelen oksijen bazlı bu değişikliklere hemodi- namik yanıt adı verilir. Oksijenli ve oksijensiz hemoglobin moleküllerinin manyetik özelliklerinin farklı olması, kandaki oksijen değişikliklerinin belli bir uzamsal ve zamansal çözünürlükle fMRI tekniği ile ölçülebilmesine izin verir. fMRI elektrofizyolojik metotlara nazaran daha yüksek uzamsal çözünürlüğe ve daha düşük zamansal çözünürlüğe sahiptir. fMRI veri analizi bize hemodinamik yanıt kullanılarak belli bilişsel işlemler sırasında beynin hangi bölgelerinin etkinleştiğini gösterir( Keleş, 2015).

İşlevsel Yakın Kızılötesi Spektroskopi (fNIRS) 

fNIRS, fMRI gibi hemodinamik yanıtı kullanarak beynin işlevsel faliyetlerinin çalışılması için kullanılan bir yöntemdir. fMRI‘dan farklı olarak hemoglobindeki oksijenlenmenin manyetik etkileri üzerinden değil, oksijenlenmeyle beraber kanın yakın kızılötesi ışığı yansıtmasındaki farklılıkları ölçer . fMRI‘a kıyasla, fNIRS‘da deneklerin vücut hareketleri verilerde daha az gü- rültüye neden olur. Dolayısıyla fNIRS‘ın bebekler, çocuklar ve klinik deneklerle kullanımı fMRI‘dan çok daha kolaydır. Üstelik denekler bir ekran karşısında oturarak ya da bir başka denek ya da araştırmacıyla sosyal olarak etkileşerek deneylere katılabilirler. Bu özellikleri fNIRS‘ın özgün testler ve görevler içeren eğitimsel çalışmalarda kullanımını kolaylaştırır. Ancak, fNIRS yalnızca kortikal bölgelerdeki işlevin ölçülmesine izin verdiği için kullanımı fMRI‘a göre kısıtlıdır ( Keleş, 2015).

Elektroensefalogram (EEG) ve Olayla İlişkili Potansiyeller (ERP) 

Bir beyin hücresinin (nöronun) bağlantılı olduğu diğer beyin hücrelerinden, nörotransmiterler vasıtasıyla, aldığı girdiler uyarıcı (depolorizasyona neden olan) ya da engelleyici (hiperpolarizasyona neden olan) etkilere neden olabilir. Burada depolarizasyon ve hiperpolarizasyon hücre içi ve dışı arasındaki iyonik potansiyel farkı karakterize eder. Eğer diğer hücrelerden gelen nörotransmiterlerin neden olduğu iyonik değişimler toplamı hücre içinde belli bir polarizasyon eşiğini aşarsa hücrede aksiyon potansiyeli oluşur, yani hücre ateşlenmiş olur (bağlı olduğu diğer hücrelere sinyal gönderir). Bir hücrenin içinde aksiyon potansiyelinin oluşmasından önce diğer hücrelerden aldığı girdiler neticesinde meydana gelen potansiyel farkına (hücre içi ve dışı fark) ise postsinaptik potansiyel fark adı verilir. 

EEG ve ERP teknikleri, beynin işlevsel özelliklerinin çalışılması için, birçok beyin hücresinin senkronize çalışması sırasında ortaya çıkan postsinaptik potansiyellerin toplamıyla meydana gelen elektriksel değişimleri inceler. Bu elektriksel değişimler kafatasının üzerine yerleştirilen elektrotlar vasıtasıyla ölçülür. Toplanan veriler zaman serileri (zaman üzerine yayılmış veri noktaları) üzerinde her bir elektrot için, belirli bir referans elektrota kıyasla, ölçülen voltaj değerlerini gösterir .Kas hareketleri neticesinde ortaya çıkan gürültünün azaltılması ve sinyal- gürültü oranının mümkün olduğunca yüksek tutulması için EEG ve ERP deneyleri sırasında deneklerden mümkün mertebe hareket etmemeleri istenir. EEG klinik (örn. Epilepsi) çalışmalarda da yaygın olarak kullanılır( Keleş, 2015).

Eğitim Alanında Gerçekleştirilen Bazı Örnek Beyin Görüntüleme Çalışmaları 

Son zamanlarda beyin görüntüleme teknikleri çocuklarda okuma ve dil becerilerinin sinirsel gelişimi hakkında bilgi edinmek için kullanılmaktadır .Okuma alanında farklı beyin görüntüleme tekniklerinden (PET, fMRI, MEG) elde edilen bulgular birleştirilmiş ve bu şekilde fonolojik (ses bilimi) işleme ve kelime tanımayla ilgili sinir ağları tespit edilmiştir. Bu işlemi gerçekleştirirken okuma başarısı yüksek ve düşük çocukların nöral aktiviteleri incelenmiş ve aralarında belirgin farklılıkların olduğu tespit edilmiştir. Okuma ve dil becerisi ile ilgili yapılan bu çalışmanın sonucuna göre; sorunun biyolojik temelli olduğu düşüncesinin yanında, beyinde bulunan okuma alanıyla ilgili bölgenin ve sosyal çevrenin arasında karmaşık etkileşimlerin olduğu görülmüştür .

Yakın zamanda ABD’deki Berkeley Üniversitesi’ndeki araştırmacılar beyin görüntüleme tekniklerini ve bilgisayar canlandırma tekniklerini kullanarak, beyin okumanın mümkün olup olmadığını araştırmıştır. Araştırma insanların izlemiş oldukları hareketli görüntülerin fMRI ve özel bir bilgisayar yazılımıyla beyinden okunabileceğini ortaya koymuştur. Ayrıca geliştirilen bu teknolojinin beyin-makine etkileşimine olanak sağlayacağı düşünülmektedir Günümüzde nörobilimciler tarafından merak edilen durumlardan biri, beynin pasif olduğu düşünüldüğü zamanlarda (uyurken, anestezi altındayken vb.), beyinde oluşan etkinliğin nasıl olduğudur. Geçmişte insan dinlenme durumundayken beyninde uyku durumunda olduğu düşünülmekteydi. Çünkü 1970’lerin sonunda geliştirilen PET ve 1992’lerde geliştirilen fMRI, beyin bir işe odaklansa da odaklanmasa da beyine dair ölçümler yapmayı sağlamıştır. Bu durum beynin odaklanmadığı zamanlarda pasif olduğu kurgusuna yol açmıştır. Ancak son yıllarda kullanılan beyin görüntüleme tekniklerine göre, aslında durumun hiç de düşünüldüğü gibi olmadığı ortaya çıkmıştır.Yapılan çalışmalara göre bir insan hayal kurarken, uyurken ve anestezi altındayken bile, beynindeki farklı bölgelerin birbiriyle iletişim halinde olduğu tespit edilmişti .Kudüs’te bulunan Hebrew Üniversitesi çalışanı Amir Amedi, okumayla ilgili beyin bölgesinin görme duyusundan bağımsız olup olmadığı üzerinde bir çalışma yapmıştır. Amedi ve ekibi bu çalışmada, daha önce hiç görme tecrübesi olmayan yani doğuştan görme duyusundan mahrum sekiz kişinin Braille alfabesiyle yazılmış kelimeleri veya harfleri okurken, bu kişilerde oluşan sinirsel etkinliği ölçmek için fMRI tekniğini kullanmıştır Bir araştırma sonucuna göre; görsel sözcük biçimi bölgesinin (Visual Word Form Area-VWFA) sahip olduğu ana işlevsel özelliklerin görme engellilerde de bulunduğu, hiçbir görsel deneyime ihtiyaç duymadığı ve okumanın duyusal şeklinden bağımsız olduğu ortaya çıkmıştır. Özetle beynin görsel okumadan sorumlu bölgesi, görme duyusuna ihtiyaç duymadan etkinleşebilmektedir. Başka bir deyişle beyinde bulunan görmeyle ilgili aktif bölgeler, görerek okuyan ve Braille ile okuyan kişilerde aynı oranda olduğu tespit edilmiştir Beyin görüntüleme teknikleri (fMRI, PET) ile müzik yapan veya dinleyen, hatta daha karmaşık bir durum olan, birlikte müzik yapan kişilerde de (örneğin bir orkestra üyeleri) beyin aktiviteleri incelenebilmektedir. Araştırmacılar, son zamanlarda müziğin eğitim üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu araştırmışlardır.Az sayıda yapılan çalışmalar sonucunda, müzik eğitimi alan çocukların zihinsel aktivitelerinin, müzik eğitimi almayan çocukların zihinsel aktivitelerine göre daha fazla olduğu ve müzik eğitiminin çocukların akademik başarısında olumlu etkisi olduğu tespit edilmiştir Beynin işleyişinin keşfedilmesiyle, insan yaşantısında karşılaşılan birçok sorunun üstesinden gelinebileceği düşünülmektedir. Bu düşünce beyin araştırmalarına son yıllarda önemli bir ivme kazandırmıştır. Örneğin eğitimde oluşan öğrenme güçlükleri sorunu, beyin görüntüleme teknikleriyle tespit edilip çözümler üretilebilir Öğrenme güçlüğü çeken kişilere verilmesi gereken eğitim-öğretim programları bu tekniklerin verileri doğrultusunda gözden geçirilerek tekrar düzenlenebilir. 

Chicago Üniversitesi’ndeki bilim insanları, matematik korkusu çeken insanlar üzerinde beyin görüntüleme tekniklerini kullanarak bir araştırma yapmıştır. Araştırmaya göre matematik korkusu yaşayan bireylerin matematik problemlerini çözerken dikkatini kontrol edemediği ve olumsuz duygularının ön plana çıktığı saptanmış; araştırmanın sonucunda matematik korkusu yaşayan bireylerin bu korkularını yenip başarılı olabilecekleri sonucuna varılmıştır. (Keleş,2015).

Sonuç

Alanyazındaki araştırmalara bakıldığında, gelecekte beyin görüntüleme tekniklerinin bizlere birçok alanda pek çok veri sağlayabileceği öngörülebilir. Ancak bu noktada bazı etik kaygıların varlığına da dikkat çekmek gerekmektedir. Nöroteknolojiler geliştirilirken; kişilerin özgür seçim ve iradesine saygılı olma ilkelerine göre şekillendirilmelidir. Ayrıca bilimsel ve etik yönünden değerlendirilirken insan sağlığı, toplum ve bireyin yararı ön planda tutulmalıdır .Beyin görüntüleme tekniklerinin, insan hayatını ferahlattığı , ilk yöntem olarak tıp alanında kullanıldığı,bir hastalık olarak veya oluşan bir soruna yönelik tanımlamada tespit etmek için cerrahi müdahaleye gerek kalmadan teşhise imkan sağlamaktadır.. Eğitim alanında da beyin görüntüleme tekniklerinin kullanılabileceği; böylece öğrenmenin nasıl gerçekleştiğini anlama ve öğrenme güçlüklerini tespit etmede eğitimcilere katkı sağlayabileceği düşünülmektedir.

Kaynakça


1.   Çağıltay, K., & Tunga, Y. (2022). Eğitsel nöromitler. In Eğitimsel sinirbilim. Nobel Yayın Dağıtım.

2.   Koyuncu, B. (2017). Eğitimsel Sinirbilim Neuroeducation: Eğitimciler Neden Sinirbilim Verilerinden Yararlanmalıdır?. Türk Akademik Yayınlar Dergisi (TAY Journal), 1(1), 22-34.

3.   Şereflioğlu, Y. T., & Mocan, D. K. (2021). Türkiye’de Eğitsel Nörobilim (Eğitimsel Sinirbilim) Konusunda Yapılmış Araştırmaların Analizi. Türkiye Bilimsel Araştırmalar Dergisi, 6(2), 468-480.

4.   Tunçeli, H. İ., & Zembat, R. (2017). Erken çocukluk döneminde gelişimin değerlendirilmesi ve önemi. Eğitim Kuram ve Uygulama Araştırmaları Dergisi, 3(3), 1-12.

5.   Naz, N. (2024).Çocuk Değerlenme Testleri Eğitimi (Word belgesi ).

6.   Düzbel, E. (2024).Disleksi Eğitici Eğitimi (PDF Sunum belgesi).

7.   Tunçtürk, M., Ermiş, Ç., & Mutlu, C. (2019). Gelişimsel koordinasyon bozukluğu. İKSSTD, 11(Ek sayı), 56-68.

8.   Keleş, E. (2022). EĞITIMSEL SINIRBILIM, 50-54.

9.   Keleş, E., & Kol, E. (2015). Eğitim penceresinden beyin görüntüleme tekniklerine genel bir bakış. İlköğretim Online, 14(1), 349-363.

Yayınlanma: 19.07.2025 11:50

Son Güncelleme: 22.07.2025 00:50

Uzmanlıklar:

Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları , Kişilerarası İletişim Problemleri , Çocuk ve Ergenlik Dönemi Ruhsal Sorunları
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 1200
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
süre 50 dk
ücret 1500
Yapay zeka ile, kişiselleştirilmiş destek:
Menta AI
Yapay zeka ile,
kişiselleştirilmiş destek: Menta AI

Şimdi indir, konuşmaya başla

App Store'dan İndirGoogle Play'den İndir
Bunları da sevebilirsiniz...

🧠 Düşünce Hataları: Zihnimizin Bize Oynadığı Küçük Oyunlar

Bazen bir olay yaşarız, ardından zihnimiz hızla yorum yapmaya başlar:“Beceremedim.”“Kesin bana kızdı.”“Zaten her şey hep benim yüzümden oluyor.”Bu cümleler o kadar tanıdık gelir ki, sanki bir gerçekmiş gibi kabul ederiz. Oysa çoğu zaman bu düşünceler, zihnimizin çarpıttığı hikâyelerdir. İşte bu çarpıtmalar, psikolojide “bilişsel çarpıtmalar” ya da “düşünce hataları” olarak adlandırılır. Gerçeği tam olarak yansıtmazlar, duygularımızı yoğunlaştırır, davranışlarımızı da etkilerler. Bu yazıda en yaygın düşünce hatalarına örneklerle değinip, her biri için nasıl farkındalık geliştirebileceğinizi birlikte inceleyeceğiz.1. FelaketleştirmeKüçük bir olayı en kötü senaryoya dönüştürmek. Bir sınavda beklediğin notu alamadığında “Kesin başarısızım, bir daha toparlayamam” demek,patronun mailine cevap vermediğinde “Beni beğenmedi, yakında işten çıkaracak” diye düşünmek… Felaketleştirme, zihnin “en kötü ihtimale” odaklanmasıdır.Nasıl Ele Alabilirsin:Dur ve kendine sor: “Gerçekten en kötü ihtimal bu mu, yoksa bir varsayım mı?”En kötü senaryoyu düşün, sonra “Bu olursa ne yapabilirim?” diye ekle. Bu, kontrol hissini geri kazandırır.“Şu anda elimde ne var, ne biliyorum?” diyerek mevcut veriye dön.Felaketleştirme, geleceği tahmin etmeye çalışmanın bir yoludur ama çoğu zaman gerçeklerle ilgisi yoktur.Zihin seni korumak ister, ama bunu abartılı senaryolarla yapar.2. Zihin OkumaKarşımızdakinin ne düşündüğünü bilmeden varsaymak. Arkadaşın sana kısa mesaj attı diye “Kesin bana kırıldı.” Toplantıda biri sessiz kaldı diye “Yetersiz buldu herhalde.” Zihin okuma, karşıdaki kişinin niyetini ya da düşüncesini kendi korkularımızla doldurmaktır. Bu düşünce biçimi, ilişkilerde yanlış anlamaları ve mesafeyi artırır.Nasıl Ele Alabilirsin:“Gerçekten bunu biliyor muyum, yoksa tahmin mi ediyorum?” diye sor.Eğer emin değilsen, açık iletişim kur: “Biraz sessizsin, bir şey mi var?”Hatırla: Sessizlik her zaman olumsuzluk anlamına gelmez.Zihin okumayı bırakmak, hem ilişkilerde hem içsel huzurda fark edilir bir rahatlama sağlar.3. Ya Hep Ya Hiç (Siyah-Beyaz) DüşünmeHer şeyi uçlarda görmek: “Ya mükemmelim, ya başarısız.”Bu düşünce biçimi özellikle mükemmeliyetçi kişilerde sık görülür.Bir proje yüzde 95 iyi gittiğinde bile o eksik yüzde 5’e takılmak, bir hata yaptı diye kendini tamamen yetersiz hissetmek…Nasıl Ele Alabilirsin:Hayatı “gri alanlar” üzerinden düşünmeyi dene: her şey mükemmel olmak zorunda değil.“Tam olarak doğru olmasa da, yine de iyi bir iş çıkardım.” gibi dengeli cümleler kur.Mükemmel yerine “yeterince iyi” olmayı hedefle.Zihin ya 0 ya 100 görmek ister ama yaşam 50 ton griden oluşur.4. Aşırı GenellemeBir olumsuz deneyimi tüm geleceğe yaymak. “Bir ilişkide incindim, bir daha kimseye güvenmem.” “Bu sınavdan kaldım, demek ki hiçbir şeyi başaramam.” Bir olaydan genelleme yapmak, zihnin “geçmiş = gelecek” varsayımına inanmasıdır. Oysa her yeni durum, yeni bir ihtimaldir.Nasıl Ele Alabilirsin:“Bu hep böyle mi oldu, yoksa sadece bu sefer mi?” diye sor.Geçmişte benzer durumları nasıl farklı yaşadığını hatırla.Her deneyimin seni biraz daha güçlendirdiğini fark et.Bir başarısızlık tüm kimliğini tanımlamaz. Sadece bir andır, bir sonuç değil.5. KişiselleştirmeOlan her şeyin sorumluluğunu kendi üstüne almak. Arkadaşın keyifsizse “Kesin ben bir şey yaptım.” Toplantıda biri suratsızsa “Benim sunumum kötüydü.” Kişiselleştirme, başkalarının duygularını kendi davranışlarınla ilişkilendirmektir. Ancak insanların ruh hâllerini belirleyen sayısız faktör vardır — ve çoğu seninle ilgili değildir.Nasıl Ele Alabilirsin:“Bu durum gerçekten benimle mi ilgili?” diye kendine sor.Alternatif açıklamalar düşün: “Belki o da zor bir gün geçiriyordur.”Sınır koymayı öğren: Başkasının duygusu, senin sorumluluğun değildir.Empati değerli ama aşırı sorumluluk duygusu yıpratıcıdır.6. Olumluyu Görmezden Gelmeİyi olanları yok saymak, dikkati sadece olumsuza vermek. Bir projede herkes seni tebrik etti, ama bir kişi eleştirdi. O tek cümle gün boyunca zihninde dönüp durur. Olumluyu görmezden gelmek, beynin doğal “negatif önyargısı”yla ilgilidir yani beyin, tehlikeyi önceden fark etmek için olumsuza odaklanır. Ama artık hayatta kalma değil, dengeye ihtiyaç duyuyoruz.Nasıl Ele Alabilirsin:Günün sonunda kendine sor: “Bugün iyi giden üç şey neydi?”Takdir almayı küçümseme, “ama” ekini kullanmadan kabul et.Başarını gözden kaçırma, kendine hakkını ver.Olumlu olanı fark etmek, Pollyanna’lık değil; zihinsel dengeyi yeniden kurmaktır.7. EtiketlemeTek bir davranış üzerinden kendini (veya başkasını) tamamen tanımlamak. “Bir hata yaptım, demek ki beceriksizim.” “İşe geç kaldı, kesin sorumsuz biri.” Etiketleme, hem kendine hem başkalarına haksızlık eder. Davranışlar geçicidir; kimlikler değil.Nasıl Ele Alabilirsin:“Beceriksizim” yerine “O gün hata yaptım.” de.İnsanları bir özelliğe indirgeme; davranışı durumdan ayır.Herkesin güçlü ve zayıf yönleri olduğunu hatırla.Etiketler değil, deneyimler seni tanımlar.8. “Gereklilik” Cümleleri (Should Statements) “Yapmalıyım”, “Olmalıyım”, “Asla yapmamalıyım.” Bu tür cümleler, kendine karşı katı bir iç ses yaratır. “Daha başarılı olmalıyım.” “Hiç üzülmemeliyim.” “Daima güçlü durmalıyım.” Bu beklentiler karşılanmadığında suçluluk ve yetersizlik duygusu artar.Nasıl Ele Alabilirsin:“Yapmalıyım” yerine “Yapmak istiyorum çünkü…” demeyi dene.Gerçekçi beklentiler koy: İnsan olmak hata yapmayı da içerir.“Bugün elimden geleni yapıyorum.” cümlesiyle kendine şefkat göster.Kendini motive etmenin yolu, baskı kurmak değil; anlayışla yaklaşmaktır.🌱 Son Söz: Zihnini Gözlemle, Onunla SavaşmaDüşüncelerini tamamen susturmak mümkün değil. Ama onları tanımak, etiketlemek ve sorgulamak mümkün. Bir düşünce geldiğinde hemen inanmak yerine, “Bu gerçekten doğru mu, yoksa zihnimin oyunu mu?” diye sormak, düşüncelerle aranda bir mesafe oluşturur. Zihin bazen abartır, geneller, korkar. Ama sen fark ettiğinde, o düşüncenin esiri değil, gözlemcisi olursun. Eğer zihnin sık sık seni eleştiriyor, suçluyor veya kaygılandırıyorsa, bu döngüden çıkmak mümkündür. Düşünce hatalarını fark etmeyi ve duygularını daha dengeli yönetmeyi öğrenmek için profesyonel destek alabilirsin.📞 Yüz yüze veya online psikolojik destek için: 0505 011 69 59

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) ve Bilişsel Davranışçı Terapi

Zihnimiz, bizi korumak için sürekli çalışan bir sistemdir. Ancak bazen bu sistem fazla uyanık hale gelir; tehditleri olduğundan büyük görür, kontrol etme isteği artar ve kişi kendini bitmek bilmeyen düşünce ve davranış döngülerinin içinde bulur. Bu durum, psikolojide Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) olarak tanımlanır. OKB, kişinin istenmeden gelen rahatsız edici düşünceler (obsesyonlar) ve bu düşüncelerin yarattığı kaygıyı azaltmak için yaptığı tekrarlayıcı davranışlarla (kompulsiyonlar) karakterizedir.OKB’nin merkezinde “kontrol” ve “belirsizliğe tahammülsüzlük” temaları bulunur. Kişi genellikle aklına gelen bir düşüncenin —örneğin “ocağı açık unuttum mu?”, “ellerim mikropla dolu olabilir mi?” veya “ya birine zarar verirsem?”— tehlikeli bir anlam taşıdığını varsayar. Bu düşünceyi uzaklaştırmaya, bastırmaya ya da nötralize etmeye çalışır. Ancak bu çaba, kısa süreli bir rahatlama sağlasa da zihne şu mesajı verir: “Bu düşünce gerçekten tehlikeli, o yüzden tekrar kontrol etmeliyim.” Böylece beyin “tehlike var” sinyalini öğrenir, düşünce tekrar gelir, kişi tekrar davranışı yapar ve kaygı döngüsü güçlenir. Bu döngü, zamanla kişinin günlük yaşamını daraltır. Evden çıkmadan kapı kilidini defalarca kontrol etmek, sürekli el yıkamak, düşüncelerden kaçınmak ya da “ya kötü bir şey olursa” ihtimaliyle hareket etmek yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürür.OKB üç temel bileşenle ilerler: obsesyonlar, kompulsiyonlar ve bu ikisini bağlayan kaygı döngüsü. Obsesyonlar istem dışı, rahatsız edici, tekrar eden düşünceler, imgeler veya dürtülerdir. Kişi bu düşüncelerin mantıksız olduğunu bilir ama zihninden uzaklaştıramaz. Kompulsiyonlar ise bu düşüncelerin yarattığı kaygıyı azaltmak için yapılan tekrarlayıcı davranışlardır; örneğin sürekli el yıkamak, dua etmek, saymak ya da kontrol etmek gibi. Kısa süreli rahatlama sağlasa da, kompulsiyonlar uzun vadede kaygıyı güçlendirir.Bilimsel araştırmalar, OKB tedavisinde en etkili yaklaşımın Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) olduğunu göstermektedir. Özellikle “Maruz Bırakma ve Tepki Önleme” (ERP) yöntemi, OKB tedavisinde altın standart kabul edilir. BDT’nin OKB üzerindeki etkisi, bireyin düşünce-davranış döngüsünü fark etmesine ve değiştirmesine dayanır. Amaç, düşünceleri tamamen ortadan kaldırmak değil; onlara karşı kişinin tutumunu değiştirmektir.Maruz bırakma aşamasında kişi, korktuğu veya kaçındığı durumla kontrollü biçimde yüzleştirilir. Örneğin mikrop kapma korkusu olan biriyle, terapide kademeli olarak kirli bir yüzeye dokunma egzersizi yapılabilir. Bu süreç, beynin öğrenme sistemine yeni bir mesaj gönderir: “Evet, bu durum rahatsız edici, ama düşündüğüm kadar tehlikeli değil.” Kaygı dalgalanır ama sonunda azalır; kişi, korkulan durumun tahmin ettiği kadar yıkıcı olmadığını deneyimleyerek öğrenir.Tepki önleme aşamasında kişi, alışılmış kompulsiyonları yapmadan beklemeyi öğrenir. Bu, terapinin en zor ama en etkili kısmıdır. Kompulsiyon yapılmadığında kaygı artar ama kişi eylemi gerçekleştirmediğinde felaketin gerçekleşmediğini fark eder. Beyin yeni bir öğrenme yapar: “Kontrol etmezsem kötü bir şey olmuyor.” Böylece OKB’nin temelini oluşturan yanlış öğrenme tersine çevrilir.BDT’de yalnızca davranışlara değil, düşünce biçimlerine de odaklanılır. Terapide kişi, düşüncelerini mutlak gerçeklik gibi değil, zihinsel yorumlar olarak görmeyi öğrenir. OKB’de sık karşılaşılan düşünce hataları arasında aşırı sorumluluk alma (“Bir şey olursa suç bende olur”), düşünce-eylem birliği (“Bir şeyi düşünmek onu yapmakla eşdeğer”), kesinlik ihtiyacı (“%100 emin olmalıyım”) ve felaketleştirme (“Kontrol etmezsem kesin kötü bir şey olur”) bulunur. Terapist, bu düşünceleri sorgulamak ve yerine daha gerçekçi, esnek alternatifler yerleştirmek için bilişsel yeniden yapılandırma tekniklerini kullanır. Bu sayede kişi, “belirsizliği tolere etme” becerisi kazanır.BDT’nin etkisi yalnızca psikolojik düzeyde değil, nörobiyolojik düzeyde de gözlenmiştir. Araştırmalar, BDT’nin beynin ön singulat korteksi ve orbitofrontal korteks gibi alanlarında işlevsel değişikliklere yol açtığını göstermektedir. Yani kişi kaygısını düzenlemeyi öğrendikçe, beynin tehdit algısı sistemleri de yeniden yapılanır. Bu, terapinin “beyin düzeyinde yeniden öğrenme” sağladığının güçlü bir kanıtıdır.OKB için BDT süreci genellikle haftada bir seans şeklinde yürütülür. İlk aşamalarda döngünün fark edilmesi ve tetikleyicilerin belirlenmesi hedeflenir. Ardından maruz bırakma planı hazırlanır ve kişi, terapistin rehberliğinde aşamalı olarak korkularıyla yüzleşir. Ev ödevleri terapinin önemli bir parçasıdır; çünkü beyin yalnızca konuşarak değil, deneyimleyerek öğrenir. Maruz kalma egzersizleri, düşünce kayıtları ve kaygı toleransı çalışmaları, terapinin kalıcılığını artırır. Süre kişiye göre değişse de genellikle 12–20 seans arasında belirgin ilerleme sağlanır. Ancak OKB kronik bir yapıya sahip olabileceğinden, kişi kazandığı becerileri uzun vadede sürdürmeyi öğrenir.Bazı vakalarda BDT’ye ek olarak ilaç tedavisi de kullanılabilir. Özellikle SSRI grubu antidepresanlar beyindeki serotonin dengesini düzenleyerek kaygı düzeyini azaltır ve terapiye katılımı kolaylaştırır. Ancak kalıcı değişimi sağlayan unsur, düşünce ve davranış döngüsünün yeniden yapılandırılmasıdır. Bu nedenle BDT, OKB tedavisinin temel bileşeni olarak kabul edilir.BDT, düşünceleri yok etmeye değil, onlarla farklı bir ilişki kurmaya odaklanır. Zihin her zaman yeni düşünceler üretir; ama kişi artık bu düşüncelerin kölesi olmak zorunda değildir. OKB’den iyileşme, düşüncelerin hiç gelmemesiyle değil, geldiğinde sizi yönetememesiyle başlar. Terapinin sonunda kişi “Düşüncelerim benim gerçeğim değil; sadece zihnimden geçen olasılıklar.” diyebilmeyi öğrenir .Yani düşünce ve eylem ayrışması yapılır.OKB, yalnızca kaygı değil, kontrol ve güvenlik ihtiyacının aşırı hale gelmiş bir ifadesidir. Bilişsel Davranışçı Terapi, bu döngüyü kırmak için bilimsel ve pratik bir yol sunar. Kişi düşüncelerini bastırmak yerine onlarla yüzleşmeyi, davranışlarını kaçınma yerine seçerek yapmayı öğrenir. Terapi süreci zaman, sabır ve kararlılık ister; ancak her seans, beynin “tehdit” yerine “güven” algısını güçlendiren yeni bir öğrenmedir.OKB tedavi edilebilir bir rahatsızlıktır ve doğru yaklaşımla kişi zihninin karmaşasından özgürleşebilir. BDT, bu özgürleşme yolculuğunun en etkili ve kalıcı araçlarından biridir. Çünkü insan zihni, farkındalık ve deneyimle işlevsel olarak yeniden eğitilebilir.

PSİKOTERAPİYE NEDEN İHTİYAÇ DUYULUR? TERAPİYE NE ZAMAN VE NEDEN BAŞLAMAK GEREKİR?

PSİKOTERAPİYE NEDEN İHTİYAÇ DUYULUR ?Psikoterapi, bireylerin duygusal, zihinsel ve davranışsal sorunlarını anlamalarına, çözmelerine ve daha sağlıklı bir yaşam sürmelerine yardımcı olmayı amaçlayan bir süreçtir. İnsanlar farklı nedenlerle psikoterapiye ihtiyaç duyabilir ve bu nedenler genellikle kişisel, sosyal veya çevresel faktörlere bağlı olarak değişir. İşte terapiye başlama gerekliliğini açıklayan bazı durumlar :Duygusal Zorluklar :Sürekli üzüntü, kaygı, korku, öfke veya suçluluk duyguları.Duygusal dalgalanmalar veya kontrol edilemeyen hisler.Travma sonrası stres belirtileri (örneğin kazalar, kayıplar, şiddet veya doğal afetler sonrası).Zihinsel Sağlık Sorunları :Depresyon, anksiyete, obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) veya travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi teşhis edilmiş psikolojik rahatsızlıklar.Düşük benlik saygısı, kendilik algısı veya kimlik sorunları.Davranışsal Sorunlar : Kendine zarar verme, yeme bozuklukları, madde bağımlılığı gibi davranışlar.Öfke kontrolü sorunları veya zarar verici davranışlar.İlişki ve Sosyal Sorunlar :Aile, arkadaşlık, romantik ilişki ya da iş yerindeki çatışmalar.Sosyal izolasyon, yalnızlık veya bağ kurma zorlukları.Hayat Değişiklikleri :Ayrılık, boşanma, yeni bir iş, taşınma gibi yaşam olaylarının getirdiği stres.Kayıp ve yas süreci. TERAPİYE NE ZAMAN VE NEDEN BAŞLAMAK GEREKİR ?Uzun Süreli Rahatsızlık Hissi : Eğer kendinizi haftalar ya da aylarca mutsuz, endişeli veya umutsuz hissediyorsanız, bu durum terapiye başlama sinyali olabilir.Günlük İşlevsellikte Zorluk : İş, okul veya günlük sorumlulukları yerine getirmekte zorlanıyorsanız, terapi faydalı olabilir.Destek İhtiyacı : Kendinizi yalnız, anlaşılmamış veya çaresiz hissediyorsanız, bir terapist size destek olabilir.Kendi Çabalarınızın Yetersiz Kalması : Sorunlarınızı kendi başınıza çözmeye çalıştıysanız ve hala bir ilerleme kaydedemediyseniz, profesyonel yardım almanın zamanı gelmiş olabilir.Kronik Fiziksel Belirtiler : Psikolojik kaynaklı olabilecek baş ağrısı, mide rahatsızlıkları veya uyku sorunları gibi fiziksel belirtiler yaşıyorsanız. PSİKOTERAPİ İLE NELER KAZANILIR ?Daha iyi bir kendilik farkındalığı.Sağlıklı baş etme mekanizmalarının geliştirilmesi.İlişkilerde ve iletişimde iyileşme.Duygusal yüklerin hafiflemesi.Daha anlamlı ve tatmin edici bir yaşam.Psikoterapiye başlamak için illa "büyük bir sorun" yaşamanız gerekmez. Kendinizi tanımak, yaşam kalitenizi artırmak veya kişisel gelişim için de terapi alabilirsiniz. Terapiye başlamak, kendinize yapabileceğiniz en önemli yatırımlardan biridir.DUYGUSAL ZORLUKLARLA BAŞ ETMEK İÇİN NELER YAPILABİLİR ?Duygusal zorluklarla başa çıkmak, hayatın doğal bir parçasıdır. Bu süreçte sağlıklı yöntemler kullanmak, duygusal dayanıklılığınızı artırabilir ve zor zamanların üstesinden gelmenizi kolaylaştırabilir. İşte duygusal zorluklarla baş etmek için bazı etkili yöntemler :Kendinizi Anlamaya Çalışın Duygularınızı Tanımlayın : Ne hissettiğinizi anlamaya çalışın. Hüzün, öfke, korku, hayal kırıklığı gibi duyguları isimlendirmek, onların üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmanıza yardımcı olacaktır.Kendi Tepkilerinizi İnceleyin : Hangi durumların bu duyguları tetiklediğini fark etmeye çalışın. Bu farkındalık, başa çıkma stratejilerinizi geliştirmenize yardımcı olur.Kendinize Şefkat Gösterin Kendinizi Eleştirmekten Kaçının : Hatalar yapmak insanidir, bunu aklınıza getirmeye çalışın. Kendinizi yargılamak yerine anlayışlı olmayı deneyebilirsiniz.Kendinize Zaman Tanıyın : Duygularınızın geçmesi için zaman gerektiğini kabul etmelisiniz. Zorlayıcı duygular zannettiğiniz şekliyle kalıcı olmayabilir.Sağlıklı İletişim KurunDuygularınızı Paylaşın : Güvendiğiniz bir arkadaşınızla, aile üyenizle ya da bir terapistle duygularınızı konuşmak, duygusal yükünüzü hafifletebilir.Sınırlar Koyun : Duygusal zorlanmalara neden olan insanlara veya durumlara karşı sınırlar belirlemek, kendinizi korumanıza yardımcı olabilir.Fiziksel Sağlığınıza Özen GösterinDüzenli Egzersiz : Hareket etmek, stres hormonlarını azaltır ve ruh halinizi iyileştirir.Yeterince Uyuyun : Kaliteli uyku, duygusal dengeyi korumanızda önemli bir rol oynar.Sağlıklı Beslenin : Yeterli besin alımı, bedeninizin ve zihninizin daha iyi çalışmasını sağlar.Olumlu Düşünme Alışkanlığı GeliştirinMinnettarlık Pratiği : Gün içinde size iyi gelen şeylere odaklanmak, pozitif bir bakış açısı kazandırabilir.Gerçekçi Hedefler Belirleyin : Küçük ve ulaşılabilir hedefler belirlemek, kendinizi daha güçlü hissetmenize yardımcı olacaktır.Rahatlama Tekniklerini KullanınNefes Egzersizleri : Derin nefes alıp vermek, kaygıyı ve stresi azaltmanızda yardımcı olacaktır.Meditasyon veya Yoga : Zihni sakinleştirmek ve beden farkındalığını artırmak için etkili araçlardır.Sanatsal İfade : Resim yapmak, yazmak veya müzikle uğraşmak gibi yaratıcı aktiviteler, duygularınızı ifade etmenize yardımcı olabilir.Profesyonel Destek AlınEğer duygusal zorluklar günlük yaşamınızı önemli ölçüde etkiliyorsa ve kendi başınıza üstesinden gelemiyorsanız, bir terapist veya psikolojik danışmandan destek almayı düşünebilirsiniz.Duygusal Gücünüzü İnşa EdinSabırlı Olun : Duygusal iyileşme bir süreçtir ve zaman alabilir.Kendi Değerinizi Hatırlayın : Kendinize, duygusal dayanıklılığınızı artırabileceğinizi ve zorlukların üstesinden gelebileceğinizi hatırlatmaya gayret gösterin.Duygusal zorluklarla baş etmek için küçük ama etkili adımlar atmak, kendinizi daha güçlü ve huzurlu hissetmenizi sağlar. Herkesin bu süreçte kendine uygun yöntemler bulması önemlidir. Önemli olan, kendinize iyi bakmayı ve ihtiyaç duyduğunuzda destek istemekten çekinmemeyi öğrenmektir.ZİHİNSEL SAĞLIK SORUNLARIYLA NASIL BAŞA ÇIKABİLİRİZ ? Zihinsel sağlık sorunlarıyla başa çıkmak, hem kişisel hem de profesyonel destek gerektirebilir. Bu süreçte, kişinin kendi çabaları, sosyal çevresi ve gerektiğinde uzman yardımı bir arada çalışarak etkili bir çözüm sunabilir. İşte zihinsel sağlık sorunlarıyla başa çıkmak için öneriler :Zihinsel Sağlık Sorunlarını Kabul EdinKendi Durumunuzu Anlayın : Sorunlarınızı kabul etmek, çözüm sürecinin ilk adımıdır. Kendinizi yargılamadan, ne yaşadığınızı anlamaya çalışın.Utanç ve Stigmayla Mücadele : Zihinsel sağlık sorunlarının fiziksel rahatsızlıklar kadar doğal olduğunu unutmayın. Bu konuda açık olmak, destek almanızı kolaylaştırır.Profesyonel Yardım AlınPsikoterapi : Bir terapistle çalışmak, sorunların kök nedenlerini anlamanıza ve başa çıkma stratejileri geliştirmenize yardımcı olabilir.Psikiyatri Desteği : Gerekliyse, ilaç tedavisi düşünülmelidir. İlaç tedavisi, depresyon, anksiyete veya diğer rahatsızlıkların belirtilerini hafifletebilir.Gruplar ve Destek Toplulukları : Benzer deneyimleri yaşayan insanlarla bir araya gelmek, yalnız olmadığınızı hissettirebilir.Günlük Rutin OluşturunDüzenli Uyku : Her gün aynı saatte yatıp kalkmaya özen gösterin. Kaliteli uyku, zihinsel sağlık üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir, bunu unutmayın.Sağlıklı Beslenme : Dengeli bir diyet, beyninizin daha iyi çalışmasına ve ruh halinizin dengelenmesine katkıda bulunur. (Bu konuda zorlandığınızı düşünüyorsanız bir diyetisyenden destek almayı düşünebilirsiniz.)Fiziksel Aktivite : Düzenli egzersiz, mutluluk hormonu (endorfin) salınımını artırarak stres ve depresyonla başa çıkmada yardımcı olur.Kendinizi İfade Etmeyi ÖğreninDuygularınızı Yazın : Günlük tutmak, zihinsel yükünüzü hafifletebilir ve düşüncelerinizi organize etmenizi sağlayacaktır.Sanatsal Aktiviteler : Resim, müzik veya el sanatları gibi yaratıcı uğraşlar, duygusal ifade için etkili bir araç olabilir.Sosyal Bağlantılarınızı GüçlendirinGüvendiğiniz İnsanlarla Konuşun : Aile üyeleri, arkadaşlar veya meslektaşlar duygularınızı paylaşmanız için bir destek ağı oluşturabilir.Yalnızlıktan Kaçının : Sosyal izolasyon, zihinsel sağlık sorunlarını kötüleştirebilir. Toplumsal etkinliklere veya gönüllü projelere katılarak kendinizi bağlı hissedebilirsiniz.Rahatlama Tekniklerini KullanınMindfulness ve Meditasyon : Şimdiki ana odaklanmayı öğrenmek, endişe ve stresi azaltabilir.Nefes Egzersizleri : Derin nefes alıp verme teknikleri, sinir sisteminizi sakinleştirebilir.Gevşeme Egzersizleri : Yoga veya progresif kas gevşetme gibi yöntemler, bedeninizle zihniniz arasında bir denge kurar.Olumsuz Düşünceleri Yeniden ÇerçeveleyinGerçekçi Düşünme : Kendinizi sürekli eleştiriyorsanız, daha nazik ve gerçekçi bir bakış açısı geliştirmeye çalışın.Minnettarlık Pratiği : Hayatınızdaki olumlu şeylere odaklanmak, ruh halinizi iyileştirebilir.Sınırlarınızı Bilin ve İhtiyaçlarınızı TanıyınHayır Demeyi Öğrenin : Fazla sorumluluk almak, stres seviyenizi artırabilir. Sınırlarınızı belirlemek önemlidir.Kendi İhtiyaçlarınıza Öncelik Verin : Kendinize zaman ayırarak dinlenmeye çalışın ve yenilenin.Uyarıcı Maddelerden KaçınınAlkol ve Madde Kullanımı : Stresle baş etmek için bu tür maddelere başvurmak yerine, sağlıklı baş etme yöntemleri geliştirmeye çalışın.Kafein ve Şeker : Aşırı tüketim, anksiyete ve ruh hali dalgalanmalarını artırabilir.Kendinize Zaman TanıyınSabırlı Olun : Zihinsel sağlık sorunlarının çözümü zaman alabilir. Kendinizi iyileşme sürecinde yargılamaktan kaçınmaya çalışın.Küçük İlerlemeleri Kutlayın : Attığınız her küçük adım önemlidir ve sizi daha iyi bir yere taşır.Zihinsel sağlık, fiziksel sağlık kadar önemlidir ve bakımı süreklilik gerektirir. Eğer kendinizi çaresiz hissediyorsanız, yalnız olmadığınızı ve yardım almanın güçlü bir adım olduğunu unutmayın. DAVRANIŞSAL SORUN YAŞAYANLAR İÇİN NELER YAPABİLİR ?Davranışsal sorunlar kişinin günlük yaşamını, ilişkilerini ve genel yaşam kalitesini etkileyebilir. Bu sorunlarla başa çıkmak için kişinin kendine yönelik farkındalık geliştirmesi, sağlıklı alışkanlıklar oluşturması ve gerektiğinde profesyonel yardım alması önemlidir. İşte davranışsal sorunlarla baş etmek için yapılabilecekler :Sorunu Anlamaya Çalışın Kendi Davranışlarınızı Gözlemleyin : Hangi durumlarda, ne tür davranışlar sergilediğinizi fark etmeye çalışın. Belirli bir tetikleyici, duygu ya da düşünce bu davranışları yönlendiriyor olabilir.Etkilerini Değerlendirin : Davranışlarınızın hem size hem de çevrenizdekilere olan etkisini analiz etmeye gayret gösterin. Bu farkındalık, değişim için önemli bir ilk adımdır.Duygular ve Davranışlar Arasındaki Bağlantıyı AnlayınDuygusal Sebepleri Keşfedin : Öfke, hayal kırıklığı, korku ya da stres gibi duygular, olumsuz davranışları tetikleyebilir. Bu duyguların kaynağını bulmaya çalışın.Alternatif Tepkiler Geliştirin : Sorunlu davranış yerine, benzer durumlarda nasıl farklı tepki verebileceğinizi düşünün.Sağlıklı Alışkanlıklar Geliştirin Öfke Yönetimi : Öfke veya sinir anında derin nefes alıp vermek, kısa bir mola vermek ya da fiziksel bir aktivite yapmak sakinleşmenize yardımcı olabilir, deneyimleyin.Duygusal Düzenleme : Rahatlama teknikleri (nefes egzersizleri, meditasyon, yoga) veya sanatsal aktiviteler (resim yapmak, yazmak) duygusal kontrol sağlar.Hedef Odaklı Davranışlar : Olumsuz alışkanlıklar yerine, hayatınıza pozitif alışkanlıklar katın. (Örneğin, spor yapmak ya da bir hobi edinmek.)Kendinizi Eğitin ve Bilgi EdininKaynak Araştırması : Davranışsal sorunlar hakkında kitaplar, makaleler veya videolar izleyerek bilgi sahibi olun.Davranış Değişimi Modelleri : Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) yaklaşımlarını inceleyerek kendi düşünce ve davranış döngülerinizi anlamaya çalışabilirsiniz.Sosyal Destek AlınGüvendiğiniz Kişilerle Konuşun : Aile veya arkadaşlarınızdan destek istemek yalnız hissetmenizi önleyebilir.Destek Gruplarına Katılın : Benzer sorunları yaşayan insanlarla iletişim kurarak deneyim paylaşabilirsiniz.Profesyonel Yardım Almayı Düşünün Eğer davranışsal sorunlar, yaşam kalitenizi ciddi şekilde etkiliyorsa ve kendi başınıza başa çıkamıyorsanız, bir uzmandan destek almak önemlidir :Psikoterapi : Terapi, davranışlarınızın kökenini anlamanıza ve alternatif yollar geliştirmenize yardımcı olacaktır.Psikiyatri Desteği : Davranışlarınız biyolojik veya nörolojik bir sorundan kaynaklanıyorsa, bir psikiyatr size uygun bir tedavi planı sunacaktır.Kendinizi Motive Edin ve Küçük Hedefler KoyunHedeflerinizi Belirleyin : Değiştirmek istediğiniz davranışları belirleyin ve bunları küçük, ulaşılabilir hedeflere bölün.Başarıları Kutlayın : Olumlu değişiklikler yaptığınızda kendinizi ödüllendirin. Bu, motivasyonunuzu artıracaktır.Riskli Durumlardan KaçınınTetikleyicileri Belirleyin : Sorun olduğunu düşündüğünüz davranışları tetikleyen durumları veya insanları belirleyin. Bu tetikleyicilerden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışın.Sınırlar Koyun : Kendinizi zararlı alışkanlıklardan korumak için net sınırlar belirlemeye çalışın.Sabırlı Olun ve Süreçten VazgeçmeyinDeğişim Zaman Alır : Davranış değişikliği bir süreçtir ve hemen gerçekleşmez. Kendinize zaman tanıyın ve küçük ilerlemeleri kabul edin.Kendinizi Affedin : Hatalar yapsanız bile kendinizi yargılamayın. Önemli olan tekrar denemektir.Kendinize İyi BakınFiziksel Sağlık : Düzenli uyku, sağlıklı beslenme ve egzersiz, zihinsel ve duygusal dengeyi destekler.Rahatlama : Kendinize keyif aldığınız aktiviteler için zaman ayırın. Hobiler ve eğlence, stres yönetiminde yardımcı olabilir.Davranışsal sorunlar, destek ve doğru yöntemlerle yönetilebilir. Önemli olan, değişim sürecinde kararlı olmak ve gerektiğinde yardım istemekten çekinmemektir. Bu süreç, kendinizi daha iyi tanımanıza ve yaşam kalitenizi artırmanıza yardımcı olacaktır. İLİŞKİDEKİ PROBLEMLER VE SOSYAL SORUNLAR NASIL ÇÖZÜLEBİLİR ?İlişki ve sosyal sorunlar, kişinin hem duygusal hem de zihinsel sağlığını etkileyebilen karmaşık durumlar olabilir. Ancak bu sorunlarla başa çıkmak ve ilişkileri iyileştirmek mümkündür. İşte ilişki ve sosyal sorunları çözmek ve sağlıklı ilişkiler kurmak için yapılabilecekler :İletişim Becerilerinizi GeliştirinAçık ve Dürüst İletişim : Hislerinizi, düşüncelerinizi ve ihtiyaçlarınızı net bir şekilde ifade etmeye özen gösterin. Pasif veya saldırgan değil, açık ve saygılı bir ton kullanın.Empati Kurun : Karşınızdaki kişinin bakış açısını anlamaya çalışın. Onun duygularını ve düşüncelerini dikkate almak, karşılıklı anlayışı artırır.Aktif Dinleme : Konuşurken kesintiye uğratmadan, gerçekten anlamak için dinleyin. Sorular sorarak karşınızdakine değer verdiğinizi gösterin.Kendinizi Tanıyın ve Sınırlarınızı BelirleyinKendi Değerlerinizi ve İhtiyaçlarınızı Anlayın : İlişkilerde kendinizden ne beklediğinizi ve karşı taraftan ne istediğinizi belirlemeye çalışın.Sağlıklı Sınırlar Koyun : Kendi sınırlarınızı tanımlayın ve bu sınırların aşılmasına izin vermeyin. Aynı şekilde, başkalarının sınırlarına da saygı gösterin.Çatışmaları Sağlıklı Şekilde ÇözünSorunu Doğru Tanımlayın : Çatışmanın kökenini net bir şekilde belirleyin. Sorunun kişisel değil, davranışsal olduğunu anlamak önemlidir.Savunmacı Olmaktan Kaçının : Eleştiriler karşısında savunmaya geçmek yerine yapıcı bir şekilde çözüm arayın.Ortak Çözüm Bulun : Her iki tarafın da ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir çözüm üzerinde uzlaşmaya çalışın.Güçlü İlişkiler İçin Zaman AyırınBirlikte Kaliteli Zaman Geçirin : Ortak ilgi alanları bulup, birlikte yapmaktan keyif aldığınız etkinliklere zaman ayırın.Destekleyici Olun : İyi bir ilişki, zor zamanlarda birbirini desteklemeyi gerektirir. Karşınızdaki kişiye duygusal destek sunarak bağlılığı güçlendirin.Kendi Duygularınızı Yönetmeyi ÖğreninStres ve Öfkeyi Kontrol Edin : Kızgın veya stresliyken tepki vermek yerine, sakinleşmek için zaman ayırın.Duygusal İfade : Hissettiklerinizi bastırmak yerine yapıcı bir şekilde ifade edin. Örneğin, "Sen hep böylesin" yerine, "Bu davranış beni üzüyor" diyebilirsiniz.Sosyal Bağlantılarınızı GenişletinYeni İnsanlarla Tanışın : İlgi alanlarınıza uygun etkinliklere veya gruplara katılarak yeni bağlantılar kurabilirsiniz.Farklı Perspektifler Edinin : Çeşitli insanlarla ilişki kurmak, sosyal becerilerinizi geliştirir ve sizi daha esnek bir birey yapar.Kendi Özsaygınızı GüçlendirinKendinizi Sevin : Sağlıklı bir ilişki kurabilmek için önce kendinizi sevmeniz ve değer vermeniz önemlidir.Bağımlılıktan Kaçının : İlişkilerinizde kendi kimliğinizi koruyun. Kendi ilgi alanlarınız ve hedefleriniz olsun.Geçmiş Sorunlardan ÖğreninGeçmişteki Hataları İnceleyin : Daha önce yaşadığınız ilişki veya sosyal sorunlardan ders çıkararak gelecekte aynı hataları tekrar etmemeye çalışın.Affetmeyi Öğrenin : Hem kendinizi hem de başkalarını affetmek, duygusal yüklerden kurtulmanıza ve yeni başlangıçlara yer açmanıza yardımcı olur.Geri Bildirim Almaktan ÇekinmeyinAçık Olun : Sosyal becerileriniz veya davranışlarınız hakkında güvendiğiniz insanlardan yapıcı geri bildirim isteyebilirsiniz.Kendinizi Geliştirin : Aldığınız geri bildirimleri kullanarak daha sağlıklı ilişkiler kurmaya çalışın.Gerektiğinde Profesyonel Destek AlınÇift ve Aile Terapisi : İlişkisel çatışmalar, uzman rehberliğiyle daha etkili bir şekilde çözülebilir.Sosyal Beceriler Eğitimi : Sosyal ilişkilerde zorlanan bireyler, bu konuda profesyonel destek alarak becerilerini geliştirebilir.İlişki ve sosyal sorunlar, sabır ve kararlılıkla çözülebilir. Kendinizi ve çevrenizi daha iyi anlamaya çalışmak, sağlıklı ve güçlü ilişkiler kurmanın temel taşlarıdır. Önemli olan, değişime açık olmak ve gerekirse yardım istemekten çekinmemektir. BİRTAKIM HAYAT DEĞİŞİKLİKLERİNDEN DOLAYI ZORLANMA KARŞISINDA NELER YAPABİLİR ?Yaşam olayları, ister olumlu ister olumsuz olsun, önemli değişiklikler getirebilir ve duygusal, zihinsel, hatta fiziksel bir yük oluşturabilir. Bu durumlarla başa çıkmak, uyum sağlamak ve süreci kolaylaştırmak için stratejik adımlar atmak önemlidir. İşte bu tür değişikliklerle başa çıkmak için öneriler :Duygularınızı Kabul Edin ve İfade EdinDuygularınızı Tanıyın : Kaygı, üzüntü, heyecan veya öfke gibi duygular normaldir. Kendinizi kötü hissettiğiniz için suçlamamaya çalışın.Duyguları Paylaşın : Güvendiğiniz bir arkadaşınızla, aile üyesiyle veya bir terapistle duygularınızı paylaşarak yükünüzü hafifletin.Kendi Kendinize Yazın : Bir günlük tutmak, karmaşık duygularınızı anlamanıza ve ifade etmenize yardımcı olabilir.Değişimi Anlamlandırmaya ÇalışınDeğişimin Getirdiklerini Değerlendirin : Bu değişikliğin hayatınıza neler kattığını ve neleri götürdüğünü düşünün. Zorluklarla birlikte gelebilecek fırsatlar üzerinde düşünün.Kendi Hikayenizi Yazın : Bu olayın hayatınızdaki yerini anlamlandırarak, gelecekte sizi nasıl daha güçlü yapabileceğini düşünün.Yapılandırılmış Bir Plan Oluşturun Hedefler Belirleyin : Yeni bir işe başlamak veya taşınmak gibi değişiklikler için kısa ve uzun vadeli hedefler oluşturun.Adımları Belirgin Hale Getirin : Büyük değişiklikler karşısında küçük, yönetilebilir adımlar atın. Bu, kontrol hissinizi artırır.Esnek Olun : Planlarınızı gerektiğinde değiştirmeye açık olun.Kendinize Zaman TanıyınUyum Sürecini Kabul Edin : Büyük değişikliklerin ardından hemen normale dönmek mümkün olmayabilir. Kendinize duygusal ve zihinsel olarak uyum sağlamak için zaman tanıyın.Kendi Hızınızda Hareket Edin : Diğer insanların değişim süreçlerini kendinizle karşılaştırmaktan kaçınmaya çalışın. Herkesin süreci kendine özeldir.Destek Arayın Sosyal Destek : Aile, arkadaşlar veya bir destek grubundan yardım isteyin. Yalnız hissettiğinizde, birine ulaşmak önemli bir fark yaratabilir.Profesyonel Yardım : Eğer değişim sürecinde aşırı zorlanıyorsanız, bir uzman duygusal yükünüzü hafifletmenize yardımcı olabilir.Sağlıklı Alışkanlıklar OluşturunFiziksel Sağlık : Yeterli uyku, düzenli egzersiz ve dengeli beslenme, stresle baş etmenize yardımcı olur.Rahatlama Teknikleri : Nefes egzersizleri, meditasyon veya yoga gibi uygulamalar, zihinsel sakinlik sağlar.Yeni Rutinler : Hayatınızdaki değişikliklere uygun yeni alışkanlıklar ve rutinler geliştirmeye gayret edin.Olumlu Bir Perspektif GeliştirinMinnettarlık Pratiği : Hayatınızdaki olumlu yönlere odaklanarak zihninizi dengeleyebilirsiniz. Her gün birkaç şey için şükretmek bile fark yaratabilir.Zorluklarda Fırsat Görün : Yaşadığınız değişimlerin sizi nasıl büyütebileceğini ve geliştirebileceğini düşünün.Kendinize Yatırım YapınYeni Şeyler Öğrenin : Yaşam değişikliklerini, kendinizi geliştirme fırsatı olarak görebilirsiniz. Yeni bir dil öğrenmek, kurslara katılmak veya hobi edinmek faydalı olabilir.Kendi Kendinize Zaman Ayırın : Kitap okumak, yürüyüş yapmak veya yaratıcı aktivitelerle uğraşmak, kendinizi yenilemenize yardımcı olabilir.Geçmişi Kabul Edin ve Geleceğe OdaklanınGeçmişten Öğrenin : Yaşananları bir kayıp değil, bir öğrenme fırsatı olarak değerlendirin.Şimdiki Ana Odaklanın : Gelecek için plan yaparken, içinde bulunduğunuz anı yaşamayı unutmayın.Gerekirse Hayır Demeyi Öğrenin Fazla Yük Almaktan Kaçının : Hayatınızdaki değişiklikler sırasında kendinize fazla sorumluluk yüklemeyin.Önceliklerinizi Belirleyin : Enerjinizi ve zamanınızı en önemli şeylere odaklamaya çalışın.Sabırlı Olun ve Süreci KabulleninDeğişimin Bir Süreç Olduğunu Hatırlayın : Her değişim zaman alır ve bu süreçte iniş çıkışlar normaldir.Kendinizi Yargılamayın : Duygusal iniş çıkışlar yaşamak normaldir. Kendinize karşı nazik olmaya gayret edin.Bu tür yaşam olayları, kişisel büyüme ve dayanıklılık geliştirme fırsatları sunar. Sabırlı olun, yardım istemekten çekinmeyin ve kendinize iyi bakmayı unutmayın. Her zorluk, sizi daha güçlü bir birey yapma potansiyeline sahiptir.
Bensu ERKIŞI 16.10.2025