İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel özelliklerden biri şüphesiz ki düşünme, ifade etme ve yorumlama yetisidir. Bu ayırıcı özellik insan yaşamını zenginleştirip, ona özgün bir biçim verir, kendine özgü oluş dediğimiz forma zemin hazırlar. Ancak birçok etmen de olduğu gibi düşünme süreci de insana denge bozulduğunda olumsuzluklar getirebilmektedir. Düşüncenin insan yaşamında olumsuzluklar olarak algılandığı biçimi ; kişiyi rahatsız edici düzeyde ısrarla yinelenmesi, kişide kaygı, gerginlik, üzüntüye neden olmalarıdır. Kontrol edilemeyen ya da kontrol edilemediği kanısında olunan, ısrarla zihne gelip, kişide olumsuz duygulara neden olan hatta bu olumsuz duyguların da dürtüleyici bir hal alıp kişiyi belli eylemler yapılması yönünde itici güç oluşturmasıdır. Bu tarz düşünce-duygu ya da düşünce-duygu-davranış döngüsü içerisinde yer almak çaresizlik, pişmanlık, hayatın üzerinde kontrol yetisini kaybetme ve bir çıkmazda sıkışıp kalma hissine neden olmaktadır. Yaşanan bu problemle beraber kişilerin günlük yaşamlarındaki kişisel, sosyal ve mesleki/eğitim rollerinde ciddi işlevsel bozukluklara rastlanmaktadır. Yaşamda eskisi gibi günlük rutinleri yerine getirememe durumları altı aydan fazla gözleniyorsa bir uzmandan yardım alınmalıdır.
Bu problemle karşı karşıya kalındığında kişilerin ilk aklına gelen sorulardan biri ''Ben neden diğer insanlar gibi yaşamıma kaldığım yerden devam edemiyorum, neden bu düşünceler benim hayatıma böylesine etki edebiliyorlar?'' Bu sorunun yanıtı düşünmenin içeriğinde barındırdığı yorumlama biçimidir.
Her birey, doğduğu günden bu yana birçok faktörle harmanlanıp, bugün var olan kendiliğini inşa etmiş ve yaşamı sonlanana dek inşa ediyor olmaktadır.
Karşılaşılan faktörler yani bizi birbirimizden ayıran etmenler ise içinde büyüdüğümüz aile, ebeveynlerimizle olan ilişki biçimlerimiz, bize doğrudan ya da dolaylı olarak aktarılan kültür, değerler, inançlar, karşılaştığımız zorlu yaşam olayları, seçimlerimiz ve seçimlerimizin yaşamımıza getirileridir. Dolayısı ile her birimiz dünyaya bu etmenlerin toplamının oluşturduğu bir gözlüğün ardından bakmaktayız. Bu nedenle her birey aynı olay karşısında farklı tepkiler vermekte ve olayı her birey farklı yorumlamaktadır.
Bir yanardağın yakınına insanlar götürülse yüksek ihtimalle tüm insanlar da yoğun bir kaygı, endişe, korku ortaya çıkacaktır. Ve bu verilen tepkiler durumla uyumludur, olağandır. Ancak ellerini yıkama durumunda bir kere yıkamada tatmin olmayıp 3 kez yıkama, kalabalık ortamlardan kaçınma, olumsuz bir olayı güne başladıktan sonra uyuyana dek çokça ve her gün düşünme, olayı tekrar tekrar zihinde canlandırma, yorumlama, değerlerimizle bağlantılı inançlarımıza ters düşen eylemlerimiz sonrası yoğun suçlulukla beraber olumsuz duygulanım, geleceğe yönelik endişelerin bugünü yaşamanın önünde engel teşkil etmesi gibi durumlarda görüldüğü üzere bu tarz tepkiler en az üç ay ve altı ay içerisinde süreklilik arz ederek yaşanması uyumlu ve sağlıklı değildir. Kişilerin an'la etkileşim halinde olmalarını, an'ı yaşamalarını engellemektedir. Birde yaşanan problemleri tetikleyici unsurlar vardır. Kişisel, sosyal ve ilişkisel olmak üzere üçe ayrılır. Bu tetikleyiciler arkasından dünyaya baktığımız gözlüğün içinde barındırdığı etmenler de olabilmekte, Çevremizdeki bireyler ve durumlar da olabilmekte...
Peki ne vakit düşüncelerle uyumsuz bir ilişki içerisine giriyoruz? Olayları, durumları yorumlama biçimimiz gerçeklikle ne denli uyumlu olursa o denli ruhsal olarak sağlıklı bireyler oluruz, gerçeklikten ne denli uzaklaşırsak o denli de ruhsal sıkıntılar yaşarız. Düşüncelerimizi gerçekliğin ta kendisi, yansımaları olarak görmek, onları kişiliğimizle, benliğimizle özdeşleştirmek, onlarla doğrudan yaşamımızla özdeşim kurmak gibi durumlar düşüncelere sıkı sıkıya tutunmamıza ve hayatımızın kontrolünü eline vermemize neden olabilmektedir. Düşüncelere bu denli kıymet verip, onları gerçekliğimiz olarak kabul etme durumu şu şekilde açıklanabilir :
Varsayalım bir tiyatrodasınız, oyunda insanlara kötülükler yapan bir kötü adam var ve yanınızdaki koltukta da 6 yaşında bir çocuk oturuyor. Bir süre sonra çocuğun kötü adamın çıktığı sahnelerde korkup koltuğun arkasına saklandığını ve ağladığını fark ederseniz, çocuğu rahatlatmak için ona tiyatroyla oyunla ilgili nasıl bir açıklama yaparsınız? Düşünce dediğimiz şey de zihnimizde oynayan bir tür tiyatrodur. Bu tiyatronun oyun yazarı da biziz. Bizi çok etkilemesinin nedeni de aynen o çocuk gibi bizim onu gerçek sanmamızdır. Oyun, konusunu gerçeklerden alsa da, sonuçta oyundur. Bizim zihnimizin sevdiği oyun türü başrolünde bizim olduğumuz, konusunu hayatımızdan ve geleceğimizden alan oyunlardır. Ancak bütün bunlar, konusu ne olursa olsun veya ne kadar gerçeği konu alırsa alsın, eninde sonunda düşüncedir.
Mühim olan nokta açıklamada da aktarıldığı üzere, düşüncelerle aramızda sağlıklı bir mesafe oluşturmak, düşüncelere yaşamın gerçekliğine dair bir anlam yüklemekten kaçınmaktır.
Düşünceler, duygu ve davranışlarımızla bağlantılı yapılardır, adeta birbiri içine girmiş halkanın parçalarıdır. Bu nedenle düşünceleri masaya yatırdığımız bu yazıda duygu ve davranışlarla olan bağlantısına değinmemek bir eksiklik yaratacaktır. Kendimizi kötü hissettiğimiz zamanlar dikkat edersek o gün içinde ya da o anlarda zihnimizde olumsuz resimler canlanabilmekte, olumsuz düşünceler bizi sarmalamaktadır. Bir iş görüşmesine gideceksiniz varsayalım. Yolda zihninizden 'Toplantıda ellerim terleyip, titreyecek, sesim titreyecek, yüzüm kızaracak ve muhtemelen bunu insanlar fark edecek onların gözünde özgüvensiz, zavallı biri olarak gözükeceğim' geçse neler hissedersiniz ; 'Toplantıda kendimi elimden geldiğince iyi ve yetkin şekilde ifade etmeye çalışacağım, arada ufak tefek problemler olabilir ancak bunları tolere edebileceğime inanıyorum' geçse neler hissedersiniz? İlk düşünce yapısına sahip olan biri muhtemelen görüşmeden çok kendine odaklanacak, vücudunu dinleyecek ve en ufak bir olumsuz durumda olumsuz tepkilerde bulunup kendini kötü hissedecektir. Diğer birey ise görüşmeye, görüşmenin atmosferine ve kişilere hakim olmaya çalışıp, ufak pürüzlere takılmayıp, sunumuna odaklanacaktır.
Aynı durum karşısında iki farklı tepki ve iki farklı deneyimle karşı karşıya gelinebilmektedir. İkisi arasındaki fark düşünceler, olumlu/ olumsuz beklenti ve şartlanmadır.
Düşüncelerimizle sağlıklı bir mesafede yaşam sürüp, onlara savaş açmayıp, ne mesaj vermek istediğini, hangi açmazımıza kulak kabartmamız gerektiğini keşfedip, açmazlarımızı yolumuza çiçek olarak serpiştirmek ümidiyle...
Bu blog yazımı başta site ziyaretçilerine olmak üzere ve C. O.'ya Teknik bir problemden kaynaklı olarak sorusunu sorular bölümünden yanıtlayamamış olduğum için yanıt olabilmesi amacıyla yazmış bulunmaktayım.
Keyifli okumalar dilerim
Uzmanlıklar:
İlişki / Evlilik Problemleri , Özgüven ve Yeterlilik Sorunları , Panik AtakYetişkinlikte Anne-Baba İlişkilerinin İyileştirilmesi: Psikoterapi Perspektifinden?
Hidayet ÇALIŞKAN 12.06.2025
Akran Zorbalığını Önlemek
Barış AYTAÇ 28.05.2025
Dijital Dünya ve Etkileri
Pelin BAYIN 26.05.2025