Hayat, sürekli bir "merhaba" ve "elveda" döngüsüdür. Ancak bazı elvedalar, diğerlerinden çok daha derin izler bırakır. Yas, sevilen birinin kaybına, bir ilişkinin bitişine veya hayatımızdaki köklü bir değişikliğe verilen doğal, evrensel ve kaçınılmaz bir duygusal tepkidir. Çoğu zaman yası sadece ölümle ilişkilendirsek de, psikolojik perspektiften baktığımızda yasın tanımı çok daha geniştir.
Bu yazıda, yasın psikolojik altyapısına, Kübler-Ross’un evrelerine ve bu zorlu sürecin nasıl sağlıklı bir şekilde dönüştürülebileceğine derinlemesine bakacağız.
Yas Nedir? Sadece Ölüm Mü?
Yas, kaybettiğimiz şeye verdiğimiz değerin bir ölçüsüdür. Psikiyatristlerin sıkça dile getirdiği gibi; "Yas, sevginin bedelidir." Eğer bir şeye veya birine derin bir bağ ile bağlıysanız, onun yokluğu sisteminizde bir şok etkisi yaratır.
Genel algının aksine yas süreci yalnızca biyolojik bir ölümün ardından yaşanmaz. İnsan zihni, alıştığı ve güven duyduğu her türlü "nesnenin" (bu bir insan, bir statü veya bir hayal olabilir) kaybında yas tepkisi verir.
Her birey bu süreci parmak izi kadar kendine özgü yaşar. Kimisi dünyası başına yıkılmış gibi hissederken, kimisi dışarıdan "donuk" veya "hissiz" görünebilir. Her iki tepki de bu anormal duruma verilen normal tepkilerdir.
Yasın 5 Evresi: Kübler-Ross Modeli
Yas literatürünün en temel taşı olan Elisabeth Kübler-Ross ve David Kessler, yas sürecini anlamlandırmak için beş aşamalı bir model geliştirmiştir. Ancak burada kritik bir uyarı yapmak gerekir: Yas doğrusal (lineer) bir süreç değildir.Bu aşamalar bir merdiven basamağı gibi sırayla çıkılmaz. Yas daha çok bir "lunapark treni" veya "dalgalı bir deniz" gibidir. Bir gün kabullenme aşamasındayken, ertesi gün öfke aşamasına geri dönebilirsiniz.
1. İnkâr (Denial)
"Bu gerçek olamaz.", "Hata yapmış olmalılar." İnkâr, zihnin şok anında acıyı hafifletmek için kullandığı bir tampon mekanizmadır. Gerçek o kadar ağırdır ki, psişe bunu hemen kabul edemez. Birey hayat hiçbir şey olmamış gibi devam ediyormuş gibi davranabilir veya olayı rüya gibi algılayabilir. Bu, ruhun "ben bu kadar acıyı şu an kaldıramam" deme şeklidir.
2. Öfke (Anger)
"Neden ben?", "Bu hiç adil değil!", "Doktorlar neden daha fazlasını yapmadı?" İnkârın koruyucu kalkanı düştüğünde, acı yüzeye çıkar fakat bu acı genellikle öfke olarak yansıtılır. Öfke, kontrolsüzlük hissine karşı verilen güçlü bir tepkidir. Birey öfkesini kendine, kaybettiği kişiye, doktorlara, sisteme veya inançlarına yöneltebilir. Öfke, yasın en dışavurumcu ve enerji yüklü halidir.
3. Pazarlık (Bargaining)
"Allah'ım, onu geri getirirsen bir daha asla yalan söylemeyeceğim.", "Keşke o gün doktora daha erken gitseydik." Bu aşama, kaçınılmaz sonu değiştirmek için zihnin çaresizce çıkış yolu aramasıdır. "Keşke" ve "Acaba" soruları bu döneme hakimdir. Birey, geçmişteki olayları zihninde değiştirerek bugünkü acıdan kaçmaya çalışır. Bu, kontrolü yeniden ele alma çabasıdır.
4. Depresyon (Depression)
"Artık hiçbir şeyin anlamı yok.", "Onsuz nasıl devam edeceğim?" Pazarlığın işe yaramadığı ve gerçeğin tüm çıplaklığıyla algılandığı andır. Bu, klinik bir depresyondan ziyade, büyük bir kayba verilen uygun bir hüzün yanıtıdır. Birey içine kapanır, enerjisi düşer, iştah ve uyku düzeni bozulabilir. Bu sessiz dönem, aslında bireyin kaybı en derinden "işlediği" ve vedaya hazırlandığı dönemdir.
5. Kabullenme (Acceptance)
"Bu oldu ve ben bunu değiştiremem. Ama hayatıma devam edebilirim." Kabullenme, "mutlu olmak" veya kaybı "unutmak" demek değildir. Kabullenme, kayıpla birlikte yaşamayı öğrenmektir. Yeni bir gerçeklik inşa edilir. Kayıp hala oradadır, ancak artık acı, yaşamın merkezinde değil, bir parçası halindedir.
Yas Sürecinde "Döngüsellik" ve Tetikleyiciler
Yukarıdaki aşamalar teorik bir çerçevedir. Gerçek hayatta yas, düz bir çizgide ilerlemez. Yıllar sonra duyulan bir şarkı, özel bir gün veya koku, kişiyi bir anda "depresyon" veya "öfke" aşamasına geri götürebilir. Buna yas dalgaları denir.
Özellikle "Hakkı Verilmeyen Yas" (Disenfranchised Grief) kavramı da önemlidir. Toplumun yas tutmayı meşru görmediği durumlar (örneğin bir evcil hayvanın kaybı veya düşük yapmak), bireyin duygularını bastırmasına neden olabilir. Bastırılan her duygu ise, gelecekte daha karmaşık psikolojik sorunlar olarak karşımıza çıkar.
Neden Yas Tutmalıyız? Bastırılan Yasın Tehlikesi
Modern toplumda "güçlü olmak" ve "hayata hemen dönmek" yüceltilir. Ancak yasın yaşanmasına izin vermemek, iyileşmeyi engeller. Yas, bir yara gibidir. Eğer üzerini hemen kapatırsanız enfeksiyon kapar.
Bastırılan yas (Komplike Yas); kronik depresyon, anksiyete bozuklukları, psikosomatik ağrılar (açıklanamayan vücut ağrıları) ve madde kullanımı gibi sorunlara yol açabilir. Duyguları işlememek, onları yok etmez; sadece bilinçaltına iter ve orada büyümelerine neden olur.
Psikolojik Danışmanlık Nasıl Yardımcı Olur?
Yas sürecinde psikolojik danışmanlık, acıyı "geçirmek" için değil, acının içinde "büyümek" için vardır. Bir ruh sağlığı uzmanı eşliğinde yürütülen süreç şunları sağlar:
Sonuç: Acının İçinden Geçmek
Yasla yüzleşmek, kaybettiğimiz şeyi unutmak değil, aksine onunla kurduğumuz bağı dönüştürerek içimizde yaşatmaktır. Ünlü yazar Helen Keller’ın dediği gibi: "Bir zamanlar derinden sevdiğimiz şeyi asla kaybedemeyiz. Derinden sevdiğimiz her şey, bizim bir parçamız olur."
Eğer siz de veya bir yakınınız yoğun bir yas sürecinden geçiyorsa, bu duyguların doğal olduğunu, zamana ihtiyaç duyulduğunu ve gerektiğinde profesyonel destek almanın bir güç göstergesi olduğunu unutmayın. Yas, iyileşmenin ta kendisidir.
BASTIRILAN DUYGULAR NE KILIĞA GİRER?
Bağlanma Stilleri: Hayatımızı Sessizce Şekillendiren Görünmez Dinamikler
Kendini Anlamanın Gücü: Terapiye Başlamayı Düşünenler İçin