Sevim ARSLANKURT
Psikolojik Danışman
Hakkında
Danışmanlık/Terapi Süreci Hakkında
2 tür psikolojik danışma hizmeti vermekteyim : Ergen ve yetişkin bireylere Bireysel Terapi , Aile/çiftlere Aile Terapisi ve Cinsel Terapi
Bireysel Terapi ; 50-60 dakika sürmektedir. Bireylerin kendilerine ya da bir başkasına zarar verme durumu, suç işleme suça karışma durumu haricinde psikolojik danışmada paylaşılan her şey gizlilik ilkesince korunmaktadır.
Psikolojik danışma; Kör noktalarımız, çıkmazlarımız varlıklarıyla günlük hayatımızı olumsuz etkilemeye başladıklarında, kendimize yabancılaştığımız durumlarda, olduğumuz ve olmak istediğimiz benle çatışma içerisinde girdiğimizde, bir karar aşamasında olup sağlıklı ve uyumlu kararı alma konusunda yaşanan karasızlıkta başvurulabilecek bir hizmettir. Psikolojik danışman böyle durumlarda danışanların kör noktalarını/çıkmazlarını fener yardımıyla aydınlatan kişi gibidir. Hem benliğimizi hem de problemin çözüm yollarını aydınlatır...
Aile/Çift Terapisi ; 90 dakika sürmektedir. Çiftlerle çalışırken öncelikle her bireyi tek tek dinleyip, yaşam öykülerini bireysel almaktayım. Sonrasında çift olarak görüşmelerimiz devam etmektedir. İlerleyen süreçte de İhtiyaca göre yine bireyleri tek tek alma durumu olabilmektedir. Bireysel görüşmelerin temel amacı ; Kişilerin eşlerinden bağımsız yaşam öykülerindeki bilgileri gizlilik ve uygun şekilde aktarabilmelerini sağlamaktır. Çiftin ilişkisini etkileyen durumlar içerisinde diğer eşe aktarılması gereken bir husus oluştuğunda ise öncelikle bireylerin izni alınır, izin dahilinde diğer eşe paylaşılır.
Bireysel ve çift danışmanlığında ortak olan esas durum : Psikolojik danışmanın ve danışanın birlikte ortak bir sürece girdikleri ve her ikisinin de bu süreçte belli sorumluluklarının olduğudur. Kendi hayatının sorumluluğunu almayıp, almak istemeyip, yalnızca dış etken/kişilerden beklenti içerisinde olmak yanıltıcı ve sağlıksız bir durumdur.
Ergen /Yetişkin Terapide : Özgüven, Öfke, Yaşam anlamı, Travma, Depresyon, Sosyal kaygı, Yaygın anksiyete alanlarında
Cinsel Terapide ; Vajinismus, Erken Boşalma, Erektil Disfonksiyon, Geç Boşalma, Cinsel istek bozukluğu ve Orgazm olamama alanlarında
Çift Terapisinde ; İlişki ve iletişim sorunları, sorumluluklar, köken aileden ayrışamama, şiddet sonrası kırgınlıklar, güven eksikliği, çatışma çözebilme, ebeveyn-çocuk çatışmaları, boşanma, aldatma alanlarında hizmet vermekteyim.
Değişmeyi istemek ve değişmek üzere eyleme geçmek ne büyük cesaret, sorumluluk ve karardır. Ruh sağlığı adına değişime giden yollarda buluşmak dileğiyle...
Çalışma Grupları
Terapi Yaklaşımları
Eğitimler
Sertifikalar
Blog Yazıları
VAJİNİSMUS VE CİNSEL TERAPİDE TEDAVİSİ
Vajinismus yineleyici ve sürekli olarak, cinsel ilişkinin birleşme aşamasına her gelindiğinde vajinanın dış üçte birlik kaslarında ortaya çıkan istem dışı kasılmalara bağlı olarak cinsel birleşmenin mümkün olamaması durumuna verilen bir adlandırmadır.Bir ya da birden fazla sebepten dolayı birleşme gerçekleştiremeyen çiftlere ise “birleşemeyen çiftler (unconsumated marriage)” adı verilmektedir. “Vajinismus; kadının penis ya da herhangi bir cismin, vajinaya girişine izin vermek istediğini ifade etmesine rağmen yaşadığı zorlukların bütünüdür. Penis, parmak ve/veya başka bir objenin vajinaya girişine sürekli veya yineleyici bir biçimde izin vermeme zorluğudur. Genellikle ağrı, fobik kaçınma, pelvik kas kontraksiyonu, ağrı beklentisi ve korkusu vardır. Yapısal ya da fiziksel herhangi bir anormallik ya da bozukluk eşlik etmez.VAJİNİSMUSUN ALT BAŞLIKLARI : Vajinismus; ilk geceye, sekse, penise veya hymene dair yüklenen abartılı anlam ve cinsel korkular doğrultusunda kadının kaçınma, erteleme gibi öz savunma amaçlı bilinçdışı bazı fobik reaksiyonlar göstermesidir.Korku ve kaygının kaynağı somut olarak penisin vajinaya girişi ile büyük bir ağrı acı duyacağına dair beklentinin kendisi olabileceği gibi psikodinamik açıdan bilinçdışında yaşanan kadın olmaya dair kaygılar veya kadınlığın reddi de olabilir. İlk cinsel deneyimde yaşanan kaygılı bekleyiş genital hazzın önüne geçerek vajinanın kuru kalmasına ve pelvik taban kaslarının kasılmasının güçlenmesine yol açar. Birleşme pozisyonunun alınması ile beklenen ağrı duyusunun kısmi olarak bedende ve çoğunlukla da beyinde gerçekleşmesiyle vajina ve pelvik taban kasları istemsizce kasılır. Süreç ilk seferde tetiklendiğinden sonraki her denemede kasılmalar aynı şekilde yeniden tekrarlanır. Bu süreç kısa süre içinde kadın için içinden çıkılması neredeyse olanaksız bir kısır döngüye dönüşür. Verilen bu bilgilerle beraber belirtilmelidir ki, Vajinismus sadece vajina kaslarının istemsiz kasılması ile karakterize bir sorun değil ruhsal ve bedensel süreçlerin birlikte yaşandığı bir kriz halidir. Vajinismus tablosu yaşayan çoğu kadında, vajina kaslarının yanı sıra pelvik taban, bacak iç yan ve beden iskelet kasları istemsiz biçimde kasılmaktadır. İleri aşamalarda kaygının ve fobik reaksiyonun yoğunluğuyla kadın, partnerine karşı bilinçdışı bir savunma olarak itme, uzaklaştırmaya çalışma gibi tepkilerin yanı sıra ağlama krizleri, bilinç bulanıklığı ve bilinç kaybı (konversiyon) gibi reaksiyonlar da gösterebilir.Cinsel davranış ve inançlar kültürel ve sosyal etkilere çok açık olduğundan cinsel işlev bozukluklarının yapısında kültürün etkileri açık bir şekilde görülebilir. Batıda yapılan çalışmalarda tüm kadın cinsel işlev bozuklukları içinde en sık rastlananı azalmış cinsel istek olarak ortaya çıkmasına karşın Doğu ülkelerinde vajinismus ilk sıralarda yer almaktadır. Ülkemizde görülen tüm cinsel işlev bozuklukları arasında vajinismusun % 43-73 arasında değişen oranlarda ve ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Vajinusmusun batı toplumlarına kıyasla doğu toplumlarında daha yüksek oranda görülmesi yetersiz cinsel eğitim, doğru varsayılan abartılı cinsel bilgiler (cinsel mitler) ve bekarete ilişkin yerleşik tabular gibi nedenlere bağlanmaktadır. Bu farklılığın oluşumunu etkileyen birçok faktör vardır. Bunlardan bazıları ; erkek-merkezli doğu kültürleri genç kızlara cinselliği, sadece üreme için gerçekleştirilen, eşin memnuniyeti ve tatmini için çok önemli bir olgu olarak sunar ve cinselliğin zevk veren bir aktivite olmadığını öğretirler. Bu faktöre ilaveten cinsel eğitimsizlik, kadınların kendi cinsel organlarını tanımamaları, bekaret kavramına verilen abartılı önem, cinsel deneyimin aşamalı gelişmeyip doğrudan cinsel birleşme ile başlaması ve genel cinsellik anlayışındaki tabular, vajinismusa doğu kültürlerinde daha sık rastlanılmasının nedenleri olarak görülmektedir Cinsel bilgisizlik veya yanlış bilgilenme sonucu oluşan önyargıların; cinselliğe ilişkin aşırı kaygı, suçluluk duyguları, gerçekçi olmayan beklentiler veya başaramama korkusuna ve dolayısıyla cinsel işlev bozukluklarına yol açtığı bilinmektedir . Paralel olarak, cinselliğe karşı olumsuz tutumların ve cinsel bilgisizliğin vajinismusa da yol açtığı düşünülmektedir. Kültürel etkenlerin getirdiği faktörlerin olgularının büyük çoğunluğunda -vajinismusun ortaya çıkışında - fazlaca rol oynadığı görüldüğü için psikososyal risk faktörlerinin daha çok göze çarptığı söylenebilir. . Bu durum göz önüne alındığında vajinismusun evrensel bir hastalık mı yoksa kültüre özgü ortaya çıkan bir sorun mu olduğu konusunu oldukça tartışmalıdır. Kültürel faktörlerin dışında Cinsel ihmal ve istismar gibi çocukluk çağı ruhsal travmalarının da vajinusmus etiyolojisinde önemli yerinin olduğu bilinmektedir.Vajinismus erkeklerine baktığımızda ise bu erkeklerin yüksek oranda cinsel ilişki deneyimi ya hiç yoktur ya da oldukça azdır. Vajinismus erkeklerinde vajinismusa yanıt olarak erken boşalma ve erektil disfonksiyona rastlanabilmektedir. Vajinismus erkeğinin kendisinde herhangi bir işlev bozukluğu gözlemlediğinde vakit kaybetmeden tedavi olması süreç açısından çok önem arz etmektedir.VAJİNİSMUS TEDAVİ SÜRECİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER Çiftler tarafından vajinismusun ruhsal nedenlerle ortaya çıktığının açıklanması, vajinismik yanıt geliştiren kadının genital yapıları hakkında olumlu düşüncelere sahip olması, güçlü gebe kalma arzusu, daha sağlam cinsel bilgilere sahip olma,en az üçüncü cinsel tedavi seansına kadar psikiyatrik görüşmelere ve verilen ev ödevlerine iyi bir uyumun olması, tedavi öncesi evlilik ilişkilerinin iyi ve evlilik stres skorlarının düşük olması tedaviyi olumlu etkiler. Tedavi öncesi cinsel uyarılma ve ve istek sorunları olması, evlilik ilişkilerinde sorunlar, histrionik ya da narsistlik kişilik özelliklerinin olması, cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanma korkusu, vajinismus tedavisi için önceden ameliyat geçirme, Organik bozuklukların ve anne babalarının cinselliğe karşı olumsuz tutumları tedaviyi kötü etkiler. Ülkemizde cinselliğe yüklenen anlamdan ötürü, çiftler karşılaştıkları cinsel problemlerde destek alabilmek, tedavi arayışına girmek yerine maalesef pasif bir duruş sergileyebiliyorlar. Çevre ya da aileye de içinde bulundukları durumu utanç olarak yorumladıkları için aktaramayıp sancılı ve yıpratıcı döngünün içerisinde kalabiliyorlar.Oysa ki yaşanılan tüm bu güçlüklere karşın vajinismus en kolay tedavi edilebilen cinsel işlev bozukluğudur. Cinsel terapi ile bu sorun 10-15 seansta %90'ı aşan bir başarı oranı ile tedavi edilebilmektedir. Cinsel Terapi ile anatomi, cinsel işlev döngüleri, çeşitli cinsel birliktelikler gibi bilgiler de aktarılarak penis ve vajina birlikteliğinin sağlanmasına ilaveten çiftlerin cinsel repertuarlarının zenginleşip daha kaliteli birlikteliklere sahip olmaları da amaçlar arasındadır.Ben'in sahip olduğu başta vücudunuz ve cinsel organlarınız olmak üzere tüm bileşenlerle barışık olmanız dileğiyle..
Düşünceler Açmazımız Olduğunda...
İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel özelliklerden biri şüphesiz ki düşünme, ifade etme ve yorumlama yetisidir. Bu ayırıcı özellik insan yaşamını zenginleştirip, ona özgün bir biçim verir, kendine özgü oluş dediğimiz forma zemin hazırlar. Ancak birçok etmen de olduğu gibi düşünme süreci de insana denge bozulduğunda olumsuzluklar getirebilmektedir. Düşüncenin insan yaşamında olumsuzluklar olarak algılandığı biçimi ; kişiyi rahatsız edici düzeyde ısrarla yinelenmesi, kişide kaygı, gerginlik, üzüntüye neden olmalarıdır. Kontrol edilemeyen ya da kontrol edilemediği kanısında olunan, ısrarla zihne gelip, kişide olumsuz duygulara neden olan hatta bu olumsuz duyguların da dürtüleyici bir hal alıp kişiyi belli eylemler yapılması yönünde itici güç oluşturmasıdır. Bu tarz düşünce-duygu ya da düşünce-duygu-davranış döngüsü içerisinde yer almak çaresizlik, pişmanlık, hayatın üzerinde kontrol yetisini kaybetme ve bir çıkmazda sıkışıp kalma hissine neden olmaktadır. Yaşanan bu problemle beraber kişilerin günlük yaşamlarındaki kişisel, sosyal ve mesleki/eğitim rollerinde ciddi işlevsel bozukluklara rastlanmaktadır. Yaşamda eskisi gibi günlük rutinleri yerine getirememe durumları altı aydan fazla gözleniyorsa bir uzmandan yardım alınmalıdır. Bu problemle karşı karşıya kalındığında kişilerin ilk aklına gelen sorulardan biri ''Ben neden diğer insanlar gibi yaşamıma kaldığım yerden devam edemiyorum, neden bu düşünceler benim hayatıma böylesine etki edebiliyorlar?'' Bu sorunun yanıtı düşünmenin içeriğinde barındırdığı yorumlama biçimidir. Her birey, doğduğu günden bu yana birçok faktörle harmanlanıp, bugün var olan kendiliğini inşa etmiş ve yaşamı sonlanana dek inşa ediyor olmaktadır. Karşılaşılan faktörler yani bizi birbirimizden ayıran etmenler ise içinde büyüdüğümüz aile, ebeveynlerimizle olan ilişki biçimlerimiz, bize doğrudan ya da dolaylı olarak aktarılan kültür, değerler, inançlar, karşılaştığımız zorlu yaşam olayları, seçimlerimiz ve seçimlerimizin yaşamımıza getirileridir. Dolayısı ile her birimiz dünyaya bu etmenlerin toplamının oluşturduğu bir gözlüğün ardından bakmaktayız. Bu nedenle her birey aynı olay karşısında farklı tepkiler vermekte ve olayı her birey farklı yorumlamaktadır. Bir yanardağın yakınına insanlar götürülse yüksek ihtimalle tüm insanlar da yoğun bir kaygı, endişe, korku ortaya çıkacaktır. Ve bu verilen tepkiler durumla uyumludur, olağandır. Ancak ellerini yıkama durumunda bir kere yıkamada tatmin olmayıp 3 kez yıkama, kalabalık ortamlardan kaçınma, olumsuz bir olayı güne başladıktan sonra uyuyana dek çokça ve her gün düşünme, olayı tekrar tekrar zihinde canlandırma, yorumlama, değerlerimizle bağlantılı inançlarımıza ters düşen eylemlerimiz sonrası yoğun suçlulukla beraber olumsuz duygulanım, geleceğe yönelik endişelerin bugünü yaşamanın önünde engel teşkil etmesi gibi durumlarda görüldüğü üzere bu tarz tepkiler en az üç ay ve altı ay içerisinde süreklilik arz ederek yaşanması uyumlu ve sağlıklı değildir. Kişilerin an'la etkileşim halinde olmalarını, an'ı yaşamalarını engellemektedir. Birde yaşanan problemleri tetikleyici unsurlar vardır. Kişisel, sosyal ve ilişkisel olmak üzere üçe ayrılır. Bu tetikleyiciler arkasından dünyaya baktığımız gözlüğün içinde barındırdığı etmenler de olabilmekte, Çevremizdeki bireyler ve durumlar da olabilmekte... Peki ne vakit düşüncelerle uyumsuz bir ilişki içerisine giriyoruz? Olayları, durumları yorumlama biçimimiz gerçeklikle ne denli uyumlu olursa o denli ruhsal olarak sağlıklı bireyler oluruz, gerçeklikten ne denli uzaklaşırsak o denli de ruhsal sıkıntılar yaşarız. Düşüncelerimizi gerçekliğin ta kendisi, yansımaları olarak görmek, onları kişiliğimizle, benliğimizle özdeşleştirmek, onlarla doğrudan yaşamımızla özdeşim kurmak gibi durumlar düşüncelere sıkı sıkıya tutunmamıza ve hayatımızın kontrolünü eline vermemize neden olabilmektedir. Düşüncelere bu denli kıymet verip, onları gerçekliğimiz olarak kabul etme durumu şu şekilde açıklanabilir : Varsayalım bir tiyatrodasınız, oyunda insanlara kötülükler yapan bir kötü adam var ve yanınızdaki koltukta da 6 yaşında bir çocuk oturuyor. Bir süre sonra çocuğun kötü adamın çıktığı sahnelerde korkup koltuğun arkasına saklandığını ve ağladığını fark ederseniz, çocuğu rahatlatmak için ona tiyatroyla oyunla ilgili nasıl bir açıklama yaparsınız? Düşünce dediğimiz şey de zihnimizde oynayan bir tür tiyatrodur. Bu tiyatronun oyun yazarı da biziz. Bizi çok etkilemesinin nedeni de aynen o çocuk gibi bizim onu gerçek sanmamızdır. Oyun, konusunu gerçeklerden alsa da, sonuçta oyundur. Bizim zihnimizin sevdiği oyun türü başrolünde bizim olduğumuz, konusunu hayatımızdan ve geleceğimizden alan oyunlardır. Ancak bütün bunlar, konusu ne olursa olsun veya ne kadar gerçeği konu alırsa alsın, eninde sonunda düşüncedir. Mühim olan nokta açıklamada da aktarıldığı üzere, düşüncelerle aramızda sağlıklı bir mesafe oluşturmak, düşüncelere yaşamın gerçekliğine dair bir anlam yüklemekten kaçınmaktır.Düşünceler, duygu ve davranışlarımızla bağlantılı yapılardır, adeta birbiri içine girmiş halkanın parçalarıdır. Bu nedenle düşünceleri masaya yatırdığımız bu yazıda duygu ve davranışlarla olan bağlantısına değinmemek bir eksiklik yaratacaktır. Kendimizi kötü hissettiğimiz zamanlar dikkat edersek o gün içinde ya da o anlarda zihnimizde olumsuz resimler canlanabilmekte, olumsuz düşünceler bizi sarmalamaktadır. Bir iş görüşmesine gideceksiniz varsayalım. Yolda zihninizden 'Toplantıda ellerim terleyip, titreyecek, sesim titreyecek, yüzüm kızaracak ve muhtemelen bunu insanlar fark edecek onların gözünde özgüvensiz, zavallı biri olarak gözükeceğim' geçse neler hissedersiniz ; 'Toplantıda kendimi elimden geldiğince iyi ve yetkin şekilde ifade etmeye çalışacağım, arada ufak tefek problemler olabilir ancak bunları tolere edebileceğime inanıyorum' geçse neler hissedersiniz? İlk düşünce yapısına sahip olan biri muhtemelen görüşmeden çok kendine odaklanacak, vücudunu dinleyecek ve en ufak bir olumsuz durumda olumsuz tepkilerde bulunup kendini kötü hissedecektir. Diğer birey ise görüşmeye, görüşmenin atmosferine ve kişilere hakim olmaya çalışıp, ufak pürüzlere takılmayıp, sunumuna odaklanacaktır. Aynı durum karşısında iki farklı tepki ve iki farklı deneyimle karşı karşıya gelinebilmektedir. İkisi arasındaki fark düşünceler, olumlu/ olumsuz beklenti ve şartlanmadır.Düşüncelerimizle sağlıklı bir mesafede yaşam sürüp, onlara savaş açmayıp, ne mesaj vermek istediğini, hangi açmazımıza kulak kabartmamız gerektiğini keşfedip, açmazlarımızı yolumuza çiçek olarak serpiştirmek ümidiyle...Bu blog yazımı başta site ziyaretçilerine olmak üzere ve C. O.'ya Teknik bir problemden kaynaklı olarak sorusunu sorular bölümünden yanıtlayamamış olduğum için yanıt olabilmesi amacıyla yazmış bulunmaktayım. Keyifli okumalar dilerim
Adresi
Karabaş, Hafız Binbaşı Cd., 41040 İzmit/Kocaeli, Türkiye