1. Uzman
  2. Özlem TAHMAZ
  3. Blog Yazıları
  4. İlişkide kıskançlık ile nasıl başa çıkılır?

İlişkide kıskançlık ile nasıl başa çıkılır?

Kıskançlık rahatsız edici bir duygudur ancak oldukça normaldir. Hepimizin zaman zaman kıskançlık duymamıza neden olabilecek küçük güvensizlikleri ve hassasiyetleri vardır. Bazen kişi, ilişkisi konusunda güvensiz hissettiğinde ortaya çıkar.

Seks ve çift terapisti Katie Schubert, “Bir ilişkide kıskançlık yaşamak oldukça normaldir, özellikle yeni bir ilişkide veya ilişkide değişiklikler yaşanıyorsa” diyor .

İlişki danışmanlığı arayan evli çiftler üzerinde yapılan bir araştırma, erkeklerin %79’unun ve kadınların %66’sının kendilerini kıskanç olarak tanımladığını ortaya çıkardı. Bu duygu yaygın olsa da, kıskançlık sağlıklı bir duygudan sağlıksız ve mantıksız bir duyguya dönüştüğünde sorunlar ortaya çıkabilir.

Kıskançlık, bir noktaya kadar sağlıklı ve normal olabilen karmaşık bir duygudur. Kıskançlık ilişkinizde aşırı baskın bir duygu haline geldiğinde, bu duyguları kendi içinizde ele almazsanız ciddi sorunlara yol açabilir, hatta ilişkinizin sona ermesine bile yol açabilir. Sağlıklı ve sağlıksız kıskançlık arasındaki farkları belirlemek ve bu duyguların nereden geldiği konusunda partnerinizle konuşmak önemlidir.



Bir İlişki Bağlamında Kıskançlık


İlişkilerimiz söz konusu olduğunda kıskançlık, algılanan gerçek veya hayali bir tehdide verilen tepkidir. Kıskanç partner büyük ihtimalle dışarıdan birinin sevdiği kişinin sevgisini kazanmaya çalıştığından korkuyor.

Kıskançlık sıklıkla öfkeli, küçümseyici, endişeli ve depresif hissetmekle de ilişkilendirilir; bu nedenle kıskançlık yıkıcı ve potansiyel olarak tehlikeli olabilir.

Biraz kıskançlık bir ilişkide güven verici olabilir ve hatta bize programlanmış bile olabilir. Bununla birlikte, çok fazla kıskançlık bunaltıcı ve korkutucudur, özellikle de ısrarla takip etme, dijital flört şiddeti ve fiziksel istismar gibi tehlikeli davranışlara yol açabileceği için.

Kıskançlığın ele alınmadan düzeleceğine inanmak için hiçbir neden yok. Kıskançlık, temennilerle yok edilebilecek bir duygu değildir. Benliğin tam özüne iner ve derin köklere sahiptir ve bu duyguların üstesinden gelmek farkındalık ve çaba gerektirir.


Hasete Karşı Kıskançlık


İlişkilerde haset ile kıskançlığı birbirinden ayırmak önemlidir. Nasıl farklılar? Haset, başkasında sizde olmayan bir şeye sahip olduğu için kızgın, hüsrana uğramış veya dışlanmış hissetmek anlamına gelir. Kıskançlık, sahip olduğunuz bir şeyi (veya daha genel olarak birini) üçüncü bir kişiye kaybetme korkusuyla ilgilidir.


Haset, kendinizi başkalarıyla karşılaştırmak ve yetersiz kalmakla ilgilidir; kıskançlık ise güvensizliği ve tehdit altında hissetmeyi içerir.


Normal ve Sağlıksız Kıskançlık


Kıskançlık, bir noktaya kadar sağlıklı ve normal olabilen karmaşık bir duygudur. Kıskançlık ilişkinizde aşırı baskın bir duygu haline geldiğinde, bu duyguları kendi içinizde ele almazsanız ciddi sorunlara yol açabilir, hatta ilişkinizin sona ermesine bile yol açabilir.


Sağlıklı ve sağlıksız kıskançlık arasındaki farkları belirlemek ve bu duyguların nereden geldiği konusunda partnerinizle konuşmak önemlidir.


Ara sıra kıskançlık doğaldır, ancak yoğun veya mantıksız hale geldiğinde ilişkiye ciddi şekilde zarar verebilir. Sağlıklı kıskançlık ile sağlıksız kıskançlık arasında ayrım yapabilmek, ortaklığınızın başarısı açısından önemlidir.


“İki sağlıklı insan arasındaki sağlıklı bir ilişkide, bu duygular oldukça hızlı ve kolay bir şekilde ifade edilebilir ve işlenebilir. Kıskançlık duyguları devam ederse ve/veya kötüleşirse ya da duygularınızı partnerinize açmanın güvensiz olacağı anlaşılıyorsa Schubert, “Bu duygular bir ilişkiye gerçekten zarar verebilir” diye açıklıyor.


Normal Kıskançlık


Kıskançlık duygularının hafif ve ara sıra olduğu ilişkilerde, çiftlere birbirlerini hafife almamaları gerektiğini hatırlatır. Kıskançlık aynı zamanda çiftleri birbirlerini takdir etmeye ve partnerlerinin kendilerini değerli hissetmelerini sağlamak için bilinçli bir çaba göstermeye motive edebilir.

Kıskançlık aynı zamanda duyguları da yükselterek aşkın daha güçlü olmasını sağlar. Küçük, yönetilebilir dozlarda kıskançlık, ilişkide olumlu bir güç olabilir.

Sağlıklı bir ilişkide kıskançlık yaşandığında bu korumak için olur. Bir kişi ilişkiye yönelik potansiyel bir tehdit görüyor ve endişesini veya kıskançlığını ifade ediyor. Çift, konuyu mantıklı bir şekilde tartışır ve nasıl ilerleneceği konusunda anlaşmaya varır. İkisi de ilişkiye bağlılar ve birey olarak kim oldukları konusunda güvensiz değiller.


Sağlıksız Kıskançlık


Kıskançlık yoğun veya mantıksız olduğunda hikaye çok farklıdır. Mantıksız veya aşırı kıskançlık genellikle potansiyel olarak istismarcı bir ilişkinin uyarı işaretidir.

Sonunda kıskanç insanlar, duygularından ve güvensizliklerinden o kadar bunalmış hissederler ki, partnerleri üzerinde kontrol sahibi olurlar. Kontrolü sürdürmek ve duygularını hafifletmek veya maskelemek için mali istismara , sözlü zorbalığa ve şiddete başvurabilirler .

Sağlıksız kıskançlığın kökü bazen terk edilme korkusundan ve gerçekten sevilmeme endişesinden kaynaklanır . Sağlıksız kıskançlık şu şekilde karakterize edilir:


  • Partnerin ne yaptığı veya hissettiği konusunda paranoyak olmak
  • Partnerine nerede olduğuna dair bir hesap sormak
  • Olağandışı güvensizlik ve korku sergilemek
  • Hikâye anlatmaya girişmek ve doğru olmayan suçlamalarda bulunmak
  • Partnerin davranışlarını ve amaçlarını aşırı sorgulamak
  • Bir partnerin nerede olduğunu doğrulamak için onu takip etmek veya stalklamak
  • Partnerin özgürlüğünü ihlal etmek veya arkadaşlarıyla veya ailesiyle görüşmesinin yasaklanması
  • Sadakatsizliği veya yalanı keşfetmeyi umarak e-postaları ve metinleri okumak veya sesli mesajları dinlemek
  • Çift ayrıyken partnerine durmadan mesaj atmak


Kıskançlığın Nedenleri


Bu duyguyla mücadele eden kişi, kıskançlığı tetikleyebilecek bir durumla karşılaştığında korku, öfke, keder, endişe, üzüntü, şüphe, acı, kendine acıma ve aşağılanma gibi tepkiler verebilir. Ayrıca genellikle kendilerini şüpheli veya tehdit altında hissedebilirler veya başarısızlık duygusuyla mücadele edebilirler.

Kıskançlık aşağıdakiler de dahil olmak üzere birçok nedenden dolayı ortaya çıkabilir:


  • Güvensiz olmak veya kişisel imajının zayıf olması
  • Terk edilmekten ya da ihanete uğramaktan korkmak
  • Yoğun sahiplenme hissi veya kontrol arzusu
  • Bir partner üzerinde yanlış yönlendirilmiş bir sahiplenme duygusuna sahip olmak
  • Genel olarak ilişkilerle ilgili gerçekçi olmayan beklentilere sahip olmak
  • Bir partnerden gerçekçi olmayan beklentiler sürdürmek
  • Geçmişte acı veren bir terk edilme deneyimini yeniden yaşamak
  • Birini veya önemli bir şeyi kaybetme endişesi


İlişkilerde güvensizliğe ne sebep olur?


Bir ilişkideki güvensizlikler, partnerin kendine olan güven eksikliğinden (partnerinin saygısına ve sevgisine layık olmadığını düşünmesinden) kaynaklanabilir. Algılanan veya gerçek bir tehdit (sadakatsizlik gibi) aynı zamanda kıskançlığa ve güvensizliğe de neden olabilir. Yakınlık veya bağlılık kaybı veya bu bağların tam olarak geliştirilememesi de aynı şekilde olabilir.



Kıskançlığın Gerçek Sonuçları Olabilir


Kıskançlığın sağlıklı bir şekilde işlenmemesi durumunda Schubert, bunun ilişkinin hemen her yönünü etkileyebileceğini öne sürüyor. “ İletişim , seks, güven ve ortaklık duyguları muhtemelen zarar görecek” diye açıklıyor.

Ne yazık ki, çiftlerin kıskançlığı aşk olarak yanlış yorumlaması alışılmadık bir durum değil, özellikle de genel olarak sağlıklı ve seyrekse.

Anormal kıskançlık, kıskanç kişi giderek daha korkulu, öfkeli ve kontrolcü hale geldikçe ilişkiye zarar verir.


Sonunda kıskançlık kızgınlığa ve savunmacılığa yol açabilir. Bu aynı zamanda ilişkiye olan güveni de yok eder ve daha fazla tartışmaya yol açar, özellikle de kıskanç kişi diğer kişiyi sürekli olarak sorguluyor ve taleplerde bulunuyorsa.

Yoğun duygusal deneyimler aynı zamanda fiziksel semptomlara da neden olabilir.


Bazen kıskanç insanlar titreme, baş dönmesi, depresyon ve uyku güçlüğü gibi fiziksel tepkilerle boğuşurlar .

Schubert ayrıca kıskançlık sağlıklı bir şekilde ele alınmazsa cinsel yakınlığın daha da zorlaşacağını söylüyor. “Seks, yoğun bir kırılganlık eylemi olabilir ve eğer bir ilişkide kıskançlık duyguları nedeniyle kendinizi güvende hissetmiyorsanız, partnerinizle savunmasız bir şekilde bağlantı kurmanız zor olabilir” diyor.


Bir İlişkide Kıskançlıkla Nasıl Başa Çıkılır?


Kıskançlık yaşıyorsanız, kontrolden çıkmadan önce bunu ele almanız önemlidir. Hem siz hem de partneriniz kıskançlıkla sağlıklı bir şekilde nasıl baş edeceğinizi öğrenebilirsiniz.


  • Bazı Kıskançlıkların Normal Olduğunu Anlayın

İlişkinizin güvenliğini tehdit eden kişiler ve durumlar olacaktır. İster çapkın bir iş arkadaşı olsun ister çok seyahat gerektiren bir iş olsun, biraz kıskançlık yaşamanız normaldir. Önemli olan endişeleriniz hakkında konuşmak için zaman ayırmanız ve ilişkinizi ve kalbinizi koruyacak bazı sınırlar üzerinde anlaşmanızdır.

Örneğin, ikiniz de çapkın bir iş arkadaşınızla teması sınırlamanın ilişkinin sağlığı açısından önemli olduğu konusunda hemfikir olabilirsiniz. Ya da eşiniz yoldayken yatmadan önce konuşmanın endişelerinizi azaltacağına karar verebilirsiniz. Önemli olan sorunları sakin bir şekilde tartışıp birlikte çözüm üretmenizdir.



  • Kıskançlığın kökenine inin

Partnerlerden biri sürekli olarak kıskançlık hissediyorsa bunun neden olduğunu bulmak önemlidir. Örneğin, kıskanç partneriniz, bir çift olarak birlikte fazla vakit geçirmediğiniz için kendini güvensiz mi hissediyor? Yoksa ilişkide sadakatsizlik nedeniyle güven sorunu mu yaşanıyor ?

Kıskançlığın nereden geldiğini ve onu azaltmak için neler yapılabileceğini anlamaya çalışın.


  • Güven Ortamı Yaratın

Kıskançlıktan korunmanın en iyi yollarından biri güven ortamı yaratmaktır. Bu süreç her iki ortağın da güvenilir olmasıyla başlar. Başka bir deyişle sadık, kararlı ve dürüsttürler.

Güvenilir insanlar zamanlarını nasıl geçirdikleri konusunda yalan söylemezler. Eşlerini de aldatmazlar. İkiniz de bu tuzaklara karşı kendinizi korursanız, ilişkiye olan güven artacak ve kıskançlık ortadan kalkacaktır.


  • Sağlıklı Bir Bağ Geliştirin

Bir ilişki sevgi göstermeyi, birlikte vakit geçirmeyi ve birbirine bağlanmayı içerir. Bağlılığınıza yönelik herhangi bir tehdit endişe kaynağı olmamadır. Kıskançlık, ilişkinin risk altında olduğunun bir işareti olduğunda uygundur.

Çoğu zaman kıskançlık duygusu çocukken öğrenilen bağlanma stillerinden kaynaklanır. Bir ilişkide ortaya çıkan kıskançlığı bu perspektiften tartışabilirseniz, “yabani otların arasında kaybolmamak” ve savunmacı veya saldırgan olmamak daha kolaydır.


  • Kıskançlığın Kötüye Kullanım Olduğunu Anlayın

İlişkiye yönelik gerçek bir tehdide karşı kıskançlık normaldir. Ancak partnerlerden biri sebepsiz yere kıskanıyorsa, bu bir tehlike işareti olabilir; özellikle de kıskançlık aşırı öfkeyi, gerçekçi olmayan beklentileri ve asılsız suçlamaları içeriyorsa. Üstelik bu kıskançlık tek seferlik bir durum değildir. Tekrarlanan bir davranış modelidir.

İstismarcı veya sağlıksız kıskançlığın bir başka özelliği de, tuhaf suçlamalarda bulunmanın yanı sıra başka bir kişi üzerinde kontrol kurma girişimidir. Partnerinizin mantıksız veya suçlayıcı sorularına karşı kendinizi düzenli olarak savunuyorsanız, bu bir tehlike işaretidir. İşler kontrolden çıkmadan hemen yardım almanız gerekir.


Kendi Kıskançlığınızla Başa Çıkmak


Eğer ilişkilerinizde kıskançlık yaşayan taraf sizseniz bunun nedenini düşünmek isteyebilirsiniz. Örneğin, kendinize olan saygınızla mücadele ediyor musunuz veya partnerinizin sizi terk etmesinden mi korkuyorsunuz? Yoksa partneriniz geçmişte sadakatsiz miydi ve bunun tekrar olmasından mı endişeleniyorsunuz?


Her iki durumda da, duygularınızın ele alınması gerekiyor. Bunu yapmanın en iyi yolu, kıskançlığınızı sağlıklı yollarla yönetmeyi öğrenmenize yardımcı olabilecek bir danışman veya terapist bulmaktır .


Diğer zor duygusal deneyimlerin çoğu gibi, doğru şekilde tedavi edilirse kıskançlık da büyümeyi tetikleyebilir. Kıskançlıkla mücadele etmek, hem siz hem de partneriniz için artan öz farkındalığın ve daha iyi anlayışın ilk adımı olabilir.


Kıskançlık duygularının üstesinden gelme adımları genellikle şunları içerir:


  • Kıskançlığın ilişkinize zarar verdiğini kabul etmek
  • Kıskanç olduğunu kabul etmek
  • Eşiniz hakkında casusluk yapmamayı kabul etmek
  • Kıskanç duygularınızın kökenlerini tartışmak
  • Davranışınızı değiştirmeye karar vermek
  • Başkasını kontrol edemeyeceğinizi ancak tepkinizi kontrol edebileceğinizi fark etmek
  • Gerekirse çift olarak profesyonel yardım almak
  • Her ikinizin de kabul edebileceği adil zemin kuralları belirlemek


Açık iletişim esastır. Schubert, “Duygularınızı açık, dürüst ve yargılamadan iletin” diyor.


Kıskançlık sağlıksız hale geldiğinde ilişkileri yok edebilir ve zehirli evlilikler yaratabilir . Bu nedenle ilişkinin sağlığına zarar veren aşırı kıskançlık yaşıyorsanız kıskançlığın neden var olduğunu anlamanıza yardımcı olacak bir terapist veya danışman bulmanız önemlidir. Kıskançlıkla sağlıklı bir şekilde başa çıkmanız için size yardımcı olabilirler.

Yayınlanma: 18.11.2023 20:27

Son Güncelleme: 18.11.2023 20:46

Psikolog

Özlem

TAHMAZ

Psikolog

(*)(*)(*)(*)(*)

Uzmanlıklar:

Kaygı (Anksiyete) Bozuklukları , Depresif Bozukluklar , Güven Kaybı / Aldatma / Aldatılma
Online TerapiOnline Ter...
süre 50 dk
ücret 900
Yüz Yüze TerapiY. Yüze Ter..
Hizmet vermiyor
Bunları da sevebilirsiniz...

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden?

Yetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden Stratejiler ve Sorular*Özet* Yetişkinlikte anne-baba ilişkilerindeki sorunlar, bireyin duygusal sağlığı, öz-değeri ve sosyal ilişkileri üzerinde önemli etkiler yaratabilir. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla kötüleşen ilişkilerini iyileştirmek için psikoterapi, yapılandırılmış ve etkili bir yöntem sunar. Bu makale, psikolog ve psikoterapistlerin kullandığı yaklaşımları inceleyerek, duygusal farkındalık, sağlıklı sınırlar ve etkili iletişim yoluyla ilişkisel onarımı ele almaktadır. Ayrıca, psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru önerisi sunulmakta ve bu soruların anne-baba ilişkilerini anlamada ve iyileştirmede nasıl katkı sağladığı bilimsel bir çerçevede tartışılmaktadır. Makale, bağlanma teorisi ve sistemik aile terapisi gibi teorik temellere dayanarak, bireyin aile dinamiklerini anlamasına ve ilişkilerini geliştirmesine yönelik pratik öneriler sunar.*Giriş* Yetişkinlikte anne-baba ilişkileri, çocukluk deneyimlerinden, aile dinamiklerinden ve kültürel faktörlerden derinden etkilenir. Psikologlar, bu ilişkilerin bireyin mental sağlığı üzerindeki etkisini anlamak için bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi yaklaşımlardan yararlanır. 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkilerinin “kötü” olduğunu ifade etmesi, geçmiş kırgınlıklar, iletişim kopuklukları, sınır ihlalleri veya duygusal mesafe gibi sorunlara işaret edebilir. Psikoterapi, bu dinamikleri anlamak ve onarmak için güvenli bir alan sağlar. Psikologlar, bireyin duygularını ifade etmesine, geçmiş deneyimlerini anlamlandırmasına ve yapıcı adımlar atmasına yardımcı olmak için açık uçlu, empatik sorular kullanır. Bu makale, psikoterapi temelli stratejileri ve anne-baba ilişkilerini anlamak için kullanılabilecek 20 soruyu bilimsel bir bağlamda sunarak, ilişkisel iyileşme sürecini ele almaktadır.*Yöntem: Psikoterapi ile Anne-Baba İlişkilerini İyileştirme* Psikoterapi, bireyin duygusal farkındalığını artırarak, aile dinamiklerini anlamasını ve ilişkisel sorunlara müdahale etmesini sağlar. Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları anlamak için açık uçlu, yargılamayan ve empatik sorular kullanır. Bu sorular, bireyin duygularını, beklentilerini ve geçmiş deneyimlerini keşfetmesine olanak tanır. Psikoterapi sürecinde, bireyin kendi sorumluluğunu tanıması, sağlıklı sınırlar koyması ve etkili iletişim becerileri geliştirmesi hedeflenir. Aşağıda, anne-baba ilişkilerini anlamak ve iyileştirmek için psikoterapi sürecinde kullanılabilecek 20 soru listelenmektedir.### Psikoterapi Sürecinde Kullanılabilecek 20 Soru#### 1. İlişki Dinamiklerini Anlama1. Anne-babanızla ilişkinizi “kötü” yapan şeyler nelerdir? Hangi durumlar veya olaylar bu hissi yaratıyor? Amaç: Sorunların spesifik kaynaklarını belirlemek ve duygusal tetikleyicileri anlamak.2. Anne-babanızla iletişim kurarken kendinizi nasıl hissediyorsunuz? (Örneğin, gergin, anlaşılmamış, suçlu) Amaç: Duygusal farkındalığı artırmak ve bireyin içsel deneyimini anlamak.3. Geçmişte anne-babanızla yakın hissettiğiniz bir anı hatırlıyor musunuz? O anı özel kılan neydi? Amaç: Pozitif anıları hatırlatarak iyileşme için bir temel oluşturmak.4. Anne-babanızla yaşadığınız en büyük çatışma veya kırgınlık nedir? Bu sizi nasıl etkiledi? Amaç: Geçmiş travmalar veya kırılganlıkları belirlemek.5. Anne-babanızın sizi nasıl gördüğünü düşünüyorsunuz? Bu, kendi kendinizi görüşünüzle uyumlu mu? Amaç: Algılanan ebeveyn yargılarını ve öz-değeri değerlendirmek.#### 2. Duygular ve Beklentiler6. Anne-babanıza karşı hangi duyguları sık sık hissediyorsunuz? (Örneğin, öfke, üzüntü, hayal kırıklığı) Amaç: Duygusal repertuarı anlamak ve duygusal düzenlemeyi desteklemek.7. Anne-babanızdan ne tür bir destek veya anlayış bekliyorsunuz? Bu beklentiler karşılanıyor mu? Amaç: Gerçekçi olmayan beklentileri tanımlamak ve yeniden yapılandırmak.8. Anne-babanıza söylemek istediğiniz ama şimdiye kadar söyleyemediğiniz bir şey var mı? Amaç: Bastırılmış duyguları ifade etmeye teşvik etmek.9. Anne-babanızla ilişkinizde hangi konular konuşulduğunda kendinizi rahatsız hissediyorsunuz? Amaç: Sınır ihlallerini veya hassas konuları belirlemek.10. Anne-babanızla aranızdaki mesafeyi kapatmak için hangi konuları konuşmak faydalı olabilir? Amaç: İletişim köprüleri kurmak için fırsatları keşfetmek.#### 3. Geçmiş ve Kökenler11. Çocukluğunuzda anne-babanızla ilişkiniz nasıldı? Şimdiki durumla benzerlikler veya farklılıklar neler? Amaç: Bağlanma dinamiklerini ve geçmişin etkisini anlamak.12. Anne-babanızın kendi ailelerinden aldıkları yetiştirilme tarzı, sizinle ilişkilerini nasıl etkiledi? Amaç: Aile sistemindeki transgenerasyonel etkileri değerlendirmek.13. Geçmişte anne-babanızla yaşadığınız ve sizi derinden etkileyen bir olay var mı? Amaç: Travmatik veya biçimlendirici deneyimleri ortaya çıkarmak.14. Anne-babanızın birbirleriyle olan ilişkisi, sizin onlarla ilişkinizi nasıl şekillendirdi? Amaç: Sistemik aile dinamiklerini anlamak.15. Anne-babanızla ilişkinizde hangi kalıpların tekrar ettiğini fark ediyorsunuz? Amaç: Tekrarlayan davranışsal döngüleri belirlemek.#### 4. Değişim ve Çözüm16. Anne-babanızla ilişkinizi iyileştirmek için küçük bir adım olarak ne yapabilirsiniz? Amaç: Uygulanabilir hedefler belirlemek.17. Anne-babanızla daha sağlıklı bir iletişim kurmak için neye ihtiyacınız var? Amaç: İletişim becerilerini geliştirmek için ihtiyaçları tanımlamak.18. Anne-babanızın hangi davranışlarını değiştirmesini isterdiniz? Peki, siz kendi davranışlarınızda neyi değiştirebilirsiniz? Amaç: Karşılıklı sorumluluğu teşvik etmek.19. İlişkinizi düzeltmek için profesyonel bir destek (örneğin, aile terapisi) almayı düşünür müydünüz? Amaç: Psikoterapiye olan açıklığı değerlendirmek.20. Anne-babanızla ilişkinizin ideal olarak nasıl olmasını hayal ediyorsunuz? Amaç: Gelecek vizyonunu netleştirerek motivasyonu artırmak.*Tartışma: Psikoterapi ile İyileşme Süreci* Psikologlar, anne-baba ilişkilerindeki sorunları ele alırken bağlanma teorisi (Bowlby, 1988) ve sistemik aile terapisi (Minuchin, 1974) gibi çerçevelerden yararlanır. Psikoterapi, bireyin çocuklukta ebeveynleriyle kurduğu bağın yetişkinlikteki ilişkilerini nasıl etkilediğini anlamasına olanak tanır. Örneğin, kaygılı veya kaçıngan bağlanma stilleri, yetişkinlikte ebeveynlerle çatışmalara yol açabilir. Psikoterapistler, yukarıdaki sorularla bireyin öz-farkındalığını artırır ve duygusal yaraları onarmasına yardımcı olur. Ayrıca, Gottman ve Silver (1999) tarafından önerilen etkili iletişim teknikleri, “Ben” dili kullanımı gibi stratejilerle, ebeveynlerle iletişimi yumuşatabilir. Psikologlar, bireyin toksik dinamikleri (örneğin, aşırı eleştiri, sınır ihlalleri) tanımlamasına ve sağlıklı sınırlar koymasına rehberlik eder.*Öneriler: Pratik Adımlar* Psikolog ve psikoterapist olarak, 30 yaşında bir bireyin anne-babasıyla ilişkisini iyileştirmek için şu adımları önerebilirim: 1. *Duygusal Farkındalık*: Psikoterapi, bireyin öfke, suçluluk veya hayal kırıklığı gibi duygularını anlamasını sağlar. Günlük tutma veya rehberli meditasyon, bu farkındalığı artırabilir. 2. *Sağlıklı Sınırlar*: Psikologlar, bireyin hassas konuları konuşmaktan kaçınmak için net sınırlar koymasına yardımcı olur. 3. *İletişim Becerileri*: Psikoterapi, “Ben” dili gibi teknikleri öğreterek çatışmaları azaltır. Örneğin, “Beni dinlemediğini hissettiğimde üzülüyorum” gibi ifadeler etkilidir. 4. *Empati Geliştirme*: Psikoterapistler, anne-babanın bakış açısını anlamayı teşvik ederek empatiyi artırır. 5. *Profesyonel Destek*: Aile terapisi, anne-babanın da istekli olması durumunda, ilişkileri onarmada etkili bir yöntemdir. *Sonuç* Psikoterapi, yetişkinlikte anne-baba ilişkilerini iyileştirmek için güçlü bir araçtır. Psikologlar, bireyin duygusal yaralarını anlamasına, sağlıklı sınırlar koymasına ve etkili iletişim kurmasına yardımcı olur. Bu makalede sunulan 20 soru, psikoterapi sürecinde öz-farkındalığı artırarak ve aile dinamiklerini anlamlandırarak ilişkisel onarımı destekler. Gelecek çalışmalar, bu soruların farklı kültürel bağlamlarda nasıl uyarlanabileceğini inceleyebilir.*Kaynaklar* - Bowlby, J. (1988). A Secure Base: Parent-Child Attachment and Healthy Human Development. Basic Books. - Gottman, J. M., & Silver, N. (1999). The Seven Principles for Making Marriage Work. Harmony Books. - Minuchin, S. (1974). Families and Family Therapy. Harvard University Press.

Akran Zorbalığını Önlemek

Akran Zorbalığı: Sessiz Çığlıkların Hikayesi ve Çözüm YollarıAkran zorbalığı, günümüzde ne yazık ki birçok çocuğun ve gencin karşı karşıya kaldığı, fiziksel, sözel ya da psikolojik şiddet içeren bir davranış biçimidir. Genellikle okul çağında ortaya çıkan bu sorun, sadece mağdur olan bireyleri değil, tüm okul ve sosyal çevreyi etkileyen ciddi bir problemdir. Akran zorbalığını anlamak, yaygın görüldüğü yerleri belirlemek ve etkin şekilde önlemek, toplum olarak hepimize düşen önemli bir sorumluluktur.Akran Zorbalığı Nedir?Akran zorbalığı, bir bireyin yaşıtları tarafından sürekli olarak fiziksel, sözel, duygusal ya da siber yollarla tacize uğraması durumudur. Bu zorbalık türü; itme, vurma gibi fiziksel davranışları içerebildiği gibi, alay etme, lakap takma, dışlama ya da sosyal medyada küçük düşürme gibi psikolojik boyutlara da sahiptir. Özellikle tekrarlayan bir biçimde yaşanması ve mağdurun kendisini savunamayacak durumda olması, bu davranışları "zorbalık" olarak tanımlar.Akran Zorbalığı Nerelerde Görülür?Akran zorbalığı en sık olarak okul ortamlarında görülür. İlkokuldan lise yıllarına kadar öğrencilerin bir arada vakit geçirdiği sınıflar, koridorlar, tuvaletler, okul bahçeleri gibi alanlar, zorbalığın yaşandığı başlıca mekanlardır. Ancak bu durum yalnızca fiziksel mekânlarla sınırlı değildir. Günümüzde teknolojinin gelişmesiyle birlikte siber zorbalık da yaygın hale gelmiştir. Sosyal medya platformlarında, mesajlaşma uygulamalarında veya oyun platformlarında da zorbalık kolaylıkla gerçekleşebilmektedir.Ev ortamında ya da okul dışındaki sosyal alanlarda (örneğin spor kulüpleri, yaz kampları) da akran zorbalığı görülebilir. Bazı durumlarda öğretmenlerin, eğitmenlerin ya da diğer yetişkinlerin gözü önünde bile gerçekleşebilir, fakat çoğunlukla bu davranışlar gizli olarak yapılır ve fark edilmesi güç olabilir.Zorbalığın Birey Üzerindeki EtkileriAkran zorbalığına maruz kalan bireylerde ciddi psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir. Kaygı, depresyon, özgüven kaybı, akademik başarıda düşüş, sosyal izolasyon, hatta intihar düşünceleri gibi ağır sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle zorbalığın sadece “çocukça bir şaka” ya da “büyüyünce geçer” şeklinde hafife alınmaması gerekir. Zorbalık, erken yaşta önlem alınmazsa, bireyin tüm hayatını etkileyen bir travmaya dönüşebilir.Akran Zorbalığını Önlemek İçin Neler Yapılabilir?1. Farkındalık Eğitimleri:Okullarda öğrencilere, öğretmenlere ve velilere yönelik akran zorbalığı hakkında bilgilendirici seminerler düzenlenmelidir. Öğrenciler, zorbalığın ne olduğu, etkileri ve nasıl müdahale edileceği konusunda eğitilmelidir. Farkındalık yaratmak, ilk adımdır.2. Açık İletişim Ortamı:Öğrencilerin kendilerini ifade edebilecekleri güvenli bir iletişim ortamı oluşturulmalıdır. Rehber öğretmenler ve okul psikologları, öğrencilerin yaşadıkları problemleri çekinmeden anlatabilecekleri kişiler haline gelmelidir. Aynı zamanda öğrencilere “yardım istemenin bir zayıflık değil, cesaret” olduğu öğretilmelidir.3. Zorbalık Karşıtı Politikalar:Okullarda zorbalıkla ilgili net kurallar ve yaptırımlar içeren bir politika oluşturulmalıdır. Bu kurallar hem öğrencilere hem velilere açık bir şekilde aktarılmalı ve herkes tarafından benimsenmelidir. Bu politikalar, yalnızca ceza vermeye değil, zorbalığı önlemeye ve zorba öğrencilerin de eğitilmesine yönelik olmalıdır.4. Empati ve Sosyal Beceri Eğitimi:Öğrencilerin empati kurma yeteneklerini geliştirecek drama, hikâye anlatımı ve takım oyunları gibi aktivitelerle sosyal becerileri desteklenmelidir. Empati kurabilen bireyler, başkasına zarar vermekten kaçınır. Ayrıca iletişim becerileri güçlü olan öğrenciler, zorbalık karşısında daha bilinçli tepkiler verebilirler.5. Ailelerin Rolü:Aileler, çocuklarının davranışlarını gözlemlemeli ve herhangi bir davranış değişikliği fark ettiklerinde bunu dikkate almalıdır. Çocukların evde kendilerini güvende ve anlaşılmış hissetmeleri, dışarıda yaşadıkları sorunları daha kolay paylaşmalarını sağlar. Ailelerin çocuklarıyla düzenli ve kaliteli vakit geçirmeleri, duygusal bağları güçlendirir.6. Siber Zorbalığa Karşı Önlem:Aileler ve öğretmenler, çocukların internet kullanımını denetlemeli, sosyal medyada maruz kalabilecekleri riskler hakkında onları bilinçlendirmelidir. Ayrıca dijital platformlarda karşılaşılan zorbalıkların nasıl rapor edileceği öğretilmelidir. Çocuklara dijital vatandaşlık eğitimi verilerek, interneti güvenli kullanmaları sağlanabilir.7. Pozitif Davranışları Teşvik Etmek:Zorbalıkla mücadele sadece kötü davranışları engellemekle kalmamalı, aynı zamanda olumlu sosyal davranışları da desteklemelidir. Yardımseverlik, iş birliği, destekleyici arkadaşlık gibi davranışlar ödüllendirilmeli; olumlu modeller sınıf içinde görünür kılınmalıdır. Bu, öğrenciler arasında sağlıklı ilişkilerin gelişmesini destekler.8.Öğretmenlerin Rolü Neden Önemlidir?Akran zorbalığını önlemede öğretmenlerin rolü kritik öneme sahiptir. Öğretmenler, öğrenciler arasındaki ilişkileri en yakından gözlemleyen ve ilk müdahaleyi yapabilecek kişiler olarak sürecin merkezindedir. Sınıf içinde güvenli bir ortam oluşturmak, öğrenciler arasında saygıya dayalı ilişkilerin gelişmesini sağlamak öğretmenlerin aktif çabalarıyla mümkün olabilir. Aynı zamanda zorbalık olaylarına karşı “sıfır tolerans” politikası uygulamaları ve tüm öğrencileri kapsayan olumlu davranış modelleri geliştirmeleri gerekir. Zorbalıkla ilgili olaylarda tarafsız ve duyarlı bir yaklaşım sergileyen öğretmenler, hem mağdurların hem tanık olan öğrencilerin sesini duyurmasında köprü görevi görebilir. Öğretmenlerin düzenli hizmet içi eğitimlerle desteklenmesi, onları bu alanda daha donanımlı hale getirir. Böylece eğitim ortamları yalnızca akademik değil, aynı zamanda duygusal açıdan da güvenli alanlara dönüşebilirAyrıca okul yönetimlerinin zorbalıkla ilgili olayları örtbas etmeden, şeffaflıkla ele alması önemlidir. Bu, hem öğrencilerin hem velilerin güvenini artırır. Okullarda öğrenci katılımını destekleyen zorbalık karşıtı öğrenci kulüpleri veya gönüllü destek grupları oluşturulması da sürece olumlu katkı sağlar. Öğrencilerin okul ortamında kendilerini daha güvende ve bağlı hissetmelerini vurgular.SonuçAkran zorbalığı, sadece mağduru değil, tanık olan bireyleri ve tüm okul iklimini olumsuz etkileyen ciddi bir sorundur. Bu nedenle bireysel değil, toplumsal bir mesele olarak ele alınmalı ve çözüm için iş birliği yapılmalıdır. Okullar, aileler ve toplum olarak farkındalıkla ve bilinçle hareket ettiğimizde, daha sağlıklı ve güvenli bir nesil yetiştirmek mümkündür. Unutmayalım: Sessiz kalmak, zorbalığı onaylamaktır. Hep birlikte ses olalım, çocuklarımızın yanında duralım ve onları dinleyelim. Çünkü bir çocuğun yalnız olmadığını bilmesi, bir ömrü kurtarabilir.

Barış AYTAÇ 28.05.2025

Dijital Dünya ve Etkileri

Bilgisayarlar, akıllı telefonlar ve tabletler artık hayatımızın bir parçası olarak sürekli elimizin altında. İletişim kurmaktan eğlenmeye, çalışmaktan öğrenmeye kadar birçok alanda kullandığımız bu teknolojik cihazlar, bize fayda sağladığı kadar zarar da vermektedir. Sağladığı avantajlar çok büyük önem taşırken, bizler için yarattığı risk de görmezden gelinmemelidir. Çağımızın yeni ve giderek ciddileşen problemi: ekran ve teknoloji bağımlılığı.Ekran Bağımlılığı Nedir?Ekran bağımlılığı, dijital cihazların aşırı ve kontrolsüz kullanımı olarak tanımlanır. Telefona bakmadan birkaç saat geçirmek zor ve huzursuz ediciyse, sürekli sosyal medya bildirimleri kontrol ediliyorsa veya ekran süresi gerçek hayattaki sorumlulukların önüne geçiyorsa; bu durum bir alışkanlıktan çıkarak bağımlılık halini almış olabilir. Özellikle çocuk ve gençlerde görülen "internet oyun bozukluğu" , dijital bağımlılığın bilimsel olarak tanımlanmış bir versiyonudur.Teknoloji Hayatımızı Nasıl Ele Geçiriyor?Elimizin altında kolay ulaşılabilir olan teknoloji, birçok açıdan dikkatimizi çeker vaziyette. Uygulamalardan gelen bildirimler, yapılan araştırmalarda beynin dopamin salgılamasını tetiklemektedir. Bu da kişilerin sıklıkla telefonlarını kontrol etmelerini istemesine yol açmaktadır. Sosyal medyada sunulan sonsuz içerik akışı, dikkat tuzağı olarak kullanıcıyı ekrana kilitlemeyi amaçlar. Bunlara ek olarak uygulamalarda kazanılan rozet ve puan gibi ödüller, kullanıcıların uygulamalarda daha fazla vakit geçirmelerine neden olur. Kimler, Nasıl Etkileniyor?Her olay her bireyi farklı şekillerde etkileyebildiği gibi, ekran ve ekran bağımlılığı da benzer şekilde farklı yaş gruplarını farklı şekillerde etkileyebilir. Çocukların ve ergenlerin beyinleri gelişim aşamasında olduğundan, fazla ekrana maruz kaldıklarında beyinleri teknoloji ile biçimlenmektedir. Uzun süre ekranda vakit geçirilmesi çocuklarda dikkat eksikliği, hiperaktivite, sosyal izolasyon ve hatta agresif davranışlar görülmesine yol açabilir. Bunlara ek olarak öğrenme güçlükleri, dil gelişim problemleri ve hayal gücünde azalma durumları da gözlemlenebilir.Yetişkinlik döneminde ekran kullanımı, çoğunlukla iş gereci zorunlu olmaktadır. İş sebebiyle kullanım, kişisel kullanıma eklenince ekranda geçirilen süre bir hayli artmaktadır. Bunların hepsinin bir arada gerçekleşmesi de bağımlığı pekiştirmektedir. Bu yaş grubunda da ekran bağımlılığı, sosyal problemlere, ilişkilerde sorunlara ve yalnızlık duygusunun artmasına yol açabilir.Yaşlılar, teknolojiyi yeni keşfetme motivasyonu ile genellikle yalnızlıklarını giderme veya sosyalleşme ihtiyaçlarını karşılamak istemektedirler. Ancak teknolojinin fazla kullanımı yaşlılık dönemindeki kişilerde fiziksel hareketsizlik ve çeşitli fiziksel sorunlara yol açabilir. Günümüzde dijital dolandırıcılık ve bilgi kirliliği gibi risklere de en açık olanlar yaşlılardır. Belirtiler: Ekran Bağımlısı Olup Olmadığınızı Gösteren İşaretlerSabah uyandığınız anda telefon, tablet ya da bilgisayarı alıp kontrol etmek, ekran süresini sınırlamamak veya sınırlayamamak, sosyal bir ortamda bile teknolojik cihazları ve bildirimleri kontrol etmek istemek, teknolojik aletlerin yokluğunda boşluk hissi ve huzursuz olmak, günlük görevleri aksatacak şekilde sosyal medyada zaman geçirmek ve teknolojik aletleri kullanırken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemek ekran bağımlılığının göstergelerindendir.Ekran Bağımlılığının Zihinsel ve Fiziksel EtkileriEkran başında sürekli uyarılma halindeki beyin yorulur ve karar verme becerisinde düşüş meydana gelir. Dijital ekranlar görme problemlerine ve göz kuruluğuna neden olur, baş ağrısı ve bulanık görmeye sebep olabilir. Masa başında geçirilen uzun saatler, kambur duruşla, sırt ve boyun ağrılarıyla sonuçlanabilir. Sosyal medyada ve dijital dünyada geçirilen sürenin artması, gerçek dünya etkileşimlerin azalmasına, yalnızlığa, asosyalliğe yol açabilirken kaygı düzeyini artırabilir. Sosyal medyada görülen idealize edilen hayatlar, kişilerde özgüven düşürerek mutsuzluğa ve depresyona yol açabilir.Ekran Süresini Azaltmak İçin Pratik Öneriler1.Zaman Bloklama Tekniği kullanın.Ekran süresinin kısıtlanması birçok açıdan faydalı olabilir. Ekran kullanılması gereken saatleri ya da ekranın kullanılmayacağı süreleri belirlemek, sosyal ve işlevsel olarak kişiye fayda sağlar. Buna ek olarak ekran süresinin kısıtlanması da önemlidir.2. Bildirimleri KapatınUygulama bildirimlerini kapatmak, gereksiz bildirimlerden kaçınmaya ve ekranı gerekmedikçe kullanmamaya yardımcı olur. 3. Cihazsız Alanlar BelirleyinYatak odası, yemek masası gibi bazı alanlarda telefon kullanılmaması faydalı bir alışkanlık olacaktır.4. "Gerçek Dünya"ya DönüşSosyal etkinliklere, doğa yürüyüşlerine, hobilere, arkadaşlara daha fazla zaman ayırmak, ekran süresini doğal olarak azaltarak sosyalleşmeyi de beraberinde getirir.Neden Bu Kadar Kolay Bağımlı Oluyoruz?Ekran bağımlılığı; psikolojik, sosyal ve biyolojik değişkenlerin birleşimiyle oluşan bir bağımlılık biçimidir. Bu bağımlılığın başlıca nedenleri şu şekilde sıralanabilir:Ödül Sistemi: Her bildirim bizi mutlu eder, dopamin salgılatır ve bu da ödül alma hissi uyandırır.Kaçış Mekanizması: Gerçek hayatımızdaki zorluklardan, sorumluluklarımızdan veya yalnızlık hissimizden kaçmak için ekranlara yönelmiş olabiliriz.Toplumsal Baskı: Özellikle gençler arasında sosyal medya kullanımı bir "zorunluluk" olmaktadır. Dışlanmamak, kabul görmek ve beğenilmek için çevrim içi olmak bir sosyal norm haline gelmiştir.Boş Zaman Alışkanlığı: Boş zamanlarımızı geçirdiğimiz sosyal medya, artık hepimiz için alışkanlık konumuna gelmektedir.Bu nedenler, teknoloji kullanımını masum bir araçtan, kişinin günlük yaşamını etkileyen artarak devam eden bir bağımlılığa dönüştürebilmektedir. Ekran Bağımlılığında Psikolojik Destek Ne Zaman Alınmalı? Bazen ekran süresini azaltmak ve işlevsel hayata geri dönmek için bireysel çabalar yetersiz kalabilir. Özellikle bağımlılığın davranışsal ve duygusal etkileri yoğunlaştığında bir uzmandan yardım almak en doğru adımdır.Psikolojik destek alınması gereken durumlar:·Teknolojik cihazlardan uzak kalındığında anksiyete, öfke veya panik duyguları yoğunlaşıyorsa,·Sosyal ilişkilerde ve iş/okul yaşamında olumsuz değişimler varsa,·Uyku düzeni bozulmuş, fiziksel rahatsızlık belirtileri ortaya çıkmaya başlamışsa,·Gündelik yaşam kalitesinde ve hayat kalitesinde düşüklük varsa,·Ekransız zaman geçirirken boşluk hissediliyorsa,·Ekran bağımlılığı nedeniyle depresif düşünceler veya yalnızlık artıyorsa psikolojik destek alınmalıdır.Eğer ekran karşısında geçirdiğiniz zaman, sizi hayattan uzaklaştırıyor, sosyal ilişkilerinizi zayıflatıyor ve zihinsel sağlığınızı tehdit ediyorsa; artık bir uzmana başvurmanın zamanı gelmiş olabilir. Psikolojik destek almak bir zayıflık değil, bilinçli bir güç göstergesidir. Psikolojik destek alarak teknoloji bağımlılığıyla mücadele etmek ve yaşam kalitesini artırmak mümkündür.Teknolojiden tamamen kopmak ne gerçekçidir ne de gereklidir. Önemli olan, teknolojiyi nasıl kullandığımızdır. Teknolojiyle sağlıklı bir ilişki kurulmalıdır. Doğru sınırlar ve sağlıklı alışkanlıklar ile dijital dünyadan faydalanılabiliriz. Cihazlar bizim hayatımızı kolaylaştırmak için var; hayatımızın merkezi olmak için değil. Bunun farkında olmak gerekir. Peki sizin 24 saatte ekranda geçirdiğiniz vaktin ne kadarı size gerçekten yarar sağladı, sizi geliştirdi?

Pelin BAYIN 26.05.2025